Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@nightdarkgirl34

Yokluktan var olmak mı yoksa Var olan yok etmek mi daha kolaydı? Bir. şeyi yok etmek bu kadar kolay mıydı veya birşeyi yaratırken daha mı zor? Herşey denge idi. Dünya da her türlü canlı vardı ve bunlardan biri de aramızda saklanan (eskiden) vampirlerdi. Daha onları kabul etmediğimiz zamanlarda sakanma işini yapıyorlardı. Onlar vardı.

Var olduğu şeyi yok eder misin gerçekten?
Bunu ancak ve ancak bir vampirle birlikte olunca anlayacaktı.

Nefes nefes kalırken gözlerimi üstümdeki, soğuk teni olan Bay Zau'ya çevirdim. Bana bakıyordu. Dişlerini çıkartarak gösterdi ama bana değil. Hemen ayak ucumuza yaklaşan birisi için hazırlıklı bu.

"Sakin ol,tamam mı?" Gözlerini bana çevirdi. Kırmızı gözlerine bakmak istemedim ama dayanamayıp gözlerinin içine baktım ve o an Bay Zau ne düşündüğümü öğrendi. Korku.

"Korkma, Bayan Maria." Dedi o soğuk,serin sesiyle.

"Tamam" dedim kalbim hızla atarken.

"Hadi ama sizin böyle romantik olduğunuzu bilmiyordum. Zau yoksa Angel'ı unuttun mu? Şunu görseydi... Seni sevmezdi beni severdi." Adam nefretle söylediği şeyle tekrar ona baktım. Angel da kimdi?

"Kes sesini Pao, seni öldüreceğim" dedi ve hemen üstümden beden kalktığında yutkundum. Ayağa kalktı ve gözlerini adama çevirdi.

Adam, kedi gözü yeşilliği,siyah saç arkadan bağlamalıydı. Üstünde beyaz bir takım ve teni diğer vampirlerden daha beyazdı. Burnu sivri. Yüzü kemikliydi.

"Öldürmek mi? Angel'a verdiğin sözü unuttun mu?" Neden bahsediyorlar?

Sessizce yerden kalkıp geri geri yürüdüm. Adam beni farkedip sinsice gülümsedi.

Eliyle beni işaret etti.

"Onu bu ölümlü ile mi aldatıyorsun?" Dedi kahkaha attı.

Zau bana değil ona bakıyordu.

"Angel'ı aldatmıyorum." Dedi ve dişlerini gösterdi.

"Öyle mi? Beni böyle karşılarken mi?" Yeri gösterdi güldü ama sevinçten ayrıydı.

"Kes sesini Pao, gerçekten ne istiyorsan söyle ve hemen defol git. Elimden bir kaza çıkacak yoksa" Pao güldü ama alayla.

"Ah, çok korktum. İnanır mısın? Angel senin yanında da korkuyordu da söylemek istemedi. Onu sen değil ben hak ediyordum." Dediğinde Zau dişlerini büyük ölçüde gösterdi.

"Seni öldürmemek için söz versemde daha fazla şansını zorlarsan seni sözüm bile tutamaz, öldürmek için." Dediğinde o soğuk sesinde tehdit sezmiştim.

Pao da artık gülümsemeyi kesmiş bir şekilde Zau'ya bakıyordu. İkilinin arasında ne dönüyordu bunu bilmiyordum.

"Sana Angel'dan haber getirdim. O bugün geri dönüyor." Zau şaşırmak istemedi ancak engel olamadı.

"Ne?" Dudakları hafif aralık kaldı.

"Öyle, bugün sanırım davet veriyorsun. O da davetine katılmak istiyor. Sevgilin iyi ki senin böyle bir manzarayla karşı karşı karşıya kalmadı." Dedi gülümsedi.

"Kes sesini yoksa o sesini sonsuza kadar keserim. Sana zarar vermek olmaz değil mi?" Bu kez gülümseme sırası Zau'da idi.

Pao gülümsemesini keserek "Gidiyorum," eliyle beni gösterdi "Bunu söylemeyeceğim onun üzülmesini istemiyorum senin aksine." Deyip girdiği pencereden çıkıp gitti. Giderken soğuk bir rüzgar ile birlikte getirdi.

Saçlarımı kısa bir uçururken Zau bana döndü.

"Konuşmamızı yarıda kessek iyi olur. Size güveniyorum güzel bir parti yapacağınızı inanıyorum. Parti yine burada olacak. İstediğiniz gibi hayal edip yapabilirsiniz. Bu arada sizde davetlisiniz. Önceki kabahatliğimin özrü olarak görün." Bay Zau sesi ne kadar soğuk olursa olsun gözleri sıcaklık akıyordu.

"Pekâlâ, iyi günler" hâlâ olayın etkisinden çıkamıyordum. Ona arkamı dönerek kapıya yaklaştım ve tam kapıyı açıyordum ki onun soğuk sesiyle karşı karşıya kaldım.

"Teşekkürler" dedi. Cevap vermedim ama başımı onu onaylamak adına sallarken o yüz ifademi görmüyordu. Çıkıp gittim. Merdivenlerden tek tek inerken o arkamda değildi. Danışmana selam verip çıktım otelden.

Arabama doğru ilerken etrafı kolluyordum. Nefesimi tuttuğumu arabaya biner binmez verdiğimde anlamıştım. Ellerim direksiyonun üstünde ritim tutarken dudaklarımı birbirine bastırıp otele doğru baktım. Oradaydı. Bana bakıyordu. Siyah perdelerin arkasından bile belli olan kırmızı gözleri, üstümde duruyordu. Daha fazla onun göz hapsinde kalmamak için arabamı çalıştırıp hareket ettirdim.

Hava aniden kapanmaya başlayınca ne olduğunu bile anlamadan önümde beliren suretle durmak için frene bastım. Lastiklerden tiz bir ses çıkarak durdurdum arabayı. Durma girişinde bulunduğum için ileriye doğru gitmiştim.

Nefes nefese önüme baktığımda yerde yatan birisini gördüm. Korku içime işlerken arabadan inip arabanın önünde yatan kişiye doğru koştum. Eğilip onu çevirdim. Çünkü kendisi yüz üstü yattığı için yüzünü görmemiştim. Yüzü huzuruma çıktığında şaşkınlıkla bakakaldım

Bu Willom yani Türk ismi ile İsmail.

Elim nabzı kontrol etmek üzere iken onun eli bileğimi tutmuştu. Bir anda gözleri açıldı ve bana baktı.

"Hey, üzgünüm." Bileğimi onun soğuk parmaklarından çektim.

Hemen ayağa kalktı. Bende eğildiğim yerden kalkıp ona baktım.

"İyi misin?" Diye sordum. Gözlerim bedeninde gezinirken o hemen eliyle sanki kapatacakmış gibi vücudunu sakladı.

"İyim" soğuk sesi ilk tanıştığımız ve konuştuğumuz gibi değildi.

"Ne oldu? Bir an önüme çıkageldin? Seni az daha öldürüyordum." Sonra dilimi ısırıp "Yani eziyordum." Diye düzelttim. Çünkü vampirler kolay kolay ölmezdi. Küçük yarası bile birkaç saniyede iyileşir.

"Beni hedef aldılar bu yüzden kanatlarım hasar gördü. Yere çakıldım dolayısıyla." Diyerek açıklama yaptığında kaş çatarak ona sonra havaya baktım.

"Kim? Kim seni hedef aldı? Burada ne işin var?" Diye sordum. Willom anlatmakla ya da anlatmamakla arasında kalırken gözlerini kıstı.

"Baş düşmanımız." Dedi sadece ve daha fazla ayrıntı vermeyerek yıpranmış kanatlarına baktı.

"İstersen iyileştirebilirim." Diye öneride bulundum. Bana döndü şaşkınlıkla.

"Gerek yok, hanımefendi." Dedi hemen.

"Vampirler, kanatlarını tek başına iyileştirebilir mi?" Diye sordum merakla.

"Hayır, insanların gelişmiş sağlık ürünleri ile iyileşir. Maalesef böyle gücümüz yok." Dedi ve dudak büktü.

"Belki de bir süre uçmasam iyi olur. Patron zaten beni bekliyor." Dedi tam yanımdan geçiyordu ki onun o soğuk beyaz ten bileğini yakalayıp kendime çektim.

"Ne yapıyorsunuz?" Diye sordu şaşkınlıkla ancak hemen onun yerine kaş çatma yerini almıştı.

"Israr ediyorum. Gel sana pansuman yapayım. Eğitimim var." Dediğimde bileğini benden çekerek uzaklaştı.

"Olmaz "

"Lütfen " dedim ısrarla.

Bir süre yüzüme bakarak düşündü. Benim köpek bakışlarımı görünce nefesini verdi.

"Tamam,nalet olsun. Sende sanki Türk kanı alıyorum." Dedi itiraf ederken.

"Gerçekten mi?" Diye sordum gülümseyerken.

"Aynen öyle. Oysa sen yabancısın." Dedi.

"Olsun,sende benim için yabancısın." Dediğimde başını salladı.

"Evet teknik olarak öyle." Diyerek beni onayladı.

"O zaman? Hadi gidelim. Söz veriyorum senin kanatlarını tamir eder etmez rahat bırakacağım." Dediğimde 'tamam' diyerek benim istediğimi yapmaya mecbur kaldı.

Birlikte arabama geçerken o yolcu koltuğuna oturdu ve bende sürücü koltuğuna oturdum. Ona baktım. O da uzundu. Arabaya sığmaz zannetim ama sığmıştı.

"Araban küçük," dediğinde güldüm.

"Sen büyük olmayayasın?" Diye sordum muzip bir şekilde.

"Olabilir ama gerçekten küçük. Bence arabanı değiştirmen gerekiyor " dediğinde şaşkınlıkla ona baktım.

"Kusura bakma da benim boyum sizden kısa? Bana en uygun bu." Dedim hemen.

"Boyun kaç senin?" Diye sordu ciddi ciddi.

"Gerçekten mi?" Dedim. Başını 'bunda ne var?' diye salladı.

"Türk kızları gibisin sende. Yok neymiş? Kızların yaşını boyunu söylenmez. Söyleyin yiyecek miyiz? İnsan iken bir sevdiğim vardı o da böyle triplere girerdi." Dediğinde gülsem mi yoksa sinirlensem mi bilemedim.

"Boyum 163 cm" dedim ve önüme döndüm.

"Neyse bizim Türk kızların boy ortalaması kadarsın. Gerçi daha kısası da var ama önemli değil." Dediğinde güldüm.

"Daha kısası kaç oluyor?" Diye sordum.

"145 cm, 150 cm?"

"Cidden mi?" Şaşkınlık her seferinde beni ele geçiriyordu.

"Aynen, inanmıyor musun?" Dedi sorgularken. Arabayı çalıştırdım. İş yerime doğru ilerlettim.

"İnanmam lazım değil mi? Yoksa kim kendi ülkesini gömmeye cesaret eder?" Dedim hemen.

"Gömmek mi? Hayır bence böyle çok sevimliler ancak kızlarımız diğer ülkerin kızlarına bakıyor ve üzülüyor sanırım." Gülümsemek istedim ama yanlış anlar diye kestim.

"Bende onları anlıyorum. Diğer ülkeler uzunsa ve bizim ırk kısa ise sanırım bende üzülürüm." Dedim onu anlamak adına yavaşça başımı salladım.

Daha fazla aramızda konuşma olmadı.

Arabamı mekanda durdurup indik. Willom mekanımı incelerken bende hemen onun yanında yer alıp içeriye geçtik. Başta kapıda duran güvenlik John ve diğer çalışanlar şaşırdı. Beni ilk defa görmüyorlar vampirin yanında ancak Bay Zau dışında başka birisi de gelmesi onları şaşırtmıştı.
Birde Willom'un kanatları açık bir şekilde gösterilmiş iken çalışanların bakışları kaçınılmaz olmuştu.

Odama geçerken Maddie de şaşkın bakışlarını Willom'dan alamıyordu. Willom'un da gözleri onda duruyordu. İkili birbirine bakarken ben içeri girdim ve onlarda arkamdan içeriye girdi.
Kapı kapanırken kendi yerime geçmeden önce kendime bir kahve yapmak adına kahve yapma masasına geçtim.
Kahve yapma makinesini elime alıp bardağıma doldurdum. Sıcak kahve odayı doldururken derin bir nefes aldım. Kokusu harika...

Arkama döndüğümde willom koltuğa oturmuş ve Maddie'ye bakıyordu. Maddie de ondan farksız değildi.

"Maddie," irkilerek bana baktı. Willom da bana bakmıştı.
"Lütfen bana ilk yardım malzemeleri getirir misin?" Başını beni onaylatmak adına salladı.

"Elbette,hemen getiriyorum. Bu arada fikirlerim masanda duruyor bakabilirsin." Dedi

"Tamam, teşekkürler." Diyerek masama geçtim. Koltuğuma otururken önce kahvemi bıraktım ardından elime masada bulunan tableti aldım.
Maddie'nin fikirlerine bakarken yerime yerleştim. Willom da sakince beni izliyor konuşmuyordu.

"Bu kız,senin yardımcın sanırım?" Diye söze girdi willom.

"Evet, yetenekli birisi ancak yanımda staj görüyor. İlerde kendi için mekan açmak istiyor." Dedim ona doğru baktım yandan.

"Ne o? Beğendin sanırım?" Diye kinaye ile sordum.

"Ne? Saçmalama istersen." Dedi hemen.

"O zaman niye bir insan senin için soru soracak kadar önemli olsun ki?" Diye sordum. Bir yandan da kahvemi yudumlayıp ona döndüm.

"Ben sadece merak ettim. Gözlerine baktığımda onun düşüncelerini gördüm. Benden korkuyor olmalı." Dediğinde içtiğim kahveyi püskürttüm.

"Iyy, iğrenç." Dedi ve ayağa kalktı Willom.

"Pardon," masadan peçeteyi alıp ağzımı temizledim. Dökülen yere de ayrı bir peçete çıkardım. Neyse ki tablete gelmemişti.

"Ne kadar da dikkatsizsin sen böyle." Dedi ve kızarak bana baktı.

"Az önce ne dedin ne dedin?" Diye sordum kirli peçeteleri çöpe atmak için ayağa kalktım.

"Ne kadar dikkatsizsin,dedim?" Dedi sorgularken.

"Hayır o değil,Maddie için söylediğin." Tam ağzını açıyordu ki kapı açıldı. Maddie gelmişti.

"Bayan Maria iyi misiniz?" Diye sordu Maddie telaşla. Üstümde kahve olmuştu ama bu sonra farketmiştim.

"İyim," dedim sadece.

Pansuman malzemeleri masanın üstüne bırakıp kısa bir an Willom'a baktı ardından bana doğru geldi.

"Nasıl oldu bu?" Diye sordu.

"Önemli birşey değil dikkatsizlik işte." Dedim kestirip attım. Gözlerimi Willom'a çevirdim. Maddie'ye bakıyordu.

Elimi Maddie'nin omzuna koydum.
"Teşekkürler,bu arada beğendim çalışmalarını. Dediklerinden birini seçeceğim." Dediğimde gülümsedi.

"Gerçekten mi?" Diye sordu hemen.

"Elbette, çalışmaların uygun." Dedim gülümseyerek.

"Çok teşekkür ediyorum,Bayan Maria." Heyecanla bir anda bana sarıldı. Başta hareketsiz kalsam da hemen ona karşılık vererek elimi sırtına götürdüm.

Geri çekilip mahcup bir şekilde bana baktı." Çok üzgünüm, ben... Bir an heyecan yaptım sanırım." Yüzünde gülümseme yanaklarında kızarık vardı. Utançtan kızardı.

"Sorun değil,gidebilirsin." Dedim.

"Tamam,ben o zaman çalışmalara başlayayım. Birkaç telefon görüşmesi yapacaktım." Dedi gülümserken.

"Pekâlâ,iyi işler o zaman " dediğimde
Başını salladı ve Willom'a kısa bir bakış atıp arkasına dönüp hızlı adımlarla kapıdan çıktı.

"Utangaç, yüzü kızardı. Kalbi attı heyecanla " dediğinde ona baktım.

Masama geçerken ona ima dolu bir bakış attım.

"Acaba neden?" Diye sordum.

"Neden olacak, çalışmasını seçtiğin için." Dedi hemen Willom.

"Muhtemelen öyle ama başka unsurlarda onun kalbini hızlandırdığını düşünüyorum." Dediğimde bana anlamayarak gözle baktı. Ya da anlamazdan gelmek adına öyle bakıyordu.

"Anlamadım?" Dedi.

"Boşver,gel senin kanatlarına pansuman yapalım." İlk yardım malzemeleri alıp karşısına geçtim.

"Yan dön lütfen." Başta tereddüt etsede döndü. Kanatları gözlerimin önüne gelince yarasına baktım. Delik vardı. Bir ip ve dikiş iğnesi alıp geçirdim ama ondan öncesi mikroptan kurtardım. Dikişli iğneyi geçirmeden önce ona baktım.

"Biraz acıyacak, iğne sonuçta." Dedim ondan izin ister gibi baktım.

"Sorun değil,yap işini gideyim. Patron bekler." Dediğinde izin verdiğini anladım. Dikişli iğneyi kanatlarına saptırdım. Dudaklarını birbirine bastırdığını gördüm.

"Devam edeyim mi?" Diye sordum.

"Evet,devam." Dedi.

Devam ederken onun kanatlarındaki o deliği dikişli iğne ile birleştirdim. On dakika sonra işim bittiğinde ayağa kalktım.

"İşte bitti, yalnız zorlama kanatlarını fazla. Han gelir seni alsın." Dediğimde hemen araya girdi.

"Hon, adı Hon." Dedi yanlışı düzeltmek istercesine.

Göz devirip "tamam ,Hon." Dedim.

Ayağa kalktı ve çıktı odadan. Odadan çıkmadan önce "Teşekkürler" dedi.

Bir süre arkasından baktım ardından başımı iki yana sallayıp masama geçtim. Parti için son çalışmalar yapacaktım.

Son...

Willom İsmail'i yine gördük,sizce yine karşımıza çıkar mı?

Loading...
0%