Yeni Üyelik
2.
Bölüm

"HEMŞİRE HANIM"

@nilmavim

Vakit akşamı bulduğunda, uzandığım yataktan ivedilikle doğruldum.

Efruz beyi, şaka sadece şaka yapıyordum, diye oyaladıktan sonra yalnız kalmak istediğimi belirterek dinlenmek istediğimi söylemiş, o gidince de kendimi direk yatak odasına atmıştım. Espri konusunda yetenekli olduğumu söylemişti.

Güldüm, öyle olmadığını biliyordum...

Sakince düşünmem gerekiyordu. Rüya olmadığına emin olduğum ancak ne yaşadığımı anlayamadığım bu durumu, kendimden bir açık vermeden çözmem lazımdı.

Aldığım onca bedduadan sonra Allah cezamı elbette verecekti tabi ama fantastik bir ceza alabileceğim aklımın ucundan geçmemişti. Cehennem desem zebani yok, cennet desem gılman yoktu. Yani, günahlarımı devam ettirebileceğim yakışıklılar yoktu.

Son cümlemin ardından kendi kendime gülümserken, zihnimin soru işareti yerine verdiği ünlem işareti sonrası gülüşüm dudaklarımdan silindi.

Araftı! Adım kadar eminim ki, burası araftı. İzbandutlar tarafından yakalanmamak için bindiğim o eski püskü arabada uyuyakaldığım vakit, aslında kaza geçirip ölmüştüm. Ruhumun ne cennete ne de cehenneme yakıştığı düşünülmüş ve alınan karar sonucunda beni arafta bırakmışlardı. Evet, evet kesinlikle böyle olmuştu.

Kafamda kurduğum senaryo çokta mantıklı gelmese de şimdilik kendime verdiğim yanıt buydu. Doğruluğu inceleniyor, ibaresini senaryonun son kısmına not alıp onu, zihnimde not tuttuğum bir bölgeye fırlattım. Orada çok fazla not vardı lakin aralarında kaybolmayacak şekilde kırmızı neon renkten oluşu, kendini kalabalığın içinde belli ettiriyordu. Sanırım bu yaşıma kadar düşündüğüm tek fantastik senaryomdu. Yaşanan ne varsa anormal bir durum dahi olsa benim gerçeğimdi. Tıpkı babamın mafya adamı, annemin konsomatris, abimin su katılmamış salak olması gibi... Kendini dünyanın merkezi gören kız kardeşim -annelerimiz farklı- ise bts aşkından koreye göçme peşindeydi. Evet, hepsinin yakışıklı olması benimde ağzımı sulandırıyordu - özellikle de Jungkook- lakin ergence tavır sergileyerek ille de onlar demek, bana göre değildi.

Zaten ergenliğe girmeye fırsatım da olmamıştı benim. Çünkü yanımda nazımı çekecek kimsem yoktu...

E bundan sonra ben olmayacağıma göre babam sıkı yönetimini kız kardeşim üzerinden devam ettireceğinden, muhtemelen onunda ergenliği daha fazla sürmeyecekti.

-Artık büyüdün, küçük kız kardeşim!-

Fazla dağıtmadan düşünmeyi bırakıp oturduğum yataktan kalktım. İlk istikametim banyo oldu. Kısa bir duşun ardından akşam yemeğine gitmek üzere hazırlanmaya başladım.

Efruz bey'in beni yalnız bırakmasının hemen ardından, arabanın kapısını söken adam içeriye dalmıştı. Elindeki kırmızı büyük valizi önüme bırakıp yüzüme bile bakmadan geldiği gibi gitmişti. Valizi açtığımda içerisinde bir yığın kıyafet olduğunu görmüştüm. Onların kime ait olduğunu sorgulamadan hepsini odadaki dolaba inceleyerek yerleştirmiş, kıyafetlerin birçoğunun bana olabileceğini görünce de sevinmiştim.

Üstüme, siyah parlak kumaştan, ip askılı, çok abartılı görünmeyen lakin varlığını da saklamayan gögüs dekolteli diz üstü bir elbise giydim. Kahverenginin de katıldığı şeftali tonlarında makyajımla dikkat çekmekten uzak duru güzellik elde ettim. Turuncu kendinden dalgalı olan sadece tarayıp serbest bıraktığım saçlarıma uygun ayakkabıyla çantamı da ayarlayıp hazırlığımı tamamladım.

Uyumu severdim. Zıtlık kişiliğimde vardı ancak moda anlayışımda yoktu. Modayı takip eden biri değildim. Yakışanı giyerim diyenlerden de değildim. Yakışsa da yakışmasa da yeter ki uyumlu olsun içim rahat etsin diyenlerdendim. Zaten içim rahatsa yakışanı da bulmuşumdur diye düşünüyordum.

Daha fazla oyalanmamam gerektiğini kendime hatırlatarak bana bırakılan anahtarı elime alıp evden çıktım...

"Hoş geldiniz hemşire hanım."

Beni kapıda karşılayan Efruz bey'e gözlerimi devirerek bakmamak için kendimi zor tutmuştum. İçeriye kendim girebilirdim, yüksek rütbeli biriymişim gibi davranmasına gerek yoktu. Neden bu kadar abartıyordu? Alt tarafı sıradan bir hemşireydi, -dim yani...

"Hoş buldum Efruz bey."

Acaba aslında gelecek olan hemşirenin ismi neydi? Karşımdaki adama adıyla hitap ederken bunu gerçekten merak ettiğimin farkına varmıştım.

Önemli bir ayrıntı sayılabilir, bilmiyor oluşum pot kırmama neden olabilirdi.

"Size masanıza kadar eşlik edeyim. Doktor bey henüz gelmedi ancak yolda olduğunu haber verdi. Başkanım da gelemeyecek olmanın özrünü size iletmemi istedi, daha sonra mutlaka telefi edeceğinin de sözünü verdi."

Başkanın gelemeyecek olmasına sevinmiştim.

Resmi ortamlar çok can sıkıcıydı. Hızlıca yemek faslını bitirip kaldığım eve dönmek istiyordum.

Bir an önce buradan kurtulmanın, kaçmanın yolunu bulmalıydım...

Benim için ayrılan masaya oturduktan sonra önüme konan suyu elime alarak bir dikişte içtim. Dışarıdaki sıcaklık yaklaşık otuz derece hissedilirken binaların içine girildiğinde en az on derece birden azalıyordu.

Sebebi üzerinde düşünmeyi bıraktım. Zaten çokta merak etmiyordum. Sıcak üzerine serinlik iyi gelmişti, içtiğim soğuk su da öyle...

Masadaki menüyü alıp restorantta hangi yemeklerin sunulduğunu merak ederek açtım. İncelediğim dört sayfalık menüyü sıkıntı nefes bırakarak geri kapattım. Ne yemek ne tatlı ne de içecekler -su hariç- tanıdıktı. Belki de isim olarak farklıydı bilemiyordum. Keşke menüye birkaç tane de görsel koysalardı.

Bana doğru yaklaşan garsonu fark etmemle gerilmeye başlamıştım. Sipariş soracaktı ancak benim ona verebilecek bir tercihim yoktu. Su kafi, de diyemezdim ki. Ne önerirsiniz, desem gelecek menüyü tüketip tüketemeyeceğim de meçhuldü.

-Ya midem onları kabul etmezse?-

Garson bana yaklaşmak üzereyken ondan önce davranan bir el tokalaşmak için bana doğru uzandı. "Hoş geldiniz hemşire hanım. İzninizle kendimi tanıtayım, ben Doktor Ferman Atahanlı." Uzattığı eli çokta kibar sayılmayacak bir güçle sıkıp sadece "memnun oldum." diye karşılık verdim.

Karşımdaki sandalyenin sırt kısmından tutup "Oturabilir miyim?" diyerek izin istedi. Doktoru başımla onaylarken "tabi buyurun, oturun." dedim.

Üzerimdeki gerginlik olmasaydı onu baştan aşağı süzer, çapkın tarafım ile hanımefendi tarafımın düşüncelerini konuştururdum ancak şuan dikkatim sadece garsondaydı.

Ferman'ın oturmasıyla birlikte garson bize tamamen yaklaştı. "Bir karar verdiniz mi efendim?"

Dişlerim dudaklarıma işkence ederken hala düşünüyordum. Mecbur yiyeceğiz bir şeyler, diye kabullenip menüyü tekrar açacaktım ki, işittiğim o karizmatik ses beni durdurdu. Üstelik cümle haline getirdiği kelimeleri tanıdıktı. "Hanımefendiye dürüm tavuk döner, sıvı yoğurt, yeşil salata. Bana da sebzeli ince hamur, bol asitli portakal suyu getir oğlum."

Bakışlarımı boşluktan çekip onun artık merak ettiğim suretine çevirdim. Endişem azaldığı için bu kolay olmuştu. Ve tabiki yaptığı şey üzerine teşekkür etmem icap ederdi.

Ses tonumu sevimli tutmaya özen göstererek "Ah, yardımcı olduğunuz için teşekkürler. Ben de ne yiyeceğime karar verememiştim, seçmekte zorlanıyordum." dedim.

Genişçe gülümsedi.

Keskin yüz hattı, sivri çenesi, kahve irisli çekik gözleri, yay gibi kaşları vardı. Tüm bu erkeksiliğini tamamlayan kemerli burnu normalde beğenmediğim ama onun yüzüne yakışan cinstendi. Öyle ki, alnına düşen kahverengi kahkülleri sanki onun kaşına değilde benim gözlerime değiyordu. İç gıdıklayıcı bir görünümü vardı. Yapılı vücudu bir doktora değilde mankene ait gibiydi. Bariz belli olan ama abartısız kaslı, geniş omuzlu, üçgen vucutluydu. Hani şu önce doktorluk okuyup da sonradan tercihini değiştirerek oyuncu, şarkıcı olanlara benzer şekilde önce manken olmuş sonra doktor olmayı seçmiş gibi görünüyordu.

"Fark ettim Neva. Fark edince de yardımcı olmak istedim. Bu arada sana isminle hitap etmemde sakınca yok değil mi?"

"Neva!?" diye ağzımın içinde mırıldanırken jetonum geç de olsa düşmüştü.

-Nare idik Neva olduk. Arakçı idik hemşire olduk. Bakalım daha ne olacağız... -

Loading...
0%