15. Bölüm
Deniz / TALEBE  AŞKI ZOR / 12. BÖLÜM: PRENSİPLER

12. BÖLÜM: PRENSİPLER

Deniz
nightdarkgirl344

Bölüm başlıyor
İyi okumalar:)

Fairytale - Alexander Rybak
Bad Blood- Taylor Swift
Bad girl (speed up) - M.I.A

12. BÖLÜM : PRENSİPLER

Sabah uyanır uyanmaz sabah sporu için profesörle spor salonda buluşacaktık. O yüzden erken kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Altıma sporcu taytı ve üzerimde beyaz sporcu atletim vardı. Saçımı sıkı bir at kuyruğu yapıp spor çantamı koluma astıktan sonra evden hemen çıktım. Kırmızı güzel arabamı gördükten sonra gülümseyip bindim ve spor salona doğru sürdüm.

Yolda ise en sevdiğim yabancı şarkılardan birisi olan
|Taylor Swift - Bad Blood|
açmış ve eşlik etmiştim.

Bazen şarkılar diğer insanlardan daha korunaklı yer haline gelebiliyordu. Müziğin yanında rahat olunabiliyorsa ona aitsin.

Arabamı spor salanonun parkında durdurup indim. Çantamı koluma alarak özgüven dolu adımlarım salona doğru gidiyordu.

İçeriye geçer geçmez danışmana kısa bir selam verip hemen spor malzemeleri olduğu yere doğru ilerledim.

Kapıyı açıp içeriye girdiğimde birkaç kişi dışında erken gelmediğimi gördüm. Gözlerim profesörü bulunca ona doğru ilerledim. Ağırlık kaldırıyordu. Kol kasları çok iştah açıcı gözüküyordu. Yanına vardığımda son kez ağırlığı kaldırıp indirdi ardından elini ağırlıktan çektikten sonra ellerini birbirine vurdu sanki toz varmış gibi.

Gözleri önce gözlerimi ardından vücudumda durdu. Süzdü başını salladı beğenmiş olmalı.

Bende onu süzdüğümde üstünde siyah dar tişört ve altında ise spor şortu vardı.

"Hazır mısın?" Beni süzmesi bittiğinde gözleri yüzümde durdu ve dudaklarını aralatmış ve konuşmaya başlamıştı.

"Elbette,her zaman. Neyden başlıyoruz?" Diye sordum. Gözlerim spor aletlerinde gezerken sesi kulağımda doldurdu.

"Bunlardan değil,başka bugün." şaşkınlıkla ona döndüğümde dudakları yana kıvrıldı.

"Bugün ne yapacağız?" Diye sordum.

"Kick boks yapacağız." Bir şey dememe müsade etmeden arkasına dönüp ilerledi.
"Hadi gel benimle." dedi. Onu takip ederek başka spor salonun bir alanına geçtik.

Burda kimse yoktu. Ben etrafı incelerken o bana bakıyordu.

"Ne yapacağız?" Diye sordum bu kez.

"Sana dövüş dersi vereceğim." Kaş çattım.

"Bunu biliyorum,benim siyah kuşağım bile var." Şaşırdı ama hemen toparlandı.

"O zaman benimle karşı karşıya gel ve hünerlerini göster." kulağıma yaklaştı. "Yataktaki gibi bir hüner bekliyorum." dedi uzaklaşıp göz kırptı.

Dudaklarım aralandı ardından kapandı. Tekrar kaş çatarak onu geride bırakıp dövüş alana girdim. O da ardımdan girdi. Elime kırmızı boks eldiveni bıraktı. Kendisine de mavi bir boks eldiven aldı ve taktı hemen.

Savunma poziksiyonu alarak kollarımı yüzümün hizasında tutarak ona baktım. O da tıpkı benim gibi yüzünü korumak istemişti.

"Başla." dedi.

"Sen başla,profesör." Göz devirip öylesine yumruk attı. Geriye çekilip ondan kurtuldum ve sert bir biçimde sol kolumu kaldırıp karın tarafına denk getirdim.
Karnı acıdığını biliyordum ama o hiç bir şey olmamış gibi davranıyordu. Bu da benim sinirimi bozdu. Hırsla bir yumruk atmak istediğimde elimi tutup arkama doğru çevirip bastırdı. Diğer elini kullanarak beni kendine doğru bastırdı. Sertliğini hissetsemde tepki vermedim. Sertçe nefesimi verdim. Hızlı inen göğsüm onun göğsüne çarpıyordu.

Dudakları yakındı çok yakındı.

"Delirtiyorsun." dedi profesör. Bunu bilsem de profesörün çok kolay etkilendiğini de düşünüyordum. Evet auram vardı ama beni cinsel üzerine istiyordu. Gerçekten sevmiyordu.

"Biliyorum." gülümsedim. Gözlerim dudakları buldu ancak öpmedim geri çekilmek için hamle yaptığımda kendine daha da bastırdı.

"Devam edelim." dedim son çare.

"Seni burda becermek istiyorum." itirafı karşısında güldüm bunun alay olduğunu düşündüm.

"Komik,Hadi profesör rahat bırak beni." kolumu çekmeye çalıştım ancak ne kadar güçlü olsamda onun kaslı kollarından kurtulmam zordu.

"Gerçek,seni burda..." gözleri plastik paralel uzanan kafesi çevreleyen tarafı buldu. "Şu yerde senin içine girmek istiyorum."

"Hayır,bunu yapmayacaksınız. Unuttunuz mu beni kendinize aşık edeceksiniz?" Hayal kırıklığı ile bana döndü ve bir anda benden uzaklaşıp arkasına döndü.

"Haklısın. Bugünlük dersimiz bitti." dedi kapıdan çıkarken. Elimdeki boks eldivenleri çıkarıp yere attım ve o yerden çıkıp normal salona geçtim. Profesör yoktu.

Omuz silkip duşa girdim. Duş kısa sürdükten sonra makyajımı yaptım ve çıktım. Onun arabası yoktu. Demek ki gitmişti. Kırmızı arabama tam binecekken onun benim kırmızı arabama bindiğini hatta sürücü koltuğuna oturduğunu gördüm. Araba ile gelmemişti galiba.

"Profesör?" Beni farkedince arabadan indi ve anahtarımı elime verdi. Kaş çatarak anlam vermeye çalıştım.

"Araba ile gelmedim ve anahtarın soyunma alanında düşmüştü ve bende aldım." rahat tavrını bozmayarak düğmeye bastı ve diğer yan koltuğun kapısını açtı. Gidip o tarafın kapısını açıp bindi.

Şaşkınlık tüm bedenimi kapladığı için hareket edemiyordum.

"Hadi,ne bekliyorsun? " diye sordu. Kafasını hafif kaldırıp bana baktı.

Bedenim bu durumdan kurtulduğunda kaş çattım. Arabama doğru ilerleyip sert biçimde kırmızı arabamı açıp çektim.

Ona dönüp göz devirdim.

"Evinize mi?" Dedim arabayı çalıştırdıktan sonra.

"Evet,istersen sende gel." göz kırptı bana. Araba sürdüğüm için uzun süre değil az bir saniye baktım.

"Gerek yok,teşekkürler." O kural kaldırmak istiyordu ancak ben ona engel oluyordum.

"Peki." dedi. Onu evine götürürken başı yan pencersinde duruyordu ve bana bakmıyordu. Baktıysa ben farketmiyordum.

Evine geldiğimde hemen indi. Ben de indikten sonra yavaşça bana döndü.

"Gelmek istemez misin?" Diye sordu yine. Bezgince nefesimi verip göz devirdim.

"Hayır,işlerim var." Dedim onu arkada bırakarak önüme döndüm.

"Ne işi?" Arkamda sesini duymamla durdum ve başımı omzumdan bakarak ona çevirdim yeşil irislerimi.

"Size ne?" Diye kestirip attım ardından arabama binip onun konuşmasına izin vermeyerek arabamı çalıştırıp evinden uzaklaştım.

Benim tanıdığım profesör değildi bu. Bir anda bana böyle yaklaşmanın sebebi olabilir. Beni ne kadar istesede bir şeylerden şüphe etmiyor değildim.

Çok kolay kabul edilmesi. Başkası olsa bu kadar takmazdım ama bu profesördü. Aramızda sekiz veya dokuz yaş fark vardı. Profesörün bunu bilmesine rağmen benimle yatmak istemesi.

Yalan yok ben de istiyorum ama prensiplerim buna engel.

Evime doğru sürdüm. Kısa zaman içinde gelip odama çıkmıştım. Annem hala yoktu.

Galiba ev uyumak için vardı.

Odama geldiğimde telefonum çalmıştı.

Numaraya baktığımda bilinmeyen numara olduğunu gördüm. Kaş çatarak aramayı kabul ederek kulağıma yerleştirdim.

"Efendim,kimsiniz?" Diye sordum.

"Ayçin ben,Dylan." O an sesin sahibini tanımıştım. Daha önce liseyi yurtdışında okuduğum için ordaki eski sevgilimdi.

Evet inanamayacaksınız ama sevgilim bir zaman vardı ondan sonra sevgiliye karşı çıkmıştım. Tabi bir de Kuzey vardı.

"Dylan?" Dedim emin olmak adına.

"Evet Ayçin,benim. İstanbul'a geldim ve seni görmek istiyorum. Seninle konuşmak istiyorum uzun zaman oldu değil mi?" Diye sordu buruk bir sesle. İngilizce konuşuyordu.

Şaşkınlık vücudumu terkedince derin bir nefes alarak " Olur, ne zaman?" Diye sordum ardından "Sana uyan zaman nedir ?" Dedim.

"Bir saat sonra Bebek'teki kafeye gel." Dedi. Orayı biliyordum. O zamanında İstanbulu gezmiş ve birçok yeri benimle gezmişti...sevgili olduğumuz zaman.

"Tamam,görüşürüz. " dedikten sonra telefonu kapadım. Telefonu yatağa bıraktıktan sonra gardolaba ilerledim ve elime beyaz ince askılı bir elbise alarak giydim. Saçımı salık bırakıp biraz yüzüme hafif makyaj yaparak beyaz spor ayakkabı giyerek kombini tamamladım.

Odadan çıktıktan sonra merdivenlerden aşağı indim. Abimi gördüm bir anda. Yurtdışında idi. Onu özlemiştim. Hemen onun yanına varıp sıkıca sarıldım.

"Abi?" Diye sordum gözlerim dolu dolu.

"Fındık?" O da sarılmama karşılık verip sıkıca sarıldı. Onun boyu uzun olduğu için parmak ucuyla yükselip sarılmıştım.

Geri çekildiğimde olmayan göz yaşımı elimle silmeye çalıştım.

"Annem ve babam nerde?" Diye sordu. Elindeki bavulu bırakıp salona geçti. Ben de onu takip ederek salona geçtim.

"Babam iştedir muhtemelen ve annem de dernek veya bir kutlamadadır." Sorusuna cevap olarak.

Başını salladı. Gözleri üzerimi inceleyip "Hayırdır nereye böyle?" Diye sordu göz kırpıp.

"Dylan gelmiş İstanbul'a. Benimle buluşmak istemiş." Omuz silkerek.

"Dylan," düşünür gibi kafasında tartıp, "Eski sevgilindi değil mi?" Diye sordu.

"Evet." kısa cevabımla tekrar başını sallamış ve koltuklardan birine oturdu.

"Selam söyle." Dylan ile kötü ayrılmamıştım.

"Söylerim." yanına yaklaşıp yanağından öpücük çaldım.

Onu salonda tek bırakıp evden çıktım. O sırada telefonumdan bir mesaj gelmişti.

Saygısız profesör: Ne yapıyorsun?

Gerçekten tadı kaçtı bunun profesör!

Bu adamdan nasıl kurtulacaktım. Gerçekten profesör benimle yattıktan sonra beni istiyor muydu yoksa oyun mu oynuyordu ondan emin değilim.

Cevap vermeyerek arabama binip kafeye doğru sürdüm. Kırk beş dakika sonra o kafeye gelmiş ve ordaki bir masaya geçip oturdum.

Onu beklerken garsondan filtre kahve isteyip beklemeye koyuldum.

Tekrar telefondan bildirim gelince göz devirdim.

Saygısız profesör: cevap ver,görüldü atma.

Yazdığı şeyle kaş çatıp onu engelledim.

En sevmediğim hareketlerden biri seni istemiyorsa zorlama kardeşim.

Telefonu masaya bıraktığım an onu görmüştüm.

Dylan.

Esmer bir doksan boyunda gözleri turkuaza çalmış kişiydi o.

Onun turkuaz gözleri benim yeşil gözlerimle buluştuğunda ayağa kalkıp onun bana yaklaşmasını bekledim. Tam karşımda durunca beni kendine çekip sarıldı. Şaşkınlıkla gözlerim kocaman açıldı. Bunu beklemiyordum. Tamam kötü ayrılmadık ama sevgilisi olsa veya olmasa da eskiydik.

Benden ayrılıp sandalyesini çekip oturdu. Gözlerim onun gözlerinin içine bakarken ben de sandalyemi düzeltip oturdum.

Garson geldiğinde filtre kahvemi getirmişti. Dylan'dan önce ben söze girerek garsona " Ona da aynısından getir." dedim. Garson başını sallar sallamaz gitti.

Ona baktığımda dudaklarında bir gülümseme bulunuyordu. Gözleri beni götür görmez ışık almıştı sanki.

"Nasılsın?" Soruyu ben sormuştum. Başını yana,omzuna yasladı ve gülümsedi. İngilizce konuşuyordum.

"Çok güzelsin. Hâlâ bu kadar güzel olman haksızlık. " dedi sitem ederek.

Gülümsedim bende " Sen de hiç değişmemişsin. Hine aynı yakışıklılık." göz kırparak.

Güldü. Gülüşü güzeldi.

"Öyle mi?" Diye sordu Dylan.

"Hı hı." diye mırıldandım. Filtre kahvemi elime alıp dudaklarıma götürüp bir yudum aldım. Onun kahvesi de geldiğinde tıpkı benim gibi elini kahve fincanına sarıp kokusunu içine çekip bir yudum aldı.

"Ne zaman oldu görüşmeyeli?" Diye sordu.

"Sanırım beş sene oldu." Diye cevapladım onu.

"Uzun süre olmuş. Sevgilin var mı?" Diye sordu bir anda.

Başımı iki yana sallayarak "Hayır,senden sonra sevgililiğe karşı çıktım." Dedim.

Şaşkınlıkla bana baktı " Ne?Neden?" Diye sordu merakla.

"Bilmem takılmak daha iyi gibi geldi." Dedim omuz silkerek.

"Peki takıldığın kim?" Diye sordu bu kez.

Ona Şu an profesörden bahsedemem. Evet ona güvenirim ama yerin kulağı var ve profesörün akademik kariyerine zarar verirdi.

"Çoklu takılırım,boş ver beni. Sen?" Diye sordum. Onun sorusuna cevap vermeyerek.

"Ne ben?" Diye sordu kaşları havaya kalktı.

"Senin yok mu?" Diye sordum.

"Yok,benim kız arkadaşım bulunmuyor. İstersen tekrar beraber olalım." son kısmı şaka yolu ile söylemişti.

"Olur,hatta şimdi dans etmek için bara gidelim." bende ona uyarak.

"Elbette,tabi." dedi hemen. Güldü hemen. Onunla hemen ben de güldüm.

Kahvelerimiz ve sohbetimiz bir yarım saat sürdü ardından onunla vedalaşmak için ayağa kalktım. O da hemen kalkıp beni tekrar kendine çekmişti.

Ondan ayrılırken birden beni kendine çekip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Gözlerim kocaman açılırken hareketsiz bir şekilde duruyordum.

Ta ki onun sesi kulağıma yaklaşana kadar.

"Neler oluyor burada?" gür sesi ile Dylan benden ayrılmış ben bir şey diyemeden omzunun üzerinden bakarak profesörü gördü. Evet bu ses profesöre aitti.

Profesörün burada ne işi vardı?

"Profesör?" Şaşkınca yüzüne baktım. Bu adam beni burada nasıl buldu?

Profesörün gözleri önce beni sonra Dylan'ı buldu. Ona bakınca daha da kaş çattı.

Yanımıza yaklaşıp hesap sorar gibi bana baktı. " Bu kim?" Diye sinirli bir tavırla sordu bana.

Şaşkınlık yerine kaş çatarak elimle Dylan'ı göstererek "Dylan." diye tanıttım.

Dylan bana bakarak "Bu kim?" Diye sordu. Ona dönerek " Profesörüm aynı zamanda babamın ortağının oğlu." dedim hemen.

Dylan elini uzatarak profesörün elini tutmak istedi ama profesör buna tenezzül bile etmedi.

"Sizin ne işiniz var burada?" Diye sordum mesafeli bir sesle.

Profesör bana bakarak "Geçiyordum." Diye kısa bir cevap verdi. Tabi bu cevap ne kadar tatmin edici tartışılır.

"Geçiyordunuz ve beni mi gördünüz?" Dylan sonunda elini indirmiş ve elini belime atarak kendine çekti. Bu yaptığı hareketlere şaşırsam da bir şey demedim.

Profesörün gözleri bu kez belimi saran eldeydi. Derince kaş çatıyordu.

"Evet,öyle oldu." Hâlâ gözleri belimdeki eldeydi.

"Anladım." Diye mırıldandım ve Dylan'a dönerek yaklaşıp kulağına fısıldadım.
"Görüşürüz." Ondan ayrıldığımda sadece başını olumlu anlamda salladı.

Çantamı elime alarak Dylan'a göz kırptım. Profesöre bir şey demeden kafeden çıktım. O da hemen dibimde bitip kolumdan tuttu.

"Bu da neydi? Seni nasıl öper? O kim?" Diye sordu kızgın çatmış kasları ile.

Kaş çatarak " Size ne?" Kolumu ondan çekerek arabama doğru ilerledim. O da hemen kendi arabasına bindi. Kırmızı arabamı çalıştırıp yola koyuldum. O da hemen arkamda arabasını,siyah arabasını, sürdü.

Bu adamdan nasıl kurtulacaktım?

Işık kırmızı ışık olunca durmak zorunda kaldım. Yandan onun arabasını görünce kaş çattım.

Ne istiyordu da peşimi bırakmıyor?

Işık yeşil yanınca hemen gaza bastım. Dikiz aynasından onun da beni takip ettiğini gördüm.

Biraz daha ileriye doğru sürdüm. O da hâlâ sürüyordu arkamda.
Bir anda araba çok geçmeyen otobana geldiğimde fren yaparak durdum. O da hızını alamamış ve yaptığımı düşünmediği hareket yüzünden arabası ile bana çarptı. Biraz savruldum direksiyona.

Başım az sert biçimde çarptım. Elimi başıma götürdüm. Ağrıyordu.

Kapım açılınca neye uğradığımı şaşırarak kolumdan çekerek arabamdan indirildim. Zar zor ayakta durunca o beni kendine doğru çekti.
Göğsüm onun göğsüne değerken gözlerimi aralayarak ona baktım.

Size yemin ederim bir boğa gördüm. Okuldaki gibi sinirli bakan ve her an üzerime saldıracak hali vardı.

"Ne yaptığını zannediyorsun? Nasıl frene basarsın!" Diye bağırdı. Gözlerinde ateş çıkıyordu.

"Sen nasıl beni takip edersin?" Ben de ona kızgın bir ses tonuyla bağırdım.

"Bana cevap ver!" Benin sorumu gözden gelerek.

"Sana ne!!" Daha yüksek sesle bağırıp ondan uzaklaştım.

Ona arkamı dönerek arabaya doğru giderken kolumdan tutarak arabaya sert biçimde çarptı bedenimi.

Sırtım arabanın kapısı ile buluşurken onun da hemen dibimde bitmesi gözümden kaçmamıştı.

Gözlerimi onun koyu siyah gözlerine diktim.

"Ne yapıyorsun?" Kısık sesle konuşmuştum ya da fısıldadım.

Onu öpmek istiyordum. Dudakları çok yakındı dudaklarıma.

Elini belime koyarak sırtımı kapıdan uzaklaştırıp beni kendine bastırdı. Aşağılardan yanma hissi olmuştu. Erkekliğini hissediyordum.

Koyu gözleri ile bana derin baktı. Koyu siyah gözleri daha da koyu olmuştu dudaklarıma baktığında.

"Seni öpmek istiyorum." bu bir emirdi istek veya soru değildi. Bunu sert ama tutkulu bir şekilde dudaklarıma dudaklarını bastırıldığında çoktan anlamıştım.

(+18 sahnesi )

Alt dudağımı öpüp üst dudağımı da öptü. Bu çok kıracakmışcasına değil kırmak ister gibi...bütün hıncını bir sene için almak istiyordu.

Dudaklarımda kan tadını aldığımda benim de geride kalmadığımı anlamıştı. Bu onun hoşuna gittiği için beni arabaya yaslayıp eğildi ve daha da tutkulu bir biçimde öpmeye dilini ağzımda gezdirmeye devam etmişti.

Dudakları,dili ile uyum içinde çalışıyordu. Özlemiştim. Bu yoğun tadını. Ne kadar prensipler desemde siktirip etmek istiyorum. Onu istiyordum.

Dudaklarımdan ayrılıp "Beni istiyorsun,bunu arzundan anlıyorum." diye fısıldadı. Cevap vermeden dudaklarına atılan ben oldum.

Bu onu hem tahrik etmiş hem de hoşuna gitmişti. Kendini bana bastırdığında ağzıma doğru inlemişti. Dudakları ağzımın içinde öpmeye devam ederken birden durup etrafa baktı. Gözleri beni bulunca kolumdan tutarak açtığı arabanın arka kapısının içine attı. Bunu nazik bir hareketle değil sert bir biçimde davranmıştı. Koltuğa uzandığımda kapı açık bir şekilde üzerime uzanarak öpmeye devam etti. Kolumu boynuna doladım. Sertliğini hissediyordum.

Eğilip dudaklarını dudaklarımdan ayırarak boynuma doğru ilerledi. Dudakları orayı bulunca sıcak ama ıslak öpücükler kondurdu boynuma. İnledim. Bu onu daha da tatmin ettiğinden dolayı gerdanıma doğru ordanda göğsümün açık taraflarına gelerek öpmeye başladı. Elini bir anda elbisemin üstünden tutup göğsümü kavradı ve sıktı. Dudaklarımı dişlerimin arasına alırken "Ah." mırıldandım.

Elbisem dolayı bacaklarımdan yukarı sıyrıldı. Diğer elini de açıkta kalan bacaklarıma giderek orayı okşadı. Onun dokunuşu ile iyice delirip elimi bir anda onun erkekliğine götürdüm. Bu onu şaşırmış ve yaptığı hareketlerde durmaya neden olmuş kaş çatarak bana bakmıştı.

"Daha değil,önce senin tadını almalıyım. Uzun zaman oldu. Beni bundan mahrum bıraktığın için içindeyken çok sert davranacağım,Bebeğim." Bebeğim demişti. Bebek. Onun bebeği...

Daha önce bunu dediğini duymamıştım. Duyduysam da hiçbiri bunun kadar etkileyici ve güzel söylememişti.

Cevap vermedim bu da onun istediği gibi davranmasına- sert olmasına- engel olmadığını gösterdi ki bu onun tam da istediği olacaktı.

Elim erkekliğinden uzaklaştığında göğsüne yaklaştırıp üstündeki beyaz dar gömleğinin düğmeleri buldu. Yavaşça onları çözmeye başladım. Bacaklarımdaki eli kadınlığıma uzandığında kısık sesle inledim. Diğer eli göğsümden uzaklaşıp elbiseyi yukarıya çekip çıkarmak istedi. Ancak buna onun düğmelerini yavaşça çözen ellerim engel oldu.

Ellerim kaldırıp onun benim üzerimdeki beyaz ince askılı elbiseyi çıkarmasına izin verdim. Sonra elimi gömlekteki son düğmeyi çıkarmak için aşağı indi ve onu çözdükten sonra gömleği yana açarak kaslı tüysüz kasları gözlerimin önünde serildi. Onun göğsü istediğim tatlılardan biriydi. Zaten en sevdiğim şerbetli tatlı baklava idi.

Gömlek koltuğun aşağısına düştüğünde elim omzunu bulup okşamaya başladı. O da o sırada dantelli sutyenime bakıp sırıtıyordu.

"Dantelli sutyen?" Sorarcasına.

Dudaklarım kıvrıldı sadece.

Eli sırtımı bulup okşadı ardından kopçayı bulup onu tam çıkaracak iken telefon sesi bunu durdurmuştu. Bu onun sağlam sert küfür savurmasına neden olmuştu.

(+18 sahnesi bitti):(

"Hay senin..." devamı ağır küfürdü.

Telefonu cebinden çıkarıp arayan numaraya baktı. Kaş çatarak açtı.

"Evet?" Sessiz kalıp karşı tarafı dinledi.

"Ne?" Diye bağırıp arabadan çıktı. Ben çıplaktım bu yüzden bu tuaf yüz hareketleri yüzünden beyaz elbiseyi elime alıp hemen giyip doğruldum.

"Tamam,hemen geliyorum. Hangi hastane?" Diye sordu. Ne hastanesi bu? Kime ne oldu?

"Tamam,tamam geliyorum." Hızlı hızlı konuşup kapattı. Arabadan gömleğini giyip düzeltti kendini. Ona anlamayarak baktığımda sonunda gözleri beni buldu. Bu üç kelime hem onu hem beni şaşkına ve üzüntüye sokmuştu.

"Babam kaza yapmış."

Yeni bölümü ile görüşmek;)

Prensipleri ne zaman siktir edeceksin Ayçin?

Görmüyor musun Savaş hocan yanıyor senin için sjsjsjs

Hastane mi hadi canım anca bu sizi engellerdi.

Bölüm : 06.12.2024 20:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...