Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Bölüm 7 - Adalet ve Merhamet

@niphrimit

Güneşin soluk ışıkları Demacia'nın beyaz surlarını aydınlatırken, gökyüzünde ölümcül bir sessizlik hâkimdi. Bu huzur, yalnızca yaklaşan fırtınanın sessizliği gibiydi; karanlık ve ışığın sonsuz mücadelesi için bir fırsattı. Yüzyıllardır süregelen bu savaş, nihayet bugün son bulacaktı. Kayle'ın altın kanatları göklerde süzülürken, gözleri bir avcı gibi altındaki dünyayı izliyordu. İnsanlar, Kayle’ın gözünde zayıf ve günahkârdı. Onları kurtaracak olan ise acımasız, keskin bir adaletti. Bu, tanrıların buyruğuydu. O, yargıç ve infazcıydı.

Kayle’ın zihninde yankılanan tek gerçek, adaletin terazisinin sarsılmaması gerektiğiydi. “Karanlık,” diye düşündü, “her zaman fırsat kollar. Adalet ise asla beklememeli.” Eli, parlak kılıcının kabzasını sımsıkı kavrarken içinden geçen öfke damarlarında geziniyordu. Kılıcı, ışık ve alevle yıkanmıştı; keskinliği kadar parıltısı da kör ediciydi. Karanlık olan her şeyi yok etmeye hazırdı.

Uzakta, gölgeler arasında bir kıpırdanma hissetti. Tanıdık, ürkütücü bir enerji. Adeta ışığın varlığıyla birlikte şekillenen bir karanlık. Kayle, bu karanlığı her yerde tanırdı. Kardeşi Morgana’nın geldiğini hissediyordu.

Morgana, karanlıklar içinden süzüldü. Siyah kanatları ağır ve kasvetli bir örtü gibi sırtına yayıldı, tıpkı onun sakladığı sırlar gibi. Yüzü her zamanki gibi peçeliydi; ona "Peçeli Kadın" unvanını kazandıran bu gizemli görüntü, gözlerinin arkasında saklı bir dünyayı barındırıyordu. Karanlıkların içinde adeta bir hayalet gibi hareket ederdi; ne tam olarak bir fani, ne de tamamen bir tanrıydı. Ona sığınanlar için bir kurtarıcıydı, ama Kayle için sadece bir hain...

“Sen buraya ait değilsin, Morgana,” diyen Kayle, öfkeyle tısladı. Sesi, rüzgârın uğultusu arasında yankılandı. “Adaletin karşısında duruyorsun. Kendi ellerinle yargılanmak üzere buraya geldin.”

Morgana, sessizce gülümsedi. Bu gülümseme, içinde derin bir acıyı ve gizli bir kararlılığı barındırıyordu. “Bu insanlar senin adaletinden kaçtıkları için bana geldiler,” dedi yumuşak ama karanlık bir tonla. Sözleri havada yankılandı, tıpkı o gölgeli sesin ardındaki hakikatin peşinde sürükleniyor gibi. “Onları yargılamak senin haddine değil. Merhameti öğrenememişsin, Kayle. Adalet dediğin şey sadece keskin bir kılıçtan ibaret değil.”

Kayle’ın gözleri, kız kardeşine öfkeyle baktı. "Merhamet mi?" diye kükredi, sesi adeta gökleri yaracak kadar sertti. “Merhamet, kötülüğün çöküşüne izin verir. Yargılanması gerekenler, gecikmeden cezalandırılmalı. Onları kurtarmak için yargı gerek, Morgana. Senin merhametin sadece kötülüğün saklandığı bir perde.”

Morgana’nın yüzünde acı dolu bir ifade belirdi. Peçesinin ardındaki gözleri, bir zamanlar paylaşmış oldukları kaderi hatırlıyor gibiydi. Kendi kanatları da bir zamanlar Kayle’ınkiler gibi parlıyordu ama sonra o parıltı solmuş, yerine gölgeler gelmişti. Ancak Morgana, bu gölgeler arasında kendini bulmuştu. İnsanların hatalarından öğrenmelerine, pişmanlıklarıyla yüzleşmelerine izin vermek istemişti. Kayle’ın merhametsiz adaleti ise onlara bu şansı tanımıyordu.

“Senin adaletin, sadece korku salıyor,” diye fısıldadı Morgana. “Bu insanlar bir zamanlar sana tapındılar, ama şimdi senden kaçıyorlar. Çünkü senin ışığın onlara umut vermiyor, sadece yakıyor. Yargılanmaktan korkuyorlar, hatalarını telafi edemeyecek kadar çaresiz hissediyorlar.”

Kayle’ın kılıcı ışıldadı, sıcak bir alev patlaması gibi. “Onlar, bu dünyaya yük olan günahkârlardır. Adaletin sert olması gerekir, aksi halde anlamını yitirir.”

Morgana, Kayle’ın karşısında sarsılmadan durdu. Etrafındaki karanlık, giderek yoğunlaştı. Yerin altından yükselen zincirler gibi hissettiren gölgeler, onun gücünün bir parçasıydı. Karanlık, ışığın olduğu yerde doğar ve büyürdü. Kayle’ın ışığı ne kadar parlıyorsa, Morgana’nın gölgeleri de o kadar kararıyordu.

Kardeşlerin arasında havada bir titreme oldu, iki zıt kuvvet arasında gerilen bir ip gibi. Morgana’nın elinde beliren karanlık zincirler, yavaşça kıvrılıp dönmeye başladı. Kayle’ın kılıcı ise parıltısının zirvesine ulaştı, gökyüzüne meydan okurcasına.

“Senin karanlığın, bu insanları körleştiriyor,” dedi Kayle. “Onlara umut vaat ediyorsun, ama aslında onları zayıflatıyorsun. Ben ise onların kurtuluşuyum. Onlara gerçek adaleti gösteriyorum.”

Morgana bir adım öne çıktı. Sesindeki ağırlık, gölgelerin içindeki gizemli sırları taşır gibiydi. “Hayır, Kayle. Sen onları yok ediyorsun. Onlara sadece acı ve korku bırakıyorsun. Gerçek adalet, insanları yargılamakla değil, onlara hatalarından öğrenme şansı vermekle gelir.”

Bir anda Kayle, öfkeyle kılıcını savurdu. Kılıcının alevi, gökyüzünü yararak Morgana’ya doğru ilerledi. Ancak Morgana hızlıydı; karanlık zincirleri havada belirdi ve Kayle’ın saldırısını savuşturdu. İki güç birbirine çarptığında, etraflarındaki hava çatırdadı, sanki gökyüzü bile bu iki kudretli varlığın karşısında dayanamıyordu.

Savaş başlamıştı.

Kayle, gökyüzünden yıldırım hızında dalış yaparak kız kardeşine saldırdı. Kılıcı, ışığın tüm şiddetiyle parıldıyor, her darbede bir yıldırım gibi patlıyordu. Morgana ise karanlık zincirlerini savunmak için kullanıyordu, Kayle’ın her darbesini savuştururken gölgeler etrafında dans ediyordu. Aralarındaki çatışma, Demacia’nın tepesinde bir kasırga gibi dönüyor, her çarpışma etrafındaki taşları bile parçalayacak güçteydi.

Ama bu savaş, sadece kılıçların savaşı değildi. Kardeşlerin kalplerinde, çok daha derin bir çatışma vardı. Kayle, adaletin soğuk ve tavizsiz olduğuna inanıyordu. Morgana ise merhametin, adaletin bir parçası olması gerektiğini savunuyordu. İki zıt düşünce, tıpkı ışık ve karanlık gibi birbirleriyle savaşıyordu.

Kayle'ın son darbeye hazırlanışı, gökyüzünde yankılanan bir fırtına gibi havada asılı kaldı. Altın kanatları ışığın tüm ihtişamıyla parlıyordu, kılıcı ise bir yıldırım gibi şiddetle ışıldıyordu. Ancak Morgana geri çekilmedi, karanlık zincirler yerin derinliklerine saplanmış, etrafındaki gölgeler yoğunlaşmıştı. Bir an için, iki kız kardeş birbirlerine baktılar; biri adaletin tavizsiz ışığında, diğeri merhametin karanlık gölgelerinde.

Morgana yavaşça peçesini kaldırdı. Yüzündeki acı, yüzyılların yükünü taşıyan bir hüzün gibi derindi. “Gerçek adalet,” dedi, sesi havada asılı kalmış bir yankı gibiydi, “sadece cezalandırmak değil, insanlara bir şans vermektir. Kayle, senin adaletin kör. Ama artık doğruyu görme zamanı geldi.”

Kayle’ın gözleri, kardeşinin sözleri karşısında bir an tereddüt etti. Işığın parlaklığında, zihninde bir şüphe belirdi. Kendi yolunu seçen Morgana, gerçekten haklı olabilir miydi? Kendi adaleti sadece bir yıkım ve korku mu doğuruyordu? Kayle’ın elindeki kılıç, bir an için titredi, ışığı zayıfladı. Kardeşine olan öfkesi, yerini karanlık bir belirsizliğe bırakıyordu.

Tam o anda, her şey durdu.

Gökyüzündeki fırtına bir an için sustu. Kılıçlar, gölgeler ve ışık... Hepsi donmuş gibi. İki kardeşin gözleri birbirine kilitlenmişti; ama sanki o bakışların ötesinde, bambaşka bir savaş veriliyordu. Kayle’ın zihni ve ruhu, içindeki bu fırtınayla boğuşurken, Morgana’nın karanlığı yavaş yavaş sızıyordu.

Aniden, bir patlama oldu. Işık ve karanlık birbirine karıştı, etraflarındaki dünya adeta yerle bir oldu. O kadar şiddetliydi ki ne Demacia’nın surları, ne gökyüzü, ne de dünya bu güce dayanabildi. Bir göz açıp kapayıncaya kadar, savaş meydanı boşaldı.

Ne Kayle’ın ışığı kaldı, ne de Morgana’nın karanlığı. İkisi de yok oldu.

Sonrasında, ne olduğunu kimse tam olarak bilemedi. Kayle ve Morgana’nın mücadelesine şahit olanlar, o gün orada gördüklerini yıllarca anlattılar, fakat hiç kimse olayın tam sonucunu bilemedi. Kız kardeşler bir daha hiç görülmedi. Bazıları Kayle’ın göklere yükselip adaleti oradan gözlemlediğini, diğerleri ise Morgana’nın gölgeler içinde kaybolup insanları korumaya devam ettiğini iddia etti. Fakat gerçek neydi?

Zamanla bu hikâye, efsanelere karıştı. Kayle’ın altın kanatlarının göklerde hâlâ süzüldüğünü söyleyenler de vardı; Morgana’nın, karanlık gecelerde, umutsuzlara kılavuzluk ettiğini iddia edenler de. Ama onların son savaşı, asla tam olarak açıklığa kavuşmadı.

Kimilerine göre, bu iki kız kardeş hâlâ birbirlerine karşı mücadele ediyor. Ama bu kez, gözle görülemeyecek bir savaşın içinde. Ve belki de, ışık ile karanlık arasındaki bu mücadele, sonsuza dek sürecek.

Yoksa zaten hiç sona ermemiş miydi?

Loading...
0%