Yeni Üyelik
19.
Bölüm

BÖLÜM 19: Küçük Sorun

@nightdarkgirl34

Merhaba arkadaşlar yeni bölümle tekrar merhaba:)

"Anlatamadığı şey, insanı ağlatır."

~Anomim


Gözlerimi açtığım vakit telefonumun alarmıydı. Gözlerimi ovuşturarak telefona baktığımda saat sabahın yedisiydi.

Üzerimdeki ince örtüyü yana bırakıp ayağa kalktım. Hafifçe gerindim ardından esneyerek odamdan çıktım.

Hiç bir ses yoktu. Katımda bulunan lavaboya gidip işlerimi hallettikten sonra tekrar odama girdim.

Üzerimdeki kıyafetleri çıkarıp hizmetçilerin giydiği kıyafetleri elime alıp giyindim.

Siyah,dize kadar gelen düz kumaştan oluşan bir etek ve üzerine kadınların giyebileceği türden olan beyaz bir gömlek.

Saçımı elimle düzeltip güçlü bir topuz haline getirdiğimde hazır olduğumu biliyordum. Makyaja gerek var mıydı ilk gün için? Bilemedim.

Bunu boşverip odamdan çıktım. Merdivenleri yavaşça tırmandığımda ayağımda bulunan beyaz ayakkabı kombinimle uyumsuzdu. Daha doğrusu bir hizmetçi böyle giyinmezdi.

Zemin kata yani girişe geldiğimde etrafı incelemeye başladım. Güneş çoktan doğmuştu ama evin içerisine birkaç alan dışında güneş içeriye sızmıyordu.

Dün adamın oturduğu salona girdiğimde iki büyük üçlü koltuk ve hemen önünde kocaman bir beyaz masa vardı. Masanın ayakları altın varaklı idi.

Masanın altında beyaz ama sarmaşık motifli halı mevcuttu. Hemen ilerisinde on iki kişilik yemek masası bulunuyordu. Mutfak burdan giriş yapılabiliyordu.

Mutfağa geçiş yapmadan önce biraz daha baktım salona. Avize gösterişli bir şekilde üstte olurken bu kadar ışıklandırmaya gerek var mıydı? Zenginler parayı nereye harcayacağını sanırım bilmiyor.

Mutfağa girdiğimde amerikan tarzı bir mutfak olduğunu gördüm. Daha çok siyah rengin hakim olduğu mutfak, salonla tezat oluşuyordu.

Elimi tezgahın üzerinden dolaştırdım. Bu hissi seviyorum. Ortada bulunan beyaz, tek ayaklı masanın etrafında iki kişilik sandalyeler vardı.

Buradaki ışıklandırma tamamen normal olup gözleri bozmayan bir türdendi. En azından salonla kıyasla böyleydi.

Mutfağın bir özelliği ise bahçeye açık bir kapısı olmasıydı. Kapısı camdan oluşuyordu. Yavaşça kapı kolunu çevirip camı kenara çekip içeriye havanın girmesine neden oldum.

Bahçesi yemyeşildi. Ortada bulunan havuz, büyük bir fıskiye ise hemen solda kalıyordu.

Bahçeye inip derin bir nefes aldım. Güneş tam doğu taraftan hafif bir eğimle bana vuruyordu ama bunun etkisi pek fazla değildi.

Kuşlar cıvıldıyordu. Bu güzel bir sesti.

Dudaklarımda istemsiz bir gülümseme oluşmuştu.

Arkamdan onun sesi duyulunca irkilip ona döndüm.

Mutfağın bahçeye açılan kapının pervazında durup elini iki cebine yerleştirmiş bir şekilde bana bakıyordu.

"Manzara güzel mi?" Diye sordu alayla. Ardından kaş çatıp ellerini cebinden çıkarttıktan sonra yavaş adımlarla bana doğru ilerliyordu. Kısa merdivenlerden inerken dahi gözlerini gözlerimden alamıyor,kesinti vermiyordu.

Ben de emin olduğum bakışlarımı ondan çekmedim. Neden çekiyormuşum ben?

Sorduğu soruyla cevap bekliyor muydu bilmiyorum ama vermedim. O da pek umursuyor gibi hali yoktu.

"Sabahın köründe bana kahvaltı hazırlaman gereken bir vakitte ne bu hava alma molası?" Diye sordu. Sesindeki gıcıklık hissedilir bir şekildeydi.

Gözlerine bakmaya devam ettim.

"Bu arada gözlüğünü almayı unutmuşsun. Görüyor musun sen şimdi beni? Gerçi görseydin şuan burada değil mutfakta olurdun." Hâlâ beni ezmeye benimle dalga geçmeye devam ediyordu.

Dişlerimi birbirine bastırdım.

"Neden cevap vermiyor musun yoksa dilini mi yuttun?" Diye sordu bu kez. Tek kaşını kaldırıp yüzüme baktı.

Yutkunmuş gibi yapıp "Ben mutfak hava alsın diye açık bırakmıştım sonra evi bilmediğim için malum dün geldim gezmek istedim." dedim, korkmuş bir sesle. Ellerim titrerken altımdaki eteğe sürdüm.

Bunu farkedip ellerime baktı, titrediğimi görünce şaşırdı ama sonra ifadesini toplayıp boğazını temizledi.

"Yarım saat sonra salondaki mutfağa kahvaltı hazırla!" Diye emir verdikten sonra arkasını dönüp gitti. O geldiği gibi giderken arkasından göz devirdim.

"Sen kim köpek bana emir verebilirsin ha?" Diyip onun çıktığı yere doğru yürüyüp mutfağa girdim.

Önce dolaptan kahvaltılık bir şeyler aradım ardından ne sever bilmediğim için küçük serpme kahvaltısı hazırlamaya başladım.

Kısa sürede elimden geldikçe küçük serpme kahvaltısı hazır olup salondaki yemek masasına götürmeye başladım. O yoktu etrafta.

Her şeyi hazırlayıp götürdükten sonra masada bulunan bardağa portakal suyu ve hemen yanında bulunan fincana da çay doldurdum. Hangisini içeceğini bilmiyordum.

Ben masaya son kez bakıp ayrılacak iken onun varlığı salonda belirdi. Öylece rahat bir şekilde masaya doğru geliyordu.

Gözleri, gözlerimle buluşmadan önce masayı taradı gözleriyle.

"Kısa süre için ideal. Aferin. Şimdi çekil." Deyip masanın baş köşesine kuruldu.

Nefesimi sessizce verip arkama döndüm.

"Ha bu arada on dakika sonra çıkacağım ceketimi partmontodan çıkarıp bana ver." Diye seslendi.

"Peki efendim." Dedim. Sinirimi göstermemek adına sakin kalmaya çalıştım ama bu çok zor.

Partmontodan ceketini çıkarıp beklemeye başladım. On beş dakika sonra geldiğinde dişlerimi sıkıyordum o ara.

"Beklemişsin." Dedi hayret içerisinde. Ne beklemeyelim mi seni Umut Demirkan?

"Efendim bekle demiştiniz."

"Öyle demedim bana ver demiştim." Dediğinde nefesimi tuttum,vermeyecektim. Hayır şimdi vermeyecektim.

"Aklımdan çıkmış,kusura bakmayın." Diye geveledim.

"Aklından çıkarmaman gereken başka bir şey daha var." Gözlerimi kaldırıp gözlerine çevirdim. Ama o, gözlerini aşağıya çevirmişti. Bacaklarıma mı bakıyordu?

"Efendim..." Sokacağım ben o efendiliğine.

"Ayakkabıların topuklu olması lazım. Sen bir hizmetçisin. Her ne kadar burdan dışarı bir işin olmasa dahi evde şık olman gerekiyor,beyaz bir ayakkabı bu giydiğinle uyumlu sence?" Dilini dişlerinin üzerinden geçirip gözlerini kaldırdı bana doğru.

Yanlış anlamışım. Bacaklarıma değil, ayakkabıma bakıyordu.

"Peki efendim, dikkat ederim. Bundan sonra topuklu giyinirim." Dediğimde başını salladı.

"Eğer yoksa söyle Vedat'a,sana alıp gelsin." Deyip daha fazla bir şey demeden malikaneden ayrıldı.

Şaşırdım. Bu adamın böyle cömert olması beni şaşırttı doğrusu.

Aşağı kata,kendi odamın olduğu kata inip odama girdim. İkinci telefonu çıkarıp başkana yazdım.

Hayalet: Başkanım o gitti. Şimdi ne yapmalıyım?

Başkandan hemen haber gelmişti.

Başkan: Şimdi evin güvenli mi değil mi kontrol et. Ardından odasına çık.

Hayalet: Peki başkan.

Telefonu tekrar eski yerine koyup odamdan çıktım. Önce salondaki masada bulunan kahvaltılıkları mutfağa koyup kirlileri bulaşık makinesine yerleştirdim.

Ardından mutfaktan çıktım ve bakışlarımı evde dolaştırdım.

Yeni bölümle görüşmek üzere:)

Loading...
0%