Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@nicotesy

SELAMMM, DÜN YOKTUM ÖZLEDİNİZ Mİ beni?

İyi okumalar :)

....

 

Maymunlar cehennemindeydim. Gözümü kapatıyorum, iri muzlar ortalıkta cirit atıyordu. Birini yemem lazımdı ama ele avuca sığan sadece benim gözüme gelenden daha küçük gelen muzumdu. Onu da alıp pembe dildom gibi alıp bir yere savuşturup rahatlayamıyordum ki.

Çok acınası bir haldeydim. Yüce Tanrı sen bana acı. Üzerime kilitledikleri kapıyı kırmama çok az kaldı. Ve gidip de bir daha yanıma gelmeyen Sangsu'ya minnet mi etsem yoksa küfür mü etsem bilemedim. Ama en çok kime kızgın olduğumu çok iyi biliyordum artık.

O şeytan kılıklı kocama.

Her neyse.

Ben biraz banyonun içinde yetişkin içerikler oyun oynayıp geleceğim arkadaşlar. Sizi hayal dünyanızla baş başa bırakarak kaçıyorum. Bir omeganın bilakis benim gibi bir omeganın saçmalıklarla dolu fantezilerini ve yapacaklarını bilirseniz, öz saygınlığımı kaybedeceğimi çok iyi biliyordum. Eh, bu dolu taşkınlığımı size daha sonrasında detaylı bir şekilde anlatacağım ama şimdi değil. Banyonun duşa kabinin kapısını yanlışlıkla kırdığımı bilseniz size kâfi.

Suyla geçirdiğim, ıslak bacak aramla geçirdiğim yoğun birkaç saatin ardından yükselen ateşim Sangsu'nun benim attığım çığlıklar senfonisinden korkup kaçtığını görmezden gelerek odama bıraktığı nimetleri öyle hızlı yedim ki, kendime bile şok geçirdim ve getirdiği ilaçların bana yaraması için isyan ettiğim Tanrı'ya bu sefer istek kutumu dolduracak türden methiyeler dileklerde bulunmayı ihmal etmedim.

Yatağımda bir ölü gibi uzanıyor ve bu zor sürecin içerisinde elle tutulur düşüncelerimin yoksunluğunda, arama motorumda hayal dünyamı tatmin edecek yakışıklı alfalar peşine düşmüştüm. Ancak neden her iki fotoğraftan birinin Medusa olduğuyla ilgili bir garip sorunum vardı. Bu adam cidden ya çok yakışıklıydı ya da ben yaşama dair tüm zevkimi kaybetmiştim.

Tek istediğim beni rahatlatacak bir yuvaya sahip olmaktı.

Eğer kendi evimde olsaydım, yan komşumuzun bekar bir oğlu vardı. Kendisi aseksüel olduğundan kimseyle sevgili değildi. Bu da onun kokusuyla avunmam için yeterli bir sebepti. Acımsı bir baharat tadı vardı. Yalnızlıktan şerbetlenememişti bile. Ne kadar çok ben...

Benden beş yaş büyük olduğundan bana da hiç pas vermiyordu. Bende her kızgınlık dönemim yaklaştığında, annesinin yanına evden arakladığım akşam yemeğimizi götürüyor ve minik kalbini kazanmak için muhabbet ediyordum. Sonrasında ellerimi yıkama bahanesiyle oğlunun odasından bir kazak çalıyordum. Tabi sonra çamaşır astığı telin altına fırlatıyor ve çalındığını hiç anlamıyorlardı.

Fakat şimdi odaya kilitlenmiş ecelimle bana hayal dünyamın senaryolarıyla tatmin olmamı istiyorlardı. Bu adiler neden böylelerdi? İlla yasak aşk mı yaşayayım rahatlamak için? Aslında neden olmasın...

Tehlikeli diyarlardasın Jungkook. Uzaklaş, uzaklaş, cennettesin. Biri sana muz getirecek birazdan.

Benim sinsi omegam, her daim göt vermeye meraklı biriyken, Taehyung ile uyuduğumuz akşamdan beri bir hallere girmiş ve birden namus timsali kesilip beni doğru yere çekmeye çalışıyordu. Benden bir şeyler sakladığına o kadar emindim ki. Konuşmuyordu. Benim rahatlamama bile izin vermiyordu. Kafamın içine bir şeyler fırlatıyor ve sanki onu ben düşünüyormuşum gibi bana çalım atıyordu. Bu yavşak omegam beni Medusa'ya yakınlaştırmaya çalışıyordu.

Ona kızdım. Otur edebinle, yoksa sana ömür boyu yarrak göstermem diye tehdit ettim. Nasıl inandırıcıydım ama? İnanmadınız biliyorum, o da bana orta parmak çekip sakince malum yerlerime yedirmeye çalıştı zaten. Biz işte öyle müthiş bir ikili oluvermiştik.

Kavgamızın sonunda kapım çalındığında işler çığırından çıkmaya başladı. Çünkü Sangsu olsa kapıyı çalıp içeriye gümleyerek girerdi. Bu da bana gelenin kim olduğunu anlamamı sağladı.

Kodumun alfası, gel de seni baştan çıkarayım da ömür boyu benimle acı çek. Çünkü sana hiç vermeyeceğim, sende kızgınlıkta ellerin nasır tutana kadar kendini çekiştirip acı çekerek öl.

Kapı bir kez daha çalındı. İnat değil mi, ses vermeyecektim. Aradığımda açmayan, mesaj atınca duymayan bu şeytanla işim yoktu. Nasıl olsa onun için her şeyden daha önemsiz biriydim. Öyle ki tenezzül bile etmemişti o zor halimde yanıma gelmeye. Şimdi ne tür bir yüzsüzlükle kapımı çalıyordu inanın ki anlamış değildim.

Kendi kendime sinirlerimi tavan yapmayı başarmıştım. Yürüyemeyecek halde olsam bile sürünerek, adımı seslenme yüzsüzlüğünü gösteren ona yakından küfredebilmek için kapının ağzına kadar geldim. Beni bu hale düşüren tüm vicdansız köpeklerin ağzına sıçayım.

Tabi bu şamar yılanı benim debelenmelerimden ona yaklaştığımı anladı. Ve o etkilenmek için arşa geçen hormonlarıma halay çektirecek türden derin sesle, "Üzgünüm Jungkook," diyordu. Sırtımı kapıya yaslayıp başımı da yasladım. Saçlarımdan duştan kalan suyla ve terle karışırken, her türlü tuzun ağzıma bulaşmasıyla uzattığım bacaklarımın arasından ortaya çıkan çıkıntıya elimi bastırdım.

Bu ne acizlikti! Bir alfa sesiyle de uçuşa kalkmazdın be miniğim.

Ellerim yumruk olduğunda, bozguna uğrayan sesim avazımdan haykırarak çıkıyordu. "Çok üzgünsen bana pembe bir dildo getir," diyor, tüm zamanların en kutsal nesnesine olan şu kısacık zamanın saplantısıyla, onun ne dediğimi anlamasına rağmen "Ne!" diye çığlık atmasıyla kafayı yiyordum. Hayır ne istememi bekliyordu. Alevli meyve tabağı falan mı?

"Siktir git Taehyung... sen hiçbir sikime yaramıyorsun." Diyerek söyleniyor ve içten içe bunu yapabilmesini umduğumdan, bocalanan sinirimle dudaklarımı bir kez daha kanatıyordum. Bilakis, "Seni duyuyorum," diyen uyuşuk sese, hiddetli bir cevap vermek için bağırarak kapıyı yumrukluyordum. "Duyman için söylüyorum zaten Medusa."

Benim boşalan sinirime nazaran onun bu denli sakin kalması kaçıncı dereceden bir sabır testiydi ki, bu adam benim deli gibi salgıladığım feromlarıma karşı bu denli duyarsızdı. Ben güzel kokmuyor muydum acaba? Gül koktuğuma emindim. Kendimi kokladım o kısa sırada. Buram buram şehveti çağırıyordum ya da ben şehvetimin aurasından kokumu algılamıyordum. İkisi de aynı bokun lacivertiydi aslında.

"Bak, arayınca gerçekten acil bir şey olabileceğini düşünemedim." Dediğinde, aciliyetine sokayım diyordum içimden. Yapman gereken tek şey benim şu anda hormonlarıma sahip çıkamadığım yönümü doygunluğa ulaştırmandı. Ama bu adam fazla bencildi. Çünkü yine sunduğu bahanelerinde suçlu olan bendim. "Yine kendince bana sinirlenip küfretmek için aradığını düşündüm. Bu yüzden seni meşgule alıp telefonu çantama koydum ve attığın mesajı göremedim."

Düşünüyor, düşünüyor ve tekrar düşünüyordum. Böyle bir şey yaptığımı hatırlayamıyordum lakin kendimde bu potansiyeli gördüğümden suspus duracağımı sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Elbette ki, "Ben sana ne zaman böyle bir şey yaptım, şerefsiz," diyor, hassas olduğumdan hakaretimi ağzımda geveliyordum.

"Evleneceğimiz vakitlerde buraya gelip düğün töreni için hazırlandığın zamanlarda yaptın bunu." Dedi ve ben ikna oldum. "Çünkü o zaman küfürlerimi hak ediyordun." Diye cırladım. Gerçekten şu an düşünmem gereken sana neden küfrettiğim mi yoksa neden benimle küfürlü bir sekse davet etmeyişinin tartışması mı? Her ikisi de bir külfet, zaman kaybıydı.

Tabi o konuştukça fikirlerin yönü değişiyor ve görmediğim suratında nasıl bir ifade olduğunu bilmediğimden, kendi hayallerimde o kaşlarını çatıyor, kibir yosması olan burnunu dikiyor ve gözleri seğiriyordur diye bir muhtemel konuşma seansı tanıyordum kafamın içinden.

"Bak gördüğün gibi suçlu yine sensin. Sen ve ele avuca sığmayan dengesiz davranışların."

Susmuyor. Bu adamın benimle her konuşmasında bana laf atmadan susmuyordu belli ki. Ellerimi tekrar sinirle kapıya geçirdim. Canım acıdı ama umurumda değildi. "Şu an bu halde olmasaydım ben senin o saçlarını tekrar yolmasını çok iyi bilirdim de. Asaletimden ve kendime mukayyet olamayışımdan susuyorum." Dedim ve beni azgınlığımdan koruyacak tek şeyin onu gerçekten dövebileceğime inandıran hormonlarımdı ve aşırı keyif alırdım. Çığlık atardı.

Çığlık attırırdım ona. Bir saniye o işler tam tersi değil miydi? Ne yani o mu bana çığlık attıracaktı? Altında mı, kucağında mı? Hangisi daha sesli olurdu?

Hiç yaşamayacağım ki nerden bileyim dimi?

"Tamam gidiyorum ben o zaman." Dediğinde yemin ederim bacaklarım titredi, "Hayır, bekle," diye bir veryansın koparırken, sesinin uzağımdan eğilip büküldüğünü işittim. Cidden de beni sallamayıp gidecekti. İnsan bir yardımcı olmak isterdi. Ama nerede onda o insanlık. Odundu bu, "Ne var?" diye tersleyecek kadar yontulmamış bir odun.

Ama ben öyle miydim? Bir şeyler isteyecek olduğunda yumuşacık bir sese sahip olur, adamı yoldan çıkarırdım. Çünkü şahsen bu isteğimden sonra onun aklında kalacağım resim buydu. Yoldan çıkmış bir omeganın isteği. Şahsen ben, "Bana gerçekten pembe bir dildo getirir misin?" diye utanan sesimden sonra bir kılıf uyduruyor, zamanında kendime ettiğim yemini gerçekleştirmek için planımı usulca işliyordum. "Bunu Sangsu'dan isteyemem."

"Neden? İkinizde omegasınız." Diyen düşmanım fazla kayıtsız ve olağandışıydı. "Eminim sana anlayış gösterip bulabilir böyle bir şeyler. Benden böyle şeyler istemen çok utanç verici. En azından seni adına öyle olmalı."

Egosundan yüzüne hasret kaldığım adamın bana söyledikleri şeyler, kabul etmiyorum haklı falan değil.

Madem böyle diyorsun bana Taehyung Efendi. Şimdi bak nasıl daha utanmaz olup seni çıldırtıyorum oynat bakalım.

"Sende benim kocamsın Medusa." Diyerek, araya ondan utanmamam gerektiğinin altını çiziyordum. Aslında yüz yüze olsak, tamam yüzüm kızarsa da söyleyebilirdim. Bildiğiniz gibi ben bunu yapabilirdim. Aklımda olan şey anında dilimden fışkırıyordu. Fışkırmak... nasıl bir fışkırış? Yine geliyor benim yükselmiş azgın tansiyon. Tövbeler olsun.

Acilen drama queen olmam gerekiyor.

Duygusal bir sese sahip olabilmek için annemin bana en son yedirdiği pırasa yemeğini hatırladım. Anne yemeği bir başka olur düşüncesi beni mahvettiğinden, azgınlıktan nemlenmiş gözlerime uyum katsın diye burnumu çektim. "Eşin kızgınlıkta ve bir alfaya ihtiyacı var. En azından kokusuna." Sonrasında birkaç saniye durdum ve sinsice gülümserken hodri meydandaydım. Tehditler ve rekabetler diyerekten başladım en yakın arkadaşımı ortaya sürmeye.

"Bana ya kendi kıyafetlerinden parçalar vererek yuva yapmamı sağlarsın, ya da bende Sehun'a mesaj atıp buraya gelmesini isterim. Eminim o benim isteğimi hemen kabul edecektir."

"Sen..." dediğinde, kapıya attığı darbeyle yerimden sıçradım. Kapıyı üzerime yıkacaktı bu denyo. Hemen yerimden doğrulduğumda, perdeleri çekilmiş ara yerdeki pencerenin kapısına vurmaya başladı. "Aç şu pencereyi." Dediğinde resmen can bulmuşum gibi perdeyi çektim ve hayallerimdeki gibi olan o sinirli ifadesi, bana durmuş bakıyordu.

Abi vallahi yakışıklıydı bu adam. Şimdi ben bunu düşünerek kendime dokunsam, tüm inisiyatif aldığım gururuma hakaret etmiş olur muydum acaba? O uzun dalgalı ön saçlarının belimde savrulduğunu görmek, dudaklarının tenimi yakarak aşağılarıma kaydığını hissetmek ve bakışlarındaki öfkenin arzudan yanıp kül olduğunu varsaymak çok mu imkânsız ve hakaret içerikli bir porno olurdu acaba?

Çünkü ona bakarken bile düşündüm bunu ve gözlerim baygınlaşmaya başladı. Sanırım o belimden aşağısını görmediğim için şanslıydım. Kalçalarımın arası vıcık vıcıktı. Ve bu namussuz herif, üzerindeki kazağını gözümün içine baka baka çıkarıp, benim açmakta güçlük çektiğim pencereden içeriye, bana attı.

"Al. Ve kimseye de mesaj atma." Dedi, işaret parmağıyla beni tehdit ediyor ama ben onun göğüs uçlarına bakıp dilimle dudaklarımı sıyırıyordum. Elimde onun kokusu vardı ve onu apış arama alıp paramparça edene kadar sürtme isteğim varken, son bir güçle, "Buna pişman ederim seni," diyen Medusa'ya bakabilmek için gözlerim sütlü çikolata kadar haşin bir renge bürünen teninden zorla ayırıp yüzüne bakabiliyordum.

Hayallerimi doruğa çıkaran vücudundan aldığım feyzle, "Sana mesaj attığımda pişman olduğum gibi mi?" diyor ve pencereyi onunla artık uğraşamayacağım için suratına çarpıp pencereyi kapatıyordum.

Şimdi bana iyi uçuşlar dileyin. Biraz mest olup ortalığı parçalamaya gidiyordum.

Bilin bakalım kim dört gün boyunca odasından çıkamadan, Taehyung'un bana verdiği kazak harici, Sangsu ile kapalı bir kutuda gönderdiği pembe dildosu ile mutlu oldu. Aha ben! Ona teşekkür mesajları gönderdim iki sayfalık ve o sadece bana 'ok' yazıp gönderdi ve ben onu hiç görmedim o günden sonra. Bu olaydan tek kazancım okuldaki dersler ve saray derslerinden muaf olmuş olmamdı. Bu süreçte boş durmamış ve kankilerimin gönderdiği yarışma için tasarladıkları aksesuarların dikimini hazırlamaya başlamıştım.

Bir de can sıkıntısından Medusa'nın artık kokusu kalmayan ama tahriş olan kazağını tekrar kullanabilir hale getirmiştim. Ona benzeyen boyumun yarısı kadar olan bir oyuncak ayı yapmış, kazağını üzerine geçirmiş ve internetten bulduğum fotoğraflarını yazıcıdan çıkartmış, aynın yüzünün iki tarafında bir sinirli bir de mutlu halini yapıştırmıştım.

Onu karşıma alıyor, sinirli yüzünü pataklıyor sonrasında yorulunca mutlu suratını çeviriyor ve dayak yediğinden keyifli olduğunu düşünerek tekrar dövüyordum. Saplantılı bir döngü haline gelirken bu, onunla iki gündür de uyuyordum. Sanırım artık yalnızlıktan birinin varlığına ihtiyacım vardı. Sangu sadece bana yemek vermek için geliyor ve hemen kaçıveriyordu odadan. Sanırsın onu halledeceğim, bu neyin korkusuydu ah bir bilsem...

Her neyse.

Önemli olan bu değildi.

Artık okula gidiyor olmamdı. Arkadaşlarıma kavuşacaktım ve onlarla biraz dedikodu edecek, ortamda herkese sataşacaktım. En başta da Bay Kibirli kocamla. Bu kızgınlıktan artık kurtulduğumdan kendimi hiç olmadığım kadar dinç ve sağlıklı hissediyordum.

Uzamış saçlarımı geriye doğru yarısını toplarken, önümdeki perçemlerimi serbest bıraktım. Hayallerimde o kadar sevişmiştim ki, yanaklarımdaki ve dudaklarımdaki canlı tonlara bakarken mutluydum. Herkes beni prensle işi pişirdiğimi sanacaklardı. Bu yüzden kendime ayrı bir hava katmak için eşofmanlı etekli görünüşüme bugün mola verdim.

Ama bir şeyi daha yapmaktan eksik kalmayarak Sehun'un hediyesini tekrardan taktım saçıma. Onun yaptığı son davranış çok inceydi. Bende ona değer verdiğimi göstermek istiyordum. Kesinlikle çok pahalı olduğundan hava atmaya falan çalışmıyordum. Samimiydim. Kısmen.

Dünyaya açılmış kapımla sırt çantamı aldım ve günlerce dışarıya çıkmadığımdan yüzümde muhteşem bir gülüş vardı. Buraya alışınca havası güzel geliyordu. Her yerde çiçek böcek vardı ve hava biraz soğuk olsa da yaklaşan baharı da bas bas bağırıyordu.

Bizi almaya gelen aracın büyük bahçede bekliyor olmasıyla, yakalarımı açtığım okul gömleğimle uçuşa uçuşa gidiyordum. Kesinlikle orayı yalandan boya sürüp, emilmekten dolayı morarmış bir hale falan getirmemiştim. Sik meraklısı Yoongi'ye hava atmaya falan çalışmayacaktım. O kadar da rezil değildim. Elim yanlışlıkla boyaların üstüne gitmiş, parmağın değivermiş ve sonra da boynuma çarpmış ve bende onu silmeye çalışmıştım falan. Durum böyleydi arkadaşlar. Yalanım varsa Medusa'ya âşık olayım.

Neyse arabanın içine yerleştim ve bekliyordum ki, heyecandan karnım kasılıyordu. Bilmiyorum neden? Sanırım kızgınlığım boyunca Medusa'nın kokusu geçene kadar vakit geçirmiş olmamdan dolayıydı belki de. Şimdi yanı başımda olursa ne hissederim diye düşünüyordum. Gurursuz olan ben, onu görmediğim zamanlarda hatalarını unutuveriyordum. Şimdi geldiğinde tekrar hatırlayacak ve kavga edecektim muhtemelen.

Neyse ki bunun cevabını almak sandığımdan kısa sürdü ve bir beş dakikanın ardından o biçimli bacaklarının arabanın içine attı. Bana hızlıca bir bakış attı ve hemen koltuğuna yerleşti. Bacaklarını bacaklarının üstüne atarken, eli çehresindeydi. Düşünceli bir hali vardı. Bana hiçbir şey demedi ama kulaklık takmaması da bir şeydi. Genellikle benim ona yükselttiğim homurdanmaları duymamak için klasik müzik dinliyordu. Başıma Mozart olup çıkacaktı bu da.

En azından kavga etmeden okula gidecek ve yine birbirimizi görmezden gelerek tüm günü öldürecektik diye düşünürken, benim bu düşünceyle uzaklara dalmış gözlerimin önüne bana bakmadan parmaklarının içinden küçük bir hediye kutusu uzattı. İçine küçük bir dildo koymuş olamazdı herhalde. Eğer öyle bir şey yaptıysa kendi götüne sokmasını söyleyecektim de.

Ama işte söyleyemeden, "Öyle bakacağına al," dedi ve elime tutuşturdu.

Hevesli yüzüm şekilden şekle girerken, üstündeki pembe fiyonk bana halen çok ahlaksız şeyler çağrıştırıyordu. Yutkunarak açtığımda, gözlerim kocaman açıldı. Bana beyaz ve pembe tonların hâkim olduğu orkideli, işlemeli, hafif püsküllü zincirleri olan saç tokası almıştı. Ağzım açık ona bakarken, elini uzattı ve açık kalan ağzımı kapattı.

Ağzımı kapatsa ne olacaktı, gözlerim de kocamandı ona bakarken.

"Bu sana daha çok yakışır, benim için takar mısın şimdi?" Dedi, tövbeler ettim. Bu adam rica edince korkunç oluyordu. Kabul etmek istiyordunuz her şeyi. Şimdi ben nasıl reddeydim bunu? Ha, siz söyleyin bana. Şaşkınlıktan dilim tutuldu ve adinin bir işler peşinde olduğuna o kadar eminken, karşı gelemiyordum. Cevap veremediğimden, "Senin yerine takmamı ister misin?" dedi bu kez daha.

Bu adam biraz daha dağ ayılığından saray beyefendisi olmaya devam ederse bana karşı, ben iptal. Tüm davalardan geri çekilirim. Şaka şaka, bir boklar yeriz yine. Çünkü ben malımı iyi tanıyorum. Var bunda bir şeyler. Eh bende onun bana bu yaklaşımını tepecek değildim. Kafamı salladım onaylamak adına. Biraz bana hizmet etsin bu köpek.

Eğildi. Of, boynu tam ağzımın hizasındaydı. Sanırım benim kızgınlık onun bu hareketlerinden son demlerini yaşamaya başlamıştı. Yoksa karnımın kasılması, nefesimi tutmam, heyecanlanmam hiç normal değildi.

O eğilip kafamdaki tokayı çıkartıp, saçımın bağladığım yerine bu tokayı takarken dikkatlice, parmakları o kadar zarif hareket etti ki başımda, başım döndü. Cin kaçmıştı bunun içine. İçimden onun için dualar okudum. Etkisini görmüştür diye umarken, o geriye çekilip bana baktı. "Yakıştı," diyerek tebessüm etti hafifçe ve kafamdaki Sehun'u hediyesini son görüşümdü o gün. Beni o sırada o kadar çok şaşırtmış ve allak bullak etmişti ki, bu küçük sinsi harekenin sebebini anlayamamıştım.

Aramızda yeni bir gelişme var sanırken, okula nasıl geldiğimizi anlayamadım. Elim sürekli olarak onun taktığı tokanın üzerine gitmek istiyor, görgüsüz olmamak için çaktırmadan telefonumla oyun oynuyormuş gibi yapıp mücevherin nasıl durduğuna bakıyordum.

Güzeldim şimdi, bana ne yakışmazdı yahu!

Tabi benim o mutluluk çeken nidalarım ne zaman son buldu biliyor musunuz?

Size kısaca anlatıyorum, hazır olun.

Ben çok mutlu bir şekilde okula geldim, Medusa bu sefer benden önce gitmemiş ve beni bekleyerek bizi çekmeye çalışan insanlara yanımda durarak poz vermişti. Benim parmaklarım yaşadığım duyguyla zafer işareti postalarken, baktı ben kendimi kaybediyorum, belimden kavrayıp kendisine çekerek merdivenlere doğru ilerletmişti. İşte şimdi ayrılıyoruz dedim, arkadaşları yanımıza geldi. Ben onları rahatsız etmemek için uzaklaşmayı planlarken, arkadaşları beni durdu. O da buna ses çıkarmadı.

Ben çok tatlı ve utangaç birine dönüştüm. Onlar benimle ilgili bir şekilde konuşmaya çalışırken. Namjoon hatta beni, bir davet düzenlediğini, Taehyung ile benim de gelip gelmeyeceğimi sordu. Taehyung'a göz ucuyla baktım, kafasını başka yöne çevirmiş bir şey demeyince, "Neden olmasın," diye ılımlı bir biçimde yanıtlamıştım. Ama bu dörtlü arkadaşın birbirlerine bakıp gülmelerinden bir bok anlamasam da işkillendim ucundan.

Hislerimde yanılmazdım. Hepiniz şerefsizsiniz.

Artık yanlarından ayrılma vaktimin geldiğimi sanırken, çünkü ortam garip bir sessizliğe büründü, o sırada adının Choi olduğunu öğrendiğim kişi birden demez mi 'Oh, Jimin geldi,' diye. Benim şandeller küt diye attı. Aşırı rahatsız hissediyordum ve gitmek istiyordum. Onunla bu şekilde yüz yüze gelmeyi hiç istemezken, arkama dönüp gitmek isterken tam arkamda belirmesi ve bana güler yüzlülükle bakıp tokalaşmak için elini uzatması kaçıncı boyut bir gavatlık sahnesiydi bilmiyordum.

Tek bildiğim, "Sonunda Veliaht Prensimiz eşiyle yüz yüze tanışabildik," demesi, diğerlerinin gülmesi, Taehyung'un donuk bir bakışla bizi izlemesi ve benim onun kafasını gülerken yana atmasıyla gördüğüm şeyle yıkıldığımı hissetmem... her şey üst üste geliyordu.

Çünkü bana verdiği takının aynısını Jimin'de takıyordu. Bana bu sabah kendi elleriyle vermesi, onun zaten kendisine takıştırıp okula gelmesi, asıl metres olanın benim olduğumu ima ediyordu?

Kendimi onun aşığının gözünde hiç bu kadar aşağılık hissettiğimi hatırlamıyordum. Ve sen tüm bunların olmasına izin verdin kodumun alfası. Beni kullandın. Duygularının üzerini kapatmak için. Benim duygularımın hiçbir önemi yokmuş gibi. Senden nefret ediyorum.

....

of bu bölümden tatmin olamadım ama diğer bölüm biraz uçalım ve ortalık karışsın, siz küfür edin taeye malum jk biraz etkileniyor ondan :D

Ben Nicotesy, bacağım acıyor gaziyim ama yine de size bol bol love.

Loading...
0%