Yeni Üyelik
4.
Bölüm

2. BÖLÜM: ARSIZ KIZ

@nightdarkgirl344

Medya: Savaş Aksoy

Bölüm başlıyor

Iyi okumalar :)

2. BÖLÜM: ARSIZ KIZ

Gözlerimi yavaşça açtım yeni güne. Profesör izin isteyip ardından evden ayrılmıştı.Zaten niye evimize geliyor ki ?

Alt tarafı okulda ortak olmuştuk. Fazlasına gerek yok.

Üstümü düzelterek ailemle kahvaltı için aşağı inip güzel bir kahvaltı yaptık.

Kahvaltıdan sonra arabama binip okula doğru sürmeye başladım. Kırmızı arabamı çok seviyorum. Beni anlatıyor.

Asi. 

Arabamı otoparka park edip hızlıca okula girdim. Önceliğim söz verdiğim gibi profesörle çalışmam ve iyi derece yapmam gerekiyor. Sonuçta babam boş boş durdum diye vermez şirket koltuğunu. Koridorun sonunda,ilk sağ odaya kapıyı çalıp girdim. Burası profesörün odası. Profesör masasında,odasında bulunmuyordu. Sanırım daha gelmemişti.
Derin bir nefes alarak kapıyı arkamdan kapatıp masasına doğru ilerledim.
Çantamı ön ikili koltuğa gelişigüzel bıraktım. Masanın üstünde kağıt yığınları duruyordu. Biraz masaya yaklaşıp kağıtlara göz attım.
O an kapı açılınca irkildim. Gelen profesördü.

Siyah renkte bir takım giymişti. Üzerinde yeleği ve boynunda siyah kıravat. Yeleğin düğmeleri düğümlenmiş. Bileğinde de en iyi markalardan saat takılı duruyordu. Yüzük parmağında gümüş bir yüzük vardı. Çok iyi duruyordu Profesör.

Savaş Aksoy'un kombini

Onu süzerken birden onun sesini duyarak kendime gelmiştim.

"Ne işin var benim masamda?" Sert sesi kulağımı dolduğunda kaşlarımı çattım.

"Hiçbirşey " Deyip omuz silktim. Masadan uzaklaşıp ikili koltuğa oturdum. O da hemen karşımdaki kendi koltuğuna oturdu. Dirseklerini masaya bırakıp gözlerini kıstı.

"Ben burada değildim ne yapıyorsun ?" Diye sordu imayla.

"Sıkıcısınız profesör." dedim. Alayla güldüm.

"Öyle mi?" Dedi, yüzünde sırıtış belirdi.

"Hmm." diye mırıldandım.

"Gerçekten soruyorum odamda bensiz ne halt ediyorsun?" Gözleri ile üzerimi süzdü.
Göğüs dekolteli siyah bir elbise seçmiştim. İşte insanın bazen okul almak için nedenler. Ben alırdım.

"Sensiz mi? Komik gerçekten. Ne zamandır 'Siz' sen oldunuz?" Dedim, tek kaşım havaya kalktı.

Nefesini sıkıntı ile verdi. "Her neyse,ne için geldin?" Diye sordu. Cebinden sigara çıkarıp çakmakla gözümün önünde yaktı. Bir duman içine çekti. İçine çekerken yanaklarında çukur oluşuyordu. Belli bir havası vardı. Karizmatik duruyor. Acaba benim gibi alkol kullanıyor muydu?
Neyse bu beni niye ilgilendirsin ki.

"Babam profesör. Babam,hani dün benim hakkımda eğitim konusu konuştunuz. Yoksa Alhazmir mi oldunuz?" Bu kadar cesaretli konuşmam tabiki de okulun ortağı olmamla alakası yok(!)

Belki biraz olabilir. Babamın ortak olduğu okul bana da aitti. Sonuçta benim için aldı. Ben istediğim için aldı. Ben alırdım.

"Karşında öğretmenin duruyor. Bu ne cürret talebe ?" Anlaşıldı bu baba yiğit sinirlendi. Unutması benim suçum değil.

Kaşlarını çatarak sigarasından bir nefes çekti yine. Sigara esmer parmaklarında güzel duruyordu. Yüzümü buruşturdum. Ben sigara pek kullanmazdım. Genelde barlara takılırdım. Okul açıldı. Nadir gitmeye özen gösteriyorum. Babam buna çok kızmaz ama tüketmememi söylüyordü. Haklı ama alkol bazen kafama iyi geliyordu. Dertler ah!

Son nefesi alıp masada bulunan küllükte söndürdü. Koyu gözleri benim yeşil gözlerimi esir aldığında dudaklarını ıslattı.

"Program yapacağız." Sesi netti. Önündeki kağıt yığınları eline alıp düzeltti. Bir dosyayı eline alıp göz gezdirdi.

"Etkileyici. Ama biraz daha iyi olabilirsin" notlarıma baktığını anladım. Dosyayı masaya bıraktı.

"Teşekkürler,ben iyimdir. Fazlasına aslında gerek yok. Ben mükemmelim." Kendimi övdüm gibi oldu ama bu gerçekti. Ben mükemmeldim.

Güzel bir fiziğim,kumral saçlarım ve yeşil gözlerimle mükemmel bir insandım. Belki kötü huyum ego ama o da olsun bir zahmet. Bu kadar özellik birisinde varsa o sadece mükemmel olmalı.

Göz devirdi. Profesör göz devirdi.
"Tamam. Şöyle yapacağız. Sen önce şu egonu tatmin etmeyi bırak ardından dersten sonra evime gel." bunu açık açık söylemişti.

"Sizin eviniz?"

"Benim evim, evet?" Diye sordu. Bunu neden böyle anlamamı sorguluyordu kesin.

"Benim evim neden olmuyor, profesör?" Diye sordum.

"Mümkünatı yok. Benim evim daha uygun. Tek yaşıyorum. Kalabalık sevmem. Seslerden rahatsız olduğum için evim daha uygun. İtiraz kabul etmiyorum talebe." dedi yine netti.

"Beni ilgilendirmiyor. Sizin eviniz olmaz." diye direttim. Neden onun evi ki?

"Bu kadar yeter talebe. Okuldan sonra direkt evime geliyorsun baban sorun etmedi." ayağı kalktı. Elleri masaya bırakıp eğildi.
"Sen neden sorun ettin ki?" Diye sordu ses tonu bariz alay doluydu. "Yoksa korktun mu Talebe?"

Bu adam kendini birşey zannediyor. Pekâlâ o bir profesör tamam ama üstümde öğretmenlik dışında hakkı olduğunu düşünmüyorum. Korkuyor muyum onun evine gitmekten?Asla!

"Korkmak mı?" Güldüm alayla. "Sizden korktuğumu mu savunuyorsunuz,profesör?" Gözlerimi kıstım.

Doğruldu. " Korkmadığına göre,sorun yok,talebe." Dedi ve kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açmadan önce askılıktan çantasını omzuna atıp çıktı.

Ben korkmam. O sadece bir profesör. Bu kadar basit. Tamam evine gidecektim. En fazla ne olabilir ki. O benden korkacak. Ben istediğimi alırım,alırdım.

Çantamı alıp odasından çıktım. Sınıfıma girmeden önce onu gördüm. Göz göze geldik. Boğazımı temizleyerek " Özür dilerim efendim." dedim yalandan. Az önce birlikte çıkmıştık odasından,bunu biliyor. Yani sorun etmemesi gerekiyor.

"Geç yerine. " ifadesiz konuşmuştu. Göz devirip sırama geçtim. Yanımda genç bir çocuk oturuyordu. Aynı yaşta olmalıydık.
Çantamdan defter çıkarırken kalem almadığımı farkettim. Kaşlarımı çatarak elimi çantanın içine yerleştirip kalem bulmaya çalıştım. Nerde bu kalem? Nalet olsun!

Sözde zengindik. Hani,kalem bile yok?

Dün ders çalışıp uykuya daldığımı hatırladım. Çantamı öylesine toplamıştım. Sanırım kalemlerim yere düştüğünü bile farkedemedim.

"Al bunu." duyduğum sesle başımı kaldırıp yanımdaki çocuğa baktım.
Sarı saçlı,mavi gözlü birisiydi. Yüz hatları yumuşaktı. Gülümseyerek elinde tuttuğu kalemi havada tutuyordu. Gülümsedim bende ve elinden aldım kalemi. Aslında Betül veya Burcudan isteyebilirim ama bugün dersleri yoktu.

"Teşekkürler,dersten sonra vereceğim." elime aldığım kalemi
masama bıraktım.

"Gerek yok,sende kalsın. Adım Taylan, senin adın ne?" Diye sordu. Aslında ona kaba davranacaktım ama bana iyiliği dokunmuştu.

"Ayçin." dedim sadece. Başka birşey istemesin bir zahmet.

"Ne güzel bir ismin bu? AY-ÇİN." Güldü "Ay bu çin." kendi kendine espri yapıyordu. Sorun şu ki gülmedim.

Dalgayı bir tek ben yaparım.

Gülmediğimi görünce ifadesini düzeltip "Özür dilerim." dedi kısaca.

"Sorun derin, sadece şakayı komik bulmadım. Seni yargılamak gibi durumum yok." omzuna vurdum hafiften. " Pişt, Taylan iyiz değil mi?" Dedim gülerek.

O da güldü ve bana baktı "İyiz Ayçin." O da bana hafiften vurmak istedi ama geri çekilince vücudu kucağıma kaydı. Yüzü bacaklarıma düştü resmen. Bu komikti. Gülmemek için kendimi zor tuttum.

Boğaz temizleme sesini duyduğumda kafamı kaldırıp karşımdaki çatık kaşlı profesörümü gördüm. Gözleri bir beni bir kucağıma düşen Taylan'ı buluyordu.

Taylan geri çekilerek çatık kaşla bana bakıyordu. Utanmıştı. Kıpkırmızı olmuştu yüzü. Beyaz cildi kırmızı renge boyanmıştı.

"Aşk olsun, Ayçin. Bunu bana nasıl yaptın?" Diye sordu somurtarak düzeltti kendini ve sırasına dik bir biçimde oturdu.

Omuz silktim.

Gözlerim profesörü bulunca benimle göz göze geldi. Sonra hafif aşağı indi. Gözleri göğüs dekoltemde durunca çatık kaşla bakmaya devam etti. Hatta dişlerini sıktığını bile soylebilirim. Sanırım bu kadar açık olmamı beklemiyordu. Ama ben böyleydim ve kimseye hesap da vermem.

Tekrar boğazını temizleyerek tahtada dersi anlattı. Bizde onu dinliyor ve not alıyorduk. Gerçi bu kadar yakışıklı olmasa derste %100 verim alırdım da neyse.

Ders bitmişti. Diğer derse girmeye gerek yoktu. Notlarım iyidi. Notları kötü olan düşünsün.

Baba parası diye çalışmadığımı ima edenler olursa asla öyle bir şey değil. Ben derslerime sıkı sıkı sarılırım. Derslerim her branşta iyidir. İyi olmak zorunda!

Kantine girdim. Arkadaşlarım tek tüktü. Bende az ama sıkı dostluk edenlerdim. Az ama öz...

Boş bir masaya oturmadan önce kantinciden vişne suyu ve çikolatalı kek almıştım. Vücudumu korurum ama arada kaçamak iyidir. Vücudum kolay kolay kilo almazdı zaten. Sanırım genlerim iyi, ne yapalım. Olmayan düşünsün.

Kekimden bir parça alıp ağzıma götürdüm. Meyve suyumdan içtim bir yudum. Dudaklarım bu iki karışımı tadarken profesörün de kantine geldiğini gördüm. Kendine sade bir kahve alıp yan masalardan birine oturdu. Yüzü bana dönüktü ama çapraz. Kahveyi dudaklarına götürüp bir yudum içti. Adem elması,sıcak kahveyi boğazına götürürken hareket etti.

Bir yudum aldı. Gözleri düz bakıyordu. Sanki kahvenin tadını çıkarmak istiyor gibiydi. Kekimden bir parça daha koparıp ağzıma attım. Yavaşça çiğnerken, gözlerim onun üzerindeydi. Bekar mıydı acaba? Gerçekten çok yakışıklı duruyordu.
Aman bana ne? O saygısız biri.

Gözleri bir anda beni buldu. Şaşırdı. Gelirken gözleri kimseyi görmüyordu anlaşılan.

Ağzımı açıp onun gözlerine bakarak keki, dilimle yaladım. Gözleri yaladığım keki bulunca kaşlarını çattı. Anlam vermeye çalışıyordu yaptığım harekete.

Keki bir kez daha dilimi gezdirip ısırdım. Gözleri hala kekte yaptığım hareketteydi. Keki ısırırken bir parça açıkta kalan göğsüme düştü. Gözleri bu kez orayı buldu. Ne yapacağımı merak ederken elindeki kahveyi masaya bıraktı.

Bir elimi göğsümün içine ona baka baka yerleştirip küçük kek parçasını çıkarıp ağzıma attım. Ardından elime bulunan çikolata kek parçaları görünce, hiç düşünmeden onun gözleri önünde parmaklarımı tek tek yalamaya ve o parçaları ağzıma aldım. Bu onu çıldırttı resmen. Yutkundu. Profesör yaptığım bu harekete büyükçe yutkundu. Sonra masadaki kahvesini sıcak olmasına rağmen bir dikişte içip kalktı. Kaşlarım havaya kalktı. Kantinden çıkıp gitti.
Zafer gülümsemesi yüzümde ile meyve suyumu zevkle içtim.

İşte böyle Ayçin Günay!

Kantinden ayrılıp çantamı da alıp otoparka gittim. Profesör çoktan gitmişti. Dersleri erken başlıyor. Öğlen dersi sadece bize vardı. Bende araba binip ilk önce evime gidip kısa bir duş alıp üstümü değiştirdim.
Sadece beyaz bir crop ve siyah yırtıklı,yanda ipli model olan bir kot şort. Bu onu iyice çıldırırdı. Ders verirken ciddiyet ve disiplin istiyordu. İstediğini alacaktı.

Belki de onu üstümdekilerle kandırabilir ve fazla ders çalışmayız. Bilirsiniz daha eğlenceli konular var dersten başka.

Şaka şaka. Ders çok güzel. O saygısızla olamam. O,hem öğretmendi hemde saygısız. Yani olmaz. Beni anladınız mı?
Sadece yakışıklı.

Evden çıkıp kırmızı arabama bindim. Evinin adresini, dersten çıkmadan önce vermişti. Evi biraz uzak okuldan. Bizim evimiz daha yakındı. Neyse bu beni niye ilgilendiriyor. Bir an önce ders çalışıp gitmek istiyorum.

Arabayla onun evine doğru sürdüm. Yol en iyi şekilde biterdi. O da şarkı.

Bir elim radyoyu buldu. Şarkıyı biraz sesini yükselterek açtım.

|Justin Timberlake- SexyBack |

Come go here girl,Happy go

Come to back, Happy go

V.I.P.,Happy go

...

Yol boyunca sevdiğim şarkılar dinleyerek geçti. Ardından durdum. Evine gelmiştim. Evi büyüktü. Tıpkı bizim gibi.

Arabayı durdurup park ettim. Hemen inip kapısına dayandım. Kapıyı tıklayıp açmasını bekledim. Babası ile yaşamıyordu değil mi? Yalnız kalacağımızı ima etmişti. Bu biraz beni geriyordu ama belli etmeyecektim. O bir öğretmen tabi ki ders anlatırken öğrencisi ile ilgilenebilir ve yalnız kalmak isteyebilir. Ileri gitmeme şartıyla...

Kapı açıldı. Üstünde resmi kıyafetler vardı. Baştan aşağı onu süzdüm. Siyah gömlek ve altında siyah pantolon vardı.

O da beni süzdü. Göğsümde durdu gözleri,kaşlarını çatarak bakıyordu. Eğilip üstüme baktım.
Ah,tabi crop giyerken sütyen giymedim. Bundan kaşlarını çatıyordu. Peki bu benim umrumda mıydı?

Herkes istediğini giyer,gözlere sahip çıkmalı.

"Eee?" Diye sordum. " Beni içeriye almayacak mısınız profesör, burda mı yapacağız?" Bu bir tuzak soruydu. Neye bağlayacağını merak ettim.

"Ne, ne yapacağız?" Afalladı profesör. Demek o kadar kafasını aldık. Dudaklarını ıslattı. Kurumuş dudaklarına baktım. Öpmek ve öpmemek arasında kalsamda kendimi durdurdum. O öğretmendi.

Bi zahmet onunla da yatmayayım değil mi?
Hem o saygısız. Saygısızla yatmam.

"Ders, profesör dersi burda mı yapacağız? Beni içeriye almayacak mısınız?" Diye sordum muzip bir tavırla.

Gözleri gözlerimi buldu ve boğazını temizleyerek geri çekildi. Içeri girdim. Kapıyı arkamdan kapattı. Ben salona geçerken o da arkamdan geliyordu. Onunla birlikte salona girdiğimde L koltuk ve ik tane tekli koltuk bulunuyordu. Ortasında küçük diktörtgen bir masa. Altında krem renginde halı bulunuyordu. Şömine olduğunu gördüm. Halâ kış ayı gelmediği için yakmamıştı. Duvarlar koyu gri renginde boyanmış,perdeler siyahtı. Koltuklarda gri-siyah karışımı uyumu ile duruyordu. Bu adam benim içimi bunalttı. Renk zevksizliği yüzümü buruşturmama neden olmuştu.

Ona baktım. O da bana bakıyordu. Eliyle koltukları buldu. Koltuğa geçip oturdum. Rahat tavrım vardı.

O da tekli koltuklara oturup dirseklerini koltuğun yanına yerleştirdi. Gözleri tekrar baştan aşağı beni süzdü. Bunu açık açık yapıyordu.

"Galiba giyim tarzın bu, biraz kapalı olmamış mı?" Diye sordu, alayla. Kaşları havaya kalkmıştı soruyu sorarken.

Ona ciddi ciddi cevap verdim "Aslında daha açığı vardı da, o kadarına gerek yok profesör." Bozguna uğradı.

"Her neyse, evime gelirken bu kadar açık gelmezsen sevinirim." Dedi. Bu onu rahatsız ediyordu. Açık olan saçlarımı arkama atıp biraz öne doğru ilerledim. Crop ince olduğu için göğüs uçları açık bariz görünüyordu. Bunu takar mıydım?
Asla!

"Okuldan sonra birde burda mı karışıyorsunuz profesör?" Tek kaşım havaya kalktı.

"Ben disiplinli adamım talabe, prensiplerim var. Buna saygı duyarsan iyi olur. Dikkat dağıtıcı şeyleri görmek istemem." dedi. Yani diyordu ki o kadar açık giyinme dikkat dağıtıyorsun. Anladım ama beni ilgindirmez onun prensipleri.

Göz devirip "Tamam, giyinirim. Daha az açık kıyafet giyinirim oldu mu profesör?" Diye sordum. Belki ona hesabını sorardım ama kendimi zorlayacaktım. O öğretmendi. Bundan daha kapalı bulabilirdim.

"Güzel öylese, ne içmek istersin?" Diye sordu ve ayağı kalktı.

"Filtre kahve, lütfe. " dedim kibarca. Profesör arkasına dönüp mutfağa doğru ilerledi. Bende hemen ayağı kalktım. Salonu renk bakımından sınıfta kaldı. Ruhum da öldü resmen.

İlerleyip salondan çıktım. Onu mutfakta buldum. Bende girdim içeriye ve derin bir nefes aldım. Sırtı ile bakışıyordum. Sırt kasları çok iyi duruyordu. Ama bundan bana ne? Yalandan öksürüp bana bakmasını salladım. Bana dönünce kaşları havaya kalktı. Bu kadar neye şaşırıyor. Onun yanına gittim.

"Su, su alacaktım?" Diye sordum. O hemen yeltenince "Gerek yok profesör. Zaten uzun zaman birlikte çalışacağız. Misafir olmam yani. Kendim alırım. " derin bir nefes alarak önüne geçtim. Sırtım kaslı göğsüne çarpıyordu. Parmak ucuyla yükselip dolaptan bardak aldım. Bardağıma sürahiyeden su doldurdum.

Bardağımı elime alıp dudaklarıma yaklaştırıp suyu içtim. Profesör hâlâ arkamda, hareket dahi etmiyordu. Kalçamı bilerek kasığına sürttüm.Sertliği hissedebiliyordum. Nefesi boynuma çarpıyordu. Tekrar yaptığımda küfür edip
Beni kendisine döndürüp, tezgaha yasladı. İki elini yanıma koyarak koyu gözlerini dikti bana.

"Ne yapmaya çalışıyorsun talabe?" Diye sordu, kısık ama sexsi çıkan ses tonuyla.

Dudak büzdüm. Kırmızı dudaklarım öne çıkararak "Su içiyordum, profesör. Ne yapıyordum ki?" Masum masum sordum.

Gözleri daha da koyulaşırken başını yere eğdi. Sakin olmak istediğini anladım.

Tekrar gözleri gözlerimi buldu.

"Bunu yapma işte,yapma." diye uyardı.

"Neyi?" Diye sordum safça.

"Bana sürtünmeyi kes, talabe. Babamın ortağının kızısın. Daha da önemlisi Öğrencimsin." Olmasam ne yapardı tanrı bilir.

"Niye? Olmasam ne yapardınız ki?" Hâlâ kaşınıyordum.

Bazen kaşınmak güzeldir. Bu sizi iyi eder.
Ama tutarında kaşının.
Fazla kaşınmak münasip yerlerimize girer.

"Bunu yapardım,talabe." deyip dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Gözlerim kocaman açıldı. Bir şey bekliyordum ama bunu değil!

Profesör beni öpüyordu,öğrencisini.

Yeni bölümü ile görüşmek üzere...

Loading...
0%