Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 2 - Viego'nun Zaferi

@niphrimit

(Eğer Işık Muhafızları değil de Viego kazansaydı...)

Runeterra'nın güneşi bir kez daha doğmamıştı. Gölge Adalar’ın laneti, tüm kıtayı saran zehirli bir sis gibi yayılarak yaşayanların umutlarını kurutuyordu. Viego, Isolde’yi geri getirmek için ölümle yaşam arasındaki ince perdeyi yırtmış, dünyayı derin bir kaosa sürüklemişti. Onun saplantısı, bir zamanlar kahraman olarak anılanların sonunu getirmekteydi. Lucian ve Senna, bu karanlığın karşısında son bir umut ışığı olmaya çalıştılar; fakat Viego’nun aşkı, gölgelerin derinliklerinden gelen bir kudretle onları yutmaya hazırdı.

Lucian ve Senna, gölgelerin kucağına doğru ilerlerken, her adımda karanlığın soğuk nefesi üzerlerine çöküyordu. Lucian’ın silahı, Senna’nın silahının ışığına eşlik ederek gölgeleri yarıyordu fakat her seferinde karanlık daha da yoğunlaşıyordu. Gölge Adalar’ın kalbinde, Viego onları bekliyordu; karanlığın efendisi olarak, sonsuz bir yalnızlığın ortasında duruyordu. Viego’nun gözleri, Isolde’nin suretinde kaybolmuştu; onun arkasında yatan boşluk, tüm dünyanın çığlıklarıyla yankılanıyordu.

Lucian ve Senna, karanlığın içindeki son parıltıydı; umutları tükenmek üzereydi. Viego, tek hareketiyle gölgelerden bir kasırga yarattı. Lucian, silahını Viego’ya doğrulttuğunda, Senna’nın göğsündeki güçlü ışık çoktan sönmüştü. Viego’nun büyüsü onları sardığında, karanlık hem zihinlerini hem de bedenlerini ele geçirdi. Lucian ve Senna, Viego’nun karşısında diz çöktü; gölgelerin pençesi onların en derin korkularını açığa çıkardı. Senna, Viego’nun gözlerinde, bir zamanlar hapsedildiği o karanlığı gördü ve tüm cesareti bir anda sönüverdi.

Gwen, o zarif ve neşeli kukla, bir zamanlar Isolde’nin ellerinde dans eden bir hatıraydı. O, gölgelerin arasından bir ışık gibi süzüldü. Makası, adeta bir hayat teli gibi parlıyor, Valoran’ın son umudu olarak Viego’ya karşı duruyordu. Fakat Viego, Gwen’in de kökenini biliyordu. Elini havaya kaldırdı ve eski, kadim bir büyüyle Gwen’i durdurdu. Viego, Gwen’in gözlerinde kaybolmuş bir zamanın anılarını gördü. Makası, bir anlığına parladı, fakat Viego’nun gölgeleri, bu ışığı hızla boğdu. Gwen, bir oyuncak bebekten öteye geçemedi; bir anlığına hayat bulan kukla, tekrar eski haline döndü. Ruhsuz, cansız, yalnızca bir süs eşyası…

Viego, Gwen’in yere düşüşünü izlerken, yüzünde hiçbir pişmanlık izi yoktu. Isolde’nin geri dönmesi için her şey feda edilebilirdi. Gwen’in eski parlak gözleri, şimdi boş ve camdan birer küreye dönüşmüştü. Makası sessizce yere düştü, hiçliğin arasında kayboldu. Gwen, tekrar o eski oyuncak haline döndü; bir zamanlar Isolde'nin en parlak hatıralarından biri olan Gwen, şimdi Viego’nun gölgelerinin bir parçası olarak mühürlenmişti.

Akshan, Işık Muhafızları’nın son umuduydu. Viego’nun karanlığını söküp atacak olan büyülü arbaleti elinde tutuyordu. Runeterra’nın dört bir yanındaki Işık Muhafızları’nın yıkıntıları arasında, o son bir umut taşıyordu. Akshan, arbaletini sımsıkı kavradı, karanlık gölgelerin arasından hızla geçti. Gözleri kararlılıkla parlıyordu; ne de olsa Viego’nun sonunu getirecek olan silah, elinde tuttuğu kadim arbaletti.

Ancak Viego, Akshan’ın cesaretini çoktan sezmişti. Onun zayıf noktalarını bilen Viego, Akshan’ın karanlık karşısındaki korkularını ortaya çıkardı. Akshan, Viego’ya yaklaştığında, gölgeler ona geçmişin hayaletlerini gösterdi. Arbaleti, bir anlığına Viego’ya doğrulmuştu; ama gölgeler, geçmişin pişmanlıklarını ve korkularını Akshan’ın üzerine serdi. Akshan, arbaletiyle son bir umutla ateş etti; fakat Viego’nun büyüsü, bu ışık oklarını etkisiz hale getirdi. Akshan’ın güvendiği ışık, Viego’nun kudreti karşısında sönüp gitmişti.

Viego, zaferin eşiğinde durduğunda, Runeterra’nın dört bir yanına yayılan laneti tamamlanmıştı. Lucian ve Senna, gölgelerin hapsinde; Gwen, oyuncak bir bebek olarak mühürlenmiş; Akshan ise karanlığın ağırlığı altında ezilmişti. Viego, Isolde’yi geri getirmişti, ama bu zaferin bedeli ağırdı. Aşkı uğruna, tüm dünyanın rengini ve ışığını kaybetmesine sebep olmuştu. Isolde, gölgelerin arasında yeniden belirdi, ama gözlerindeki o boşluk, Viego’nun zaferinin ne denli yarım kaldığını gösteriyordu.

Runeterra, Viego’nun kollarında sonsuz bir kabusun içinde inlemeye devam etti. Her bir köşesi, gölgelerin karanlığında kaybolmuştu; toprak, ölülerin ayak sesleriyle titreşiyor, gökyüzü hiç açılmamak üzere kapanmıştı. Viego, aşkını dünyaya karşı koymuş, ama o aşkı geri kazandığında bile her şey çoktan kaybedilmişti. Karanlık, Runeterra’nın her köşesini kuşatırken, Viego’nun zaferi, yalnızca gölgelerin ve boşluğun hükmettiği bir dünya bıraktı geride. Bu yeni dünya, artık ne ışığa ne de umuda yer bırakmayan bir karanlığın hükmü altındaydı.

Gölgeler her şeyi yutmuştu. Viego, tahtında otururken, Isolde’ye baktı; gözlerindeki soğuk parıltı, Runeterra’nın acı çığlıkları arasında kayboldu. Bir zamanlar umut dolu olan bu topraklar, artık sadece kaybolmuş ruhların ve karanlığın çığlıklarının yankılandığı bir kabusa dönüşmüştü. Ve Viego, kendi yarattığı bu dünyada, sevdiği kadını yanı başında, ama ondan sonsuz derecede uzakta, yalnız bir kral olarak kalakaldı.

Loading...
0%