

Merhaba arkadaşlar:)
Bugün yine buradayız ve yeni bölüm ile karşınızdayım.
İyi okumalar:)
Mustafa Ceceli & Yıldız Tilbe- Aşktan giderken
Oğuz Berkay Fidan & Murat boz-Olmuyor
26. BÖLÜM: KAZA
Gözlerimi o hastanenin tavanına çevirdiğimde yoğun ışık gözlerimi ele geçirmişti çoktan.
Bu durumdan nefret ediyorum. Şu ışıklar ayarlansa olamaz mıydı?
Kolumu hareket etmek istediğimde serumun olduğunu gördüm.
"Şaka mı? Sadece nefes alamadığım hissetim." Diye hayıflanırken hemen bana yaklaşan adama baktığımda bunun Savaş olduğunu gördüm.
"Senin ne işin var?" Korkuyla kapıya bakarken Savaş'ın gülüşünü duydum.
"Gizlice geldim." Deyince gözlerim onu bulmuştu.
"İyi halt yedin,peki nasıl çıkmayı düşünüyorsun?" Diye sordum alayla.
"O işi Arslan halletti. Bir süre ailen buraya uğramaz." Deyince dondum.
Arslan, o adam beni kurtarmıştı değil mi? Ama bunu Profesöre nasıl söylerim.
Söylerim,ben Harika Ayçin Günay'ım.
"Hmm... Demek Arslan, biliyor musun o gün kaçırılmada senden önce Arslan varmış. Babam öyle dedi." Kaskatı kesildi.
"Neler diyorsun öyle?" Diye sormayı başarınca bir an onun donduğunu düşünmüştüm.
"Aynen de öyle oldu. Ama bir dakika," Bunu söylemek ile söylememek arasında kalırken gözlerim yavaşça gözlerinin içine baktı.
"Ne oldu?" Diye sordu benim durmamı görünce.
Dudaklarımı ısırırken bunu söylemesem daha iyi olurdu,diye düşünüp dudaklarımı birbirine bastırdım.
Ona,Arslan ile öpüştüğümüzü söyleyemezdim. Bir arkadaş katili olmak istemem. Çünkü görüyorum Savaş eğer bunu duyarsa onu öldürecek potansiyeli vardı veya onu iyicene döverdi.
Bir tek dövse söylerdim ama aralarını açar ve bunu istemiyorum en azından işin aslını öğrenene kadar.
Her ne kadar öğrendiysem de neden bana bunu ve neden beni öptüğünü bilmiyordum.
Bu konuyu netleştirene kadar sessiz olsam iyi olur.
"Hiç, hiçbir şey." Diyerek onun yoğun bakışlarının esirinden kurtulmuş oldum.
Dudaklarıma bakıyordu,sanki her söz onun için bir emir,bir cevaptı.
"Emin misin güzelim?" Diye söylerken gözleri sorguya almış gibi üzerimde gezinirken parmakları saçlarımı bulmuş yavaşça gezdiriyordu.
Yutkundum. Gözlerim yalan söylediğimi gösterir diye gözlerimi üzerinden çekmeyerek "Evet," dedim soluk soluğa. Sanki binlerce metre koşmuş gibi kalbim hızlandığında bunu farketmemesi için başımı çevirdim ve pencereye baktım.
Eğilip dudaklarını dudaklarıma bastırmadan önce parmakları çenemi tutmuş kendisine çevirmişti.
Küçük bir öpücük olsa da benim için artık anlamı büyüktü. Çünkü aşık olduğum adamın dudaklarıydı.
Ama aklıma gelenlerle yüz buruşturarak geriye çekildiğimde Savaş yanlış anlayıp "Ne oldu?" Diye sordu.
"Hiç," diyerek yalan söyledim ve o da biliyordu.
"Az önce benden kaçmak istedin? Neden kaçtın ki?" Diye sorarken kaşları çatıktı.
"Midem bulanıyor." diyerek ikinci yalanı söylerken tanrının beni cezalandırmamasını diledim.
"Pekâlâ, şimdi iyi misin?" Diye sordu gözleri yüzümün her yerini inceliyordu.
Yavaşça doğrulandığımda Savaş'ta bana yardım ediyordu.
Sırtım yastık ile buluşunca rahat bir nefes verip ona baktım.
"İyim,ne zaman çıkacağız ve bana ne oldu?" En son ambulansın içinde bayılmıştım.
"Hastaneye getirirken bayıldın ama hemen seninle ilgilendiler. Ailen yanlış anlar diye hastaneye girmedim ama buradaydım." Güven veren sesiyle başımı onayladım. O hep benimleydi.
Kapı açılırken bir hemşire girmişti ve bize yaklaşınca Savaş çekilmek zorunda kalmıştı.
"İyi hissediyor musunuz?" Diye sordu hemşire. Gözleri beni incelerken bir yandan da serumu kontrol ediyordu.
"İyim gerçekten. Ne zaman çıkabilirim?" Diye sordum bezgince. Hemşire iki elini cebine yerleştirdi ve tam önümde durdu.
Örgülü olan saçlarını sağ tarafa atmış yuvarlak yüzüyle olgun duruyordu.
Belki yirmi altı veya yirmi yedi yaşlarında gözüken kadın tıpkı benim gibi o da beni inceliyordu.
"Doktor bey birazdan gelir ve size ne zaman çıkacağını bildirecektir. Aileniz," gözleri kısa bir an Savaş'ı bulurken kıskançlık krizine girmem saniyeler aldı.
"Sevgilim,o adam benim sevgilim." Gözlerimi Savaş'a çevirdiğimde serum olmayan kolumu ona uzattım. Elimi tutarak tekrar bana yaklaştı ve saçımdan öptü.
Hemşire kısık gözleriyle bizi izliyordu.
"Tamam,sevgiliniz ancak aileniz gelmesi gerektiğini biliyorsunuz." Diyerek gıcık bir şekilde bize arkasını dönüp çıktı.
"Gördün değil mi?Sana nasıl baktığını gördün?" Savaş benden uzaklaşıp koltuğa oturunca güldü.
"Gördüm, kıskanç sevgilim." Diyerek gülmeye devam etti.
Gülmesine sinirli bir bakış attığımda gülmeyi kesip dudaklarını birbirine bastırdı.
"Sana komik geldi değil mi?" Diye çemkirdiğimde iki elini havaya kaldırdı.
"Ne, benim suçum yok." Diyerek şirinlik yaptığında güldüm.
Savaş ve şirinlik ah tamam bu çok absürt oldu ama gerçekten öyle.
"Yanıma gelsene sen bir?" Kaşları şaşkınlıkla havaya kalkarken oturduğu yerden kalktı ve yanıma doğru sakince adımlar attı.
"Ne oldu?" Diye sordu. Çarpık bir gülüş ile onu esir aldığımda yakaları çoktan elimdeydi. Hızla eğildiği için göğüs kafesi hızla inip kalkıyordu.
"Ne...Yapıyorsun?" Diye sordu nefes nefese. Nefesi dudaklarıma çarpıyordu.
"Sence sugar daddy'den bir şey isteyebilirim miyim?" Diye sorarken iyicene yaklaştı dudaklarım.
"Ne gibi?" Diye sordu şaşkınlıkla.
"Mesala," düşünüyormuş gibi tavana baktığımda "Hastane fantezisi... Seviş benimle." Diye fısıldadığımda yutkundu. Adem elması yavaşça hareket edince bunu beklemediği açıktı.
"Çok arsız...Olabiliyorsun Ayçin ve hayır bunu yapamayız." Dudak büzdüğümde nefesini seslice vererek benden uzaklaştı.
"Şimdi gitmem lazım,her an ailen gelebilir." Küçük bir öpücükle beni geçiştirdi.
Arkasına dönerek kapıya doğru gitti ve kapıyı açıp tam gidecek iken durdu ve bana baktı.
"Seni seviyorum bebeğim, dikkat et." Dediğinde erimek ile erimemek arasında kalmıştım ve sanırım eriyebilirim.
Kapıyı açıp çıktı.
Gözlerimi yumdum ve yine kendimi yatağa geri koyarak başımı yastıkla buluşturdum.
Gözlerim serumdan mı yoksa uykudan mı bilemedim ama uykuya yenik düştü...
...
Gözlerim tekrar açıldığında kendimi odamda buldum. Nasıl olur? Diye düşünmeyecağim çünkü ailemdi getiren.
Yataktan doğrulanarak elimden destek alarak ayağa kalktım. İlk başta dengemi sağlayamadım ama sonra ayaklarım zeminle temas ettiğinde kendime gelmiştim.
Dudaklarım kurumuştu. Boğaz kuruluğu da vardı ve ben çok susamıştım.
Komodine baktığımda su olmadığını farkettim ve yavaşça odamdan ayırdım.
Ev sessiz gibiydi. Neredeydiler bilmiyorum.
Sakince merdivenlerden aşağı indiğimde ellerim korkuluğu sımsıkı tutuyordu basamaklara adımları yavaşça inliyordum.
Merdvenlerin sonunda yolum mutfak bulmuşken bir hizmetçinin olduğunu gördüm.
Beni görünce bana döndü ve gülümseyen yüzle "Bir şeye ihtiyacınız var mı hanımefendi? Bu arada geçmiş olsun." Dedi.
"Sağ ol,ailem,ailem nerede?" Diye sormayı başarabildim bu sussuzlukla.
Adımlarım tezgahı bulmuş bir yandan da onu dinliyordum.
"Aileniz, Savaş Bey'in evlerine gitti hanımefendi." Dedi sakince.
Elimde duran cam bardakta bulunan suyu dudaklarıma götürecek üzere durdum.
Hızla ona döndüm. Gözlerim irice açılmış dudaklarım hafif aralık.
"Ne?ne için?" Diye sordum şaşkınlıkla.
"Bilmiyorum, sanırım konuşacakları bir konu varmış." Diye mırıldandı ama gözleri gözlerimi bulunca "Tam bilmiyorum ama sanırım konuşacakları konu sizin sevdiğiniz adamla ilgili." Dedi hemen.
"Ne zamandır yoklar?" Diye sordum sakince.
Dudaklarım ve boğazım daha fazla dayanamayıp suyu içmek istedi.
Su boğazımdan geçerken dudaklarım ve boğazım ıslanmıştı.
İstedikleri de buydu. Kuruluğu ortadan kaldırmak.
Onlara istediklerini verdim.
Su...
Su, tıpkı ateşin buluşu kadar değerliydi, hayır ondan daha değerliydi. Her canlı suya muhtaçtı.
Yeryüzü yaratılmadan önce suyun var olması, bunun kanıtıydı.
Su,hayatı devam ettirecek bir sıvı görülebilir ancak onun gibi kıymetli bir şey için bununla yetinmeyeceğini bilmelisiniz.
Suyu boşa,gereksiz harcamak tıpkı zamanını boşa harcadığın gibi durur.
Su bitmez değil, biter tıpkı bir hayatın son bulduğu gibi.
Suyu hayatının en anlamlı bir şeye benzet ve sana ne kadar önemli olduğunu gösterecek.
Hayır,su hayat değil,su hayatın ta kendisi.
Dip not: günde iki litre Su iç!
"Yaklaşık yarım saat oluyor,size haber vermemi istemediler ama size söylemiş oldum. Lütfen kızmayın ve ailenize söylemeyin." Yeni gelmiş olabilirdi ve ağzı sıkı değildi. Bu aslında onu kovmama nedendi ama şuan söylediği şeyle ona sarılmak istedim. Tabi bu tuaf kaçacağı için sadece başımı salladım ve hemen mutfağı terk edip odama geçtim.
Üstümde duran günlük, dünkü elbiseyi çıkarıp kısa duştan sonra hemen giyindim.
Siyah bir kazak ve altında sıcak tutan bir etek.
Hemen hızla saçımı kurutup makyaj yaptıktan sonra odamdan çıktıktan sonra evdenden çıkmıştım.
Arabama binerek yola koyuldum.
Savaş'la ne ne konuşmak istiyorlar bilmiyorum hemen onlara engel olmam gerekiyordu.
Bu yüzden hemen telefonu arabaya bağlayıp Savaş'ı aradım.
Sesi hemen arabamın içinde duyulurken kalbim hızlandı.
"Ayçin? Ne oldu güzelim?" Dedi telaşla.
"Bırak şimdi güzelimi,babam ve annem sana geliyormuş haberin var mı?" Diye sordum. Direkt konuya girmem odun gibi görünse de konu acil olunca gözüm romantiklik görmüyor.
"Evet, onları bekliyorum. Biraz-" dışardan gelen bir ses duyulduğunda "Ha geldiler. Bir şey mi oldu?" Diye sordu kuşkuyla. Ayaklandığını duyabiliyordum arabadayken.
"Onların ne diyeceğini bilmiyorum ama dinleme olur mu?" Kaş çattığına eminim.
"Ne demek dinlemeyeyim Ayçin? Delirdin mi?" Dedi hayretle. Doğru çok saçma olur.
"Tamam de ki çok işim var, üzgünüm filan de." diye sabırla soludum. Parmaklarımın altında bulunan direksiyon istese kopmak isteyebilirdi.
"Saçmalama istersen Ayçin, onlara öyle bir şey yapamam, işim de yok. Her neyse kapatıyorum." Diyerek konuşmama izin vermeyerek kapattı.
"Kahretsin." Diyerek inledim ardından kısa bir an gözümü yumdum.
Gözlerimi açtığımda ayağımın altındaki gaza son sınırlarını basıyormuşcasına bastım.
Arabayla hızla giderken son zamanlarda arabamda şarkı dinlendiğim aklıma gelince hemen radyodan sıradan bir kanal açtığımda şarkı arabayı, kulağımı doldurdu.
Stresteyken bir işe odaklananam. Lütfen biraz şarkı...
|Oğuz Berkay Fidan & Murat boz- Olmuyor|
Alıştım ben sana,her yerde sen varsın.
Gözüm görmez oldu, yokluğun çok acı.
Bitmiyor geceler,saatler geçmiyor,zaman durdu sanki,sen gidince...
Ne kadar da zormuş, aşkın gidişi. Umutsuz beklerken çaresiz kalbim.
Tek suçum sevmekti. Ayrılık bedeni ağlar ağlar dönemez geri...
Olmuyor olmuyor,ne yapsam olmuyor.
Sensiz yerin dolmuyor,
Bir gelsen bir görsen kalbim ağlıyor.
Sensiz yerin dolmuyor...
(...)
Şarkı seçimi yüzünden radyoyu dava etsem diye düşündüm. Kalbim acıyla kanadı.
Bunu biliyordum,bu klipli şarkıyı biliyordum.
Çocuk bir şekilde aşık olduğu kızı bir kaza ile kaybetmesiyle bu şarkıyı yazıyordu.
Dudaklarımdan titrek nefes verdiğimde bu şarkıyı kapatmak istedim.
Hayır ben yıllar sonra bulduğum aşkı kaybetmeyecektim.
Daha da hızlandım. Kalbim hızla atıyordu. Ne diyeceklerini bilmiyorum ama iyi olmadığı kesindi.
Yoksa neden ailem apar topar gider onun evine?
Daha da hızlandım. Şuan kuralları yok etmek istedim. Sadece bir gün yok ettim içimden.
Son süratla evine doğru sürdüm.
Otabandan çıktığımda sağdan gideceğime sola çevirdim yanlışlıkla ve soldan gelen tırı gördüğümde gözlerim irice açıldı.
Tır delicesine kornaya basıyordu ama benim başka yola gideceğim yoktu. Son sürat sürmeye devam ettiğimi bile o an farketmedim.
Ayağımın altındaki frene bastım ama birşey olmadı. Gözlerim korkuyla irice açılınca bastığım yere baktım ama olmuyordu. Tekrar denedim,tekrar denedim olmuyor.
Kalbim hızlandı, dudaklarım nefes nefese kalmış gibi soluk soluğaydı. Göğüs kafesim şişiyor, bacaklarım ve kollarım titriyordu.
Tır hızla üzerime gelirken kendimi korumaya almak için tek çarem emniyet kemeriydi. Onu hızlı bir şekilde takarken artık aramızdaki uzaklık beş metreden az olduğunu farkettimde kaderime razı gelmem çok zaman olmadı.
Tır ve benim arabam hızla çarparken tıpkı iki atomun birbirine çarpması gibi şiddetli bir uğultu, sarsıntı yaşadım. Bilincim kapanmadan önce alnımda hissettiğim sıcak sıvı kan olduğunu gösteriyordu. Gözlerim kapandığında çoktan belincim de kapandığını göstermişti.
Belki de çoktan kaybetmişimdir...
Savaş'ın evinde:
Savaş telefonu Ayçin'in yüzüne kapattığına pişman olacaktı ama iş işten geçmişti.
Adımlarını sokak kapısını bulurken elini kapıyı açmak için kapı kolunu çevirdi.
Kapıyı açtığında sevdiği kadının ailesini gördü. Neden geldiğini bilmiyordu ama az önce öğrenecekti.
"Kemal Bey, sebeb-i ziyaretinizi öğrenebilir miyim?" Diye sordu kibar bir sesle.
Kemal Bey ve karısı karşısındaki adamı inceledi ardından "Bizi içeriye davet etmek istemiyor musun?" Diye sordu.
"Öyle bir şey denediğimi iyi biliyorsunuz. Sadece merak ediyorum o kadar." Dedi Savaş kaş çatarak.
"Konuşacağımız bir konu var ve bizi kapıda bekletmen bence senin gibi beyfendiye göre yanlış." dedi Kemal Bey tavrını bozmadan.
"Pardon,buyrun lütfen." dedi Savaş eliyle içeriyi gösterip onları davet ettiğinde ikisi de birbirine bakıp karısını önce geçirip kendisi de arkadan gelerek karısının beline elini yerleştirdi. Karısını seven Kemal Bey onu sahiplenircesine üstüne titrerken bu Savaş'ın gözünden kaçmamıştı.
Ayçin'in ailesi birbirine sevgiyle yaklaşıyordu.
Oturma salonuna oturduklarında Savaş ayakta bekleyerek "İstediğiniz bir şey varsa söylemeniz yeterli?" Diyerek içecekleri onlara bıraktı.
"Gerek yok,uzun kalmayacağız." Dedi Kemal Bey.
"Pekâlâ sizi dinliyorum Kemal Bey." dedi Savaş sakinlikle. Gözlerini bir saniye kadar Ayçin'in annesine çevirdiğinde annesinin memnun olmadığını sanki buraya zorla getirilmiş olan ifadesi Savaş'ın kaş çatmasına neden olmuştu.
"İyi misiniz Menekşe Hanım?" Dedi Savaş dikkatini tamamen ona verdiğinde Kemal Bey'in de bakışı o yöne çekildi.
Karısının neden böyle yaptığını biliyordu.
İstemiyordu söylemeyi.
Kızının sevgilisi Savaş Aksoy olduğunu öğrendiler ve bunu bozmak istemiyordu. Her ne kadar da yanlış bir ilişki olduğunu düşünselerde Menekşe hanım Savaş'ın ve kızının gözlerinde görüyordu aşkı. Onlar ruh ikizlerini bulmuşlardı, diye düşünüp bundan vazgeçmek istedi ama kocası Kemal Bey buna katiyen bir şekilde reddediyordu.
Kızını ortağının oğluna emanet etmişti, yatağına değil.
Bu yüzden istemişti aslında Arslan ile evlendirmeyi çünkü Savaş'ın kızından uzak durmasını böylelikle sağlardı.
Kızını seviyordu ve yanlış ilişkilere göz göre göre göndermesi tamamen saçmalıktı.
"İyim," diyebildi Menekşe hanım.
Savaş da koltuğa otururken Menekşe hanıma baktı. Şüphe etsede üstünde durmadan Kemal Bey'e baktı.
Kemal Bey "Kızımı yıllardır tanırım,o çok geleceği parlak biridir." Yandan karısına baktığında onu incelemek için olduğunu biliyordu.
"Öyle, kesinlikle parlak bir öğrenci ama siz onu okuldan çıkardığınız için ne yazık ki bundan mahrum olacak." dedi Savaş. Sinirlendiği belli oluyordu ses tonundan.
"Onu göndermeye karar verdim," Savaş'ın kaşları havaya kalktı. "Onu okuluna geri göndereceğim. Doğru diyorsun." Dedi Kemal Bey başını sallayarak.
Kızına değer veriyor ve onu mahrum bırakmak istemiyordu okuldan.
Eğitim şarttı. Bir ülkenin geleceği bile o eğitime bağlıydı.
Hatırladınız mı? Evet eğitime değer verin!
"Ancak şu konu için gelmiştik." Tekrar karısına bakmak istedi. Karısı başını iki yana sallıyordu.
Eğer bugün dudaklarından çıkan şey 'kızımla olan ilişkin biliyoruz ve derhal kesmezsen senin için kötü olacağını hatıratırım genç delikanlı. Kendi yaşında takıl, kızımla değil.' olursa kızlarını sevdiği adamdan ayıracaklarını bilmiyordu.
Tam dudaklarını açmıştı ki bir anda telefon sesi salonun sessizliğinin yerine yer edinirken Kemal Bey sakin bir şekilde telefonu çıkardı ve bilinmeyen numarayla Kaş çattı.
Karısı ve Savaş onu izliyordu her hareketi onları merak içinde bırakıyordu.
Kemal Bey telefonu açmış kulağına koyduğunda hâlâ bakışları üstünde duruyordu.
"Evet benim. Ayçin Günay'ın babası benim. Ne,ne demek kaza geçirdi? Hangi hastane?" Diye bağırırken bir hışımla ayağa kalktı.
Savaş Ayçin'in adını duymasıyla ayağa kalktı ve hemen soluğu Kemal Bey'in yanında aldı.
"Tamam geliyoruz. Tamam." Diyerek hiddetle telefonu kulağından kaldırarak yutkundu. Gözleri bir yere takılmış gibi hareket etmiyordu.
"Ne oldu? Kemal bir şey söyle, kızıma ne oldu?" Menekşe Hanım hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.
"Ayçin... Kızım..." Dedi kemal Bey kekelereyerek. O farkında değildi ama karısı onu sarsıyordu hem de defalarca.
Savaş derin bir çukuru alnında yer edine kadar kaşlarını çatmış karşısındaki adama bakıyordu.
"Ne oldu Kemal Bey? Ayçin'e ne oldu?" Diye sordu Savaş sinirle.
Kemal Bey'in gözleri Savaş'ı bulurken üstüne saldırmakta geç kalmamıştı.
"Hepsi senin yüzünden. Kızım sana gelmek için hızlandı ve kaza yaptı." diye kükredi. Sesi evin içinde yankı yaparken Savaş olduğu yerde kaldı. Menekşe Hanım ondan farksız değildi.
"Ne?" Diye fısıldadığında bunun bir şaka olduğunu düşündü. Sevdiği kadın kaza geçirmiş olamazdı. Az önce konuşuyordu. Az önce sevdiği kadının sesini duymuştu. Nasıl olur bu? diye düşündü.
"Hayır,hayır." dedi inkar edercesine. Sevdiği kadının kaza yapması bile onu acı verirken eğer ona bir şey olacağını düşünürse yıkılırdı.
"Keşke seni kızımla tanıştırmasaydım. Keşke babanla ortak olmasaydım." Dedi tükürürcesine.
Nefret Kemal Bey'in gözlerine büründü. İlk baktığı yer tabiki karşısındaki adam, Savaş olmuştu.
Savaş bir hışımla Kemal Bey'den kurtulup evden ayrılırken Kemal Bey'in sesini arkasından duyuyordu.
"Senin yüzünden oldu..." Diye bağırdı.
Belki de,dedi Savaş içinden. Belki de ona kaza yapacak neden ben vermiştim. Onu dinleseydim belki de bu kadar hız yapmazdı.
Arabasına binip hızla sürmeye başladı. Kemerini takmıştı.
Hangi hastane diye öğrenemedi ama bu sikinde değildi çünkü sevdiği kızı hangi hastane olursa olsun bulmak için herşeyi yapacağını bilirdi.
"Ayçin, güzelim yaşa lütfen yaşa." diye fısıldadı arabanın içinde.
"Lütfen yaşa." dedi tekrar. Gözleri kederle, yaşla dolarken kaza yapmamaya çalışıyordu.
Kemal Bey de hemen onun arkasından çıkarken Karısı onun kolundan tuttu ve kendisine çevirdi.
"Yaptığını beğendin mi?" Diye bağırdı. Eski karısı gibi değildi. Gülen yüzü şimdi çöküşün içindeydi. Gözleri yaşla ıslanmıştı.
"Ne?" Dedi Kemal Bey anlamayarak.
"Kızını sevdiği adamdan ayırmak istedin şimdi içine sindi mi? Kızımız kaza yaptı." Dedi aynı şekilde bağırarak.
Ses telleri tahriş olmuştu bile ama bağırmaya devam ediyordu.
"Bunun olacağını bilmiyordum." Dedi Kemal Bey. O da bağırarak karşılık verdi.
"Sen hiç bir şey bilmiyorsun zaten Kemal," acıyla güldü Menekşe. Kemal karısının bu gülüşünü biliyordu ve yavaşça gözlerini yumdu.
"Yanılmışım. Senden baba olmaz. Sen kızının mutluluğuna bile göz diken birisin." Dedi karısı acımasızca.
"Lütfen sus,onu deme." dedi Kemal Bey acıyla.
"Doğru. Hepsi doğru. Sen kızının mutluluğunu istemedin neden? Çünkü sevdiği adamın yaşı büyük, ortağının oğlu diye mi? Hayır! Eskiden sevdiğin kadının çocuğu diye." diye bağırdı.
Kemal daha fazla dayanamayıp ona sarıldı ama karısı onu engelledi.
Kocasını eskiden Savaş'ın annesini sevdiğini biliyordu ama hine de sevmeye devam etti. Ta ki kocası ona aşık olana kadar.
"Yapma Menekşe, canım acırken daha fazla acıtma." dedi Kemal Bey.
Menekşe hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı yine.
Onlar birbirine sarılı dururken kısa bir sarılmadan sonra kızları gözlerinin önünde belirince ateşe dokunmuş gibi birbirinden ayrılıp arabalarına bindiler.
Kemal bildiği şehir hastanesine giderken Menekşe Hanım kızı için endişe duyuyordu.
Kızlarını kaybetmemesi için dua ediyordu.
Dualar kızı, Ayçin'i yaşatır mıydı?Kadere razı olmak varken?
Kemal Bey hızla sürmeye devam ederken çok geçmeden şehir hastanesine geldiğinde karşısında hızla gelen onun gibi duran arabayı farketti.
Savaş yolda Arslan'ı aramıştı.
"Hayırdır? Sabah sabah beni mi özledin sevgilin yerine?" Diye alayla açtı Arslan telefonu.
Arslan Ayçin'i hiçbir zaman Savaş'a,en yakın dostuna layık görmüyordu ama onlara karışamazdı.
Her ne kadar da haz etmese de kızdan deliler gibi hoşlanıyor ama değilmiş gibi davranıyordu.
Savaş ile kendisinin arasında duran bu kıza hem nefret hem aşk besliyordu ama nefret daha yoğundu arkadaşına göre.
Savaş onu seviyordu bunu biliyordu Arslan.
Aşk kalbin zehri,ruhun yok oluşu kadar tehlikeli aynı zamanda bir yaşamdı.
"Kes sesini de hemen Ayçin'in olduğu hastaneyi bul!" Diye bağırdı Savaş. Bastığı gaza çok geçmeden tekrar bastı.
"Ne hastanesi? Şaka yapıyorsan hiç komik değil bilirsin." Arslan'dan beklenen alay yerine ciddi olurken sorusunu şuan arabayı hem dikkatle hem hızla süren arkadaşına soruyordu.
"Sikerim şakayı,hemen sana bul diyorum." diye bağırdı ikinci defa. Savaş bazen bu adamı öldürmek istiyordu. Bazı yerdelerde çok zevzek gibi davranıyordu.
"Tamam,tamam hemen bulacağım." Diyerek telefonu kapatmadan başka telefonla adamını aradı ve ondan bilgi beklerken ikisi de tedirgindi.
Beklediği haber adamından çıkarken "Abi şehir hastanesi." Diyerek derin bir nefes aldırmasına neden olmuştu.
Adamından aldığı bu bilgiyi hemen Savaş'a,telefonda sinirle beklediği arkadaşına yetiştirdi.
"Şehir hastanesi. Bende geliyor-" diyemeden arkadaşı yüzüne kapattı.
Sinirle soludu Arslan.
Telefonu cebine koyduktan sonra ceketini alıp evden uzaklaştı.
Savaş arkadaşının verdiği bilgiyle birlikte arabasını şehir hastanesine sürerken gaza olabildince basıyor dikkatle de sürüyordu.
Daha sevdiğine kavuşacaktı...
Kemal Bey ve karısı arabadan inerken aynı eş zamanda onlarla inen adama sertçe baktı.
"Kızımdan uzak dur." dedi Kemal Bey sinirle. Kaşlarını çatmış karşısındaki adama bakıyordu.
Savaş onu umursamayarak içeriye geçerken Menekşe hanımda çok geçmeden içeriye girdiğinde karısının ne zaman içeriye geçtiğini anlayamamıştı.
Savaş hızla danışmana giderken Ayçin'in annesi ve babası da arkasından geliyordu.
"Ayçin nerede?" Diye kendinde değilmiş gibi bağırdı Savaş. Sesi hastanede yankı ederken herkesin bakışı ona dönmüştü.
"Lütfen bağırmayın. Burası hastane." Dedi bir hemşire.
"Sikerler hastaneyi," diye homurdandı. Çoktan gelmiş olduğu danışmana tekrar sordu.
"Ayçin,nerede?" Diye sordu. Öncekinden daha sakin çıkan sesi kadını tatmin etmişti.
"Soyadı yok mu?" Diye sorarken bakışları bilgisayar ekranında duruyordu. Parmakları hastanenin hasta giriş kayıtlarına girmek için hareket etmeye başlamıştı.
Klavyede çıkan sesler,hastanenin kokusu ve Terle karışmış olan kendi kokusunu solarken sinirlenmemek için kendini zorluyordu.
Menekşe Hanım da hemen yanına geldiğinde Savaş oralı olmadı.
"Lütfen kızımın nerede olduğunu söyleyin." Dedi acıyla.
Bir anneydi.
Anne.
Bildiniz mi? Anne, bir çocuğun annesi. Herkesin bir anneye ihtiyacı vardı.
Ruh oluştuktan sonra bağın bir süre annenleydi.
Seni karşılıksız seven anneydi. Kimi zaman nefretle baksa bile anne,anneydi ve o severdi.
Anneler sevmek koşulsuz şartsız sevmek,korumak için vardı çocukları için.
"Kızınız?" Dedi danışman. Bugün zor bugün, diye geçirdi kendi kendine.
"Evet, kızım." Dedi Menekşe yoğun bir acı çeken sesle.
"Bana kızımın nerede olduğunu söyleyin." Dedi Kemal Bey, sakin olmak için kendini zorluyor gibiydi. Çünkü o da kızını seven, iyiliğini düşündüğünü zanneden babaydı.
"Soyadı yok mu kızın?" Diye bezgince sordu danışman. Savaş bu danışmanın erkek olmasını diler gibi baktı. Erkek olsa da ona haddini bildirse,diye düşündü.
"Ayçin Günay." Diyebildi annesi.
"Kızımın ismi Ayçin Günay." Dedi Menekşe. Gözleri tekrar dolarken parmaklarını yaşlarını silmek için kaldırdı ve gözünden düşen her bir yaşı yere düşmeden yok ediyordu.
"Bakıyorum hemen." Dedi danışman. Savaş sinirle soludu. Kemal Bey'in yoğun bakışlarına bakmamakla inat etmişti. Şimdi sırası değil,dedi kendi kendine.
"Evet kısa süre önce gelmiş şuan ameliyathanede." ded danışman, gözlerini bilgisayardan çeker çekmez ilk odağı Savaş olurken yutkundu ardından diğerlerine döndü.
"Hangi katta Ameliyathane?" Danışman tam cevap verecek iken Savaş eliyle durmasını istemiş"Ya da ben bulurum." Diyerek onu susturdu ve hızla merdivenlere doğru ilerleyerek gözden kaybolmuştu.
Menekşe sabırsız bir sesle"Hangi katta?" Diye sordu. Onun da burada duracak bir saniyesi yoktu. Nasıl olsun kızı kaza geçirmişti.
"Dördüncü kat, hanımefendi." Dedi danışman. Menekşe çok geçmeden kocasıyla asansöre doğru ilerleyip binmişti.
Dördüncü kata basarken sabırsız oldukları hallerinden belli.
Savaş her kata baktı ama yoktu. Üçüncü kattan sonra dördüncü kata geldiğinde adımları durdu. Bakışlarını kocaman harflerle 'Ameliyathane' yazan yere çevirdi.
Yutkunamadı. Sevdiği kadın burada mıydı? Kalbi nasıl dayanır?
Onun canı tatlı değildi ama sert de değildi.
O güçlü bir kızdı. Bunu biliyordu.
Yavaşça adımlarını ameliyathane denen nalet yere sürdü. Sanki bastığı her yer onu cehennem ateşine götürecekmiş gibi acı veriyordu yüreğine. Gözleri kırpmıyor,sol gözünden düşen bir yaş kirpiklerine takılı kalırken nefesi, soluğu kesildi.
Asansör kapıları açılırken Menekşe ve kocası Kemal Bey'in geldiğini gördü ama hareket etmedi.
Kemal Bey hızla ona giderken o hâlâ hareket dahi etmez hâlde duruyordu.
"Senin burada olmaman lazım." dedi sertçe. Kolundan tutup sarsmaya denedi ama Savaş etkilemiş gibi değildi.
"Sana diyorum,sana!" Diye bağırdı. Hastane çalışanları Kemal Bey'i uyarırken sakin kalmak için nefesini tuttu.
Menekşe Hanım hemen soluğu kocasının yanında alırken ona kızgın, kırgın gözlerle bakıyordu.
"Kemal kızımız ameliyathanede ve sen ne yapıyorsun?" Dedi sertçe konuştuğunda Kemal Bey'in dikkatini çekmeyi başarmak için kolundan tutup onu sarstı tıpkı Kemal Bey'in Savaş'ı sarsmak istemesi gibi.
Karısına dönen Kemal Bey derince soludu.
"Onun benim kızımın etrafında olmasını istemiyorum." Dedi hiddetle.
"Bırakta o karar versin." Dedi aynı ses tonuyla cevap veren karısına kırgınlıkla ve pişmanlıkla bakıyordu.
Tam konuşacak iken asansörden inen Arslan dikkatlerini üzerine çekti.
Nefes nefese kalmış gibi duruyordu. Kemal Bey ve Menekşe Hanım şaşırırken Savaş hâlâ aynı yerinde bir ruhsuz gibi duruyordu.
"Ayçin iyi mi? O iyi mi Kemal amca?" Dedi soluk soluğa.
"Senin nereden haberin oldu?" Diye sordu Kemal Bey kaş çatarak. Bir bu eksikti,diye dedi kendi kendine.
"Savaş söyledi." Dedi Arslan. Bakışları arkadaşına diktiğinde ona ne olduğunu öğrenmek için dokunduğunda Savaş hareket etmeyi başararak Arslan'a baktı.
"İyi misin?" Diye sordu Arslan. Arkadaşının bu halini sevmediği aşikardı.
"Nasıl iyi olabilirim?" Dedi Savaş. Ölümden farksız soğuk,buz gibi bir sesle.
"Senin suçun değil." diyebildi Arslan. Ayçin'den bir kez daha nefret ederken gözlerinde okunuyordu bu.
"Onu dinleyip telefonu kapatmasaydım böyle olmazdı." Dedi Savaş hüzünle.
Tek umudu sevdiği kadının yaşaması.
Menekşe Hanım ve kocası Kemal Bey onlardan uzak ameliyathane kapısına yaklaşırken gözleri kapıda durmuştu.
Arslan Savaş'ı omzundan tutarak bir banka oturmasını sağladıktan sonra kendisi de yanına oturdu.
Savaş stres içinde ofladı.
"Onu çok seviyorum Arslan. Annemden sonra... Kazadan sonra onu da kaybetmek istemiyorum." Dedi acıyla inledi.
Arslan ne diyeceğini bilemedi. Ayçin'in onu ele geçirdiğini biliyordu ama bunu söylese onun ellerinden ölmek istemiyordu.
Ayçin her zaman zarardı. Bakışları, gözleri, dudakları...
Dudaklarından öptüğünde iliklerine kadar hissetmişti onun ne kadar baştan çıkarıcı birisi olduğunu.
Ama pişman olması kısa sürdü çünkü bilmiyordu Kemal Bey'in kızı olduğunu.
Arslan her şeyi araştırırdı ama bunu es geçmişti çünkü ilgilenmek istemiyordu.
Bu yüzden Ayçin'in de böyle olduğunu düşünürken hâlâ öyle ummasını istemediği belliydi çünkü arkadaşı o kızı seviyordu ve başta kıza sinir olurken ondan hoşlanmış arkadaşıyla olan ilişkisini tuaf bulmuş kabul etmek istemiyordu ama gerçek bunlardı.
Savaş Ayçin'i seviyordu. Arkadaşı bir kadına aşıktı.
Sakince dinledi Arslan en yakın arkadaşını.
Saatler geçiyor zaman geçmek bilmiyor gibi akarken herkesin gözü kapıdaydı.
Saat 00:05
Savaş hâlâ yerinde durmuş iken Arslan ona kahve isteyip istemediğini sormuştu. Savaş kesin bir dille hayır demişti.
Arslan hastane kantine giderken kendine kahve almış sigara paketinden bir dal çıkarıp yakarken kahvesinden bir yudum alarak hastane bahçesine çıkmıştı.
Kendini kötü hissetmişti. En yakın arkadaşını sevdiği kadının kapıda beklerken görmüştü. Daha önce onu öyle görmesi imkansızken şimdi hayretler ediyordu.
Kemal Bey onun görüş açısına geçerken kendine gelerek derin bir nefes aldı.
Kemal Bey hemen yanına geldiğinde "Biliyor muydun?" Arslan'ın anlamayan bakışı onu bulurken devam etti.
"Savaş'ın kızımın ilişkisini,biliyor muydun Arslan?" Diye sordu yorgunca.
Arslan başta kararsız kalsa da başını salladı.
"Demek bu yüzden reddettin teklifimi." Aslında bu da vardı ama daha önceki gibi Ayçin'i istemiyordu.
Ayçin hem hem zehir hem şifa gibiydi.
Onu tanıyan biri anlayabilirdi.
Ve Arslan onu anlamıştı.
Arkadaşının delice sevdiği kadını tanışmıştı.
Üniversite zamanlarından beri tanıyordu.
"Öyle bir şey yok Kemal amca sadece olmazdı. Sonradan kabul etmiştim ama hayır sevdiğim için değil onu en yakın arkadaşımdan korumak için." deyince Kemal Bey kaşlarını çattı.
"Neden kızımı Savaş'tan koruyorsun?" Diye sordu anlamaz gözlerle.
"Çünkü bence Ayçin arkadaşımı sevmiyor." Dedi tek nefeste.
"Nereden biliyorsun? Kızımı tanırım. Gözleri Savaş'a bakarken parlıyordu. Yemekte bunu farketmediğimi zannediyordu kızım ama görüyordum. O Savaş'a aşık yanlış seçim olsa bile." Dedi Kemal Bey.
Arslan şaşırmıştı. Doğru. Babası kızını tanırdı.
"Kemal amca Savaş'ın tekrar üzülmesini istemiyorum." Dedi Arslan kaş çatarak.
"Ben de kızımın acı çekmesini istemiyorum." Dedi Kemal Bey.
"Onlar birbirine göre hiç olmamalı." Dedi.
Kemal Bey başını salladı.
"Onları ayırmalıyız." Dedi Arslan kararlı bir sesle. Arkadaşını düşünüyordu.
"Nasıl olacak?" Dedi kuşkuyla yanındaki genç delikanlıya baktı. Onun zekasından korkuyordu.
"O işi bana bırak sadece bana bazı konularda yardımcı olman gerek Kemal amca." Dedi Arslan keyifle.
Savaş bilse bunu onu öldürecekti.
"Pekâlâ anlaştık." Diyerek elini ona uzattı Kemal Bey. Arslan, elini uzatan adama baktı ve kararlı bir şekilde eliyle anlaşma yaptığında, adlarına yapılan bu anlaşmadan haberi olmayan biri ameliyathanede mücadele ederken diğeri de sevdiği kadına bir şey olmamasını diliyordu.
Bu iki adam birisinin babası birisin de en yakın arkadaşıydı.
Bedenler kopar derler,peki ruh kopabilir miydi birbirinden? İşte bunu zaman gösterecekti.
Yeni bölüm ile merhaba diyerek bye diyorum:(
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 40.83k Okunma |
1.04k Oy |
0 Takip |
49 Bölümlü Kitap |