Yeni Üyelik
22.
Bölüm

21. Bölüm

@nicotesy

Ben tekrar geldim bu ara bölümü salmak için...

neyin ne olduğunu az çok bilin diye 3.tekil şahıs üzerinden yazılmıştır :) iyi okumalar

....

Sehun pencereden Jungkook'un geldiğini gördüğü gibi onu kapıda karşılamak için yerinden kalktı. Ancak ikilinin kapıda oyalanışını ve Taehyung'un, Jungkook'un belinden kavrayan eline bakarken içini ezen bu duygu altında yumruklarını sıktı. Ona göre Taehyung Jungkook'u hak etmiyordu. Onu nasıl üzdüğünü görebiliyordu.

Ona olan ilgisi daha okula girdiği ilk gün başlamıştı. Üzerine eşofmanını fırlatarak kaçarken. O anıyı her düşünde yüzünde tebessüm oluşuyordu. Bu muhtemel sevgisini ortaya çıkaransa hemen yanında sıra arkadaşı olmasaydı. Onu tatlı, doğal ve komik buluyordu. Herkesten farklıydı. Özgürdü ve kuralları yoktu. Onun rahat büyüsü altında izlerken bile mutlu oluyordu. Onu bu haliyle sevmeye, sevgilisi olması için ikna edebilirdi.

Ta ki o kahredici olay yaşanmasıydı.

Taehyung'la evleneceği gün çok üzülmüştü. Taehyung'un evleneceklerinin haberini almışlardı sarayın içindeki eski dostlarından annesi, böylelikle Sehun'u ve kendisini apar topar İngiltere'den taşıyıp sürgün edildikleri Güney Kore'ye tekrardan getirdi. Bu kadın içinde çok zor bir karardı ancak yıllardır buna hazırlanıyor ve tahtı düşürmek için bütün bağlantılarını kurmaya devam ediyordu.

Ama oğlunun o çocuğa âşık olacağını hiç hesaba katmamıştı. Sehun onun yaptıklarından haberi yoktu. Olsaydı izin vermeyeceğini biliyordu. Kendi zehrinden çok uzağa büyütmüş ve babasız büyüyen oğluna sadece sevgisini vermiş ve tıpkı bir Veliaht Prens gibi yetiştirmişti.

Sehun içindeki saf duygularla seviyordu Jungkook'u. Onu korumak ve mutlu etmek istiyordu. Ona yakın olmak ve güvenini kazanmak istiyordu. Böylelikle kendisini severse, bir gün tahtını geri alırsa kendisiyle evlenir diye düşünüyordu.

Bunun ümidi ile nefes alarak sınıftan çıkıyordu ki telefonu çalmaya başladı. Arayan annesiydi. Bunun önemli olduğunu düşünerek, hemen açmadan önce boş bir sınıf bulmaya çalıştı. Kısa süreli arayışından sonra bulduğu gibi telefonunu açıp ahizeyi kulağına yasladı.

"Beni okulda aramamanı söylemiştim," diye geriliyor, kimse onu tanımadığı için ve sürekli bu yaşa kadar kendisini gizlemek zorunda kaldığı için açık veremiyordu. Ama annesinin telaşlı sesi onu germeye başlamıştı. "Şehir dışına çıkıyorum birkaç günlüğüne ve telefonum kapalı olacak. Bunu haber vermek için arıyorum seni."

Sehun derin bir nefes aldı. Onun neler karıştırdığını çok merak ediyordu. Annesinin zeki ve tuttuğunu koparan bir kadın olduğunu bilirken. "Neden, bir sorun mu var anne? Her şey yolunda mı?" Diye soruyor, annesi onun endişesini yermek için gülerek konuşuyordu. Ki bugün kesinlikle keyfini yerine getirecek bir olay yaşayacağına eminken. "Olacak. Sen keyfine bak. Annen senin için her şeyi yapacak. Hak ettiğin yerde tekrardan olacaksın."

"Bir şartla demiştim, bir şartla istiyorum bunu." Dedi Sehun, tek isteği bu şartlar eşliğinde sarayın Jungkook'un ailesine verdiği sözü kendisinin üzerinde gerçekleştirmesi. Çünkü kendisi Veliaht prens olacaktı ve verilen sözde de Jeon ailesinin torununu Veliaht Prensle evlendirmekti. Jungkook'un büyükbabası, o dönemin Kral'ı ile hem daha öncesinde yakın arkadaş hem de doktoruydu. En güvendiği kişiydi.

Oğlunun bu isteğini kullanan kadın, hırsı adına her şeyi yapıyordu. Yapmıştı da. Jimin'i bulmuş ve onunla bir anlaşma yapmıştı. Jimin, Taehyung'u tekrardan hayatında istiyordu. Amerika'da olimpiyatlarına gireceği sırasında düğününü canlı bir şekilde izlerken, onu tamamen kaybettiğini anlamak canını yakmıştı. Balerin olmayı seviyordu ancak bunu hayatında tek güzel şey olan Taehyung'ken, bunun bir anlamı kalmıyordu. Annesinin kendisini buraya kadar gelmesi için harcadığı paralar, kariyer sahibi olmasını isteyişi... Tek mutluluğunu kaybetmiş ve hayliyle bu da performansına yansımıştı. Sınıfındaki herkes ona torpilli gözüyle bakıyor, nefret ediyordu ondan. Kendisi de nefret ediyordu. Ve zorda olsa Taehyung'un bir şekilde hayatında tekrardan olmasını istiyordu. Çünkü anasınıfından beri kendisini anlayan, yanında olan, her haliyle seven sadece oydu. O ve saf bağlılığı.

Sehun'un annesi sadece Jimin'e bakarak kendi gözlerinde olan çaresiz ve büyük hırsı görmüştü. Onu amellerine ulaşabilmek için kullanacaktı. Bunun olması için ona yardım edecek, iflasın eşiğine gelen annesini bu borç batağından kurtaracaktı. Böyle tiplerin itibarına olan takıntısını bilirdi. O da Jimin'in zayıf yönlerinden vurarak, Taehyung'un peşine taktıkları ile onu ve yapacak olduğu tüm şeylere hakimiyet kuruyordu.

Misal; Taehyung'un eşi için sipariş ettiği ve takının içine yazdırdığı 'JK' harfiyle aklında haince bir plan gerçekleştirdi. Asıl hedef Taehyung'tu. Ama Taehyung akıllı ve temkinliydi. Kurallara bağlı kalırdı. Jimin'in ile asla yalnız görüşmezdi. Öncesinde buluştukları bir yer vardı. Ama Taehyung, Jimin'in hiçbir aramalarına dönmüyordu. Ona olan büyük kırgınlığını geçecek gibi de durmuyordu. Sadece geçenlerde Jimin'in zorbalığa uğradığını ve ağladığına şahit olduğunda, dayanamamıştı. Onun iyi olup olmadığını sormak istemişti.

Jimin ona yaklaşmak ve sarılmak isterken reddedilmişti. Taehyung'un kendisini cezalandırdığını düşünüyordu. Bunu hak ettiğini bildiğinden asla ama asla sert tepkiler vermiyordu. Jimin her şeyin en naif şekilde yapan, sakin ve duruydu. Taehyung'un sükûnetiydi.

Ancak Taehyung'un bir sükûnete değil, yaşadığını hissetmeye ihtiyacı vardı.

Yine de Jimin hayatının bir parçası olmuştu bu zamana kadar. Bir prens olarak değil, Taehyung olarak sevilmiş, onu bu sarayın hayatından normal bir hayatın içindeki ilişkiye çekmişti. Sanki Jimin'in hayatında olmayışıyla, özgürlüğünü kaybetmiş ve Jungkook'la evlenerek saraya mahkûm edilmişti. Belki de bu yüzden Jungkook'a yaklaşamıyordur tamamen ya da ilişkiler onun gözünde bir anlam ifade etmemeye başlamıştı.

Onunla uğraşmanın, annesini sinir etmesi ve o iri meraklı gözleriyle kendisine karşı gelmesini elbette komik buluyordu. Ciddiye alamıyordu.

Daha onlar aralarında bir bağ oluşturmakta zorlanırken, Sehun'un annesi ileri görüşlülüğüyle aralarına girmezse o bağın güçlenerek gerçek bir evliliğe dönüşeceğini biliyordu. Bu ilişkideki en zayıf halkaya, bir omeganın gururuna oynayacaktı. Bu sadece başardıklarından bir tanesi olacak ve Sehun bundan sadece Jungkook'un ağlayarak yanına gelmesinden bile hissedecekti.

Tıpkı annesinin kendinden emin çıkan sesinde olduğu gibi. "Merak etme. O çocuk da senin olacak. Zaten o sana yazılmış bir sözdü. Bunun olmasını sağlayacağım. Annen seni hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmadı. Biliyorsun."

"Biliyorum. Lütfen kendini tehlikeye atma. Hiçbir şey senden daha önemli değil." Dedi ve "Seni seviyorum oğlum," diyerek telefonu kapattı. Sehun'un içinde bir sıkıntı vardı. Sanki kendisini üzecek ve sinirlendirecek bir şey varmış ki.

Haklıydı. Vardı.

Jungkook, Jimin'in başındaki tokaya bakıp yüzünde oyalanıyordu. Nasılda samimi görünüyordu Jimin ona karşı. Ama bunun herkes içinde yapılan iki yüzlü bir oyun olduğunun farkındayken, birilerin onların aynı takıları taktıkları görse, neler düşüneceklerini şimdiden ön görebiliyordu? Ama sorun bu değildi artık. Kalbinde bir sızı vardı. Kendisini iğrenç, tercihlerde ikinci sırada olan bir seçenek olma... duygusal ihanetini yaşarken, Jimin'in elini sıktı.

"Ben Jimin," dedi Jimin, elini sıkıp gözlerinin içine bakarken. Jungkook kendisine açılan savaşın farkındaydı. Ezilmedi. Elini onun gibi sıkıp bıraktı, göz kırptı ve Taehyung'un koluna girmekten hiç çekinmedi. Taehyung halen ikisine bakmayı reddediyordu. "Ben de Jungkook. Tabi tüm ülkenin bildiği gibi sende biliyor olmalısın," dedi Jungkook, Taehyung'tan öğrendiği kibrin dalgasını sesine yansıtmaya çalışırken ve Jimin'in morali bozulur gibi oldu bu tavırdan dolayı. İkisinin yakınlaştığını düşünüyordu ve ortak arkadaşlarının aralarında geçen bakışmaların ve sessizliğin farkındaydı.

Oysa Jungkook'u kandırılması kolay biri sanıyordu. Ama belli ki onunla uğraşmak sandığından daha yorucu olacaktı.

Taehyung, kaşlarını çattı ve koluna sarılan Jungkook'a göz atıp boşluğa baktı. Onun ani tepkilerine alışmış, normalde kolundan atacakken bunu yapmamıştı. Bu tiyatral sahneler umurunda değildi. Artık kimsenin gerçekten kendisini sevemeyeceğine inanmıştı. Kalbinin parçaları günden güne sivrilirken, Jungkook bakışlarını omuzlarının üzerinden kendisine kaldırmış ve gözlerinin içinde sulanmak isteyen ifadeleri yakalarken, "Beni sınıfıma bırakır mısın?" diye sorduğunda, onu reddetmedi.

Jimin'e baktı. Uzun sayılacak bir dikkatle ve kaşları daha derin çatılırken, o da Jungkook'un gördüğünü görmüş ve kafası karışmıştı. Bu parça sayılı değerli bir parçaydı ve Jimin'de aynısı vardı. Bunu nasıl alabildiğini düşünüyordu ve "Gidelim," diyerek çoktan uzaklaşmak istediği ortamdan bir bahane yaratarak ayrılıyordu. Oysa Taehyung sadece arkadaşlarının Jungkook ile çok tanışmak istedikleri için tanıştırmak istemişti. İşler sandığı gibi gitmiyordu.

Koridorlardan geçerken, Jungkook başını ona yaslamış ve gözlerini yumarak ona eşlik ediyor ve içinden öfkesini kusmak, ağlamak geliyordu. Halen çok hassas ve kırılgandı. Düştüğü bu durum gururunu kırmıştı. Halbuki Taehyung'un ona hediye verdiğinde ve taktığında, Jimin'e de aynısını yaptığını düşünerek hissettiği o tüm güzel duygulardan nefret ediyordu.

Yenilgiye uğrayan öfkesiyle, kırılan kalbine ve incinen gururuna dayanamayarak tutunduğu koluna tırnaklarını geçirmeye çalışmaya başlıyor ve içinde tuttuğu hıçkırık dudaklarından çıkarken, Taehyung durdu ve kolunu ondan kurtarırken, kendisine ağlarken öfke dolu gözlere bakıyordu. Sorun ne dercesine.

Jungkook, "Sen sandığımdan daha kötü biriymişsin," diyerek kafasına taktığı tokayı çıkarıyor ve onu Taehyung'un eline veriyordu. "Gerçekten, sadece bir anlığına da olsa mutlu olmuştum. Beni önemsiyorsun sanmıştım. Ne kadar aptalım. Sahiden de dediğin kadar aptalmışım." Diyordu, göz yaşlarını elleriyle silmeye çalışıyordu. "Yazık bana. Senin gibi bir adamla evlenerek lanetlendim. Seni asla affetmeyeceğim."

Taehyung onun gözyaşlarından rahatsız olmuş ve onun kafasında kurduğu senaryoyu anlamıştı. Ona açıklamak istiyordu. Oysa ne düşündüğünün umurunda olmaması bile gerekiyordu. Bu isteği ağır bastı. "Yanlış anlıyorsun ve yargılıyorsun," diye bir itiraz da bulunsa da "Sana karşı hep yanlış anlayan benim zaten Kim Taehyung," dedi ve akan gözyaşlarıyla, gözlerinin içine kadar yoğrulmuş kırgınlığını görürken, ilk defa birine kendisini nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Çünkü bu gözyaşları, yoğun ve yıkıcıydı.

Jungkook yalnız kalmak ve biraz daha içi soğuyana kadar ağlamak istiyordu. Bunun için hızlı adımlarla koşarak üst katın merdivenlerinden çıkıyor ve kimsenin onu fark etmemesini umarak yüzünü kapatmaya çalışıyordu. Sehun onu sınıfın kapısında yakalarken, Jungkook ona sıkıca sarıldı ve yüzünü onun göğsüne sakladı.

Ve Taehyung, Jungkook'un peşinden gelerek bu manzarayı gördüğünde olduğu yere çakıldı, tüm vücudu anlamlandırmak istemediği bir duyguyla seğirdi. Tohumları atılmış sahiplenme duygusuyla. Çünkü kuzenin bakışlarında Jungkook'a karşı arkadaşlık yoktu, aşk vardı.

Zamanla kendi içinde de büyüyecek olan aşk. Kâh mutlulukla, kâh acıyla. Ama en çok kabullenmemeyle.

....

şimdi bazı şeyleri anlamışsınızdır, Tae odun ama yapısı soğuk ve jk karşı bir şey hissetmiyor-du...

bir aksilik olmazsa, yarın görüşürüz öptüm sizi iyi geceler :*

Loading...
0%