

Bölüm başlıyor
İyi okumalar dilerim;)
Aşağıdaki şarkıları açabilirsiniz.
Sahiden - Buray
Eklemedir koca konak -Suzan Hacıgarip
Hani bana - Hande Yener
Alışamadım - Sibel Bilgiç
Adını Dağlara yazdım - Sibel Can
Ya da kendi dinlediğiniz şarkıları dinleyebilirsiniz.(sahneye uygun seçin)
20. BÖLÜM: HAYAL KIRIKLIĞIM
"Ne? Ne diyorsun sen?" Bir anda öfkem yenik düşerken sesim yükseldi.
"Sessiz ol, senden hoşlanmam hataydı." Dediğinde beynimden vurulmuşa döndüm.
Konu benden hoşlandığı ya hoşlanmadığı değildi. Konu beni hata olarak görmesi.
Bu kabul edilemez.
"Şaka yapıyorsun değil mi?" Başını olumsuz anlamda salladı.
"Hayır,sen başlı başına bir hatasın. Senden gerçekten hoşlandım ama hatasın. Yanlışsın." Dedi acımasızca.
"Ne diyorsun sen ya, ne?" Öfke içinde bağırdım. Bir kaç kişi bana bakarken ben sadece olanlara inanamaz gibi gözlerimi Profesörden çekmedim. Ne bekliyordum ki?
"Sen zaten demedin mi? Sadece bir kere. Aramızda kalacağını bana hep hatırlattın. Şimdi neden böyle yapıyorsun ki?" Diye sordu merak içinde. Yüzümde bir şey ararken sadece bir sinir duygusunu bulabildi.
"Ben...," Aslında dediği doğru idi. Ben demiştim onunla aramızda sadece bir kez yaşanıp bitecekti. O benim peşimde kalmıştı. Benden gerçekten etkilendiğini ve tekrar benimle birlikte olmak istediğini biliyordum ama beni hata olarak gördüğünü şimdi öğrendim ve bu kalbimin bir tarafını incitirken sol gözüm dolmuştu.
Hayır, Hayır, hayır... Şimdi değil. Bunun için gözlerim dolması çok saçma. Duygular saçma idi. Benim neden gözlerim doluyordu ki?
"Boş ver dediğin gibi oldu işte. Mutlusun çünkü benden kurtuluyorsun." Dedi ve ayağa kalktı.
Hâlâ olanların şaşkınlığı yaşarken sözleri kulağım duyuyor ama algılamıyordu.
"Seni çağırdım çünkü veda etmek istedim. Çünkü gidiyorum. İngiltere'ye taşınıyorum. Babanla konuştum. Eğitimine devam edeceksin." Diyerek masayı terkettiğinde gözlerim sonunda onun gidişini izledi.
Az önce masada ne olmuştu?
Profesör İngiltere'ye mi taşınıyordu?
Benden hata diye bahsetmişti.
Hayır Ayçin gözlerin dolmasın. Çünkü yaptığın hareketler sen sorumluydun. Neden bir şey dememiştim ki sadece olanların şokunu yaşarken dilim lâl olmuştu.
Masadan ağır ağır kalkarken hesabı ödeyip çıktım. Ne umutlar ne hayallerle gelmiştim. Sadece hayal kırıklığı. Profesör beni ciddi ciddi terk etmişti hemde bana hata, yanlış olduğumu söyleyerek.
Arabama binmek istemiyordum. Araba bile şuan onu hatırlarken yolumu çevirip başka bir yere doğru yürüdüm. Güneş batarken sadece yürüyordum.
Sokaklar bana dar gelmişti. Galata kulesine yakın bir yere doğru giderken tekelden alkol aldım. Kafam yerinde değilse belki düşünmeyi bırakırım. Çünkü düşünmek kafayı yemekle eş değerdi. Bu kadar yorgun iken bir de düşünmek istemiyorum.
Herhangi bir evin çatısına çıkarken ayakkabılarımı çıkarıp çatıda yürümeyi başardım. Buradan düşme ihtimalim vardı ama dengede duruyordum.
Biraz daha yürüdüm ve manzarası altımda kalan yerde durup güneşin batışını izlemek adına oturdum. Bir elimde alkol diğer elimde ayakkabım. Onu yere bırakıp piriketlere elimi bıraktım. Güneş yavaş yavaş batarken alkolü dudaklarıma götürüp içtim. Çok sert içtiğim için yüzümü buruşturdum.
Güneş battığında sol gözümden bir yaş aktı. Evet gözümde yaş akarken dudaklarımda buruk bir gülümseme bulunuyordu.
"Gitti, Profesör gitti. Beni terketti." Dedim fısıldar gibi. Ardından kahkaha attım. Deli gibi güldüm.
"Sonunda ondan kurtuldum." Diye bağırdım. Kahkaham sürerken gözümde yaşlar birikti.
"Sonunda peşimde duracak,bana söz verecek,kalbimle oynayacak Profesör olmayacak. Çok mutluyum." Kahkaham sönerken gözyaşlarım yanaklarıma bir bir döküldü. Hafif tatlı bir esinti ıslak sıcak yaşlarımla buluşurken hissizdim.
"Neden peki şimdi gittin ki?" Kendi kendime sordum. Bir sene boyunca peşimden ayrılmamıştı. Şimdi neden böyle yapmıştı ki? Duyguları umursamayan ben nasıl hayal kırıklığı yaşadım ki?
O benim hayal kırıklığımdı.
Telefonum çalarken ses duymak istemiyordum. Elime aldığım telefonu açıp kimin aradığına bakmadan kulağıma koydum.
"Alo," Sesim çatallı çıkmıştı.
"Küçük hanım? Sesine ne oldu bakalım?" Karşıdan kahkaha sesi gelirken yüz buruşturdum.
"Ne istiyorsun,ne?" Dedim bıkkınlıkla. Bu adamdan nefret etmeye başladım.
"Savaş nerede? Ona ulaşamıyorum." Dedi. Sesi ciddi. Bu kez gülmüyordu.
"Ben nereden bileyim?" Diye sordum bu kez.
"Bana dün 'Yarın Ayçin ile buluşacağım' diye söyledi." Onunla uğraşmak istemiyorum.
"Bilmiyorum. Kahretsin bilmiyorum ve o gitti." Dedim bağırırken.
"Nereye?" Sesi şüphe içinde sorarken telefonu yüzüne kapadım.
"Aptal,hadsiz. O lacivert gözlerinle boğul." Adamın gözleri artık hoşuma gitmiyordu. Profesörün o koyu gözleri gözlerime geldi.
Ne değişmişti ki? Dün itiraf ederken şimdi bir hata olduğumu söylemişti.
Telefon tekrar çalarken yine o olduğunu sanıp küfür edecek iken onun sesini duydum.
"Ayçin?" Arkamda onun sesini duymamla omzumun üstünden ona baktım. Üzgün gözlerle bana bakıyordu. Onun burada ne işi vardı? Hani gitmişti?
"Profesör?" Dudaklarım titrerken gözümden bir damla yaş daha düştü.
"Burada ne işin var?" Diye sordu. Korkuyordu. Benim düşmemden mi? Ona ne ki?
"Hani gidiyordunuz?" Diye sordum.
"Gidiceğim ama iki gün sonra." Yani hâlâ gidiyordu.
"Anladım." Dudaklarımı birbirine bastırdım. Başımı salladım.
"Hadi gel eve götüreceğim." Onun bu hallerine daha fazla dayanamayıp ayağa kalktım.
"Yeter,git. Bana hata olduğumu söyleyip gidiyorsan şimdi de git." Diye bağırdım. Ayağa kalkarken dengem bir saniye kadar kaymıştı ama son anda dengede durmayı başardım.
"Dikkat et," Tam bana yaklaşırken elimle gelmesini durdurdum.
"Yaklaşma. Bana dokunma." Dedim sertçe. Yüzümdeki ıslaklık esinti ile kururken titredim.
"Tamam,hadi gel eve gidelim iyi değilsin." Dediğinde güldüm. Güldüğümü gördüğünde kaş çattı.
"Size ne ki burda olmam?" Diye sordum gözlerine bakarken. Saçlarım dağılmış olmalıydı.
"Ne demek bana ne? Hadi, iyi değilsin." Yaklaşmak için bir adım atacak iken bir adım geriye gittim. Başımı 'hayır' anlamında iki yana sallarken nefesimi tuttum.
"Gelme. Gelme Profesör. Ben, bana yardım edeceğine inanırım." Dondu. "Bana yardımcı olmak için geldiğini söylüyorsun ama gidiyorsun."
"Bunu sen istemiyor muydun? Benden hoşlanmayan sendin. Seni istiyordum ama istemeyen sendin. Hatırla, o gece beni nasıl yüzüstü bıraktın," Eliyle kendini gösterdi.
"Ben annemi kaybettikten sonra ilk defa birisinden hoşlandım. Ve o kişi hem babamın ortağın kızı hem de öğrencimdi. Nasıl hata olmayayasın ki?" Diye sordu sertçe.
"Onunla yattın?" Bir umut gözlerine baktım.
"Onunla tekrar yatmak istedin?"
"Biliyorum. Duygularıma başa çıkmam lazımdı ama sen zor bir kızdın. Tehlike sendin. Kanıma girdin." Bunu istemiyordu. Onu bu hâle getiren benmişim gibi.
"Ha yani ben girdim öyle mi?" Şaşkınlıkla ona baktım.
"Aynen öyle," Bir arkamdaki yere bakıyor bir de bana. Arkama döndüğümde çatı katının sonuna gelmiştim. Korku ile geri geri giderken sırtım profesörün göğsünü buldu.
Eli belimi tuttuğunda ondan uzaklaşmak adına beni tutan koluna vurdum.
"Bırak beni,dokunma bana." diye bağırdım. Beni havaya kaldırdı. Ayaklarımı bırakmasını ister gibi sallarken onu zorluyordum ama beni bırakmadı.
"Bırakırım ama aşağı ineceğiz." Şart koşması ile kaş çatarak baktım. Tam arkamda duruyordu ve ifademi görmüyordu.
"Hayır,git. Ben gelmeyeceğim." Şuan küçük bir kız çocuğu gibi davrandım.
"O zaman bırakmayacağım." Dediğinde sırtımı onun göğsünü itmek için geriye doğru götürürken vücudum ona sürtündü.
"Siktir, Ayçin şunu yapmayı kes." Adamın ereksiyonuna değmiştim.
"Kesmezsem?" Diye sordum hâlâ beni bırakması için uğraşırken.
"Seni burda," Gözlerim kocaman açılmıştı. Son anda kendini frenletmişti.
"Öyle mi? Ben hani yanlıştım? Yanlış birisiyle yatmazsın diye biliyordum. Her neyse sen gidersen bende senden kurtulur yeni yakışıklı erkeklerle birlikte olurum." Bu doğru değildi. Belki yatardım ama ondan başka yakışıklı bulur muyum sanmam.
"Hayır öyle bir şey yapmayacaksın." Sesinde kızdığını anlamıştım.
"Bal gibi de yaparım. Belki sen beni hata olarak görmüş olabilirsin ama diğer erkekler öyle düşünmüyordur. Buna emin olabilirsin." Gülümsedim.
"Belki birisine aşık olurum."
Bu düşünce onun hareketsiz kalmasına neden oldu. Onun bu hareketsiz kalmasından faydalanıp hemen aşağı inip ondan uzaklaştım. Alkol şişemi alıp tekrar içtim.
"Bırak, içme." Dudaklarımda bulunan bir gülümseme ile ona baktım.
"Ne önemi var ki? Burdan düşsem bir hataya tekrar düşmek istemezsin ki? " Dediğimde nefesini sertçe verdi.
"Böyle demeyi kes," Elini alkol şişemi almak için uzatırken geri çekildim.
"Hayır,git." Dedim Kaş çatarak.
"Gitmiyorum." Dediğinde omuz silktim.
"Sen bilirsin," Alkol şişemden bir yudum aldığımda alkolün çoktan kanıma karıştığını hissedebiliyorum. Yaptığım ve söylediklerim karmakarışık ve anlamsız iken ona baktım.
"Beni gerçekten hata olarak mı görüyorsun?" Diye sordum. Sesim titrerken buna küfür ettim içimden.
"Evet," Tereddüt içinde verdiği cevapla başımı salladım.
"Peki nasıl bir hata?" Diye sordum onun üzerine giderken. Adımlarımı sarsılarak atıyordum. Bir anda dengem şaşarken az kalsa düşüyordum ki onun kolları belimi tuttu.
"Dikkat et," Göğsüm onun göğsüne sürtünürken yutkundu.
Elimi onun göğsüne koyduğumda elimdeki alkol şişesi yeri boylayıp kırıldı.
"Bırak,git şuradan." Beni bırakmadı. Hatta daha da kendine çekip elini sırtımda birleştirdi.
"Hayır,hadi gidiyoruz. Kendinde değilsin." Diyerek daha ben ne olduğunu anlamadan beni kucağına aldı. Küçük bir çığlık atarak kollarımı düşmemek adına boynuna dolarken yüzüne baktım. Alkol yüzünden onu bulanık görürken hıçkırdım. Gülümsedi.
"Gülme," tekrar bir hıçkırık.
Güldü.
"Gülme diyo-" hıçkırık "rum."
Beni aşağı indirmek adına çatıda yürürken onu inceledim. Ne zamandır beri dokunmuyorum ki? Elim bir anda yüzüne gitti. Şaşırdı ama bana bakmadı.
"Bana bak," Bana bakmadı.
"Sana diyorum bana bak," Sesim alkolden yamuk çıkıyordu ama yine de dibinde olduğum için beni anlaması gerekiyordu.
Bakmadı.
Bir anda iki elim yanaklarını tutmuş kendime çevirdim.
Gözleri şaşkınlıkla açılırken ne yaptığımı bilmeden dudaklarını öptüm.
Karşılık vermedi.
Ayrıldım dudaklarından kaş çatarak "Bana karşılık ver seni saygısız Profesör." dediğimde o da kaş çattı.
"Ben saygısız değil," Sözünü dudaklarımı onun dudaklarına kapatarak kestim. Üst dudağını emdim. O özlediğim dudaklarına kavuştuğum için mutlu iken ne yaptığımın farkında değildim. Çünkü alkol gerçekten bu kez bana çarpmıştı.
Başta karşılık vermeyen Profesör daha fazla dayanamayıp dudaklarıma karşılık verdi. Alt dudağımı hoyratça öperken inledim. Dudaklarımız yetmeyince araladığım dudaklarıma profesörün dili sızdı. Dillerimiz buluşurken kısık sesle inledi.
Onun dudakları çok güzeldi. Dolgun dudaklarını öptüm. Geri çekilirken gözlerine baktım.
"Beni istiyorsun,bunu biliyorum profesör." Dedim. Ellerim yanaklarından ayrıldığında bana nefes nefes kalmış bir şekilde bakıyordu.
"Hayır istemiyorum." Dedi ama dudaklarıma bakıyordu.
"Yalan söylüyorsun." Dedim dudaklarına yaklaşırken.
"Hayır yalan söylemiyor," dudaklarına hafif bir öpücük kondurdum.
"Söylüyorsun çünkü beni öpmek istemezdin." Dediğimde kendine geldi. Beni yere bırakırken dengemi sağlamak adına eli belimi buldu.
Bunu yeni farketmiş gibi etrafına ardından bana baktı.
"Söylüyorsun çünkü beni istiyorsun. Bunu biliyorum." Dedim dudakları ile dudaklarım arasında bir nefes boşluğu kadar mesafe varken.
Başını iki yana salladı "Ama yanlış," Ben de onun gibi başımı iki yana salladım.
"Evet yanlış." dedim onu onaylatırken.
"Bunu yaptığıma inanamıyorum." Dedi gözlerime bakmayı kesip derin bir nefes içine çekti. Ama nefesini çekerken dudakları dudaklarıma sürtündü.
"Bende inanamıyorum. Beni hata olarak gören bir adamı öpmek bile başlı başına yanlış iken şimdi burada bile olmamam lazımdı." Bir anda ondan uzaklaşıp çatı katından inmek için ona sırtımı döndüm.
"Ayçin,bekle." Eli beni tutmak adına uzatırken izin vermeyip onu ittim.
"Siktir git. Hata olduğunu bildiğin kişiden uzak dur." Dediğimde gözlerime bakakaldı.
"Ben öyle demek istemedim." Az önce olanlar kafamda kurmuyorsam o demişti. Beni restorantta terkeden oydu.
"Ya ne demek istedin peki? Bana hata olduğumu söyleyen kimdi profesör?" Gözlerini yumdu kısa bir an.
Sessiz kaldı.
"Ben de öyle düşündüm. Çünkü kafam yerindeydi. Senin gibi iki yüzlü görmedim profesör. Dün benden hoşlandığını itiraf ederken şimdi beni yanlışın olarak görüyorsun. Siktir git profesör. Cidden git o sarışın ve esmerle birlikte ol. Ha Yasemin denen kadınla da birlikte ol. Çok yakışırsın." Dediğimde şaşkınlıkla bana baktı.
"Saçmalama istersen Ayçin." Dedi sinirle.
"Yok, ne saçmalaması? Madem tanıdık o zaman kesin benim gibi onu da yatağına almışsındır." Dediğimde nefesini verdi.
"Öyle bir şey yok. Yani senden sonra kimse ile birlikte olmadım." Dediğinde yüzüne baktım.
"Yani? Yani o kadınla yattın?" Diye emin olduğum soruyu karşımdaki Profesöre sordum.
"Evet çünkü eski sevgilimdi." Ben ona şaşkınlıkla baktığımda anlatmaya devam etti.
"Annemi kaybetmeden önce onunlaydım ve bu tramvama katlanamadığı için ayrıldı." Dediğinde onu dinlemeye devam ettim.
"Keşke hayatımda olmasaydın profesör." Gözlerinde bir kırılma geçti.
"Keşke..." Dedi.
"Keşke nefret ettiğim adam olarak kalsaydın." Dedim. Bu onun kalbine girmiş bir iğne kadar acı verdi.
"Keşke..." Dedi tekrar.
"Keşke seninle yatacağıma eski erkek arkadaşımla yatsaydım." Dediğimde o da hemen karşılığını verdi.
"Keşke..." yüzü şaşkınca çatıldı. "Ne saçmalıyorsun?" Dedi sertçe.
"Evet belki eski idi ama en azından hayal kırıklığı değildi." Dediğimde sesli yutkundu.
"Beni neden hayal kırıklığı görüyorsun Ayçin? Beni istemeyen sendin?" Yine topu bana çeviriyordu.
"Çünkü senden hoşlanmıyordum. Her zaman ayağıma bağ kalacağını düşündüğüm için." Dedim.
"Şimdi değişen ne? Yine aynı düşünmüyor musun?" Diye sordu merakla.
Gözlerimi kaçırırken ona bakmayı kesip çatıdan indim.
Onun sesini duyuyordum ancak durmaya niyetim yoktu. O benim peşimden inerken koşarak sokaktan uzaklaştım. Caddede koşarken insanların bana garip bakışlarını görüyordum.
Hiçbirini umursamadan koştum. Onun da peşimde olduğunu biliyor ve adımlarımı hızlı atıyordum.
Bir anda araba önümde dururken irkilerek arkaya doğru geriledim. Şoför koltuğunda oturan adama baktım.
Lacivert gözlerine baktım. Ondan nefret ediyordum ama beni kurtaracak oydu.
Kapı zaten açıktı. Kapıyı açıp bindim.
"Selam." dedim buruk bir gülümseme ile. O bana şaşkınca baktı. Eminim şuan berbat durumdaydım.
"Ne oldu? Bu halin ne?" Diye sordu. Gözleri her zerremi incemek istiyormuş gibi dururken arkadan korna sesi gelmeye başladı. Başımı çevirip geldiğim yere baktığımda Profesörün beni sağa sola bakarak arıyordu.
"Hadi gidelim,sana anlatırım." Dedim boğazımı temizledim. Gözleri yolu bulmuştu. Bunu kabul etmezdi ama sessiz kalacağımı bildiğinden arabayı çalıştırıp hareket ettirdi. Profesör gözümün önünden uzaklaşırken arabanın aynasından ona baktığımda hâlâ nereye gideceğini karar vermiş değildi. Telefonunu çıkarmıştı ki telefonum yanımda değildi.
"Beni nasıl buldun?" Sonunda önüme döndüm.
"Bulurum ben, bırak bunu hâline bak. Ne oldu? Neden koştun? Ya sana çarpsaydım?" Kızgın ses tonuyla sordu.
"İyim işte. Sorun yok." Dedim omuz silkerken.
"Sorun mu yok, Tanrım delireceğim," Tam yine konuşacağı vakit telefonu çaldı. Telefonu açıp arabaya bağladı.
"Alo,Arslan. Ayçin'e ulaşamıyorum." Profesörün endişeli sesine kulak astım.
Arslan bana bir saniye kadar bakıp yola döndü. "Neden ne oldu?" Diye sordu.
"Onu bulamıyorum. O bir anda deli gibi koştu. Şu senin adam bulsun yerini." Şaşkınlıkla bakarken ona, o sakindi.
"Tamam hallediyorum. Ne oldu peki?" Diye sordu. Anlaşılan benden cevap alamayınca ona sormak istemişti.
"İstediğim bu değildi. Senin o aptal planına uyduğum için Ayçin benim gerçekten gideceğimi düşündü. Onu bir çatıda buldum. İyi görünmüyordu. Onu kaybedemem. Bana verdiğin fikrin bir şeye yaramadı. Onu hemen bul çok acil." Dediğinde duyduklarım karşısında şok olmuşum.
Gözlerim irice açılırken Arslan soğuk terler içinde duruyordu. Bana bakmamıştı bu süre zarfında.
"Tamam, hallediyorum." Deyip kapattı. Ben ona bakmaya devam ederken konuşmasını istiyordum ancak konuşmadı.
"Ne demek gitmiyor?" Dediğimde sessiz kaldı.
"Bana cevap ver, profesör ne demek gitmiyor? Hepsi senin başının altından mı çıktı?" Diye bağırdım.
Yüzünü buruşturdu.
"Sakin ol anlatacağım." Dediğinde gözlerimden ateş çıkıyordu.
"Bana 'sakin ol' deme." Diye yine bağırdım.
"Her şey senin onun için ne yapacağını öğrenmek içindi. Savaş'a gitmesini söyleyen bendim. Çünkü senin onun sevdiğine inanmıyordum. Savaş başta buna karşı çıksa da senin duygularından emin olmak adına kabul etti." Dediğinde şok üstüne şok yaşıyordum.
"Ne?" Dudaklarım arasında çıkan sözcük sadece hayal kırıklığı içeriyordu. Onun bana bunu yaptığına inanamıyorum. Benden emin olmak adına böyle şeyler demişti öyle mi?
"Sana 'gidiyorum' diyecekti ve senin de tepkilerini incemek adına ben yanında kalacaktım ama ne oldu aranızda onu bilmiyorum her şey iptal oldu." dedi elini direksiyona vurdu.
"Seni geberteceğim." Dedim. Ona doğru uzanıp iki elim de boğazına doğru gitti. Elim boğazını sıkarken o gözleri açılmış şekilde kurtulmaya çalışıyordu.
"Bırak,kaza yapacağız." Dedi ama bırakmadım.
"Yapalım. Birlikte ölelim ama seni geberteceğim. Senin yüzünden ne yaşadım biliyor musun?" Diye bağırdım. Elleri direksiyonu sıkı sıkı tutmaya çalışıyordu ama eğer direksiyona asılır ise boğulurdu. Eğer kurtulmayı denese yoldan çıkacaktık.
"Bırak,nalet kız. Gerçekten kaza yapacağız." Gözleri yukarı doğru çıkıyordu boğulmaktan.
"Yapalım işte. Senin gibi ruh hastasından kurtuluruz. Bu eğer canıma eş değerse zaten çok yaşadım hayatı. İkimizde cehenneme gidelim." Dediğimde buna inanamaz gibi gözleri kocaman açıldı.
"Delirdin mi sen?" Diye zar zor bağırdı.
"Aynen delirdim. Senin yüzünden profesörün beni hata olduğunu düşündüğünü zannettim. Neler yaşadığımın farkında mısın?" O lacivert gözleri beyaza bürünürken eli direksiyonu bırakmıştı. Biraz daha sıkacak iken araba hakimiyetini kaybedip bariyerlere doğru ilerledi. Hemen direksiyonu tuttuğumda son anda kaza yapacaktık. Arslan öksürdü. Büyük büyük öksürdü.
Eli boğazına gittiğinde nefesini zar zor düzene soktu. Ayağının üstüne frene bastığımda otobanda durmuştuk.
Ona baktığımda kendine gelmeyi bekliyordu ama onu beklemeden arabadan indim. İnmeden önce telefonunu aldım.
Biraz ilerleyip yoldan çıktım.
Telefonu elime alıp açtım. Umduğum gibi şifre yoktu. Telefondan profesörün ismini bulur bulmaz açtım.
"Alo,Arslan? Buldun mu yerini? Lütfen söyle bana. Onu bulamıyorum hâlâ. Telefona ulaşamıyorum." Dediğinde panik dalgası onu ele geçirmişti.
"Profesör, benim." Sesi kesildi.
"Ayçin,sen misin? Aman Tanrım neredeydin? Arslan mı buldu seni? Neredesin? Lütfen özür dilerim. Gerçekten özür dilerim. Bunlar benim düşüncelerim değildi. Ne kadar da aptal bir insanım." Arkamdan birinin geldiğini duydum. Arslan diye düşündüğüm için arkama dönmedim.
"Biliyorum. Sizin değildi. Zaten beni öyle öpen bir adamın sözcükleri olamazdı." Ayak sesi daha da yaklaşırken nefesimi tuttum.
"Özür dilerim. Şuan neredesin? Arslan yanında mı?" Diye sordu
"Evet o şuan arabada. Onu geberteceğim. Onun yüzünden bana söyledin tüm bunları." Dedim sertçe.
Onun sessizliği benim onu duyduğumu öğrenmiş ve şaşkınlık yaşadığını gösteriyordu.
"Sen duydun mu?" Diye sordu sessizliği bozarak.
"Onun yanındaydım. O buldu beni. Ve profesör inan bana yanına geldiğimde senin o muhteşem yüzüne bir yumruk atacağım." Dediğimde yutkunma sesi duydum.
"Neredesin?" Tam ben cevap verecek iken arkamdaki kişi elini ağzıma bastırdı.
Telefon yere düşerek çırpındım. Onun sesi kulağıma geldiğinde onun Arslan olmadığını öğrendim.
"Sessiz olmazsan seni öldürürüm." Telefon yere düşmüş iken hoparlör açılmıştı. Profesörün sesi duydum.
"Ayçin neler oluyor orada?" Diye bağırdı.
Arkamdaki adam bir anda bıçağını boğazıma dayarken nefesimi tuttum.
"Benimle geliyorsun." Dediğinde karşı çıkmak adına hamle yaptığımda bıçağı boğazıma sertçe bastırdı.
Şuan ölmek istemiyordum. Daha profesöre bir yumruk borcum vardı.
Arkamdaki adam telefonu botu ile ezdi.
Beni yavaşça geriye çekerken bağıramıyordum. Telefon kırılmıştı.
"Debelenme,yoksa canını yakarım." Bıçağı bastırmaya çalışıyordu. Bu da benim hareketlerimi kısıtlıyordu.
Beni yola getirdiğinde benimle hareket ederek yolda bulunan başka bir arabaya götürdü. Arslan'ın arabası buradaydı. Arabaya baktığımda Arslan yoktu. Neredeydi o?
"Geç," Adamın sesini duymamla önüme döndüm. Ön yolcu koltuğun kapısını açtı. Beni zorla bindirirken bıçağı boğazımdan çekti. Bunu fırsat bilirken hemen diğer kapıdan kaçmaya çalıştığımda adamın eli saçlarımı bulup geriye doğru çekti.
Acıyla bağırırken gözümden bir yaş düştü. Saçımın kökü yolunmuş gibi hissettim. Sanki kolumu kesmiş gibi bir acıydı.
"Nereye böyle, Ayçin?" İsmimi nereden bildiğini düşünürken elim saçıma gitti.
Beni koltuğa sertçe yaslayıp kemerimi taktı ardından hızla kapıyı kapatıp kendi tarafına geçti. Zaten saçımda yaşadığım acıyla hiçbir hareketlik edemezdim. Arabaya binip çalıştırdı. Yüzümü ona çevirdiğimde bir çift kahve gözlerle karşı karşıya kaldım. Bu kimdi? Tanıdık gelse de sadece gözlerini görebilmiştim. Kar maskesi takıyordu.
Araba yola çıktığında bağırmak adına camı açmaya çalıştım ama açılmadı.
"Sabret, Ayçin." Güldü. Sesi tanıdık gelirken kaş çatarak ona baktım.
"Bırak,sen kimsin?" Diye sordum. Bana baktı ardından önüne döndü.
"Beni tanıyorsun aslında ama bunun bir önemi yok." Dedi sakin bir sesle.
"Beni bulacaklar. Bak yol yakın iken indir beni. Seni polislere de şikayet etmeyeceğim." Dediğimde güldü. Alayla gülüşünü kar maskesinin altında saklıyordu.
"Öyle bir şey olmayacak. Sen benimsin." Bana nasıl sahiplik eki koyabilirdi?
"Ben senin değilim. Sen kimsin?" Dedim tekrar.
"Dediğim gibi bunun önemi yok." Nefesimi verdim. Gözlerim yolu bulurken nereye gideceğimizi merak ettim.
"Nereye götürüyorsun?" Diye sordum. Cama baktı ardından yola bakıp bana döndü.
"Gittiğimizde göreceksin. Sabretmeyi öğren. Sabırsız mısın?" Diye sordu.
"Evet öyleyim. Söyle işte yerini. Sanki yerini mi söyleyeceğim?" Gözlerinde gördüğüm öfke ile yutkundum.
"Sessiz olmazsan o ağzını kapatırım." Tehdidi beni korkutacağını zannediyordu.
"Öyle mi? Hadi yap öyleyse." Dediğimde arabayı durdurup bir bezi torpidodan çıkarıp ağzıma tıktı. Bezi çıkarmayayım diye beyaz bir ipi de çıkarıp elime sardı. Debelensemde kurtulamamıştım ipten ve bu canımı daha da sıkıyordu.
Ben Ayçin'dim ve bu bana göre değildi. Zavallı gibiydim.
Bazı şeyleri söylemek için ağzımı açtığımda sadece mırıltı duyuldu.
"Sesini bir süre dinlemeyeceğim için ne mutlu bana." Gülümsediğinde gözü kısılmıştı.
Yine bir şeyler söylemek için ağzımı açıyordum ki elini kaldırıp durdurdu.
"Lütfen mırıltı etmeyi kes. Seni götürdüğüm yerde istediğin kadar konuşacak bol bol zamanın olacak." Dediğinde ona göz devirdim.
Ne demek istiyordu? Şuan nereye gidiyorduk ki? Bu adam da kimdi?
Arkamızda bir arabanın çarpması ile sarsıntı yaşadık. Aynadan arkaya baktığımda Arslan olduğunu gördüm.
"Kahretsin, onu öldürmeliydim." Bu adam ne diyordu böyle? Arslan'ı mı öldürecekti?
Tekrar araba bize çarparken adam gaza basıp Arslan'ın arabasından kaçmaya çalıştı. Sesler çıkarmak için bağırdım ama sadece yüksek sesli inlemeler döküldü.
"Kes sesini, benimsin. Başka birisinin seni almasına izin vermem. Anladın mı? Benimsin." Sözleri beni korkutuyordu. Bir insana sahip olunamazdı. Ama bu beni sanki bir mal mışım gibi sahiplenmek istemesi ister istemez korkutuyordu.
Arslan tekrar gaza bastı ve bize yaklaşmak için yanımıza yaklaşırken beni gördü. Korku vardı. Onun gözlerinde benim için korku vardı.
Camı indirip bağırdı.
"Durdur şunu, Bırak Ayçin'i. " diye bağırdı. Adam daha da hızlanıp onu geride bırakırken sırtım koltuğa yapıştı.
"O benim,onun sahibi benim." Dedi kendi kendine. Gözlerinde ateş çıkıyordu. Gözleri dönmüş gibi tekrar tekrar bu sözcükleri kendine diyordu.
Korku bedenimi sarmış filizleniyordu. Benden ne istiyordu ki?
Belki bir saat belki bir buçuk saat boyunca yoldaydık. Nereye gittiğimizi bilmiyorken o adamdan korkmaya başladım.
Sonunda bedenim yorgun düşerken gözlerim kapanmıştı.
...
Savaş Aksoy:
"Ayçin?" Telefondan onun sesini duyamamıştım. Telefon kapanırken sert bir küfür savurdum.
"Kahretsin, ne oldu şimdi?" Telefonu kapatıp arabama doğru koştum. Arabama binip arabayı çalıştırır çalıştırmaz hemen telefonu arabaya bağlayıp Amir Samet Amca'yı aradım.
"Alo, Savaş ne oldu evladım?" Diye sordu babacan bir tavırla. Babamla arkadaştı.
"Samet amca birisinin yerini bulabilir misin?" Diye sordum konuya girerek.
"Hayırdır evlat? Ne oldu?" Diye sordu.
"Amca,birisine ulaşamıyorum. Arslan'ı biliyorsun değil mi? O üniversite arkadaşım olan. Evet, işte ona ulaşmıyorum." Dedim
Arabayı sürerken bir yandanda kulaklarım telefondaydı.
"Arslan'a mı ulaşamıyorsun? Ona bir şey mi oldu evlat? Söylesene?" Diye sordu korku içinde. Arslan'ı da babası tarafından tanıyordu.
"Bilmiyorum. Telefonu bir anda kapandı." Dedim alelacele.
"Hemen, hemen buluşacağım oğlum. Sen merak etme. Babasına haber vereceğim." Dediğinde sözünü kestim.
"Önce onu bulmalıyız. Babasını telaş etmemize gerek yok. Senden haber bekleyeceğim." Dedim ve yüzüne kapattım.
Onu nerede arayacağımı bilmiyorum. Kahretsin ki bilmiyorum. Ayçin'e ne olmuştu da bir anda telefon kapandı.
İçime bir kurt düştü.
Arabayı hızlı sürmek için gaza basarken telefon sesini arabanın içinde doldu.
Hemen telefonu açarken nefesimi tuttum.
"Alo, Savaş benim." Arslan'ın sesini duymamla frene sertçe bastım. Arkamda kornaların sesini duyuyordum ama umrumda değildi.
"Arslan? Sen misin? Ayçin nerede Arslan?" Diye sordum hemen. Endişe sesime yansımıştı.
"Onu kaçırdı." Dediğinde gözlerim kocaman açılmıştı.
"Ne? Kim, kim onu kaçırdı?" Diye sordum.
"Bilmiyorum. Ama bir tahminim var." Dediğinde sözünü kestim.
"Kim?" Diye sordum.
"Ayçin'e takıntılı bir manyak. Adı Serkan mı ne? O olmalıydı." Dediğinde şüphe içimi kemirdi.
"Sen nereden biliyorsun?" Diye sordum. Arslan Ayçin'i daha iki günlük tanıyordu.
"Beni biliyorsun, tanıştığım kişileri A'dan Z'ye kadar herşeyini araştırırım." Dediğinde gözlerimi yumdum. Kahretsin ki biliyordum. O da böyle takıntısı vardı. Yeni tanıştığı kişilerin geçmişini her zerresini araştırıyordu.
"Ah, biliyorum. Peki kim bu Serkan?" Diye sordum sinirle.
"Adam Ayçin'le birlikte olmak istemiş ancak bizim kız istememiş neymiş prensipleri varmış. O da bir süre onu rahatsız etmiş. Sonunda Kızımız onu şikayet edince hapise girmiş. Geçen ayda çıkmış. Onu geri almak için bugünü beklemiş. Herşeyi planlamış. Adam manyak. Onu nereye kaçırdığını araştırmaya çalışıyorum. Bu telefonu da yeni aldım. Telefonum muhtemelen Ayçin alırken adam tarafından kaçırılmasından dolayı kullanılmaz duruma gelmişti. Ona yetiştim ancak gaza bastı." Nefesini verdi.
"Kahretsin. Onu bul. Samet amca senin kaybolduğunu söyledim." Dediğimde hemen onun cevabı gecikmedi.
"Ne? Delirdin mi sen?" Diye bağırdı.
"Bağırma. Senin de Ayçin'in yanında olduğunu zannetim. Çünkü telefonun ondaydı." Dediğimde sakinleştiğini hissetim.
"Tamam,her neyse. Beni oyalama da bizim küçük hanımı bulayım." Dediğinde o görmese bile başımı salladım.
"Tamam, haber et bana." Deyip kapattım. Hemen Samet amca'yı aradım.
"Alo, oğlum hâlâ onu bulamadık." Dedi hemen.
"Arslan bulundu Samet amca ancak Ayçin yok." Dediğimde bir süre ses gelmedi.
"Hangi Ayçin?" Diye sordu merak içinde. Arslan bulundu diye derin bir 'oh' çektiğini duydum.
"Ayçin Günay. Kemal Günay'ın kızı." Sessizce beni dinlerken telefonun kapandığını hissetim.
"Ne? Kemal'in kızını mı kaçırdılar?" Onun Kemal amca'yı da tanıdığını anladım.
"Evet,ona ulaşamıyorum. Kadir denen adam onu kaçırdığını öğrendim. Ayçin'i rahatsız etti diye hapishaneye girdi. Geçen ay çıkmış." Dedim.
"Araştıracağım. Senden de bir haber gelirse lütfen bana söyle. Kemal'e bildirmek zorundayım. Biliyorsun değil mi?" Dediğinde nefesimi verdim sıkıntı içinde.
"Biliyorum. Tamam. Senden haber gelirse lütfen ilk önce bana haber et." Dedim hemen.
"Tamam,tamam. Dikkat et." Deyip kapattı.
"Nerdesin be Ayçin? Kendini bana, diğerlerine karşı korurken şimdi de koru. Seni bulacağım. Söz veriyorum. Sana zarar gelmemesi için hemen bulacağım." Kendi kendime onu bulacağım diye konuşurken daha fazla dayanamayıp arabamı çalıştırdım. Onu boş sokaklarda aramaya başladım. Bir haber arayana kadar her taşın altına bakacaktım. Seni bulacağım... Söz veriyorum.
Ayçin Günay:
Gözlerim uyandığımda bir kulübede olduğumuzu farkettim. Rutubet kokan bir odada uyanmıştım.
Elimde ipler yoktu. Ağzımda bez de yoktu.
"İnsan bir düzgün yere koyardı. Ne böyle malmışım gibi iğrenç kokan yere bırakıyor? Bana yakışır mı?" Kapıdan gelen ayak sesler ile sustum.
Kapı açıldı. Gelen o adamdı. Kahverengi gözleri beni süzdü. Sanki iyi miyim diye.
Ben burada nasıl iyi olabilirim?
Yanıma yaklaşıp kapıyı kapattı.
"Merhaba, Ayçin." Dedi. Sesi bir tanıdık gelsede çıkaramamıştım.
"Sen de kimsin?" Etrafı inceleyip ona döndüm."Beni nereye getirdin?" Burnumu karıştırarak "Ayrıca nasıl beni buraya böylece bırakırsın?" Diye sordum sinirle. Elimde bulunan kirlileri birbirine çarparak kurtulup ayağa kalktım.
Tam karşısına geçtiğimde bana baktı. Benden uzundu. Belki Profesör kadar uzundu.
"Gerçekten merak ediyor musun?" Diye sordu.
Başımı salladım.
"Hangi aptalın beni kaçırdığını merak ediyorum." Yüzü sinirli bir hâl alırken burnundan nefes alıp verdi.
"Seni kaçırdım. Artık benimsin. Benim kim olduğuma gelirsek daha çok zamanımız var merak etme. Birbirimizi iyi tanıyacağız." Gülümseyerek bana baktı. Yüzü maske yüzünden göremiyorum sadece gözleri. O kahverengi gözleriyle bakışıyordum.
"Bu ne demek oluyor?" Diye sordum.
"Bu demek oluyor ki artık bana alışsan iyi edersin çünkü seni bulamayacakları bir yere getirdim. Sadece sen ve ben varız bu evde." Sesi ürkütücü derece sakindi.
"Hayır, gideceğim. Bırak beni." İleri atılıp kapıya doğru koştum ama eli tekrar saçımı bulurken yine bağırdım.
"Bırak, bırak beni hayvan. Saçımı çekmeyi kes. Ahhh..." Acıyla geriye doğru gittiğimde adamın elinde gördüğüm iğne ile ne yapacağını merak ederken o iğneyi omzuma bastırdı.
"Sen,ne?" Son sözcüklerim fısıltıdan ibaret olduğunda gözlerim kapanıyordu.
"Sen hep benimdin Ayçin. Sadece Serkan'ın." Dediğini zar zor duyarken bedenim yere az kalsa yığılırken onun kolları bunu engellemeye çalıştı. Beni kucağına alırken gözlerim kapanmıştı.
"İyi uykular güzelim. Sadece benim olan Ayçin." Demişti en son. Sesler de gözlerim gibi bu dünyada soyutlanırken ne yapacağımı bilemiyordum.
Bu adam kimdi?
Profesör beni bulur mu?
Ya da ailem endişe duymuş mudur?
Hiçbirini bilemeden bilmediğim bir adam tarafından kaçırılmıştım. Bu da Ayçin Günay için gerçekten harika bir sondu (!)
Sezon finali ile karşı karşıya geldik.
Herkese iyi günler
:)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.81k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |