@nightdarkgirl344
|
Merhaba arkadaşlar. Bu hikaye tamamen uydurmadan ibaret olup, gerçeklikle alakası yok. Yazar,bu tür ilişkiye karşı olmaktadır. Bu bir BXB hikayesidir. Alex Kim evimin güvenli olmadığını, kapının değişmesini bahane ederek evinde yaşamamı istemişti. Başta bunu reddetsem de yapacağım şey için sesszice onu onayladım. Tabi normal olduğumu kanıtlamak için başta inat edip ailemin evine gidebileceğimi veya Lee'nin evinde kalacağımı söyledim ancak kabul etmedi. Sessiz bir kabullenmeydi bu. Aradan bir ay geçti hâlâ ondan bir bilgi veya belge toplayamadım. Oysa o,durmadan beni götürdüğü mekanlarına,gece kulübüne,kumarhanelerde çokça fırsat elime geçiyor ve bunu değerlendiremiyordum bile. Çünkü her fırsatta dikkatimi dağıtıyor,oraya gidiyordu ancak bakışları üzerimde kalıyordu. Başta rahatsızlık verse de bakışlarına artık rahatsız olmuyor hatta daha fazla üzerimde durmasını istiyordum. Tabi bu yapacağımla ters köşe bir şeydi. Kim sevmediği bir insanın onun bakışlarından rahatsızlık duymamazlıktan geliyordu? Tabi ki ben! Bu ikilemede kalırken hâlâ onu düşünmem bile saçma. Bana tahsis ettiği odada,tavana bakarak onu düşünmem bile saçma. Aradan bir ay geçsin,gitsin ancak hâlâ hiçbir şey olmaması canımı fazla sıkıyordu. Adalet yerini bulmalıydı. Korede yasal suçlar işleniyor ancak yakalananlar bol bir servet ödeyip çıkıyordu. Tıpkı diğer ülkeler gibi gerçek bir adalet yoktu. Uyuşturucusu, insan ticareti ve daha fazla yasal olmayan yollardan iletişim kuran bazı mafyalar,kendini aklamak için her şeyi ödemeye,kendini kurtarmaya çalışıyordu. Adalet bu değildi! Kapı çalınca düşüncelerimi bir kenara atarak yerimden doğruldum. O sırada kapı bir kez daha vurulmuştu. "Gel." Dedim,komut verir gibi. Ama isteseydi kapıyı vurmadan bile içeriye girebilirdi. Bana özel alan açmak için bunu yapıyordu. Kapıyı açınca gözleri ilk gözlerimle buluştu. O hep gözleriyle konuşurdu benimle. Gözlerinden anlardım. "Nasıl gidiyor,derslerin nasıl?" Diye sordu,ilgili bir sesle. Bae'nin vurulmasından sonra okula devam etmeme,beni rahat bırakma kararı aldığında buna sevinmiştim. En azından onun olmayacağı yerde oyun oynamama gerek yoktu. Onun ilgili sesine tezat bir şekilde,"seni ilgilendirmez." Dediğimde şaşırdı ancak fazla üstelemeden kapıyı kapatıp içeriye girdi. Yanıma değil çalışma masasına oturup yönünü bana çevirdi. "Anlat bana." "Ne?" "Ne olduğunu anlat bana. Birileri canını mı sıktı yine?" Bu kez gözlerinde, gözle görülür bir şey vardı. Bir öfke,bir nefret vardı. "Ne değişecek?" Diye sordum göz devirerek. "Çok şey,mesala onun kafasını kopartabilirim,dilini kesip kedilere verebilir veya Tanrının oğlu gibi çarmıha gerip etrafına ateşler yaktırabilirim. Canını sıkan her kimse işkencelerimle tanışabilir." Gözlerimdeki korkuyu yanlış anlayıp,"Sana değil,onlara, canını sıkanlara yapacağım, küçük. Lütfen benden korkma." Dediğinde daha da şaşırdım. "Peki ya senden korkuyorum,desem?" Gözlerindeki kırılma öyle bir görüldü ki acaba demesemiydim? "Benden mi korkuyorsun?" Dediğinde bunu beklemiyor, şaşırıyor ve hayret ediyordu. Başımı olumlu anlamda iki kez salladım. Ve bu cevap onun için yeterli olmuştu. "Pekâlâ,gideyim en iyisi. Sen dinlen." Yine kaçıyordu. Ne zaman ondan korktuğumu söylesem hep bir bahane uydurup kaçıyordu. Oysa bahaneler, korkarlar için bir nedendi. Ve o bir korkaktı. O gidince gözlerim kapanmaya yüz tutmuştu çünkü dersler bu ara etüt yapıyordu ve bu neredeyse gece yarısı kadar sürüyordu. Bir saat önce gelmiştim ve saat gecenin biriydi. Uyku tamamen bedenimi, gözlerimi ele geçirdiğinde kapının açıldığını duydum ancak hareket bile edemedim. "Merak etme küçük, yakında beni,senden kurtaracağım. Sadece biraz daha,biraz daha seni görmek ve seninle vakit geçirmek..." Dahası gelmedi,bilincim uykunun verdiği ağırlıkla çökerken daha fazla ne ses ne gürültü duyuldu benim tarafımdan. ... Sabah olduğunda uyanıp elimi yüzümü yıkamak için odamdan çıktım. Görünürde o yoktu. Doğru ya o artık okula gelmeyecekti. Neden uyansın ki? Lavaboya doğru yürürken başımı kaşımaya başladım. Bu aralar duş almayı unutuyordum. Oysa ihtiyacım olacak tek şeydi. Bu yüzden lavaboya değil duşa girdim. Üzerimdeki sabahlık ve pijamaları çıkarıp duşakabine girdim. Ilık bir su açıp altına geçtim. Su tenime değer değmez önce irkildim sonra yavaşça suyun tenimden aşağı doğru süzülmesini bekledim. Ardından kendi şampuanımı almak için elimi uzatmak istedim ancak şampuanımın bittiğini görünce küfür savurup yandaki ona ait şampuanı elime alıp kapağını açtım. Kokusu deniz veya okyanus gibiydi. Gerçi hep dibime kadar geldiği için bunu parfüm zannetmiştim oysa parfüm değil şampuan kokusuydu. Gözlerimi kapatıp kokuyu hissetmeye başladım. Güzel bir kokuydu. Ama biraz daha böyle durursam sapıtacaktım. Kapı açıldı,dondum. Mermere döndüğüm için kimin geldiğini bilmiyordum ama ikimizden başka bu eve girecek kimse yoktu. O vardı,o buradaydı. Tam da arkamda. Neyse ki duşakabinin buharı sayesinde beni göremiyordu. Sessiz kaldım. Sadece suyun sesi geliyordu. O da sustu. Ses çıkarmamaya çalışıyordu. Ama sonra bir anda duşkabinin kapısını açınca gözlerim açıldı. Bu adam ne yapmaya çalışıyordu? "Hım, sıkı kalçan varmış küçük." Diye mırıldandığını duydum. Yüzüm kızardı. "Çık buradan, duş alıyorum." Dedim utana sıkıla. Onun hâlâ arkamda olduğunu ve yavaşça bana doğru geldiğini suya değen adımlarından anladım. "Elindeki benim şampuanım?" Dedi, düşünür gibi ardından kısık sesle güldü. Elimdeki şampuanı alelacele yerine koymak için hareket edecektim ki ayağımın altındaki sabun olduğunu unutmuştum. Kaymaya az kala kolumdan tutup yavaşça beni mermerin dibine bıraktı. Duşakabin tam ona göre yaptığı için boyu sıkıntı etmiyordu. Gözleri gözlerimi bulduğunda yutkundum. Şuan onun karşısında çırılçıplak duruyordum. İnanılmaz. "Sakin ol, küçük. Nefesini sakince ver. Utanma karşımda." Böyle demek çok kolay. İkimizde erkektik ama yine de mahremiyet isterdim. "Gi-gider misin?" Diye tittreyerek ricada bulundum. Güldü. Kısık denilmeyecek şekilde güldü. Gözleri önce göğsümü daha sonra aşağılara doğru giderken daha fazla dayanamayıp,"hey bakma!" Diye uyarmaya çalıştım. Aşağılara daha fazla gitmeden tekrar gözleri, gözlerimi buldu. "Duşunu al, kapıda koruma ile okula gideceksin." Deyip arkasına döndükten sonra gitti. O duşkabinden çıkınca derin bir nefes aldım. Kapıyı açıp tam gidecekken omzunun üstünden bana baktı. "Bu arada küçük,senin gibi küçükmüş." Başta bir şey anlamasam da o gittikten sonra bakışlarımı aşağılara, küçük dediği şeye baktığımda yüzüm öyle kızardı ki elimle önce yüzümü sonra da küçük dediği şeyi kapattım. Görmüştü. Yutkundum. Gördü beni!!! Bunun utancıyla suyu kapatıp duşakabinden çıktım. Banyo havlusu benim olanı alıp üzerime bıraktım. Kapıyı açıp baktığımda o yoktu. Belki de gitmişti. Hızla odama girip kendimi kuruttuktan sonra beyaz bir gömlek ve siyah bir pantolon giyip saçlarımı kurutmaya başladım. Saçlarımı aynanın karşısında şekil verirken bir yandan da parfümü sıkmaya başladım. Koku her tarafıma dağılırken derin bir nefes alıp verdim. Koku bana ait değildi. Buradaki hiçbir şey bana ait değildi. Eşyalarım hâlâ diğer evimde kalmıştı. Kokusu da şampuan gibi deniz veya okyanus gibi kokuyordu. Bu çok.. Etkileyici. O sırada kapı açılınca irkildim. Elimdeki parfüm şişesi yer boylarken başımı kaldırıp kapıya baktım. O'ydu. Gelen Alex Kim. Önce yere, parfümüne daha sonra bana baktı. Kısık gözleriyle ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalıştı. "Kokma benim gibi,sen sen diye kok." Dediğinde gözlerim açıldı. O ne demişti öyle? Dudaklarım hafif açılınca o buna keyiflendi. "Koruma kapıda, küçük. İşlerim var gitmem gerekiyor. Akşam hazırlan yemeğe gideceğiz." Daha fazla bana bir şey bırakmadan gitti. Beni odamda tek bırakıp gitti. Yeni bölümle görüşmek üzere. |
0% |