@nilmavim
|
Koşuyordum. Hiç bilmediğim sokaklarda, ayağımdan büyük terliklerle, peşimdeki iki izbanduttan kaçabilmek için var gücümle koşmaya devam ediyordum. Arada bir arkama bakıp ne durumdayım diye kontrol etmek istediğimde hızım düşse de pes etmemiştim. Tabiki izbandutlarla arama, yanlarında cılız kalan bedenimle, onlardan büyük fark atamamıştım. Açmaya çalıştığım mesafe ise benim nefes almakta zorlanmaya başlamamla azalmıştı. Bu durum içimde panik duygusu oluşturmuştu. Daha fazla kaçmaya takatim kalmadığı anda da kurtarıcı zekam kendini belli etmiş ve zihnimde fikir ışığı yanmıştı... Işığın kaynağını, dıştan içe inceleyerek sinsice gülümsedim. Ne olursa olsun onlara, asla yakalanmayacaktım. Yorgun bedenimi hiç düşünmeden, çalışır vaziyette bekleyen, eski püskü bir kırmızı Ford Taunus arabanın yolcu koltuğuna attım. İçimden, insan şu arabaya düzgünce bir bakım yapar be. Umarım çalışır da bizi yolda bırakmaz, diye düşünürken şoför koltuğundaki dayının sesini işittim. "Kızım sen almamı istedikleri o hemşire hanım mısın?" Ardıma tekrar baktığımda adamların mesafemizi kapattığı görmemle, panik halinde "he dayı benim, hadi gidelim, bas gaza bas, çabuk!" diyerek cevap verdim. Ne olduğunu anlayamayan dayı da aynı panikle aracı çalıştırdı ve ben yine, nereye gittiğini bilmediğim bir yola daha girmiş oldum... Uyku hali beni onca yorgunluğun içinde yakalayınca, ondan peşindeki adamlar gibi kaçamamıştım. Beni serbest bıraktığında ise gözlerimi açtığım yer hiç bilmediğim bir dünyaydı. "Dayı, sen, nereye getirdin beni?" Sorumu, dudaklarındaki sevimli tebessümle "Gelmen gereken yere kızım." diye yanıtladı. Ama benim beklediğim cevap bu değildi. İçimden -neresi lan burası? Hay senin kendine verdiğin fikre s*çayım ben...- diyerek kendime söylenirken kapım ani bir gürültüyle açıldı. Arabanın kapası artık arabada değil, açan kişinin kollarında takılıydı. "Ho-o-oş ge-e-eldiniz." Hoş buldum demek yerine yalnızca gülümseyerek karşılık vermiştim. Bizim izbandutlar, karşımdaki adamı görse kaslarından utanırdı. Kilolu demek doğru sayılmasa da kısa boyu, taşıdığı ikiz bebek karnı onu tostik gösteriyordu. Bu adam biçimsiz fiziğiyle, o göbeği nasıl taşıyor, diye düşünmeden yapamadım. Kesin bel fıtığının babasını da taşıyordur, diyerek düşünceme kendi çapımda tanı da ekledim. Zihnim düşünce alanından dayılarla ilgili fikirleri kovaladıktan sonra "Dayı, kapı arabaya lazımmış geri ver istersen?" deyip hızlıca yolcu koltuğundan kaçtım, yani kalktım. Arabanın birkaç adım ötesine park ettiği iki katlı kerpiç evin ahşap kapısının önünde durdum ve henüz gidebileceğim bir istikametim olmadığından çevreyi incelemeye başladım. Neresi olduğunu bilmediğim bu yerin yolları topraktandı. Asfaltla tanışmamış yolları, birbirinden bağımsız duran çakıl taşları süslüyordu. Burayı yerleşim yeri olarak gösteren evlerin tümü kerpiçten yapılma duruyordu. Pencereler ve kapılar koyu renkli ahşaptandı. Evlerin kimi büyük kimi küçüktü. Bazıları iki katlı bazıları ise tek katlıydı. Gözlerim ilk uzakları sonra yakınları taradı. Durduğumuz yer, belde ya da ilçe her neyse oranın meydanı gibiydi. İki katlı olan bazı evlerin altları dükkandı. Kahvehane, berber, bakkal, kasap, terzi görebildiğim küçük işletmelerdi. Ben etrafımda neler olduğuna bakınırken bakış açıma giren orta yaşlarda lacivert takım elbiseli bir adam "beldemize hoş geldiniz hemşire hanım." diyerek tokalaşmak için elini uzattı. Muhtemelen buranın yönetiminden sorumlu kişilerden biriydi. Kibar bir kişiliğim olduğundan, iç sesim dedi hadi oradan, uzattığı elini narince sıktım. Ve karşılık olarak ona, hoşbuldum imajı veren sahte bir gülümseme sundum. Yanıt niteliği taşıyan mimiklerin, emojilerin hayranıydım. Verecek bir cevap bulamadığımda veyahut konuşmak istemediğim anlarda, eh bir de ne diyeceğimi düşünmem gereken yerlerde, çok işime yarıyordu. -Hoş bulduk bulmasına da burası neresi? Onu da söyleseydin iyiydi.- "Ben Efruz Arkut, Kerem Hocaoğlu belediye başkanının genel sekreteriyim. İsterseniz siz şimdi odanıza geçip biraz dinlenin. Akşam yemeği için sizi beldemizin ünlü restoranında ağırlamak isteriz. Sağlık hizmetlileri her zaman başımızın tacı olmuştur. Hoş geldin, karşılaması mutlaka yaparız. Meslektaşınızla da orada tanışmış olursunuz. Doktor Ferman bey harika bir adamdır. Bugün de yakın bi' belde de doktora ihtiyaç oldu, oraya yardıma gitti." Başımı, onu anladığımı belirtir bir şekilde salladım. Adamın üç dakikalık konuşmasının içerisinde yalnızca beldenin ismini merak etmiştim. Sır gibi saklanan bu yerin adı neydi ve burası dünyanın neresindeydi? Efruz bey bana kalacağım yeri göstermek üzere hareketlendi. İki adım ardımızda kalan koyu kızıl ahşap rengindeki dış kapıya doğru yönelip onu kolayca açarak içeriye geçti. Bende onun hemen arkasından girmiştim. İçerisi tam bir dubleks ev havasındaydı. Güzel görünüyordu lakin dışarıya kıyasla oldukça serindi. Havanın bunaltıcı sıcaklığı kapının dışında kalmıştı. Her yerden güneş ışığı alabilen bir konumda olmasına rağmen ısısını öylece kesebilmesi hoştu fakat bu yaz ayları için avantajlıydı. Peki ya kış, acaba burada soğuk ve yağışlı mevsimler nasıl geçiyordu? Mevsimini bilmek için nerede olduğunu bilmek gerekirdi, daha önce hiç gelmediğime yemin etsem başımın ağrımayacağı bu belde acaba tam olarak neredeydi? Sıcağıyla nam salmış akdeniz de mi, kaçtığım yere yakın olan ege de mi? Marmara ihtimali, doğu olma ihtimali kadar uzak görünüyor ancak iç anadolunun bir bağrında saklanıyor olabilir mi? -Ben, neden bir türlü şu basbasit sorunun yanıtını alamıyorum?- Düşünürken fark etmeden tuttuğum sıkıntılı nefesi bıraktıktan sonra sakinleşmek adına derin bir nefes çekip bıraktım. "Efruz bey!" diye seslenerek onun kendi kendine konuştuğu, benim tek kelimesini bile dinlemediğim konuşmasını kestim. "Burası tam olarak neresi? Türkiye haritasının hangi kısmında yer alıyoruz?" Adam bana uzaydan gelmişim de farklı bir dil konuşmuşum gibi bakarken bende ona, hadi ama neyini düşünüyorsun matematik sorusu sormadım ki, bakışıyla karşılık veriyordum. Kısa bir süre bakıştıktan sonra sonunda dudaklarını araladı. Dudaklarından çıkanın dudaklarımdaki düz çizgiyi yuvarlayacağını bilmeden vereceği yanıt için kulaklarımı diktim. "Siz ciddi misiniz hemşire hanım? Gerçekten nereye geldiğinizi bilmiyor musunuz? Ayrıca, Türkiye haritası da ne?
"Shit!"
- - - Bende geldim, buradayım. Başarabilecek, buraya alışabilecek miyim merak ediyorum. Bunu zaman gösterecek. Hikayeme şans verip inceleyen ve okumaya devam edecek olan herkese şimdiden ayrı ayrı sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. ^_^ |
0% |