@nisaa_nurr
|
Sezin hanım Duha'nın yanına gelerek bana anlattıklarını ona da anlattı. Eminim ben den daha çok üzülmüştü. Duha inanmayarak bana döndü: -Öyle bir şey olmayacak değil mi? Bürçe'yi bizden almayacaklar değil mi? -Maalesef hayatım... Biraz gözetim altında tutacaklar kızımızı. Sezin hanım bu sefer bana dönerek umutlu bir ses tonuyla: -Eğer kan değerleri ve organları sağlıklıysa Bürçe hastane de kalmaz. Sadece hafta da kontrole gelirsiniz. Duha Sezin hanım'a karşı: -Peki şimdi kontrollerini ne zaman yapacaksınız? -Hemen sizin de kafanızın kontrollerini yaptıktan sonra Bürçe'nin kontrollerini yapacağız. -Tamam teşekkürler. Ha bu arada Sezin hanım beni ne zaman normal odaya alacaksınız ya da yoğun bakıma girecek miyim? -Hayır, direkt normal odaya alacağız. -Tamam teşekkürler. Dedikten sonra Duha'nın kontrollerine geçtiler. Anlaşılan canı yanıyordu ve elimi alarak sıkıca kavradı. Gözlerinden akan yaşlara belli ki hakim olamamıştı ve sol eliyle yüzünü kapatmıştı. Ona dayanamayarak güç vermek istedim: -Dayan güzelim. Bak Bürçe nasıl oldu. Bu da kolayca olacak. Dayan. -Tamam geçti. Dedi yüzünü ellerinin ardından göstererek. Sonra hemşire gelerek Sezin Hanım'a karşı: -Hastamızı normal odaya alabiliriz hocam. Sezin hanım hemşireye dönerek: -Kübra bi tekerlekli sandalye getirin de hastamızı öyle götürelim. 25 Dakika Sonra Biz normal oda da otururken kapı çaldı. Duha bana dönerek: -Birini mi çağırdın? -Hayır sen? -Yok ben de çağırmadım. Doktor mu ki? -Bilmem. Açayım mı kapıyı? -Aç bakalım. Dedikten sonra oturduğum rahatsız sandalyeden kalkıp kapıya doğru uzandım ve kapıyı açtım. Karşım da duran iki kişi bizi dünyanın en mutlu insanı etti. Gelenler annem ve babamdı. Duha ikisini de buyur ederek yaslandığı yastıktan ayrılarak dikleşti. Hemen annem lafa sabırsız bir şekilde atılarak: -Kızım torunum nerede? -Getirirler birazdan Hanife ana. -Kuzum öyle hitap etme direkt anne de yavrum. -Tamam anne. Ben ne olduğunu anlamadan babama doğru: -Siz ne zaman geldiniz baba? -Bir kaç saat önce oğlum. -Peki nereden öğrendiniz? -Oğlum biliyorsun Neriman'ı her şey den haberi olur. Kendisi de çok sevinmiş gibi haberi verdi. -Nasıl yani Neriman mı? -Maalesef evet. -O nerden öğrenmiş? -Onun bi hemşire arkadaşı varmış. Bilin mi ki adı Kübra. -Haa şimdi hatırladım. Biliyorum baba. -Hah işte o söylemiş. -Yav millette laf taşımayı bir şey sanmış. -He valla oğlum da torunum nerede? -Birazdan getirirler baba. Organlarını kontrol ediyorlar. Erken oldu ya. -Ha yazık nasıl kaldırır el kadar bebe rahatsızlığı? -Bunda da bir hayır vardır baba. Er geç bir iyisi olur. -Orası da doğru aslanım. Babam lafını bitirdikten sonra üçüne de seslenerek: -Bir şey içecek var mı kantine gidiyorum. Annem ilk kendi isteğini söyleyerek: -Oğlum bana bi sıcak çay getir. Babam da hemen isteğini belirterek: -Bana da oğlum çay getir. Babamın da isteğini aldıktan sonra Duha'nın bir isteğinin olmadığını fark ettim. Tabi ki normal de Duha çay hastası fakat Bürçe'nin durumu onu biraz sarsıtmıştı. Dalıp gitmişti uzaklara. Ayıltmak için: -Canım sen bir şey ister misin? Daldığı yerden kafasını iki yana salayarak odaklandığı yerden ayılmak istedi ve bana dönerek: -Yok... canım bir şey istemiyor eğer sorarsan Sezin Hanım'a Bürçe'nin kontrolleri bittiyse getirmelerini rica eder misin? -Tabi ki sorarım. Dedim ve bulunduğumuz odadan çıktım. Zaten hemen karşıdan Sezin Hanım geçiyormuş. Seslenerek yanıma gittim: -Sezin hanım Bürçe'nin kontrolleri bitti mi? -Evet az önce bitirdik. Sonuçları yarın öğrenebilirsiniz. Zaten iki gün buradasınız söylemeyi unutmuştuk karşılaşmamız iyi oldu. Ben söylerim Kübra hanıma getirir minik hanımı. -Şey Sezin hanım Kübra hanım getirmese olur mu? -Bir rahatsızlık mı verdi size? -Ya biraz uzun bir problemimiz var da onun arkadaşıyla. Arkadaşı da benim güya beşik kertmemmiş. Kübra hanım da biraz laf taşımış. Eğer benim olduğumu söylemezseniz başka bir hemşire getirebilir mi? -Tabi ki hemen yönlendiririm. Dedi ve hemen bulunduğmuz üniteden galiba tanıdığı bir hemşireyi yönlendirerek görevini verdi. Bende o sırada hemen kantine doğru gittim. Annemle babama çaylarını aldım ve kendime de kahve aldım. Bilmiyorum ne kadar karadenizli ve Rize'li olsam da küçüklüğümden beri çay içemiyorum. Hatta daha doğrusu paşa çayından başka hiç içemiyorum. Evde de Duha görmeden soğuk su koyuyorum üzerine. Yoksa benle çok şahane dalga geçer. Kendi çayımı ve bizimkilerin çayını aldıktan sonra odaya yöneldim. Kapıyı elimdeki çaylardan açamayacağım için kapıyı çaldım. Garipler hemşire geldi sandılar ama ben gelince oturdukları yere tekrar gömüldüler. Herkesin çayını dağıttıktan sonra tam rahatsız koltuğuma oturacakken bu sefer tekrar kapı çaldı. Gelenleri ben de heyecanla hemşire sanmıştım ama Hartuç timi gelmiş yanlarınnda komutanın karısı ve çocukları da gelmişti. En arkadan tabi ki bizim iki çifte kumru girdi. Eyşan biraz endişeliydi ve Emre'nin kum saati vücudundan dolayı kıvrıla kıvrıla aradan sıvışarak olduğumuz yere damladı. Hemen ardından da Serpil abla Duha'nın yanına çöktü. Eyşan'ı ne kadar tanıyorsam çok aceleci ve sabırsız biri. Yani daha doğrusu belki de Duha'nın yanında öyle. Serpil abla sağolsun ki neler yapması gerektiğini noktası virgülüne kadar anlatmaya başladı. Tabi biraz onları kız kıza bırakmak için Süleyman komutanım: -Beyler biz çıkalım da hanımlar rahat rahat sohbet etsin. hep bir ağızdan Hartuç timi: -Emredersiniz komutanım! Dedik ve babamı da yanımıza alarak kafeteryaya doğru sohbet ederek ilerledik. Aslında hiç çıkmak istemiyordum Duha'nın yanından ama komutanımız çıkalım dediği için ve temiz bir dayak yememek için çıkmak zorunda kaldım. Duha KURTOĞLU Alaz'ın yanımdan bir saniye bile ayrılmasını istemiyordum fakat komutanından dolayı sesimi çıkartmadım. Alaz fark etmedim sanıyor fakat kendini suçlu sanıyor. her şeyi ve neden bana kızdığını anlatmıştı. ondan özür diledim fakat kabul etmedi gibi bir hissiyat oluşt içimde. Alaz'ım, Kendini Ne Kadar Suçlu Hissetsen Ben O Kadar Suçluyum. Affet Beni Dünyam... Serpil abla dayanamayıp sessizliği bozdu: -Kuşum geçmiş olsun haberi alıp koşa koşa buraya geldik. Çocuklar da tutturdu şimdi gidelim diye dayanamadık geldik. -Sağol abla düştüm kafam kalorifere geldi. Sert düştüğüm için de biraz sarsılmışım ondan erken doğum yaptılar. -Valla Allah korumuş seni. Eee minik kız nerede? -Erken oldu ya ondan dolaylı organlarını kontrol ediyorlar. -Yazık kıyamam minnacık bedeniyle neler başarıyor yavrucak. Benim kızım da bir ay erken doğdu ama hani bilirsin belki bir aydan pek bir şey olmaz. -Olan oldu valla abla artık her şey ilerisi gerisi Allah'ın taktiri. -Orası öyle tabiki ama yine de dikkat etmek gerekli de koltukta oturan annen mi? -Yok benim annem vefaat etti o kayın validem. -Allah rahmet eylesin. Valla başına gelmeyen kalmamış gülüm. dayanman bile mucize. Tam lafımımı söyleyecekken kapı açıldı. Gelen benim minik davetsiz misafirimdi. Bürçe'm gelmişti. Sezin hanım bana dönerek bebeğimi kucağıma verdi ve yapılması gerekenleri anlatmaya başladı: -Evet geldi minik misafir. nnesi sütünüz geldi mi? -Yok hayır gelmedi. -O zaman bol bol yeşillik tüketmenüz gereklü. Örneğin ıspanak, karalahana, maydonoz gibi ürünler tüketmeniz sizin için faydalı olur. -Ortalama kaç gün sonra veya ne kadar zamana olur süt. -İki gün gibi kısa bir süre tüketebilirsiniz. Zaten hemen sonra siz bile durduramazsınız. -Tamam çok teşekkürler bigi verdiğiniz için. Dedim ve Sezin hanım odadan çıktı. Hemen sonra annem yorgunluk uykusunu bölerek uyandı ve o da yanımdaki Alaz'ın bile şikayetçi olduğu koltuğa oturdu. Hemen prensesimi babaannesinin kucağına verdim. Minik pamuğum babaannesinin kucağında uyudu. Unuttuğum bir şey vardı: KIZIMIZIN GELDİĞİNİ ALAZ'A HABER VERMEYİ UNUTMUŞTUM. Eyşan'a telaşlı ve yattığım sedyeden ilkilerek: -Eyşan telefonum nerede? -Al burada ne oldu? -Kız eniştene haber vermedik prensesin geldiğini. -Haa tamam bende bir şey oldu sandım. Telefonu elime aldım ve arama listesinde "ÖMRÜM" kişisini aramaya başladım. Hemen bulduktan sonra aradım. Telefonu açtığı an: -Alo hayatım koş geldi miniğimiz. -Bekle geliyorum canım. Dedi ve heyecanlı heyecanlı telefonu kapattı. Ben tam telefonu yanımda duran masaya koyduğum an kapı açıldı. Gelen Alaz'dı. Hızlıca yanımıza geleceğim diye yere pat düştü. Gülmek istiyordum fakat gülemedim. Çünkü ağrılarım izin vermedi. Annem tam gükecekken minik pamuğum uyandı. Annem Alaz'ı uyarmaya başladı: -Oğlum deli misin çocuğu uyandırdım. -Abov canım yandı yav. Anne hele elimi bi tut. -Bekle eşek sıpası. Çocuğu bi annesine vereyim. Dedi ve pamuğumu bana verdi. Alaz'ı annem ayağa kaldırdı fakat poposunu tutarak tam yanıma gelecekken: -Dur! -N'oldu? -Dön arkaya! -Tamam. -Aç kapıyı! -Tamam. -Git bana bulduğun bütün yeşillikleri getir. -Emredersiniz! Dedi ve kapıdan çıktıktan sonra gülüşmeye başladık. Hemen sonra Alaz'ın kapıdan çıkışına güldüğümüzde. Serpil abla: -Sen valla iyi alıştırmışsın ben sabah bile uyandıramıyorum. -Valla sen mi ben mi. Bide ballı süt tiryakisi. Akşam içmeyince uyumuyor. -Aman valla çektiğimiz ne ya. Bu sırada Eyşan çok rahat bir şekilde: -Benimkini telefon çaldırarak uyandırıyorum. Gerçi pek uyanmıyor ama. Yanındakiler duyar diye de ses etmiyorum. Ondan biraz rahat. Böyle sohbet ederken bir yandan gülüşüyor bir yandan da annem torununu uyuytuyordu. 10 Dakika Sonra Manav buraya pek uzak değildi o yüzden Alaz'ım hemen gelmişti: -Kocasının birtanesine istekleri geldi. Dedi ve annem: -Pişt sen hayırdır. Kızını niye kucağına almıyorsun? Malzemeleri yere bıraktıktan sonra hemen annemin yanına yürüdü. Bu sefer tam kucağına alacakken kapı tekrar açıldı. Gelenler babam ve tim di. Alaz kucağına almadan ilk önce babam aldı hepimiz doğrularak babamın Bürçe'min kulağına okuduğu ezanı dinlemeye başladık. Aynı zamanda ismini de prensesimin kulağına söylemişti. Artık tam bir dede torun olmuşlardı. Hemen sonra babam Alaz'ın kucağına verdi kuşumu. Sonra Alaz biraz fazla duygulanarak: -Ah miniğim, ah güzel kızım. Dedi bu hepimizin duygulanmasına sebep oldu. Sonra Süleyman komutan geldi. Gelmesiyle birlikte Serpil abla: -Hah geldin mi Süleyman? -Yok çatıdayım Serpil. Birazdan örümcek olarak inecegim aşağı. Serpil abla gözleriyle Alaz ile beni göstererek: -Bir kerede dalga geçmesen olmuyor. Bak şunlara biraz örnek al örnek. Dedi. Hâlâ karşılık vermeden tekrar Serpil abla: -Çatıdan indiğine göre artık gidebiliriz. -Tamam sen çocukları toparla benim ufak bir işim var. Dedi. Sonra Alaz'ın yanına giderek ceketinin iç cebinden bi çeyrek altın çıkarttı. Alaz bunu görünce eliyle durdurmak istedi fakat biraz mahcup olmuştu. Tabi ki Alaz altta kalır mı çocukların üçüne de para verdi. Cansu'ya 200, diğer iki paşaya da 100'er lira verdi. Hemen sonra Emre ile Eyşan'da 500 TL vererek kenara çekildiler. Zaten az kişi gelmişlerdi: Emre, Eyşan, Serpil abla, komutan çocukları ve Alaz'ın kardeşinden bile yakın gördüğü Ecevit diye bir asker. Ecevit'i hiç tanımiyordum fakat o da 500 TL verdi. Sonra selam verip çıktılar.
|
0% |