Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@nicotesy

Vote ve yorumcuklar yapmayı unutmayınız.
İyi okumalar 🌻
***

"Teyze, teyze dur. Söz veriyorum doğru telaffuz edeceğim. Gülme, öyle gülme. Korkunç görünüyorsun. Dişlerin, çıkarma o takma dişlerini!"

Koca örgülü saçları ile bana koşuyordu. Teyzenin üzerindeki büyük eteği sağa sola uçuyordu. Altında benim bile görmeyi istemeyeceğim beyaz bir don vardı. Midilli en tepemizdeydi. Yüce Tanrı gökten kafama cetvelle vuruyordu. "Yapma!" Diye çığlık attığımda, midilli yüzüme doğru pembe bir osuruk boca etmişti. Lanet olsun, hocamız bayan Sun gibi kokuyordu. Ana kraliçe aslında bayan sun muydu?

Evet, gerçek bir pembe osuruğu da o zaman gördüm. Teyze benim yakamı bırakarak, bana hocamızın pembe rujunu gözüme sokarken göstermişti. Tarih dersinden nefret ediyordum. "Jeon Jungkook, bir daha dersimde uyuklarsan seni sınıfımdan atarım." Dedi, yüzümü buruşturmamaya özen gösterirken uyuşmuş kollarımla çırpındım. "Özür dilerim hocam, dün pek iyi uyuyamadım da." Demeye çalıştım.

İnanmış görünmüyordu. Sadece bugün için benimle uğraşma kotasını doldurmuş gibi görünüyordu. Ya da diğer günler bilemiyordum. Tepemden çekilerek tahtaya yöneldiğinde ancak o zaman ağzımın kenarında birikmiş salyalarımı toparlayabildim.

Hoseok arkasını döndüğünde halen ağzımı silmekle meşguldüm. Bazen öpüşeceğim insana acıyordum. Evet, daha önce kimse ile öpüşmemiş biri olarak bunu iğrenç buluyordum. O ne öyle, ağzıma tükürür gibi öpecekti beni. İğrençti bir kere.

Ama aklıma gelen ile sırıtmaya başladım.

Sonuçta herkes benim gibi, prensin ağzına tükürmeyecekti. Pekala bay Jeon, tükürük sanrılarını kendine sakla. Çünkü Medusa ile öpüşemezsin. Tükürdüğünü böyle güzel yalayamazsın. Ama lanet olsun ki yalamama şunun şurasında sadece bir hafta vardı.

Aman tanrım, aptal bir prens olacaktım.

Benimde arkamdan çığlık atan bir ordu olur muydu ki?

Neler düşünüyorum ben böyle? Düşünmeyi kes artık. Konuşma sus. Ya konuşmasına. Niye susmuyorsun? Yoksa o teyze ve mendebur suratlı kraliçe ile beş çayı içmeyi mi istiyordun? Asla. Aferin.

Evet çenesini kapatan düşüncelerimden sonra Hoseok, "Salak, rüyalarındaki yılanlar bitti de şimdi teyzelere mi sardın!" diyerek bana gülerken, Yoongi onun susması için karnına vurmuştu. Bana biraz tripliydi. Ama ne yapabilirdim? Dün onlarla buluşmaya gidemezdim, çünkü görücü usulü bir randevum vardı diyemezdim. Özellikle onların şu ölüp bittiği kraliyet ailesiyle.

İşte boş boğazdım ya ben. Medusa ve onun çok sevgili babaannesi arasında gidip geliyordum. "Yılandan daha iyidir. Ya da değildir. Çünkü bu tatlı kadın benim sonum olacak, sizde görürüsünüz." diyerek çok büyük pot kırarken, neyse ki benden de saf! arkadaşlarım olduğu için anlamamışlardı.

Yoongi, "Yine ne saçmalıyor bu," diyerek araya giriyor ve Hoseok, "Boş ver Yoongi. Bunlar hep pırasa yemekten." dedikten sonra önüne dönüyorlardı.

Ne vardı bunda! Pırasa yemeyi severdim ve o da bana gaz yapardı. Ki ben dün kesinlikle pırasa yemedim. İçtiğim o nilüfer çayından sonra, sarayın o despot karın ağrısından sonra ağzıma bir lokma alamamıştım. Demek ki sınıfta bana rakip birisi vardı. Tam ayağa kalkıp bana osuruk konusunda rakip diye bağıracak oldum ki, bayan Sun kafama geçirdiği cetveli tahtaya vurdu.

"Evet çocuklar bana odaklanın, zaten hiçbir şey anlamıyorsunuz. En azından anlamış gibi görünüp sessiz olun!"

Ama bizim sınıf ciddiyet konusunda berbat olduğu için, ön sırada oturan Baekhyun, "He odaklandık hocam. Şahsen dört gözümle size bakıyorum ben." diyerek atıldığında heyecanla, hocanın basenlerine bakmak için gözlük taktığını tüm sınıf bildiği için gülmeye başladı.

"Mümkünse sen bana bakma Beakhyun," dedi hocamız.

Tam derse odaklanacak olduk ki, sanki tüm sınıftakilerin ilahi duaları kabul olmuş gibi sınıfın kapısı çalındı. Herkes şaşkındı. Dua kabul vaktinin bu kadar hızlı olamayacağından ötürü herhalde. Neyse, alacakaranlık serisinden fırlayan bir Bella sınıfa girdi yavaşça. Şaka şaka o bir erkekti ve yakışıklıydı.

Yakışıklı, alfa ve bir erkek.

Aman Tanrım!!

Pekala, sınıfta ağzı yamulan bir kaç kişinin sesini duymaya başlamıştık bile. Bense elimi çeneme yaslamış, analizde bulunuyordum. Gözüm bir yerden ısırıyor bu yakışıklıyı ama nerden olduğunu çıkaramadım.

Hocamız azgın bir omega olduğundan, o da biz gibi yakışıklı ve güler yüzlü bir bey gördüğünde yumuşamaya başlayan bir libido baş yapıtıydı. "Ah, merhaba." Dedi. Kadın, kendine gel. Otuz iki yaşındasın. Bir zahmet avcı sıralamasını bize ver.

Sakin ol Jungkook. Sen Medusa ile dün itibariyle sözlü, haftaya da evli bir çıtır olacaksın. Yamulan ağzının suyunu hemen temizle!

"Sen, neydi adın..." dedi hocamız. Çocuk onu ciddiye alarak, çok efendi bir şekilde, "Sehun, Kim Park Sehun efendim." demişti. Bize de hımlamak düştü. Önüme döndüğümde iki baygınlık geçiren arkadaşımla gözümü devirdim. Sahi az önce bende öyle görünüyordum değil mi? Tanrım içler acısıydım.

"Boş bir yere otur bakalım," dediğinde bayan Sun, sınıftaki tek boş yerin benim yanımın olması ile herkes birden bana cephe alırcasına bakmıştı. Sakin olun sürtükler, çok istesem de yan gözle bakamazdım ona. Ya da çok güvenmeyin bana, ağzımda tükürük çok birikti. Doğayı seven biri olarak yere tükürmeyeceğime göre, eh, yakışıklı bir beye tüküreceğim içinde kimse suçlamasın beni.

Şeytani bir sırıtmam ve ben, hımmmmm.

"Yanına oturabilir miyim?" Diye sordu. Yakından daha yakışıklıydı. Tıslayan gözleri yoktu ve çok hoş gülümsüyordu. Hafif kızıl saçlar hiç bu kadar ince dilimli tatlılar gibi gözükmemişti gözüme. İtiraf ediyordum, acıktım. Açlık bende diğer insanlar gibi işlemiyordu.

Azıyordum.

Kızgınlığıma ise... bir hafta vardı? Bir hafta. Bir hafta!

Lütfen evleneceğim güne denk gelmesin. Bu kadar çabuk götümü veremezdim. Yani olmazdı. Olmamalıydı of işte. Ben aşık olmalıydım. Yasak aşk yaşasam, kim benimle o vasfa erişebilirdi ki? Ölme ihtimalini kim benim gibi göze alabilirdi ki? Ben almıyordum mesela.

Yasak aşkın tohumlarından korkarak, "Oturabilirsin, lütfen. Çekinme." dedim. Tamam bu baya gevşekçe oldu. Çünkü bu tavrım, daima evde kaldığımı iddia eden iki yakın arkadaşımın dikkatini çekti ve az öne kahrolduklarını belli eden hallerinden eser kalmayıp gururla bakmışlardı bana. Tıpkı bu sabah annemin bana baktığı gibi.

Önlerine dönmeleri için kaş göz yapıp sakinleştirdiğimde Sehun denilen iffeti masum iblis yanıma oturdu. İblis diyorum diye yanlış anlaşılmasın. Bu yakışıklı oluşuna bir övgüydü. Kol kaslarını gererek çantasının içini kurcaladı. Hemen yanıma oturduktan sonra. Derse odaklanmamış biri olarak öyle görünmek için götümden ter atarcasına bir rol kestim. Evet, ağırdan alıyordum. Ben basit bir omega değildim. Anladınız mı?

Ama çocuk birden benim önümdeki sıramın üzerine, benim gitti diye peşinden ağlayacak olduğum yedek eşofman altını koyunca gözlerim kocaman açıldı. Benimdi, üzerine iğne iplikle JK diye nakışlamıştım.

Hayretle ona baktığımda, gülümsüyordu. "Geçenlerde okula kayıt yaptırmaya geldiğimde yüzüme fırlatmıştın. Senin için önemli olabileceğini düşündüm."

Bebeğim sen ne güzel düşünceli bir adam çıktın öyle?

Gözleri kalp fışkıran bir emoji surata dönüşmeme az kalmıştı. Etkilenerek, "Teşekkür ederim. Bu iyiliğini asla unutmayacağım." demiştim.

Karşıladığında güzel bir gülüş, bağıran bir hoca ve teneffüste tuvalette beni sıkıştıran iki yakın arkadaşımın gazabı ile mücadele verdim. Ama bu da yetmemişti. Çünkü Medusa, okul çıkışından sonra engellemeyi yanlışlıkla kaldırmış olan bana mesaj atmıştı.

Medusa 🐍:
Okul çıkışından sonra beni müzik katında bekle.
Sakın kaçmaya çalışma.
Seni zorla getirmesini iyi bilirim.

"Ananda öyle diyordu zaten," diye söylenerek çığlık attım. Abartmayın arkadaşlar, anası kraliçe olduğu için öyle yazacak halim yoktu herhalde. Tüm duyularımı sınıftaki insanların salakmışım gibi bakmaları ile neticede verdi.

Eh, neticeyi haticeye verdiğimize göre sonlanan noktaya bakalım. Sonuç, müzik katında, sessizliğin yarattığı koridor boyunda sürünüyordum. Ortama ayak uydururmuş bir şekilde fazla sessiz ilerliyordum. Garip bir şekilde, kimse yoktu. Bu korkunçtu?

Sonra birden tısladı. Evet, evet. Tısladı. Nerden çıktığını bile anlamazken, bileğimden asılarak beni sürükledi. "Gel benimle." Dedi çok sevgili aptal prensimiz.

Rotayı yan sınıfa doğru verirken, yine kimsecikler yoktu. Canıma susadım herhalde. Bunun başka bir açıklaması yoktu. Beni iki eliyle boğsa, göte depar attığım bu ayaklarım bile beni kurtarmayacak bir hissin içindeydim ben şu anda.

Ve korkunun ecel olduğunu hissediyor olduğum bu vakitte, janti görüntüsünden asla ödün vermeyecek bir şekilde duruyordu hemen karşımda. Ölü ve donuk gözlerini bana dikmişti. Bir saniye, onun göz bebekleri neden bu kadar yoğun duruyordu ki?

Kolla götünü ceykey, bu adamı sinir edersen her türlü götün kurtulamayacaktı. Hem beladan, hem malum şeyden işte!

"Şu saçma kulübünü kapat," diye söze girdi haşmetlilerimiz. Ama haşmetliye saygı duymayı ben çok uzun süre önce bırakmıştım ve o da beni kırmızı çizgimden vuruyordu.

Cırlamamak için pençelerimi avucumun içine sakladım. Karşısında kabarmak isteyen bir horoz gibi yükselerek, "Saçma mı? Kendine gel. Bizim hakkımızda böyle konuşamazsınız bay Kim?" diyerek atağa geçtiğimde, ayaklarını bana doğru bir atakla atmakla meşgale edindi.

Göz bebekleri daha çok büyüdü. Ama sesindeki o tını, Tanrım aklımı sen fesat düşüncelerden arındır. O ağzına tükürmeyi isteyeceğim son kişiydi bu dünyada.

Ki o da bunu hatırlatmak istercesine, "Farkında mısın bilmiyorum ama hatırlatmak isterim ki, evleneceğiz biz seninle Jungkook. Bu sefer seninle doğru bir şekilde iletişim kurmaya çalışıyorum. Ciddiyetsiz biri olarak, bu durumu bir an önce kavraman için. Çünkü bu olay bir kaç güne duyurulduğunda insanlar seni merak edecek. Her şeyini araştırarak tanımaya çalışacaklar. Kraliyet ailesinin onurunu senin gibi biri yüzünden mahvolmasına izin veremem. Şimdi beni daha iyi anlıyor musun?" diyerek, gözlerini kıstı.

Tamam, pekala haklı olabilirsin. Ama ucundan Medusa.

Haklı olduğun için kalbim hızlanmaya başladı. Bu yüzden beni sakın yanlış anlama. Kalbim hızlandığı içinde sesim münasip bir yerlerimden duyulmaya başlamıştı.

"Evet evleneceğimizin farkındayım. Ama sen bana aşağılık biriymişsin gibi davranırsan, bende o kurduğum kulübü kapatmaz aksine tahtına senden daha çok nefret etmeleri için otururum gururla."

Sinirle ofladığında aynı şekilde bende ofluyordum. Benim varlığına tahammülüm yokken, bana böyle bakmasına sinir oluyordum. Sinir bozucu Kim Taehyung!

"Sana, senin anlayacağın bir üslupla yaklaşıyorum." Sonra bir adım daha attı. "Belki de çok farklı bir dilden yaklaşmalıyım, ha?" Dur, bu şeytan beni duvara sıkıştırmaya başlamıştı.

"N-neymiş benim anlayacağım üslup acaba?"

"Bu," dediğinde elini duvara yasladı. Ben, ben duvarla onun arasında yine kapana sıkışmıştım. "Omegalar onlara böyle davranılmasından hoşlanır. Bizde evleneceğimize göre," dili, dilini dudaklarında geziniyordu bu adamın. İmdat! Azmış bu! "Neden şimdiden bir şeyler yaşamıyoruz. Tecrübe edinmiş oluruz. Eğlenceli duruyorsun," dedi ve dudaklarımın üzerine doğru eğildi. Bu şeytan beni öpecek miydi?

Bekleyin, durun, ay heyecanlandım. Neden? Ah, ben tükürüklerimi şimdi saçmaya hazır değildim. Ama o, o güzel kokuyordu. Kokusunu da anlamadım ki! Bedenim gevşiyor benim. Salak oldum. Sarışın barbie oluyordum. Götüm elden gidiyordu.

Ne münasebet!

"Senin o eğlenceni ben," diyerek kafasına kafa atacak olduğumda çekmişti kafasını geriye doğru. Tamam, derin bir nefes alıyordum. Yanaklarım kızarmış olsa da yaşıyordum. İtiraf ediyordum, daha önce kimse ile bu denli yakınlaşmamıştım. Ondan ötürü böyle oldum tamam mı? Yoksa etkilenmiyordum. Taş olmak için zaten taş gibi doğmuştum ben!

"Komik çocuksun Jungkook, seninle çok eğleneceğiz anlaşılan. Korkma, senin gibi biriyle işim olmaz benim. Uyarımı dikkate alarak yaşarsan, rahat yaşarsın. Yoksa... seni korkunç bir hayat bekliyor."

Tehdidini götüne sokmak isterdim ki, kapıyı biri tıkladı. O da bana göz kırpıp gülerek çıktı sınıftan. Benimle dalga geçmişti. Benimle.

O an içimde taşan duygunun haddi hesabi yoktu. Beni omega oluşumla indirgemeye çalışmış ve ucube varlığı, kıdemiyle eziklemişti beni. Gözlerim sinirden patlayacakmış gibi hissediyordum. Dizlerimin üzerinde soluk soluğa kalmamın tek sebebi de şu anda buydu.

"Bende kendimi sana aşık edip, peşimden sürüm sürüm süründürmezsem. Pis tıslak şeytan!"

Tanrı bugün tüm işi gücü bırakmış, benim dualarımı kabul etmekle meşguldü herhalde. Yaşayacak olduklarımın başka bir açıklaması olamazdı çünkü!


***

Bölümün sonu.

Nasıl gidiyor bakalım fic?

Birincisi, daha önce izlediğim dizinin sadece ana tema konusunu aldım. Yani karakterlerin yerlerini. Dizide tam olarak bu sahneler gerçekleşmiyor. Bilin istedim.

İkincisi, Sehun önemli bir diğer karakter. Kendisi veliaht prensti. Babasının ölümünden sonra yurtdışına sürgün edildiler. Taehyung'un kuzeni. Normalde böyle bir şey olmasaydı, Jungkook ile evlenecek kişi oydu yani.

Düğün sahnesi içinde sadece şu kraliyet törenini yazmak istemiyorum. Yoksa kabaca ne olup bittiğini yazacağım.

Böyle işte.

Ben Nicotesy

Sizi seviyorum.

Loading...
0%