@nicotesy
|
Huhuhu ben geldim ballar. Kimler bekledi bakalım bölümü? sevin bu bölümleri, yazarken biraz eğlendim gibi... yorumlarınızı da okurum bende :) İyi okumalar. Bu da Jk'un bu bölüm giydiği kıyafet, bazıları hayal edemiyorum dediği için bırakayım istedim.*  ... "Bu kadar kötü insanın olduğu yeri, böylesine güzel bir gökyüzü nasıl kaplayabiliyordu?" ... Bölüm 52: Söyle nefesim, söyle anlat ona. Açılmadı kalbim senden başkasına, yerin dolmuyor asla. Dizlerim titriyordu. Zihnimde bilmem kaçıncı kez yüzleşmeye çalıştığım doğrular varken bunu yapmamalıyım diyordum durmaksızın. Ama kendimi bunu yapmalıyım da diyerek de şartlıyordum. Yine de elimde tuttuğum şeye, elbise diyemeyecek kadar çok bir bütüne sahip değildi ve beni bunu giymem konusunda yalvarır gözlerle bakan Jennie'ye mahcup bir şekilde bakıyordum. Çok ikna edici konuşmuştu. En yakın arkadaşlık kartını kullanarak en azından. "Taehyung bundan hiç hoşlanmayacak," dedim anlaması için. Elbette anlıyordu ama o da çok çaresiz hissediyordu. "Biliyorum. Tüm sorumluluğu almaya hazırım Jungkook." Dudaklarını gerginlikle ısırıyor, olduğu yere çökerken etrafımızda şu anlık kimse olmadığı için şanslıydık. "Ben mi dedim aptal kıza gece içip kolunu kır diye. Her şey mahvoldu. Bu tasarım için zor da olsa birleştirip yaptım ve kesin kancık kız bana olan gıcıklığından, beni gölgede bırakmak için yaptı bunu. Son dakika haber veriyor olmasının başka bir açıklaması olamaz çünkü." "Tamam ağlama," dedim saçlarını okşadım. Daha fazlasını yapmak için onun çökmüş omuzlarından kaldırdım. "Taehyung bana ve bebeklerimize kıyamaz. Kıyarsa da o bilir. Büyük trip atarım. Kahrından ölür sonra." "Yaa... Jungkook. Çok teşekkür ederim." Diyerek onun için açılmış kollarımın arasına girdi. "Sakinim sayende," dedi ve ona karşılık verdikten sonra çekildi. "Tamam abim zaten bu defileye seninle gelecekti. Ben ona mesaj atacağım." Gözlerimi kocaman açıldı. Eğer Taehyung benim şimdi Jennie'nin bu açık saçık etekli olan kıyafetleri giydiğimi, bir podyumda yürüyeceğimi ve yürürken beni izleyecek iki yüz kişiden fazla kapasiteli bir yerde olduğunu bilirse eminim burayı başımıza yıkardı ve Jennie'yi de çok kızardı. Çıkmazda hissediyordum. Benim zor zamanlarımda hep yanımda olmuştu. Bebeklerimizi öğrendikten sonra geçen şu bir ayda bana çok fazla bilgi vermiş hatta Taehyung ile taşınacağımız yeni ev için bile benimle gezmiş ve hep ilgilenmişti. Bundan çok öncelerini saymıyordum bile. "Bence söylemeyelim. Ben ona zaten senin beni acilen çağırdığını mesaj olarak atmıştım. Bana güvendiğinden bundan dolayı bir sorun görmedi. Sadece peşime Choi'yi taktı. Bence o zaten bizim tarafımızda olduğundan sorun yok." "Ama buraya gelecek..." dedi haklı olarak. Ama bu şekilde karalar bağlarcasına söyledikleriyle bana hiç yardımcı olmuyordu. "Benim diğerlerine göre daha erken çıkmamı sağlayamaz mısın?" diye sordum. Şans bu ya, belki Taehyung gelmeden çıkar ve daha normal kıyafetlerle onun yanında normal bir vakit geçirebilirdim. "Bu imkânsız, organizasyonu değiştirme lüksümüz yok. Defilenin baş mankeni sen olacaksın." Söyledikleri tam bir fiyaskoydu. Stresle elimi karnıma attım. Daha minicik olan karnım zaten genelinde de çok ince olduğundan şu anda sadece sıradan insanların olduğu hafif iri bele sahipti. Kimse de diyemezdi benim burada üç tane şaheser taşıyor olduğumu. "Ben mi? Ya tökezlersem..." kabullenmişlikle fısıldadığım endişeme güldü. "Sence ben senin o podyumda düşmene sebep olacak bir şey giydirir miyim?" Hayır diye kafa salladım. İç çekiyordu ve dudaklarını büzüyordu. "Ne olursa olsun, yeter ki bu rezillik bu sınırlarda olmasın yeter. O kısımda sen devreye girersin Jungkook. Cilve mi yaparsın, işve ile aklını başından mı alırsın sen bilirsin? Belki yalancıktan ağlayabilirsin bak. Abim deli oluyor sen ağlayınca." Söyledikleri mantığıma yatmıştı. "Pekâlâ durumlar çok feci olursa artık zaten yaşadığımız rezillikten dolayı ağlarım. Rol yapmama bile gerek kalmaz." Dilerim bu yaşanmazdı çünkü açıkçası bu konuda çekincelerim vardı. Taehyung'un arkasından iş çevirmek istemiyordum. Bu nedenle dayanamadım ve askılığa astığım çantamın içindeki telefonumu çıkardım. Taehyung zaten iki kere aramıştı. Aramaya çekindim. Sesimden dolayı benim gerginliğimi anlasın istemiyordum ki bence benim gergin oluşumu zaten hissediyor olmalıydı. Bu nedenle mesajın içeriğini şu şekilde doldurdum. "Taehyung... Jennie'e çok üzgün. Bildiğin gibi bugün onun için çok önemli bir gün. Mezuniyetine sadece bir ay kaldı ve o da kendi markasını çıkarmak istiyor. Senin kız kardeşin olduğu kadar benim de en yakın arkadaşım. Onun bu denli üzgün olmasını istemiyorum. Özellikle benim için yaptıklarından sonra. Onun tasarımını taşıyacak olan manken rahatsızlanmış ve bunu son dakika dillendirdiği içinde zor durumda. Benden yardım istedi. Çünkü biliyorsun, arkadaşları da olsa da onlarda bugün burada kendi tasarımlarını sergileyerek ön plana çıkmak isteyecekler. Kıyamadım. Sende bana kızarak kıyma olur mu? Ağlarım sonra ve sana kırılırım. Ben onun için onun mankeni olacağım. Hem biraz da benim böyle şeyler yaşamama izin verir misin? Uzun zamandan sonra ilk defa toplum içinde olacağım hem de bu biraz benim için yeni bir deneyim olacak. Seni seviyorum, akşam beni sahnede görmeni istiyorum Deltam." Bu uzun mesajdan sonra vereceği yanıtı bekliyordum. Açıkçası bu kadar uzun ve birazda kendimi izin versin diye kullandığım sözlerimden sonra ikna olacağına dair bir his içindeydim. Çünkü iliklerime kadar bana hayır diyemeyeceğine ikna olmuştum kendisi tarafından. Jennie ne yaptığımın farkında olarak başını omzuma yaslayıp o da daha halen görüldü olmamış mesaja gelen tepkiyi bekliyordu. Lakin bizim bu bekleyişimizi sonlandıran, kapının çalınarak içeriye giren orta boylarda elinde dosyası ve kulağında kulaklığı olan telaşlı kızın sesiyle bölündü. Çok acelesi olduğu duruşundan bile belliydi. "Jennie hadi mankenini giydirip makyaja yolla. Yirmi dakika sonra başlayacak." Çok gergindim hem de çok. Jennie daha bir haftasında çok uzadı diye kesmemi önerdiği saçlarımla aynadan kendime bakıyordum ve garip hissediyordum. Sebebi ise bu tam olarak parçaları kestiremediğim koyu lacivert olan bu kıyafetin tasarımı yüzündendi. Uzun bir ceket gibi duran, kalçalarımın bir tık altında biten kesimi, belimin iki kenarında duran derin açıklar ve önde bağlanan kemeri. Bunun altında sadece minik bir şortun olması sadece kalça çatallarımı kapatmak için olması ise çok ama çok açık hissettiriyordu. Her ne kadar cesur omegalar kendileri için bunları rahatlıkla taşıyor olsa da daha öncesinde hiç giymediğim bir yumuşak ve seksi bir havası olduğundan, kendimi içinde çok beğensem de buraya gelecek olan kıskanç eşimin tepkisini ölçemiyordum. Jennie baldırlarıma kadar uzanan, ağız kısmının siyah işlemeli ince bir çorap geçirtirdi ve daha rahat yürüyebilmem için buna uygun bir bot ayarladı. Boynumda elmaslardan birkaç kolye ve küpe taktırmış, saçlarımla ve makyajımla özenlice ilgilenerek beni hazır etmişti. Şu anda Taehyung'u aklımdan çıkararak şu ana odaklanmaya çalıştım. Jennie de sanırım bir vakitten sonra işine odaklandıktan sonra olması ihtimal olan bu yüksek gerilimi unutmuş ve kendisini tamamen sahne heyecanına vermişti. O da benim üzerimdekilere benzer şeyler giyinmişti. Takım gibi duruyorduk. "Şimdi ben seni bu güzelliğinle herkesle büyüleyeceğim ve inanıyorum ki Fransa'daki Victor Secret'in baş tasarımcısı ile olan özel iki aylık eğitimi ben kazanacağım. Sana ve kendime güveniyorum Jungkook. Biz bunu başaracağız." Onun güven verici sesine ayak uydurdum. Çok şanslıydım. Bebeklerim üç aylıklardı ve benim daha bulantılarım yoktu. Eğer olsaydı eminim şu anda stresten ötürü her yere kusuyor olurdum. Onun yerine ağzım heyecandan kuruyor, dudaklarımın parlak bırakılan görüntüsüne rağmen birkaç kez ısırıp bırakıyordum. Sonrasında elimi tutarak beni diğerlerinin sahne arkasında bekledikleri yere götürdü. Tasarımcısının ismi okunduktan sonra onlara eşlik eden kişiler tek tek sahneye çıkıyorlardı ve gördüklerimle diyebilirdim ki, Jennie bu işte en cesur olanıydı. Bunun gururu vardı. Sadece buradaki bakışların bile bana hayret ediyor olarak bakması ile omuzumda gururlanmanın etkisiyle hafif bir öz güvende yükseldi. Ardından soğuk avuç içlerim sıranın bize geldiğini söyleyen bağrışla, tansiyonum düşecek oldu. Tanrım, Taehyung şimdi içerde olmalıydı. Oturmuş ve beni bekliyordu. Diğerleri daha uzun ve düzgün, benim nazarımda, olduklarından eminim o da beni bu şekilde göreceğinden daha gelip bileklerimden tutarak buna izin vermiyor olurdu. Bu yaşanmadığına göre, sanırım tüm dolu dizgin uç kabuslarımı sahnede onun yüzüne bakarken yaşayacaktım. Jennie beni yüreklendirerek son kez kontrolümü yaptıktan sonra, "Sakın endişelenme ve insanların duruşuna odaklanma olur mu? Sen çok güzelsin ve bunu bilerek yürü orada. Herkesin nefesini kes. Abim benimkini kesmeden sen onunkini kesersen memnun olurum," dedi ve ellerimin titremesine sebep oldu. Söyledikleri hiç ama hiç yardımcı olmamıştı işte. Ama artık ağzımı açamayacak bir durumda olduğumdan, ışıkların olduğu podyuma girmek durumunda kaldım. Karşıdan da az öncesinde bana hayranlıkla kıyafetimi izleyen kızın gözleriyle karşılaştım ve bana göz kırptığında, gülümseyerek ilk adımı atmış oldum. Sadece odanın içinde on dakikalık yaptığımız yürüyüş üslubuyla ileriye adım atıyor, beni çeken kameraları görüyor ve ışıktan ötürü etrafıma bakamasam da Taehyung'u görmeye çalışıyordum her ileri adımımda. Yüzümde, onun kendisinden başkasına göstermemi istemediği o tebessümüm vardı. Fakat o feromlarını almak bile yetmişti. Buradaydı. Gözleriyle beni izliyordu ancak ben seçemiyordum. İleriye dönük yolumun sonuna geldiğimde, gülümsedim ve işte o zaman gözleri arzuyla yanıyor olsa da kaskatı duran suratından bundan hiç ama hiç hoşlanmadığı, donuk, çatık kaşları görünüyordu. Bunu uzun zamandır görmediğimden içim ürperdi ve arkama doğru ilerlerken, tek istediğim beni alkışlayan veya fotoğrafımı çeken bu insanların gözlerinden bir an önce uzaklaşabilmiş olmaktı. Sadece iki dakika süren bu şey bana ecel terleri döktürmüştü. Betim benzim solarak Jennie hemen beni yanına aldı. "İyi misin?" diye sordu. Sorun yok dercesine kafa salladım. "Taehyung beni mahvedecek," diyebildim sadece. Bu zaten beklediğimiz bir şeydi. İkimizi bir köşeye çekip sakinleşmem için bir şişe su uzattı. Yarım yamalakta olsa içtiğimde, arkam dönüktü. Jennie yanımda hafifçe kıpırdandı. Yönünü diğer tarafa çevirdiğinde duruşu dikti. Sebebi ise otuzlarının ortasında duran, tamamen salaş ama özel tasarım olduğu belli olan işlemeli kıyafetlerini taşıyan Alfa'nın yanımıza gelmiş olmasıyla oldu. "Harikaydınız. Göz alıcıydınız." Diyerek övgüler yağdırıyor ve Jennie'nin kolunu pat patlıyordu. "İnanmıyorum sana Jennie..." diyerek bakışları bana çok yoğun duran kahveler gibiymiş gibi geldi. Bu beni biraz huzursuz etti. Özellikle sesindeki derinlik. Bunu sadece Taehyung'tan duymaya alışkındım ve ondan başkasından duymak midemin ekşimesine sebep oluyordu. "Bilseydim mankenini bizzat benim tasarlamış olduğum bir kıyafet taşımasını isterdim." "Çok güzelsiniz," dedi bizzat yönünü bana çevirirken. Jennie'in bu durum karşısında tavırları saygılı gözüktüğünden öğretmeni olacağından ters bir şey söylemedim, bakışlarına rağmen. Naziktim. "Teşekkür ederim." "Adınız nedir?" diye daha da kişisel alana girdiğimde kaşlarım çatılmıştı. Jennie bendeki durumu fark etti. Hocasına doğru bir adım daha yakın durdu. "Hocam, siz o kadar ileriye gitmeyin bence." Diye uyardığında, adam durumu anlayamadı. "Neler oluyor canım?" diyerek kastedilen ileri imayı anlasa da bozuntuya vermedi. Açıkçası benim de umurumda olmadı. Çünkü Taehyung'u çok yakınımda hissetmeye başladım. Sonrasında da bizzat kendi gözlerimle gördüm. Baştan aşağı siyah giyindiği, üzerine oturan takımı, diğerlerinin yanında nasıl da çevik ve geniş duran omuzlarında taşıyor olduğu uzun paltosu ile iri attığı adımları resmen beni çiğ çiğ yiyecekmiş gibi duruyordu. Nefesim kesildi. Sadece o çakmak gibi parıldayan mavi gözleriyle buluştu diye gözlerim. Jennie bir yandan da "O, abimin eşi. Ve şu anda buraya geliyor," diyerek abisini işaret ettiğinde, Taehyung'un kaşları sanki imkânı varmış gibi daha da çatıldılar. Yanımızda duran bu adamı öldürmesinden endişe duyuyordum. Neyse ki Jennie hemen onu uyardı. "Yaşamak istiyorsanız kaçın ve benim notumu da A girin. Biliyorsunuz benim abim bir Delta." Adam duyduğu gibi resmen kaçtı arkadan. Bu konuda akıllıydı. Taehyung yanımda bittiğinde, hissettiğim o kızgın feromları alsaydı eminim iki büklüm kalarak yere yapışırdı çünkü Jennie yüzünü acıyla buruşturmuştu. Sanırım benim acilen en son taktiği uygulamaya geçirmem gerekiyordu. Bana omegam diye seslenmek yerine, dişlerinin arasından ismimi söylüyordu. Özellikle üzerindeki paltonu çıkarıp benim üzerime atarak ve açık kalan yerlerimi kapatarak yaparken gözlerinin içine bakıyordum, bana bu kadar soğuk davrandığı için sebep ne olursa olsun incinmiş duruyordum. O da bunu anlamıştı hemen. Yine de "Bakma bana o gözlerinle. Bu durumu burada seninle konuşmayacağım," diyerek elimden tuttuğu gibi çekti beni kendisine. Kardeşine de göz dağı verdi. "Seninle de ayrı konuşacağız bunu. Arada kaynayacağını sakın umma." Şimdilik sesimi çıkarmadım. Sahiden de herkesin bize yoğun ilgiyle bakıyor olmasından ötürü kendimi sıkıyordum ve Taehyung'un hızlı yürüyüşüne ayak uyduruyordum. O kadar sessizdi ki, bu beni biraz değil fazlasıyla endişelendiriyordu. Arabanın içine girdiğimiz gibi derin bir nefes alıp kafasını geriye attı. "Tanrım sabır sen ver bana, yoksa orada sana ağzını sulanmış bir şekilde bakan herkesi gebertmek istiyorum." Çok sinirliydi ve ben nasıl davranmam gerektiğini çözemiyordum. Dudaklarımı büzmüş koltuğa sinmiştim. Sesimi de hiç çıkarmadım. Açıkçası izin vermeyeceğini bile bile bunu yapmıştım. Dişlerini de gıcırdatmaya başladığında, elimi sakinleşsin diye eline uzandırdım. En azından bu konuda sesini çıkartmamıştı. "Alt tarafı bir kıyafet," dedim. "Bir önemi yok kimin bana nasıl baktığından Taehyung. Önemli olan benim sana nasıl bakıyor olduğum. Çünkü benim gözüm senden başkasını göremeyecek kadar körler. Bunu lütfen büyütme. Sakinleş." Sinirle güldü. "Sakinleşeceğim güzelim merak etme. O kıyafetleri özellikle üzerinde paralamaya başladığımda ne kadar da sakin olduğuma şahit olacaksın," dediğinde, sıcaklayan bedeninde yakaladığım hırsla yavaşça kendimi geriye çektim. Pekâlâ, Taehyung beni kesinlikle kendi yöntemleriyle bugün nazik olmaktan öteye bir sevgiyle sevecekti anlaşılan. Sesimi çıkarmadım ki siniri biz eve gidene kadar yatışsın. Ama hayır. Resmen kendi kendine konuşuyor, kızıyor ve küfrediyordu bazı insanlara. Bir an pişman olup oraya tekrar gidecek diye de korkmadım değil. Kendimi çok kötü hissettim. Yüzüm asıldı ve arabayı evin avlusuna getirdiğinde ondan önce çıktım arabadan ve beklemedim. "Kaçamayacaksın benden, şimdi bu konuyu konuşacağız seninle." Alt tarafı bir elbiseydi. Ama sanki ben kendimi insanlara sunmuşum ve davetiye çıkarmış gibi davranıyordu. Bu da bir hayli sinirlerimi bozdu. Kapıdan içeri girmeden üzerimdeki paltosunu hızla yere fırlattım. Bundan daha çok nefret ettiğinde o halimle odamıza kadar gidiyordum. Arkamdan gelen sert ayak seslerini umursamadan yanan gözlerimle daha iki volta atamadan açtığı kapıdan içeriye girdi. Ceketini çıkarmıştı. Onu gelişi güzel yere fırlattı ve düğmelerini açtı. "O az önceki hareketin neydi bana karşı Jungkook? Sence doğru mu? Eşimin insanlara kendisini bu şekilde gösterdi diye sinirlenmeye hakkım yok mu benim? Ve sadece mesaj üzerinden yazıyor olduğu şeylerin ardından çıkan bu dehşet verici açıklığından sonra. Delirmek benim en büyük hakkım. Tanrım, insanlar şu görüntüye hapsoldu ve sen, gülümsüyordun." Mağarana geri dön Taehyung, diyesim gelse de bastırdım kendimi. "Ne istiyorsun benden? Hep dizlerini kırıp yanı başımda durmanı mı? Neden bu kadar katısın? Bana güvenmiyor musun?" diye bağırmaya başladım. O da aynı şekilde sesini yükseltti. "Konunun güven ile alakası olmadığını biliyorsun. Saptırma. Çünkü biliyorsun." "Bilmiyorum," diyerek yatağa çöküp ellerimle yüzümü kapattım. "Ben hiçbir şey bilmiyorum tamam mı? Senin yaptığın tek şey benim şu anda kalbimi kırman. Kalbim sana ait. Mühürlendik ve ruh eşiyiz. Üstelik karnımda senden olan üç evladım varken sen bana kalkmış, gülümsüyorsun diyorsun. Ama merak etme sayende şu an ağlıyorum." Dizlerinin üzerinde çöktü ve aldığı derin nefesi ellerimin arasından ıslanmış yanaklarıma kadar değiyorlardı. "Çok kıskanıyorum seni. Bir başkası benim gördüğümü sende görecek diye ödüm kopuyor. Neden anlamıyorsun beni güzelim? Ağlama Jungkook. Ben kafayı yiyecek gibi oluyorum sen ağlarken." "Ağlatırken iyiydi ama." Diye ellerimi yüzümden çektiğimde, ellerini çıplak duran dizlerime yasladı. "Ağladığında, özellikle zevkten ağladığında bu konuda iyi olmadığımı söyleyemezsin." Şu durumda bile bana karşı ağzının suyunu akıtıyor olmasına sinirlenerek omzuna vurdum. "Sence ben şimdi zevkten ağlıyor gibi mi gözüküyorum? Bana bu konuda kızıyorsun ama bence senin de benden tek istediğin bedenim." Kırgın sesimle yüzü düştü ve gözlerini sıkıca kapattı. "Neden her söylediğim söz yanlış anlaşılıyor." Diye homurdandı. Aynı şekilde homurdanıp yüzümü çevirdim ona karşı. "Neden her söylediğin söz cinsel ima üzerine dönüşüyor." "İnsan sevdiği insanı arzular Jungkook. Seni çok seviyorsam, bunda benim arzularımın suçu ne?" Daha çok ağlamaya başladım. Benim iyice ayarlarım bozulmaya başladı. O da ağzı açık bana bakıyordu. Dile getirdiği yoğun sevgisini bana ulaştırırken, benim halen hüzünlü şekilde ağlamamı garipsiyor olmalıydı. Bende kısaca açıkladım ona bunu. "Sürekli adımla seslendin bana. Bu hiç hoşuma gitmedi. Biliyorsun. Ve sen bana beni sevdiğini söylüyorsun. Biraz daha ağlamağım geldi benim." Git gide büyüyen gülüşüne ters ters baktım. Onun ise elleri baldırlarımın içini tamamen sahiplenir şekilde ele geçirdiğinde, kafasını bana doğru yaklaştırıyordu. "Benim koca bebeğim, bebeklerimiz yüzünden daha da alıngan mı olmuş bakalım?" diyordu, ancak büzdüğüm dudaklarımla ona bakarken, "O bebeğe bakan kişinin kendisine bağırıp çağırması yüzünden hiç alakası yok da ben alınganlık yapıyorum öyle mi?" diyordum ki, gülüşü daha da büyüdü. Sinirlerim iyice bozulmaya başladı benim. O özellikle bir anda parmaklarına geçirdiği çorabımı yırtarken. "Ne yapıyorsun ya?" diye bağırır gibi olduğumda, "Seni ilk gördüğüm anda sana yapmak istediğimi yapıyorum. Ve omegamın ağlamasını istemiyorum. Zevkten ağlatarak kendimi telafi etmek varken. Dimi ama?" dedi bir de arsız arsız. Pekâlâ yumuşamıştım ancak bunu ona hemen belli etme gibi bir planım olmadığından, "İstemiyorum. Üzüldüğüm için ağlayacağım ben," diye ısrar ettiğimde, dudaklarını dudaklarıma bastırdı. "Buna izin vermeyeceğimi biliyorsun Günyüzü'm. Bu yüzden, usulca bana teslim et kendini. Çünkü ben ancak seni öptüğümde sakin kalabiliyorum." Gözlerinin içine dolu dolu baktım. Beni her defasında bu şekilde etkisiz hale getiriyor olması en büyük alışkanlığına dönmüştü. İçimde hırs vardı. Anlamlandıramadığım ve en az beni bu şekilde dokunuşlarına karşı zayıf düşüren bir hamlede bulunmak istedim bir anda. Çünkü ensesinden tutarak kendime çektiğimde ve o dudaklarına asıldığımda rengi artık çok daha koyuydu. "Bu gece tek başıma ağlamış olmayacağım ben Delta." Bölümün sonu.
Diğer bölüm smut yazmak istiyorum ama emin değilim, yazarsam bu sefer baya açık yazarım. Çünkü bunlar alıştıklarından birbirlerine daha kirli ve sert yazabilirim, çünkü yazarken ancak bu şekilde daha iyi yazdığımı düşünüyorum. Her neyse :) Sevdiniz mi bu bölümü bakalım? Ben Nicotesy, finale son üç bölüm kaldı. |
0% |