

Yeni bölüm ile merhaba
İyi okumalar:)
22. BÖLÜM: YANLIŞ KİŞİ
Göğsü nefes nefese şişen profesörün beni görmesiyle derin bir nefes aldı.
Beni nasıl budu acaba?
"Gel buraya." diyip beni kolumdan çekerek kendi göğsüne sığdırdı ve sımsıkı sarıldı. Şaşkınlıkla kalakaldım.
Saçlarımdan kokumu aldı ardından küçük öpücük bıraktı.
"Seni buldum sonunda." Diye mırıldandı ama ben duymuştum.
Kendime gelerek ondan ayrılıp tuaf bakışlarla ona baktım.
"Profesör?" Anlamayarak baktım.
"Ayçin..." Bana başka bakıyordu.
"Nasıl beni buldun?" İçeriye geçip Serkan'ın üstüne basarak yanıma geldi ve belimden tutarak kendine çekti. Göğsüm onun göğsüne yaslandı.
Diğer eliyle kırışmış saçlarımı kulağımın arkasına koydu ve ben daha ne olduğunu bile anlamadan dudağıma dudağını bastırdı. Gözlerim kocaman açılırken kalbim hızlandı. Hayır böyle olmamalıydı ama oldu. Kalbim hızlandı.
Üst dudağımı emip ısırdı. Daha fazla dayanamayıp onun için ağzımı açtığımda daha da hırçın davranarak alt dudağımı kanatacak şekilde öpüp ısırdı.
Dudaklarımdan çıkan inlemeyi durduramadım.
Bir dağ başındaydık ve profesör beni Serkan'dan kurtarırken şu an öpüşüyorduk. En iyi öpüşme...
Dudaklarından ayrıldım.
"Seni bulan ben değil, Arslan'dı." Şaşkınlıkla ona baktığımda anlatmaya devam etti.
"Saatlerdir izini sürdük ve en sonunda Şile'de bir köyde olduğunu öğrendik." O anlatıyordu. Demek ben şuan Şiledeydim.
Serkan'a baktım.
"Sikik herif,beni bula bula buraya mı getirirsin?" Diye bağırdım.
Profesör, bana şaşkınca baktı.
"Ne? Benim değerim burası olmamalıydı." Göz devirdi ama ben baktığımda kendini toparlayarak konuştu.
"Tamam, hadi gidelim. Ailen seni arıyordu." Ailemin ismini duyunca sessizce başımı salladım ve birlikte kulübeden çıktık.
"Peki, bu Serkan'ı ne yapacağız?" Diye sordum omzumun üstünden kapıda inlemeler çıkaran Serkan'a baktım.
Profesör iyi yumruk atmıştı.
"Bırak, o burada kalsın." Dedi Profesör umursamaz bir şekilde omzunu silkince ona uydum.
"Pekâlâ, öyle diyorsan." Şaşkındı. Çünkü ona karşı çıkmamı bekliyor gibiydi.
"Sen az önce bana itiraz etmedin mi?" Diye sordu, kaşları havaya kaldırıp şaşkınca baktı.
"Evet." Omuz silktim.
Yürürken aramızda sadece iki adımlık fark ile yan yanaydık. Yan profiline baktığımda dudaklarında bir tebessüm belirmişti.
"Neden gülümsüyorsun?" Diye sordum, önüme dönerken.
Profesör, bana yandan bakış atıp önüne döndü.
"Senin bana karşı çıkmanı ya da ne bileyim ona bir şey yapmamı istersin diye bekledim ama sen hiçbir şey demeyip kabul ettin." Diye açıklayınca neden gülümsediğini anlamış oldum. Onu gülümseten benim değişen tavrımdı.
Değişmiş midir benim hareketlerim? Orası muamma.
Biraz daha yürüdük ormanda. Ağaç çok yoktu ve bu yüzden çabucak ana yolu görebilmiştim. Profesörün arabası oradaydı.
Caddeye geçtiğimizde "Ailem nerede?" Diye sordum.
"Karakolda, hadi gidelim. Seni çok merak ediyorlar." Deyip bana ön yolcu kapısını açtı ve bende hemen binip kemerimi taktım. Kendisi de sürücü koltuğuna oturup kemerini taktıktan sonra arabayı çalıştırdı. Gözlerim camı bulduğunda ormanı inceliyordum. Şile tarafında böyle bir köyde orman olduğunu bilmiyordum.
Yol altımızda kayarken elimi büküp çenemin altında yerleştirdikten sonra cama yaslandım. Yorgundum. Fazlasıyla. Bu saçma kaçırılma işi gerçekten beni yordu.
Mayışmış bir şekilde "Sen gelmeseydim evlenecektim." Diye mırıldandım. Bir anda arabayı durdurunca neye uğradığımı şaşırdım.
İyi ki de kemerim bağlıydı yoksa camdan gerçekten uçardım. Gözlerimi kocaman açıp ona baktım. Ama bana hem büyük bir şaşkınlık hem de sinirle bakıyordu. Neden öyle bakıyordu ki?
"Ne demek evlenecektim?" Diye sordu inanamaz bir sesle.
"Benden böyle bir şart istedi serbest bırakması adına ama o sırada kaçabilseydim kaçacaktım. Ama sen geldin." Dediğimde hâlâ yüzündeki ifadeyi yok edemedim.
"Yani ben gelmeseydim ve sen kaçmayı başaramasaydın evlenecektin öyle mi?" Diye bağırdı. Farkında değildi.
Kaşlarımı çatarak "Bağırmayın bana profesör. Ne yapsaydım? Adam ne yemek veriyordu ne de bırakacağını söylüyordu? Başka ne yapmamı istediniz ki?" Diye sinirle ona karşılık verdim.
Derin nefes almak adına gözlerini yumdu ve sakince nefesini alıp tuttu ve ardından yine aynı yavaşlıkla verdi nefesini.
"Tamam, sakin ol. Öyle demek istemedim." Dediğinde eli direksiyonu okşuyordu. Streste gibiydi.
"Sakin olmamı istiyorsan bana böyle ithamdan bulma, keyfimden evlenmem." Dedim, öncekine göre daha kısık sesle.
"Neye göre evlenirsin?" Bir an boşluğuma gelerek cevabımı ona söylediğimde arabayı çalıştırmadığı için ikinci defa kalbim ağzımda atmıyordu.
"Aşk evliliği." diye cevapladım.
"Aşk mı? Peki var mı öyle biri?" Diye sordu merakla. Arabayı çalıştırdı.
"Yok." Bana kısa bir baktı ama hemen önüne döndü.
"Anlıyorum aşık değilsin. Umarım aşk evlilik yaparsın olursun." Bu sözler Profesörden çıktığına inanamayarak başımı ona doğru çevirdim.
"Ne?" Diye sordum. Sesim biraz yüksek çıkmıştı.
Bana yandan bakış attı. Bu davranışıma tuafmışım gibi baktı.
"Ne oldu?" Diye sordu.
"Şaka mı yapıyorsun?" Diye bağırdım.
"Ne şakası?" Diye anlamayarak yandan baktı.
"Durdur şu arabayı!" Diye yine bağırdım.
"Ayçin sakin ol. Neler oluyor?" Gözlerim karardı.
"Durdur." diye avaz avaz bağırdım. Bu onu durduran tek şey oldu. Frene aniden bastı. Arabanın kapısını açıp aşağı indim. Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım.
O da benimle aşağı inip bu davranışıma kaşını çatarak bakıyordu.
"Neler oluyor?" Diye sordu.
Başımı kaldırıp ona baktım.
"Ne mi oluyor? Sen bana aşık değil misin? Nasıl olurda kolayca ' aşk evlilik yaparsın' diyebiliyorsun?" Diye bağırdım.
Önce şaşırdı. Ardından kaş çatarak bana doğru ilerledi ve tam önümde durdu. Elini kaldırıp bana dokunacaktı ki, "Dokunma bana!" diye bağırdım.
"Tamam,sana dokunmuyorum. Sakin ol." Diye sakin bir sesle konuştu.
"Sakin olamam anladın mı?" Geriye doğru dönüp elimi alnıma yerleştirip gözlerimi kapattım.
"Neden olamıyorsun?" Diye sordu.
"Çünkü..." Devamını getiremedim.
"Çünkü? Çünkü ne Ayçin? Benden hoşlanmıyorsun. Bunu kabul ettim. Bu yüzden sana mutluluk diledim başkasıyla." dediğinde bir hışımla ona dönerek elimi alnımdan çekerek ona doğru kaldırıp tokat attım.
Başı yana düşerken şaşırdı. Bana dönerken kaşlarını çattı.
Tam konuşacaktı ki "Öp beni." dedim.
Anlamayarak "Ne?" Dedi ama onun beyaz gömleğinin yakasından çekerek kendime doğru getirdim ve onun dudaklarına yapıştım. Hareket edemedi.
Ben onun dudaklarını öperken o durmuş hareketime şaşkınlıkla bakıyordu.
Geri çekilip gözlerine baktım.
"Hâlâ anlamadın mı profesör? Ben sana deliler gibi aşığım." Gözleri kocaman olduğunda dudakları hafif açıldı şaşkınlıkla.
"Sen...bana aşık mı oldun?" Kelimeler onun ağzından kekemelik bir şekilde çıktı.
"Evet aşık oldum. Sana aşığım." Diye bağırıp dudaklarına kapandım. Bu kez kısa bir şaşırsa da hemen bana uyup dudaklarını açtı. Dilimle dili buluşunca ikimizde inledik. Alt dudağımı hafifçe çekip öptü. Dudakları benim için ilaçtı. Daha yeni anladım.
Geriye doğru gidip beni arabanın kaputuna sertçe bastırdı. Kendisini de bana bastırdı. Erkekliğini kasığımda hissederken inledim.
Nefes nefes kalırken dudaklarımız ayrıldı. Ama Profesörün dudakları hemen boynumu bulunca ona yer açmak için başımı diğer tarafa eğdim ve öpmesini daha da kolaylaştırdım.
"Sana bayılıyorum." Diye fısıltısını duydum.
"Bana bayılıyorsun." Söylediğini tekrarladığım için kısık sesle gülüp dudaklarını daha da aşağı getirip göğüslerime getirdi. Bir an durdu ve gözlerime baktı. Gözlerimde ne gördü biliyor gibi elini kaldırıp üstümdeki elbiseyi tek bir hareket ile yırttı. Artık göğüslerim onun için hazırdı. Gözleri ilk önce bana sonra aşağı kayarak göğüslerime kaydı. Elini kaldırıp kalçama yerleştirdi ve sonra sıktı . Hafifçe inlediğimde beni arabanın kaputunun üstüne bıraktı. Bacaklarımı açıp onu çağırdım.
Hemen bana uyup bacak arama girdi ve elini kaldırıp dağılan saçımı yüzümden çekerek arzuyla baktı.
Erkekliğini tam kasığımda hissederken dudakları aşağı inip sol göğsümü buldu. ağzına alırken inledim. Diğer sağ göğsümü eline alıp sıktı. Elimi kaldırıp saçlarına daldırıp çektim.
Bana bakmasını sağladığımda dudaklarına hafif öpücük bıraktım.
Ancak ona yetmemiş gibi çenemden tutarak kendine çekti ve iştahla öpmeye başladı. Üst dudağımı diliyle ıslatıp ısırdı. Küçük bir inlemeye karşı olamadım.
Geriye çekilip dudaklarını bu kez sağ göğsümde buldum. Başımı geriye doğru eğdim. Kollarımı onun boynuna bağladım. Elimi saçlarını karıştırmak için oynattığımda irkildi.
Ağzından göğsümü çıkardıktan sonra yukarı çıkarken küçük öpücükler ile tenimi ısıtıyordu.
"Seni seviyorum." Dudaklarımdan çıktığında durdu ve gözlerime baktı.
"Bende seni seviyorum." Dedi ve dudaklarıma yapıştı.
İkimizde inledik. Daha fazlasını istedik. Ancak aramızda telefon sesi yükselirken küfürle ayrıldı benden. Elini cebine yerleştirip telefonunu çıkardığında ona bakıyordum.
Bana kısa bir bakıp gülümsedi ve telefonu açarken boğazını temizledi.
"Efendim Arslan?" Demek Arslan. Başımı eğip ellerimi kaputa yerleştirip gözlerimi ona çevirdim.
"Evet onu buldum. Adres doğruydu. Polisleri buraya gönder biz onu yalnız bıraktık. Kaçmasın." Diye cevap verdi karşı tarafa.
"Uzatma Arslan. Keyfimden o piçi bırakmadım. Evet, hadi bekliyoruz." Aslında keyfi için bıraktı. Güldüm. Sesimi duyup bana baktı. Bakmasıyla gözler alev aldı. Bir elimi kaldırıp 'gel gel' yaptım. Bana doğru yaklaşırken elindeki telefon yere düştü ve hoparlör açılmıştı. Artık Arslan'ın sesini bende duyabiliyordum.
"Tamam, Ayçin yanında yani?" Profesör cevap vermedi çünkü bana yaklaşmış dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Küçük bir inleme kaçtı dudağımda.
"Anlaşıldı, tamam yanında." Sesi öğrenmiş gibi geldi.
"Bari telefonu kapattıktan sonra ne halt yemek istiyorsanız yeseydiniz." Profesörün dudaklarından ayrılıp "Kusura bakma." dedim sesimi yükselterek.
"Ne kusuru canım siz devam ediniz. Ben kapatayım." Deyip telefonu kapattı. Kahkaha attım. Gözlerimi telefondan çekip karşımdaki adama baktım. Gözleri gözlerimden ayırmıyordu.
"Nerede kalmıştık?" Diye cilve ile sordum.
Tam dudağıma yapışacaktı ki telefonu tekrar çaldı.
"Yeter ama," diye sızlandım. Benden uzaklaşıp yerden telefonu alıp hemen açtı.
"Evet Kemal amca, kızınızı buldum. Endişe duymayın,kızınız iyi...Geliyoruz. Tamam." Telefonu kapatıp bana yaklaştı ve dudağıma güçlü bir öpücük kondurup beni belimden tutup indirdi.
"Ailen, merak etmiş. Hadi gitmemiz gerekiyor." Dedi ama gözlerini açıkta kalan göğsümü bulunca "Önce elbise bulmalıyız sana." diye kısık sesle küfür etti.
Güldüm "Öyle, yoksa bu manzarayı açıklayamam." O da güldü, beni kendine çekip tekrar öptü.
"Hadi gidelim." Dedim önden arabaya geçerken. Kısık sesle gülüp başını iki yana salladı ve sürücü koltuğuna oturdu. Üstündeki ceketi çıkarıp bana verdi.
"Bunu giy, şehre indiğimizde sana alırım elbise." başımla onu onayladım.
Ceketi alıp giydim ve açık yerimi örttüm. Kokusu ceketinde sinmişti. Kokusunu soludum.
Bunu farkedip güldü.
Arabayı çalıştırıp gaza bastı.
Bugün güzel bir gün. Bugün profesöre aşık olduğumu söylediğim gün. O da bana aşıktı.
Ona baktım.
"Şimdi ne olacak? Babam öğretmenimle ilişkime izin vermez ki?" Diye sordum.
Çenesi kasıldı.
Sustu.
"Savaş, bir cevap ver." Artık ona profesör diyemem değil mi? Ya da arada bir derim.
"Bir süre açıklamayız en azından doğru zamanı bulana kadar." Dediğinde bu önermeyi kabul ettim.
"Tamam, o zaman yani gizlice buluşacağız." Dediğimde güldü.
"Aynen öyle." Bana baktı kısaca sonra" Nasıl ayrı kalır ki senden?" Diye serzenişte bulundu.
Kısık sesle gülüp başımı ondan çekip önüme döndüm.
...
Sonunda şehir merkezine geldiğimizde Savaş,arabadan inip bir giyim mağazasına girdi ve söylediğim renk ve bedeniyle ve bir çift siyah topuklu ayakkabı ile geri gelmişti. Arabası siyah camla kaplı olduğu için arkaya geçip elbiseyi değiştirdim. O sırada Savaş beni dikiz aynasından izliyordu. Gözlerinde gördüğüm ateş beni bile yakıyordu. Özellikle göğsümü gördüğünde yutkundu.
"Çok beğendin sanırım?" Diye sordum gülerken.
"Hem de nasıl, seni bekleyen ailen olmasaydı şuan bu arabada beğenmemi uygulamalı olarak gösterecektim." Dediğinde kıkırdadım.
"Sakin ol,konuyu konuştuk. Bir süre gizli olacak?" Başıyla onayladı ama bundan hiç mutlu değildi.
"Evet,bir süre böyle." Diye sızlandı.
Üstümde siyah,şık ,az göğüs dekoltesi olan elbise bulunuyordu. Harika bir seçimdi.
Öne geçerken "Zevkin harika." dediğimde yandan bana bakış atıp önüne döndü.
"Kadınım zevkli olunca bana da düşen onu mutlu etmek." Dediğinde söylediği söze takıldım
Kadınım.
Ben ona bakarken bir terslik olduğunu anlayıp bana döndü.
"Ne oldu?" Diye sordu merak içinde.
"Bana kadınım, dedin." Dediğimde gözleri gözlerimi bulup sırıttı.
"Tabi ki de sen benim kadınımsın." Kalbim hızla atarken bunu bilemeyecekti. İlk defa birisine aşık oluyordum. Ve bu kişi benim Profesörüm. İnanılır gibi değil.
Arabayı çalıştırıp karakola sürdü çünkü ailem oradaydı.
Kısa sürede gelmiştik.
Arabadan indiğimde eski Ayçin'e bürünmek benim için hiç zor olmadı.
Ayaklarım sağlam basıyor,emin adımlarla ilerliyordum.
Arkamda Savaş beni takip ediyordu. Karakola girdiğimizde bir polis memurunun bize yol göstermesiyle başka bir odaya giriş yaptık. Önce annemi ardından babamı daha sonra abimi gördüm. Sadece bir iki gün geçmesine rağmen onları çok özlemiştim. Gözlerim dolarken hızlıca yanlarına doğru ilerledim. Ailem ayağa kalktı ve bana doğru koşarak kollarının arasına aldılar beni. Babam sağ ve annem sol tarafı işgal edince abim omuz silkip ortaya geçti ve kolunu uzatarak elini omzuma atmak istedi ama geri çekildim. O günü unutmadım.
Annemin gözyaşlarına engel olamıyordum. Babam başımın üstüne küçük öpücük kondurup kokumu içine çekti. Ellerim onların sırtını bulurken yavaşça okşadım.
"Anne, tamam ağlama." yaşlı gözlerini kaldırıp bana baktı.
"Nasıl ağlamam kızım? Seni bulduk. Ne kadar korktuk haberin var mı?" Diye hıçkırdı annem. Onu kendime daha fazla bastırıp dudaklarımı onun o güzel,narin ve ipeksi saçlarına kısa bir öpücük kondurdum. Babam benim yanımdan ayrılırken polis memuruna döndü ve konuşmaya başladı. Savaş'ta tam arkamdaydı ama ailem o kadar benimle meşguldü ki onu görmeyi bırakın farketmemişler bile.
Bir tek abime sarılmadım diye yüz buruşturup kapıya baktı ve o an Savaşı farketti.
"Savaş,neden orada duruyorsun? Gelsene." Abimi dinleyip kapıyı ardından kapatarak içeriye girdi. Kısa bir an baksa da abime doğru ilerledi ve erkeklere has bir sarılma ile selamladılar. Babam onu farkedince onun yanına gitti ve babacan bir tavırla elini Savaş'ın üstüne koydu. Omzunu okşayıp sıktı.
"Sağ ol Evlat. Kızımı kurtardın. Baban senin gibi evlada sahip olduğu için çok şanslı. Çok teşekkür ediyorum oğlum. Kızımın hayatını sana borçlu hissediyorum. Lütfen benden bir şey iste." Dedi babam mahcup ama bir o kadar gururla Savaş'a baktı. Savaş şaşkınlıkla ne diyeceğini bilemez halde ona baktı.
"Ah, sadece işimi yapıyorum. Kızınıza kavuştuğunuz için çok mutluyum." Dediğinde sesindeki mütevazı gözlerimi yaşarttı. Görende çok efendi birisi. Arabada gözleriyle beni soydu ve beni becerdi desem yalan olmazdı.
Babam gülümseyerek elini omzundan çekerek "O zaman bundan sonra benim şirketimde kızımla çalışmanı istiyorum. O sana emanet Savaş. Gözün gibi bakmanı istiyorum. O biricik kızım ve ona zarar gelemesini istemem. Ancak sen yanında olursan içim rahat olur." Dediğinde Savaş hariç hepimiz babama dönmüştük.
Savaş bana bakıyordu.
"Kabul ederim efendim. Hiç sorun yok." Dedi Savaş ve başını babama doğur çevirdi.
"Peki o halde Ayçin ne zaman başlarsa sende onunla işe git. Biliyorum seni yoruyorum. Hem okul hem iş nasıl olur ki?" Diye umutsuz bir sesle nefesini koydu.
"Endişe duymayın. Ben yapabilirim." Dediğinde babamın kıvrılan dudaklarına şahit oldum.
"Harika,senden başka birine güvenemem." Sözü bittiğinde kapı açıldı. Gelen Arslan'dı.
Babam ona şaşkınlıkla baktı.
"Arslan?" Diye sordu emin olmak adına babam.
Arslan kapıyı kapatıp ilk önce bana sonra Savaş'a en sonunda babamla birleşti gözleri.
"Kemal Amca?" Şaşkınlıkla karışık mutlu bir yüzle babamın karşısına geçtiğinde kaş çatarak onlara baktım.
"Oğlum? Uzun zaman oldu. Ne kadar da büyümüşsun." Sanırım Arslan,Savaş ile aynı yaşta değildi.
"Öyle oldu, sen nasılsın Kemal amca ve onun biricik eşi Menekşe abla?" Diye annemin elini kaldırıp dudaklarını bastırdı.
"Ah oğlum,annen nasıl?" Dedi annem diğer eliyle gözlerindeki yaşları silip ona gülümserken.
"İyiler, asıl siz nasılsınız?" Diye sordu.
"İyiz, Ayçin bu da kızımız." Diyerek elini kaldırıp beni Arslan'a tanıştırdı fakat bilmediği bir şey vardı. O da daha önce onunla tanışmamızdı.
Sahte bir gülümseme ile "Baba ben onu tanıyorum. Hatta Profesör de tanıyor." Babam önce şaşırdı. Sorgular gibi Savaş'a baktığında başıyla onayladı babamı Savaş.
"O zaman bu çok iyi. Arslan oğlum," Arslan babama baktı. "Seni bu akşam evime davet etmek istiyorum." Dediğinde ağzım açık kalmıştı. Babam ne yapmaya çalışıyordu.
"Ah, elbette geleceğim Kemal amca." Dedi Arslan efendi bir şekilde onu onaylattı.
"Tamam o zaman. Hadi biz çıkalım. Savaş oğlum tekrar teşekkür ederim kızımı kurtardığın için." Diyerek elini Savaş'ın omzuna babacan bir tavırla iki kez dokundurup ardından o kolunu omzuma atarak beni kendine çekerek saçımdan öptü ve annemi de diğer yana alarak kapıdan çıktık.
Başımı çevirip arkada kalan Savaş'a ve Arslan'a baktım. Bana bakıyorlardı. Savaş kaş çatıyor ama Arslan sırıtıyordu. Önüme döndüğümde birlikte karakoldan çıktık.
Babam sürücü koltuğuna binmeden önce anneme ön yolcu kapısını açtı ve bana da abim kapımı açtı. Kemerimi takarken camdan baktığımda Savaş ve Arslan çıkıyorlardı. Araba hareket ederken gözlerim bir tek Savaş'ta durmuştu. Beni görünce durdu ve özlemle baktı. Az önce sanki birlikte değilmişiz gibi.
Onları göremediğimde önüme dönerek annem ile babamın konuşmalarını kulak kabarttım.
"Arslan harika damat adayı olur." Dediğinde gözlerimi kocaman açarak baktım. Neler diyorlar.
"Öyle, küçüklüğünü bilirim çocuğun.Efendi birisidir." Ya ne demezsin.
"Babasıyla konuşacağım. Bizim kızla baş göz edelim." Sanki burada değilmişim gibi.
"Hadi ama ben buradayım? Ayrıca Arslan mı efendi çocuk? Sanmam o herif çok terbiyesiz." Annem ağzı açık kalarak bana döndü.
"Kızım ne diyorsun?" Dedi inanamaz bir sesle. Abim de yandan bir bakış atarken telefonuna gömülmüştü. Acaba o gün gördüğüm kadın -Savaş'ın bir ara sevgilisiydi o kadın- hâlâ abimle miydi?
Gözlerimi abime çevirdiğimde bunu farketmedi. O kadar odaklanmıştı ki ona yaklaşıp telefonuna baktığımda nefesimi hissettiğinde telefonunu elinden düşürdü.
"Kızım ne yapıyorsun ya?" Çatık kaşla bana bakıp eğilerek telefonunu aldı.
"Asıl sen ne yapıyorsun? Hâlâ o kadın seninle mi?" Kısık sesle sordum ona.
"Seni ilgilendirmez." Diyerek telefonuna döndü. Nefesimi verdim.
"İyi tamam. Ama bilmen gereken bir şey var." Bunu sanki umursamaz gibi söyledim.
Gözleri telefondaydı ama kulağı bendeydi.
"Duyduğuma göre kadın önceden profesörün eski sevgilsiydi." Gözleri kocaman açarak bana döndü.
"Ne? Saçmalama. Öyle bir şey yok." Dediğinde sadece güldüm.
"Bilmiyorum artık. Doğru mu değil mi ama sen en iyisi sor o kadına." Dedim ona. Soracaktı.
Bir şey demedi. Sessiz kalarak telefonunu indirdi ve başını cama çevirdi.
Bu sırada çatık kaşlı ailem ile karşılaştım.
"Ne? Ne oldu?" Bir babama bir anneme baktım.
"Arslan'a yakıştırdığın ithamlar çok ağır. Bir daha böyle demeni istemiyorum Ayçin." Babam bana çatık kaşla bakıyordu.
"Ama-" Babam gözlerini dikiz aynasından benimle buluşturunca sessiz kaldım.
"O iyi çocuk. Biz istiyoruz ki sizi evlendirelim?" Babam bombayı koydu ve pimini çekti.
Abim bile şaşkınlıkla babama baktı.
"Ne?" Dudaklarımdan firar eden kelime arabada yankı yaptı.
"Yani daha bu konuda onlarla konuşmadık ama senin için iyi bir eş olduğunu düşünüyoruz. Değil mi Menekşe. Kızımız için iyi bir eş adayı Arslan'dan başka olamazdı." Hayır bu doğru olamaz şaka mı yapıyorlar?
"Ne demek iyi bir eş adayı? Beni başınızdan atmak için evlendiriyorsun değil mi?" Artık gözlerimde yaş,dudaklarım ise titriyordu.
Babam gözlerini bana çevirince ne hâlde olduğumu yüzümden okuyunca hemen açıklamaya başladı.
"Kızım öyle değil. Senin iyiliğini istiyoruz. Lütfen ağlama." Dediğinde daha fazla ağladım.
"Hayır,beni istemiyorsunuz. Bu yüzden." Dediğimde annemin yüzünde acıma, babamın yüzünde ise hayal kırıklığı bulunuyordu. Abim ise itiraz etmek için dudaklarını araladı.
"Ayçin'i evlendirmiyorsunuz. O istemiyor. Zorlamayın. " Dediğinde beni savunduğu için ona baktım ve buruk bir gülümseme gönderdim.
"Sen karışma Kaya, daha sana gelmedi. Eğer yurtdışındaki şirketin başına geçmek istiyorsan seninde evlenmeni istiyoruz." Dediğinde abim nefesini verdi.
"Baba-" Babam onun sözünü keserek konuyu kapattı.
"Bu konu kapanmıştır. Ayrıca Ayçin kendi kararını verebilir sadece ona bir fikir sunduk. Bu yemek tanışmanız ve birbirinize olan ön yargıyı kırmak içindi. Yani en son kararı sen vereceksin." Dedi babam içimi rahatlatmak istediği için.
Yaşlarım kesilince hıçkırdım.
"Ben sizden ayrılmak istemiyorum." Diye inledim.
Annem yüzünü bana çevirerek elini yanağıma yerleştirdi ve okşayıp önüme gelen saçları geriye atıp çenemi tutarak kendine çevirdi.
Gözlerimim içeriye bakarak gülümsedi.
"Sen bizden ayrılmazsın ki güzel kızım. Senin iyiliğin için böyle söyledik. İstemezsen sorun değil ki." Dediğinde başımı salladım. Elini indirip önüne dönerken babama yandan baktı. Babam da yandan ona bakarak bakışlarıyla anlaştılar.
Abim beni kendine çekerek eli belimi bularak dudaklarını saçlarıma bastırdı.
Benim duyacağım şekilde kulağıma doğru eğilip fısıldadı.
"Merak etme,seni verirlerse kaçırırım." Dediğinde güldüm. Abim beni başkalarıyla da paylaşmazdı aslında.
"Ben de seni kaçırırım." Dediğimde göz kırpıp güldü.
"Hadi hadi fındık burunlu daha senden önce ben varım." Dediğinde kahkaha attım. Annem ve babam bu halimize gülümseyerek baktı dikiz aynasından.
Birlikte eve doğru giderken abime sığındım. Ne kadar aramız limoni olsada -o kadın yüzünden - beni de korumayı da bilirdi. Onu çok seviyorum.
Yarım saat sonra eve geldiğimizde
Arabadan inip evime baktım. Sadece iki gün uzak kalsam da özlemiştim.
Evime bakmayı bırakıp ailemin arkasından ilerleyerek içeriye girdim.
Herkes salona geçerken yorgun olduğumu söyleyip uyuyacağımı söyledim. Annem geç kalmamamı söyledi akşam için. Onu onaylarak her bir aile üyemin yanağından öptüm. Onlara görüşürüz, deyip merdivenlere doğru ilerleyip çıktım ve odama girdim.
Odamı da özlemiştim. Önce gidip duşa girdim ve güzelce yıkanıp temizlendikten sonra saçımı havlu ile bağlayıp yatağıma geçtim. Biraz dinlendikten sonra havluyu çıkarıp akşam için siyah şık mini bir elbise giydim. Saçımı kurutup sıkı bir topuz yaptım. Yüzüme yakışan hafif ama akşam için şık bir makyajla tamamladım.
Ayağıma siyah topuklu ayakkabı giyerek aynama baktım. Harika olmuştum.
Ben zaten harika Ayçin Günay'ım.
Dudağıma koyu kırmızı ruju sürdüm.
İşte harika Ayçin Günay budur!
Kendimi övdükten sonra gülümseyerek son kez kendime bakarak odamdan çıktım.
Merdivenlerden inerken kapı zili evi dolduruyordu. Kapıyı hizmetçi kadın açtığında durdum ve ailemin yanıma yaklaştığını hissettim.
Kapıyı açan hizmetçi geri çekilirken Arslan da içeriye girişi yaptı. Yalnız içeriye girerken Savaş'ta girdiğini gördüm. Babam onu çağırmamıştı oysa.
Babama baktığımda Arslan'ı gördüğü vakit yüzünde gülümseme yer alırken Savaş'ın girmesiyle zorlukla gülümsemesini tutabildi.
Bu akşam harika bir yemek olacağı kesindi!
Yeni bölüm ile görüşmek üzere...
YORUM VE OY OLMADAN YENİ BÖLÜM GELEMEYECEK.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.83k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |