@niphrimit
|
Ionia’nın uçsuz bucaksız bambu ormanları, gecenin koyu karanlığına bürünmüştü. Ay, bulutların arkasında saklanmış, yaprakların arasından ince bir ışık huzmesi dökülüyordu. Bu topraklar, her nefesinde hayat fısıldıyor, kadim bir dengeyi koruyordu. Ancak bu gece, doğanın melodisinin ortasında yalnızca ölümcül bir sessizlik yankılanıyordu. Sessizliğin içinde ise yalnızca iki kişinin kalp atışları duyuluyordu. Akali bir gölge gibi bambu ağaçlarının arasında ilerliyordu. Gölgeler onu bir kalkan gibi sarıyor, adımlarını sessizce örterek avının izini sürmesine olanak sağlıyordu. İçindeki yoğun dikkat, kalbindeki çelişkiyle boğuşuyordu. Bugün karşısına çıkacak kişi sıradan bir düşman değildi. Her karşılaşmalarında hem nefret hem de başka bir duygu arasında sıkışıp kalan bir dövüşçüydü. Kayn. Kayn’le geçmişleri boyunca sayısız kez karşılaşmışlardı. İkisi de birbirlerine yabancı değildi, ama ne bu yakınlık onları dost yapabiliyordu ne de aralarındaki tutku düşmanlıklarını bitirebiliyordu. Akali, Kayn’in içindeki karanlığı her gördüğünde içinden bir şeyler kopuyor, onu kurtarma isteğiyle dolup taşıyordu. Ancak biliyordu ki Kayn, bu karanlığı kendi seçmişti. Yine de, bu seçimi onun için daha zor hale getiren bir şey vardı: Kayn'e olan engellenemez çekimi. Kendi kalbinin derinliklerinde, bir düşmandan fazlasıydı Kayn. Oysa Kayn… Onun gölgelerle olan bağı, Akali’nin içine yerleştirdiği o tuhaf karmaşayı görmezden gelmeye yetiyordu. Kaderleri çarpışıyordu. Ama kader, her zaman acımasız değildir. Bir anlık sessizlikten sonra, gölgeler arasında Kayn'in silueti belirdi. O, tıpkı Akali gibi bir gölgeydi, ancak Kayn’in varlığı her zaman daha karanlık, daha derindi. Gölgeler sanki onun bir uzantısı gibiydi, etrafını sarıyor ve onu ölümcül bir savaşçıya dönüştürüyordu. Akali durdu, kalbi hızla atıyordu. Göz göze geldiler. Bütün dünya sanki donmuştu. Kayn’in gözleri, Akali’nin üzerine yoğunlaştığında bir anlığına karanlığın içinde bir kıvılcım belirdi. İkisi de birbirlerinin derinliklerinde gizlenen duyguları görmezden gelemiyordu. Düşman olarak karşılaştıkları her an, aralarındaki bu çekim daha da güçlenmişti. Ama Akali biliyordu; Kayn, Ionia’yı tehdit eden bir güçtü ve durdurulmalıydı. "Seni yine mi buldum, Akali?" diye mırıldandı Kayn, sesi alaycıydı ama içinde yatan bir başka duygu daha vardı. "Bu defa, kaçışın olmayacak. Bu gece sonun olacak." Akali, gözlerini ondan ayırmadan bir adım öne çıktı. "Kendine fazla güvenme, Kayn. Gölgelerin seni sardığını düşünüyorsun ama aslında onlar seni tüketiyor." Sesinde bir sertlik vardı, ama bu sertliğin altında başka bir şey gizlenmişti—bir parça kırılganlık. Kayn, sırıtarak bir adım daha yaklaştı. "Benim tükendiğimi mi düşünüyorsun? Akali, asıl tükenen sensin. Beni durdurmaya çalışmaktan vazgeçmelisin. Bizim kaderimiz zaten yazılmış. Gölgeler bizi sonsuza dek bağlayacak." Akali, ona bir an boyunca cevap vermedi. Kayn’in kendinden emin tavrı, ona her zamanki gibi karanlık bir çekicilik katıyordu. Ancak bu çekicilik, onun bir düşman olduğunu unutturmuyordu. Yine de, kalbinin derinliklerinde, Kayn’i sadece bir düşman olarak göremediğini fark ediyordu. Onun gözlerinde ne kadar karanlık olursa olsun, bir yerlerde hâlâ ışık bulabileceğini hissediyordu. “Yanılıyorsun, Kayn,” dedi Akali sonunda, sesi yumuşak ama bir o kadar kararlıydı. “Gölgeler bizi bağlamıyor, sadece ayrı düşürüyor. Ama eğer gerçekten istersen, hâlâ dönebilirsin. Kendi karanlığınla barışabilir, özgürlüğünü bulabilirsin.” Kayn, kısa bir an tereddüt etti. Gözlerinde beliren şüphe, Akali’nin sözlerinin ona ulaştığını gösteriyordu. Ancak Kayn, bu zayıflığın gözlerinde daha fazla büyümesine izin vermeden tekrar kendini topladı. Sert bir kahkaha attı, ama bu kahkahanın içinde bir acı gizliydi. “Özgürlük mü? Sen gerçekten buna inanıyor musun, Akali? Gölgeler özgürlük değil, güçtür. Ve ben bu güce sahibim.” Ve bir anda, savaş başladı. Kayn bir gölge gibi fırladı, elindeki tırpan karanlıkla bütünleşerek Akali’ye doğru hızla savruldu. Akali ise aynı çeviklikle sıyrıldı, bıçaklarını zarif bir hareketle Kayn’e karşı savururken bir an bile tereddüt etmedi. İkisi de savaş alanında birbirlerinin gölgesi gibi hareket ediyorlardı; her hamle bir diğerini takip ediyor, her adım bir sonraki saldırıyı tetikliyordu. Gölgelerin içindeki bu ölümcül dans, aralarındaki nefretle değil, bastırılmış duygularla doluydu. Kayn, bir an için geri çekildi, Akali’ye bakarken dudaklarının kenarında hala o alaycı gülümseme vardı. “Seninle savaşmak her zaman bir zevk, Akali,” diye fısıldadı. “Sadece düşman olarak değil...” Akali'nin kalbi bir an durdu. Kayn’in sözleri onu sarsmıştı, ama bunu belli etmemeye çalıştı. Gözlerini sertleştirerek karşılık verdi. "Bu savaş, sadece bizimle ilgili değil. Ionia’nın kaderiyle oynuyorsun." Kayn’in gözleri bir an ciddileşti. “Ionia mı? Bu diyara olan bağlılığını anlayamıyorum, Akali. Bu kadar güzellik ve saflık, yalnızca savaşın kirli elleriyle yok edilecek. Ben bu diyarı daha iyi bir yer yapmak için savaşıyorum. Daha güçlü bir yer. Sadece bunu anlamıyorsun.” Akali, gözlerini ondan ayırmadan geri çekildi. Kayn’in derinliklerinde, kendi yolunu bulmaya çalışan kayıp bir ruh vardı. Ama bu ruh, karanlıkla öylesine örtülmüştü ki ışığı bulması imkansız gibiydi. Tam o sırada Kayn, bir adım geri çekildi ve gözlerini kapattı. Gölgeler onun bedenini sarmaya başladı. Akali’nin göz bebekleri büyüdü. Kayn, gölgelerle bütünleşiyordu. Kayn’in formu, bir anda karanlığın içine kayboldu. Bedeni bir sis gibi dağıldı ve tamamen gölgeye dönüştü. Akali, Kayn’in bir anda gözden kaybolmasını izlerken içinde bir ürperti hissetti. Bu, beklemediği bir andı. Kayn, gölgelerle bu kadar derin bir bağ kurmamıştı daha önce. Birden, Kayn'in sesi gölgelerin içinden yankılandı. "Sana söylemiştim, Akali. Gölgeler artık benim bir parçam. Artık senin gibi sıradan bir dövüşçüye karşı zayıf değilim." Akali, içindeki korkuyu bastırarak derin bir nefes aldı. Kayn’in bu yeni gücü karşısında yenilmeyecekti. Kendi içindeki gölgelerle bir oldu. Bambu ormanının fısıltıları ona rehberlik ediyordu. Kayn’in gücü ne kadar büyürse büyüsün, Akali’nin içindeki denge ve gölgelerle olan bağı onu koruyacaktı. Kendini sakinleştirdi ve bir gölge gibi hareket ederek gözden kayboldu. Sessizlik, Kayn’in etrafını sardı. Akali'yi bulamıyordu. Gölgelerle bu kadar güçlü bir bağ kurmuşken, Akali'nin nerede olduğunu hissedememesi onu deliye döndürüyordu. “Kaçamazsın, Akali!” diye bağırdı Kayn, ancak sesi boşluğa yankılandı. Bir anda Akali, gölgelerden sıyrılıp Kayn'in arkasında belirdi. Yavaşça Kayn'in boynuna bıçağını dayadı; onun gücünü hissettiği halde yumuşak bir dokunuşla, acele etmeden. Aralarındaki gerilim, ölümcül bir çizgiyle şekillenmişti ama bu çizginin ardında başka bir şey vardı. İkisi de bunu hissediyordu—nefret ve tutkuyla iç içe geçmiş bir bağ. Akali'nin nefesi, Kayn'in ensesine hafifçe değdiğinde, ikisinin de kalbi hızlandı. Bıçağını boynuna dayarken gözleri kararlıydı ama içinde başka bir fırtına kopuyordu. Kayn'i öldürebilirdi. Tek bir hamleyle her şeyi sonlandırabilirdi. Ama bunu yapmak, kalbinin içindeki o karanlık boşluğu doldurmayacaktı. "Neden hâlâ yaşıyorum, Akali?" diye fısıldadı Kayn. Sesi, bir yandan alaycı, diğer yandan yumuşaktı. "Bu kadar yakınken... beni öldürebilirdin. Yapmayacak mısın?" Akali'nin bıçak tutan eli titredi. Bir an, Kayn'in nefes alış verişini dinledi. Onu yok etmek için bir nedeni vardı. Kayn, Ionia’nın düşmanıydı. Fakat onun derinliklerinde, Akali’nin hissedemeyeceği bir şey vardı. Bu karanlık, Kayn’i tamamen ele geçirmiş olsa bile, bir yerlerde hâlâ bir umut ışığı saklıydı. "Yapamam..." diye fısıldadı Akali, sesi titrerken. "Çünkü seni tamamen kaybetmekten korkuyorum." Kayn, bu sözlerin ağırlığını hissettiğinde, bir anlığına nefesi kesildi. Onu asıl şaşırtan Akali'nin kararsızlığı değildi; derinlerde, kendisinin de aynı hisleri taşıdığını fark etmesiydi. Kendi içindeki savaşta, Akali'nin ışığı ona yol göstermişti ama bu ışık şimdi gölgelerle boğuşuyordu. Belki de Akali'ye karşı duyduğu his, onu karanlığa tamamen teslim olmaktan alıkoymuştu. "Akali..." Kayn’in sesi bu sefer farklıydı—artık o alaycı, kibirli ton yoktu. Yalnızca saf bir kırılganlık vardı. "Gölgeler bana daha fazlasını vaat etti, biliyorsun. Ama senin ışığın... beni her defasında geri çekiyor. Neden?" Akali'nin gözleri doldu ama bunu göstermemeye çalıştı. Gözlerini sımsıkı kapadı ve derin bir nefes aldı. Kayn'in karşısında zayıf görünmek istemiyordu, ancak içindeki çelişki ve karmaşa, ne kadar güçlü olmaya çalışırsa çalışsın, onun kontrolünden çıkıyordu. "Beni bırakıp gitmeni izleyemem," dedi Akali, bu sefer sesi güçlü ama bir o kadar da kederliydi. "Ionia’yı savunuyorum, ama seni savunamıyorum. İçindeki o karanlık seni öldürüyor. O karanlığa teslim olmanı izlemek... buna dayanamam." Kayn, derin bir nefes aldı. Akali'nin sözleri, kalbinin derinliklerine dokunmuştu. Gölgeler onun içinde fısıldıyordu, ona güç vaat ediyorlardı. Ancak o anda, Akali'nin yanında, bu güçten çok daha derin bir bağ hissediyordu. Kendi içinde uzun zamandır bastırdığı duygular ortaya çıkıyordu, ama kabul etmeye hazır değildi. "Sen beni durduramazsın, Akali," dedi Kayn, sesi yavaşça karanlığa karışırken. Ancak bu sefer alaycı değildi. Bir itiraf gibiydi. "Ama yine de hep peşimde oldun. Hep burada oldun." Akali, bıçağını yavaşça indirdi, gözlerini Kayn'e dikti. Kalpleri arasında sessiz bir savaş vardı; gölgeler, nefret ve tutku birbirine karışıyordu. O an Akali, Kayn’in gözlerinde yalnızca bir düşman değil, bir sevgili gibi gördüğü o karanlık ruhu fark etti. Onu bu karanlıktan çekip çıkaramayacağını biliyordu, ama yine de denemek zorundaydı. "Son bir kez soruyorum, Kayn," dedi Akali, sesi kararlı ve yumuşaktı. "Gölgelerden vazgeç ve geri dön. Ionia için değil... bizim için." Bu sözler, Kayn’i sarsmıştı. Akali’nin gözlerine bakarken içinde bir şeyler kırıldı. Gölgelerle olan bağı, ona güç ve zafer vaat ediyordu, ama Akali’nin vaadi bambaşka bir şeydi. İçindeki karanlık onu tüketirken, Akali'nin varlığı ona geri dönme şansı sunuyordu. O an, karanlıkla Akali arasında kalmıştı. Ama... Kayn bir adım geri çekildi. "Sana geri dönebileceğimi sanıyorsun, değil mi?" diye fısıldadı, sesi daha da boğuk bir hale geldi. "Ama ben çok derinlere daldım, Akali. Beni bu karanlıktan çekip çıkaramazsın. Çünkü ben artık gölgelerin bir parçasıyım." Akali’nin kalbi bir anlığına durdu. Gözleri dolu dolu Kayn’e bakarken, onun bu kararı alacağını biliyordu. Ama yine de kalbinin derinliklerinde bir umut vardı. Bu umut, Kayn’in karanlığa tamamen teslim olmamasını sağlayabilirdi, ama yeterli değildi. Tam o anda, Kayn'in gölgelerle bütünleşen formu daha da koyulaştı. Kayn, karanlığın içinde kaybolmaya başlamıştı. Artık tamamen bir gölgeye dönüşüyordu. Akali, onu kaybetmekte olduğunu hissediyordu ama yapabileceği bir şey yoktu. Son bir adım attı, elini Kayn'e uzattı. "Gitme..." Kayn, Akali’nin eline baktı, ama onu tutmadı. Gözlerinde bir anlığına beliren ışık, hızla karanlığa karıştı. "Bizim için bir gelecek yok, Akali," dedi. "Ama seni sonsuza kadar unutmayacağım." Akali’nin eli havada kalmıştı, ama bu sefer gözlerinde yaş değil, öfke vardı. Kayn’in gölgelerle bütünleşmesi, onu bir kez daha karanlığa teslim olduğunu gösteriyordu. Kalbindeki acı yerini derin bir öfkeye bırakmıştı. Onu kurtaramazdı. Daha da kötüsü, Kayn bu karanlığa kendi isteğiyle boyun eğmişti. “Kaçıp gitmekten başka ne yapabilirdin ki, Kayn?” diye bağırdı Akali, sesi ormanın sessizliğini yırtarcasına. “Karanlığın arkasına saklanmak… hep yaptığın şey bu değil mi?” Kayn, gölgeler içinde duraksadı. Akali’nin öfkesi onu şaşırtmamıştı ama beklenmedik bir şekilde sarsmıştı. Yine de geri adım atmadı, geri dönmedi. Gözlerini ona dikti, alaycı bir gülümseme dudaklarında kıvrıldı. “Gerçekleri göremeyen bir körden başka ne beklenir?” dedi, sesi taş gibi soğuktu. “Sen, Ionia’nın aptal bir hizmetkârısın, Akali. Savaştığın şeyi asla anlamayacaksın. Ionia’nın saflığı dediğin şey aslında çürümüş bir yalan.” Akali, Kayn'in sözleriyle içindeki öfkenin daha da yükseldiğini hissetti. Kayn, her seferinde kaçıyordu. Gerçeklerden, duygularından, aralarındaki bağdan… “Ionia’yı küçümsediğini sanıyorsun, ama asıl küçümsediğin sensin, Kayn!” Akali'nin sesi keskinleşti. “Senin kadar güçlü biri, neden sürekli kaçıyor? Gerçeklerle yüzleşmekten bu kadar mı korkuyorsun?” Kayn, gözlerinde beliren kızgınlığı bastıramadı. Bir adım daha öne çıktı, sesi daha sert bir ton aldı. “Kaçtığım falan yok, Akali. Senin gibi zayıf bir iradenin beni durduramayacağını biliyorum. Ben seçimimi yaptım! Gölgeler bana gerçek gücü verdi, sen ise hâlâ boş hayallerin peşindesin.” “Seçimin mi?” Akali'nin sesi alayla doldu. “Senin seçimin değil, zayıflığın bu! İçindeki karanlığa boyun eğmekle sadece ne kadar aciz olduğunu gösteriyorsun. Gerçek gücü bulduğunu mu sanıyorsun? Bu, gücün değil; sen sadece kaybedensin.” Kayn’in gözleri parladı, Akali’nin sözleri içindeki bastırdığı öfkeyi açığa çıkarmıştı. Ona doğru bir adım daha atarak gözlerinin derinliklerine baktı. “Kayıp mı?” diye tısladı. “Ben karanlığın getirdiği zaferi kabul ettim, Akali. Senin gibi yarım kalmış dövüşçüler, neyin peşinde olduklarını bile bilmezler. Sen asla benim seviyeme ulaşamayacaksın, çünkü senin yolun zayıfların yolu.” Akali'nin içinde bir şey koptu. Kayn, onu anlamaktan bu kadar uzak olduğu için öfkesini daha da körüklüyordu. Ellerini sıkarak, Kayn'in tam karşısında durdu. “Zayıf olan sensin! Gerçekten güçlü olan, karanlığa boyun eğmez. Sen, her şeyin altına bir bahane bulup kaçıyorsun. Kendi acınla, kendi korkularınla yüzleşemediğin için karanlığa sığınıyorsun.” “Kendi korkularımla mı?” diye fısıldadı, sesi keskin ve soğuk. “Senin gibi, duygularının esiri olmuş biri, benim korkularımdan mı bahsedecek? Gerçek şu ki, Akali... sen de beni kurtarmaya çalışarak kendi korkularından kaçıyorsun. İkimiz de zayıfız, ama fark şu ki ben bunu kabullendim. Sen ise sadece yalanlarla yaşıyorsun.” Akali’nin gözleri öfkeyle parladı. “Hayır,” dedi hırsla. “Ben zayıf değilim. Senin karanlığını kabullenmedim. Kendi gücümü buldum ve senin gibi gölgelerle yok olmayacağım.” Kayn alayla sırıttı, ama bu sırıtışın ardında derin bir hüsran vardı. Akali’nin onu tamamen terk ettiğini hissediyordu. Aralarındaki bu çekim, yerini acı bir çatışmaya bırakmıştı. “Demek böyle bitiyor, Akali. Benimle bir olmayı asla kabul etmeyeceksin.” Akali derin bir nefes aldı, gözlerini Kayn’den ayırmadan. İçinde fırtınalar kopuyordu, ama dışarıya sadece soğuk bir kararlılık gösteriyordu. “Seninle bir olmak mı?” dedi öfkeyle. “Kayn, sen karanlığa gömülmeyi seçtin. Ama ben o karanlıkta yanıp yok olmayacağım. İkimiz de kendi yolumuzu seçtik. Seninle bir gelecek yoktu. Hiç olmadı.” Kayn, bu sözler karşısında daha fazla duraksamadı. Gözlerinde beliren öfkeyle, gölgeleri daha da yoğunlaştırdı. “O zaman bu, son karşılaşmamız olsun, Akali. Bir daha karşılaştığımızda... sana acımayacağım.” Akali de geri adım atmadı, gözleri öfkeyle parladı. “Sen de bana acıma, Kayn. Çünkü seni durdurmak için elimden gelen her şeyi yapacağım. Ve bir gün... seni gerçekten bitireceğim.” Birbirlerine son bir kez daha baktılar. Aralarındaki o ince çizgi, artık geri dönüşü olmayan bir şekilde kırılmıştı. Akali’nin içindeki son umut da yerini sert bir kararlılığa ve öfkeye bırakmıştı. Kayn, tamamen gölgelerle kaybolurken Akali’nin zihninde yankılanan tek şey, Kayn’i bir daha karşısında gördüğünde ne kadar acımasız olacağıydı. Bu artık bir aşkın savaşı değildi; bu, gölgelerin ölümcül çarpışmasıydı. Ve ikisi de, bu savaştan zaferle çıkmak için her şeyi yapmaya hazırdı. |
0% |