@nightmarearnur
|
Bölüm şarkısı: Euriella - Hate me
🔥KANLI SÜVEYDA🔥
Bir elinde cehennem ateşi, diğerinde vicdanı olan bir adam... Yürüyor geceyi üzerine örten Süveyda'da. Nice cinayeti içine sindirmiş Süveyda! Her köşesinde bir iti tozla doyuran Süveyda... Kötülükten beslenen katil Süveyda... Kalbin ortasındaki gizli günah Süveyda.
Sessizce bastığı yeri inleterek devam ediyor adam.
Karanlığın içinde kaybolmayıp parlıyor adam.
Karanlığın en parlak rengini giymiş üstüne. Her zaman ki gibi kuşalıydı üstüne geçirdiği zırhı. Buzdan bakışlarını etrafında gezdirdi. Gördükleriyle yüzünü iğreti bir küçümsemeyle buruşturdu.
Köşedeki adamların elindeki içki şişesiyle sallanmasına baktı. Acizlikti onun için...
Elindeki şişeyi zevkine içenleri kınıyor, dert için içenlerede acizlikle bakıyordu.
Kendine faydası olmayan sıvıyı içip sarhoşlukla dertleri unutmaya çalışanlar koca bir acizlikti.
Adımlarının ağırlığı ile yer sesiz bir titreyiş içindeydi.
Adımlarını sağa doğru çevirip dar sokakta sürdürdü. Sert esen rüzgar saçlarını savururken gökyüzü hiç olmadığı kadar sisli bir karanlığa bulanmıştı.
Sükünet bedeninde geziniyor, bastığı her adım ölümün kıyısına vuruyordu.
Bakışlarını mekanik bir şekilde sağına çevirdi bu sefer. Bedenine iğrençe dokunan dokunuşlarla zevk alan hayat kadınına baktı. Yüzünde küçümseyici bir şekil almıştı.
"Ruhunu satanlar!"
Dişlerinin arasından tısladığı sözler bıçak gibi keskin çıkmış, gecenin sert esen rüzgarına karışarak.
Tiskinti bakışlarını ikiliden ayırıp ilerlemeye devam etti yeniden.
Her adımı siyah sokağı karanlığa boğar gibiydi.
Her adım gecenin puslu karanlığına karışıyor gibiydi.
Ara ara olan elektirik direklerinin kör ışıkları gecenin karanlığına cılız bir ışık saçıyordu. O cılız ışık ise Süveyda'ın karanlığında boğuluyordu.
Adımlarını yavaşça durdurup gecenin sesizliğini dinlemeye başladı.
Kuruyan dolğun dudaklarını diliyle ıslatırken gözlerini kıstı bir avcı misali... Kulağına rüzgarın sert uğultusuyla birlikte esen fısıltılara kulak astı...
"Her zamankinden abi..."
Rüzgarın kulağına fısıldadığı ses ile gözlerini daha çok kısıp bir adım daha attı puslu geceye.
" Yeni mal geldi. Bir onu dene aslanım. Bi çektin mi kafa bir milyon o derece dehşet birşey!."
Rüzgarda yankı yapan sesi duyduğu an ağırca kuruyan dudagını ıslatırken dişlerini sıkmaktan geri durmadı..
Elleri yumruk olurken bedeni sinirle kasılmıştı.
Biraz daha bekledi...
Dinledi.
Konuşmalar ilerleyince ağır adımlarla yürümeye başladığında tekrar o sesi duydu... Kendi elleriyle keseceği o ses;
"Ulan piç! Paran yoksa niye mal istiyorsun! Siktir git!" Diyordu.
Yeri döven adımlarını hızlandırdığında eli belindeki arslanına gitmişti ağır bir hareketle.
Her hareketi ölümün habercisiydi...
Süvayda'nın soğuk rüzgarı ölümün haberini almış gibi daha çok hırçınlaştı.
Gökyüzü geleceği görmüş gibi kükredi.
Kükreyen gece ile gök yüzünde çakan şimşek ile aydınlandı.
" Söz abi getiririm! Paranı getiririm! Ben senin her zamanki müşterininim abi!"
Kulağına o toz için yalvaran çocuğun sesini duyduğunda elindeki silahını sıkıca kavradı.
Köşeyi döneceği esnada yine o sesi duydu.
" Sabrımı zorlama! Leşini dökmeden siktir git!"
Duydugu cümle ile soğuk bir kıvrılma dudaklarında doğmuştu. Ölümün kıvrılmasıydı dudağındaki mimik.
Köşeyi döndüğü esnada silahını karşısındaki ikiliye soğuk kanlılıkla doğrultu.
Yüzü ifadesizliğine bürünmüş, gözleri ölümün soğukluğunu taşıyordu.
Bakışlarını her zamanki gibi kurbanının gözlerine iliştirmişti. On yedisinde bile olmayan oğlan çocuğunun gözlerdeki bağımlıyı görüyordu. Çaresizlik, acizlik o yeşil gözlerdeydi.
Sesizlik bir çıg gibi ortaya çökmüştü.
Gece kükremeyi kesmişti.
Şimşeğin aydınlığı son bulmuş adamdan yayılan karanlık bulanmıştı puslu gecenin siyahına.
"Git..!"
Sesizliği üç harf ile bozmuştu azrailin görevini bugünlük üslenen katil ruhlu. Karşısındaki oğlanın korkuyla bedeni titrerken, aynı korkuya sesini yansıtarak;
"Ta..ta.mam.." deyip korkuyla uzaklaştığında çocuğun korkusunu küçümsemişti.
Korkusuz olan adam, korkuyla kaçanlara acımıyordu bile.
Aciz varlıklardı onun için...
Keskin ve bakanın nefesini kesen bakışlarını varlığını silecek adamın gözlerine sabitledi bu sefer tüm kararlılığı ile.
Kıstığı gözleri ile kurbanının gözülerine bakındı.
Kurbanının gözündeki korku onun içindeki katili besliyordu.
Karşındaki adamın gözlerinde gördüğü korku ile, ölümün kıvrıltısı soğuklukla varlığını belli etti dudaklarında.
"Sansar..."
Sesizce karşısındaki korkuyla titreyen adama fısıldadı.
Fısıltısı geceyi aydınlattı.
Sansar karşısında gördüğü adamın gözlerindeki o bakışla bir adım geri kaçarken seslice yutkunmuştu.
Gümüş namluyu adamın anlının ortasına doğru yavaşça nişan aldığında
"Seni benim elimden kim kurtaracak Sansar..?"
Seside tıpkı yüzü gibi ifadesizleşmişti. Soğuk geceyi bıçak gibi kesiyordu sözleri.
Sokak lambasının cılız ışığı yüzünün yarısını aydınlatıyordu.
Gecenin karanlığı gözlerinde yansıyordu. Parlayan siyah buzulları cam gibiydi.
Keskindi...
Karşısındaki adamın titreyişini izledi tekrardan.
Ölüme giden bir adım daha attı.
Ölümün kapısını çalan Sansar o adımla geriye doğru kaçtı.
Bir adım daha attı, yer ölümün sükuneti ile sarsıldı.
Gök yüzünde bir şimşek çaktı.
Aydınlanan gök yüzü tekrar siyahlığa büründü.
Rüzgar şiddetini arttırdı.
Ölümden kaçışı olmayan Sansar adımlarının sırtına değen soğuk duvarla durdurmuştu çoktan.
Kaçamayacağını biliyordu...
Ellerindeki cehennem ateşini silahın namlusuna yerleştirdi karanlığın rengini giyen adam.
Ölümün mutlak varlığına kuşanan adam.
Namlunun uçunu, Sansar'ın terle kaplı anlına yasladı. Namlunun soğukluğu ile titremişti Sansar.
"Ya..yapma..."
Ölümün korkusu, titreyen sesine renk katmış gibiydi. Karşısındaki adamın durmayacağını bildiği halde dökmüştü kelimelerini. Son bir kez şansını denemek için kuruyan dudaklarını ayırıp azrailinin ismini fısıldasada, ölüm çoktan tediği çekmiş hayatına son vermişti...
"Yağız.."
Gecenin feryadına karıştı silahın sesi...
Yere yığılan bedenin dudaklarından çıkan isim rüzgarın esintisi ile Süveyda'da sesiz bir çığlık bıraktı.
Bakışlarını yerde gözleri açık birşekilde hareketsizce yatan adamdan ayırmadı.
Bakışları kör bir kuyu gibiydi.
İfadesiz
Karanlık
Ve soğuk...
Elindeki arslanını beline yerleştirip arkasını ağırca dönüp gerisine bakmadan yürümeye devam etti.
Yağmurun fırtınanın haberini veren gökyüzü tutuğu damlaları tek tek gökyüzünden yer yüzüne düşüşüne izin verdi.
Mihrabın sokakları yağmurun etkisiyle ıslanırken, Süveyda yağmura rağmen kirli kalıyordu.
Uzun süre Süveyda'nın ıslak karanlık sokaklarında yürüdü sesizce .
Birazdaha yürüdükten sonra onu bekleyen siyah arabasına doğru adımlarını sürdürdü. Açılan arabanın kapısından içeri girip bedenini koltuğa atarken burun kemerini sıkıp sözlerini dile getirdi.
"Karahanlının mekanına sür."
Yağız'ın ruhsuz çıkan sözleri ile komut alan Miran başını sallayıp arabayı çalıştırdı.
Herkes susmuş sadece puslu gece konuşuyordu artık.
Kah gök yüzünde aydınlanan şimşekleriyle, kah esen rüzgar ile..
Gecede ilerleyen araba Süveyda'nın karanlık sokaklarından uzun bir süre ilerledikten sonra belirlenen istikamete geldiğinde Yağız arabadan inerken onunla gelecek olan adamına kısa bir bakış atıp
"Burda bekle." Dedi emir veren bir ses tonu ile.
Esen rüzgar saçlarını sağa sola dağıtırken, yagmurdan dolayı ıslanan sokaklardan burnuna iğrenç kokular geldiğinde kısa süre yüzünü buruşturup hızlı adımlar atmaya başladı.
Süvaydada yağmur yağdıgında buram buram toprak yerine kan kokuyordu.
"Abi içerde. Sizi bekliyordu.
Yağız'ın geldiğini gören kapıdakiler kapıyı açarken Yağız'ı bilğilendirmişti.
Kısa bir baş selamı verip açılan kapıdan içeriye adımladı. Uzun koridorda yürürken boş koridor Yağız'ın adımları ile inliyordu.
Yağmurdan dolayı ıslanan saçlarından akan damlalar yüzüne düştüğü esnada alnına düşen saçlarını geriye doğru taradı elleri ile.
Elleri dahi damarlarla çevriliydi, tıpkı güçünün insanlardaki hakimiyeti gibi.
Ölümü mısafir eden siyah buzulların sıvası kalkmış duvarlarda gezdirdi yavaşça.
Merdivenlerin başına geldiğinde ağır adımlarla inmeye başladı bu sefer.
Heybeti dağ gibiydi.
Bastığı yer sarsılıyordu.
Son basamağı indiğinde koridordan sert kapı çarpılması ile kaşlarını çattıp bir adım attı.
Attığı bir adımla siyah buzulları kapıyı sertçe çarpan bedeni buldu. Bir adım attığında kaşları daha çok çatılırken gözlerini kıstı bu sefer. Ağır ağır gezdirdi bakışlarını karşısındaki süliyette. Siyah postal, siyah pantolon üzerinde ise kopşonlu ile yüzünü gizleyen kişiye bakınınca kaşlarını daha çok çatarken, bir eli çoktan kabanının altındaki arslanına gitmişti. Attığı adımlarına karşılık karşısındaki kişinin kafasını kaldırmasıyla bakışları kesişirken beline giden elini durdurmuştu. Farkında değildi adımlarının yavaşladığının.
Karşısındaki kişinin gözleri yüzünü geride bırakmış gibiydi. Koyu kahveler kızılımsı bir öfkeyle harmanlanmış gibiydi. Bakışları kızıl kahvelerdeyken, kaş çatışını izledi Yağız kızıl kahvelere sahip kadının... Karşısındaki kişinin kaş çatması ile bakışlarını tekrar bedeninde gezdirdi kadının. Kapının üzerindeki kulpu sıkışına bakındı, ardından tekrar bakışlarını kızıl kahvelere çevirdi. Bir insanın gözlerinin alev aldığını binlerce kez görmüştü; Fakat kızıl kahvelerin ateşinin bu denle insanı bozguna uğratışına ilk defa şahit oluyordu. O an anladı bu ateş gözlere sahip olan kişinin Suskun olduğunu. Bir kaç kez uzaktan görmüştü fakat ilk defa şahit oluyordu insanların o yakıcı bir bakışı var dediği alev gözlere... Yağız kadının bakışlarındaki yangını çözmeye çalışırken farkında bile değildi kadının geçip gittiğinden. Kadının ardından bıraktığı yel ile kendine gelen Yağız, kadının arkasından bakarken gözlerinin önüne adeta kıvılcım gibi alevlenen koyu kahveler gelmişti.
Kaş çattı birden ve dudaklarını ısırdı burda olmasını garipsemişti. Yüzünü hatırlamıyordu hatırladığı tek şey kızılımsı kahvelerdi. Tıpkı Suskunu gördüklerinde tek hatırladıkları o cehennem ateşi gibi kızıllıklarını hatırlayan insanlar gibi.. Kısık bakışlarını bu sefer Karahanlının siyah kapısına çevirdi. Tek kaşı kalkarken adımlarını kapıya doğru çevirmiş kavradığı kulpu aşşağı indirerek kapının açılmasını sağlamıştı. Açılan kapıdan bedenini içeri soktuğunda sandalyesinde oturan dostunun sıkıntıyla başını kaldırıp kendine bakması ile dudaklarını aralayıp konuşacağı sırada dostu önden davranıp konuşmaya başladı.
"Sansarın işini bitirmişsin."
Dostunun sözüne karşılık başını aşağı yukarı sallayıp ağır adımlarla ilerlediği deri koltuğa bedenini atarken, tek kolunu ahşap masanın üzerine koydu.
"Sansar daha başlangıç Karahanlı."
Yağız'ın sözlerine Rüzgar'ın yüzünde soğuk bir kıvrılma doğarken mavi bakışları koyulaşmıştı.
"Sadece bir başlangıç!"
Rüzgar dişlerinin arasından tıslarken bir eli çoktan yumruk olmuştu. İntikam bedenindeki damarlarda geziniyordu! Yıllardan beri yavaş yavaş intikam alacağı günü sabırsızlıkla beklemişti Rüzgar Karahanlı! Nefretle örtünen yüzü intikam hırsıyla yanıyordu cayır cayır!
"Hazır mısın?"
Kıstığı siyah buzullarıyla arkadaşına bakarak konuştu Yağız. Rüzgar'ın intikam hırsını bakışlarındaki nefretle görüyordu.
"Her zaman hazırım Yağız!"
Hırsla yumruk olan elini masaya indirirken yüzünde alacağı intikamın basamaklarına yaklaştığı için, içinde acıyla yanan ateşe tek tek her birini atacağı için dudaklarında intikam zaferinden doğan bir kıvrılma oluşmuştu. Dostunun sözü ve hareketleri ile başını ağırca salladı Yağız. Ardından masanın üzerinde olan elinin avuç içini masaya sertçe indirirken buzdan bakışları dostunun mavi gözlerine sabitleyip Süveyda'nın ateşinde yanacak sözleri söyledi.
"Mezarını derin kaz Karahanlı, tek gömülen sen olmayacaksın!" |
0% |