

Bölüm başlıyor
İyi okumalar:)
Aşağıdaki şarkıyı açabilirsiniz
Canavar - Derya Uluğ
Çakmak çakmak- Sibel Can
Bu kadar mı?- Emre Altuğ
18. BÖLÜM: ÇAKMAK ÇAKMAK
"Neler oluyor burda? Profesör bu adamı nerden tanıyorsun?" Diye sordum aralarındaki saçma şaşkın bakışları keserek.
Arslan denen adam bana kısa bir an baktı ama ardından uzun süre görmediğini tahmin ettiğim ve üniversitede arkadaş olduklarını daha yeni öğrendiğim profesöre baktı yine.
Kaş çatarak ona baktım. Daha önce hiç kimsede görmediğim lacivert gözlerine baktım. Gözleri lens mi hâlâ merak ediyorum.
Burda mazi yaşanıyor ve benim merak ettiğim şeye bakın!
"Profesör!" Bu kez sesim yüksek çıkmış ve onun duymasına yetmişti. Bana döndü. Sırtını Arslan denen adama çevirdi.
"Arslan. Üniversiteden arkadaşım," omzunun üstünden arkaya,Arslan denen adama baktı ardından bana döndü. "Onu tanıyamadım. O çok değişmiş. Üniversitedeyken çok iyi arkadaş idik." Dedi gülümseyerek.
Ben şaşkınlıkla ona bakarken o adamın sesini duydum. "Sende değişmişsin, Savaş." dedi Arslan denen adam.
"Öyle,zaman ve durumlar insanı değiştirir." Dedi profesör onu onaylamak adına başını salladı.
"Şimdi, bu adam sizin arkadaşınız? Ben doğru anladım değil mi?" Başını salladı. Adama baktım. Kaşlarımı çattım. Her ne kadar merak etsemde gözü için ama bunu sonraya bırakarak onu süzdüm.
"Bu kim Savaş?" Adam da burun karıştırarak bana bakıp profesöre sordu.
Tam Profesör cevap veriyordu ki ondan önce davranarak dudaklarımı araladım.
"Ben Ayçin, Ayçin Günay." Adam şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. Bunu mu beklemiyordu yoksa adımı söyledim diye mi şaşkındı?
Profesör sırtını bana dönerek benden bir adım önde iken konuştu.
"Öğrencim." dedi kısa keserek.
"Öyle mi?" Diye sordu merak içinde. Göz devirdim.
"He aynen öyle,senin olayın ne? Beni nasıl kovarsın?" Buradaki asıl yaram belli olunca adam yüzündeki ifadeyi silip ciddi ve soğuk bir ifade takındı.
"Beni takip ettiğini zannetim. Nereden bileyim Savaş'ın öğrencisi olduğunu?" Kaş çatarak bana baktı. "Doğruyu söyle takip ediyorsun değil mi?" Diye sordu.
"Hasta mısın nesin be?" Bu aralar ağzım bozulmuştu. Bu ne biçim konuşma böyle.
"Ayçin,sakin ol. Arkadaşım öyle demek istemedi." Diye savunmaya geçti profesör.
Hayret içerisinde profesöre baktım.
"Bana diyor ki 'beni takip ediyorsun değil mi?' ve bunu çok sert bir üslup ile söyledi. Sizde geçip onu mu savunuyorsunuz? Pes yani." Elimi kaldırıp birbirine çok yavaşça vurdum. Ses şirket önünde yankı ederken profesör nefesini verdi.
Yanıma yaklaşıp kolumdan tutmaya çalışınca "Bırak, dokunma bana!" diyerek cırlayıp ondan kurtuldum. Elini kaldırıp "Tamam dokunmuyorum." Diyerek geri geri gitti.
Hem ona hem de onun arkasındaki lacivert gözlü adama,Arslan'a sinirle baktım. Onları bir kaşık suda boğmak istiyorum.
Arkama dönerek ilerlemeye devam ettiğimde arkamdan bağırdı profesör.
"Nereye gidiyorsun, Ayçin?" Diye sordu.
Nefesimi vererek kısık sesle "Elinin körüne," diye mırıldandım.
"Sana ne?" Diye bağırdım. Arkamda onun ayak adımlarını duydum. Kolumdan çekilmem ile ona döndüm.
"Böyle yapma, yanlış anladın. O, öyle birisi değil. Tanırsan seversin." Bir anlığına uzakta kalan adama baktım. Bize bakıyordu. Elleri cebinde tam gözlerime bakıyordu.
Dudaklarımı ıslatarak "Sevmem, ben kimseyi sevmem. Bir tek ailemi severim." Dedim adama bakarak ama bunu Profesöre söyledim.
Nefesini vererek arkasına baktı ardından bana bakarak "Arslan iyi bir çocuktur. Gerçekten ona haksızlık ediyorsun." Gözlerim sonunda Profesörü bulunca kaş çatarak ona baktım.
"Haksız olan onun bana suç atması ve beni burdan kovması." Diye bağırdım. Ardından Arslan denen adama bakıp orta parmağımı gösterdim.
Adam ve profesör hayret içerisinde yaptığım harekete baktılar.
Onlara tekrar arkamı dönüp yürüdüm.
Şirketten uzaklaşıp işlek caddeye doğru gittim. İnsanlar geziyor, alışveriş yapıyordu. Benim de alışveriş yapmam lazım ama az önce olanlar yüzünden çok sinirli ve asabiydim.
Şuan gülen insanları bile parçalamak istiyorum.
Biraz daha yürüdüm. Ardından farketmeden işlek olmayan hatta burda insan geçtiğine şüphe ettiğim sokağa girdim. Bunu sessizlik içersinde yürürken bir adamın sesiyle anlamıştım.
"Nereye böyle güzelim?" Yayvan konuşan adama çevirdim yere bakan gözlerimi. Üstünde yırtık tişört,eski gri bir pantolonla dururken,elinde alkol şişesi ve sarsılarak yürüyerek bana yaklaşan adama baktım.
"Ne?" Şaşkın ama garip bir şekilde adama baktım.
"Diyorum ki 'nereye böyle?' istersen ben sana yardımcı olurum?" Diye sordu. Tabi ne dediği anlaşılır ise.
Bazen sarhoş olmak hiç iyi değildi. Namus mu koruyacağız şimdi Tanrı aşkına?
"Gerek yok,ben bulurum." Kaş çatarak bir ona bir girdiğim sokağa baktım. Sessizlik hakimdi sokağa ve bu beni ürkütmedi desem yalan olur. Elime telefonu alıp Profesöre mesaj yazdım hemen.
Ben: Profesör hemen buraya gel.
Gerçi bu biraz emir gibi oldu ancak başka ne diyebilirim ki. Ona konumu atıp karşımdaki adama baktım.
"Sen nereden bileceksin yahu,ben yardım ederim işte." Gereksiz ısrarı karşısında nefesimi sert şekilde verip diğer tarafa yürüdüm.
Ancak hemen önüme geçti.
"Gel yardım edeyim," yanıma yaklaştığı için çok kötü alkol kokuyordu. Yüz buruşturarak ona bakmamaya çalıştım.
"Gerek yok anlamıyor musun?" Diye geriye doğru adımladım.
"Var,var." dedi üzerime doğru yürüdü. Bundan hiç hoşlanmadım.
"Defol önümden ve üzerime gelmeyi kes." dedim sesimi yükselterek. Adam şaşırdı ama durmadı.
"Neden sesini yükseltiyorsun ki? Sadece yardım edecektim. Belki bana geçersin. Ha ne dersin güzelim?" Güzelim kelimesi onun ağzına yakışmıyordu.
"Bak sana son kez diyorum. Defol git." dedim sakin kalmaya çalışırak.
"Gitmezsem?" Kaşınıyordu.
Neydi bir replik vardı. O Hayat Benim dizisinden.
-Vallaha kaşınıyor
-Evet,gel de kaşı...(tokat yer)ahh
"Sen kaşındın." dedim sinirle ona bakarak.
"Evet kaşındım. Gel beni kaşı güzelim." İğrenç koku alıyordum ağzını her açtığında. Sanırım bir tek alkol almamıştı. Başka şeyler de tüketmiş ve bu onun ağzının kokusunu bozuyordu. İğrenç.
"Kaşıyacağım." Diyerek ona yaklaşıp yakasını tuttum ardından dizimi kırıp malum yerine getirip tekme attım. Adam karşımda iki büklüm olurken dirseğimi de kırıp ensesine geçirdim. Elindeki alkol şişesi yere düşerken kendisi de yere yığıldı. Bir tekme bacağına geçirdim. Bir tane daha. Bir tane daha. Adamdan çığlık sesi duyarken durmadan topuklu ayakkabı ile ona vurmaya devam ettim.
"Dur,ne olur dur." diye yalvardı. Kafasının yanına geçip elini topuğum ile ezmeye çalıştım. Adamdan koca bir çığlık koparken gözlerim görmüyordu. Onu burda öldürme arzumu bastırmaya çalışıyorum. Belki bana birşey yapmadı ama başka kadınları böyle korkutmasına dayanamıyorum. Belki de kaç kadın buradan geçti ve bunun gibi adamların tacizlerine uğradı?
Her gün kadın cinayetleri artarken böyle sarhoş sarhoş gezen hiçbir halta yaramayan aptal kişiler hapise ya giriyor ya serbest bırakıyordu. Bu çok kötüydü. Adalet olmayan bir ülkede yaşayan bilirler. Adalet aslında kadınların, çocukların, yaşlıların ve mazlumların umudu. Adalet olmasa kim koruyacak kişileri?
Kadın, erkeğin oyuncağı değildi. Bir mal gibi kullanıp atılması bu çok iğrenç ve zavallıca. Kendini erkek zanneden bazı şahsiyetsizler yüzünden kadınların hakları ya sınırlı ya da hiç yok. Tanrı bizi eşit yarattı. Cinsiyet ayrımcılığı olmaması lazımdı. Ne erkeğin kadından ne kadının erkeğin üstünde olmamasını söylüyordu.
İşte bu yüzden kinim nefretim vardı erkeklere. Herkes aynı değildi ama her erkeğin içinde çıkabilecek narsist kişiliği yüzünden kadını ezebilirdi.
"Ayçin?" Profesörün sesini duymamla ona doğru baktım. Nefes nefese bir bana bir yerdeki sarhoşa baktı. Gözlerinde endişe gördüm. Benim için endişe etmişti.
Ama aslında sarhoşa endişe duyması gerekiyordu. Ben gayet iyidim.
"Dur, yalvarırım dur." Sarhoş profesörü görünce acı içinde elini uzatmaya çalışınca topuklu ayakkabı ile tekrar üstüne bastım. Çığlık attı.
"Ayçin,ne yapıyorsun? Bırak onu." Diye emir verdi profesör.
"Ne,neden? Bana saldırmaya çalıştı." Bu doğruydu. Belki binlerce kadına savunmasız diye saldırdı.
"Ne?" Dedi inanamaz gibi. Çünkü görüntü tam tersi gibi. Bunu onu ikna etmem zor gibi duracak. Bu yüzden ondan gözlerimi çekip yüz buruşturarak sarhoşa baktım.
O korkunç ve derinden gelen sesle "Bir daha buradan adımın bile geçmeyecek anlaşıldı mı? Seni görürsem sarhoş olduğunu ya da olmadığını seni gebertirim." Adam ecel terleri döktü. Bunun karşısında ona korkunç derece bakan bir tek ben vardım ve profesör bile benden korktuğunu bile anladım.
"Aynen,bu aşağılık adam bana yol gösterme bahanesi ile üzerime doğru geldi. Üstelik iğrenç kokuyor. Lütfen Profesör sende çok alkol kokmamaya dikkat edersen sevinirim." Yüz buruşturarak adamdan uzaklaşıp yanına doğru gittim.
"İyi misin peki? Endişe duydum senin için," ona baktığımda dudaklarını birbirine bastırdı."Tamam hadi gidelim. Seni evine bırakacağım." Sessizce onu onaylarak birlikte o sokaktan çıkmak için adımlar attık.
"Ah, tanrım böyle şeyler neden başıma geliyor ki?" Kendi kendime mızmızlansamda bunu profesöre de sitem yaptığımı bilmesi gerekiyordu.
"Neden hemen gittin ki?" Kaşlarını çatarak bana bakıyor ardından düşmemek için yoluna bakıyordu.
"Sence sizin maziniz benim umrumda mı?" Göz devirdim.
"Arslan benim arkadaşım Ayçin. Bunun için senden özür dilemek istiyor. Yaptığı hareketinden dolayı sana kaba davrandığı farkında." Gerçekten o adam özür mü dilemek istiyordu? İşte buna şaşkındım.
"Gerek yok," desemde Profesörün eli telefonu bulunduğunda sıkıntı içinde nefesimi verdim. Bir kere de birisi beni dinlese. Bu kadar taş kafalı olmasa?
"Alo,Arslan. Ayçin'i buldum. Birazdan geleceğiz. Tamam görüşürüz." Diyerek kapattı ve bana gözlerini çevirdiğinde bir çift sinirli bakışları görünce "Kendini kasma o iyi bir çocuktur." Ya ya aynen,çok iyi bir çocuk(!) Beni kovdu. Bana çarptı. Gerçi o çarpmadı çarpıştık. Her neyse suçluydu o.
Dudaklarımı bastırdım. Bu bir kabullenme gibi görünse de içimden birşey demek gelmiyordu. Sessizce sokaktan geçtikten sonra caddede Arslan denen adamın arabası olduğunu düşündüğüm bir araç vardı. Biraz daha yaklaşınca sürücü koltuğunda o olduğunu ve gözlerini dikmiş bana bakıyordu. O lacivert gözlerini sokak lambasının altında bile belliydi ve bana baktığında içinde karanlık bir gölge bile gördüm. Bu adamın gözleri çok başka idi.
"Geç," Profesörün sesini duymamla gözlerimi ondan alıp ona baktım.
"Ne?" Eliyle arka koltuğun kapısını açıp geçmem için tutuyordu.
"Hadi bin götüreceğiz seni evine," bunu diyen adama baktım. Uzun parmakları direksiyonu sıkı bir şekilde sarıyordu. Dudaklarımı ısırdım. Kaşını imayla kaldırdı Profesöre baktı ardından gülümseme sayılabilecek bir şekilde dudakları kıvrıldı önüne döndü "Tabi istemiyorsan sen bilirsin." Profesör Kaş çatarak hâlâ bana açmış olduğu kapının yanında bekliyordu.
"Eh,madem ısrar ediyorsunuz," tam bir şey demek için ağzını açıyordu ki açılan kapıdan içeriye girip kapıyı kapatmadan önce Profesörün benim yanıma oturmasını bekledim. O da hemen yanımda yer edinince kapıyı kapattı.
Bu durumda Arslan denen adam tıpkı bizim şoförümüz oldu. Bu komikti.
Arabayı çalıştırırken gözleri dikiz aynasından beni buldu.
"Özür dilerim, sanırım kaba davrandım." Gözlerimi ona diktim. Benden özür dilemişti.
"Aynen kaba davrandın. Beni davetiyeden kovdun. Bu kabul edilmez." Sert ve dik sözlerim ile gözlerini benden çekerken
Profesörün eli sırtımı bulup okşamaya başladı. Önce onun eline ardından yüz ifademi incelemek için bana baktı.
"Sakin ol,senden özür diledi işte." Profesör sakin olmamı istiyordu ama yaptığı hareketi unutacağımı mı zannediyordu? Bir kere bu Arslan denen adam saygısız bu bana bir sene önce profesörün bana yaptığı gibi geldi. Ona baktım.
"Aynı sen," bana anlamayarak baktı. "Sana banziyor davranışları.
Senin gibi saygısız." Kaşlarını çattı.
Arslan ve Profesör aynı anda "Ben saygısız değilim." Dediğinde az kalsa gülecektim. Bu adamların arkadaş olmamaları imkansızdı zaten.
Sonra birbirine baktılar. Güldüler ama bana gözlerini çevirdiklerinde yine kaş çattı.
"Ayçin, neden hep o kelimeyi diyorsun acaba merak ediyorum?" Diye sordu profesör.
Omuz silktim.
"Saygısızsın profesör." Dediğimde nefesini verdi.
"Saygısız değilim." Dediğinde ona yandan bir bakış attım.
"Sahi neden 'saygısız' kelimesine çok takılıyorsun?" Bunu soran Arslan bakışlarında merak vardı.
Bende gözlerimi Profesöre diktiğimde göz devirerek "Boş ver." dedi.
"Hadi ama dostum. Söyle işte." Arslan bana baktı. "Neden diyorsun ona 'saygısız'?" Diye sordu.
"Çünkü saygısızdı ve sende öylesin."
"Değilim." Dediğinde sadece alaya alarak baş salladım.
"Ben de değilim." Dediğinde profesöre sadece göz devirdim ve kollarımı birbirine sardım.
"Anlat Savaş sen de." Dedi Arslan ısrarla.
"Peki," sonunda pes etmişti.
"Ben küçük iken parkta idik annemle." Bunu buruk bir şekilde söylemişti. Annesini üç yıl önce ölmüştü. Kaza ve ona tramva yaratmıştı.
"Daha on beş yaşındaydım işte. Ne kadar küçük değil mi? Ve parka gidiyordum." Bunu dalga geçerek söylemişti.
"Orda sekiz dokuz yaşında bir kız çocuğu gördüm. Ve yere düşmüştü. Onun yanına gittiğimde onu kaldırmak istedim ama ağlıyordu. Çok saftı ama çok konuşuyordu.
Ardından bana saldırmaya çalıştı. Üzerine gittiğimde bir adam gelip onu götürdü. Arkasına dönüp bana baktığında 'saygısız' demişti. Ve o günden beri o kıza da o kelimeye de çok gıcık olmuştum." Hikaye tanıdık ve zihnimde yer alırken o kızın ben olacağımı aklıma gelmişti.
"Bir okul yakınlarda var mıydı?" Diye sorarken buldum kendimi.
Profesör şüphe ile başını salladı.
"Evet,var. Neden sordun?" Diye sordu.
"Ah galiba o kızı tanıyorum." İkisi merak içersinde gözlerini bana dikmişti. Gerçi Arslan kaza yapmamak için uzun süre bakmadı ama kulağı bende idi.
"Kim?" Diye sordu Profesör.
"Ben." dedim gülümseyerek ardından Kaş çatarak " Hâlâ saygısızsın." dedim.
"Ne?" Dedi şok içinde olan profesör.
"Tanrım olaya gel. Yani o küçük cadı kız sensin." Dedi Arslan gülerek.
"Sensin cadı. Sözlerine dikkat et." Kaş çatarak ona baktım.
"Tamam,pardon." dedi Arslan.
Profesöre baktığımda hâlâ şaşkın bir ifade ile bana bakıyordu.
Onu dürttüm.
"Sen o kız mısın yani?" Sanki istemiyor gibi hâli vardı. Ve şimdi farkettim ki onunla küçük iken tanışmış olmamız çok garip gelmişti.
"Evet,benim. Saygısız çocuk." dediğimde dona kalmıştı.
"Sensin." dedi bir solukla.
"Evet." dedim bir şey demesini bekledim ama konuşmadı.
Sindirmek için bekledi uzun süre.
Ardından ilk konuşan o olmuştu.
Artık o küçük iken tanıştığı kızın ben olduğumu öğrendi acaba onun düşünceleri değişmişmidir?
"Konuşmamız lazım," dedi Profesör sessizce kulağıma fısıldadı. Nefesi kulağım ile ensemi nüfuz ediyordu.
"Bence çok olay oldu, yarın konuşsak iyi olur." Diyerek onun sözünü kesmiş oldum.
Pes ederek "Pekâlâ istediğin gibi olsun. Evine git ve dinlen. Sana mesaj atacağım. Araban için de merak etme yarın evinin önünde," yine kestim sözünü.
"Bulacağım. Evet Profesör. Her şey bir kenara sözünü tutmana bayılıyorum." Sırıttım. Profesör yüzüme şaşkınca baktı ama ardından gülümseyerek göz kırptı.
"Hey, sizin aranızda öğretmen öğrenci ilişkisinden daha fazlası olduğunu düşünüyorum. Bu doğru mu? Baksana bir de çocuk iken tanışmışsınız?" Bir anda aramıza giren sese irkilerek döndüm. Arslan gözlerini kısmış bize bakıyordu.
Profesör sıkıntı ile bana baktı ama ardından tam konuşacak iken araya girdim.
"Yok, aramızda babalarımız ortak olma dışında ve öğrenci öğretmen ilişkisi dışında hiç bir şey yok." Diyerek Profesörün kasılmasına neden oldum.
"Evet,bu doğru." Dedi profesör beni doğrulayarak. Belki de beni yalancı çıkarmak istemiyordu. Ona baktım ama o bakmadı.
"Ah,sevindim. Bu arada Hakan amca ne yapıyor? Onu davetiyede göremedim." Dedi Arslan.
"Ordadır,dur onu arayacağım. Ben eve geçeceğim." Dedi profesör keyifsiz bir sesle. Sanırım onun morelini ben bozmuştum ve bundan hiç memnun değildim.
Telefonunu çıkarıp kulağına götürdü onun öncesinde bir kaç tuşa bastı.
"Alo,baba,evet iyim, endişe duyma. Eve geçeceğim seni sonra ararım. Tamam, görüşürüz." Diyerek nefesini verdi ardından gözlerini Arslan'a çevirdi.
"Beni de eve bırakır mısın?" Telefonu kapatıp cebine koyarken gözlerime bakmamaya dikkat ediyordu.
"Hadi ama,seni yıllar sonra buldum ve eve mi geçmek istiyorsun. Gel gidelim biraz eğlenelim?" Arslan ona bakıp gülümsedi.
"Hem çok şey konuşuruz," gözleri bir saniye kadar bana değmiş ardından yola baktı.
"Bu gece olmasa,inan bende özledim. Ama yorgun hissediyorum." Gergince başını çevirdi cama doğru profesör.
"Ah,tamam. Yarın o zaman görüşeceğiz. Kaçırmam." Güldü ama zoraki bir gülümseme gönderdi profesör ona.
"Peki,tamam." Dedi hafif gülümseme ile. Şuan kendimi suçlu gibi hissediyorum. Neden insanların morelini bozmak için saçma davranıyorum ki.
Bu bana göre değildi. Mükemmel Ayçin Günay böyle olmaz.
Boğazımı temizleyerek "Aslında," profesöre baktım bunu desem mi demesem mi diye ama ardından o küçük vicdanım ile konuşmaya devam ettim.
"Profesör ile aramızda bir şeyler var." Dedim.
Profesör şaşkınlıkla bana bakarken Arslan da şaşkın bir bakış attı.
"Öyle mi? Ne gibi bir şeyler?" Diye sordu şüphe ile sordu Arslan.
"Yani,daha yeni yeni işte ve," yine Profesöre bakma ihtiyacı hissetim. Bunu dediğim için hem şaşkın hem gülümsüyordu. "Biliyorsun işte yeni olduğu için gizli tutuyoruz." Diyerek cümlemi tamamladım.
"Ah, anladım. O zaman," dikiz aynasından bize baktı "Hayırlısı olur umarım." Dedi. Ondan beklenilir mi bu sözler bilemedim. Çünkü onu çok kaba ve terbiyesiz birisi olduğunu düşünüyorum. Ayrıca gözleri lacivert.
"Sağol." profesörün yüzünde önceki gibi bir hüzün ve karamsarlık yoktu. Gerçek bir gülümseme ile bakıyordu bana ve elimi tuttu. Parmakları benim parmaklarımın arasına girdiğinde yanak içimi ısırdım. Acaba çok mu abarttım. Bu çok mu geldi bana?
Profesör evimi tarif ederken ben de biraz ileriye geçip radyoyu açmak istemiştim ama "Hey ne yapıyorsun?" Arslan'ın sesini duymamla kaş çatarak ona baktım.
"Şarkı açmayı planlıyorum. Bir sorun mu var?" Diye sordum sertçe. Kaşları tıpkı benim gibi çatık idi.
"Bırak Açsın. İnan bana o şarkı ile yolculuk ediyor." Profesörün sesi aramıza girdiğinde kaşlarını düzeltti.
"İzin aldın mı küçük hanım?" Diye sordu dudakları sağ tarafa kıvrıldı ve gözleri alayla bakıyordu.
Nefesimi sertçe vererek "Açabilir miyim?" Normalde izin almazdım ama bu adamla uğraşmak istemiyorum. Hem şarkısız araba yolculuğu mu olur? Tanrım...
"Tamam." Kaba ve boş bir sesle 'tamam' demişti. Tek yaptığım göz devirmek oldu.
Elim radyoyu bulunca ne açacağımı düşündüm.
| Sibel - Çakmak Çakmak|
Yere bakan yürek yakanlardan ateşten gömlek.
Yine başımda kavak yelleri, bacayı sardı yarin alevleri, diyorsun sana gönül aldırmıyor.
Ama çakmak çakmak o gözleri tam on ikiden vurdu kalbimi, olan oldu bu gönül ferman dinlemiyor ...
Sözleri arabanın içerisini doldururken yerime oturdum. Sırtım koltuk ile birleştiğinde profesör hemen elimi tuttu. O temas bağımlısı.
Gözlerim yol ile dikiz aynası arasında gidip geliyordu. Arslan denen adamla göz göze gelinceye 'ama çakmak çakmak o gözleri' sözü ile birbirimize belki üç belki dört saniye baktık. Ardından kaza yapmamak için önüne dönerken aklım şarkının onun gözlerine ne kadar uyduğu idi. Şarkı onun için yazılmıştı.
Şarkının ritmine uyarak hareket ettiğimde profesör gülümsedi. Omzumu ona çarptım. Arslan bizi izlesede az once ki gibi gözlerimizin birleşmesini istemediği için uzun süre tutmayarak yola bakıyordu.
O şarkıdan sonra başka şarkı çalınca sırıttım.
|Emre Altuğ - Bu Kadar Mı?|
Ne eser ne hasar kaldı inan aşkımdan
Ne arar ne sorar vefasız o zalim yar...
Bu kadar mı?E bu kadar mı acımasız oldun sen?
Bu kadar mı?E bu kadar mı özledin mi aramadın neden?...
Sözleri eşlik ederken imkan dahilinde kendimi hareket ederek dans denebilecek hareketleri yaptım. Bir yabancının yanında yaptığım şeye bakın. Bu çılgınca.
"E bu kadar mı acımasız oldun?" Bunu gözlerimi Profesöre çevirdiğimde söylemiş ve buna kahkaha atmıştı.
"Bu kadar mı özledin de aramadın sen?" Sözleri bu kez önüme döndüğümde dikiz aynasında bana dalmış Arslan'a söylemiştim. Ama o üstüne alınmayabilir.
Başını iki yana sallayarak "E bu kadar yeter bence." diyerek kapattı. Tam ben itiraz edecek iken, "Geldik. Evine geldik." Dedi.
Başımı cama çevirdim. Hakiketen gelmiştik. Zaman çabuk geçmişti sanki. Arabadan indiğimde Profesör de inmişti.
"Ayçin,arabada söylediğin," gözlerini bize bakmayan Arslan'a çevirdi. Eminim kulakları duyuyordu. Biraz daha uzaklaştık.
"Dediklerinde gerçek miydi? Yoksa..." Devam etmesini tereddüt içinde kestim.
"Bilmiyorum. Sadece morelini bozduğumu düşündüm diye bunu söylemiştim. Ama emin değilim. Evet hoş ve yakışıklısın. Herkesin senin için çıldıracağını da biliyorum. Ki bu arkadaşım da dahil," göz devirerek gülümsedim. Becereksiz bir gülümseme. "Bizi görmüş o otelde ve yakalanmamak için elimden geleni yaptım. Çünkü o senden hoşlanıyor ve ben seninle yattım." Derin bir nefes alıp verdim. Soluksuzca beni dinlediğini gördüğümde omuzlarımı indirdim.
"Bunu yarın konuşsak iyi olur,iyi geceler. Mesajını bekleyeceğim." Diyerek yanağına uzanıp öptüm.
O da karşılık verip yanağımı öptü ardından tam ondan uzaklaşacak iken eli belimi bulup kendine çekti.
"Her ne olursa olsun senden hoşlanıyorum." Bu bir itiraftı.
Benden hoşlanıyordu. Bu beni sevmesi ile eş değerdi. "Ve kararın ne olursa olsun bizim için düşünmeni istiyorum." 'Biz' demişti.
"Bunu küçük iken seni sinir eden kıza mı söylüyorsun?" Muzip bir şekilde güldüm.
"O küçük kızdan hoşlanmıyor olsaydım belki hâlâ ona sinir olurdum ama şuan seni," elimi dudaklarına götürüp susturdum.
"Pekâlâ, vedalaşmanız bittiyse Savaş hadi gidelim." Ses Arslan'dan gelmişti. Kendimi profesöre hafif sürttüğümde sesizce yutkundu. Geri çekilip yüzüne baktım. Gülümsedim.
"İyi geceler ve teşekkürler beni bıraktığın için." Dediğim de son cümlemi arabada bize bakan Arslan'a söylemiştim.
"Ne demek, küçük hanım. Emrinizdeyim." Bunu şaka yolu ile söylemişti ama dişimi göstererek gülümsedim. Gülümsememe baktı. Hemen çevirdi başını.
"İyi geceler." dedi Profesör. Onlara el salladığımda Profesör ön yolcu koltuğa binmişti.
Araba hızla çalıştığında arkalarından bakmayı denedim ama nefesimi sertçe vererek arkama döndüm.
Bugün ben gibi davrandım mı? mmm... Galiba çoğunlukla evet ama son davranışım bana uymuyordu. İki de bir Arslan'a bakıyor profesöre umut veriyordum. Tam bir sürtük gibi davranmıştım.
Yani evet tam bu.
Eve geçip odama girdim. Üstümdekilerini çıkarıp kısa bir sıcak duşa girdim. Saçımı bir kez ardından vücuduma lif sürdükten sonra çıktım. Bornozumu giydiğim de saat gece yarısını geçmişti. Telefonum titreşim içinde çalınca hemen telefonu elime alıp baktım.
Bilinmeyen numara: Bana nasıl baktığını gördüm ve arkadaşımı haketmiyorsun.
Şaşkınlıkla telefona bakarken ikinci mesaj da gelmişti.
Bilinmeyen numara:Ve küçük hanım bir dahakine kıvırırken göğüslerini çok sallama,dikkatimi dağıtıyordu.
Bu da ne?
Yeni bölüm ile görüşmek üzere;)
Lütfen kitabı okuyun,ilk defa böyle bir şey yapıyorum,evet istediğim son olacak ancak başlarken aslında Arslan ile shiplemeyi düşündüğümü bilmelisiniz. İlk çarpışmada Arslan ile onu shipleyip öğretmen öğrenci ilişkisinden çıkmak istedim ama Savaş'a kıyamadım. O Ayçin'in, Ayçin Savaş'ın.
Neyse ilerde bir sürpriz ile karşı karşıya kalacaksınız. Finale yakın öğreneceksiniz. Hadi benden eyvallah!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.85k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |