Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@nidademirel

Sezen Aksu | Yalancı

 

 

"Sezen ben sana ne dedim?!"

 

Kırmızı ojeli ellerimi izlerken anneanneme bakmıyordum. Delirmiş gibi bağırıyor ve azarlıyordu. Onu bu kadar korkutan şeyin az çok ne olduğunu anlasamda ses çıkaramıyordum. Malkoç'tan uzak durmamı ve mahalleliyle yüz göz olmamamı istemişti. Kendiliğinden gelişen olaylarla beraber hem Malkoç'la; namıdiğer, Tepeli Deve'yle tanışmış, hemde şerefsizin biriyle yüz göz olmuştum. Dün olanları yeni duymuştu ve kimden duyduğunu bile bilmiyordum.

 

"Ben sana dersini ver sonra evine gel, kimseyle yüz göz olma demedim mi? Neden lafımı dinlemiyorsun Sezen? Neden milletle yüz göz oluyorsun?!"

 

"Anneanne lütfen.."

 

Beni hızla susturdu ve bağırmaya devam etti. Başındaki tülbenti omzuna düşmüş ve aşağı sallanıyordu. "Kızım bak," sesini düşürerek bana yaklaştı. "Seni buraya ben çağırdım. Özelde çalışıyorsun en azından benim yanımda ol ve burada çalış istedim. Bana arkadaşlık et istedim. Sen bana emanetsin. Neden dinlemiyorsun beni? Ya başına bir şey gelseydi ha?"

 

Gözlerimi suçlu bir çocuk edasıyla yerden kaldırdığımda ona baktım. Karşısında yirmi beş yaşında koca bir kadın vardı fakat o bunu umursamadan bir çocuk gibi azarlıyordu. Bunu sadece çok sinirli anlarında yapardı. Karşısındaki kişi yaşı kaç olursa olsun, umursamaz ve karşısına oturtur bir güzel azarı basardı.

 

Sinirli gözleri titreyerek bana bakıyordu. "Anneanne adam yolda giderken konuştu benimle ve ne olduğunu anlamadan bir kargaşa içinde buldum kendimi. Kadını dövüyormuş ve ben bunu fark edince gerildi. Sonrada delirdi." Sonlara doğru sesim gergin çıkmıştı. "Hem," dedim. "Hem Malkoç geldi. Kardeşi götürdü o adamı sonra. Bir şey olmadı bana. O gelmese bile kendimi savunabilirdim."

 

Yüzü gerilmeye devam etti. "Malkoç mu?!" Sesi inanamaz gibi çıkmıştı. Elini kalbine koyarak derin bir nefes aldı. "Sen onunla nasıl tanıştın Sezen!"

 

Gözlerim kısılmış ona bakıyordum. "Neden ondan bu kadar çekiniyorsun?" Dediğimde sertçe bana baktı.

 

"Koskoca kadın neyden kimden çekineceğim ben?! Sana kimseyle yüz göz olma diyorum, sen gidip mahallenin en delisiyle tanıştım diyorsun!"

 

Koltuğa yaslandığımda gerilmeye devam ettim. "Neden ondan uzak durmamı isterken, bana onun okulunu buldun anneanne?"

 

Etrafta dolaşan bakışları bana döndüğünde gözleri benim gibi kısıldı. Ayağa kalkarak karşısına dikildim. Konuşacağı sıra onu susturdum. "Sakın anneanne! Sakın inkar etme! Okulun ona ait olduğunu biliyorum. Ondan uzak durmamı isterken, beni onun dibine sokan senmişsin ve şimdi dediklerini anlayamıyorum.."

 

Gözlerini kapayarak elini beline koydu ve derin bir soluk verdi. "Sen onu mu araştırdın?"

 

Kaşlarım çatıldı. Bu araştırma olayı ilk başta rezil edip, şimdide sinir etmişti. "Evet," dedim. "Evet araştırdım çünkü bu benim hakkım. Adamın okulunda çalışıyormuşum ve patronumun nasıl biri olduğunu merak etmem çok doğal!"

 

"Ondan uzak dur." Dedi, ilerleyerek tekli koltuğa oturdu.

 

"Beni onun dibinde sokan sensin, ondan uzak dur demen neden bu kadar garip geliyor bana?"

 

Kaşları çatıldı. Dün olan şeyden sonra onun neden korktuğunu az çok anlayabiliyordum. Malkoç normal bir şey gibi, bir insanı öldürebileceğinden bahsetmişti. Anneannem bunu biliyordu ve beni ondan uzak tutmak istemesinin sebebi bundandı.

 

"Ona güveniyorum fakat güvenmiyorumda. Adam gibi adamdır Malkoç. Sahiplenir, korur, hakkaniyetlidir. Ama serseridir de. Öldürür, hakimiyet kurar. O senin hayatına alabileceğin, tanışabileceğin normal bir insan değil Sezen!"

 

Şaşkınlıkla onu dinliyordum. O'na hem güveniyor hem de güvenmiyordu. Kafamı karıştıran bu şey zihnimde koca bir toz bulutu oluşturuyordu. Malkoç Süvari, hem düzgün bir adamken hemde serseri nasıl olabilirdi? Bir insanı öldürebileceğini öğrenmeme rağmen anneannemden duymak garip hissettirmişti. Beni dehşete sürükleyen bu mesele yinede garip bir şekilde ondan korkmama sebebiyet vermiyordu.

 

"Uzak dur ondan. Hayatında bir kadın var zaten. Sen onun normal bir arkadaşı olamazsın. Sen Sezen'sin. El bebek gül bebek büyütülen, bir dediği iki edilmeyensin. O bu leş mahallenin serseri Tepeli Deve'si. Unutma bunu sakın!"

 

Oturduğu koltuktan kalkıp odadan çıktığında bende odama geçerek kapıyı kapattım. Yatağa kendimi atarak tavana baktım. Tavanda düşüncelerimi görüyordum sanki. Beynimi kurcalayan bu şeyleri silip atmak istesemde atamıyordum. Yasağa daha çok çekilirdi insanoğlu. Adem'in elmayı yemesi bile bunun en net kanıtıydı. Merak bedenimde zehirli bir yılan gibi geziyordu. Hayatıma birden giren bu adamın hayatını ufak bir köşeden izlemek istiyor gibi hissediyordum. Bir duvarın köşesine sinmek ve ona dair bilgiler toplamak istiyordum.

 

Hayatında bir kadının olduğunu yadırgamamıştım çünkü Özgü'nün beni tehdit gibi gördüğünü gösteren bakışlarından bunu anlamam zor değildi. Sevgilisi, nişanlısı ya da karısıydı. Hayatında bu sıfatlardan biriydi. Hayatında bu sıfatlardan herhangi birini barındıran bir adamın, hayatını düşünmek beni rahatsız hissettirmişti. Onun hayatında biri vardı ve ben şu an; ruhen araya giren bir kara kedi gibi hissediyordum. Hayatımda olan adamı, birinin düşünmesini istemezdim. Rahatsızlıkla yerimde kıpırdandığımda yatakta doğruldum. Perdeyi açarak dışarı baktım. Hava almaya ihtiyacım vardı.

 

Üzerime geçirdiğim siyah bol sweatshirt esen havadan korunmam için yeterliydi. Altımdaki biker taytı çıkarmadan kapıya yöneldim ve evden çıktım. Anneannem evden çıktığımı anlasada bir şey dememişti. Kızacağını düşünmüştüm fakat o sessiz kalmayı tercih etmişti.

 

Mahallede yavaşça yürürken bir yandanda düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Dün onunla karşı karşıya geldiğimizde beni dehşete sokmuştu. Bir insanın hayatını kolaylıkla sonlandırabileceğini anlamıştım. Bu aptallığı neden yaptığını, neden bu işlerle haşır neşir olduğunu anlamıyordum. İçeri girip çıkmasına rağmen akıllanmayan bir hali vardı. Korkmuyordu, çekinmiyordu. Bu mahallede onu korkulu gözlerle izleyen gözleri gördüğümde anlamıştım bunu. Kurduğu hakimiyet her yeri sarmıştı. Ondan yaşça büyük insanlar bile ona karşı gurur ve çekinceyle bakıyordu. Çekinen bakışları anlasamda, gururlu bakışları anlayamıyordum. Küçücük çocukların rol modeliydi. Bir çocuğun katil ve serseri bir adamdan alacağı en kötü örnekti.

 

İnsanları yargılamaktan nefret eden yanım hızla beni susturdu. Bir denizin ortasında kayık ters dönmüş ve denizin altını görüyordum. Neden yapıyordu? Bunu bu şeylere yapmaya iten şey neydi?

 

İnsanlar hayatları boyunca yaptığı her şeyden sorumlu tutulurdu. En kötü insanın bile o insana neden dönüştüğünü sorgulamak gerekirdi. O insanı oraya iten ve onu böylesine kötü yapan etken neydi? Bu kesinlikle sorgulanmalıydı. İyi ya da kötü yoktu. Her insan bir nebze dahi olsa iyiydi fakat onu en kötü hallerine iten şey büyük bir nedendi.

 

Kendine kurduğu adalet sistemini dünden beri sorguluyordum. Normal bir insanın yapacağı bir şey değildi, farkındaydım. Ona göre yaşaması gereken yaşar fakat yaşaması gerekmeyen ölürdü. Dün elleri ilk defa olmadığını öğrendiğim kana bulanmıştı. O adamı öldürdüğüne; adımın Sezen olduğu kadar emindim. Çünkü bakışlarında gördüğüm net kararlılık, geri adım atmayacağının kanıtıydı.

 

"Sen Sezen'sin. El bebek gül bebek büyütülen, bir dediği iki edilmeyensin. O bu leş mahallenin serseri Tepeli Deve'si. Unutma bunu sakın!"

 

Anneannemin böylesine sert konuşması beni rahatsız etmişti. Malkoç'u daha iki kere görmüşken bile ona böyle söylemesi, o duymamasına rağmen sanki onun kalbini kırmış gibi hissetmiştim. Kimse böyle bir şeyi hak etmezdi. Aksine ona, bu yaptığı şeyleri neden yaptığını hatırlatır ve daha fazla hırslandırırdı.

 

Beynimdeki düşünce bulutunu dağıtmaya çalışarak etrafıma bakındım. O kadar yavaş yürüyordum ki sadece üç dört dakikalık bir mesafe gidebildiğimi gördüm.

 

"Sezen?"

 

İrkilerek arkamı döndüğümde karşımda bir kadın duruyordu. Benim boylarımdaydı. Sarı saçları dalgasıyla beraber yana atılmıştı. Üzerine giydiği yeşil hırkaya sarınmıştı. Yeşil gözleri tedirginlikle bana bakıyordu.

 

"Korkuttum sanırım kusura bakma." Dedi. Yüzünde sıcak bir tebessüm belirdi. Aramızdaki mesafeyi kapatarak önümde durdu. Uzun ince parmaklarını bana uzattı. "Meriç ben." Dedi. Elini sıktığımda ona baktım. "Sen biliyormuşsun ama, Sezen bende."

 

Gülümsediğinde ona karşılık verdim. "Dünden sonra revaçtasın. Herkes seni tanıyordu ama şimdi daha net biliyorlar."

 

Rahatsızca gözlerimi kaçırdığımda gülümseye çalıştım. "Kimse sesini çıkarmazdı. Bir kadının sesi olduğun için herkes adına teşekkür ederim."

 

Sıcak sesiyle ona döndüm. İçimdeki sıkıntı gitmiş ve yerini sakin bir mutluluğa bırakmıştı. Sanırım babam şu an bunu duysa benimle gurur duyabilirdi.

 

"Herkesin yapması gerekeni yaptım. Doğru olan buydu." Dedim.

 

"Doğru olanı kimse yapmıyor. Herkes kendine zarar geleceğinden korkuyor. Ama sen ona rağmen çok cesur davrandın."

 

Övülmekten nefret ederdim. Ve her övüldüğümde yaptığım gibi başımı eğdim. Biker taytın açıkta bıraktığı bacaklarıma soğuk vuruyordu ve tenimi yalayıp geçiyordu.

 

"Kahve içer miyiz?"

 

Başımı kaldırıp ona baktığımda merakla yüzümde bakıyordu. Daha yeni tanıştığım bu kadınla kahve içme düşüncesi biraz garip gelmişti.

 

"Korkmana gerek yok. Benden sana en son bile zarar gelmez." Dedi, gözlerini devirerek.

 

"Yanlış anladın." Dedim.

 

Kolumdan çekerek açık olan evin kapısından içeri soktu beni. "E o zaman kahve içebiliriz. Merak etme kahvene Nuri Alço hapı atmayacağım."

 

Şaşkınlıkla gülümsediğimde salon olduğunu düşündüğüm yere girdik. Salon ve mutfak beraberdi. Mahalledeki evlerin içine nazaran daha modern ve spordu. Genç işi olduğu çok belliydi. Kocaman siyah bir L koltuk ve büyük bir televizyon vardı. Koltuğun arkasında çok farklı ve dikkat çekici tablolar asılıydı. Salonla mutfağı ayıran ise bir bar tezgahıydı. Bar sandalyeleri sırayla dizilmiş ve üstten sarkıtılmış üç uzun ışıkla çok modern duruyordu.

 

"Otursana," dedi. Bar taburesine oturduğumda o da tezgaha doğru yürüdü ve kahve yapmaya başladı. "Nasıl içersin?" Dedi. "Sade olsun lütfen." Diye cevapladım onu.

 

Kısa bir süre sonra kahveleri önümüze koyduğunda o da karşıma oturmuştu.

 

"Ee alışabildin mi buraya?"

 

Yeşil gözleri yüzümde geziniyordu. "Eh," dedim. Parmaklarım sıcak fincanın kenarında gezindi. "İzmir'i özlesemde alışmaya çalışıyorum."

 

"Ya İzmir'den mi geldin? Oralı mısın?"

 

Heyecanla sorduğu sorulara gülümsedim. Kahvemden bir yudum aldım. "Evet oradan geldim. İzmirliyim."

 

"İzmir'e her yaz tatile gideriz abimlerle. Güzelbahçe falan çok güzel. Foça'ya Çeşme'ye gitmişliğimde var."

 

Gülümsedim. "Ailem Karşıyaka'da oturuyor. Bir gün uğrarsan mutlaka beklerim."

 

Meriç yüzündeki sıcak gülümsemeyle karşılık verdi bana. Uzun uzun sohbet etmiştik. Ondan aldığım elektrik o kadar güzeldi ki kendimi iyi hissetmiştim. Ressam olduğunu ve duvardaki tabloları onun çizdiğini öğrenmiştim. İki abisi vardı. Şu an sözlüydü ve abisinin en yakın arkadaşıydı oğlan. Abisi diğer abilerin aksine bağırıp çağırmamış, onu güzelce dinlemiş ve okey vermişti. Hatta onu bir tek arkadaşına güvenerek emanet edebileceğini söylemişti. O da benim gibi yirmi beş yaşındaydı ve kafamız tam uymuştu.

 

"Böyle sweatshirt ve taytla falan o kadar küçük duruyorsun ki. Kimse öğretmen olduğuna inanmaz." Dedi.

 

"Sen de öyle. Asla yirmi beş yaşında durmuyorsun."

 

Bana minnetle gülümsedi. "Biraz kilo almak istiyorum aslında," üzerindeki tişörtü kaldırarak göbeğini gösterdi. "Ab cracks falan yapmak istiyorum."

 

Ben de üzerimdekini kaldırarak göbeğimi gösterdim. "Pamuk gibi tenin var Sezen ya." Dediğinde ona bakarak güldüm. "Baksana ben bir ara spor yapıyordum hafif belirdi ama bırakınca böyle kaldı."

 

"Bakayım."

 

Bu ses Meriç'e değil bir başkasına aitti. Kafamı karnımdan kaldırarak sesin geldiği yöne baktığımda şaşkınlıktan dilimi yutacağımı düşündüm. Neden buradaydı ve ne işi vardı? Kapıda dikilen iri bedeniyle içeri girdiğinde bize doğru yaklaştı ve yanımda durdu. Elleri çıplak karnıma dokunduğunda bir elektrik akımına kapılmış gibi hissettim.

 

"Daha fazla plank yapman lazım," çıplak karnımdan elini çekmeden Meriç'e döndü. "Kahve," dedi ve tekrar bana baktı. Açık kahve gözleri gözlerime ulaştı. Garip bir bakışmanın sonunda kendime gelerek hızla göbeğimi kapattım.

 

"Senin ne işin var burada? Her yerde karşıma çıkmaya başladın!"

 

Gergin sesimle kaşları kalktı. Bar masasına yaslanırken kollarını göğsünde bağlamış beni izliyordu. Göğsünde bağladığı kolları, şimdi daha iri gözüküyordu.

 

"Kardeşimin evinde senin ne işin var asıl?"

 

Bir kaşını kaldırmış bana bakarken hızla Meriç'e döndüm. "Bu serseri senin abin mi?"

 

Dilimi ısırmak istiyordum. Ona serseri demek beni bile rahatsız etmişti.

 

Meriç'in bizi izleyen gözleri kısıldı. İşaret parmağı bir Malkoç'u bir beni işaret etti. "Siz tanıştınız mı?"

 

Ağzım açık bir şekilde ona bakarken Malkoç'un sesini duydum. "Otuz yaşına gelmiş adama serseri demeye utanmıyor musun?"

 

Bar taburesinde hafifçe geri giderek yüzüne baktım. "Git başımdan!" Sinirle sesimle gözleri yüzümde gezindi. Sanki beni tanımak ister gibi bakıyordu. Dünden sonra onu görmek garip hissettirmişti. Karşımda duran ve beni izleyen adamın birini öldürdüğünü biliyordum ve bu tüylerimi diken diken yapıyordu. Aramızdaki bakışmanın son bulması için gözlerimi çekerek Meriç'e baktım. Ne zaman yaptığını bilmediğim kahveyi onun önüne koydu.

 

"Ben kalkayım, yarın erkenciyim."

 

Yaptığım gereksiz açıklamayla beraber Meriç'in yüzü düştü. "Ay Sezen biraz daha dursan. Saat daha dokuz ya."

 

Rica eden sesiyle derin bir nefes verdim. O gelmese hâlâ burada oturuyor olacaktım. Ona cevap vereceğim sırada kahvesini hüpleterek içen Malkoç'a döndüm.

 

"Kibar ol biraz!"

 

Gözleri kahveden kalkıp bana döndü."Git başımdan."

 

Benim söylediğimi taklit ettiğini gösteren ifadesiz gözlerle bana bakıyordu. Ağzına tokatımı geçirmemek için kendimi zor tuttum.

 

"Sezen lütfen ya biraz daha. Çok sıkılıyorum daha erken zaten."

 

Meriç'in gözleri umutla bana bakıyordu. Karşımdaki kadını kırmamak için yavaşça geri oturdum. Yüzündeki tebessümle buzdolabına ilerledi ve içinden çıkardığı malzemelerle bir şeyler yapmaya başladı.

 

"Bir sıkıntı yaşarsan bana söylemen yeterli."

 

Boğuk ve sert sesini duyduğumda yanımda oturan adama döndüm. Elindeki kahve fincanıyla beni izliyordu. "Dedi, gangster." Dediğimde yandan bir gülüşle yüzüme bakmaya devam etti.

 

"Serseri bir, gangster iki. Bana hakaret etmeyi bırak."

 

Önümde duran sudan bir yudum aldım. "Üste çıkmakta bir numarasın yalnız. Sanki boşuna diyorum bunları."

 

Kısa bir süre sessiz kaldıktan sonra sesini duydum. "Makyajsız daha iyi duruyorsun."

 

Şaşkınlıkla ona döndüğümde beni izliyordu. Gözleri yüzümün her çevresinde dolanıyordu. Kirpiklerimin titrediğini hissettim. Alakasız bir şekilde bunu söylemesiyle başımı önüme eğdim. Kendimi garip hissettirmişti.

 

"Sana sormadım bunu. Kendimi her şekilde beğeniyorum."

 

Derin bir nefes verdi. "Çok terssin."

 

Aklıma gelenle gerilen bedenim ona döndü. "Hayatında bir kadın varken başkasına böyle konuşmaya utanmıyor musun sen ya?"

 

Bunu söylerken bir amacım yoktu. Sanırım ağzını aramaya çalışıyordum ve dilimi ısırmamak için kendimi zor tutuyordum. Yüz ifademi ifadesizleştirerek ona bakmaya çalıştım. Yaptığım aptalca olabilirdi fakat kendimi bir anda bunu yaparken bulmuştum.

 

"Ne dedi bilmiyorum ama, Özgü'yle ilişkileri çok sarsak. Duyarsa kafasını siker."

 

"İlişki görmesem ilişki diyeceğim." Meriç'in alay dolu sesi kulağıma doldu.

 

Arkadan gelen sesle kapıya baktım. Kardeşi Devrim kapıda durmuş bana bakıyordu. Yanıma gelerek elimi tuttu. "Tanışamadık. Devrim ben." Yüzünde yorgun bir gülümseme vardı. Elimi bırakarak karşıya oturduğunda Malkoç'a bakmadan karşıya odaklandım. Demek ki gerçekten onunla beraberdi.

 

Bakışlarını yüzümde hissetsemde ona bakmadım. Meriç'in abilerim dediği insanların, Malkoç ve Devrim olacağını asla düşünmemiş ve aklımın ucundan geçirmemiştim. Şu an anneannem bu ortamda bulunduğumu ve Süvari'lerle oturup, Meriç'in önüme koyduğu buzlu kahveyi içtiğimi duysa, küçük bir kıyamet yaşanabilirdi.

 

"Ee Sezen, görüştüğün biri ya da sevgilin var mı? Çok güzel bir kadınsın. Seni boş bıracaklarını düşünmüyorum."

 

Gözlerimi önümdeki buzlu kahveden Meriç'e çevirdiğimde beni izlediğini fark ettim. Boğazımı temizleyerek onu cevapladım.

 

"Kısa bir süre önce vardı fakat şimdi yok." Sesim boşver gibi çıkmıştı.

 

Kaşlarını çattı. "Doğru insan değil tantanasını falan yapma. Sen mantıklı bir kadına benziyorsun ve biriyle hemen kestirip atacak bir ilişkin olduğunuda düşünmüyorum." Bunu bir sorun mu oldu gibisinden sormuştu.

 

Yüzümün sağ tarafında Malkoç'un bakışlarını hissediyordum. Dikkatle beni izlediğini göz ucuyla görmüştüm.

 

"Bir sene kadar görüştük fakat anlaşamadık. Onun ve benim isteklerim çok farklıydı. İstediği şeyler beni rahatsız ediyordu. O daha özgür ruhlu bir adamdı. Ben daha oturaklıydım ona göre. Birazda yaşlı ve sakin kafası denebilir."

 

"Senden istediği şeyler neydi?"

 

Gözlerimi yanımda oturan adama çevirdim. Dikkatle beni izliyordu. Yüzünde rahatsız bir ifade vardı. Gözleri yüzümün her köşesinde dolaştı ve tekrar gözlerimde durdu.

 

"Gerçekten yani, bir senelik ilişkiyi bitiren istekler nelerdi? Merak ettim."

 

Meriç'in sesiyle ona döndüğümde rahatsızca derin bir nefes verdim. Daha yeni tanıdığım insanlarla biten ilişkimi konuşmak elbette ki istemiyordum.

 

"Seninle yatmak mı istedi?"

 

Yanımda oturan adamın derin bir nefes verdiğini işittim. Devrim'in sorusuyla boğazımı temizledim. Kaşlarını kaldırmış bana bakıyordu. Şu an sanki karşımda dedikodu bekleyen bir kadın vardı.

 

"Nasılda biliyorsunuz kendinizi ya! Erkek değil misiniz aynı boksunuz yemin ederim."

 

Meriç gözlerini devirerek Devrim'e baktı. "Ne alakası var kızım. Her erkek aynı mı sanki? Allah allah."

 

"Aynı canım, aynı. Aynı bokun laciverti."

 

Devrim kardeşine dönerek ufak çaplı bir tartışma başlattı.

 

"Ne yani," Malkoç'u işaret etti. "Abimle bende mi o lacivert bokuz?"

 

Meriç gözlerini ikisinde gezdirdi. Yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirdi. "Hayır tabii ki," dedi, Devrim gülümsedi. "Daha beterisiniz." Devrim'in yüzündeki gülüş solmuş Meriç'e tekrar dönüşmüştü. Gülesim gelmişti.

 

"Her erkek yatağa atmaz. Ben atmam, en azından hemen yapmam," Bakışları bana döndü. "Sezen'in ki yatağa atmaya çalıştı diye, niye hepimiz o lacivert bok oluyoruz?"

 

Şaşkınlıkla onu cevapladım. "Hey? Ben öyle bir şey demedim. Cinsel istek normal bir şey fakat bu yüzden bitmedi."

 

"Neden bitti?"

 

Gözlerim Malkoç'a döndü. Gözlerinde gizlemeye çalıştığı merakla bana bakıyordu. Böylesine meraklı olması garipti. Sanki bu konun en ince ayrıntılarını merak ediyordu. Ona anlatsam oturup beni dinler gibi bakıyordu. Kafamdaki saçma düşünce bulutunu atarak bakmaya devam ettim.

 

"Anlaşamadık."

 

Gözleri kısıldı. "Onunla yatmanı mı istedi?"

 

"Bu bizim aramızda. Oturup sana onunla ne yaşadığımı anlatmayacağım."

 

"Ne yaşadınız?" Meraklı gözleri bana bakmaya devam ediyordu.

 

"Anlatmayacağım dedim ya!" Sesim isyankar çıkmıştı.

 

"Yattın mı peki onunla?" Cebinden çıkardığı sigarayı yakarak tekrar bana döndü.

 

"Burada seninle cinsel hayatımı konuşmayacağım!"

 

Başı yana doğru eğildi. "Cinsel hayatın var mıydı?"

 

Sorularına ağzım açık cevap veriyordum.

 

"Ben sana senin cinsel hayatın var mı diye, soruyor muyum?"

 

Sigaradan bir duman çekip yüzüme üfledi. "Sor."

 

"Sormayacağım elbette. Böyle özel şeyleri konuşmak doğru değil." Gözlerimi beni izleyen kahve gözlerine çevirdim.

 

"Özel bir şey yaşadığın oldu mu?" Rahat konuşmasına sinirle cevap verdim.

 

"Sanane be! Ben sana soruyor muyum?"

 

"Sor."

 

Gözlerimi karşıya çevirdiğimde Meriç beni izliyordu. Gözleri bir Malkoç'a bir bana kayıyordu. "Sezen, abim banada böyle merak etme. Yaptığı hoş değil hatta saçma ama kardeşi gibi gördüğü için yapıyor."

 

Bir yudum aldığım kahveyi zorla yuttum. Yanımdaki adamın bakışlarını hiçte kardeş gibi göremiyordum. İçimi görmek ister gibi bakıyordu ve kardeşi gibi gören insanın böyle hissettireceğini düşünmüyordum.

 

"Yo," dedi. "Benim senden ve Devrim'den başka kardeşim yok. Kimseyi kardeş olarak görmüyorum."

 

Şaşkınlıkla ona döndüğümde, Devrim ve Meriç'te kaşlarını kaldırarak ona bakmıştı. Kimse bu cevabı beklemiyordu. Yüzünde umursamaz ve ciddi bir ifade vardı.

 

"Neyse," dedim. "Ben kalkayım."

 

Bar taburesinden kalktığımda Meriç ve Devrim'de ayaklanmış kapıya doğru ilerlemişti. Malkoç ise oturduğu yerden kalkmadan telefonuna bakmaya devam etmişti. Ondan zaten böyle bir kibarlığı beklemiyordum.

 

Meriç beni sıcak kolları arasında alıp sarıldı. Ona karşılık verdim. "Seninle tanışmak güzeldi. Her zaman beklerim." Geriye çekildi. Gözleri Devrim'e kaydı. "İki abiyle vakit geçirmek çok sıkıcı. Lütfen arada sırada gel."

 

Ona gülümsedim. "Gelirim, sende gel."

 

Devrim'e döndüğümde o da Meriç'in sıcak kucaklamasını yapmıştı. "Bunun yanına uğra arada. Kafa siker falan ama iyi kızdır."

 

Yüzümü buruşturarak ona baktım. "Küfür yok." Dediğimde, güldü. Ellerini havaya kaldırarak, "Pardon hocam." Dedi.

 

Kapıyı açıp çıkarken onun sesini duydum. "Bekle beni. Sigara alacağım bende. Geçerken bırakırım seni."

 

"Abi paketin daha yeniydi?" Devrim'in sorusu üzerine kaşları çatıldı. "Sanane Devrim. Belki ben yeni paket alıp ondan içeceğim."

 

Devrim kısa bir süre abisinin yüzünü inceledi. Malkoç'un aksi cevabına anlamadığım şekilde cevap verdi. "Özgü görmesin, siker kafanı. Benden söylemesi."

 

Malkoç cevap vermeden Meriç konuştu. "O kendini siksin ya. Tövbe tövbe." Diye mırıldandığını bir ben ve Devrim duymuştuk.

 

"Çocuk değilim ben kimseye hesap vermem."

 

Malkoç kapıyı kapatarak yanıma geldiğinde yavaşça yürümeye başladı. "Yürü." Dedi.

 

"Bana emir verme."

 

Arkasını dönerek bana baktı. "Sana emir vermiyorum."

 

Yavaşça yürüyerek yanına ulaştım ve beraber yürümeye başladık. Mahallede yanan sokak lambaları yolu aydınlatıyordu. Kısa bir sessizlikten sonra sessizliği bölen ben oldum.

 

"Adama ne yaptın?" Sesim çekingen ve bazı şeyleri duymak istemiyor gibi çıkmıştı.

 

Gözleri bana döndü. Dünden bahsettiğimi anlamıştı. "Yapmam gerekeni."

 

"Sen cani bir adam değilsin." Deyiverdim. Öyle birine gerçekten benzemiyordu. "Gıcıksın ama sana baktığımda cani bir adam olmadığını görüyorum."

 

"Gıcık mı?" Dedi. Sadece buna takılmıştı.

 

"Dediklerimden buna mı takıldın?"

 

Ellerini ceketinin cebine sokmuş beni izliyordu. "Cani değilim. Caniyi öldürenim."

 

Gözlerim kısıldı. "Cani değilsin? Caniyi öldürensin. Tartışılır bir konu."

 

"Hayır hocam." Dedi. "Apaçık ortada. Cani değilim, caniyi öldürenim." Derin bir nefes verdi. Bana döndü. "Küçük bir çocuğa tecavüz edildi biliyor musun?" Kalbimin sıkıştığını hissettim. "Adamın arkası sağlam. Birkaç kuruş yapıştırır çıkar içerden. Çıktıda," dedi. Kaşlarım çatıldı.

 

Yola bakan gözleri bana döndü. Büyük ağaçların dibindeki oturma alanının olduğu yere yürüyerek oturdu. Onu takip ederek yanına çöktüm. Alnına değen saçlarını geriye attı. Cebinden bir dal sigara çıkarıp yaktı.

 

"Sence ne yapılır bu herife?"

 

"Gebersin!" Dedim, sinirle. Gözleri bana döndü. Alayla güldü. "Geberdi hocam." Dedi. "Geberttim."

 

Sessizce onu dinliyordum. "Mahallede Nur abla var. Yaşı altmış vardır kadının. Benle yaşıt oğlu var. Adam rızası olmayan kızları yaşlı heriflere satıp para kazanıyorumuş."

 

"Nasıl ya?" Dedim. "Kaçıncı yüzyıldayız?! Nasıl kimse bir şey yapmaz?"

 

"Ne olsun isterdin bu herife?" Dedi. Açık kahve gözleri bana dönmüş, cevabımı bekliyordu.

 

"Gebersin!" Dedim. "Allah belasını versin! Ne isterim ki." Dedim.

 

"Onuda geberttim hocam." Dedi. "Annesi bile sırt dönmedi bana."

 

Gözlerimin garip bir şekilde dolduğunu hissediyordum. Sakin sesi kulaklarıma doluyordu. "Bak," dedi. "Bana kızıyorsun ama sende gebersin diyorsun."

 

"Yaşamayı hak etmiyor." Dedim. Söylediklerimi yutmuştum. "Ama bunu sen yapma."

 

Arkasına yaslanarak beni izlemeye başladı. "Kim yapacak?" Dedi. Sesinden çekip çıkardığım duygu; umutsuzluktu.

 

"Mesela karısını boynunda iple camdan sallandıran adamı kim neden yaşatsın, Sezen?"

 

Gözlerim açık kahve gözlerinde dolandı. Çenesi kasıldı. Öylesine boş bakıyordu ki, duygusuz bir adam olduğunu düşündüm. Söylediği içimdeki merhameti sızlatıp, nefretin üzerine bayrak dikmişti. Bir kadın olarak, yine bir kadın için kalbim ortadan ikiye ayrılmıştı.

 

"Nasıl?" Dedim. Fısıltılı sesim ikimizin arasında kayboldu. "Nasıl olur bu? Hangi insan, hangi adi yapar ki bunu?"

 

Bana cevap vermedi. Kısa bir sessizlik gezindi aramızda. "Hâlâ aynı şekilde mi düşünüyorsun? Bir katil ve cani olduğumu."

 

Ona cevap vermedim. O kendi adalet sistemini kendi kuranlardandı. Bir ağaç büyütmüştü kendine ve o ağacın dallarına nice bedenler asıyordu. O katil değildi katillerin, sonuydu sadece. Kabul edilir bir yanı yoktu. En azından koca sistemde, bir katil olarak gözüküyordu. Ama benim için değildi. Anlattıklarını düşündüğümde, onun yaptıkları canice fakat garip bir şekilde normal geliyordu. Yanlış düşünmem umrumda değildi. Tepeli Deve katil değildi.

 

"Ben insanları yargılamam biliyor musun? En sevdiğim özelliğimde budur. Kimseyi dinlemeden, görmeden, geçmişini bilmeden yargılamam. Babamdan öğrendiğim en güzel şey tartışmasız budur. Bana hep, insanları yargılamadan önce, kendine bak ve bundan vazgeç der." Gözlerimi onun gözlerine çevirdim. "Seni yargılamıyorum Malkoç. Seni buna ne itti bilmiyorum. Nasıl başladın bu işe bir fikrim dahi yok. Fakat en net bildiğim neden; bunu yaptıran şeyin çok güçlü olduğu. Seni bu raddeye getirecek kadar güçlü ve kaçınılmaz. Altında yatan büyük bir neden var biliyorum," Gözlerini kaçırarak uzağa baktı. Sanki çıplaklığını görmemeden korkuyordu. Bunu belli etmedi fakat anlamıştım.

 

"Sen güzel adamsın." Dedim. "Tepeli Deve'nin arkasına gizlenen, güzel kalpli adamsın."

 

Sanki onu bu işten vazgeçmesini ister gibi, teselli eder gibi konuşmuştum. Gözleri bana döndüğünde o bakışlardan asla bir duygu çekip çıkaramadım. Daha iki gündür tanıdığım bu adamla bunları konuşmak çok garipti. Hiçbir şey bilmesem bile, onun içinde büyük fırtınalar koptuğunu hissediyordum. Sert bir mizacı vardı fakat sanki o sert mizaç onun kabuğuydu. Herkes ondan korkup çekinirken, o da içindekilerden çekiniyordu. Hislerimde asla yanılmazdım. Yanılmamıştım.

 

"Ne yaparsan yap, seni yargılamam. Seni buna iten şeyi sorgularım sadece." Uzanıp koluna dokundum. "Başta beni şaşırtsanda yine de yargılamam." Gözlerini kolunda duran elime çevirdi ve tekrar gözlerime baktı. "Ama hâlâ çok gıcık olduğunu düşünüyorum."

 

Yüzündeki ifadesiz hâl gitmiş hafifçe gülmüştü. "Çok soru soruyorsun bu arada." Dedim. "Ben öğrencilerime bu kadar sormuyorum."

 

"Git başımdan." Dedi. Bu sefer gülmüştüm. Benim söylediğim şeyi bana iade ediyordu.

 

"Sen kinci misin? Hiçbir şeyi unutmayıp, sürekli öne sürüyorsun."

 

Gülerek başını geri attı. İçten bir kahkaha atmıştı. "Ne alakası var?" Dedi.

 

"Çok alakası var. Her şeyi irdeliyorsun."

 

"Napayım," dedi. "Mizacım böyle."

 

Söylediğine güldüğümde kısa bir süre bakıştık. Gülen yüzü ifadesizleşmiş beni izliyordu. Garipsiyordum. Onunla uzun uzun sohbet edermişim gibi geliyordu. Korkmuyordum ondan. Yaptığı şeyler, insanların ondan kaçmasına sebep olurdu belki ama ben karşımdaki adamı çözmek istiyordum. İki gündür iletişim kurduğum bu insanı irdelemek istiyordum.

 

Yavaşça ayağa kalkarak ona bakmaya devam ettim. "Anneannem merak eder." Dedim. "Gideyim ben."

 

Gözleri yüzümde gezindi ve ayağa kalktı. Yürümeye başladığımda o da yanımda yürümeye başlamıştı. Aramızda sessizlik vardı. Birkaç adım daha attığımızda arkadan bir ses duyuldu.

 

"Malkoç?"

 

Arkamı döndüğümde o da dönmüştü. Nerden geldiğini bilmediğim Özgü yavaşça bize doğru yürüdü. Yanında ilk defa gördüğüm bir adam vardı. Adam bana bakıyordu. Gözlerimi Özgü'ye çevirdiğimde rahatsızca bana baktığını gördüm. Gözleri yüzümde geziniyor ve arada Malkoç'a kayıyordu. Kendimi kara kedi ve garip bir şekilde sanki suçluymuşum gibi hissediyordum.

 

"Ne işin var senin," dedi. Gözleri bana döndü. "Sezen'le?"

 

Sesinde garip bir şüphe vardı. Malkoç'un kaşları çatıldı. "Senin ne işin var burada?" Dedi. Özgü onu cevapladı. Arkasındaki adamı işaret etti. "Abimle teyzemlerden dönüyorduk." Dedi.

 

"Naber Malkoç?"

 

Özgü'nün abisi olduğunu öğrendiğim adam yaklaşarak Malkoç'la el sıkıştı. Adamın gözleri bana döndü. Beni inceledi. Elini uzattı. "Uygar ben." Dedi. "Hoşgeldin."

 

Kim olduğumu bildiğini tahmin ettim. Bana uzattığı elini tutarak el sıkıştım. "Sezen." Dedim. "Hoşbulduk."

 

Turuncu saçları ve sakalları vardı. Sanırım farklı bir gen almıştı. Özgü'yle alakaları yoktu.

 

"Sen eve geçecektin. Devrim'den duymuştum. Neden buradasın?"

 

Özgü'nün şüpheci bakışları bir bana bir karşısındaki adam kayıyordu. "İşim vardı." Dedi. Sesi rahatsızdı.

 

"Teyzemlere gel demiştim sana."

 

Malkoç kaşlarını çattı. "İşim var dedim Özgü." Dediğini tekrarlamıştı.

 

"İşin," eliyle beni gösterdi. "Bu mu?"

 

Kaşlarım çatılırken ona doğru eğildim. "Pardon ben iş değilim, Sezen'im." Dedim gergin bir sesle.

 

Gözleri yüzümden çekilmeden bana bakmaya devam etti. "Doğru ya sadece Sezen'sin."

 

Gözlerinde gördüğüm neydi bilmiyorum fakat beni alt etmeye çalıştığının o kadar farkındaydım ki, güvensiz bakışları üzerimde dolaşırken bunu düşünmeden edememiştim.

 

"Evet," dedim, ters bir şekilde. "Sezen'im."

 

Malkoç'un bakışlarının bana döndüğünü hissetsemde ona bakmadım.

 

"İyi geceler size."

 

Arkamı dönüp yürümeye başladığımda, gelen sesleri duysamda dinlemedim. Birkaç saniye yürüdükten sonra arkamdan gelen adımları duysamda durmadım. Kolumda hafif bir baskı hissettiğimde yavaşça arkamı döndüm. Malkoç bana bakıyordu.

 

"İki kadını bir arada götüren adamın ikinci sevgilisiymiş gibi ne çekip gidiyorsun?"

 

Kaşlarım çatılarak gözlerine baktım. "Manyak mısın sen be? Tatlı sevgili tartışmanız başlayacaktı, bozmak istemedim."

 

Gözleri kısılarak yüzümde gezindi. Kısa bir süre sessiz kaldı. "Ağzımı ararken gayet iyidin ama."

 

Ağzım şaşkınlıkla açıldı. "Efendim?" Dedim. "Ağzını aramak mı?"

 

Başını yavaşça salladı. "Sevgilim var mı yok mu diye ağzımı aradın hani?"

 

Bu adamın bu kadar zeki olacağını asla düşünmüyordum. Dilimi ısırıp koşa koşa eve gitmek istiyordum. Bu beni açığa çıkaracağı için bunu yapmadım fakat inkar etmeye devam ettim.

 

"Ya sen nasıl egoist bir adamsın? Ben senin neden ağzını arayacakmışım? Kendi dev aynanda herkes senin peşinde sanırım. Ama ben herkes değilim, kusura bakma."

 

Yüzünde alaycı bir ifade oluştu. Alt dudağı büküldü. Açık kahve gözleri yüzümde dolaşmaya başladı. "Bir, egoist değilim. İki, evet ağzımı aradın. Nedeni bilmiyorum ama aradın. Üç, dev aynam yok." Derin bir nefes aldı. Gözleri yüzümde gezindi. "Dört, herkes gibi olmadığının farkındayım. Beş, kusura bakıyorum çünkü çok terssin."

 

Kaşlarımı kaldırarak onu izlemiştim. Herkes gibi olmadığımın farkındamıydı? Buna takılan beynimi tokmakla yarmak istesemde sakin kaldım.

 

"Aramadım ağzını. Daha iki gündür tanıdığım adamın ağzını neden arayayım? Ağzını aramam için senden hoşlanmam lazım. Ben hoşlandığım insanları irdelemem ve direk açık şekilde karşılarına çıkarım."

 

"Vay," dedi. "Etkileyici fakat ağzımı aradın."

 

Sinirle bir adım geriye gittim.

 

"Özür dilerim ama sağ beyninde bir sorun olabilir mi? Sürekli aynı şeyleri tekrar edip duruyorsun."

 

Başını yavaşça olumsuzca salladı. "Hayır yok fakat ağzımı aradın."

 

"Hayır!" Dedim. "Banane senden kardeşim! Aramadım."

 

Açık kahve gözleri kısıldı. Yanımda yavaşça geçerek yürümeye başladı. Bende yanında yürüyordum.

 

"Ben senin kardeşin değilim."

 

"İyi," dedim, sinirle. "Ne olursan ol işte!"

 

Sonrasında ne o ne de ben konuşmuştum. Serin havada kısa süren sessiz bir yürüyüşten sonra evin önüne geldiğimizde gerilmiştim. Anneannem kapıya çıksa ve onun beni bıraktığını görse, beni tefe koyabilirdi.

 

Kapının önünde durduğumda ona baktım. Beni izliyordu. "İyi geceler." Dedi. Gözlerimi yüzünde dolaştırdım. Gür sakallarını sıvazlayan iri ellerini izledim. Bunu neden yaptım bilmiyorum ama yapmak istemiştim. Rahatsızlıkla yerimde kıpırdandım.

 

"İncelemen bittiyse içeri geç," gözleri bacaklarıma kaydı. Taytın açıkta bıraktığı yerlerde gezindi. "Üşümüşsün zaten." Dedi.

 

"Sen paranoyaksın biliyor musun? Seni incelemedim!"

 

Sinirli sesime tezat o yarı alaylı gülüşle yüzüme bakıyordu. "Aynen." Dedi.

 

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes verdim. "Neyse," dedim. "Seni paranoyalarınla baş başa bırakıyorum. İyi geceler."

 

Kapıyı yavaşça açtığımda arkadan sesini duydum. "Aynen." Dedi. Sesindeki alay geçmemiş üstüne katlanmıştı.

 

Kapıyı yavaşça örterek içeri girdiğimde ışıklar kapalıydı. Anneannem uyumuş olmalıydı. Bu zamana kadar beni aramamasından anlamalıydım.

 

Sessizce odama girip kapıyı kapattığımda hızla üzerimi değiştirdim. Çocuklara vereceğim testleri düzenlerken beynimi kemiren düşüncelerle işimi sağlıklı yapamıyordum.

 

Özgü'yle beraberdi. Fakat onunla beraber değilmiş gibi davranıyordu. Onun dengesiz bir adam olduğunu düşünmeye başlamıştım. Kendi hislerime göre aralarında bir şey olmadığını hissetsemde, ondan cevap alamamıştım. Devrim'in dediğine göre bir şey vardı fakat yoktuda. Malkoç'un beynimi işgal etmesi rahatsızlıkla nefes vermeme sebep oldu.

 

Ne kadar zaman geçti bilmiyordum. Önümdeki testleri zımbalarken, dışarıdan yüksek sesli bir müzik duyuldu. Telefonuma baktığımda saatin on iki olduğunu gördüm. Masadan kalkarak yavaşça cama yürüdüm ve perdeyi araladım. Hangi dengesiz gecenin on ikisinde son ses müzik dinleyebilirdi ki?

 

Sokakta in cin top oynuyordu. Perdeyi çekerek masaya doğru ilerledim. Şarkının fonu bitip sözleri çalmaya başlayınca Sezen Aksu olduğunu anlamıştım. Yüzümde yumuşak bir tebessüm belirdi. Gece gece Sezen dinleyen insanla her şeyi yapabilirdim. Çünkü gece Sezen'i dinleyen, aklını kaçıran insanlar kervanında yer edinirdi.

 

Şarkının ikinci nakaratı çalmaya başladığında hızla yerimden kalktım ve camı açtım. Tahmin ettiğim şeyin olma olasılığı o kadar fazlaydı ki... Soğuk hava bedenime işlerken, bedenimi camdan sarkıttım. Gözlerim sokağı talan etsede aradığını bulamamıştı.

 

Yalancının birisin yalancı

Yalancının birisin yalancı

Yalancının birisin yalancı

Yalancının birisin yalancı

Bir dediğin bir dediğine uymuyor senin

Bir dediğin bir dediğine uymuyor senin

 

Mahalleyi inleten müzikle gülmemek için kendimi zor tuttum. Bedenimi çekerek camı kapattığımda perdeyi çektim. Kıkırtılarım odayı doldurduğunda kendimi yatağa attım.

 

Gecenin on ikisinde son ses müzik dinleyen o dengesiz; Malkoç'tu.

 

Şarkıyla bana top atıyordu. Sinir olmam gerekirken gülüyordum. Sesim çıkmasın diye ağzımı yastığa bastırdım.

 

"Bu ne gece gece kardeşim ya! Milletin biri yalancı diye bizim kafamız sikiliyor bu saatte!"

 

Sokaktan duyduğum sesle ışığa uzandım ve kapadım. Malkoç Süvari delinin tekiydi. Şu an beni tanımayan insanlar bana küfrediyordu. Gülsem mi ağlasam mı bilmediğim şekilde tavanı izliyordum. Masada oturmaktan ağrıyan bedenim, yorgunluğunu unutmuştu. Tepeli Deve benimle dalga geçiyordu. Otuz yaşına gelmiş koca adam benimle dalga geçiyordu. Şu an yüzünde o alaycı gülüşüyle oturduğuna o kadar emindim ki.

 

Şarkı tam üç kez tekrar etti. Ardından başka Sezen şarkıları çaldı. Tepeli Deve müzikleri sabah kadar sürdürmüştü. İnsanlar uyumamış, arada sırada cama çıkarak küfürler yağdırmıştı.

 

O ve ben, uzaktan, konuşmadan, benim garip duygularımın eşliğinde, insanların ettiği küfürlerle sabahı etmiştik. Ve emindim ki yüzündeki o alaycı gülüş hiç gitmemişti.


 

&

 

ig: nidademirel_
tt: nidademirel_

 

Loading...
0%