@niphrimit
|
(Aatrox'un Darkin olmadan önceki anılarından...) Zamanın ne kadar geçtiğini bilmiyorum. Güneşin solgun ışıkları, gölgelerin içine karışarak karanlığı saran bir örtü gibi usulca yere düşerken, kılıcımın ağırlığını omzumda hissettim. Rüzgârda gezinen kan kokusu, dumanların arasından dalga dalga yayılan çığlıklarla birleşerek boğazımda bir yumru gibi düğümlendi. Yine de ilerlemeye devam ettim, bir adım daha, bir nefes daha… Bir zamanlar bana verilen isimler vardı. Adaletin kılıcı, Shurima’nın koruyucusu, bir ulusun kahramanı… Ama şimdi, göğsümde taşıdığım o tuhaf sızıya rağmen, adımın ne olduğunu hatırlamakta zorlanıyorum. Belki de savaşın yakıcı alevleri altında unuttum. Belki de artık kim olduğumun bir önemi kalmadı. Kimin için savaşıyorum? Kim için bu kadar kan döktüm? Bunu bile bilmiyorum. Gözlerim ufka dalıyor. Uzakta, güneşin son ışıkları, eski taş surlara vuruyor. O surlar ki, bir zamanlar bana yuva olmuştu. Evet, burası çocukluğumun geçtiği yer; ilk kez savaşmayı öğrendiğim, ilk kez kılıç tutmayı öğrendiğim, kanın sıcaklığını ilk kez hissettiğim yer. Babamın, “Bir savaşçı, kalbi kadar keskin bir kılıç taşır,” dediğini hatırlıyorum. Babam... Şimdi onun yüzü bile sisli bir hayalet gibi. Unutulmuş bir anıdan başka bir şey değil. Ama bir anı var ki zihnimde her şeyden daha canlı. Bir gece… Yıldızların olmadığı bir geceydi. Sessizdi. Öyle sessiz ki kalbimin çarpışını bile duyabiliyordum. O zamanlar gençtim; kanım kaynıyordu, gözlerim bir düşman arıyordu. Savaş meydanının kenarında dururken, göğsümde bir alev yanıyordu. Bir hedefim vardı; düşmanı alt etmek, adımı efsaneler arasında yazdırmak. O karanlık gecede, ilk kez bir düşmanın gözlerinin içine baktım. Onu bir savaşçı gibi karşılamadım; hayır, o an içimde bir şeyler kırıldı. Karşımda bir canavar beklerken, gözlerinde korku gördüm. Bir insanın korkusu. Aynı benim gibi bir insan... Aynı acıyı, aynı korkuyu, aynı umutsuzluğu yaşayan biri. Elim titredi, kılıcım duraksadı. Nefeslerimiz birbirine karıştı o anda; sıcak, nemli, insanî… Ve tam o an, kılıcımı indirmedim. O gece, kılıcım kana bulanmadı. Bir ilk oldu o an. Korkuların ve acıların ötesinde, insanlığın kırılganlığını hissettim. Ama bu, savaşçı ruhum için bir zaaf anıydı. O anı hep hatırlarım; çünkü o an, karanlık bana ilk kez fısıldadı. “Merhamet,” diye seslendi içimde bir ses, “zaferin düşmanıdır.” O geceden sonra bu kelimeyi zihnimden söküp atmak istedim, ama her savaşta, her çığlıkta, her ölü bedende yankılandı. Ne zaman bir düşmanın gözlerinde o korkuyu görsem, o fısıltı yeniden canlandı. Ve her seferinde, karanlık bir adım daha yaklaştı. Ta ki bir gün, kılıcım tereddütsüz inene kadar. Şimdi, bu anıları yazarken, göğsümdeki sızı derinleşiyor. İçimdeki karanlık büyüyor, ama bir parçam hâlâ o genç adamın umudunu arıyor. O yıldızsız geceyi ve o gecede hissettiğim insanlığımı… Geri dönmeyi ister miyim? Belki de çoktan geçtim bu sorunun cevabını aramaktan. Ama o gece… Ah, o geceyi asla unutamayacağım. Çünkü o gece, karanlık ve ışık ilk kez ruhumda çarpıştı. Belki de, o gece ben kayboldum. Ama hâlâ umut var, değil mi? Hâlâ bir umut… |
0% |