Yeni Üyelik
13.
Bölüm

On üçüncü Bölüm

@nightdarkgirl34

Gecelerin sahibi her zaman vampirlerdi. Bu değişmez bir kuraldır. Ancak çoğu insanlar bunu kabul etmek istemez çünkü geceleri dışarı çıkmak istediklerini ve bu yüzden daha güvenli olmasını diledikleri için vampirlere tahammülleri yoktu.

Elbette insanların haklı olduğu yanları vardı ancak düzen yaratılırken bu daha önce seçildiği için vampirler insanların ne düşündüklerini ne istediklerini önemsemiyordu. Ne de olsa insanlardan önce bu dünyaya ayak basmış, yüzyıllar boyunca yaşamışlar kendileri.

Gece ve gündüzü ayıran bir tek bu değildi. Güneşi tanrı bildikleri için ve vampirler şeytani bir varlık olduğundan dolayı tanrıdan uzaklaşmak isterler. Güneş onları etkilemez ancak çoğunlukla güneşin batışı, karanlığın doğuşunu tercih ettiklerini de bilinir.

Onun gözleri de karanlığı temsil ediyordu. Kırmızı bir karanlığa doğru yol alan bir labirent gibi...

"Senin burada ne işin var?" Sonunda ağzımı açıp konuştuğumda gözlerim gözlerine kenetlenmişti.

Önce hızlı atan kalbimi dinledi. Kulağına hoş bir melodi gibi geliyordu sanki. Sonra yavaşça kapının ardından uzaklaşıp yanıma doğru adımlar halde geldi.

"Sizi görmek istedim." İşte bunu beklemiyor ve daha çok şaşırıyordum.
Dudaklarım açılıp kapandı. Tekrar açıldı kapandı.

"Ne,neden?" Diyebilmeyi başardığımda gülümsedi. Hafif,nazik bir gülümseye sahipti.

"Bunu kapıda konuşmak güzel bir fikir ama tercihim odanız olursa güzel olur." Gözlerim irice açılınca kısık sesle güldü.

Sessiz kaldım çünkü ne diyeceğimi bilmez hâlde ona bakmaya devam ettiğimde onun uzun biçimli soğuk parmakları tenime değdi. İrkildim.

"Pardon, dalmış gibi duruyordun ve ben de sana bir şey mi oldu diye kontrol etmek amacıyla dokundum. Umarım seni korkutmamışımdır." Dediğinde tedirgin gözlerle bana bakıyor,iyi olduğumdan emin olmak istiyordu.

Tenime değen soğuk parmaklarından uzaklaştığımda başımı olumlu anlamda salladım.

"İyim, sadece şaşkınım Bay Zau. Şaşkınlığımı mazur görün. İlk defa evime geliyorsunuz." Ardından gözlerimi kısıp,"Tabi izinsiz bir şekilde girdiğinizi unutmamak gerekir." İğneleyici sözlerimle durgun bakışları gülümser oldu.

"Sizin benim davetime izinsiz geldiğiniz gibi mi,ah,evet. Bu güzel bir karşılık oldu." Dediğinde geçenlerde onun partisine izinsiz gelmemi bir şekilde hatırlattı. Ve tabi bunu yaparken benden kaynak aldığını unutmamak lazım.

"O olay unutuldu zannediyordum?" Diye sorarken omzumdan oturma salonuma bakıyordum. Onun sesini duyduğumda tam dibimde olmasını kesinlikle beklemiyordum.

"Sizi," dedi ardından boğazını temizledi. "Sizi unutmak ne mümkün Bayan Maria. O gün girdiğiniz elbiseden girdiğiniz eldivenlerden, saçlarınızın arasına yerleştirdiğiniz kalemden unutmak mümkün mü? Bunlar hafızamda hâlâ taze dururken," başını iki yana sallayarak,"Unutmak gerçekten yanlış bir kelime." Dediğinde ağzım açık bir şekilde onu dinliyordum. Başım ona dönük değildi ancak nefesi, soğuk ve tatlı nefesi saçımın üzerinde hissederken ve gözlerim oturma salonunda dururken onu dinliyor aynı zamanda sözlerine inanamıyorum.

Bu adam gerçekten beni hatırlıyordu. Hem de her ayrıntısına kadar. Bu beni gülümsemeye zorlarken bunu durdurabilip ona döndüm. Uzun olduğu için bakışlarımı kaldırıp onun kırmızı gözlerine çevirdim.

"Siz gerçekten tüm bunları hatırlamak isteyeceğinize emin misiniz?" Diye sordum yutkunurken.

Üzerime doğru gelirken ben de arkama doğru geri gidiyordum. Kalçamı komodine çarparken göğsüm hızlandı.

"İyi misiniz?" Diye sordu. O sırada komodinin üzerinde çini sanatının bol olduğu ve beyaz seramikten oluşan vazonun yeri boyladığını duydum. Arkama dönüp hızla yere eğildiğimde amacım yerdeki vazonun kırık parçalarını toplamaktı.

"Durun,elinize bir şey olacak." Desede onu dinlemedim. Elimi uzatıp kırık parçaları toplarken onun da eğildiğini gördüm. Hemen yanımda yer alırken benim gibi kırık parçaları toplamaya başladı.

"Ah," elime batan vazonun kırık,keskin taraf canımı acıtmıştı. Batan tarafta hemen kan olunca ayağa kalkıp mutfağa doğru ilerledim.

"Napıyorsunuz?" Diye sorarken arkamdan geldiğini duydum.

Musluğu açıp tam suya doğru götürecek iken elimi, onun soğuk eli tutuverdi.

"Suya tutmak yerine bana verseniz?" Gözleri benim ile elim arasında gezinirken sorduğu soru bir rica değil bir emirdi ama bunu öyle bir sormuştu ki gözlerine bakakaldım.

"Ne, nasıl,ne demek istiyorsunuz?" Diye sordum şaşkınca.

"Elinde fazla kan var ve biliyorum korkunç ama kanınızı emebilir miyim?" Diye sordu bu kez gözleri, kırmızı gözleri direkt olarak gözlerime sabitlenmiş bir şekilde duruyordu.

"Ah," gözlerimi ondan alıp elime çevirdiğimde avucum kadar kan olduğunu birkaç damla kanın da yere damladığını farkettim.

Elimi uzatıp onun soğuk eline teslim ettim. Bunu yaparken gözlerimi yumdum.

"Neden gözlerinizi yumdunuz?" Diye sordu, şaşkın çıkan sesine rağmen gözlerimi açmak yerine yummaya devam ettim.

"Kanımı istemiyor musunuz?" Diye sorarken iyicene uzatmış olmalıydım ki onun sert göğsüne çarpmış olmalıydı.

"Korkuyor musunuz," kaşlarımı çattığımda hemen toparlandı. "Pekâlâ öyle olsun. Gözlerinizi kapatmaya gerek yoktu ama madem kapattınız o zaman emebilirim." Bunu duymazdan geldim.

Ancak az önce olacaklar için bir şey yapmama gerek bile yokken avucumda hissettiğim soğuk bir şeyle irkildim. Sakin olmamı istediği için elimin tersine onun sıcak dudakları dokundu.
Kanımı içerken sakindi,sessizdi.

Göğsüm hızla inip kalkarken bir an önce bitmesini diledim.

"İşte bitti." Dediğinde sonunda gözlerimi açıp ona baktım. O da bana bakıyordu. Dudaklarında taze birkaç damla kan duruyordu. Ona elimle dudaklarının kenarlarını gösterdiğimde gülümseyip diliyle yalayıp yuttu.

Elimi bırakmadı ancak gözleri elime düşer düşmez,"Ah bir damla kan daha." Eğilip avucumdaki küçük kan damlasını yaladı. İrkildim.

Daha fazla uzatmayarak elimi ondan çektim ve onun soğuk parmakları arasından kurtuldum.

"Afedersin. Kaba mı davrandım yoksa kanı emerken?" Diye sorarken gözleri sakindi ancak yine de sesinden anladığım kadarıyla meraklıydı.

"Hayır, ilk defa başıma geliyor." Sonra birden kalbim hızlanmaya başladı. Ama bu heyecan değildi. Bu bildiğin daha önce olan kalp hastalığıma benziyordu ve o buradaydı.

"İyi misiniz?" Ne ara elim kalbime doğru gitti,ne ara dengemi kaybedip zemine doğru boylayacak iken onun tutuşu sayesinde yere çakılmaktan kurtuldum bilmiyorum ama gözlerim kapanmaya başlarken onun kırmızı gözlerine son kez baktığımda bana bir şeyler diyordu ama anlamıyordum.

...

Sesler kesik kesik kulağıma dank ediyor,birileri dibimde bir şeyler konuşuyor,laf ediyordu. Gözlerimi açmak istedim ancak ağrım yüzünden bunu yapamıyor, inliyordum.

"Bayan Maria,iyi misiniz?" Onun sesi kulaklarıma geliyordu ama gözlerimi açıp ona bakamıyordum bile.

Mırıldandım ancak anlamadığından emindim.

Bilincim tekrar giderken onun sesi son kez kulağıma yerleşti.

"Sizin bu ağrınızın tedavisini bulacağım. Söz veriyorum Bayan Maria."

Oysa onun panzehiri bir vampir kanıydı...
Ve vampirler kendi kanını bulamazdılar.

_&_
_

Gözlerim hissettiğim soğuk hisle açmak zorunda kaldım.
Bakışlarımı etrafıma çevirip incelediğimde onun alnıma dokunduğunu gördüm. Gözleri gözlerimle buluştuğunda elini geri çekip bir süre bana baktı. Ben de ona.

"İyi misin?" Diye sordu,sesi meraklı ve endişeli çıkmıştı.

Yüzümü buruşturdum. Elim aniden kalbimi bulduğunda bunu tamamen refleks sonucu yapmıştım.

Gözleri hemen elimin altında bulunan kalbime gittiğinde şaşırdı ancak bunu pek de önemsemedi. Ya da önemsememiş gibi yaptı. Bunu bilmiyordum.

"Ne oldu bana,iyi hissediyor muyum bilmiyorum." Dediğimde elimi kalbimden çektim çünkü acımıyordu.

"Doktor geldi. İnsan doktoru. Sana baktı ancak ne sorun olduğunu bulamadı. Daha doğrusu sorunun kalbinde olduğunu ancak nasıl tedavi edileceğini bilmediği için geçici bir çözüm olarak birkaç ilaç ismi ve krem yazdı. Onları verdim ve şuan iyi duruyorsun. Yani kalbin iyi, değil mi?" Diye sordu,sakin ama bir o kadar da meraklı bir şekilde.

Demek kalbime geçici bir çözüm bulmuştu. Gerçi o doktorun da verdiği geçiciydi ama etkisi bir süre kalıyordu.

Tek gereken bir vampir kanı ve o da tam karşımda duran Bay Zau'da vardı.

Gözlerim önce beyaz tenine, kıpkırmızı dudaklarına, kırmızı keskin gözlerine,arkaya atılmış zifiri karanlık saçlarında gezindi. Uzun biçimli parmakları, kollarının uzunluğu mahrem boyuna kadar indiğini, üzerinde hiç eksik etmediği perinle gerçek bir vampir gibi duruyordu. O harika bir vampirdir. Mükemmel vücudu, mükemmel yüz hatlarıyla beni cezbeden bir aurası vardı.

"Ne oldu,neye daldın öyle?" Bakışları kısılmış bir şekilde beni inceliyor,neden ona böyle baktığımı merak ediyordu.

Bir bilse ona ihtiyaç olduğumu,o zaman da der miydi?

Bakışlarımı kaçırıp kolumdaki seruma, bulunduğum alana yani odama baktım.

"Şuan iyim,iyi hissediyorum. Kalbimin sorununu bilmiyorum sadece arada ağrı girer ve bunun çözümü olan panzehiri bilmiyorum." Demeyi başardım. Gözlerim tekrar onu buldu.

"İlginç." Dedi, hoş bir tınıyla.

"İlginç olan ne?" Diye sorarken gözlerim onun sözleri üzerine kısıldı.

"İnsanoğlu her derdine bir çare bulurken sizin bulamamanız ne ilginç. Demek ki o kadar da gelişmemiş." Dediğinde, dudaklarını büzmüştü.

"Kanserin çaresi veya ölümün çaresi var mıydı peki?" Sinirlenmiştim böyle demesine.

Eliyle kendini gösterdi.

"İşte ölümsüzlük sırrı ve kanserin çaresi kesinlikle spor." Dediğinde ona bakakaldım.

Gerçekten bu kadar kolay mıydı böyle şeyler yoksa insanoğlu diğerlerin yaşamasını,bu dünyaya hüküm sürmesini istemediği için saklıyor muydu,yoksa her şey birer bir oyun muydu? Bu dünyada en acımasız bir varlık varsa o da insanoğluydu.

"Siz bir vampirsiniz hatırlatırım." Dediğimde onu tamamen iğneliyordum.

"Sizin de olmanızı tavsiye ediyorum." Sonra diliyle cıkladı. "Bunu yapmak istesem de yapamam. Ama böyle de güzelsiniz. Tek kötü sorun ölümlü olmanız." Dediğinde yutkundum.

"Bu kötü bir şey mi?" Diye sordum, gözlerim onun tepkilerini izliyor bir şey demesini bekliyordum.

Ama o sırada cebinde çalan ürkütücü sesle bana cevap vermeyip cebine uzandı. Eline aldığı telefona bakıp tekrar bana dündü.

"Üzgünüm hâlâ buna alışık değilim. Sizler ne değişik insanlarsınız, uzaktan birisini aramak için bu elimdeki aygıtı kullanıyorsunuz. Bizim zamanda yoktu." Hâlâ o ürkütücü ses çalışıyordu.

"Sizin dönemde telefon yoktu bir kere! Bu aygıt yüzyılın icadı. Sizde ihtiyaç yok ama bize var. Ayrıca şu lanet telefonu açacak mısın,sesi ürkütücü geliyor." Hafifçe ona yükseldiğimde şaşırdı ancak telefonu açarak beni o ürkütücü sesten kurtarmış oldu.

Arkasına dönüp konuşmaya başladığında onu duyamıyordum. Başımı çevirip pencereme doğru baktım.

Bir süre sonra önüne döndüğünde bakışlarım onu buldu.

Sinirli duruyordu. Onu ilk defa bu kadar sinirli görüyordum. Daha önce de görmüştüm ancak sakindi. Şimdi değildi.

"Benim hemen gitmem gerekiyor. Otelde sorun çıkmış." Bana haber vermesine anlam veremedim.

"Peki,iyi misin?" Diye sordum, dudaklarımı ısırıp ona baktım. Gözlerinin içine.

"İyi olacağım,ama seni böyle de yalnız bırakmak içime sinmiyor Bayan Maria. Hemen bir adamımı sizin kapınızda bırakacağım." Tam dudaklarımı açıp buna itiraz edecekken buna engel oldu.

Kapıdan çıkmadan önce omzunun üstünden bana baktı. İyi olduğumu,sorun olmayacağını belirten bir bakış attığımda o da gözlerini hafifçe yumup önüne döndü. O odadan çıkar çıkmaz derin bir nefes verdim. Ve o evden çıkana kadar ses çıkarmak yerine tavana bakıp durdum. Dışardaki kapı açılıp kapandığında iç çektim.

Ona ihtiyacım vardı. Panzehirim ondaydı. Peki ondan nasıl alacaktım? Bunu yapmak tehlikeliydi. O gerçek bir vampirdir üstelik benim müşterimdi.

Yine de bir yolu bulup onun kanını alacak, acımı durduracaktım...

Son...

Loading...
0%