

Yeni bölüm başlıyor
İyi okumalar;)
Michele Morrone - feel it
Badtammez
Teri meri meri teri
17. BÖLÜM :TUAF KARŞILAŞMA
İki gündür onu görmüyor onu aramıyor ve onun hakkında bilgi almıyordum.
O günden sonra onu aramak istemedim.Evet onun yaptığı hareketi annesinden kalma bir travma olduğu için üzüldüm ancak bu kadardı.
Acaba duygusuz birisi olabilir miyim? Üzülmem bile kısa sürüyor.
Gözlerimi karşımdaki locada oturan adama çevirdim. İçkisini yudumlayıp bana bakıyordu. Dudaklarında bir gülümseme peyda olmuştu.
Elimdeki kokteyl içeceğinden bir yudum alıp boğazımdan aşağı inmesini bekleyip gözlerimi ondan çektim. Deminden beri beni göz hapsine almıştı. Gözlerimi dans pistinde dans eden arkadaşlarıma çevirdim.
Betül çılgınlar gibi dans ederken bir sağa bir sola kalçasını sallayıp ellerini ritmik şekilde sallıyordu. Onun kendinden geçtiğine adım gibi eminim. Hemen yanında bulunan erkekler grubu da ona eşlik edip dans ediyordu. Başımı iki yana sallayıp bir yudum daha aldım içeceğimden.
Burcu ve Taylan birbiri ile dans ediyordu. Alınları birbirine dokunmuş gözlerinin içine bakıyordu. Burcu Taylan'nın boynuna kolunu dolamış,Taylan ellerini Burcu'nun beline yerleştirmişti. Birbirlerini çok iyi tanımıyordu. Gözlerim onlarda dururken yanıma kadar gelen bir silüeti farketmemiştim.
Onu hissedince gözlerim irice açılmış şekilde ona döndüm. Karşımdaki locada oturan adam tam dibimde bitmişti. Ona birkaç kez göz göze gelsekte hemen çekiyordum. Bu adamın dengesini bozmuş olmalı ki daha fazla tahammülü olmadığı için hemen yanımda bitmişti.
Nerde ot varsa koyun orda biterdi.(!)
Adama bakarken rahat tavrımı takındım.
"Evet?" Ne söylemek istiyorsan söyle ve git gibi bakıyordu gözlerim. Sıkılmış ve ben istemeden bir başkası adım atması artık cezp etmemişti.
"Oturabilir miyim?" Diye sordu nazik bir ses tonuyla.
Cevabım belli.
"Hayır." Neden artık böyle olduğumu düşünürken adam izin istemeden oturdu.
"Madem oturacaktın neden izin aldın?" Tek kaşımı kaldırarak ona dik dik baktım. Kafamı yana çevirip dans pistini izleyip bir yudum daha aldım içeceğimden.
"Sadece nezaket, ancak senin gibi şımarık küçük kızın buna bile önem vermediğini biliyorum." Dedi çok bilmiş.
"Ne istiyorsun, çok uzatma." Biçimli burunlu, gözleri ışıklar el verdikçe siyah olduğunu anladım. Yanakları içe dönük ve dudakları şekilliydi. Bu adamı özel kılan galiba gülümsediğinde gamzesi ortaya çıkmasıydı.
Evet bir gamzesi de vardı. Tuaf ama bir enerjisi de vardı. Birkaç defa da olsa ona bakarken uzun uzun onu süzme isteğimden kendimi alamadım.
"Sadece konuşacağım." dedi sakinlikle. Elindeki içkisini içerken fazla alkol kokmuyordu ama bu ondan uzak durmayacağım anlamına gelmiyordu. Bir iki adım yana kaydım. Adamın gözleri ilerlediğim noktaya geçtiğinde kısık sesle güldü. Ama bu gülümseme alay ve küçümseme bulunuyordu.
"Ne konuşacaksın?" Diye sordum bezgin bir tavırla. Daha adamın ismini bile bilmiyorum.
"Savaş hakkında konuşacağım,ah pardon profesörün hakkında konuşacağım." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Bu onu keyifli hâle getirdiğinde sırtını rahat tavırla yasladı koltuğa.
"Profesör hakkında mı? Onu nerden tanıyorsun? Ve sende kimsin?" Diye sordum kaşlarımı çattım.
"Ben Yılmaz Aksoy, Savaş Aksoy'un amcası." dedi bir yudum aldı elindeki içkisinden.
"Ne? Profesörün amcası mı?" Dediğim de başını beni onaylar gibi salladı.
"Ta kendisi. Tanışmamız gerekiyordu. Tanışalım. Hakan Aksoy'un üvey kardeşi ve Savaş'ın üvey amcası." bunu tiksinircesine söylemişti. Bundan haz etmiyor ve onların adını ağzına aldığında gözlerine bir nefret dalgası oluşmuştu. Bunu gözlerine baktığımda anlayabiliyor ve tüylerimi diken diken ediyordu.
İçeceğimden koca bir yudum alıp ayağa kalktım. Adam bana altan altan baktı.
"Bana neden anlattınız bilmiyorum ama bana ne?" Adam şaşkınlıkla gözleri kocaman açarak bana baktı.
*Normalde hikayelerde böyle tür şeylerden sonra ana karakter merak eder ama bu bizim kızımız merak denen şeyi bilmiyor. Ve evet çoğu özelliğini yazardan aldığı için linçleme olmasın.(ilişki konusu hariç. Onun kadar özgüvenli değil yazar)
"Ne? Bana şimdi sorgular gibi bakıp 'dinliyorum' demen ve hemen bu masaya geçip oturman gerekiyordu?" Şaşkındı. Gözlerinde görebiliyorum. Gerçi gözlerine bakmasamda şaşkınlığı sesinde bile belliydi.
"Merak etmiyorum ve gidin üvey yeğeninizi bir başkasına hatta doğrudan yeğeninize gidiniz. Size tavsiyem benden uzak durmak." Göz kırpıp gülümsedim. Ama bu gülüş gerçeklikten uzak bir gülüştü. Masadaki çantayı alıp dans pistine ilerledim. Dans edenlerin arasına girip arkadaşlarımın yanına doğru yürüdüm. Adamın delici bakışları sırtımda olduğunu biliyor ve umursamıyordum.
Betül'ün kolundan tuttuğumda önce beni tanımadı ama bir dakika baktıktan sonra gülümseyerek ellerini boynuma koyduğunda kaşlarımı çattım.
"Profesör? Siz misiniz? Bende diyorum ne zaman bana pas verecekti?" Bu kız neler diyordu. Hani ondan vazgeçmişti. Ne ara ona bağlandı.
Ritmik şekilde kalçasını sallayıp beni kendisi ile dans ediyordu.
Elimi boynuma dolayan parmaklarını çıkarıp ona dik dik baktım. Bu kız uçtu ya da gerçekten onu hâlâ istiyordu ve bana numara yalıyordu..
"Profesör benimle yatsan artık? Tamam öğretmenim olabilirsin ama söz aramızda kalır." elinin birini indirip işaret parmağını dudaklarına götürüp"şşş." dedi sanki biri bu kalabalık ve gürültülü müzikte onu duyacabilecekmiş gibi daha da yaklaştı. Nefesi alkol kokuyordu. Bu benim yüzümün buruşturmama neden oldu.
"Sizden hoşlanıyorum, profesör. Lütfen benimle çıkın. Seninle olmak istiyorum." Arada kaybolan saygı sözcüğüne takıldım.
Ne zamandır 'siz' saygı kalıbı 'sen' oldu.
Sanırım profesörle yatmam bile onunla bu kadar saygısızca konuşmamak için verdiğim mücadele beni iyi bir kız yapıyor ha?
"Kes şunu,benim Ayçin." dedim sinirle. Gözleri kocaman olmuş bir şekilde bana baktı ve kahkaha attı.
"Sen misin Ayçin, senin profesörle olduğunu biliyorum." Bu sefer benim gözlerim kocaman olmuştu. Nerden biliyordu benim onunla olduğumu?
"Ne, saçmalama istersen? Onunla birlikte değilim. Alkol yüzünden delirdin sen iyice." kulağına doğru bağırdım. Müzik yüzünden zaten birbirimizi zar zor duyuyorduk.
Elini kaldırıp beni susturdu. "Hayır,ben gördüm. Senin onun evine gittiğini gördüm." ne zaman olmuştu.
"Ders için gidiyorum zaten?" Bu bahane değildi. Ya da bir kurtuluş da değildi.
"Hayır," yine kesti sözümü. "Onunla yattın değil mi?" Gözleri dolmuş bir şekilde bana baktı ve kaş çatarak benden uzaklaştı.
"Sana güvendim. Sana demiştim onunla yatmak istediğimi ve bana yardım edecektin ancak sen onunla birlikte oldun. Beni sırtımdan bıçakladın." Dedi ağlayarak. Bazıları bizi izliyor ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Hayır öyle bir şey yok." Dedim inkar etmek için. Bu onun için. Ne kadar inkar o kadar iyilik.
"Var, kanıtım var!" Siktir ne?
"Ne kanıtı bu?" Diye sordum anlamazdan gelerek.
"Onunla otelde buluştun. Seni takip ettirdim." Oraya gittim ama yatmadım ki?
"Saçmalama istersen. Onunla buluşmadım. Bir başka arkadaşımla görüşmeye gittim. Ayrıca profesörün orada olduğunu bile şimdi senden öğreniyorum." Dedim hemen. Bizi izleyenler bir şey olmadığını görünce dansa devam etti.
Kaşları havaya kalktı. "Yani onun yanına gitmedin mi?" Diye sordu gözleri dolu bir şekilde. Başımı iki yana salladım.
"Hayır gitmedim. Boşu boşuna beni suçladın." Kendime mağdur ifadesi vererek. Yalandan kim ölmüş?
"Ayçin," kolunu boynuma sarmak istediğinde engelledim." Çok özür dilerim. Ben senin o otele gittiğini görünce sandım ki," sözünü Kaş çatarak sesini bastırdım.
"Sen sandın ki onunla birlikteyim. Hayır değilim. Benim onunla ne işim olur? Saçmaladın gerçekten bu sefer. " Dedim sinirle.
"Gerçekten özür dilerim, özür dilerim Ayçin. Affet beni lütfen. " gözleri hâlâ dolu iken.
Ona sırt çevirip Burcu'nun yanına doğru gittim. Elimi onun omzuna koyduğumda bana döndü. Anlamayarak kaşlarını havaya kaldırdı. Kulağına eğilip "ben gidiyorum, Betül'e dikkat et" diyerek yanağından öptüm. Taylan'a da sarıldım kısa bir an ve son kez Betül'e baktığımda bir eli sanki beni durduracakmış gibi havadaydı. Ona bu gece çok kızgınım.
Evet dedikleri doğruydu ama beni takip etmesi ve profesörle benim yattığımı söylemesi hiç hoş değildi. Eminim sarhoş olmasa ağzından çıkmayacaktı.
Bazen sarhoş olmak ağzındaki baklayı çıkarırdı. Bir şeyi öğrenmek istiyorsanız arkadaşınıza alkol içirtiniz.
Bardan çıkıp arabama bindim. Yakında şirkete girdiğimde siyah bir minibüse bineceğim ve bu güzel kırmızı arabama veda edecektim.
Arabayı ordan uzaklaştırıp hemen çıktım. Eve doğru sürdüm. Belki evde biraz dinlenirim. Bilmiyorum. Barda olanlar beni tuaf bir şekilde etkiledi. Önce profesörün üvey amcası ve sonra Betül'ün saçmalaması...
Evime geldiğimde arabamı park edip indim. Eve doğru baktım. Güzel evim. Hiçbir evde yaşamam demem ama evim başka idir. İyi ki annem bu evi seçmiş. Evet babam ve annem evlendikten sonra bu evi seçmiş ama en çok annem beğendi diye alındı. Büyük bir evdi. Üç kat olsada büyük bir alana sahipti.
Evime bakmayı kesip adımlarımı eve doğru götürdüm. Kapıyı,anahtarı çantadan aldıktan sonra açtım.
İçeriye girdiğimde annemin içerde olduğunu gördüm. Salonda kahvesini içiyordu. Beni görünce gülümseyerek yanıma geldi. Kollarını açarak bana sarıldı.
Karşılık vererek ona sarıldım. İyi ki sarılmak vardı. İnsana enerji veren bir şeydi sarılmak. Çünkü kendini yalnız hissettirmez sarılmak. Yanında birisi olduğunu öğrenmek güç verirdi.
Ondan ayrıldığımda "Güzel kızım nasılsın?" Diye sordu benim güzeller güzeli annem.
"İyim anne,sen nasılsın?" Bu aralar onu görmüyordum. Aynı evde olmamıza rağmen sanki yabancı gibiydik.
"İyim güzel kızım." dedi annem.
"Hep iyi ol annem." diyerek yanağını öptüm. Gülümseyerek bana baktı.
"Bu akşam Han Holdingin 10. yıl partisi var bizi de davet etmek istedi. Babanla gidiceğiz. İstersen sen de gelebilirsin?" Diye sordu annem.
"Ah,bu güzel olur. En azından kafamı dağılır." diyerek onun teklifini kabul ettim.
"Harika, akşam saat sekizde hazır olman gerekecek." dediğinde sadece onu onaylatmak adına başımı salladım.
Ondan ayrılıp odama geçtim. Çok içmesem dahi kokuyordum ve hemen duş almam gerekiyordu. Soğuk bir duş alıp normal evde giyebileceğim beyaz bir tişört ve altıma da saten beyaz şort.
Saçımı kurutup yatağıma geçtim. Elime telefonu almak istedim ancak bundan vazgeçerek dizüstü bilgisayar elime alarak yabancı bir film izlemeye karar verdim.
Filmin adı: 365 day
İlk dakikasında filme sarmıştım. Yakışıklı oyuncu Michele Morrone oyuncu Anna Maria'yı kaçırıyor ve ardından ona bir süre vermişti ona aşık olması için. Kız bu sürede adamla oynarken adam da onu kendinden mahrum bıraktığı için cezalandırıyordu. Sahneler acayip hoşuma gitmişti. Adama bayıldım. Bir karizması ve bir duruşu vardı.
Film biterken onun bir şarkısını açmayı unutmadım. Dizüstü bilgisayarı yatağıma bırakıp gardıropa doğru ilerledim. Bir kaç saat geçmişti ve artık hazırlanmam gerekiyordu.
Gardıropu açtığımda şık gece bir kıyafet gözüme çarptı. Onu geçenlerde almıştım. Elime alarak hemen üstüme giydim. Aynada kendime bakarken müziği açtım
|Michele Morrone - Feel it|
Sözleri içimde hissederken yüzüme yakışan bir makyaj yapmayı unutmadım.
Son dokunuşları yaparken kendimi ritmiğe bırakıp şarkıya eşlik ettim. Bu adam harikaydı. Hem italyan hemde mükemmel. Profesör gibi olmasın ama adam harika.
Profesör eğer eğitime değer vermese iyi bir oyuncu olabilirdi. Yüzü harika derece iyi.
Başımı iki yana salladım bu düşünceler beni ne ara bulmuştu böyle.
Başka bir şarkısını açıp ona da eşlik etmeye başladım.
Son kez ayağıma siyah ince topuklu ayakkabı geçirdim ve aynaya baktım. Harikaydım. Her zaman ki gibi...
Telefonum çalarken dizüstü bilgisayarı kapatıp masaya koydum. Telefonu elime alarak kimin aradığına baktım.
Profesör arıyordu.
Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı. Onu iki gündür ne görüyor ne duyuyordum.
Başta açmayı düşünmüyordum ancak bunun saçma olacağını bildiğimden telefonu kulağıma yerleştirip odadan çıktım. Kapıyı kapatıp merdivenleren aşağı indim.
"Evet?" Derin bir nefes sesi işittim.
"Ayçin konuşalım mı?" Ne istiyordu yine bu profesör?
"Neden? En son yerde hiçbir şey olmamış gibi davranan sizdiniz." Sert çıkışım ile karşı taraf bir süre sessizleşti.
"Sadece beş dakika, bana izin ver konuşalım." dedi ısrar ederek.
"Hayır işim var bu gece." dedim sinirle. Merdivenlerden aşağı inmiş salona doğru gidiyordum. Annem hazırlanıyor olmalı. Birazdan babam gelirdi.
"Ne işi gece gece?" Bu hesap sormaları benim canımı sıkıyordu.
"Kendinize gelin, size ne gece gece ne yapacağımdan?" Diyerek sesimi yükselttim ardından annemin duymasından endişe duyarak sesimi alçaltım.
"Size mi soracağım acaba?" Bu ani sert çıkışıma alışık olduğu için derin bir nefes alıp verdi.
"Ben onu demek istemedim. Nereye gidiyorsun onu merak ettim." Arkama dönüp gelen var mı diye bakıp olmadığını görünce biraz daha salonun ortasına doğru ilerledim ardından tekli bir koltuğa gelişi güzel oturdum.
"Bilmiyorum Han Holdingin bir şirket partisi." dedim sakinlikle. Bu sırada farketmeden saçımla oynuyordum. Bunu farkettiğim de saçımı oynamayı kesip bir bacağımı diğer bacağımın üstüne attım.
"Han holding mi? Oraya mı gidiyorsun? Bizi de yani babam ile ben de davetliyiz." dedi. Şaşkın değilim. O da zengin ben de. Yani zenginler her partide bulunurdu.
"O halde orda ne söyleyeceksen söylersin." diyerek cevap vermesini bile beklemden kapattım yüzüne. Sanırım şuan sinirden yüzü kızardı. Gülümseyerek telefona bakarken annem salona girdi. Onu görünce ayağa kalktım.
"Kızım ne kadar güzel olmuşsun." Dedi annem bana bakarken hayran hayran bakıyordu ve gözlerindeki benim ışığımı görüyordum.
"Ya anne asıl sen çok güzel oldun. Ordaki kadınlara taş çıkarırsın." sözlerimle güldü. Gözleri gülerken kısıldı. Kırışık az da olsa o mükemmel yüzünde belliydi.
Her varlık bir gün yaşlanırdı. Estetikle o kırışık gitsede ruhlar yaşlanırdı. Mesela Ajda Pekkan. Görünürde harika bir kadın ama ruhu bunu göstermiyordu. Geçenlerde görmüştüm onun kalça tarafı ameliyata alınmıştı. Ne kadar da güçlü bir kadındı öyle.
"Sende harikasın kızım." dedi tekrar beni süzerken.
"Çünkü harika bir annem var." Göz kırptım ona. Kahkaha attı.
"Tanrım şunlara bak. İki sevdiğim kadın da burada ve harika gözüküyorlar." Babamın sesini duymamızla ona döndük. Annem hemen ona doğru ilerleyip dudaklarını onun dudaklarına bastırdı. Babam özlemle onun dudaklarını öperken bu manzaraya karşı tepkim sadece sevgi oldu. Annem ve babam harika bir çiftti.
Dudaklarını ayırdı babam annemin dudaklarından ardından bir kaç saniye ona baktıktan sonra beni gözlerine hapsetti ve yaklaşıp saçıma öpücük kondurdu.
"Güzel olmuşsun güzel kızım." dedi babam. O şirkette hazırlanmış olmalıydı.
"Sağ ol baba, sende çok yakışıklı olmuşsun." Gülümsedi sadece.
Aklıma takılmış iken babama bakıp sordum.
"Abim gelmeyecek mi?" Diye sordum babama. Annem tekrar babamın yanına geçip beline sarıldı. Babam kolunu omzuna atarak kendine çekti annemi.
"Hayır,onun başka bir planı var." Dedi babam. Annemin saçını öpüp kokladı.
"Hadi gidelim o zaman." dedi babam annemin elini elinin içine hapsedip tuttu. Onlar önde ben arkada birlikte salondan ayrılıp evden ayrıldık. Bahçede siyah minibüse doğru giderken önce annem binmesi için babam ona yardım etti ardından o içeri geçti. Benden uzatmadan içeriye geçip yan yana oturan çiftin karşısına oturdum. Kapılar kapandı ve yolculuk Han Holding'ti.
Yol kısa sürede biterken ilk önce ben ardından babam ve sonra annem inmişti. Birlikte ilerlerken diğer holding sahipleri aileleri ile geliyordu. Gözlerim profesörü ararken çoktan içeri girmiştik. Bir masa başında toplandık. Garson içecekleri dağıtırken ben beyaz şarap istedim.
Babam birkaç arkadaşıyla konuşmaya gittiğinde annemle yalnız kaldım.
"Han Holding çok geniş çapta yer alan bir şirket. Her alanda becerisi olduğu için çok hızlı bir şekilde büyüdü." Dedi annem. Söyledikleri ile şaşkındım. Demek her alanda iyilerdi.
"Ne güzel." dedim. Masadaki telefonuma mesaj bildirimi geldiğinde baktım.
Profesör.
Saygısız Profesör: Lavaboya gel!
Şaşkınlıkla baktım mesaja.
Beni lavaboda mı bekliyordu?
"Ne oldu kızım?" Diye sordu annem yüzümdeki ifadeye bakarak.
"Hiç, hiç bir şey anne. Birazdan geliyorum. Lavaboya gidip geleceğim." Başını sallayıp beni onayladı. Adımlarım Lavaboya gitti. Ona sırtımı dönüp kalabalık yerden çıkıp lavaboya doğru giderken yine birisine çarptım.
Başım göğsüne çarparken sinirle verdim nefesimi.
"Kör müsün sen?" Diye bağırdım.
"Asıl sen bak önüne, küçük hanım." Dedi adam. Bu adamın sesi tanıdıktı. Hemen yüzümü ona çevirdiğimde onunla asansörde çarptığım adam olduğunu öğrendim. Burada ne işi vardı beni mi takip etmişti?
"Sen?" Adam da şaşkındı.
"Beni mi takip ediyorsun?" Diye sordum sinirle.
"Ben mi seni takip edeceğim? Asıl sen takip ediyorsun!" Üzerime baktı. Ardından nefesini vererek "Senin burada olmaman gerekiyordu. Ben seni davet etmedim. Sen kimsin?" Diye sordu.
"Sana ne?" Diye bağırdım.
"Anlaşıldı, güvenlik, şu kadını dışarı atın. Bir daha da böyle sorumsuzluk görmek istemiyorum." İki güvenlikçi ne ara gelmişti ve kolumdan çekip dışarıya sürüklendim?
Bu bana yapılır mı be? Yapıldı..
"Ne?, hayır." dedim şaşkınlıkla ona bakarken o rahat tavırla bana baktı.
"Seninle uğraşamam küçük hanım." dedi ve gitti. Şaka gibi dışardayım. Ne?
Sinirden çığlık attım. Ayağımı yere sert bir biçimde vurdum. Telefonuma arama düştü. Profesör arıyordu.
"Neredesin?" Diye sordu. Sinirliydi.
"Gelemiyorum." Gözlerim bana bakan iki güvenlikçide.
"Ne demek gelemiyorum. Benimle dalga mı geçiyorsun? Burda seni beklerken kadınlara yakalanacağım." Öfkeyle bağırıyordu ama bana ne olduğunu bilmiyordu.
"Bağırma bana, beni kovdular. Şaka gibi ama bir adam beni kovdu. Hem de seninle buluştuğumuz otelde çarptığım kişi." Dedim sinirle. Arkama dönüp ileri geri adımlar atarak sakinleşmeye çalıştım.
"Kim?" Diye sordu. Bilsek bizde keşke.
"Bilmiyorum, kahretsin." dedim.
"Tamam,hemen geliyorum." Dedi ve kapattı. Telefona bakıp indirdim elimi. Güvenlikçilere kötü kötü baktım. Onlarda bana kötü kötü bakıyordu.
"Ayçin." Profesörün sesini duymamla ona doğru ilerledim ve farketmeden ona sarıldım. Sarılmama karşılık vererek beni göğsüne yasladı.
"İyi misin?" Diye sordu. Değildim. Birisi beni istediği için kovdu. Ve bu gurur kırıcı.
"İyim ama nasıl içeriye gireceğim?" Diye sordum. Ondan ayrılıp ona baktım. Tıraş olmuştu. O pürüzsüz tenine dokunmak istedim ama bundan hemen vazgeçtim.
Elini omzuma koyup "Halledeceğim." Diyerek elini elime yerleştirdi.
Birlikte içeriye adım atacakken o gıcık güvenlikçiler buna engel oldu.
"Arslan bey buna izin vermez." Demek o pislik adamın adı Arslandı.
"Ne demek izin vermez. O benimle." Dedi profesör.
"Üzgünüz ama emir bu. İsterseniz siz geçin ama kız burada kalacak. İçeriye girmesi yasaktır." Dedi güvenlikçilerden birisi. Sinirle ona doğru adım atacakken profesörün eli belimi tutarak buna engel oldu.
"Seni öldürürüm bak." Gözlerim kararıyordu. Hiç böyle aşağılanma görmemiştim. Bunu ona ödetecektim.
Güvenlikçi eline telsizi alarak "Arslan Bey kız durmuyor. İçeriye girmeye çalışıyor. Ne yapalım?" Diye sordu.
Telsizden o adamın sesini duydum."Burdan kovun." dedi sadece.
Bu bardağı taşıran son damla oldu.
Gözlerim daha da karardı ve profesörün elinden kurtulduktan sonra güvenlikçinin elindeki telsizi alıp "Siktir oradan." diye bağırıp kırdım. Ardından telsizi aldığım adamın gözüne sert bir şekilde yumruk attım. Bu sırada profesör bunu şaşkınlıkla karşıladı. Onun elinden kurtulamayacağım zannediyordu ama yanıldı.
Bu bir kızın güçsüzlüğü değildi. Bu bir kızın güçlü olduğu bir hikaye idi.
"Ayçin, Ayçin sakin ol. Ne yapıyorsun?" Diye bağırdı profesör. Beni durdurmak için elimi tutmaya çalıştı ancak buna engel olup elini ittim.
"Karışma." diye bağırdım. Diğerine dönüp onun da burnuna denk gelecek bir yumruk attım. Gözüne yumruk attığım güvenlikçi beni durdurmak için yaklaştığında elimin tersine denk gelip yere yığıldı. Profesör gözleri kocaman olmuş bir şekilde benden bir iki adım uzaklaştı.
Korkak herif..
Diğerinin saçını çekip ordaki saydam cama çarptım. Adamın kafası kan olurken gözleri baygın olmak üzere ki kısılmış bir şekilde bana karşılık veriyordu.
"Yeter,dur Ayçin." diye bağırdı profesör. Ona baktım. Gözleri kızgınlık içinde kısılırken bana öfke içinde bakıyordu.
"Kes sesini profesör." dedim ve adama dönüp bir kez daha yumruk atacağım vakit bir el benim bileğimi öyle sert şekilde tuttu ki acıdan çığlık attım.
Saçımı önden çekip elimi tutan kişiye baktım. Oydu. O asansörde çarpıştığım kişi. Ve az önce de içerde çarpıştığım kişiydi. Bu Arslan idi.
Gözlerine baktım. Gözlerini beğendiğim adam şimdi içinde öfke barındırıyordu. Bunu gözlerine baktığımda anlamış ve titrediğimi hissetim.
"Bırak." dedim. Profesör yanıma yaklaşıp kolumdan tuttu ancak adam izin vermeyerek gözlerini bana dikmiş bakıyordu.
"Ne yaptığını zannediyorsun sen?" Bunu diyen profesör ve bana demiyordu. Adamın gözleri sonunda bana bakmayı kesmiş profesörü bulmuştu. Adam profesörden daha uzundu ancak ikisi de yapılı idi.
"Bu küçük hanım cezasını çekecek. Onun bu yaptığına bir bak." Profesör bir an iki güvenlikçiye bakmış ama nefesini vererek bana baktı. Ardından gözlerimin dolu olduğunu görünce "Acıyor bırak." dedi. Gözlerim acıdan doluyordu.
Adam sanki bunu yeni farketmiş gibi elimi hemen bıraktı. Ama öfke dolu bakışları benim üzerimde duruyordu.
"Seni şikayet edeceğim, küçük hanım. Bunun yaptığının bir bedeli olmalı." Dedi sinirle. Eline telefonu aldığında profesör yanıma gelmiş ve sanki beni korumak amacında öne geçmişti.
"Bunu kendi aramızda çözebiliriz." Dedi bir umut profesör.
Adam gözlerini ona dikti. Sanki bir şeyi anlamak istiyor gibi ona uzun uzun baktı. Profesör de ona baktı.
Gözlerim artık acıyla dolmuyordu ama sıktığı bileğim hâlâ acıyordu.
Hâlâ birbirine bakmaya devam ettiler.
Bu bir hint filmi gibi uzun sürecek mi?
Teri meri meri teri
Prem khani hem muşıkıl
Doleza de zede kahani
...(Hint bir müzik geçti aralarında)
Bu bakışların uzun süreceğini bildiğim için profesörün arkasından yavaşça geri geri gittim ardından tam arkama dönüyordum ki sonunda konuşmayı akıl eden kişinin sesi doldu kulağıma.
"Savaş,sen misin?" Dedi adam.
"Arslan?" Bu profesördü. Sesi şaşkınlıkla çıkmıştı.
"Sensin. Savaş Aksoy'sun. Seni uzun zamandır arıyordum. Üniversiteden sonra seni görmemiştim." Adamın sesi bu kez şaşkınlık değil duygu doluydu.
Şaşkınlıkla onlara döndüm ve onlar sarılıyordu.
Burada neler oluyordu?
Yeni bölüm ile görüşmek üzere:)
Evet tuaf bir şekilde Arslan Han, Savaş Aksoy'un üniversitesi arkadaşı. Bu çok karmaşa içinde olmuştu.
Yılmaz Aksoy? Ayçin'in 'bana ne?' demesini bekliyor muydunuz? Bence bekleyin.
Komik bir hikaye de olabilir aşk da olabilir ya da dram dolu da olabilir. (Yazarın moduna bağlı:) )
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.83k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |