

Sorunlar bitmezdi. Kalp de bir sorundu. Bir insanı neyi yıkar, derseler,sanırım kalp diyebilirim. Herşeyi bile kontrol altına alan biri -ki bu beyin de dahil - kalbine sahip çıkamazdı. Kalp öyle bir şey ki insana cenneti de cehhenemi de yaşatıyordu. Sorun neydi biliyor musunuz? Sorun,buna engel olamamış değil,buna en başından beri izin vermekti.
Sanırım en büyük hatalar en başından her şeyi bildiği hâlde kabul etmekti...
Bir insan başına geleceği bildiği hâlde o seçtiği yola istekle koşması idi.
Kalp dinlemiyordu. Hayır,insan kalbine uyuyordu.
Son olarak,kalbine uyan sonunu ister görsün ister görmesin günün sonunda acı da olabilir veya mutluluk.
Bu sizin kaderinize,çabanıza bağlıydı.
"Kalbine iyi bak çünkü gideceğin yolu o seçecektir."
Merhaba arkadaşlar
TALEBE AŞKI ZOR hikayesi
Başladığı yerden devam ediyor.
Sadece bir hafta sonra yazmaya karar verdim.
Her neyse,beni anladığınızı umuyorum.
Yeni sezon başlıyor.
İyi okumalar:)
Bir gün benim yerimde ol - Aleyna Tilki - Doğu Swag
21. BÖLÜM: SON UMUDUM
Gözlerim, acı içinde açtım. Kolum yattığım sert zemin yüzünden ezilmiş gibiydi. Dudaklarımdan inlemeye engel olamamıştım.
Gözlerimi kırpıp olduğum yeri incelediğim de "Ah,harika yine aynı yer. Bu kadar fakir misin? Söyleseydin babama para verdirtirirdim. Beni kaçıracağın yer en azından daha katlanabilir hâle gelebilirdi. Şuan kolum, başım, gözüm ağrıyor. Kısacası; her yerim. Nalet olsun!" Dedim,sızlanarak. Dudaklarım kurumuştu.
"Su da vermez misin?" Dedim, kendi kendime doğrulanıp konuşurken.
Aynı yerdi.
Tahta bir odada, küçük bir penceresi olan bir yerdi.
Doğrulandığımda acım daha da eziyet verici olmuştu.
"Dayanamıyorum,hadi ama." Adam benden ne istiyor ki? En son olanları hatırlayınca sertçe yutkundum.
O,olamazdı değil mi?
Beni kaçıran,bana bu yeri layık gören kişi Serkan olamazdı değil mi?
Bayılmadan önce, kollarına düşmeden önce kulağıma onun sesleri dolmuştu ve adını söylemişti.
SERKAN.
"Ah gerçekten mi? Bunca şeyi o adam mı yapmıştı? Hadi ama bu haksızlık. Karşılık vermediğim diye bana kin duyamazsın." Dedim, bağırarak. Umarım evdedir yoksa boşuna bağırdığımı düşünüp, zavallı boğazımı harap ettiğim için kendime küfür edeceğim.
Kapıda hareketlilik olduğunu görünce içimde bir sevinç oldu. Neyse ki evdeydi.
Kapı açıldığında,sonunda yüzünü gördüğüm için yüzünü incelemeye başladım. O da bana bakarken içeriye girmişti.
Dudaklarında bir kıvrılma belirdi beni görür görmez.
"Demek uyandın, güzelim?" Bana yaklaşıyor, yüzümün her zerresine tekrar tekrar bakmayı ihmal etmiyordu.
"Güzelim?" Garip bir bakış attım. Üstünde siyah bir kazak,kot pantolon bulunuyordu. Asi saçları karışmış ancak yüzünde bir yorgunluk almıyordu.
Ben burda acı çekmiş iken mi?
Güldü.
"Sadece benim güzelim." Üstüne bastırarak.
"Kimsin de bana sahiplenici sözcükler kullanıyorsun?" Tek kaşımı kaldırdım ve gözlerimi kısarak ona baktım. Dudaklarım, gözlerimi kıstım diye öne doğru büzülmüştü.
Bu da onun gözleri,benim büzülmüş dudaklarıma kısa bir an bakmasına neden oldu.
Yüzündeki tebessüm yerinde dururken ondan beklediğim sorunun cevabını verdi.
"Serkan, Serkan Varol" Dedi.
"Bana ne yapmayı düşünüyorsun Serkan?"
Yüzündeki gülümseme yerini çirkin bir sırıtma aldı.
"Ne mi yapacağım?" Gözleri baştan sona vücudumda dolaştığında buz kestim. Bana dokunmayı mı düşünüyor?
"Sakın" dedim Kaş çattım.
"Neden? Bu yüzden getirmediğim mi seni?" Güldü.
"Sen bir manyaksın." Diye bağırıp kolumun acısını umursamayıp ayağa kalktım.
"Şşt sakin ol, güzelim. Merak etme kendi rızanı bekleyeceğim." Dedi beni süzmesi hâlâ bitirmemişti.
"Seninle yatacağımı sana düşündüren nedir?" Diye sordum alayla.
"Zaman, zamanla bana alıştığında neden olmasın?" Gözleri, gözlerimi bulduğunda yüzündeki tehlikeli ifadeyi gördüm.
"Zaman bile seninle yatmama neden olamaz. Çıldırdın mı neden illa ben?" Geçmişte bana sarkıntılık yaptığını hatırlıyordum. Bir tek benden red cevabı aldığından beri peşimi bırakmamıştı ve ben de onu şikayet etmiştim.
"Çünkü benimsin. Başkasının değil. Benim olan birisi bende kalmalı değil mi?" Muzır bir şeklide bana baktı.
"Siktir,oradan." Dediğimde yüzündeki gülümseme yerine kızgın bir ifade ile karşılaştım.
"Küfür de ağzına çok yuva yaptı senin." Geri geri gidip kapıyı açtı. Gözleri bende dursa da kapıyı açtı ve kapatmadan önce " Bir süre burda kalsan hiçbir sorun olacağını düşünmüyorum. Umarım yer yatağını beğenmişsindir." Deyip kapıyı kapattı ardından kapıyı kilitledi.
"Hay ben böyle şansıma." Gerçekten bu işten çıkınca diksiyonumu düzeltecektim. Bu ben değilim.
Kapıya yaklaşıp elimi yumruk yapıp kapıya vurdum.
"Hey,beni buradan çıkar,diyorum sana. Beni bulamayacaklarını nereden bilmiyorsun?" Gerçi ben bile emin değilim. Beni bulurlar mı? Babam,annem endişe duymuşmudur ya da hâlâ kaybolduğumu farketmediler mi?
Peki Profesör?
En son onunla konuşmuştum. Umarım beni bulurlar.
Bir ses gelmediğini duyunca boşuna elimi ve boğazımı yorduğumu anlayıp kestim.
Gerçekten bu bir şaka olmalı.
Sırf reddetim diye manyak beni kaçırdı.
Bu gerçekten inanılmaz.
Elimi alnıma yerleştirip, gözlerimi kapadım. Derin bir nefes aldım bu rutubet kokan yerde ki bu çok zordu. Benim gibi birisini nasıl buraya getirebilir ki?
Harika Ayçin Günay burayı hakketmiyordu!
Gözlerimi açıp pencereden baktım. Ormanda gibiydik sanırım. Pencereye yaklaşıp elimi cama yaklaştırdım. Acaba burayı kırsam mı?
Giriş kattaydı bu oda çünkü camdan bakabiliyordum ne kadar uzakta olduğumu ve çok yakındı. Camı kırsam ve burdan kaçsam harika olur.
O aptal, bunu düşünmedi. Birisini kaçırmak istiyorsan iyi plan yapmalıydı. Benim gibi zeki birisini kaçırmak ve tutmak çok zordu.
İlk önce bu iğrenç kokan odada camı kıracak birşey bulabilir miyim diye baktım. Gözlerim odayı tararken hiçbir şey olmadığını görünce nefesimi verdim.
"Hem iğrenç hem eksik odayı bana layık gördüğüne inanamıyorum." Diye sızlanarak düşünmeye başladım.
Ayağımda ayakkabı bile yoktu.
Son çare sanırım dirseklerim. Dirseğimi kırıp cama öyle bir vurdum ki cam tuzla buz oldu. Birazdan bu sese geleceğini bildiğimden hemen cama tırmanıp atladım. Dirseğim çizilip kan olurken hatta bir kaç parça cam tenime battığını bilsemde bunu düşünmeyip arkama bakmadan koşmaya başladım.
Onun sesin duydum.
"Kahretsin, nasıl yaptın öyle. Ayçin!" diye bağırdı arkamdan. Ağaçların arasında var gücümle koşmaya devam ettim. Onun arkamdan geldiğini duyabiliyordum.
Biraz daha koştuğumda onun sesini duymadım. Sanırım izimi kaybettim. Derin bir soluk alırken bir el kolumu hızla tuttuğunda çığlık attım. Eli ağzımı kapatmak için üstünde dururken beni sertçe bir ağaca çarptı.
Sırtım acı içinde ağrırken gözlerimi korku ile açtım.
"Benden kaçacağını kim söyledi, güzelim?" Oydu. Serkan.
Gözlerime bakıyordu. Gözlerimde korkuyu görünce sırıttı.
"Bu kadar korkuyorsan, neden kaçtın peki?" Diye sordu yüzündeki gülümseme ile.
Elini ağzımdan çekmiyor ki söyleyeyim?
Cevap verirken ona mırıldanma gibi geldiği için elini çekti.
"Elini yıka ilk önce." Tiksinircesine ona baktım.
Önce eline sonra bana baktı ve elini kaldırıp gözlerime baka baka avcunu yaladı.
Bu gerçekten iğrençti.
"Iyy,ne yaptın az önce?" Yüzümü buruşturdum hareketine.
Güldü.
"Temizledim, güzelim." Dedi sırıtırken.
"Bana güzelim, deme ve bu ne biçim temizleme." Göz devirdim.
"Bizde böyle,ister kabul et ister etme. Gerçi kabul etmezsen de böyle." Pis bir sırıtış ile. Arsız arsız gözleri vücudumu süzdü tekrar.
"Çek o gözlerini üzerimden." Sinirle bağırdım ona. Göğsüm hızlı soluklar dolayı yükselirken onun sert göğsüne çarpıyordu ve bu onun uyarılmasına neden oluyordu.
"Bir gün bana kendin isteğin üzerine geleceksin, güzelim. O gün seni öyle bir becereceğim ki en iyi seksin olacak." Dedi hayal ederken. Anca hayel eder.
"Aynen, öyle san sen." Dedim kısık sesle.
"Anlamadım?" Duymamıştı.
"Sen öyle san." Dedim seslice.
"Sanmayacağım çünkü öyle olacak." Gülerken ve geri çekilip kolumu tuttu. Beni kendisi ile birlikte çekerken koluma baskı uyguluyordu.
"Hayvan,kibar ol. Kolumu acıttın." Dedim acıyla.
Önce bana sonra koluma baktığında daha az baskı ile tutmaya başladı. Beni zorla tekrar o rutubet kokan yere götürüyordu.
"Ya bari lütfen rutubet kokmayan bir odaya bırak beni." Dedim söylenerek.
"Emredersiniz prenses, başka?" Dedi alayla ama ben onu ciddiye alıp "Bide yemek olsa ne güzel olur." Dedim, dilimi dudaklarıma götürüp üstünden geçirip ıslattım.
Acıkmıştım.
"Sana yemek de yok." Dediğinde ayağım durdu.
Ne demek yemek yok?
"Ne?" Gözlerim kocaman bir şekilde ona baktım. Ben durduğum için bana baktı.
"Bana itaat edene kadar yemek yok." Dediğinde kaşlarımı çattım.
"Siktir oradan,benden sana itaat etmemi bekleme." Dediğimde gülümseyerek "Benden de sana yemek bekleme." Diye karşılık verdi.
"Şaka mı yapıyorsun? Ölürüm!" Diye bağırdım bir anda.
"Ölmezsin, su vereceğim." Cidden bu şaka olmalı yoksa burada bayılacağım.
"Çok saol ya, sen olmazsan ne yapardım?" Diye dalga geçtim sinirle.
"Ne demek, görevim." Kolumu tutmasaydı ona bir tane çarpacaktım ama dua etsin kolumu tutuyordu.
İlerlemeye devam etti ve tabi peşinde ilerleyen bende onu takip etmek zorunda kaldım. Adam benim iki katım.
Ama ondan kurtulacağım.
Geçtiğimiz ormana bakıyordum. Sık ağaçlar yoktu ama ana yolu görmemiştim.
Nefesimi verdiğim de yüzünü bana çevirdi.
"Ne?Ne öyle bakıyorsun?" Diye sordum ona göz devirirken.
Dudaklarını dişlerine alıp iyice ezdi. Önüne döndü.
Sonunda o beni kaçırdığı rutubet,pis kokan kulübeye getirmişti. Burdan bile camı çok iyi kırdığım anlaşılıyordu.
"Artık burdan kalmam değil mi?" Bana anlamayarak baktığında nefesimi verdim.
"Yani hem sıfır kat hem de cam kırık? Bu yüzden bana üstündeki odayı verirsin değil mi?" Diye sordum merak içinde.
"Hayır,bana istediğimi verene kadar seni penceresiz odaya kilitleyeceğim. Ve inan bana, dayanamayıp bana yalvaracaksın." Dediğinde sadece güldüm.
Daha bilmiyordu ama çok bekler.
"Neden güldün,komik buldun sanırım?" Yüzündeki sırıtış,onun da beni küçük gördüğü anlamına geliyordu.
"Komik olmasa ne olacaktı ki?" Diye sordum.
"Ne?" Dedi kaşları havaya kalkarken gözleri beni buldu.
"Benden yalvarmayı anca rüyada görürsün," göz kırpıp gülümsedim.
Gülümsememe baktı ama hemen gözlerini gözlerime çevirdi.
"Rüyada neler görüyorum bilmek ister misin?" Diye sordu. Yüzündeki piç gülümseme, rüyasında beni müstehcen bir şekilde gördüğünü işaret ediyor ve evet bunu merak etmiyorum.
"Tamam,kes. Rüyaların sana kalsın!" Yüz buruşturarak başımı çevirdim.
Bana dönerek baş parmağını ve işaret parmağını kullanarak çenemi kendine çevirdi. Diğer kolu benim bileğimi tutuyordu.
Başımı ona çevirirken şaşkınlık yaşadım.
Bana yaklaştı. Nefesi, dudaklarımda nüfuz ediyordu.
"İnan,bu rüyaları gerçekleştirmek isteyeceksin." Deyip tam öpüyordu ki geri çekildikten sonra kolundan kurtulup elimi havaya kaldırdıktan sonra sert bir şekilde tokat attım.
Bunu beklemiyordu.
Yüzü yana düşerken çenesi kasıldı. Kaşları belli belirsiz çatılırken ona sert bir biçimde baktım.
"Sakın beni öpmeye, dokunmaya çalışma." Diye tısladım. Yavaşça bana dönerken gözleri kararmış bir şekilde bana bakıyordu. Sanki beni öldürmek gibi...
İşaret parmağımı ona uzatıyordum ki daha fazla beni dinlemeyi dayanamayıp ona uzatılan parmağımı avucunun içine aldı ve dişlerini sıkıp kaş çatarak bana baktı. Parmağım onun avucunun içinde iken gözlerine baktım.
"Asıl,sen eğer bir daha bana el kaldırırsan sana yapmak istemediğim şeyleri yapacağım." Beni tehdit ediyordu.
"Öyle mi?" Diye sordum bağırırken.
"Aynen, öyle." Diye karşılık olarak o da bağırdı.
Bu kez ona ben yaklaşırken " Dene de gör,bak sana asıl cehhenemi ben yaşatmazsam bana da Ayçin Günay demesinler." Kahkaha attım.
"Beni tehdit edecek durumda değilsin." Dedi sinirle.
"Kime göre,neye göre?" Gözlerim ormanı tarayıp onun gözleri buldu.
"Benim kurallarım." Dedi rahat tavırla.
Parmağımı avucunun içinden çekip kaşlarımı çattım.
"Va te faire foutre." diye fısıldadım.
Duydu mu? Hayır.
*Va te faire foutre: Siktir git
"Yürü hadi,gidiyoruz." Deyip tekrar kolumdan tuttu ve kendisi ile birlikte sürüklemeye başladı. Kulübeye girdik.
Koku, burnuma geldiğinde yüzümü buruşturdum.
"İğrenç kokuyor." Diye sızlandım ama beni çok fazla takmadığını farkettim.
"Hey, sana diyorum." Bana baktı bir an ama yüzünde bezmiş bir ifade gördüm.
"Ne var?" Diye sordu bezmiş bir ifadeyle.
"Neden rutubet kokan bir yere getirdin ki beni? Fakir misin?" Diye sorduğumda kaşlarını çattı.
"Ben zenginim," Deyince devamı ben keserek söze girdim.
"Benden değil," deyince nefesini verdi.
Konuşmayı uygun bulmayıp sessizce beni tahta merdivenlerden geçirdi ve üst kata çıktığımızda iki oda olduğunu gördüm.
En azından rutubet kokusu buraya sinmemişti.
"Geç, şöyle." Diyerek solda bulunan kapıyı açıp beni içeriye deyimi yerinde ise fırlattı.
Ayağım takılırken az kalsa yere kapaklanacaktım ki elimle dengemi sağladım.
Dudaklarımdan firar eden ince tiz sese engel olamadım.
"Yavaş, hayvan." Başımı çevirip kapıda duran adama baktım.
"Bir şey olmaz,prenses." Alayla bakıp güldü.
"Aynen olmaz. Beni ne zannediyorsun çelikten mi?" Elimle destek alarak ayağa kalktım. Karşısına geçtim.
"Neden olmasın?" Diye sordu sırıtırken.
"Aptalsın, sadece aptal." Diye bağırdım.
"Aptal dediğin kişiyle birlikte olacaksın." Dedi kendinden emin bir sesle.
"Kim söylüyor bunu?" Diye sordum tek kaşımı havaya kaldırarak.
"Ben,sana sahip olan tabiki." Bu adam ne zannediyordu ki?
"Sen mi bana sahipsin?" Diye sordum alay ederken ve bir anda odayı dolduracak şekilde yüksek sesle kahkaha attım.
Kaşlarını çattı. Neden güldüğümü merak içinde izliyordu.
"Hadi ama komik oluyorsun. Bana kimse sahip olamaz. Asla." Bu sefer kahkaham kesildi ve ona ölümcül bir şekilde baktım.
"Sen kimle dans ettiğini bilmiyorsun!" Dedim Sırıtırken boynumu sola doğru yatırdım.
"Kimle?" Diye sordu yalandan merak içinde.
"Ayçin Günay, hiç kimsenin oyuncağı olamaz. Bunu bilmeyende ya onu araştırmamış bir ahmak ya da öyle davranan. Söylesene sen kimsin? Benim hakkımda sadece güzelliğimi bilen bir ahmak ya da ahmak olduğunu göstermeye çalışan biri." Yüzümdeki gülümseme onu kışkırtmak adına daha da peyda olurken onun ne kadar da sinirlendiğini görebiliyorum.
"Ne oldu? Yüzün kızardı sanki?" Dişlerimi göstererek gülümsedim.
"Benimsin,sadece Serkan'ın. İster kabul et ister etme. Bundan sonra sana tolerans göstermeyeceğim." Deyip benden cevap bile beklemeden kapıyı yüzüme kapatıp kilitledi.
"Stupid!" dedim sinirle. Gerçekten aptal.
Ayağımı sertçe zemine vurdum.
"Hadi ama bu adamın yanında," etrafı inceleyip yüz buruşturdum
"Böyle bir yerde kalmam ne kadar doğru?" Diye söylendim
Bir elimi belime koyup düşünmeye başladım.
(One minute leter...)
"Buldum!" Dedim kısık sesle.
Aklıma harika bir fikir geldi ama önce kendimi ona sunmuş gibi yapmam gerekiyordu.
Bu yüzden uslu cici bir kız gibi davranıp onun isteğini sanki dinliyormuş gibi yapmam lazım.
Yere çömelip ellerimi kendime çektiğim dizlerime koydum ve uslu bir kızı oynayıp sessizce bekledim. Belki de saatler olacaktı ama buna değer. Onun istediği kıvama gelmek için uslu biriymiş gibi yapmak lazım.
Saatler geçiyordu.
Burda iken zaman kavramını unuttum. Çünkü burda pencere bile yoktu. Bu da benim için negatif bir taraf.
"Harika, gerçekten harika." Dedim kısık sesle.
Bilmem kaçıncı saatin kaçıncı dakikasında kapı açıldı. Gelen Serkan'dı.
Sessizce bana bakıyor,konuşmamı bekliyordu.
"Bakıyorum da sesin yok, yoksa bu kız kaçmayı mı başardı yine?" Diye sordu kendi kendine düşünürken.
"Nasıl kaçayım,pencere bile yok." Bıkkın bir tavırla nefesimi verdim ama sakindim.
Bu onun şaşırmasına neden oldu.
"Ne?" Yüzündeki şaşkınlığını bilmiyormuş gibi.
"Sakinsin,hayret." Dedi sesindeki şaşkınlığa engel olamadan.
"Öyle mi, hiç farketmemiştim." Kaşlarımı yapay bir şekilde sanki daha yeni farkediyormuş gibi kaldırdım.
"Böyle olman, gözümü yaşarttı doğrusu." İşaret parmağını göz pınarların aktığı yere getirip sanki gözündeki yaşı alıyordu.
Göz devirdim.
"Ne istiyorsun?" Diye sordum sakin bir sesle.
"Benimle olmanı,sonsuza kadar benimle olman. Hatta benimle evlenmeni." Bu adama kafayı yemiş.
"Evlilik mi?" Diye sordum sinirle ama hemen kendimi toparladım.
"Evet, karım ol ve sonsuza kadar benim ol." Çok kolay bir şeyden bahsediyor gibiydi ama değil. Söz konusu benim hayatım. Ve onun evcil hayvan sahipler gibi benim üzerimde hak sahibi olacağını düşünüyor olabilir ama hayır bunu asla kabul edemem. Tabiatıma ve lügatıma tersti.
"Peki, bunu kabul edersem beni serbest bırakacak mısın?" Diye sordum.
"Ne? Kabul mu edeceksin?" Şaşkınlıkla bana bakıyordu.
"Evet neden olmasın, yakışıklı erkeklere bayılırım." Ona övgü sözcükler en azından onun yumuşamasına neden olur diye düşünüyorum.
"Beni yakışıklı mı buluyorsun?" İkinci şoku.
"Evet,ortalama erkeklerden bir üst yakışıklısın." Dediğimde kendinde bastıramadığı göğüs germe hareketi yaptı. Sanki tüm bu özellikleri kendisinde barındırıyor gibi.
Serkan'ın gözleri kahverengi ve en sevdiğim göz renklerinden biri.
Kirli sakalı yüzünde iyi duruyordu.
Uzun boyu vardı ama topuklu ile eşit olacağımı biliyorum.
Sanırım onu diğerlerinden fark kılacak tek şey gözleriydi ki bu da ona aşık olmam anlamına gelmezdi.
"Benimle evlenmeyi kabul ediyorsun yani?" İnanamıyor gibiydi. Gerçi bende inanamıyorum. Aşık olmazsam evlenmeyi saçma bulanlardan biriydim.
"Evet,dedim ya." Gözlerimi üç yüz altmış derece döndürdüm. Bu bıkmış bir ifadeydi.
"Öyleyse hemen evleniyoruz." Dedi heyecanla.
"Nasıl?" Diye soramadan edemedim.
"Onu bana bırak yarın yeni eve geçiyoruz. O sırada nikah memuru getireceğim." Yüzündeki heyecan bunu gerçekten istediğini belirtiyordu.
"Anladım." Dedim sadece.
"Sana yemek getireyim." Dedi heyecanla ve bir şey dememi bile beklemeden kapıyı kapattı. O kadar heyecanlanmış ki kapıyı kilitlemeyi unuttu.
Bir an açık kapıdan kaçmayı düşündüm ama saatlerdir beklemem, bunu engelledi. Bu değildi hedefim. Hedefim,bu adamı atlatıp kaçmak ama bunu hızlı ve güvenli yapmam lazımdı.
Bunları düşünürken yarım saat sonra yemek tepsisi ile içeriye giren Serkan'a baktım. Nefis kokular tepsisinin üstündeydi.
Yüzündeki gülümseme ile tepsiyle bana yaklaşıp eğildi ve tepsiyi yere bırakıp doğrulandı.
"Sen yemeğini ye,ben bir kaç konuşma yapacağım." Dedi,ağzı kulaklarına varan Serkan.
Başımı onu onaylatmak adına salladım.
O arkasına dönüp gidecek iken bir anda bana dönüp yüzündeki ifadeden iz yokmuş gibi "Eğer,bana oyun oynuyorsan bunu sana pişman edeerim." İşaret parmağını bana sallamakla yetindi.
Tek kelime etmedim çünkü doğruydu. Yapacaktım. Ona, oyunun kralını gösterecektim.
Arkasına dönüp gitti ve kapıyı ardından kapatıp kilitledi.
Tepsideki yemekler en azından yenilecek gibiydi. Güç toplamam gerektiği için yemem lazımdı.
Kaşığı alıp yemeğe daldırdım. Karnım gurultulu bir şekilde ses verirken bana da yemeği yemek düşer.
Yemeğimi bitirdiğimde midemim dolduğunu hissetim. Nerede buldu bilmiyorum ama yemekler lezzetliydi.
Damağımda yemeklerin tadı kalırken sadece bir an evimde ailem ile yemek yediğimi hissetim.
Ailem benden haber almış mıdır?
Onları özledim.
Profesör beni aramaya çıkmış mıdır? Sonra bu düşünceden hemen sıyrıldım. Çünkü o beni bir hata olarak görmüş iken ben ondan nasıl böyle birşey beklerim ki.
Bir hatayı neden bulsun ki? Ona ne?
Derin bir nefes alıp kafamı, sırtımı dayadığım yere bıraktım. Gözlerimi kapatıp iç çektim.
Ne yapacaktım ki? Yarın eğer istediğim gibi ondan kurtulamazsam evlenmek için her şeyi yapardı. Nikah memurunu bile muhtemelen tehdit ederek çağıracaktı. Babası bunları biliyor muydu? Babası Türkiye'de büyük ihracat yapan sayılı iş insanlarından olan Okan Varol'du. Babam, oğlu bana kafayı bozduğunu öğrenince onunla iş anlaşmasını bozmuştu.
En geç yarın ondan kurtulmam gerekiyordu yoksa bana sadece uzun ve cehennem gibi bir yol bekliyordu. Ya onu öldürüp katil olurdum ya da boyun eğmek zorunda kalırdım ki bu benim en son isteğim bile değildi. İlk seçenek uygun gibi.
Öldürmek. Birisini öldürdüm mü? Hayır. Tüm canlılar yaşamayı hakkediyordu ama böyle tacizci, tecavüzcüsü, haksız yere sırf töre bunu gerektiriyor diye öldürülen binlerce kişinin katilini, uyuşturucu satan, kadın satan, gençleri öldüren, her türlü pis işi yapan herkes ölümü hakkediyordu.
Bu dünya böyle pis insanların arasında çöp olurken nasıl bir insanın değişmemesini beklersiniz ki? Herkes iyiden kötüye geçerken nasıl iyi bir kişinin aynı olmasını bekleriz? Hayır bunu beklemek aptallık olur. Herkes değişirdi. Eskiden hayvanlara saygısı olan birisi artık yolda geçerken hayvanlara ya eziyet ediyor ya da onların ne olduğuna bile bakmayıp geçiyor. Herkes değişir ama dünya değişmezdi. Kimler geçti kimler gitti. Kimse dünyada kalıcı değildi.
Serkan'ı öldürsem en fazla kaç yıl yerim? 10 bilemedim 15 yıl ideal mı onun bu dünyada ayrılan bedeninin karşısında?
Sanmıyorum. Değmez belki de.
Soğuk, sırtımı esir alırken uykuya yavaşça çekildim. Yarın olacaktı ve ondan kurtulacaktım.
...
Kapı büyük bir gürültüyle açılırken gözlerimi korkuyla açtım.
Serkan telaş içinde nefes nefese kalmış bir şekilde bana yaklaştı.
"Gidiyoruz,bizi buldular." Dedi sinirle. Beni ayağa kaldırıp kolumdan tutarak çekti ve penceresi bile bulunmayan odadan çıkardı.
"Kim?kim buldu?" Heyecan kalbimi hızlandırdı ama bunu belli etmemek için korkuyla sordum.
"Savaş Aksoy denen adam." Dediğinde az kalsa küçük dilimi yutacaktım.
Beni nasıl buldu acaba?
Kalbim hızla çarparken kulübeden çıkmak için sokak kapıyı açtı Serkan,fakat hareket edemedi. Yüzüne gelen yumrukla kolumu bırakmış oldu ve kendisi yere düşerken şaşkınlıkla bir ona bir kapıda Serkan'a yumruk atana baktım.
Profesör...
Profesördü.
Yeni bölüm ile görüşmek üzere:)
Merhaba arkadaşlar bundan sonra her üç günde bir bölüm atacağım,zaten bölümlerin yarısı gitti,kalan yarısı da üç gün arayla atacağım. Yakın zamanda yeni, bundan ilham aldığım hikayemdeki birisinin hikayesini kurgulaştım. Belirli bir bölüme gelirse onu yakın zamanda atacağım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.85k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |