@nilsoygan
|
Bazı insanlar çocukluğunu yaşayamaz.
Bende o insanlardandım.Mesela hiç babamla evcilik oynamadım ben ya da annemle çimlerde koşmadım.Dizlerim kanadığında kimse sarmadı yaralarımı, ben hep bir köşede ağlayarak geçirdim acılarımı.Kimse bana elleriyle reçelli ekmek yedirmedi ya da akşam bir bardak süt içmedim ben.Kimse bana oyuncak bebekler almadı,ya da benimle top oynamadı.Veli toplantılarıma kimse gelmedi mesela,okulda yaptığımız etkinliklerde herkesin annesi tatlılar,börekler,çörekler yapardı.Okula gitmezdim o günler,gitsem bile bir köşede oturup onları izlerdim.
Çocukluk nedir bilmezdim ben,toprakla oynayıp sonrada annemin yanına gidip üstüm kirlendi demedim ben.Toprakla bile oynamadım ki.Elbiselerim yoktu benim,renkli ayakkabılarım,süslü tokalarım.Küçükkende hep siyah giyindirdim ben,daha doğrusu giyinmek zorunda kalırdım.Oysa siyahtan nefret ederim ben,rengarenk elbiseler giymek isterdim,ama siyah giymek zorundaydım.Ben siyahtan nefret ederken bile ona bağlıydım.
İtalyanın ılık rüzgarı yüzüme vururken,önümdeki koskocaman siyahlığa bakıyordum.Gözüm uykusuzluktan şişmişti,dudaklarım kurumuştu.Kaç saattir burdayım bilmiyordum.Aklım hala Patronun söylediklerindeydi.Çocukluğunu yaşayamamış bir insandım ben şimdi vereceğim bir kararla binlerce çocukta belkide çocukluğunu yaşayamayacaktı.
Yaslandığım yerden doğruldum ve kaslarımı oynattım.Arkamı döndüm ve cam kapıdan içeri girdim.Patron koltukta uyuyamamıştı.Yatak odasından ince bir pike getirdim ve üzerine örttüm.
Asansörün kapısı açıldığında dışarı çıktım ve çok eskiden kaldığım odama doğru ilerledim.Parmağımı kilit yerine bastırdım ve klink sesiyle kapı açıldı.Kapıyı ittirdiğimde burnuma keskin bir karanfil kokusu doldu.Elimi uzatıp lamba düğmesine bastım.
Sade ve siyah ağırlıklı oda göz önüne çıktı.Etraf hiç değişmemişti.Bacaklarım istemsizce çalışma masama gitti.Yazdığım mektuplar hala burada duruyordu,sayısı yüzü geçkindi.
Elimi rastgele bir mektuba attım ve yapıştırdığım kısmı kaldırıp içindeki kağıdı çıkardım.Gözlerimle yazdığım is kokan satırları okumaya başladım.
"Konuya nereden başlayacağımı bilmiyorum ya da nasıl bitireceğimi ama kötüyüm ve korkuyorum,onu kaybetmekten korkuyorum.Onu kaybetme hissi bana cehennemde gibi hissettiriyor,alevlerin,acının ve gözyaşının içinde.Ona sarılıyorum,kokusunu içime çekiyorum.Birgün kokusunu unutmaktan korkuyorum,kokusunun bir rüzgara kapılıp ellerimin arasından uçup gitmesinden korkuyorum.Masum gözlerle bakıyor bana,hiçbirşeyden haberi yok,gülmeye çalışıyorum.Sonra gözlerim doluyor,gözyaşlarım yanaklarımdan akarken onlara dokunamıyorum sanki dokunsam yanacak gibiyim,boğazıma doğru ilerliyorlar,yine korkuyorum silemiyorum sanki biranda boğazımı sıkacaklar ve beni nefessiz bırakacaklarmış gibi.O gitse zaten nefessiz kalacam,biliyorum ama uzatamıyorum ellerimi,tutamıyorum onu.
Ellerimden tiksiniyorum onu tutamayan ellerimden tiksiniyorum.Kendimden de nefret ediyorum,ona yardım edemeyen,onu kurtaramayan kendimden.
Ağlıyorum sadece.Kaybetmenin acısı tüm ruhumu ve vücudumu sararken ağlıyorum ben.Günlerce ağlıyorum.Kalbim sıkışıyor,'yoruldum artık' diyor.Oda haklı bişey diyemiyorum.
Sadece ağlıyorum hıçkıra hıçkıra."
Gözümden akan bir damla yere düştüğünde o 'pat' sesi sanki ruhumda defalarca yankılandı.
Hızlıca kağıdı mektubun içine koydum ve diğer kağıtları alıp çekmeceye yerleştirdim.Başka hiçbirşeye bakmak istemiyordum.Geçmiş zihnimin duvarlarının ardında bana sesleniyordu.Taş duvarlara tırnaklarını sürtüyordu.Bana fısıldıyordu,içeri gelmek istiyordu ama ben izin vermedim.
Odadan çıktıktan sonra geri Patronun odasına çıktım.Hala koltukta uyuyordu.Sessiz adımlarla yatak odasına ilerledim ve kapıyı kapattım.Kendimi yatağa attığımda uyku beni içine çekti.
"Bir karanfil bahçesindeydim.Etraf günlük güneşlikti.Uzanıyordum.Yattığım yerden doğruluğumda etrafımda ağaçlar vardı,hafif bir rüzgar esiyordu.Kuşların o melodik ve rahatlatan sesi kulaklarıma doluyordu.Yavaş yavaş karanfillerin arasında ilerlemeye başladım.Tam bir karanfile dokunacakken bir gülme sesi geldi.
Bu ses o kadar tanıdıktı ki,sonra ayak sesleri geldi ve ağaçların arasından bir kız çocuğu geçti.
"Hey!"dediğimde bana cevap vermedi ve koşmaya devam etti.Arkasından bende koşmaya başladım ama bir türlü yetişemiyordum.Tam bir adım attım o sırada ayağım bir dala takıldı ve yere yuvarlandım.Öksürürken kuşların seslerinin rahatlatıcı ve hoş melodiden,korkutucu ve gürültülü bir senfoniye dönüştüğünü duydum.Hava karardı ve karanfiller tek tek soldu.
Sadece bir karanfil kaldı onu da simsiyah saçlı bir kadın kopardı."
"Yelda!"diyen Efsa'nın sesiyle sıçradım ve olduğum yerden hızlıca doğruldum.
"İyi misin!?"diyerek yüzümü elleri arasına aldı.Nefes alamıyordum,ciğerlerim bana işkence ediyordu.Şeytanlar etrafımda dolaşıyordu hayır şeytanlar içimdelerdi.Akciğerimi sarmışlardı,nefes alamıyordum.Efsa"tamam lütfen sakin ol,nefes almaya çalış"dedi endişeyle.Elimi koluna attım ve sıktım.Az da olsa nefes aldım.Sanki aldığım oksijen onun ciğerlerine dolmuş gibi derin bir nefes çekti Efsa.Az sonra öksürük krizine girdiğimde,Efsa su getirmeye gitti.
Suyu hızlı bir şekilde içtim ve derin derin nefesler almaya başladım.Ağladığımın farkında bile değildim.Kollarımı Efsa'ya doladım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Salep kokusu burnuma dolarken,'iyi ki' dedim içimden'böyle birine sahibim'.Daha doğrusu tek birine sahiptim zaten.Efsa'nın elleri sırtımı buldu ve yavaş yavaş parmaklarıyla okşamaya başladı.Dokunuşu şefkatliydi.İlk defa huzurlu hissediyordum.Şeytanlar bedenimde çıkmıştı mesela.Göğüs kafesimde yıldızlar parlamıştı.Nefes almak daha kolaydı.Ruhumdaki yaraların üzerine perde çekilmişti.Tekrar o ormandaydım.Kuş sesleri kulağımı doldururken gülümsüyordum.Gamzelerimdeki çukurda çiçekler açmıştı.
Kendimi geri çektiğimde Efsa'ya gülümsedim.Parmaklarıyla çenemi okşadı ve onunda dudaklarındaki kara bulutlar kayboldu yerine güneş açtı.
Patronla beraber yürümeye başladım.
Kahvaltıdan sonra Efsa işlerinin olduğunu söyleyip yanımızdan ayrılmıştı.Patronda bana neler yaptıklarını göstermek için çalışma yerlerine götürüyordu.Cam kapı iki yana açıldığında ayakkabılarımızın sesi laboratuvarda yankılandı.Etrafta önlüklü kişiler dolaşıyordu.Patron konuşmaya başladı.
"Sen gittikten sonra çok şeyde ilerledik.Artık daha fazla elmas çıkarıyoruz ve satıyoruz.Ah insanlar bunu için milyonlarını veriyor.Seni pek fazla sıkmayacağım.Yeni bir projemiz var.Sana onu göstermek istiyorum"dediğinde yüzünde bir gülümseme vardı.
Üzerinde gömlek olan bir adamın odasının cam kapısından içeri girdik.Önündeki mikroskopla birşeye bakıyordu.Beyaz masada iki tane tüp vardı.Birinde mavi bir sıvı varken diğerinde siyah bir sıvı vardı."Bunlar ne?"diye sordum.
Patron"Elmas toz haline getiriyoruz ve üzerine Aktinyum ve Kaliforniyum ekliyoruz.Gel bak"dedi heyecanla.Ayaklarım mikroskoba doğru yöneldi ve gözümü okülere yaklaştırdım.Bordonun en koyu tonlarındaki malzeme yavaş yavaş kendi içinde dönüyordu.Bu...Bu çok güzeldi.Büyülenmiş gibi bakmaya devam ettim.Sanki kandan bir deniz vardı ve dalgalanıyordu."Bu ne işe yarıyor?"diye sorduğumda"Şizofreni hastaları için"diye cevapladı patron.
Şaşkınlıkla gözlerimi büyüttüğümde bu halime gülen patrona bakmaya devam ettim."Aa,kafan karışık biliyorum,herşeyi anlatacam"
"Bundan tam 2 yıl önce yine burada çalışmalar yapılıyordu.O zamanlar biraz deli ama çokta akıllı bir kadın bilim adamımız vardı.Birgün yanıma gelip Elmasla,Aktinyum ve Kaliforniyumu karıştırdığını söyledi.Onun bu dediğine güldüm ve işlerimi yapmaya devam ettim ama iki sonra onu odasında baygın buldular.Yaptığı karışımı kendisine enjekte etmişti.Uyandığında artık duyduğu sesleri,sanrıları, halüsinasyonları,düzensiz konuşmaların varlığının gittiğini söyledi.Hepimiz şok olmuştuk.Böyle birşeyin mümkün olması imkansızdı ama olmuştu.Sonra bu karışımı yapmaya devam ettik ve o kadın iyileşti.2 yıl boyunca başka hastalarada denedik ve hepsi olumlu sonuç verdi.Artık son kontrolleride yapıp satmaya başlayacağız"dedi.
Herşeyi artık anlamıştım."Ama Kerberos bu gizli yeri her an öğrenebilir,o yüzden herşeyi toplamaya başladık.Orta asyaya gideceğiz."dedi patron.
Elimdeki kadehte beyaz şarap vardı ve ben oturmuş herkesin toparlanmasını izliyordum.Koca bir yudum aldım ve önümdeki masaya bıraktım.Yanımdaki koltuğa Efsa oturduğunda"oraya gitmeye hazır mısın?"diye sordu.Cevap vermedim ve gözlerimi tavana diktim.
Bazı şeylere hazır hissetmiyordum.Bazı şeylere ne kadar zaman geçsede hazır hissetmeyecektim.
Bir insanı parmaklarının arasına koyarsanız,tutsak bir insan olur.Ama o kişiyi parmaklıkların arasında çıkarırsanız özgür olur.İşte bu fiziksel tutsaklık ve fiziksel özgürlüktür.Ama siz bir insanın ruhunu parmaklıklar arasına alırsanız o beden parmaklıklardan kurtulsa bile ruhu kurtulamaz.Benimde ruhum o evde parmaklıklar arasındaydı.
Ruhum o parmaklıkların arasına doğduğu gün sıkışmıştı zaten.Hiç özgür olamamıştım ben.O parmaklıkların izi ruhumdaydı.Bazı anılar aklıma geldiğinde sızlardı yaralarım.
Kulağıma kulaklıklarımı taktığımda yanımdaki koltuğa Efsanın oturduğunu gördüm.Kimseyle konuşmak istemiyordum.Başımı cama yaslayıp gözlerimi kapattım ve kendimi müziğin melodisine bıraktım.
It’s hard to put it into words – Bunu kelimelere dökmek zor.
How the holidays will always hurt – Tatiller her zaman nasıl acıtacak
I watch the fathers with their little girls – Babaları küçük kızlarıyla izliyorum.
And wonder what I did to deserve this – Ve bunu hak etmek için ne yaptığımı merak ediyorum
How could you hurt a little kid? – Küçük bir çocuğa nasıl zarar verirsin?
I can’t forget, I can’t forgive you – Unutamam, unutamam, affedemem seni
Cause now I’m scared that everyone I love will leave me – Çünkü artık sevdiğim herkesin beni terk etmesinden korkuyorum.
All of my past, I tried to erase it – Tüm geçmişimi silmeye çalıştım.
But now I see, would I even change it? – Ama şimdi anlıyorum, değiştirebilecek miyim?
I can run, but I can’t hide – Kaçabilirim ama saklanamam
Dökülmemesi için direndiğim gözyaşları teker teker intihar ettiler.Kalbimdeki yaralar sızladı ve ben derin bir nefes aldım.Gözyaşlarım intihar etmeye devam etti ve bende derin derin nefes almaya.
Ailem her zaman benim zihnimdeydi.Onları ne zaman unuttum desem,kafamın içindeki çarklar duruyor ve ikisininde silueti bana göz kırpıyor.Bu görüntüden nefret ediyorum.
Benim aklımdaki çarkları onlar yönetiyor.
Her zaman onların kuklasıydım.Onlar ne derse yapardım.Sırf beni tebrik edecek ve başımı okşayacaklar diye ama asla beni sevmediler.Saçlarımı hiç şefkatle okşamadılar.
Sıradaki şarkıya geçtim.
-Est-ce que tu m'entends, est-ce que tu me vois? Beni duyuyor musun, beni görüyor musun?
-Qu'est-ce que tu dirais, toi, si t'étais là? Eğer burada olsaydın ne derdin?
-Est-ce que ce sont des signes que tu m'envoies? Bunlar bana yolladığın işaretler mi?
-Qu'est-ce que tu ferais, toi, si t'étais là? Eğer burada olsaydın ne yapardın?
-Je me raconte des histoires pour m'endormir Kendime hikayeler anlatıyorum, kendimi uyutabilmek için
-Pour endormir ma peine et pour sourire Acımı uyutabilmek için,gülümseyebilmek için
Sarı saçları vardı.Güneş gibi sarı saçları.Deniz mavisi gözleri vardı.Teni ay kadar parlaktı ve gülüşü en güzel çiçek bahçeleriydi.Elimden kayıp gidişini izlemiştim.Eski bir anının o boğaz yakan kokusu burnuma doldu.
"Lütfen"dedi yüzüncü kez.Gözlerimi devirdim ve ofladım."Bu çok tehlikeli yapamayız."dediğimde dudaklarını büzdü.Gözlerini gözlerimden çekti ve kollarını göğüsünün altında topladı.Onun bu haline güldüm ve"hadi ama çocuk gibi küsme"dedim."Hıh"dedi ve arkasını dönüp sert adımlarla yürümeye başladı.Sinirlendiğinde hep böyle yapardı.
"Tamam,tamam gidelim ama sadece 1 saat"dedim.
Yerinden zıpladı ve kollarını boynuma doladı."Teşekkür ederim,teşekkür ederim"diye tekrarladı.Onun bu haline gülümsedim ve saçlarını okşadım.
Lunaparkın kapısından girdiğimizde,parlayan gözlerle etrafa bakıyordu ben ise oflamamak için kendimi zor tutuyordum.Lunaparklar benlik değildi.Yani o kapıdan girdiğimde öyle düşünmüştüm,Ama o gün öyle çok kahkaha atıp,gülmüştüm ki.Lunaparkları sevmeye başlamıştım.
Ama sonra o gitti ve benim rengarenk ışıklarım söndü.Yerine katran karası bir siyah aldı.
Kolumun yavaşça dürtülmesiyle gözlerimi yorgunum açtım.Ne oluyordu?Efsa kısık bir sesle"geldik"dedi.Yayıldığım yerden doğruldum ve ayağa kalktım.Esnedim ve ince ceketimi giydim.Ben bunları yaparken Efsa beni izledi."Yine ağladın mı?"diye dedi gerçeği bilerek."Gülümsemek bana haram"dedim.
Büyük ve geniş binanın içine girdiğimde Patronu takip ettim.Asansöre bindiğimizde -4 katın düğmesine bastı.
Yürüdüğümüz koridorun etrafında camdan kapılar ve odalar vardı.Soldaki bir kapıdan bir odaya girdik.Sedyede oturan bir adam bana bakarak gülümsedi.Kaşlarım çatıldı ve Patrona baktım."İşte iyileşen ilk hastamız"dedi.
Bol bol yorum yazmayı unutmayın.
♡.. |
0% |