Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Bölüm 3

@nillys_perrie

An itibariyle karar vermiştim ki bu insanlar birer deliydi. İnançları farklıydı. Kan dökerek ritüel gerçekleştirip bunu başka bir evren adı altında türlü bahanelerle kapatıyorlardı. Sadistlerin ve şeytana tapanların bu tarz ritüel yaptıklarını duymuşluğum vardı. Birde reenkarnasyon olayımız vardı. Lise zamanımda din kültürü dersinde reenkarnasyonun bir ruh göçü olduğu anlatılmıştı. Bu inanca sahip olan insanlar ölen kişilerin ruhlarının başka bir bedende geri döndüklerine inanıyorlardı. Ben hariç. İnandığım ve yaşadığım din buna inanmamı engelliyordu. Yukarıda yardım dilenen kızın çığlıkları dinmiyordu. Bense yaklaşık yarım saattir oturmuş olduğum yatakta bana anlatılanları hazmetmeyi düşünüyordum. Uyandığımda bulunduğum yatak odasındaydım. Her yer kapalı ve kısıtlıydı. Burdan kaçmam gerekliydi. Çıkmam gerekiyordu ama sanki tüm yollarım kapanmıştı. Odada yalnızdım uyanmış olduğum odaya geri çıkıp duyduklarımı sindirmeye çalışıyordum fakat aynı katta bulunduğum kızın çığlıkları sinirlerimi bozup beni korkutmaya başlamıştı. Ona ne olduğunu ögrenmek istiyordum. Ayaklanıp kapıya doğru yürüdüm. Odadan çıkıp çığlığın atıldığı kapının önünde durdum.

"Hey merhaba" diyerek seslendiğimde yardım çığlıkları kesilmişti. Kapının ardında korkuyla alınan derin nefesi duyabiliyordum.

"Sendemi onlardan birisin" kapının ardında bana gelen cevap üzmüştü beni. Belliydi ki bu deliler onuda kurban seçmişti.

"Hayır seninle aynı konumda sayılırım. Bak çığlık atıp kendini yorma olurmu burdan beraber çıkacağız" dedim bunu nasıl yapacağımı bilmeden.

"Bak ben bunları tanımıyorum kötülüğümde dokunmadı bana dolunay kan dediler korkuyorum" dediğinde korkusunu bir tek ben anlayabilirdim. Tam ona bir cevap verecekken arkamda konuşan kişi yerimden sıçramama neden oldu.

"Birşeyler yemen gerek" sesin sahibine döndüğümde mor saçlı kız olduğunu gördüm.

Birşey yemekden bahsederken karnım hemen guruldamaya başlamıştı. 2 gündür uyutmuşlardı beni bu süreçte tabiki mideme birşey girmemişti. Bu durumda midemi düşünmek doğrumuydu bilmiyordum. Ama bildiğim birşey varsa oda güçten düşmemem gerektiğiydi. Güçten düşersem burdan kurtulamazdım.

"O birşey yemeyecekmi" diye sorduğumda kapının ardındaki kızdan söz ediyordum.

"Onun yemeği odasına verilcek onun odadan çıkması yasak" dediğinde üzülmüştüm. Ben artık tutsak olduğum evin içinde gezebiliyordum. Ama o tutsak olduğu evde bir odaya tutsak edilmişti. Bizden ne istiyorlardı.

"Neden" diye sordum. Mor saçlıya. Adını merak etmiyordum umrumdada değildi.

"Geçen sefer odadan çıktığında buseye ciddi bi zarar verdi. O yüzden odada kalması daha sağlıklı" dediğinde anlamıştım. Buse yaz tatiline çıkıyorum diyerek bu insanların yanına gelmişti.

"Hadi gel yemek için bizi bekliyorlar" dediğinde merdivene yöneldim. Kız ise çığlıklarına son vermişti. Onu sakinleştirdiğime sevinmiştim.

Aşağı indiğimde salonda kimsenin olmadığını fark ettim. Mor saçlı kız salonun karşısındaki kapıya yöneldiğinde onu takip ettim. İçerisi mutfaktı. Ortada bir masa vardı. Masanın üstünde ne olduğuyla ilgilenmediğim yemekler ve deli diye tabir ettiğim farklı evrenin insanları oturuyordu. İçeri girmemizle birlikde gözleri üstümüze çevrildi. Bos olan sandalyelerden birine oturdum. Yemeklere bir göz attım. Bunlar da neydi böyle. Önüme koyulan tabağa göz attım. İçinde mor sıvı birşey vardı çorbaya benziyordu ama burnuma gelen koku aksini iddia ediyordu. Kötü ve ağır bir kokusu vardı. Diğer yemeklere göz ucuyla baktım. Değişik duran yemekler hiç iç açıcı değildi. Herkes yemeğe başlamıştı. Ben ise sadece garip yemeklerle bakışıyordum.

"Yemeklere bakarakmı karnını doyuruyorsun ölümlü" sesin sahibine başımı kaldırdığımda sarışın çocuğun olduğunu anlamıştım. Ayrıca ölümlüde neydi. Bunu sorgulamayacaktım. Çünkü mantık dışı cevaplarla karşılaşacağıma adım gibi emindim.

"Bunlar ne tür bir yemek" diye karşılık verdim.

"Evrenimizin tarifleri lezzetlidir dene lütfen" bu kez konuşan mor saçlı kızdı.

"Zorlamayın yemeyecekse ben alabilirim" diyen kıvırcık saçlı adama çevirdim bakışlarımı. Sırıtarak bana bakıyordu.

"Methan bence kendi yemeğinle ilgilen" buse bunu kıvırcık saçlı adama bakarak söylemişti. Bu sayede aralarından birinin adını öğrenmiştim. Methan ismini ilk kez duyuyordum orası ayrıydı. Hoş ben burda bir çok saçmalığı ilk kez duyuyordum.

"Hadi ama merina yemek istemiyor işte" methan bunu buseye bakarak söylemişti. Merina da kimdi Allah aşkına.

"Merina?" Sorarcasına buseye baktım.

"Evet gerçek adım merina bu evrende size uygun lakabım buseydi." Dediğinde artık bu saçmalıklara katlanamayacağımı anlamıştım.

Sinirimi bozuyorlarsa sinirlerini bozardım. Sinirimi en çok bozan şey busenin yalanlarla hayatıma girip bana yaptığı ihanetti. Gülümseyerek ayağa kalktım. Hepsine gözlerimi değdirip en son sarışın adamda sabitledim. Yakışıklıydı. Ama yaptığı bu saçmalıklar gözümde kendisini çirkinleştirmişti. Derin bir nefes alıp masanın üstündeki örtüyü ellerimle çekip yemekleri devirip üstlerine dökülmesini sağladım. Mor saçlı kız tiz bir çığlık atıp ayağa kalktı.

"Yandım" demişti. Methansa sinirle bana bakıp üzerime yürüyeme kalktı. Araya sarışın girip onu omuzlarından tuttu. Hiçbirşey demedi bakışlarıyla onu sakinleştirmişti. Methan sakinleşip mor saçlı kızın yanına gitti.

"Alize canın çok acıyormu" ses tonundaki şevkat içimi acıtmıştı. Bu sayede mor saçlınında adını öğrenmiştim.

"Hayır abi acımıyor" dedi alize. Bunlar birbirine kardeşim abi diyorlardı. Öz kardeşlermiydi. Hiçbiri birbirine benzemiyordu. Muhtemelen derin bir dostlukları vardı. Alize bakışlarını bana çevirdi.

"Bunu neden yaptın sadece karnımızı doyuralım istemiştik" dediğinde ona baktım ve cevap vermede gecikmedim.

"Bende çok şey istiyorum ama oluyormu? Sayenizde hayır hem bunlar yemek değil" sesimi yükselterek verdiğim cevaptan sonra biri kolumu canımı acıtırcasına tuttu. Kolumu tutan kişiye baktığımda sarışının olduğunu gördüm.

"Alizeden özür dile" kurduğu cümleyle kolumu dahada sıkmıştı. Acıyla inledim. Ama ne dediğini yaptım nede ona bir cevap verdim. Kolum acıdan uyuşmaya başlamıştı.

"Sana özür dile dedim" yine cevap vermemiştim.

"Alize kıymetlimiz o şuan üzüldü ve sen gönlünü alana kadar ağlayacak" bu sefer cümleyı merinaydı yani buseydi. Dediği şeyle Alizeye baktım. Gerçekten ağlıyordu. Bu durumdan yola çıkarak Alizenin kırılgan bir kız olduğunun kanıtına varmıştım. Ama yinede özür dilemeyecektim. Cevap vermedim ben cevap vermedikce sarışın kolumu daha çok sıktı. Acıdan kıpkırmızı olduğuma emindim.

"Leyal lütfen" buseye baktığımda Alizeye acıyarak bakıyordu. Ama dilemeyecektim. Özür dilencek birşey yapmamıştım. Sadece üstüne yemek döküldü diye bu özrü neden yapacakdım ki. Tutsak olan kandırılan sonu belli olmayan benken neden özür dilemeliydim.

"Kendi bilir" sarışın bu cümleden sonra kolumdan tutup beni sürüklemeye başladı.

"Bırak beni şerefsiz" diyerek kurtulmaya çalışıyordum.

"William dur kuralları bilmiyor" bunu peşimizden koşan buse söylemişti.

Sarışının adı williamdı demek.

"Bırak" diye bağırıyordum beni dinlemiyordu. Merdivenden aşağı indirmeye başladı beni. Sürüklene sürüklene peşinden indim. Bodrum katı gibi bir yerde bir kapının önüne getirmişti beni.

"Bakalım merina dediğin kadar karanlıktan korkuyormuymuş" dediğinde ne yapacağını anlayıp çığlığı basmıştım.

Kapıyı tek seferde açıp beni önemsiz bir paçaymışım gibi kolumdan tutup içeri fırlatmıştı peşinden kapıyı kapatıp kilitlemişti. Bunu kapıdan çıkan kilit sesinden anlamıştım.

Korkuyordum kendimi bildim bileli karanlıktan korkuyordum. Bir kere bile gece lambası olmadan uyuduğumu hatırlamıyordum. Karanlıktan dünyanın en güvenli yerinde olsam bile kendimi hep tehlikede hissederdim. Kalbim gümbür gümbür atmaya başlamıştı. İçımde ise ruhuma acı veren bir adrenalin dolmuştu. Nefeslerim kesik kesikti. "Lütfen lütfen" diyerek fısıldamaya başladım. "Bakalım merina dediğin kadar karanlıktan korkuyormuymuş" demişti. Buse ona güvenip her anlattığımı onlara anlatıp sırtıma hançeri geçirmişti. Artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordum hıçkırıklarım hiç durmayacakmışcasına dudaklarımdan acı bir feryat şeklinde dökülüyordu. Hıçkırıklarım boğazıma birer hançer saplıyormuşcasina acıtıyordu. Korkuyordum çok korkuyordum. Kendimi sakinleştirmem lazımdı. Gözlerimi yumdum. Kendimi bir dağın tepesinde hayal ettim. Güneş tam karşıdan batıyordu gökyüzünde göç eden bir kuş grubu vardı. Dağın kenarında minik güzel adını bilmediğim çiçekler vardı. Derin bir nefes aldım herşey çok güzeldi. Manzarası olan herşey benim zaafımdı. Beni ancak bir manzara sakinleştirebilirdi. Manzarımı izleyerek sevdiğim şarkılardan birini mırıldandım yüzümde derin bir tebessümle.

"Söz vermiştik yıllar önce

Yok artık sende mi beni yaktın gittin söyle

Direnmedim sustum yine çaresiz

Kabullendim sessiz gidişlerini

Sensizliğe alışamadım

Alıştığım her gün ölmekteyim ne olur gitme

Doğan güneş bizim olsun sadece

İzin ver solmasın açan çiçeklerimiz

Gözlerin gibi yalan söyle

İstersen kabullenme

Yine battı yaz güneşi

Açamadı soldu aşk çiceği"

Yüzümde tebessümle başladığım şarkı aklıma getirdiği anısıyla ağlayarak bitirmemi sağlamıştı. Şarkının bir erkeğe olan aşk ile bağlantısı yoktu anılarımda. Bir şarkıdaki anlamı bir erkeğe yüklemezdim. Buseyle bir gece dışarı çıkıp sahil kenarında içtiğimiz gece buse dinletmişti bana bu şarkıyı ilk dinlediğim anda şarkı çok hoşuma gitmişti. Buse sesimin güzel olduğunu söyleyip bu güzel parçayı kendisine söylememi istemişti. Şarkının sözlerini telefondan açıp elime vermişti bense haykırarak ona bu şarkıyı söylemiştim o ise bana bakıp sadece ağlamıştı. Ben sığındığım tek liman dostumu kaybetmiştim. Karşımdaki muhteşem manzarama dolu gözlerimle bakıyordum. Hayatımı düşündüm. Sıradan bir kızdım hayatı dolu dolu yaşamazdım. Bir dostum var kitaplarim bir var dostum buse yani vardı busenin ihanetini kolay kolay atlatamayacaktım buna emindim. Edebiyat okuyordum. Tek hayalim kitaplarla iç içe olabilecek bir bölüm okumaktı. İlerde başarılı bir yazar olacaktım. Orhan Pamuk, Sabahattin Ali, Yaşar Kemal, Halide Edip Adıvar, Adalet Ağaoğlu, Atilla İlhan vb birçok yazarlarımızı örnek alarak onlar gibi başarılı olmak için elinden geleni yapabilecek örnek öğrencilerden biriydim sadece şuan ise sadece bir tutsaktım sonumun belli olmadığı bir tutsaklık. Bir merak edenim yoktu buna emindim. Annem şuan evde merakla beni değil babamdan getireceğim haberi bekliyordu sadece başkada kimse yoktu zaten. Buna izin vermeyecektim. Bu benim hayatımken sonu benim elimde olacaktı başkalarının değil. Manzarama son kez bakıp kendi gerçeğime dönmek için gözümü kapattım. Gözlerimi tekrar açtığımda o rutubet kokulu karanlık yerdeydim. İzin vermeyecektim bu benim hayatımdı. Gücümü toplayıp tüm gücümle ruhumu paramparça eden çığlığımı attım. Kapı çığlığımla aniden açıldığını gördüm bakışlarımı kapıyı açan kişiye çevirdiğimde bana korkmuş bir şekilde bakan William gözlerimi uykuya kapatmadan önceki gördüğüm son şeydi.

Keskin bir baş ağrısıyla gözlerimi araladım. Gözlerim bulanık bulanık görüyordu. Etrafa göz ucuyla baktığımda üst kattaki önceden ayılmış olduğum yatak odasındaydım. Karanlıkla cezalandırılmıştım. Hiçbirşey yapmadığım halde. Hiçbirşey yapmamıştım ama artık harekete geçip kurtulmak için birşeyler yapacaktım. Başka şansım yoktu zaten.

"Sonunda ölümlü uyandın" irkilerek sırtımı yataktan ayırıp sesin sahibine döndüm. Williamdı. Çalışma masasının üstüne oturmuş gözlerini üzerime dikmişti. Onu inceledim çok ayrı bir havası vardı. Çekiciydi yakışıklıydı. Gözlerinde bir okyanusu taşıyordu saçlarında ise bir güneşi. Gerçektende bu evrene ait değilmişcesine bir havası vardı. Fakat merak ettiğim birşey daha vardı.

"Bana neden ölümlü diyorsun" dediğimde hafif bir tebessüm etti.

"Ölümlü olduğun için" dediğinde bu sefer ben gereksiz bir tebessüm ederek geri cevap verdim.

"Çok açıklayıcı oldu" dediğimde yüzündeki tebessüm silinmemişti.

"Bunun gerçek cevabını bir şartla veririm" dediğinde yüzüm ciddileşmişti. Elbette ölümlü neydi merak etmiştim. İnsanoğlu yolun sonunda zaten bir ölümlü olurdu. Ama sanki cevabı farklıydı. Ciddiyetle sordum.

"Şartın ne?" yüzüme bakarak derin bir nefes aldı.

"Keşke en başından beri sen olsaydın" dediğinde ne dediğini anlamamıştım. Daha çok kendi kendine söylemiş gibiydi.

"Anlamadım" dediğimde bakışları sertleşti.

"Alizeden özür dilemelisin bodrum katında çığlığınla beraber bayıldın 7 saattir ayılmani bekliyorum o saatten beridir alizenin gözyaşları dinmedi. Eğer özrünü dilersen cevabı alacaksın ölümlü" dediğinde alizenin bu konudaki takıntısını anlayamamıştım.

"Adım Leyal ölümlü değil" kurduğu cümleden sonra benden gereksiz bu cevabı almıştı. Ama çokta taktığı söylenemezdi.

"Dileyecekmisin" dedi.

"Başka şansım varmış gibi" dedim. Gülümsedi. Ayağa kalktı yanıma geldi ellerimden tutup yataktan kaldırdı. Girdiğimiz bu temasla beraber vücuduma bir elektriklenme olmuştu. İrkilmiştim. Bunu ona yansıtmamaya çalışarak adımlarına ayak uydurarak beni yönlendirmesine izin vermişti. Merdivenlerin tarafına gelerek üst kata çıkmıştık. Koridorun sonuna yürümeye başladık. Karşımıza bir kapı çıktı William sadece kapıya bir kere tıklatarak kapıyı açıp bizi odanın içine yürüttü. Odaya göz attım. Bembeyaz duvarlar tülden perdesiyle evin en huzurlu bölümün buraya ait olduğunu düşündüm. Yerdeki yumuşak kadifemsi halı etraftaki biblolar bir meleğin odasını andırıyordu. Tabikide hiç melek odası görmedim ama bir melek olsam odam böyle olsun isterdim. Etrafa attığım huzurlu bakışları bir hıçkırık sesi böldü. Bakışlarımı hıçkırıkların sahibine çevirdiğimde gözlerim yerinden çıkcakmışcasına açılmıştı. Alizen saatlerdir ağlamıştı. Bunu ağlamaktan kan çanağına döndüğü gözlerinden anlamıştım. İçli içli nefes alıp veriyordu. Yanında ise methan nefret dolu bakışlarını üzerime dikmiş bana bakıyordu. William bana birşey hatırlatmak istercesine ellerimi tuttuğu eliyle hafif bir baskı yapmıştı. O an buraya neden geldiğimizi anlamıştım. Alizeye bakıp derin bir nefes aldım. Basit bir özürdü sadece.

"Alize" dediğimde beklenti dolu gözleriyle bana bakmaya başlamıştı.

"Özür dilerim" tek nefeste söylediğim şeyle beraber şaşkıncasına Alizeyi izliyordum. Anında gözyaşlarını silip methana sarılıp kahkahalar atıyordu. Bu hali beni ürkütmüştü. Geri geri adımlamaya başlamıştım. William tek cümle dahi kurmadan elimi bırakmamış olup geldiğimiz yolu geri dönüp uyandığım odaya girmiştik.

Ciddi ciddi saatlerdir ağlamış tek özrümle ise rahatlamıştı. Anlayamadığım basit bir konuyu nasıl bu hale getirmişti. Özür konusundaki bu takıntısı nedendi.

"Alizenin hareketlerini sorguladığını görüyorum ölümlü" düşüncelerden çıkıp Williama baktım. Demek asıl konumuza dönmüştük.

"Üstüme düşeni yaptım. Sıra sende ölümlü diyerek neyi anlatmaya çalışıyorsun" dedim ona bakarak. Sonuçta bir insanın hayatının sonu ölümdü bu. Herkesin alışık olduğu birşeydi. Doğum ölümler hayatımızın bir parçasıydı. Fakat beni şoka uğratan sözler williamın ağzından dökülürken ben ölümlülere değil kendisiyle ilgili söylediği şeyle şoka girmiştim...

   

    

Loading...
0%