Yeni Üyelik
26.
Bölüm

25. Bölüm

@nicotesy

SELAMLAR OLSUN CANLARIM, BEN GELDİM :d HER ZAMANKİ GİBİ :)

Kırılma noktamız olacak bölüm budur arkadaşlar, uzun tuttum bölümü ve beklentiye girdiğimiz bu bölüm için, bölüm aralarında yorum, abartılı yorumlar görmezsem... yarın gece ben yokum arkadaşlar :)

hadi, iyi okumalar...

Ben... ben şimdi neden gidemiyordum oraya anlamış değildim. Öfke saçan gözlerimi baskılamak adına bir hayli çaba vermekle meşgulken elbette onun için endişelenmeyi bırakmıştım. Deli midir nedir? Uğraşsam bir daha bu kadar güzel olamaz veya onunla bu kadar yan yana güzel duramazdım ben. Bu duruma katiyen karşı çıkacaktım.

"Ne varmış benim bu halimde? Elbisem açık deme sakın bana. Bunu ben kendim isteyerek gardırobuma koymadım. Demek ki kraliyet için benim partiye giderken böyle giyinemem de bir sorun görmüyor. Asıl sebebi söyle sen bana Medusa," dedim ve köşeye sıkıştığından mı acaba elini benim belime attı. Dudaklarını ısırdı. Zorlanıyordu ya da zortluyordu. Karar sizin.

"Fazla açık göründü gözüme," dedi, eli halen belimde oyalanmaya devam ederken. Tabi ki onu işkillendirip oradan elini çekmesine sebep olmayacaktım. Salak mıydım ben? Bu adamı yoldan çıkarmam lazımdı. Kesinlikle arzumdan değil, onun bana olan hisleri ile onu bir güzel mort etmek içindi.

Yalanlarıma alıştınız, susunuz.

"Öyleyse gidelim mi artık?" Dedim dünya tatlısı bir Omega olmaya karar vermiş birisi olarak. Annem bu hallerimi görse gururdan dolayı ağlardı be. "İnsanlar benim hazırlanmaktan dolayı geciktiğimizi sanacaklar. Çok özendiğimi düşünmelerini istemiyorum." Diyerek, put kesilmiş adamı hareket ettirmeye çalıştım. Her an cayacak gibi kararsız duruyordu. Ama eli, çok ciddilerdi. Çıplak belimin üzerindeyken yani.

"Pekâlâ," diyerek sonunda bir hareket kazandı ve yüzüme bakmayı kesip karşıya baktı. Derin bir nefes aldı. "Gidelim."

Gittik. Ben ve onun eliyle. Çünkü bizi bekleyen araca oturana kadar o el hep üzerimdeydi. Biraz umutlandım yalan olmasın. Yanında otururken kafamda senaryolar kura kura bir çeşit olurken, telefonuma Yoongi tarafından gelen mesajlar üzerine hayal dünyamdan ufak çaplı bir acil iniş yapmak zorunda kaldım.

"Taehyung'a yüzme bilmediğini hemen söyle." Diye mesaj atmış, daha mesajı yeni okudum ki tekrar bana bir mesaj daha yolladı. "Jimin sudan korkuyormuş."

Kankamın şeytanlığından şüphem yoktu ama ne yapmak istediğini anlayamıyordum tabi ki. "Ben niye rezil ediyorum şu anda kendimi? Yüzmeyi bile bilmediğimi bilirse biz balayına nasıl giderdik sahile?" diye mesaj attığımda ilk görüldü yedim, sonrasında bana küfreden uzun bir mesaj salladı. Ardından, "Sen eğer bunu yapmazsan hiç balayına gidemeyeceksin aptal!" dedi ve ben vardır bunda hile hurda diyerek, tamam, deyip yanıtladım ve telefonu kapattım.

Çünkü Medusa benim kimle mesajlaştığımı görmek için merakla bakıyordu.

"Sınıftakiler yazmış," dedim bana bakan gözlerini yakaladığımdan. Omzunu silkerek, "Merak etmiyordum," dedi, bir tane yumruk atacaktım yüzüne yapışıp kalacaktı kapının ağzına. Şunun her boku yapıp burun kıvırması yok muydu, çıldırtıyordu adamı.

Ama şu an önemli olan bu değildi. Hiçbir fikrimin olmadığı planlardı önemli olan.

Benim Yoongi'nin benden söylemek istediği şeye nasıl girizgâh yapacağımdı. Bakınız çok hızlı düşündüm, on dakika falan. Sonunda aklıma bir şey geldi.

"Taehyung..." dedim ve ben onun ismini söylediğimde, özellikle ortam bu kadar sessizken bir garip olmadı değil şimdi. "Oradaki ortam nasıl? Ben merak ediyorum. İlk defa bu tarz bir partiye gideceğim," diye dert yakınırken o bana ilgiyle bakışlarını kaldırdı., "Niye daha önce nasıl partilerde bulunuyordun?" diye sorduğunda cevabımdan ilginç bir şeyler duyacak sanıyordu. Hayır havalı bir şekilde de sormamıştım. Pat diye, "Ev partileri işte. Çekirdek, cips, kola olanlardan," dediğimde bana çok ama çok garip bakış attı. Sanırsın her sene Coachella'ya katılmışım da bu sene mali krizlerden dolayı katılamamıştım. Ben bile garipsemiyordum yaşadığım hayatı sana ne oluyordu kocişkom.

Sakin Jungkook, sakin. Bu savaş böyle kazanılmaz.

"Söylemedin ama bir şeyler," dediğimde tekrar yüzümüze bakma zahmetine girdi çok şükür. "Klasik," dedi ve aslında bu tarz şeylerden ne kadar sıkılgan olduğunu fark ettim. "Biraz caz müziği eşliğinde, havuzun etrafında toplanır insanlar. Dans ederler veya sohbet ederler."

"Çok sıkıcıymış." Diye mırıldandım, sonra da gözlerimi açıp olaya gireceğim konuyu buldum hemen. "Orada beni kimse suya atmaz değil mi? Bak ben yüzme bilmiyorum, ölürüm hemen. Sende dul kalırsın. İşine gelir."

O işaret parmağı yine havaya kalktı ve alnımın tam üstünde durdu. "Orada nasıl filmler kopuyor öyle," diye dalga geçerken benimle, parmağını tuttum ve ısıracakken zor bela bıraktım. Sen kibarsın. Sen kibar olacaksın. Kibar insanlar böyle davranmaz Jungkook. Bu yüzden sakince o parmağı serbest bırak. Evet, bıraktım.

"Ama benim arkadaşlarım beni zamanında yüzme bilmiyorum diye havuza düşürmeye çalıştıkları oldu. O yüzden."

"Arkadaşlarını gözden geçirmelisin öyleyse ya da yüzme öğrenmelisin." Dedi, sanki ben öğrenmeye hiç çalışmamışım gibi. "Çalıştım ama derste de boğulunca bıraktım öğrenmeyi. Duş alırken yüzüyorum ben yeterince."

"Senin bu zamana kadar hayatta kalman mucize cidden de nasıl bu kadar bedensel işlevlerin zayıf." Dediğinde bana yine geliyorlardı. Sanki herkes anasının karnında müptezel doğuyordu veya ultra yetenekli. Benim fonksiyonlarım bana yeterdi ve hiç de gocunmuyordum bir kere. Ama altta da kalamıyorum şu lafın üzerine, illa onu böyle kudurtacak bir şeyler söylemem lazımdı.

"Ama bir şeyi cidden istersem çok iyi öğrenirim. Sadece bir kere istiyor olmama bakar. Tadını aldığım hiçbir hazzın sonunu görmeden yaşamışlığım yoktur benim." Dedim ama nedense sesim öyle uyuşuk ve tuhaf çıkmıştı ki ağzımdan, şu anda kuracağım her kelime ağzımdan erotik çıkardı. İnanın bana.

İnanın kardeşlerim. Çünkü o tekrar yutkunuyor ve dudağında sürten parmağı, çok tehlikeli çağrışımlar yapıyordu. Ben azmışta olabilirdim. En iyisi susmaktı. Tıpkı onun da sustuğu gibi. Zaten ona yüzme bilmediğimi söylemiştim. Öyleyse plan işe yaramıştı. Plana dair halen bir sik fikrim bile olmamasına rağmen ellerimi çırptım, konuyu bağlama şeklime dair kendimi tebrik ettim.

Ve sonrasında içten içe meraklandığım, beni nasıl bir şeyin beklediğine dair en ufak fikrimin olmadığı yere geldiğimizde heyecandan kalbim hızlanmaya başlamıştı. Çünkü burası artık bir okul değildi ve tüm şamatanın, gürültünün yeri burada yoktu.

Kapıdan inecekken, Taehyung benden önce davranarak araçtan indi ve kapımı açarak elini uzattı. Tutmam için. Buyur buradan yak şimdi. Ben o eli tutarken gözlerinin içine bakmaz mıydım? Bakardım tabi. Yârim benim için salon adamı olmuş, derslerden öğrendiğim birkaç nezaket dolu davranışı sergiler miydim? Elbette. Az bana inancınız olsun.

Elini tutarak indim. Boynuma attığım kürkümü düzelterek onun girmen için uzattığı koluna girdim. Onun böyle harika göründüğümüzden o kadar emindim ki, silinmek istemeyen bir mutluluk vardı yüzümde. Ve onunla davetlilerin arka tarafa gelmesi için hazırlanmış olan ışıktan geçirirken, "Rahatsız olursan söylemen yeterli, hemen saraya geri döneriz," demişti düşünceli kocam. Seninle böyle dip dibe duracak ve millete boy gösterisi yapacağım ve bundan rahatsızlık mı duyacağım? Asla.

Medusa'nın arabada dediği gibi bir ortamın içine düşerken, arkadaşları onu gördüğü gibi selam vererek yanımıza geldi. Bende o rahatça konuşabilsin diye kolundan çıktım. Ama benim ondan uzaklaşmama izin vermeyerek elini belime atarak yanına çekti. Bir saniye, sanırım aşırı hissetmekten gözlerim kaydı.

O eli belimde olma detayı, tarif edilemezdi.

Onun çok yakın arkadaş olduklarından emin olduğum üç kişiden biri olan Namjoon, "Majestelerimizin eşi bugün harika görünmüyor mu sizce?" diyerek diğerlerine döndüğünde, ortalarında olan uzun boylu, beyaz tenli çocuk gözlerini dikmiş bana bakıyordu. "Öyle," diyordu. Bu herif beni boydan boya süzüyordu. Hayırdır sen aslan parçası, bir de yüzsüz yüzsüz benim kocama, "Majesteleri onunla dans etmemize izin verirler mi?" diye soruyordu.

Hayır niye önce benden izin almayı akıl edemiyordu.

Neyse ki benim Medusa'm, "Uslu durun," diye uyarıyor, benim koltukları beni sahiplenerek kabartıyordu. Ben şimdi bu adamı tam götünden mıncırmaz mıydım? Yapardım biliyorsunuz, hatta yapmak için elimin onun diri kalçalarına dahi yöneldi.

Ama o üçlünün arasından, "Neden Majesteleri, eşinizin bir başkası tarafından çalınmasından mı korkuyorsunuz?" diyerek sıyrılan Jimin, Taehyung'a bakarken baş kaldırır gibiydi. Ben senin o başını ezerdim de dua et. Bugün kibar olmamın birinci günüydü ve Taehyung beni senin gibi birinin imalarından korurdu. Tabi ima edilecek kişi ben isem.

Ama yılan bana bakış atarak, "Bence herkes geleceğin güçlü omegasıyla bir dans etme gururunu yaşamalı," diyerek bana laf atarken, tam ağzımı açmış 'amacın ne senin oğlum' diye hesap soracakken, işte kocam da kocam olan Medusa, elinin ayarını belimde tuttuğundan beni kendisine daha fazla çekerek, "Üzgünüm, eşimle ben dans edeceğim," dedi ve posta koyup beni kendisiyle beraber dans eden çiftlerin arasına çekti.

Ben dans etmekten ne anlardım! Daha yeni bir prens oldum, imdat.

Eli elimde, belimi kendisine daha çok çekerken utanmanın elli tonunu aldım. Çünkü herkes bize bakıyordu ve ben onu mahcup etmek istemiyordum. "Sırf ona inat olsun diye beni dansa kaldırmak zorunda değildin," derken, etrafa bakmaktan dolayı ona bakamıyordum. Ama onun pek umurunda sayılmazdı bu durum.

Ustalık mertebesine ulaşmış şeytan, beni hafifçe yerimde sallandırırken, sesindeki otorite ile domine edildim resmen. "Kimse bana zorla bir şeyi yaptıramaz Jungkook." Dedi, kendinden emin tavrı bana dudak ısırtıyordu ve ona bakmaya ikna ediyordu. Gözlerinin içine bakıyor ve onunla bu kadar yakın olmak beni sarhoş ediyordu. Yüzü güzel alfalar kapatılsın. Sonra benim gibiler sapıtmaya başlıyordu.

"Yani benimle dans mı etmek istedin oppa?" diyordum aego yaparak. Dudağının tek kıvrımının kalkmasıyla yakaladım o belirsiz keyfini. Şimdi tüm dünyayı bu aramızdaki çekim için siker atardım.

"Buna müsaaden yok muydu yoksa?" derken bana zarf atan o dilleri yer bitirirdim. Şaka şaka, ben utangaç bir omegayım. Ama evinde kocasının fahişesi. Siz tanıyorsunuz artık beni.

"Hayır, öyle bir şey ima etmedim ben." Dedim ve yüzünü boynuna gömme isteğimi geri basmak adına uzaklaştırdım kafamı ondan. Ama aniden sakin çalan piyanonun sesi tuhaflaştı. Haraketlindi ve artık bizim olduğumuz yerde salınmamız absürtleşti. Çünkü diğerleri bir hayli hareketli şekilde dans ederek birbirleriyle eşlerini değiştirirken, "Ben bu dansı bilmiyorum," dedim ve benim çaresizliğimi göz ardı ederek, "Bana ayak uydur sadece," dedi ve dört ayak oynar gibi dans ediyorduk.

Kahkaha atacaktım ki, tam çaprazımda Choi ile dans eden Jimin'in çok uyumlu bir şekilde dans ederek dönüyor olmasından dolayı kendimi gülünç bir sahneye gebe bırakmamak için sıkmaya başladım.

O Kraliyetin özel dansını çoktan biliyordu ve bu yüzden herkes onu izliyordu. Bende izlemeden duramıyordum. Ve o eşleri değiştire değiştire bize doğru gelirken, her bize eş değiştirmek için yaklaşan kişileri Taehyung bir bakışıyla reddederken, onun ısrarcı tavırlarını kabul etmişti. Bende onun son eşi olan, beni gördüğü anda süzen Peakboy ile dans etmeye başladım. Nazik olması umurumda değildi, onların dans ederken kusursuz görünmeleri sadece çok can sıkıcıydı.

Bu yüzden dansı yarıda kestim ve çekildim oradan. Taehyung'a bakmak canımı sıkmıştı. Arkama dönüp gidiyordum ki, Taehyung benim hemen belimden kavrayarak yanına çekti. "Benden uzaklaşma," dedi, ses etmedim. "Herkes bizim anasınıfından beri arkadaş olduğumuzu biliyor. Eğer kabul etmeseydim o zaman daha dikkat çekerdi bu davranışım," dedi, ayaklı boş masalardan birine beni çekerken.

Bir kere tüm hevesim solmuştu. Onları yakın görmek, bir zamanlar daha da yakın olduklarını bilmek canımı daha çok sıkıyordu. Buna hakkım vardı değil mi? Sadece hoşlanıyordum diye değildi bu kıskançlık, evliydik biz. Öyle hissetmek istiyordum artık. Onun yanında duran bir süs eşyası, obje olmak istemiyordum.

Bu yüzden onun da canını sıkarak sorun çıkaran biri olarak görünmek istemiyordum. "Sorun değil, sen öyle söylüyorsan... inanıyorum senin dürüstlüğüne." Diyor ve bana bakışında duyduğu şaşkınlığı ve hoşnutluğu görebiliyordum. Muhtemelen bu tavırlarından dolayı ona yükseleceğimi veya kızacağımı düşünüyordu.

Ama ben, onun bana daha önce söylediklerinin sözünün altını çiziyordum.

Ağzımdan çıkanlara güven demişti. Güvenmeyi seçtim. En azından güveniyormuşum gibi rol yaptım.

Böyle davranmam iyi olmuştu ama. Bana eskisinden daha rahat davranmaya başlamıştı. Buradaki birkaç insanın kim olduklarından bahsetmiş, sıkılıp sıkılmadığımı sormuştu. Sıkılmadım diyemezdim ama onunla ilk kez bu kadar uzun süre yan yana olduğum için bunu bozmak istememiştim. Yüzünü ezberime alacak anılar topluyor ve onu gülümsetecek şeyler söylediğimde daha çok mutlu oluyordum.

Bu güzel anlarımı bozan durum, onun arkadaşlarının tarafından yanlarına çağrılmasıyla sekteye uğradı tabi. Ona kısaca gidebilirsin dediğimde, kolumu tutup teşekkür etti. Bu çocuk cidden bir prens olduğunu bana ilk kez hissettirdi. Normalde biliyorsunuz biz sürekli kavga eden, dalaşan, uzaklaşan ve canı sıkılınca öpüşen bir çifttik. Tamam biraz abartıyordum. Ama abartmak da hoştu. Enerjimi yükseltiyordu.

Onu uzaktan izlerken, arkadaşlarının yanında nasıl da genç göründüğünü fark ettim. Onlarla şakalaşıyor, eğleniyordu. Onu izlemeye öyle çok dalmıştım ki, kolumdan birden çekildiğimde ödüm koptu. Ufak çaplı bir çığlık attım. Arkada olduğumdan mı, Taehyung yanımda yok mu diye kimsenin ilgisini çekmemişti bu halim.

Ama ben arkamda duran Yoongi ile ufak çaplı bir kalp krizi geçirdim. Üzerindeki garson kıyafetleri ve elindeki tepsisiyle hem komik hem de yüzündeki makyaj yüzünden alımlıydı. Karışımın ortasında, "Yoongi senin burada ne işin var? Biri seni burada görürse yanlış anlar," diyordum ki, hemen onun iki metre ötesinde bana el sallayan Sehun'la başımdan aşağı kaynar sular dökülüyordu.

Prens adamı zengin bebelerine garson yapmıştılar.

"Sehun'da burada, siz ne işler karıştırıyorsunuz?" diye hesap sorarken, beni masadan biraz uzaklaştırdı. Gözleri yerinde durmuyor sürekli olarak etrafı gözlüyordu. "Ekmek parası için çalışıyoruz. Sen götünü kolla. Taehyung eniştem seni süzen tüm alfaları birazdan ağzına sıçacakmış gibi bakıyor yanındayken haberin yok." Diyor ve benim kafa aniden uçuveriyordu. O iblisin adını ağzına almasaydı, uçtuğu yerde asılı kalacaktı. "Kıskançlıktan kuduran Jimin'in ise senin ciğerlerini sökecekmiş gibi bakıyor."

Sinirle kafamı kıtlattım. Bir de beni süzüyor şerefsiz. Hem adamı yarı yolda bırak, evlenince de götünden ayrılma, evlendiği adama bilen. Oh ne âlâ karakter.

"O bana bir şey yapamaz." Dedim böbürlenerek. Taehyung bana yakın olduğundan kudurmuştu belli ki. Ama Yoongi, yine bildiğimiz gibiydi. "Yapamaz zaten. Ben varım burada. Yolarım onun saçını başını." Diyor ve düşününce acaba onu yolmak için mi geldi diye düşünmeden edemiyordum. Tam planı ne diye soracaktım ki, "Neyse ben kaçıyorum, seninki geliyor," diyerek topuklayınca, Sehun'da onun gibi hızla elindeki tepsisi ile uzaklaşmaya başladı.

Arkasından, "Planını söylemedin bana? Hey," dedim ama çoktan firar olup kaybolmuştu.

İç çekerek önüme döndüğümde, Taehyung yanıma gelmişti. "Kiminle konuşuyordun?" diye sorunca, yalanın sarayı olmuş ağzımla uydurdum bir şeyler. Ki bence söylediklerim kısmen yalandı. "Ihmm, garsonla. Acaba içebileceğim alkolsüz bir içecek var mı diye sordum. Alkole bağışıklığım çok zayıf da benim."

"Tamam," dedi ve inanmış göründüğünden üstelemedi. Bende ona, "Arkadaşlarınla eğleniyor gibiydin, istersen tekrar gidebilirsin. Ben burada beklerim seni," dedim. Ve alfaların alfası yolunda madalya takacağım bir şekilde belimden tuttu. Sevdi ha o da orayı.

"Hayır, bekleme. Sen de gel ve yanımda kal."

Sen bana karşı hep böyle olsaydın, ben seni bir ömür beklerdim puşt! Kodumun alfası.

Tamam eyvallah, beni arkadaşlarının yanına götürdü de ben çok sıkılmıştım aralarında. Yani zenginsiniz diye hep borsa ve finansal krizleri böyle usturuplu dille eleştirmezdiniz be. Anlamıyorum ben kriptolardan. Bana soğan pahalanmış deyin, ekmek pahalı deyin. Halk diliyle konuşun. Ben halktan biriydim.

Taehyung'un dinlemek bir zaman sonra beni hipnoza uğratınca, gözlerimi kırpıştırdım ve omzuna git gide yaslı duran başımı kaldırdım. "Sıkıldın mı muhabbetlerimizden," dedi gülümseyerek. "Birazcık," diye mırıldandım. Diğerlerinin benim ne dediğimi duysun istemiyordum. Ve o da bu kadar zevk alıyorken her şeyden, onu alıkoymak değildi derdim. "Şöyle bahçede dolanıp geleceğim," dediğinde tereddüt edecek gibi oldu. Israr edince ses etmedi.

Bende havuz kenarına yakın durduğumuzdan oyalanarak çevreme bakıyor, havuzun altından ışıklandırılan mavi ışıklar üstünde yüzen nilüfer çiçeğinin taçlarının nasıl öyle göründüğüne dair kafada bir beyin fırtınası yapıyordum.

Çünkü kalabalıklar arasında yalnızdım ve daha yapılacak güzel bir şey yoktu. Yoongi ve Sehun keşke yanımda rahatça durabilselerdi. Ama onları bir kere gördüm ve bir daha göremedim.

Onun yerine hiç görmek istemediğim insan, "Majesteleri," diyerek selam vererek eğip kaldırıyordu başını. "Merhaba," diyordum çok soğuk bir şekilde. Çünkü benim yanımda Taehyung yoktu ve bu iblisin neden yanıma geldiği ise büyük meçhuldü.

Onu umursamadan az önce ne yapıyorsam onu yaptım. Dimdik durarak havuzdaki çiçekleri izledim. Ama Jimin beyefendisi zehir saçar gibi bana yaklaşarak, "Yalnız kalmış gibi görünüyorsunuz," dedi sessizce. Kaşlarımı çatarak çenemi kaldırdım. Birkaç masada geri de ilerde duran Taehyung'a baktım. Sırtı bana dönüktü. Oraya bakarak, "Hayır, Taehyung daima yanımda benim. Biraz ortalığa bakmak, yalnız kalmak istedim," dedim ve ondan uzaklaşmak için hamle yapacakken sırıtmaya başladı.

"Daima yanınızdan olduğundan şüpheliyim." Dedi sırıtışını yavaşça küçültürken. "İkimiz de Omegayız. Bence birbirimizi en iyi anlayacak kişilerde bizleriz. Onu seviyorsunuz ama onun gözlerinde size dair bir sevgi göremiyorum ben." Dediğinde bir adım onun üzerine yürüdüm. "Ne cüretle benimle böyle konuşabilirsin," dedim, yeterince gözümde iğrenç bir konumda yeri yokmuş gibi.

Çünkü bir ilişki bittiyse, bitmiştir. Sakız gibi yapışmaya hiç gerek yoktu.

Ama o bana utanmadan, "Onunla sandığınızdan çok daha uzun bir süre yanındaydım. Onun tek bir bakışıyla neler hissettiğini anlayabilirim ben," diyor ve benim Taehyung ile yakın olmadığımı çok iyi bildiğinden konuşuyordu. "Siz de biliyorsunuz. O hala beni seviyor. Öyle olmasaydı çoktan sizi mühürlemişti. Bunu neden yapmıyor öyleyse," diye sorduğunda boğazımda bir yumru atıyordu.

Onu sevdiğinden mi mühürlemiyordu beni? Öyleyse neden bana bu kadar yakın ve ilgili davranıyordu? Daha kendimde çözemediğim şeyler ve onunla halen nasıl bir ilişki de olduğundan emin olamadığımdan da savunamıyordum kendimi. Kendi kendime gelin güvey olmuşta caka satarsam, inanın bu daha rezil ve iğrenç bir durum olurdu benim adıma.

Ki o da "Bende öyle düşünmüştüm," diyerek bana acıyarak baktığında, gözlerim dolmak için bahaneler ararken bana doğru süratle gelen Yoongi ile göz göze geldim. Keşke şimdi saçını başını yolsa Jimin'in diye onun alıcılarına gönderiler atarken, Yoongi çok daha başka bir şey yaptı.

Elindeki dolu içki tepsisiyle yanımızdan geçerken ayağı burkulmuş gibi davranarak üzerimize doğru düştüğünde, kendimi Jimin ile suyun içinde buldum.

Korkuyla ellerim birbirine doğru çarparken, aynı şekilde Jimin'in çırpındığını görüyordum. Ama çok geçmeden ayağıma giren krampla suyu yutmaya başlamıştım. Diğerlerinin ne yaptığı umurumda değildi. Yoongi'ye küfrediyor ve beni şimdi buradan biri çekecek derken, suyun dibine doğru çekiliyordum. Korkum büyüyor ve birazdan öleceğim düşüncesiyle panikle nefes almaya çalışırken boğulmaya başlıyordum.

Kısa süreli bu panik atağım ve ben, belimden beni kavrayan el sayesinde güvende hisseder gibi oluyordum. Medusa diyordum. Belimden kavrayarak beni çekip aldı diyordum. Ama o işler sandığım gibi olmadı sert zemine sırtımı dayayıp da ciğerlerime kadar kaçan suyu öksürmeye çalışarak nefes almaya çalışırken.

"Jungkook iyi misin?" diyordu Sehun bana korkarak bakarken. Etrafımızdaki insanları umursamadan kafamı öksürmeye devam ederek kaldırmaya çalışıyordum. Bu haldeyken Taehyung'un nerede olduğunu bilmek istiyordum.

Ama keşke bilmeseydim. Gözlerimden artık canımın acısından değil, kalbimin acısından yaşlar düşerken sonunda aklına gelmiş olacağım ki bana baktı. Göz göze geldiğimizde bana olan bakışlarından bir anlam aramayı bıraktım. Benimkiler de artık ona karşı sadece hayal kırıklığı vardı. Ona olan güvenimin kırılışı vardı.

Çünkü sen Taehyung, sana yüzme bilmediğimi söylememe rağmen sevgilinin havuz fobisinden dolayı ilk onu kurtardın. Benim canımın onun canının yanında hiçbir kıymeti yokmuş gibi. Senin gözündeki değerimi keşfetmemi sağladın. Belki de Yoongi bunu öğrendiğinde senin de böyle bir şey yapacağını ön görememiş ve benimle, aşığını yan yana bulduğu gibi bu planını uygulamıştı. Senin de benden hoşlandığıma inanmamı istemişti. Artık ona kızmıyorum. Duygularından kopamayan sanadır tüm kızgınlığım. Kırgınlıklarım.

...

Bölüm nasıldı? Olaylar için yorumlarınızı alalım...

diğer bölüm jk'un nasıl da olgunlaştığını ve Tae'ye mesafe koyduğunu iyi izleyin.

Ben Nicotesy, sizi seviyom.

Loading...
0%