@ninight_darkk
|
Arabanın kapısı koruma tarafından açıldığında, önce annem indi, ardından ben indim. Ailenin tüm bireyleri siyah giysiler içinde burada bize bakıyordu. Annem hemen bir kadının yanına gidip ona sarıldı. "Başın sağ olsun, Bilge." İkisi, gözleri yaşlarla dolu bir şekilde birbirlerinden ayrıldılar. "Eğer özleminizi giderdiyseniz, hadi içeri geçelim!" Yaşlı kadının konuşmasıyla herkes yavaşça içeri girdi. Ben de annemi takip ederek, salon olduğunu düşündüğüm alanda yan yana bir koltuğa oturdum. Tekli koltukta oturan, muhtemelen benden bir iki yaş büyük olan takım elbiseli adam boğazını temizledi. "Biliyorsun yenge, masada amcamın yerinde ben oturuyordum temsili olarak." Peki, bu adam babamın yerine neden oturuyordu? "Babam vefat ettiği için ben onun yerine oturacağım. Bu nedenle Asel'in babasının da yerine oturması gerekiyor." Annem şaşkınlıkla adama baktı. Duyduğu şeyi bekliyormuş da sanki bu gün değilmiş gibiydi. "Bizi bunun için mi çağırdınız? Hayır, kesinlikle Asel o masaya oturmayacak! Babası gibi olacak, sizin gibi değil!" Annemin bu tepkisi, odadaki herkesin olumsuz bakışlarını üzerimize çekmişti. Babamın ailesinin ne iş yaptığını merak ediyorum; neden annem benim bu konuya müdahil olmamı istemiyor ya da neden bu masada yer alamıyorum? "Yenge, Asel'in bu masaya oturmaktan başka seçeneği yok. Diğerleri ulaşmadan ben buradayım çünkü siz benim ailemsiniz. Ama eğer diğerleri size ulaşırsa, durum hiç iyi olmaz." Başka bir çocuk lafa girdi. "Üyelerden bazıları çoktan etrafa adam salmış sizi arıyorlar her yerde. Eğer bizden önce bulmuş olsalardı Asel'e ne yaparlardı sen düşün?" Etrafı derin bir sessizlik kaplamıştı; annem elimi nazikçe kavradı. Eli titriyordu. Benden ne yapmamı bekliyorlarsa, bu durumun annemi hiç mutlu etmediği kesin. "Asel, o masada hayatta kalamaz. Ali hayatta olsaydı, böyle bir şeyin olmasını istemezdi!" Adam, annemin aksine yine sakin bir şekilde konuştu. "Tepkini hepimiz anlayışla karşılıyoruz, yenge. Tıpkı amcamın bizimle birlikte olmak yerine asker olmasını anladığımız gibi. Ama bu, hayatımızın gerçeği. Eğer amcam hayatta olsaydı, babam öldüğünde onun yerini almak zorunda kalacaktı. Şu anda ne amcam var ne de babam. Onların yerinde Asel ve ben varız, yenge. Birbirimize destek olarak o masadaki yerimizi korumalıyız." Adam hepimize dikkatle göz attı ve derin bir nefes aldı. "Ne biz kalırız, ne de siz. Soyadımız bu dünyadan silinecek. Bunu en iyi sen bilirsin, yenge." Adam oturduğu yerden kalktı. "Tuna, yengemlere odasını göster ve Asel'in akşamki toplantıya hazırlanmasına yardım et!" dedi. Adam salonu terk ettiğinde, içerdeki tüm erkekler de onunla birlikte çıktı. Karşısında oturan kadınlara döndüm. Hepsi, bize hüzünlü bir gülümsemeyle bakıyordu. "Ünzile." Yaşlı kadının anneme seslenmesiyle annem, düşünceli bir şekilde ona döndü. "Evine hoş geldin!" Annem, kadına gülümseyerek yanıt verdi ve ayağa kalktı. Ben de onun tuttuğu el sayesinde onunla birlikte ayağa kalktım. "Odam hâlâ aynı yerde mi?" Yaşlı kadın, annemin sorusunu onaylarcasına başını salladı. Neden kimse bana kendini tanıtmak istemiyordu ki? "Asel'in odası da tam karşıda. Eskiden istediğiniz gibi düzenlenmişti..." Annem kafasını sallayarak elimi sıkıca tutup merdivenlere doğru ilerledi. El ele merdivenleri çıkmaya başladık. "Anne, ben hiçbir şey anlamadım. Şimdi ne oldu?" Annem merdivenleri çıkmayı bırakarak koridora yöneldi. "Artık burada kalıcı olarak yaşıyoruz ve senin bazı sorumlulukların var," dedi. Odanın kapısını araladı ve sanki büyük bir sırrı paylaşacakmış gibi fısıldadı. "Asel, bu evde duvarların bile kulakları var. Konuştuklarına dikkat etmelisin. Şimdi içeri gel, sana her şeyi anlatacağım." Odaya girdiğimde annem arkamdan geldi, kapıyı kapatıp kilitledi. Oda beyaz tonlarıyla doluydu. Annem, çift kişilik yatağın üzerine oturdu ve komidinin üzerindeki çerçeveyi aldı. Yavaş adımlarla yanına yaklaşıp oturdum. Çerçeveye göz attığımda, onun ve babamın birlikte çekilmiş bir fotoğrafını gördüm. Annem derin bir nefes aldı. "Babanın ailesi, tanıştığımız dönemde karanlık işlerle uğraşıyordu. Benim ailem ise tam tersiydi; babam Binbaşı, annem de Savcı." Annem, ilk kez bana kendi ve babamın ailesi hakkında konuşuyordu. Babam, ben 10 yaşındayken şehit olmuştu. "Baban, hiçbir zaman bu işlere karışmak istemedi. Bu yüzden amcanın oğlu Yiğit, 17 yaşından beri babanın yerine bu masada oturuyor." Yani babamın ailesi mafya mı? Ama babam özel harekât askeri. "Bu masanın önemi ne, anne? Neden benim de o masaya oturmamı istiyorlar?" Annem, babamın fotoğrafının üzerine elini koydu. "Orası Payidar masası, kızım. Bu tür işlerde yalnızca lider aileler oturur o masaya." Bunlar ne yapıyor, kendi dünyalarını mı yaratmışlar? "Her aileden bir temsilci var, peki neden bizim ailemizden iki kişi var?" Bu işler bu kadar karmaşık olmak zorunda mı? "Aslında sadece bizim ailemizden değil. En güçlü üç aile var: CANDEMİR ailesinden dört kişi, ÇAKIROĞLU ailesinden üç kişi ve bizim aileden de iki kişi bulunuyor. Diğer ailelerden ise birer kişi var. Eğer masadan biri ölürse, onun yerine başka biri geçer." Baba'dan oğula geçiş sistemi yani. "Fakat babamın yerine geçmiş olan Yiğit hakkında ne düşünüyorsun?" Babamın yerini alan kişi, Yiğit amcamın oğluymuş. "Baban bu işi kabul etmeyince, deden onu reddetti. Herkese öldüğünü söylediler. Baban ise asker oldu ve benimle evlendi." Titrek bir nefes alarak çerçeveyi komodinin üzerine geri yerleştirdi. "Benim ailem, onun ailesi haline geldi. Ardından birlikte yeni bir aile kurduk. Buradaki stresli yaşamın aksine, birlikteyken gerçekten yaşadığımızı hissettik ve mutlu olduk." Annemin gözleri dolmuştu; elimi nazikçe tuttu. "Babanı bu bataklıktan kurtardım ama seni nasıl kurtaracağımı bilmiyorum, Asel. Öncelikle o masada hayatta kalmalısın. Sonrasını birlikte düşünürüz, tamam mı?" Annem, anlaşılan o ki, beni buradan kurtarmak için bir plan yapmaya girişmişti. "Anne, ben böyle şeyler yapmak istemiyorum. Kimseye zarar vermek istemem. Bu işi yapamam, anne!" Ben böyle biri değilim. Asla insanlara zarar vermem. Eğer atanabilirsem öğretmen olacağım, ne mafyası? "Minik Serçem, ben sana güveniyorum. Senin bu zekanla o masadaki herkesi parmağında oynatabilirsin. En azından seni kurtarmanın bir yolunu bulana kadar Yiğit'in yanında otur. O bu konuda senden daha bilgili ve sana yardımcı olacaktır." Tam ağzımı açmak üzereydim ki kapı çaldı ve içeri Tuna, denek kız olarak girdi. Tahminime göre benimle yaşıt gibiydi. "Asel, hadi gel! Gitme saatiniz yaklaşıyor. Seni hazırlayalım." Anneme baktığımda, elimi sıkıp başını yavaşça sallayarak "lütfen" dercesine bir işaret yaptı. Ben de oturduğum yerden kalkıp Tuna ile birlikte odadan çıktım ve karşıda benim odam olduğu söylenen yere girdim. Tuna, odanın içindeki kapılardan birine yöneldi, kapıyı açtı ve ardından bana döndü. "Gel, hadi üzerine giyeceğin kıyafeti seçelim." Onu takip ederek odaya girdim. "Bu arada, o masaya oturan ilk kadın sen olacaksın. Bu yüzden ilk buluşmada biraz iddialı olmanın bir zararı yok." Direk askıda asılı duran kırmızı elbiseyi çıkardı ve bana uzattı. "Al, bunu giy ve sonra içeri gel, saçını ve makyajını yapalım," dedi. Tuna odadan çıkınca, bana verdiği straplez uzun kırmızı elbiseyi giydim. Elbisenin göğüs kısmında minik taşlar vardı. Aynada kendime baktığımda, turuncu saçlarımın ve üzerimdeki kırmızı elbisenin uyumu beni mutlu etti. Odadan çıktığımda Tuna bana gülümseyerek baktı ve ıslık çaldı. "Gerçekten çok güzel görünüyorsun. Hadi, otur da ilk saçını yapalım." "Teşekkür ederim," dedim. Onun gösterdiği yere oturduğumda, saçımı taramaya başladı. "Benim bildiğim kadarıyla ne annen ne de baban turuncu saçlı, peki sen kime benziyorsun?" "Anneannemin saçları da böyle, ona benziyorum. Tip olarak da aynı." Saçımı yarım at kuyruğu yaptı. "Sen kimin nesi oluyorsun?" "Ben Yiğit'in eşiyim. 10 yıldır evliyiz ve 9 yaşında bir oğlumuz var." Saçımı spreyle sabitleyip makyaj yapmaya başladı. "Yiğit'e göre çok genç görünüyorsun. Bunu beklemiyordum." "Herkes aynı şeyi söylüyor ama yaşananlar insanı olgunlaştırıyor; yoksa biz aslında aynı yaşta sayılırız." Dudağıma sürdüğü kırmızı rujla makyajım tamamlanmıştı. "Bekle, hemen ayakkabı ve çanta alıp geliyorum," dedi. Hızla kıyafet odasına girdi ve döndüğünde eli doluydu. Elindeki ayakkabıları önüme doğru itti. Siyah topuklu ayakkabıların tabanı kırmızıydı. Kendi spor ayakkabılarımı çıkarıp çoraplarımı da çıkardım ve onları giydim. Elinde tuttuğu siyah çantayı bana uzattı. "Biber gazı koydum içine. Yiğit seni orada korur, ama bir şey olursa kendini savunmayı unutma, tamam mı?" Kafamı onaylarcasına sallayıp ayağa kalktım. Elindeki siyah deri ceketi giymeme yardım etti ve birlikte odadan çıktık. Merdivenlerden inerken duyulan tek ses, benim topuklu ayakkabımın sesi oldu. Merdivenlerin sonuna geldiğimizde, salondaki herkesin bakışları üzerime çevrildi. Annem, şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Asel, çok güzel görünüyorsun kızım." Anneme gülümsedim. "Teşekkür ederim." "İyi bak kendine, tamam mı? Yiğit abin bütün gece senin yanında olacak, ondan ayrılmamaya dikkat et Asel." "Tamam anne." Yiğit abi dikkatle gözlerime baktı ve kolunu uzattı. Yavaşça uzattığı koluna girdim ve birlikte evden sessizce çıktık; zira topuklu ayakkabılarımın sesi yeterince yüksekti. Koruma, arabanın kapısını açtı ve içeriye girdim. O da yanımda oturdu. Ön koltukta iki çocuk yer aldı ve araba çalışmaya başladı. "Merhaba Asel, ben Cenk amcanın oğlu Yiğit. 35 yaşındayım." Beklediğimden daha yaşlı görünüyordu. "Siz de kendinizi tanıtın lütfen," dedim. Şoför koltuğunda oturan kişi söze girdi. "Ben Serdar Demirel. Halan Gözde Demirel'in oğluyum." "Halam mı var benim?" Şaşkınlıkla sorduğum bu soruya Serdar gülümseyerek yanıt verdi. "Evet, var. Babaannenin yanında oturuyordu." Tahminime göre, o yaşlı kadın benim babaannemdi. Ancak, benimle göz teması bile kurmamıştı. Yavaşça kafamla onayladım. Yolcu koltuğunda oturan birisi de konuşmaya katıldı. "Ben Selim ÇAKIROĞLU. Halan Gözde DEMİREL'in oğluyum." "Sizin soyadlarınız neden farklı?" diye sordum. "Annem ve babam boşandı. Aslında dört erkek kardeşiz. Sülalede tek kız torun sensin. İkimiz annemin, ikimiz de babamın soyadını aldık," yanıtladı. "ÇAKIROĞLU, en güçlü ikinci aile değil mi?" dedim. Yiğit sorum karşısında gülümsedi. "Ayrıca bizim dünürümüz, aile dostumuz ve ortağımız oluyorlar," diye ekledi. "Bu işler çok karışık," dedim. Selim, sitemim üzerine gülümsedi. "Yavaş yavaş öğrenirsin, Asel, merak etme!" Araba durduğunda Selim ve Serdar dışarıya indiler. İki taraftan da kapılar açıldı. Serdar'ın uzattığı eli tutarak arabadan indim. Yiğit'in gösterdiği yoldan merdivenleri çıktım ve arkamı döndüm. Etrafta birçok araba vardı ve her birinin önünde iki adam duruyordu. Hepsi dikkatle bana bakıyordu. Selim ve Serdar'a döndüm: "Siz gelmiyor musunuz?" dedim. "Biz o masanın üyesi değiliz, içeri giremeyiz," diye yanıtladılar. Kafamı salladım ve Yiğit abi elini belime koyarak beni binanın içine yönlendirdi. İçerideki kadınlar bizi karşıladı. "Hoş geldiniz Yiğit Bey ve Asel Hanım, lütfen beni takip edin," dedi kadın. Onu takip ederek merdivenlerden yukarı çıktık ve eski bir kapının önüne geldik. Kapının önündeki iki adam kapıyı açtı. Yiğit abi ile birlikte içeri girdiğimizde, içeride yalnızca benim topuklu ayakkabılarımın sesi yankılanıyordu. Yuvarlak masanın etrafında Yiğit abi sandalyemi çekti ve boş bir yere oturdum. O da hemen yanımda yer aldı. Kapı gürültüyle kapandı. Masaya göz attığımda, etraftaki herkesin bana baktığını fark ettim. Masada yalnızca Yiğit abi ve ben gençtik; bir de çaprazımda oturan esmer, ela gözlü adam. Göz göze geldiğimizde, bana göz kırptı. Yiğit abiye döndüğümde, yanındaki sırıtışıyla hem ona hem de bana bakıyordu. Ayaktaki adamın boğazını temizlemesiyle birlikte, dikkatimi ona yönlendirdim. "Masamıza hoş geldin, Asel DEMİREL!" Başımı kafa hareketiyle onayladım. "Burası Payidar Masa, Asel. Buraya oturan bir daha kalkamaz." Bir sandalyenin arkasına geçti. "Kalkarsa ya da bu masaya ihanet ederse, sonu ölüm olur!" Elindeki baltayı aniden önündeki adamın kafasına sapladı. Şok içinde kalakaldım. Sanki biraz hızlı bir başlangıç yaptılar. Adamın kafasını baltayla parçaladı. İçeri çalışanlar girdi ve adamın cesedini alıp götürdü. Gözünün üstünde bir çizik olan bir adam geride kaldı. "O adamın ailesini de ortadan kaldırın!" Adam kafasını sallayarak hızla odadan çıktı ve kapı büyük bir gürültüyle kapandı. Önümdeki suya uzandım ve bir yudum almak için bardağı elime aldım. Elim titriyordu. Tam suyu ağzıma götürecekken, esmer ela gözlü beyefendiyle göz göze geldim. Gözleri, bu suyu içmememi işaret ediyordu. Sanki sudan içiyormuşum gibi yaparak bardağı yerine bıraktım. Herkes dikkatle bana bakıyordu. Kuruyan boğazım yüzünden yavaşça yutkundum. Adamın bakışları üzerimdeydi. "Karşılamanı beğendin mi Asel? Bu masa senin gelişin için toplandı, değil mi Resul?" Başka bir adam söze girdi. "Bu masada babanı asla görmedik ama seni uzun süre burada göreceğimizden eminim." Adam babama ödlek mi demişti? Benim babama! "Ödlek derken, benim babamın sizden daha cesur olduğuna eminim!" Gözlerimi masadaki diğer kişilere çevirdim. Başka bir adam söze girdi. "Bu masada babanı hiç görmedik ama seni uzun süre göreceğimizden eminim." Adam babama ödlek mi demişti? Benim babama! "Ödlek derken, benim babamın sizden daha cesur olduğuna eminim!" Gözlerimi masadaki diğer kişilere çevirdim. "Neden bu kadar sinirlendin, tasmalı köpek?" Adam belinden silahını çıkarmak üzereyken, esmer beyefendi aniden ayağa kalkarak adamın elinin üzerine elini koydu. "Eğer şu an ölmek istemiyorsan, o elini çekmelisin. Eğer benim elim belime giderse, olacakları en iyi sen bilirsin, Resul!" Adam, o beyefendinin gözlerine baktı ve yutkundu. Elini belinden çekti. "İşte böyle köpek gibi davranıyorsun!" Adam öfkesinden kıpkırmızı kesilmişti. "Kızım, bir dur da!" Esmer beyefendinin bana bağırmasıyla duraksadım. "Pardon ama ben ona diyorum, sana ne oluyor?" Saçımı omzumdan geri attım. "Ayrıca, yarası olan gocunur; belli ki senin de bir yaran var!" Yerime geri oturup bacak bacak üstüne attım. Yiğit abimin sırıttığını fark ettim. Aynı şekilde o adam da gülümseyerek yerine oturdu. Bu yaptığım hoşuna mı gitmişti acaba? Kimse babama laf edemezdi. Onların güle oynaya yaşadığı bu toprakları korumak için şehit düşmüştü benim babam. Karanlık işler peşinde koşarken değil, cesaretle. Babam ödlek değildi. Dağlarda teröristlerle çatışacak kadar cesur biriydi. "Sanırım masaya uygun birini bulmuşuz. Hoş geldin merasimimiz sona erdiğine göre, polisin gözleri üzerimizde, dikkatli olmalıyız." Tanımadığım bir adam konuştu. "Polisin gözleri her zaman üzerimizde, abi, buna alıştık artık." "Bu seferki durum farklı. Her an bir özel harekât timi devreye girebilir. Yarın bir teslimat var, bu teslimata Semih ve Asel gidecek. Bakalım neler yapacaklar." Kafamı yavaşça sallayarak onay verdim. "İyi akşamlar, beyler." Adam odadan çıkarken, onunla birlikte üç kişi daha dışarı çıktı. Resul adındaki adam, dik dik bana bakıyordu. Ona tek gözümü kırpıp, "Hayırdır, açıkta bir yer mi gördün?" dercesine başımla soru sordum. "Ben açık bir yer göremedim ama senin görmüş olman mümkün." "Evet, tam karşımda bir tane göt var!" Bu cümleyi kaşlarımı kaldırarak söylediğimde masadaki bazı kişiler gülmeye başladı, oysa adam yine az önceki gibi kıpkırmızı oldu. "Umarım bu çenen yarın ki görevde de işine yarar." "Sanane be benim dilimden göt herif." Adamı delirtmiş olmalıyım; hızlıca ayağa kalktı ve arkasındaki sandalye yere düştü. Önce bana, sonra yanımdaki Yiğit abiye, en son da kendi yanında oturan esmer beyefendiye baktı. Sinirle arkasını döndü ve odayı terk etti. Odanın diğer sakinleri yavaşça çıkarken, Yiğit abi de ayağa kalktı ve ben de onunla birlikte kalktım. Uzattığı koluna girdim ve birlikte odadan çıktık. Binadan çıkıp merdivenleri inerken yanımıza esmer bir beyefendi yaklaştı. "Yiğit, bu akşam sizdeyim," dedi. Yiğit abi kafasını onaylarcasına sallarken, adam bana döndü ve elini uzattı. "Demirkan ÇAKIROĞLU," diye tanıttı kendini. Uzatılan elini nazikçe sıktım. "Asel Mia DEMİREL." "Mia mı?" Şaşkınlıkla sorduğu bu soruya Yiğit abi yanıt verdi. "Ünzile yengenin annesi yabancı, ondan dolayı." Adam yavaşça başını salladı. "Akşam yemekte buluşuruz." Arka taraftaki arabaya yöneldi ve açılan kapıdan içeri girdi. Korumaları da onunla birlikte arabaya bindi ve araç yanımızdan geçerek uzaklaştı. Serdar'ın açtığı kapı ile arabanın arkasına bakmayı bıraktım ve ben de arabaya bindim. -THE END- Hepinize merhaba bu benim ilk kitap yazma denemem bu yüzden bariz hatalarım olabilir lütfen kusuruma bakmayın. Beni desteklemek için sosyal medya hesaplarımı takip edebilirsiniz; İnstegram - ninight_darkk Spotify - ninight_darkk Tiktok - ninight_darkk Twitter - ninight_darkk Wattpad - ninight_darkk Kitappad - ninight_darkk Sevgiyle kalın hoşçakal dostları.💕 |
0% |