Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Bölüm 4

@nillys_perrie

Yaklaşık 5 dakikadır birşey demeden gözlerimi kocaman açmış williama bakıyordum. William 105 yaşında olduğunu söylemişti az önce. Bu insanların amacı ve inancı nasıl birşeydi böyle.

"Dilini mi yuttun?" Karşımda sorduğu soruya göz devirdim ve bir cevap verdim.

"105?" Sorarcasına sorduğum soruya gülümsedi. İmkansızdı 105 olamazdı. Görünüşü 27-30 yaşlar arasındaydı.

"Ruhum 105" dedi.

"Bedenin" yine sorarcasına sormuştum.

"Beden bana ait değil öldüğümüz zaman ruh göçü yaparak ruhlarımızı yaşamakta olan fanilerin bedenlerine reenkarnasyon yapıyoruz" dediğinde şoka girmiştim.

"Nasıl yani beni de reenkarnasyon falan demiştiniz benimdemi ruhumu taşıyacaksınız" dediğimde düşünür halde bana baktı. Umarım öyle birşey olmazdı. Ben ne başkasının bedenini istiyordum nede bedenimde başka birinin ruhunu.

"Şimdilik bu kadarı kâfi" diyerek birşey söylememe fırsat vermeden kapıdan çıkmıştı.

Duyduklarımı bunların saçmalıklarını artık hazmedemiyordum. Bugün burdan bir şekil kurtulmam lazımdı. Telefon üzerimde değildi çantamdaydı ve çantam maalesef busenin arabasında kalmıştı. Derin bir nefes alarak odamdan çıktım. Kendimi bu duruma alıştırıp başıma gelecekleri beklemeyecektim. Odanın kapısını açarak çıktım. Bu katta kaçırılmış bir kız daha vardı. Önce onunla konuşmak istedim. Onu giderken burda bırakmak istemiyordum. Sessiz adımlarla kızın kapısının önünde durdum. Fısıldayarak ona seslendim kimse bizi duysun istemiyordum.

"Hey merhaba" dediğimde ilk 2 dk ses gelmedi sonra kapıya yanaşan adım seslerini işittim.

"Merhaba" sesi çok güzeldi. Çok narin bir sesi vardı.

"Durumun iyi değilmi sana yemek veriyorlarmı" diye sordum.

"Yemek değil ki bunlar garip şeyler veriyorlar yemem için ilk başta yiyemedim ama açlıktan güçsüzleştiğimi fark ettiğimde yemek zorunda kaldım" dediğinde üzülmüştüm. Umarım bende o yemeklere mecbur kalacak kadar uzun süre kalmazdım burda. Sahiden bu kız ne zamandır burdaydı.

"Ne zamandır burdasın" diye sordum alacağım cevaptan korkuyordum.

"Bilmiyorum camlar kapalı uzun süredir güneşi göremiyorum bana zaman kavramını unutturdular" dediğinde içimde hem korku hemde üzüntü hissetmiştim. Aynı şeyleri yaşamak istemiyordum.

"Adın ne" diye sordum bu sefer. Ona nasıl seslenmem gerektiğini bilmiyordum.

"Ben Asel ya sen" dediğinde gülümsedim. İsminin anlamı çok güzeldi. Cennet balı demekdi.

"Çok güzel bir adın varmış Asel benim adım Leyal" dedim.

"İlk kez duyuyorum ama kulağa çok hoş geliyor anlamı nedir" diye sordu. İsmimi o kadın yüzünden sevmiyordum. Babamı bizden çalan kadının adını taşıyordum. Ama yinede bu kızı kırmak istemeyip yanıtladım.

"Geceler anlamına gelmektedir. Kurandada geçiyor" demiştim.

"Çok güzel" demişti.

"Teşekkür ederim. Odadan çıkmanı istiyorum" demiştim çıkması gerekiyordu çünkü bu odada mahsur kaldığı sürece onu burdan kurtaramazdım. Buradan beraber kurtulmalıydık.

"Çıkarcaklarını zannetmiyorum aralarından birini bıçakladım ama yemin ederim kötü niyetim yoktu kurtulmak için yapmıştım" dediğinde bu sefer buseyi kastettiğini anlamıştım. Onu tabikide suçlayamazdım. Sadece başına gelecekleri bilmiyordu benim gibi. Kendimi korumam gerekiyorsa bir gün bende bunu hiç düşünmeden yapardım buna adım gibi emindim. Ama umarım burada işler o raddeye gelmezdi. Buna fırsat tanıyamazdım. Aşaği inmem gerekiyordu burda daha fazla vakit kaybetmeyip bi yol aramalıydım.

"Asel sadece sabret elimden geleni yapacağım şimdilik hoşçakal" dediğimde bir cevap vermeden kapıdan uzaklaşmıştı.

"Ne yapıyorsun orda" gözlerimi kapatıp açarak kafamı yaslamış olduğum kapıdan kaldırıp arkamı dönmüştüm. Karşımda asker traşlı esmer adam duruyordu adını bilmediğim bi o kalmıştı. Cevap vermeden onu süzmeye başladım. Üzerinde beyaz bir tişort altında siyah bir kapri vardı. Kaprinin açık kalan bacaklarının ön tarafında tam olarak ne olduğunu anlamadığım bir yara izi vardı. Yüzü güzeldi bu evdeki tüm kaçıklar yakışıklıydı. Evet bunu düşünmem saçmaydı ama düşüncelerime mani olamıyordum. Bu süreçte oda beni süzüyordu tabiki.

"Ben Robert" dediğinde bu sefer onunda adını öğrenmiş oldum.

Onu son kez süzüp birşey demeden merdivenlere yöneldim. Kaç gündür duş almıyordum ve kendimi kirli hissediyordum. Bodrumdaki o küf kokusunu üzerimde hissediyordum. Salona giriş yaptığımda buse hariç herkesin burda olduğunu gördüm.

Alize bana bakıp gülümsedi. Yüzümde mimik oynamadan ona bakıyordum. Karşısında Methan vardı önlerinde bir kartlar vardı. Muhtemelen kart oyunu oynuyordu buse ortalıkta gözükmüyordu. Boş koltuklardan birine oturdum peşimden William içeri girdi. Bana bi kere bakıp oda boş koltuklardan birine oturdu. Midem açlıkdan bulanıyordu ve kendimi halsiz pis hissediyordum. Koktuğuma adım gibi emindim saçlarımında yağlandığına emindim. Aynada kendime bakamamıştım bu evde bir tane bile ayna yansımalı birşeye denk gelmemiştim. Lavabo ihtiyaçlarımda orda bile ayna yoktu nedenini merak etmedim değildi ama sormayacaktım çünkü aldığım cevaplar akıl oynatacak cinsten çıkıyordu.

"Kazandımmm" bu ses Alizeden çıkmıştı her ne oynuyorlarsa kazanmıştı sanırım.

"Ben izin verdiğim için kazandın" methanın söylediği şeyden sonra Alize ona dil çıkarıp Williama döndü.

"Ya abi birşey söyle kendi emeğimle kazandım" dediğinde tam bir çocuk gibiydi karşımda.

William kahkaha atarak Alizenin yanaklarını okşadı. O sırada Williamın gözlerindeki şefkati hissettim öyle bir şefkatti ki içim o hisle beraber ısınmıştı. Bir an sadece bir an Alizenin yerinde olmak istediğimi fark ettim. Babamın ve annemin bende açtığı yaralar yüzünden şefkatin sevginin tanımını tam olarak bilmiyordum. Bazı şeyler aileden ögrenilirdi sevgi saygı şefkat ve vicdan. Bu tanımları hiçbir şekilde bilmiyordum bu yüzden içime kapanıktım. Buse dışında kimse yoktu şimdi onu da kaybetmiştim. Aklıma annem gelmişti merak etmişmiydi beni fark etmişmiydi yokluğumu. En son biyolojik babama gittiğimi biliyordu ona ulaşmaya çalışıp beni aramışmıydı. Yoksa her zamanki gibi umursamamışmıydı. Yokluğumu varlığına tercih ettiğine emindim. Bu gerçek canımı acıtıp gözlerimin dolmasına neden olmuştu. Ağlayacak olmamı görmelerini istemediğimden başımı çevirmiştim. Başımı çevirdiğimde Williamla göz göze geldim. Gözümden yaşlar akmak içim benimle savaşırken William kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakıyordu. Birşeylerden rahatsız olmuş gibiydi az önceki Alizeye olan şefkatli bakışı arınmış yerini rahatsız edici bakışlar almıştı. Onu bu kadar mı rahatsız ediyordum. O zaman bundan zevk alırdım. Gözlerimi ondan kaçırmayıp arkama iyice yaslanıp kaşlarımı onun aksine kaldırıp dik dik bakmaya başladım.

5 dakikadır bu şekilde sadece bakışıyorduk. O ne çatılmış kaşlarını düzeltmişti ne ben kaldırmış olduğum kaşlarımı indirmiştim. Bu bir meydan okumamıydı bilmiyordum fakat yorulmaya başlamıştım. Dik dik ona bakarken onu çok faha fazla inceleme fırsatı buldum. Mavi gözleri sarı saçlarıyla adeta bu dünyaya ait değilim diyordu. Gözlerinde bir okyanusu barındırıyordu saçları ise güneşi temsil ediyormuş gibiydi. Vücudu yapılıydı. Kollarında ne olduğunu anlamadığım dövmeler vardı. Üzerinde siyah tişort ve siyah pantolon ile vucuduna zıt giyinmiş gibiydi. Ama yinede yakışmıştı. Tekrar bakışlarımı gözlerine çevirdiğimde kaşlarını düzeltmis bu sefer imalı bakıyordu o an bakışlarımdan onu süzmemi anlayıp yanlış anladığını anlamıştım. Bunu farketmemle birlikte utançtan kıpkırmızı olduğuma emindim. Hemen bakışlarımı kaçırdım aferin Leyal bi sapık olarak anılmadığın eksikti. Kendi kendime söylenerek bakışlarımı diğerlerine çevirdiğimde Williamın kıkırdadığını duymuştum ama duymamazlıktan gelmiştim. Başımı diğerlerine çevirdiğimde hepsi şaşkınlıkla bize bakıyordu. Neye şaşırmışlardı anlamamıştım. Herkes çok sessizdi. Williamla bakışmaya öyle bir dalmıştım ki diğerlerinin sessizleştiğini şimdi fark edebiliyordum.

"Yengenin yeni tipini çok beğenmiş olmalısın" cümleyi Methan Williama bakarak kurmuştu. Buda ne demekdi ne demek yengenin yeni tipi. Bakışlarımı merakla Williama çevirdim. Methanın bu cümlesi onu keyiflendirmiş gibiydi. Merak etmiştim ne demeye çalıştığını ama sorgulamayacaktım. Yine saçma sapan cevaplar alacağıma emindim ve bu cevaplardan sıkıldığım için sorgulamayacakdım. Meraklı bakışlarımı görmezden gelerek bakışlarını Roberte çevirdi.

"Merina nerde kaldı" diye sordu. Merina ismini duymak içimi acıtmıştı. Tanıdığımı sandığım Buse bana yabancılaşarak Merina olmuştu.

Robert tam cevap verecekken kapı açıldı elinde poşetlerle Buse girdi. Kapının açık kaldığı o sürede dışarının karanlık olduğunu farketmiştim. Demek akşamdı. Busenin elinde birsürü poşet vardı ayaklarıyla kapıyı ittirip kapattı fakat kapı kilitlenmedi. Elleri dolu olduğu için kilitlememişti. Ellerindeki poşetleri masaya bırakıp yanımıza geldi Buse kapıyı kilitlemeyi unutmuştu!!! Buna içimden sevinip diğerlerine yansıtmayıp bu gece kurtulacağıma emin olmuştum. Buse bana sıcak bir bakış atıyordu. Bense kaşlarımı çatmış onu süzüyordum.

"Sana alışveriş yaptım yemek yiyebilmen için" dediğinde gözlerim ışıldamıştı. Gerçekten açtım. Buse bunu farkedip gülümseyerek poşeti kurcalamaya başladi. İçinden sandvic ve vişne meyve suyu çıkarıp yanıma gelip kucağıma bıraktı. Sandviçi açarak içindekileri kurcalayıp kokladım. Her zamanki yediklerimdendi Buse sevdiğim şeylerden almıştı. Alize bu hareketime kıkırdadı ama umursamadım. Bir ısırık alarak meyve suyumu açıp pipetini takıp yudumladım. Çok lezzetliydi 2. Lokmamı yudumlarken hepsinin gözü üzerimdeydi. Alize kıkırdayarak Methan ifadesiz Robert gülmemek için kendini zor tutar şeklinde Buse gülümseyerek William ise düşünceli bir şekilde bakıyordu. O an aklıma gelen şeyle lokmamı zorla yutup merdivenlerin kısmına baktım. Gözlerim bu sefer dolmakla kalmamış akıyordu. Aseli unutmuştum uzun süredir normal yemekler yemediğini biliyordum. Şuan kendimi bencil gibi hissetmiştim birşeyler yapmalıydım.

"Sorun ne neden ağlıyorsun?" Soruyu soran Williamdı sorusuyla herkes nefesini tutmuş bana bakıyordu. Ağlamam neden umurlarındaydıda sorguluyordu ki. Yinede cevap verdim.

"Asel'de yemek yemesi gerek" dediğimde Buse yanımda kasılmıştı. William ise derin bir nefes almıştı sanki sakinleşmek istercesine.

"Demek tanıştınız" bunu diyen Methandı. Başımı sallayarak onayladım.

"Malum ayni kaderi paylaşıyoruz" dediğimde methan gözlerini devirdi.

"Olmaz öldüyordu Merinayı" bunu söyleyen Alizeydi. Bakışlarımı ona çevirdim. Tekrar ağlamasını göze almadığım için cümlelerimi seçerek kullanmaya başladım.

"Neden öldürmeye çalıştığını sorgulamak istermisin ne olduğu belirsiz insanlar tarafından kaçırılıyor odalara kapatılıyor başına ne geleceğini bilmeden. Onun merak eden bi ailesi var sevdikleri var bu nasıl bir acımasızlık bu insanlar sizin oyuncaklarınız değil dilerim Allah'tan bir gün ruh hastanesini boylarsınız sizi canavar ruh hastaları" sonlara doğru sesimi yükseltmiştim konuşmamın bitmesiyle Alize ağlamaya başlamıştı. Aferin Leyal gerçekten cümlelerini seçerek kurdun. Oflayarak Elizadan özür diledim. Şuan ağlaması yüzünden bir kere daha o bodrumdaki karanlığa giremezdim. Dilediğim özürle susması bir oldu gerçekten garip bir kızdı. Kimseden şuan ses çıkmıyordu. 5 dk süren ölüm sessizliğinden sonra William sessizliği bozdu.

"Methan kızı odadan çıkart aşağı getir" dediğinde ciddimi diye ona baktım. Gayet ciddi ve sert bir tavırla beni izliyordu. Haketmiyordu ama yinede istemsiz teşekkür edercesine gülümsedim. Bakışları gülüşüme kaydığında sert tavrı yerine daha yumuşak bir tavra geçiş yapmıştı. Methan lafını ikiletmeden merdivenlere yöneldi. Bende o sırada poşetlere ilerledim içinden bir sandvic ve meyve suyu alarak koltuğa geri geçtim bunu Asele verecekdim yemesi için. Merdivenden ses geldiğinde oraya baktım. Kızıl saçlı yeşil gözlü bir kızla karşılaştım. Bembeyaz teni vardı. Saçları kıvırcık ama kısaydı. Boyları 160 civarı duruyordu. Zayıftı çok zayıftı beli ipinceydi. Gözlerinin altında mor halkalar oluşmuştu. Burnu küçücuk ucu kırmızdıydı. Yorgun gözüküyordu. Hepimize korkarak bakıyordu. Bana baktığında duraksamıştı. Diğer herkesi gördüğüne emindim fakat benimle sadece konuşup sesimi duyabilmişti şuan ise ilk kez beni görüyordu. Fakat beni konuştuğu kişimiyim değilmiyim diye ikilemdeydi. Bu tedirginliğine son vermek için ayağa kalktım.

"Asel yanıma gel yemek yiyeceğiz" sesimi duymasıyla rahatlamıştı. Minik adımlarla yanıma yanaştı. Karşıma durduğunda beni süzüyordu sonra ise beklemediğim birşey oldu. Asel kollarını boynuma dolayıp kafasını omzuma yaslayıp hüngür hüngür ağlamaya başladı. Şaşırmıştım bunu beklemiyordum ondan. Öyle sarılmış öyle hıçkırarak ağlıyordu ki çaresizliğini iliklerime kadar hissetmiştim. Bu durum gözlerimin daha çok dolmasına sebep oldu. Sarılmasına karşılık verip kollarımı ona doladım. Kafasını omzumdan kaldırıp güzel gözlerine bakıp gülümsedim. Şuan bulunduğum ortamdaki kızlar çok güzeldi aralarında sırıttığıma emindim. Ama bu umrumda değildi. Ben hep hemcinslerimin güzellikleriyle gurur duyardım ayni şuan Aselin güzelliğiyle gurur duyduğum gibi.

Kollarından tutup kalktığım yere oturttum onu. Yemekleri bıraktım kucağına yemeklere şaşkınlıkla bakıyordu. Ağlarken gülümsedim bu haline. Yanında ise Buse oturuyordu gerilmiş ve kasılmıştı.

"Kalkarsan arkadaşımın yanına oturacağım" dediğimde şaşkınlıkla bana bakakaldı. Ayağa kalktı Methan ve Alizenin yanına oturdu. Aselin yanına oturup sandvicimi yemeye devam ettim. Asel'de yemeğe başlamıştı. Sessizce yemek yerken bir yandanda bu geceyi düşünüyordum. Bu akşam herkes odasına çekilince bu evden Aselide alıp çıkacaktım.

"Tadı nasıl birşeye benziyor" soruyu yönelten Methandı. Methan anladığım kadarıyla midesine düşkündü. Mutfakta yemediğim yemeği görüp istemişti. Kimseyi yemekle asla terbiye etmezdim. Sandvicimin altını bölerek ona uzattım. Bu hareketime şaşırmıştı. Ama geri çevirmedi elini uzatıp aldı önce kokladı sonra bir ısırık aldı. Tadını alarak çignemeye başladı. Yutkundukdan sonra gözleri yuvasından çıkarcasına bakmaya başladı.

"Ulu ilah aşkına bu şey mükemmel" diyerek beğenisini dile getirdi. Gülümsedim.

"Dünyamızın yemekleri güzeldir" dedim. Williama baktığımda elimdeki sandvice merakla bakıyordu. Pekalah iş başa düşmüştü. Asele sandvic alırken poşette bi çok sandviç görmüştüm. Aşırı iyi olan niyetime söverek ayağa kalkıp poşetlere yürüdüm. Methan Robert Buse Alize ve Williama sandvic çıkarıp tek tek ellerine tutuşturdum. Yerime geri geçip yemeğime devam ettim. Asel bu hareketime şaşırmıştı ona herşeyin yolunda olduğunu gösterircesine gülümsedim. Önce Alize poşeti açtı bir ısırık aldı tepkisini izlemeye başladım beğenmişti bu gülümsememe neden oldu daha lezzetli olan yöresel yemeklerimiz vardı ama onlar bir sandvicin mükemmel olduğunu düşünüyordu. Haksızda sayılmazlardı tuhaf renkli tuhaf kokulu yemeklerini görmüştüm çünkü. Robert Buse Williamda yemeğe başladı hepsinin yüzünde memnuniyet bir ifade vardı. Buse tepkisiz yiyordu çünkü o alışkındı bu yemeklere benimle zamanında az yememişti.

"Merina bu lezzetli şeylerden bize bahsetmediğin için seni asabilirim" bunu diyen Robertti. Buse'ye baktığımda morali bozuk bir şekilde elindekini yiyordu. Bir cevap vermedi. Gram umrumda değildi kendisi. Güvenimi sarsmıştı üstelik ona anlattığım dertlerimi buraya taşımıştı. Yemeğim bittikten sonra onlara baktım. Bi saniye bunlar napıyordu böyle ellerini çenelerin altında birleştirmiş başlarıni yukarı kaydırmış suratları sanki acı çekiyormuşcasına bir ifade vardı. Aselde onların bu hareketinden ürkmüş bir şekilde koluma yapışmıştı. Şuan gerçekten gario görünüyorlardı sanki birazdan birşeye dönüşeceklerdi. Biz onları ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken bir anda bağırmalarıyla neye uğradığımızı şaşırdık.

"Ulu İlah bizi nimetlerinizle ödüllendirdiniz. Şerefimiz yolunuza onurumuz aydınlığınıza. Nimetler için şükür olsun sana" hepsi aynı anda bağırarak söylemişti bunu. En son normale döndüklerinde Alize korkmuş olduğumuzu anlayıp bize bir açıklama yapmıştı.

"Her yediğimiz yemekten sonra Ulu ilahlarımıza şükrederiz" dediğinde anlamıştım. Kendi inançlarına göre bir şekil dua etmişlerdi.

"Siz?" Bunu soran Williama baktım. Elbette dua ediyorduk birşey demeden ellerimi avuç içlerimi açtım. Aselde hemen peşimden dua pozisyonuna geçtiğinde gülümsedim.

"Elhamdü lillâhillezî et'amenâ ve sekânâ ve cealenâ müslimîn Elhamdü lillâhi hamden kesîran mübâreken fîhi ğayra mekfiyyin ve lâ müveddein ve lâ müsteğnen anhü Rabbenâ" Amin diyerek ellerimi yüzüme sürdüm. Aselde amin diyerek aynısını tekrarladı. Şimdi yerleri değişmiş gibiydik. William ve Buse hariç diğerleri bana ürkmüş bakiyordu. Buse ettiğim duaları bilirdi çoğuna şahitti. 1 saat kadar oturduktan sonra ayaklandım.

"Asel benimle uyuyacak" dediğimde Busede ayaklanmıştı.

"İyide sen biriyle uyuyamazsın" dediğinde haklıydı. Asla yanımda biri varken uyuyamazdım ama ben şuan Aseli uyumak için istemiyordum. Buseye bir cevap vermeden Asele dönüp elimi uzattım. Asel elimi tutup ayağa kalktı ilk baştaki korkusu yoktu sanki. Yanımda güvende hissediyordu. Elini tutup merdivenlere yöneldim. Odaya girip bir süre bekledikten sonra Asele döndüm.

"Bu gece gidiyoruz" dediğimde yerinden fırlayıp bana doğru koştu.

"Nasıl?" Diye sordu. Ona kapının kilitli olmadığını herkes uyuduktan zonra çıkabilcegimizi söyledim. Gözleri şuan umutla parlıyordu.

"Güneşi unuttum geceyi unuttum başaramazsak bile o bi kac dk gökyüzüne bakmak bile yeter bana" dediğinde üzülmüştüm. Eve geldiğimden beri camlar bir kere bile açılmamıştı. Haklıydı. Ona gülümseyip biraz dinlenmemiz gerektiğini söyledim. Başını sallayıp uzandı yatağa bense ayakta gergin şekilde bekliyordum.

Aradan geçen 2 saat sonunda Asele seslendim hemen bana baktı uyumamıştı. Heyecanlıydı.

"Şimdi çıkıyoruz umarım uyumuştur hepsi" dediğimde inşallah demişti.

Neredeyse parmak uçlarında yürüyerek odadan çıktık. Nefes aldığımıza bile şüpheliydim. Nefes alsak dahi duyacaklarını düşünüyorduk.

Sessiz adımlarla merdivenlerden indik aşağıda kimse yoktu kapı 10 adım ötemizdeydi. Birbirimize baktık umutla bu sefer ses falan demeden patır kütür kapıya koştuk. Elimi kulpa atıp çevirdiğimde kapı açılmıştı. Kahkaha atmamak için zor duruyordum. Umarım bahçeden kolayca çıkabilirdik. Asele son kez bakıp kapıyı iyice açıp dışarı koştum.

Karşımdaki manzarayı görmemle ağzımdan boğazımı yırtarcasına bir çığlık çıkmıştı...

   

   

Loading...
0%