19. Bölüm
Deniz / TALEBE  AŞKI ZOR / 16. BÖLÜM: GARİP PROFESÖR

16. BÖLÜM: GARİP PROFESÖR

Deniz
nightdarkgirl344

 

 

Bölüm başlıyor
İyi okumalar:)

Serdar Ortaç ve Yıldız Tilbe - Havalı Yarim.
Michele Morrone - Another Day
-I lost My Mind -
Sezen Aksu - Git

 

16. BÖLÜM :GARİP PROFESÖR!

"Ne?"

Babam gülümseyerek profesöre baktı ardından Hakan amcaya baktığında onun konuşmasına izin verdi.

Hakan amca söze girdiğinde herkes ona baktı.

"Kemal ile aldığımız karara göre Ayçin yeni patronunuz olacak ancak her hareketi oğlum tarafından denetlenmesine karar kıldık. Ortak bir karar." Sustu ve elini oğlunun sırtına koyup sıvazladı.

Gözlerim hemen babamı bulduğunda çatık kaşlı idim. Bana mı güvenmiyordu?

"Baba?" Kısık sesle babamın kulağına doğru sessizce fısıldadım ama içimde bomba vardı ve her an patlamaya hazır.

"Efendim kızım?" Gözlerini kalabalıktan alıp bana çevirdi sakince.

"Bu ne demek oluyor? Denetleme derken? Bana güvenmiyor musun?" Gözlerimde bir kırılma oluştu.

"O nasıl söz öyle. Tabi ki de sana güveniyorum sadece Savaş'ın da bu süreçte yardım etmesini uygun gördüm ve daha yenisin. Akıllı olduğunu biliyorum ama bir tecrübeliye ihtiyacın olacak." Dedi babam yüzümdeki ifadeyi görünce nefesini verdi ve bana döndü.

Elini iki koluma uzatıp sıktı. Destek bekler gibi gözlerime baktı.

"O bir öğretmen?" Tamam küçümseme gibi dursada herkes kendi işi ile ilgilense?

"O sadece öğretmen değil, babasına da büyük katkılar sağlamış. Şirketinde iyi çalışmalar yaparak babasına yardım etmiş. Ardından akademik kariyer yapmak istediği için babasıyla ortak olduğumuz okulda işe başladı. Yani seninle ilk kez o okula girdi." Bunu bilmiyordum. Profesörün başarılı olduğunu biliyordum ama alanı tek eğitim zannediyordum. Şirket ve eğitim aynı değildi. Belki babası eğitim üzerine şirket kurdu ancak anlarsınız işte aynı değildi.

Şaşkınlıkla babama baktım.

"Profesör kabul etti yani?" Gözlerimi iki saniye kadar profesörde tuttum. Babası ile konuşuyordu.

"Evet,sana yardımcı olmak için elinden geleni yapacak." Dedi babam. Yüzündeki ifade değişti. "Her ne kadar buna ben karar vermesemde katlanağız malum." bunu kısık ve kendi kendine söylemişti ama ben duymuştum.

Annem yanıma yaklaşıp sarıldı.

"Tebrikler güzel kızım." dedi içtenlikle. Abim elini belime atıp sarıldı.

"Güzel kazan,sonra bozuşuruz." Dedi abim şakadan.

"Kazanırım. Hemde senden daha çok." dil çıkardım ona.

Abim hayretle babama bakıp beni gösterdi.

"Baba, kızın bu halde iken emin misin yöneteceğinden ?" Diye sordu.

Babam güldü ve bana göz kırpıp"Aynen gelenlere dil çıkarıp selamlayacak." kahkaha attım.

"Bu bizi batırır." Dedi abim.

"O batırsa sen ne güne duruyorsun oğlum." Babam abimle dalga geçiyordu.

Abim göğsünü kabarıp "Ben sizi kurtaracağım. Siz tatilinizi, emekliliğinizin tadını çıkarın."dedi ve gülümsedi.

Annem elini babamın göğsüne yerleştirip gözlerine baktı. Aşkla...

Acaba bir gün ben de yaşar mıyım?

Profesöre baktım. Elinde içeceği ile beni izliyordu. Ne oldu da kabul etti ki? Bunu gerçekten yapmak istiyor muydu?

Ailemin yanından ayrılıp profesöre doğru yürüdüm. Masasının karşısına geçip gözlerine baktım. Koyu gözleri hiçbir şey çaktırmıyordu.

"Profesör?" Adı da vardı neden adını söylemiyorum ki?

Artık o benim öğretmenim değildi dolayısıyla ona adıyla hitap etsem daha doğru olur.

Şirkette profesör demek çok absürt olurdu.

"Ayçin?" İki parmağını kaldırıp 'gel gel ' yaptı birisine ardından yanımıza yaklaşan garsonun tepsisinden kırmızı şarap alıp kafası ile 'git' yaptı.

Elindeki kırmızı şarabı önüme bıraktı.

"Teşekkür ederim." Gülümseyerek önümdeki şarabı alıp dudaklarıma yaklaştırıp bir yudum aldım. Dilimle dudağımı yaladım.

Yutkundu.

Bu adam her hareketime ayar oluyordu.

"Sürpriz... Bu muydu?" Diye sordum çaktırmadan.

"Sen ne bekliyordun?"diye sordu ifadesizce.

Omuz silktim.

"Bilmem belki beni evine getirip ardından," devam etmemi engelledi sözüyle.

"Neden yapayım...Beni sabah reddettin diye biliyorum.Yanlış mıyım?" Diye sordu acımasızca. Acaba ben de mi sabah böyleydim ya da dün akşam?

Sessiz kaldım.

"Ayçin?" Abim yanıma yaklaşıp elini omzuma atıp beni kendine çekti. Elimdeki şaraptan bir yudum alıp zorlukla abima dönüp gülümsedim.

"Abi?"

"Neler oluyor böyle bakalım?" Diye sordu sanki az önce küçük tartışma yaşamamış gibi.

"Hiç." profesöre baktım ve o sahte gülümsemi göstererek "Konuşuyorduk bizde profesör ile." dedim.

Abimin gözleri profesörü bulup diğer elini kaldırıp profesörün elini buldu ve erkek selamlaşmasını yaptı.

"N'aber bro?" Şaşkınlıkla ona baktım. Abim profesöre 'bro' demişti.

"Bro?" Abim ve profesör bana döndü.

"Evet,bro?" Abim anlamayarak bana baktı. Sanki 'bunda ne var' gibi.

"Ne ara bu kadar samimi olduğunuz ki?" Şaşkınlıkla onlara bakmaya devam ettim.

Abim profesöre bakıp gülümsedi "Bir sene uzun süre tanımak için ve onun ne kadar adam olduğunu öğrendim." Profesör baş sallayıp ona gülümsedi.

Burda neler oluyor ya?

"Öyle." dedi profesör ve bana baktı. Yüzündeki ifade gitti. Onun yerine ifadesiz profesör geldi.

Bu böyle mi devam edecek?

"Geçen gittiğimiz bara gidelim mi yine? Hem kafamız dağılır? Senin ki de ordadır." Abimin dediği son cümle ile hemen kafamı kaldırıp profesöre baktım. Gözlerini kısıp bana baktı ve bana bakarak "Olur,gidelim." Dedi.

Kaş çatıp "Abi ben de gelmek istiyorum." Dedim.

Abim gülerek "Sana göre değil. Hem biz erkek erkeğe takılıyoruz." desede yüzümdeki ifadeyi görünce "Tamam kızma gel sen de" diyerek bana sarılmaya çalıştı ama engel olarak ondan uzaklaştım.

"Ne zaman gideceksiniz bana haber verin." Dedim abime bakarak ardından profesöre bakıp göz kırptım. Tabi abim görmedi.

Profesör şaşkınlıkla kaşlarını havaya kaldırdı.

Gülümseyerek arkama dönüp diğerlerin yanına doğru adımlarımı atmaya başladım.

Madem 'senin ki' görelim bakalım 'senin ki' neye benziyor.

...

Gece çatı katında havai fişekler patlaması ile sona ermişti. Havai fişekler adımdan oluşun 'İyi ki doğdun Ayçin' demesi ile bitmişti. Herkes dağılıp evlerine doğru adımları attı. En son benim ailem ile Hakan amca ve oğlu Profesör kalmıştı.

Hakan amca yanıma yaklaşıp bana sarıldı tekrar "İyi ki doğdun tekrardan güzel kızım. Nice senelere." Diyerek bana bir baba edasıyla baktı.

"Sağolun Hakan amca." dedim gülümseyerek.

Profesör iki eli cebinde bana bakıyordu ama ben ona bakmıyordum bile.

Hakan amca,oğlunun yanına gittiğinde elini oğlunun omzuna attı ve kulağına eğilip konuşmaya başladı.

Ne konuştuğunu bilmiyorum ama daha sonra profesör yanıma yaklaştı ve elindeki daha önce görmediğim kutuyu verdi.

Şaşkınlıkla ona baktım ama o kutuya baktı.

"Bu nedir?" Diye sordum.

"Hediye, doğum günü hediyem sana." burda bile bana karşı çok ifadesiz davranıyordu.

Onu sanırım çok kırmıştım. Benim yapıma denk geldiği için hem üzgün hem hem de değildim.

"Ne gerek vardı. Zaten baban almıştı profesör." Babamlar koyu sohbet içindeydi ve abimin bir işi olduğunu belirterek gitmişti.

"O babamın hediyesi ve bu da benim. Hadi aç!" Emir vermesine sinir oldum.

"Açmıyorum." Diyerek inat ettim.

"Tamam evde açarsın." Bana uyup inat etmesini beklerken onun hemen pes etmesini beklemiyordum. Bu gece ne çok şey beklemiyordum ama değil mi?

Konuşmadım ve ona sırtımı çevirip babamlara baktım.

"Arabam Betül'lerde kaldı. Siz geçin eve ben arabamı alıp geleceğim." Ailem itiraz etmedi. Onlarla dışarı çıktığımızda Hakan amca konuşmaya başladı.

"Oğlum, kıza yardımcı ol." Diyerek arabasına bindi. Ailemde arabaya bindiğinde sessizce onların gitmesini bekledim. Profesör babasına uyup bekledi.

Onlar gözden kaybolduğunda elimdeki telefonu açıp taksi durağını aradım. Tam kulağıma yerleştireceğim vakit telefonum elimden alındı. Profesör telefonu elimden almıştı?

"Telefonum?" Şaşkınlıkla ona baktım. Telefonumu almış ve bir düğmeye basmıştı.

Aramayı sonlandırmıştı.

"Ne yapıyorsunuz, profesör?" Diye sordum ona doğru ilerlerken.

Gözlerini bana dikip "Benimle geliyorsun."

"Siktir git profesör." dedim. Yine küfür. Bu adam tıpkı benim onun ayarını bozduğum gibi benim ayarımı bozuyordu.

"Küfür etme." dedi Kaş çatarak.

"Sana ne, profesör?"Topuklu ayakkabı ile uzanmama gerek yoktu ama adamın kolu çok uzundu ve havaya kaldırıp telefonumu almama engel oluyordu.

"Ver şunu?" Zıplayarak dibine kadar gelip uzanmaya çalıştım.

"Hayır, benimle gelene kadar vermiyorum." Dedi net sesiyle Kaş çattım.

"Gelmiyorum." diye bağırdım.

"İyi o zaman telefonun bende kalır. Tek başına kalırsın burada." Dedi sırıtarak.

O kadar dibindeydim ki kokusunu yanlışlıkla içime çektim. Onun hoş kokan kokusu beni benden alıyordu.

Bunu farkedince yutkundu ve eli bir anda belimi buldu.

Şaşkınlıkla ona baktım. Elim göğsünde duruyordu.

"Profesör?" Eli aşağı bulup kalçamın üstünde durdu. Yutkundum.

Nefes nefese "Beni dinleyecek misin?" Diye sordu. Zorluyordu kendini bunu farkedebiliyordum.

"Hayır." Ben de onun gibi nefes nefeseydim. Dudaklarına çok yakındım. Onu öpmek ile öpmemek arasında kalmıştım.

"Sen bilirsin." Daha ne olduğunu anlamadan beni omzuna aldı. Tiz bir çığlık attım. Beni sırtına almıştı. Onun sırtını görüyordum. Bir eli belimde bir eli bacağımı tutuyordu.

"Ne yapıyorsunuz profesör?" Diye bağırdım.

"Seni kaçırıyorum." Diyerek arabasına doğru yürüdü.

Elimi yumruk yaparak onun sırtına hedef aldım.

Hiçbir şey hissetmiyordu. İyi yumruk atmama rağmen.

"Bırak,beni aşağı indir profesör." Otoriter sesimi duymazlıktan geldi.

"Bıraksana be adam." dedim sinirle.

"Hayır." dedi. Arabasına ulaşıp beni indirmeden yolcu koltuğunun kapısını açıp ve bir çuval gibi beni içeri attı.

"Ahh." dudaklarımda firar edildi.

Kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna geçti. Kendi kemerini bağlamadan önce kapıları kapadı.

Kapıyı açmaya çalıştım. Açılmadı.

Sinirle profesöre döndüm.

"Ne yapmaya çalışıyorsunuz?" Diye bağırdım. Yüzünü buruşturdu.

"Bağırma." Dedi.

"Bağırırım." Dedim bağırarak.

Sessiz kaldı ve arabayı çalıştırdı. Park ettiği yerden çıkarıp ana yola doğru çevirdi.

"Ne yapamaya çalışıyorsunuz?" Tekrar ettim sorumu.

"Seni kaçırıyorum." Açık açık bunu söylüyordu.

"Ne?" Nasıl kaçırır?

"Duydun,seni kaçırıyorum." Dedi sakin bir sesle.

"Ne demek kaçırıyorum? Bu suç!" Dedim.

"Evet suç. Ama senin gibi kafası taştan gerçi kalbi de taştan olan biri için bana cezai indirim uygularlar. Onlardan seni kurtardım diye ödül bile verirler." Kahkaha attı.

"Komik mi? Durdur şunu!" Diye bağırdım. Ayağımla tekmeleye başladım.

"Camlar kırılmaz ve film kaplı.Yalıtım içermekte. Bu yüzden ne duyar ne görürler bizi." Bunu söyledikten sonra çapkınca bana bakıp gülümsedi.

"Sakın bana dokunayım deme." diye bağırdım. Ona vurdum.

Kaş çatarak"Hayır dokunmam. Beni istemeyen bir kadına dokunmam bile." Bu beni rahatlattı. Onun öyle olmadığını biliyorum ama beni kaçırması ne demeli?

"İyi," Yola baktım." Nereye gidiyoruz?" Diye sordum sakinlikle. Nasıl olsa kurtulacaktım.

"Evime." Yandan ona baktım. Sırıttı. "Şaka, arkadaşının evine gidiyoruz. Arabanı almayacak mıydın?' diye sordu.

"İyi olur, arabamı alacağım." Dedim yola baktım.

"Harika, anlaştık." Dedi direksiyonu sıkı sıkı tuttu.

Gaza bastı bir anda. Sırtım koltuğa yapıştı. Gözlerim kocaman olmuş yola bakarken onunla konuştum.

"Ne yapıyorsunuz profesör?" Diye bağırdım.

"Biraz eğlence katayım doğum gününe?" Kocaman kahkaha attı. Bundan zevk alıyordu. Gerçek hayatta profesör böylemiydi yoksa sarhoş muydu?

"Sarhoş musun?" Diye sordum emin olmak adına.

"Ne münasebet,alkol ile araba mı sürülür?" Dedi çatık kaşla. Bundan hoşlanmadığını anladım.

"O zaman bu ne enerjik?" Diye sordum hâlâ son sürat hız ile giderken.

"Bilmem, galiba bu sana özel ha talabem." Göz kırptı ve yine kahkaha attı.

Gözlerim kocaman açıldı.

"Bana mı?" Diye sordum. Şaşkındım.

"Evet," bir anda otobanda arabayı durduğunda kemerim olmasaydı camdan uçacağıma emindim. Sert şekilde öne doğru uçtum.

Başım torpido gözünü bulurken profesör kemerimi çözdü. Ben ne olduğunu anlamadan beni kucağına çıkardı.

Başım kanıyordu.

"Özür dilerim." diyerek kanayan başımı öptü. Öpüşü hafifti.

"Ne yapıyorsunuz profesör?" Bitmeyen sorum. Profesör bugün ne yapıyordu. Benim doğum günüm neden olaylı?

"Özür dilerim." dedi bir kez daha.

"Özür dilemeyin." Kucağından kalkmaya çalıştığımda izin vermedi.

"Bırak." diye bağırdım başım ağrıyordu.

"Özür dilerim." dedi bir kez daha.

"Dileme ve beni eve bırak." Dedim sinirle. Kucağından kalktım. Bu kez bana engel olmadı. Nefesini verdi gözlerine hüzün çöktü. Bundan pişman olmuştu. Çok hızlı gittiği için başım torpidoya çarptı.

"Özür dilerim." dedi bir kez daha. Ona bakmayacak camdan bakmaya başladım. Torpidodan peçete çıkarıp bana uzattı ancak almayıp elini itekledim.

"Yapma, başın kanıyor." Dedi. Almadım.

Pes edip arabayı çalıştırdı.
Araba tekrar hareket edince sessizce yolun bitmesini ve hemen eve gitmeyi düşündüm.

"Arabanı yarın evinde bulacaksın." Dedi. Cevap vermedim.

Araba bir kırk beş dakika sonra evimde durunca kapıların açılmasını bekledim. Kapıları açınca kemerimi çözüp bir şey demeden arabadan inip hızlı adımlarla evime doğru ilerledim. Işıklar kapalı idi. Uyumuş olmalılar.

Evin içerisine girdiğimde arabanın daha yeni çalıştığını ve geri geri gittiğini duydum.

Kapıyı kapatıp hızlıca görünmeden odama doğru adımlarımı götürdüm. Kapıyı açıp kendimi içeriye atıp kapıyı kilitledim.

Telefonum da onda kalmıştı. O keşmekeşte vereceğini unutmuş olmalıydı. Onunla bir daha görüşmek istemiyorum.

Duşa girip kendimi sıcak suyla rahatlatım. Duştan çıktıktan sonra geceliğimi giyip ilk yardım çantası ile kendime pansuman yaptım. Az kanıyordu ama mikrop kapmasını istemiyordum.

Pansuman yaptıktan sonra kaldırıp banyoya girdim. İşlerimi halledip oradan çıktım. Pencereye doğru yürüdüm. Kollarımı birbirine bağladım.

Pencereden bakmaya başladım. Ay, benim doğum günüm için parlıyordu ancak güzel bir gün değildi. Kutlama benim içindi ama sorunlar benim için değildi. Profesörün ilk defa gördüğüm yüzü ile şaşkındım. Onun bu kadar umursamaz olduğunu ilk defa görüyordum ve bu beni hayrete düşürdü.

Sanki kendi değildi. Alkol almadığını söylüyordu ama partide içeceklerde alkol vardı. Bana neden yalan söylüyordu. Kafası neden bu hâle gelmişti? Bir şey mi oldu? Gözden kaçırdığım ne olmuş olabildi ?

Profesörde bir şey vardı ve ben bunun ne olduğunu öğrenecektim.

Daha fazla pencerenin yanında durmayıp bana aldığı hediyeyi yatağımda gördüm. O keşmekeşte onu nasıl unutmadığım Tanrı bilirdi.

 

 

Yavaşça yatağıma doğru adımlarımı atmaya başladım. Bana ne almıştı acaba?
Yatağımın üstüne oturup hediye paketini alıp açmaya başladım.

Açtığımda şaşkınlıkla hediyeye baktım. Bana bunu mu almıştı? Doğum günüm için bana bu hediyeyi aldığına inanamıyorum.

Hediye paketini elimle buruşturup aşağı attım. Bana bunu aldığına inanamıyorum.
Bana bunu laik ettiğine şaşkınım ve sinirliyim.

Gerçekten mi?

Göz devirdikten sonra komodinin çekmecesini açıp yedek telefonumu alıp açtım. Yedek hattı da taktıktan sonra nefesimi verdim.

Her zengin gibi benim de yedek telefonum var.Ne zannediyorsunuz?

Telefonu açtıktan sonra profesörün numarasını hatırlamaya çalıştım. Neden onu gece gece rahatsız ediyorsam. Onunda iyi olmadığını biliyorum. Özellikle bu gece kendi gibi değildi.

Yine de dayanamayıp onun numarasını kaydettikten sonra ona mesaj atmaya karar verdim. Arasaydım belki ailem duyar ve buraya gelip sorgulardı.

Ben: Profesör?

Çevrim içi değildi. Belki uyuyordu.

Tam telefonu kapatacakken bir bildirim geldi telefondan.

Saygısız Profesör : Efendim, bir şey mi oldu?

Hâlâ yaptığı şey yüzünden benim için endişe duruyordu. Duymalı da. Küçük bir kaza olsada ona yakışmayacak harekette bulunmuştu.

Başta ona cevap vermek ile vermemekle kararsız kalsamda en sonunda parmaklarım klavyeyi buldu.

Ben: Bir şey olmadı. İyim. Sadece...

Devamı gelmedi. Parmaklarım hareketsiz kaldı sanki. Gönder tuşuna bastım.

Bir süre sonra profesörden cevap geldi.

Saygısız Profesör: Sadece?

Ben: Ne oldu orada yani sizi bu hâle getiren durum neydi?

Annesinin kaza sonucu kaybeden profesör hız yapmıştı.

Onda bir şey olduğu kesindi.

Bir süre yazmadı ama 'yazıyor' ibresi gördüğümde sakince cevap vermesini bekledim. Çevrim içi oldu. Gözlerimi açtım emin olmak için. Önce yazıyor ve şimdi çevrim içi oldu?

Daha fazla dayanamayıp ben yazdım.

Ben: profesör?

'Yazıyor' ibresi gözüktü. Umarım bu kez yazar.

Bekledim. Bekledim. Bekledim...

Saygısız Profesör: Yarın söyleyeceğim adrese gel anlatacağım.

Sonunda yazdığında kaşlarımı çattım. Ne anlatacaktı ki?

Ben: Ne anlatacaksınız, profesör?

Profesör hemen cevap verdi.

Saygısız Profesör: Öğrenmek istediğin cevapları, yarın gel ve öğren. İyi geceler.

Başka bir şey yazmadan çevirim dışı oldu. Garip garip baktım onun bu hâline.

Normalde sohbeti benim bitirmem için özen gösteren profesör şimdi..

Gözlerimi tekrar devirip telefonu komodinin üzerine bıraktım. Örtüyü çekip içine girdim ve kafamı yastığa yerleştirdim.

Gözlerim zorlukla kapanırken kendimi uykuya bırakmaya çalıştım. Bugün atlatacak şey değildi. Kesinlikle değildi.

...

Gözlerimi sıcak güneş ışınları ile açmaya başladım. Bu yazın son ayı olmasına rağmen diğerlerini geçecek bir sıcaklığı vardı. Yaz ayını sevsemde bu kadar sıcak olmasına katlanamıyorum. Bir an önce sonbahar gelsin ve bu fazla sıcaklığı götürsün.

Yataktan esneyerek kalktım. Banyoya girip işlerimi hallettikten sonra gardolaba varıp beyaz atlet ve beyaz kot şort alıp hemen giydim. Sıcaktı ve bu benim için giyebileceğim tek takımdı.

Saçlarımı at kuyruğu yapıp sıcak olduğu için her türlü ihtimale karşı akmayan makyajı yüzüme en iyi şekilde uyucak olanı seçip yaptım.

Ayaklarıma sade spor ayakkabı giydim. Bugün diğerlerine göre biraz spor giymiş olabilirim ama bugün ayrı bir sıcaklık üzerime geliyordu ve bunu kurtaracak kombin bunlardı.

Son kez aynaya baktığımda beyaz hasırlı çantamı koluma takıp yedek telefonumu aldım. Umarım profesör gelirken telefonumu da getirmiştir.

Hızla odamdan çıkıp aşağı indim. Erkenci değildim. Saat öğleni geçiyordu. Sanırım bu yüzden sıcak bana fazla etki etmişti. Zaten odam güneş alan bir yerdi. Beyaz ve krem rengindeki odam iç açıyordu. Tıpkı profesörün o kasvet edici evi gibi değildi. Onun evine ne zaman gitsem bir cenaze barındırıyor gibi bir hava vardı.

Babam muhtemelen son kez şirkete gidip işlerini halletmeye gitmiştir ve annem de dernekte olmalı. Yardım etmek için ailem harika oluyorlar. Zaten onlardan doğduğum için ben de harikayım. Hayır ben Mükemmelim.

Mükemmel Ayçin Günay

Abimi bilmiyorum. İşleri vardı diye çıktı. Abim son zamanlarda gece çok sık çıkmaya başlıyordu. Bu babamı da rahatsız edeceğini biliyorum. Bir şeylerden işkileniyor ama ne olduğunu bilmiyordu. Umarım abi, umarım sorun yoktur.

Evden çıkıp bahçeye girdiğimde kırmızı arabamın orada olduğunu gördüm. Sanırım tek değişmeyen şeyi profesörün sözleri. Sözlerini tutuyordu. Bu beni mutlu ediyordu. Arabama binip profesörün bana attığı konuma doğru sürdüm.

Çok geçmeden attığı konuma doğru gittim. Arabadan inip bana attığı konumun yerine baktım. Bu bir rezidans. Neden çağırmıştı.

Anahtarımı elime alıp adımlarımı o yöne doğru götürdüm.

İçeriye geçer geçmez danışmana doğru yürüdüm.

"Merhaba nasıl yardımcı olabilirim?" Diye sordu sıkı topuz yapan ve üzerinde beyaz gömlek ile altında siyah etek bulunan kadın. Gülümseyerek bana bakıyordu.

"Savaş Aksoy, adında bir oda açılmış mı?" Diye sordum gözlerimi ondan ayırıp etrafa baktım.

Kadın birkaç işlemden sonra başını bilgisayardan kaldırıp bana baktı.

"Var efendim, kim geldi diyelim?" Diye sordu. Bir yanda eline telefonu alıp haber vermek istediğini anlamıştım.

"Ayçin, Ayçin Günay." Kadın telefonu indirip eliyle yolu gösterdi.

"Buyrun hanımefendi, ben size eşlik edeyim Savaş beyin odasına kadar." Dedi gülümseyerek.

"Gerek yok,ben kendim giderim. Sadece kaçıncı kat ve oda numarasını söyle." Gözlerimi ona çevirip dik dik baktım. Kendi yolumu bulamaz mıyım zannediyor ya da bana yardım amaçlı yalakalık mı yapacaktı? Kalsın.

Kurnaz aklım, güzelliğim ve ben... Biz kocaman bir aileyiz.

"Elbette, on altıncı kat ve oda numarası yüz bir." dedi kadın kendini gülümseye zorluyor gibiydi bir süre sonra.

"Tamam, teşekkürler." diyerek onun yanından ayrılıp asansöre doğru adımladım.

Asansöre ulaşır ulaşmaz hemen düğmeye basıp bekledim. Birkaç saniye sonra kapı açıldığında içeriye girdim. Kapılar tekrar kapandı.

Asansör on altıncı kata çıkarken kendimi tekrar aynaya bakmaya zorladım. Saçım bozulmamış ve üstümdeki kıyafet de düzdü. Yani hiçbir sorun yoktu.

Asansör kapısı açıldığında ben çıkarken birisine çarptım. Alnım onun göğsüne çarpmıştı.

"Kör müsün be?" Diye çemkirerek ona baktım. Uzun boylu, yapılı gözleri kısık ve içindeki göz rengi laciverde o kadar yakın bir tonda idi ki. İlk defa bu rengi gördüğüme eminim. Acaba lens mi diye merak ettim.

"Siz bana çarptınız hanımefendi?" Adam kıstığı gözleri ile beni süzüp elini kaldırıp saatine baktı."Zaten geç kaldım sizin yüzünden." Sinirle söylediği sözler ile kaş çatarak burnumdan soludum.

"Asıl sen bana çarptın. Hem gözleriniz lens mi?" Bir anda söylediğim soruyla onun kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı.

"Ne?" Dedi anlamayarak.

"Gözleriniz lens mi? Daha önce lacivert tonunda göz görmedim de." Bu itirafim karşısında büyük kahkaha attı. Gözlerim kocaman olmuş ona bakıyordum. Az önceki gergin adama benzemiyordu.

"Değil, beğendin mi?" Diye sordu sırıtırak.

"Sanırım," Aklıma az önceki çarpışma gelince kaş çatarak "Sen bana çarptın ve benden özür dilemen gerekir." dedim.

Adamın yüzündeki ifade toz bulutu gibi uçup gitti. Tıpkı benim gibi kaş çatarak,
"Delirmişsiniz hanımefendi. Bana çarpan sizsiniz ve benden özür bekleyen de. Bu saçmalık. Sizinle daha fazla uğraşamayacağım." Diyerek beni kenara çekip asansöre bindi.

Hayretle arkama dönüp kapanan asansörün ardından adama baktım.

Kapı kapandığında küçük bir çığlık atıp ayaklarım iki kez üst üste yere doğru çarptım.

Kendime gelip saçımı düzeltip oda numarasını bulmaya çalıştım.

Sonunda bulduğumda derin bir nefes alıp iki kez kapıya vurdum. Birkaç saniye sonra açıldı. Gözlerim kapıyı açan profesörü bulunca yorgun olduğunu gözlerinden anlamıştım. Uyumamıştı.

"Profesör?" Dedim dudaklarımı ıslatarak.

"İçeriye gel, Ayçin." Bana yer açtı içeriye girmem için.

Kapıyı ardımdan kapatıp salona doğru yürüdü. Onu takip edip bu rezidansı inceledim. Camlar filmli ve tüm manzara buradan gözüküyordu. Kapının hemen yanında yukarıya tırmanan merdiven bulunuyordu. Salona girdiğimde ise ortada L şekilde koltuk ve karşısında ise TV bulunuyordu. Koltuğun arkasında ise büyük camlar ve manzara vardı. Çantamı hemen L koltuğun yanında boş kalan tekli koltuğa atıp oturmadan profesöre baktım.
O hemen koltuğa oturup iki elini başına koydu.

Yorgundu. Belli.

Elini çektiğinde benim oturmadığımı görünce "Otur lütfen." dedi yorgun çıkan sesiyle. Bu haklı olduğumun kanıtı. O uyumamış ve bu yüzden yorgunluk aktığını gördüm gözlerinde.

Onu dinleyip karşısına oturdum.

"İyi misin profesör?" Diye sordum.

"Değilim." İyi olmadığını zaten biliyordum.

"Dün gece..." Devam etmemi keserek kendi sözünü ekledi.

"Dün gece için özür dilerim. Bana ne olduğunu bilmiyorum." Dediğinde sözünü devreye alıp devam ettim.

"Dün gece sarhoş olduğunu söylemiştim ama sen hayır dedin?" Kaşlarımı çattım. Bana yalan söylemesini sevmiyordum.

"Hayır değildim." Kaş çattığımı görünce nefesini verdi. "Belki biraz ama bu beni etkileyecek kadar değildi."

"Bana yalan söylediniz?" Dedim sinirle.

Ayağa kalktı cama doğru yürüdü ve iki elini cebine koyup manzaraya baktı. Sırtını görüyorum ve burdan bile gerildiğini ve omuzları çöktüğünü gördüm.

"Evet,yalan söyledim çünkü bilmeni istemedim." Dedi hâlâ manzaraya bakarken.

"Neyi?" Merak etmiştim. Neyi bilmemi istemiyordu?

"Annemin trafik kazasında öldüğünü biliyorsun." Biliyordum.

"O yol annemin geçtiği ve kaza yaptığı yerdi. Bende travma oldu ve o yolda geçtiğimde hız yapıyorum. Elimde değil ve aniden durmam gerektiğini hissediyor ve duruyorum. Bunu iradem dışı yapıyorum. Çünkü annem ölürken önce hız ardından çarptığı için durduğunu söylediler." Dedi sakinlikle. Onda travma olduğu için aynı annesi gibi yapmıştı. Şimdi anlamıştım.

"Bu yüzden dün gece öyle olmuştu." Dedi ve bana döndü.
"Özür dilerim." Dedi. Ayağa kalktım. Çantamı elime alıp onun karşısına geçtim.

"Özür dilemeyin. Bilmiyordum." Dedim gözlerine bakarken.

"Yine de sana bunu yaşatmamam gerekiyordu." dedi üzgün bakışlar atarak.

"Sorun yok." dedim bir adım attım ona. Bir adım daha ve onu kollarımın arasına aldım. Onu sarıp sarmalak istiyorum.

Elini belime koyup yüzünü göğsüme sakladı.

Ona ilk kez sarılıyorum böyle. O da bunu biliyordu. İlk başta şaşırsa da itiraz etmeden bana sarılmıştı.

Yüzüne bakmak için ondan biraz uzaklaştığımda gözleri kızarık bakıyordu.
Bir profesör gibi değildi. Küçük bir çocuk gibiydi.

"Sakin ol, geçti." dedim ve ona yaklaşıp dudaklarına hafif öpücük kondurdum.

Dudaklarını özlemiştim.

"Ayçin, böyle olmak zorunda mı?" Beni istiyordu ama onun beni gerçekten istediğini öğrenene kadar kendimi teslim edemem.

Sessiz kaldım. Elimi kaldırıp yanaklarına yerleştirip yanağını sevdim. Yanağını elime bastırıp kızarmış gözleri ile bana bakıyordu.

"Beni..." Dedi zorlukla "Gerçekten mi sevmiyorsun?" Bunu derken zorlanıyordu.

Yutkundum. Gözlerimi kaçırdım ve ellerimi yanaklarından indirip ona son kez bakmadan arkama dönüp burdan çıkmaya çalıştım.

Bu sorular beni zorlardı. Ne seviyorum diyorum ne sevmiyorum. Hep çıkmaz içindeyim onun duyguları tarafından. Her şeye net karar veren ben onun karşısında sessiz kalıyordum.

Kapıya ulaştığımda "Bir dakika." diyerek durdurdu beni.

Başımı omzumdan ona doğru çevirdim.

"Telefonu unuttun?" Sanki az önce bana bir soru sormamış gibiydi.

Ona yaklaşıp elindeki telefonumu alıp gözlerine baktım. Kızarık gözlerine.

"İyi olmaya çalışın Profesör." dedim. Ona arkama dönüp çıktım rezidans evinden.

İlk önce rezidanstan çıktım ardından arabama binip son kez çıktığım kata yani profesörün kiraladığı eve baktım.

Oradaydı. Bunu hissedebiliyorum. İzliyordu beni. Gözlerimi ondan çekip arabamı çalıştırıp ilerlettim.

Yeni bölüm ile görüşmek üzere:)

Sizce profesörün yaşadığı tramva haklı mıdır?

Ayçin doğum gününde yaşadığı sürprizle daha ne kadar şaşırsa bilemedi garibim. Neyse ne diyoruz iyi ki doğdun 🎉Ayçin Günay🎉

(2001 7 Ağustos Aslan burcu)

Bölüm : 08.12.2024 18:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...