Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@nicotesy

İyi okumalar🌻
***

Günlük rutinimin içine karışan, saygıdeğer egoist Kim Taehyung vakasının heyecanını atlatamadan eve girerek koca bir kabus beni bekliyordu. Kapıyı açtığım gibi, evde her daim bir titizlik hastası gibi dolaşan babam görünürlerde olmadığı gibi her yer birbirine girmişti. Her zaman portmantoya üzerimdeki ceketi bırakırken aynaya bakarak ağzımı yüzümü buruşturur ve yanaklarımı severken bu gün bunu yapamadım. Oyuncağım Medusa direkt olarak bastığım yerde duruyordu. Onun o tıslayan sesini duyduğumda çığlık attım.

Kalbim zaten hızlı atıyordu, eve çarçabuk gelebilmek için pedalı ayaklarım götüme girecek kadar hızlı çevirmiştim. Sonuç, bacaklarım sızlıyor ve Medusa bana pis pis bakıyordu. Aynı onun gibi.

Ayağımın altından alırken, yüzünü iki tokatlayıp, "Senin gözlerini sökeyim de sen gör," demiştim. Evet derdi tasayı bıraktım. Bununla uğraşıyordum. Neden olmasın, kafamız güzeldi. Öyle miydi? Bir saniye, neler oluyor burada?

"Baba," diye seslendim.

Evinin için ölüm sessizliğindeydi ve her yer birbirine girmiş durumdaydı. Pekala, büyük sorun vardı. Çünkü babam bir titizlik hastası değildi ama annem onun sürekli başının etini yerdi. Malum, babam işsizdi, bir kaç kez iflas edip kredi çekti. Annem ise evi geçindirmek için avangard bir emlak yeri işletiyordu. Çok fazla iş yapmıyordu. Ama akşamına tencerede bir şeyler daima pişiyordu. Tamam, bu mükemmel bir lütfudu. Akşam beşi de geçtiğine göre, neden yemek kokusu yoktu? Babam bu evi anneme rağmen nasıl bu hâle dönmesine izin vermişti.

"Anne," diye seslendim bu kez.

Cevap alamayınca, elimdeki Medusa ile tüm odaları dolaştım. Kıyafetler sanki havada uçuşarak bir yerlere sıçramıştı. Arka bahçeye geçtiğimde derin bir nefes alabildim. Sanırım annem ve babam yine tartışmışlardı, annem muhtemel yine babama boşanma davası açacağını söylemişti.

Ağır ağır yürürken, elimdeki küçük şeytanıma iyice sarıldım. Annem büyük ahşap masanın üzerine oturmuş, yüzünü asarak karşıya bakıyordu. Yanında bir kaç kağıt vardı. Tekrar seslendiğimde cevap vermeyince elimdeki kağıtları deşmiş, bunların boşanma evrakı değil haciz ihbarnamesi olduğunu gördüm.

Annem, "Bu ay kaçıncı," dedi. Sesi ağlamaklı çıkıyordu. "Bu sefer kesin geleceklermiş. Bıktım bu hayattan. Yoruldum. Yetişemiyorum. Babanla yine kavga ettim."

Ona karşı kocaman sarıldım. "Endişelenme anneciğim, ben senin için çok çalışıp zengin edeceğim." Geriye çekilip elimi yumruk yaparak sıktım. Bana baktığında, "Kookie sözü. İlerde çok ünlü bir moda tasarımcısı olacağım."

"Salak salak konuşma," dedi. Dudaklarımı büzüştürdüm. "Öyle demesene anne, eminim dikiş makinem yeni olsaydı şimdiye çoktan yaptığım tasarımları satabilirdim. Biliyorsun benimki çok eski ve güzel dikmiyor." Sonrasında yakalarından asılarak, "Annecim, lütfen, bana yeni makine alalım." dediğimde, "Hangi parayla," dedi.

Yüzünü buruşturması beni de ağlamaya itecek türdendi. Hey, benimde duygularım vardı. Ailem en büyük zaafımdı. Biz bir bütündük ve annem tüm aptal hallerime rağmen keyfi yerine gelmemişti.

İç çektim, "Babam nerde," diye sordum. "Ne bileyim, bodruma indi."

"Ne yapıyor ki orada?"

"Eğer aradığı şeyi bulamazsa, boşanacağımız için aklını arıyordur bir yerlerde." Annem çok ciddi görünüyordu. Belli ki bu kavgaları çok ciddi olanlardandı. Üstüne gitmedim. Babamı da yoklamak için evin içine tekrardan gittim.

Ancak bodruma gitmeme gerek kalmadan, babam kendini salonun ortasına yatırmış ve elleriyle zemini yumrukluyordu. "Neden? Neden Tanrım?"

"Babacığım, iyi misin?" Diye sorduğumda, "Ben bittim," diye ağlamaya başladı. Evet, sanırım ona bir yerlerden peçete bulmam gerekiyordu. "Annen bu sefer kesin beni boşayacak." Peçeteyi bulamadım. Hoş, ben dizlerimin üzerine çökerek oturduğumda o iri burnunu kazağıma yaklaşarak sümüğünü oraya sürmüştü. "Bulamadım." Diye bağırmaya başladı bu seferde.

"Neyi arıyorsun ki? Aklını soruyorsan, bence benim doğumdan sonra kaybettin baba." En azından burnunu benden yana çektiğinde, zor da olsa gülümsedi. "Haklısın," dedi ve dizlerini birbirine kırarak karşımda oturdu.

"Yüzüğü bulamıyorum," dedi, ilk başta anlamamış ve sonra babamın eline bakarak, "İşte yüzüğün orada ya," dediğimde, "Tanrım, cidden neden bu kadar saf bir oğlum var benim. Oysa anneni hiç aldatmadım ben." bu sefer gözlerini belerten ben olmuştum.

"Baba resmen bana gerizekalı muamelesi yapıyorsun şu anda!"

Gözlerini devirdi. Ofladı ve sonra tekrardan ağlamaya başladı. "Yüzüğü nereye koymuş olabilirim, babamdan kalan o altın yüzük nerde?"

Saçlarımı yoldum oracıkta. Ne yani tüm tantana bu yüzden mi? Bende önemli bir şey var sanıyordum, alt tarafı geçen sene yemek masasının bir ayağı dengesiz duruyor diye babam onu, o kütüğün altına koymuştu. Yerimden kalkarak, "Gerçekten bunun için mi ağlıyorsun, bekle getireceğim sana," dedim.

Anında sesi kesilmiş ve ağzını açarak bana bakmıştı. "Yüzüğün yerini biliyor musun?" Dedi, başımı salladım. "Yemek masasının ayaklarının altına koyduk ya baba!"

Aman Tanrım, babam delirdi ve neredeyse yerde sürünerek mutfağa geçti ve masanın altındaki o yüzüğü çıkarmaya çalıştı. Başaramayacak gibi olduğunda, bende yarım ederek masayı kaldırdım. Ve sonuç, babam yüzüğü parmak uçlarında tutuyor ve bir elmas misali gözleri ışıldıyordu. Ardından evin içinde koşmaya başladı. Evet, çığlık atıyordu. Biliyor musunuz, babamın sesi karga gibiydi.

Bu şamataya, annem bahçeden çıkmış ve evde şimdiye kadar görmediğim kız kardeşim ortaya çıkmıştı. Hepsi babamın elindeki yüzüğe bakarak çığlık attığında, babam anneme sarılarak, "Bulduk sonunda, kurtulduk." demeye başladı. Annem ise onunla birlikte zıplamaya başladı.

Eun, babamın elindeki yüzüğe bakarak, "Sonunda bu aptal abimden kurtulacağım." dediğinde, hiçbir bok bilmeyen ben, en sonunda, "Neler oluyor burada?" diye sordum.

"Zengin olduk tatlım, zengin." Dedi annem, bana içtenlikle sarılıp gülmeye devam ederken. Ben ise, tamamen gerçek bir aptal olarak, "Nasıl? Babama sonunda piyona mı vurdu?" dedim.

Eun, "Hayır seni aptal. Senin başına talih kuşu kondu. Kraliyet kuşu." demesiyle, bugün kesinlikle anladım ki benim kraliyet fobim vardı. Medusa her yerdeydi.

"Ne?" Diyerek, Eun'un suratına bön bön bakma işlemini devralırken, o bana hayatımın şokunu bir anda söylemişti. Hemde bundan dolayı delirmiş gibiydi.

"Görücülerin geliyor seni şaşkın. Şu çirkinliğinle bile koskoca Kim Taehyung'u tavladın. Tanrım ünlü olacağım. Prensinin eşinin kardeşi diyecekler bana. Herkese köpek muamelesi yapacağım yaşasın!"

Kesinlikle saçmalıyor olduğundan, "Düzgün konuş seni gerizakalı!" dedim ve gülen suratına sinir olarak kafasına bir tane şaplak attım.

"Vurmasana kafama." Diyerek, kafasını okşamaya başladı. Ama Tanrı aşkına, benim burada kafamın içine edilmiş durumdaydı.

Bu yüzden çok sakin bir şekilde nefes alıp verdim. "Peki sakin olmaya çalışarak tekrardan soruyorum. Tüm bunlar ne demek, anne ve baba?"

Annem bir hevesle karşıma geçerek elimi tuttu. Hissediyorum, kesinlikle kaldırmayacağım derecede ağır bir darbe yiyeceğim bir şey geliyordu. Kısacası boku ağzımda hissediyorum.

"Şöyle ki oğlum, büyük baban bir doktordu biliyorsun. Zamanında büyük kralın hayatını kurtarmış. Hoş ben bunu babanın beni tavlamak için söylediği bir uydurma sanmıştım ama gerçekmiş." Gözlerimin içine bakıyordu. Anlamam için. Ama annecim karşında bir kahin yoktu senin.

"Yani?" Dememle, "Kralda, büyük babanı dostu olarak görmüş ve bu dostluğu kalıcı olarak torunlarından veliaht prens olanı, dostunun torunu ile evlendirmeye karar vermişler. Bu yüzükte, bu sözün göstergesidir. Nişan yüzüğü. Aynısı kraliyet ailesine de var," dedi ama benim bir dolu avangard cahiliyet işine tepkim, "Bu çağda bu çağ dışı karar da ne?" dedim.

Şimdi gözleri dolmuş ve o sesi, sanki ağlamasına kıyamadığımı bilir gibi inatla öyle çıkmıştı. "Ama Jungkook, eğer kabul edersen hayatımız kurtulur."

Pekala, annemin duygusal travma radarından kaçmam gerekiyordu. Bu yüzden ellerimi çekip, "Ne yani, bu yaşımda benden sırf para için mi vazgeçiyorsunuz? Kendimi hiç bu kadar değersiz hissetmemiştim." dedim, ve az önce duygu sömürüsü olan ses benden de çıkmıştı.

Ben bugün neden bu kadar çok dünyayı umursuyorum ki?

Annem beni avutmak için, "Öyle deme Jungkook, bak sana istediğin o makinayıda alacağım." bile demişti. Tamam bunu çok istiyordum, hatta bir saniye falan nefesim tıkandı. Sonra kendisine geri geldi.

Çünkü konunun bahsi, medusaydı.

"Hayır, anne kalsın. Ben asla o aptalla evlenmem. Hem onun sevgilisi var." Dedim o yine boş boğazlığımla.

Hay ağzımı sikeyim!

Sakinleş Jungkook, sen sarışın değilsin ve ölmeyeceksin. Ama magazinsel dürtüleri her zaman Eun'da çok aktif olduğundab, "Ne? Bu doğru mu?" diye araya karışmıştı. Şayet onu onaylarsam, tüm özel magazin sayfalarına haberleri satmaya çalışacaktı. Evet, kardeşim küçük bir şeytandı.

Bu yüzden çuvalladığımı bilerek, ellerimle bu durumu ikaz etmeye çalıştım. "Hayır, hayır. Yok öyle bir şey ben uydurdum ki." Dedim ama her biri halen bana sorgularcasına bakıyordu.

Fırsat bu fırsat diyerek, "Neyse ben kaçıyorum." dedim.

Evet kaçtığım yer, hemen odamın içinden sallanan merdivenle çıkılarak tasarımlarımı yaptığım yerdi. Orası benim cephanemdi. Benim ailemden kendimi korumam gerekiyordu.

Şimdi sakince düşünme vaktiydi.

Medusa ve ben?

Tamam?

Hayatımda gördüğüm en saçma şey, en iğrenç çift uyumu bu olsa gerekti. Kim Taehyung ile evlenme konusu, şaka gibi. Acaba gerçekten de bu saçma şeyden onun da haberi var mıydı? Tepkisi ne olmuştu? Yarın okulda beni kesinlikle infaz edecek miydi? Kaç günlük ömrüm kaldı ve neden kalbim hızlandı?

Bu kalbim neden hızlanıp duruyor. Ayarı yok mu bunun? Dövesim geldi onu da, zaten hayat bana komplolar kuruyor ve beni sarışın olmaya zorluyordu. Ben sokak dövüşçüsü olmak isterken, hayat birden bire beni evcilik oyunundaki süslü barbie bebeğine çevirmek istiyordu.

Uzunca düşünme, soluklanma sendromum geçtikten sonra, üst katımdaki uzandığım minik minderlerimin üzerinden kalktım. Duş almak istiyordum ama evde büyük bir sessizlik hakimdi, hayliyle biraz korkmuştum.

Oysa korkumun en büyüğü, ceketimin cebindeki o oppacı kız sesiydi. Beynimi yedi ve mesaj bildirimi ile, bende en az annemin şu kaydettiği anime kızları gibi çığlık atmıştım.

+0289...5
Merhaba, seni küçük sinsi fare.
Kulakların kadar, çabanda taktire şayan.
Gerçekten benimle evlenmek mi istiyorsun?


Bölümün sonu.

-kurgu devam edecek~

Loading...
0%