Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Bölüm 5🪐

@nisaa_yazar_1

Yazardan

 

"Anne, ateşi düşmüyor. Hastaneye mi gitsek?" dedi Giray endişeyle Işılay'a bakarken. Saat çoktan gece yarısını geçmişti. Giray, su içmek için mutfağa giderken Işılay'ın kaldığı odadan sesler gelmesi ile kapıya yaklaşmıştı. Işılay'ın sayıkladığını görünce hemen annesine haber vermişti. Yaklaşık iki saattir Işılay'ın başında bekleyip ateşini düşürmeye çalışmıştı Canan Hanım. Kasedeki sirkeli bezi alıp tekrardan Işılay'ın alnına koydu.

 

Giray ise endişeyle Işılay'a bakıyordu. Son günlerde haksız olduğunun farkındaydı. Okul ve işi birlikte götürmek Işılay'ı yoruyordu.

 

Canan Hanım , Işılay'ın saçını okşayıp "Işılay, kızım aç gözlerini." dedi. Ateşi yüksekti. Yarım saattir uykusunda sayıklaması ise onu korkutuyordu. "Işılay, güzelim..." Canan Hanım'ın sesi ile Işılay yavaşça gözlerini açtı. "Can-" Boğazının acısı ile konuşamadı Işılay .

 

"Zorlama kendini. Ateşin çok yüksek Işılay. Hastaneye gitmemiz lazım." Giray yatakta doğrulmasına yardımcı olurken Canan Hanım, Işılay'ın alnındaki bezi kaldırdı. Işılay ise gözlerini açmakta zorlanıyordu. "Midem bulanıyor." diyebilidi zorlukla Işılay. Kendini ilk defa böyle kötü hissediyordu.

 

Son zamanlarda her şey üst üste gelmişti. Uyku ve yemek düzeni de bozulmuştu ve vücudu artık tepki göstermeye başlamıştı.

 

" Durmadan sayıklıyordun ve terledin. Kısa bir duş al. Sonra hastaneye gidiyoruz." Işılay başını Giray 'ın omzuna koyup "Üşüyorum." dedi. Giray, Işılay'ın saçlarını toplayıp yanındaki bez ile alnındaki terleri sildi. "Işılay terliyorsun ve kendinde değilsin kızım. Kalk hadi !" Canan Hanım'ın yardımıyla Işılay'ı banyoya taşıdılar.

 

Giray banyodan çıkınca Işılay gözlerini açtı. "Ah güzel kızım ! Hastaneye gidelim. İyi olacaksın." Canan Hanım, Işılay'ın üstündeki kazağı çıkarmasına yardım etti. "Ben yap..." Konuşamadı Işılay. Canı yanıyordu ve uyumak istiyordu.

 

"Gözlerini açamıyorsun kızım. Benden utanma ayrıca. Sende benim kızım sayılırsın." Canan Hanım, Işılay'ın iç çamaşırları dışında kıyafetlerini çıkarıp ılık suyu ayarladı. Bakışları Işılay'ın kolundaki yaralara kayınca yutkunamadı. "Acıyor mu kızım?" dedi titreyen sesiyle. Işılay'ı hep kızı olarak görmüştü. Onu böyle görmek canını yakıyordu.

 

"Acıyor..." dedi ve sol gözünden bir damla yaş düştü Işılay'ın. Canan Hanım'ın ona ilgili davranması duygulanmasına neden oluyordu. Annesinden görmediği ilgiyi ve şefkati ondan görünce ağlamak istiyordu.

 

"Koluna su dökmem. Hastaneye gidince pansuman yaptırırız. " Canan Hanım, Işılay'a duş aldırdıktan sonra odaya götürüp temiz kıyafetleri giymesine yardım etti. Giray odaya geri dönünce annesi ona döndü. "Oğlum sen Işılay'ın saçını kurulmasına yardım et. Ben hazırlanıp geliyorum. Ve sen Bulut'un yanında kalıyorsun." Giray'da hastaneye gitmek istese de kardeşini evde tek bırakmazdı.

 

Giray saç kurutma makinesini fişe takarken göz ucuyla duvardaki saate baktı. 04.34 geçiyordu. "Özür dilerim. Buraya gelmemem lazımdı. Size yük oldum. " dedi Işılay titreyen sesiyle. Giray , önünde diz çöküp "Saçmala Aykız. İyiki geldin. Sen bize asla yük olmazsın. Lütfen bir daha böyle konuşma." dedi ve sağ elini okşadı.

 

"İyiki varsınız."

 

Giray çöktüğü yerden kalkıp Işılay'ın saçına minik bir öpücük kondurdu ve makine ile saçını kurutmaya başladı. Aradan geçen birkaç dakikanın ardından Işılay'ın saçları kurumuştu.

 

"Ilgaz..." Boğazının ağrısı ile yutkunmak zorunda kaldı Işılay. "Merak etme. Hasta olduğunu söylemem. "

 

Ilgaz'ın endişelenmesini istemiyordu.

 

"Teşekkür ederim. " Işılay , Giray' a yaslanırken Canan Hanım şalını düzeltip içeriye girmişti.

 

"Bulut sana emanet oğlum." Giray, annesini onayladıktan sonra Işılay'ın koluna girip kapıya kadar yürümesine yardım etti. Ayakkabılarını da giydirttikten sonra hırkasını Işılay'ın omzuna atmıştı. "Anne bana haber vermeyi unutmayın." Canan Hanım, kardeşine haber vermişti ve kapının önünde arabası ile ikiliyi bekliyordu.

 

"Küçük hanım hastalanmış." Işılay'ın arka koltuğa oturmasına yardım ettikten sonra yerine geçti. "Sağ ol Civan." Civan, ablasına gülümseyip "Ne demek abla. Işılay'ın nesi var? Ilgaz nerede?" Arabayı sürmeye başlarken Canan Hanım, kardeşine açıklama yapmaya başlamıştı.

 

🌙

 

"Ne zaman çıkarız?"

 

"Serum bitince çıkarız. Az kaldı zaten."

 

Işılay yorgunca gözlerini kapatırken Canan Hanım' da oğluna mesaj atmak için telefonunu çıkardı. Yaklaşık iki saattir hastanenin acil bölümündeydiler. Gerekli tahlilleri yaptıktan sonra Işılay'a serum takmışlardı. Saat 07.27'ye gelirken Ilgaz içindeki huzursuzluk ile uykusundan uyandı.

 

Işılay'ın evi terk etmesi ile içinde bir korku vardı ama Giray'ın yanında olduğunu öğrenince rahat bir nefes almıştı. Ve o korku, huzursuzluk bedenini tekrardan ele geçirmişti. Ilgın'da kabus dolu bir uykunun içindeydi. Dursun Bey, Aras ve Daren'in gözüne ise uyku girmemişti.

 

Işılay'ı aramışlardı ama bulamamışlardı. Dursun Bey kendini suçluyordu. Zorla getirmemeliydi. Geç fark etmişti ve kızı ondan bir kez daha gitmişti. Arda defalarca kez Ilgaz'a , Işılay'ın yerini sorsa da Ilgaz cevap vermemişti. Ilgaz'ın bildiğini anlamıştı. Kardeşi kayıp olsa bu kadar rahat durmazdı. Emindi ve Ilgaz'ın tek kelime etmeyeceğini de anlamıştı.

 

Ilgaz daha fazla dayanamayıp yataktan kalktı. Çantasından okul formasını çıkarıp giydi ve odadan çıktı. Bir an önce okula gidip Işılay'ı görmek istiyordu. Aşağıya inince Asır dışında herkesin mutfakta olduğunu gördü.

 

Asır, reklam çekimi için sabahın erken saatlerinde evden ayrılmıştı. Işılay'a dün dedikleri için pişman hissetmiyordu ama aklı Işılay'da kalmıştı. Gecenin bir vakti evden kaçmıştı ve nerede olduğunu bilmiyorlardı.

 

Ilgaz , sofraya geçince Daren'in bakışları onu buldu. "Umarım küçük kaçak bugün okula gelir. Er ya da geç bu eve geleceğini anlamalı." dedi soğuk sesiyle. Asır, gibi o da pişman değildi. Işılay'ın şımarık olduğunu düşünüyordu.

 

"Işılay hakkında düzgün konuşun. " dedi sertçe Ilgaz. Pişmandı. Kardeşinin arkasından iş çevirdiği için pişmandı. Işılay'ın kırgın olduğunu dün gözlerinden anlamıştı ve kırgınlığının hemen geçmeyeceğini de biliyordu.

 

"Yalnız kapıyı nasıl kırdı? O gözlerindeki öfke... Çok havalıydı." Eymen şimdiden ablasına hayranlık duymaya başlamıştı. "Ama kendini yaraladı ve halsiz de görünüyordu." diye devam etti Enes. Ablasının kırgın bakan bakışlarını görmüştü ve üzülmüştü.

 

"Yaptığı sadece şımarıklık." Aras'ın sözleri Ilgaz'ı öfkelendirmişti. Konuşacakken Ilgın ondan önce davrandı. "Yaptığı şımarıklık değil. Siz onu zorla odaya kapattınız. Buna hakkınız yok. Kim olursa olsun Işılay'ı odaya kapatmaz. Evde kalmasını istiyorsanız ona düzgün davranın. Böyle vahşice ve kırıcı yaklaşmayın." dedi sakince.

 

Odaya kapatılmanın nasıl bir his olduğunu biliyordu ve Işılay'a hâk veriyordu. Aras , abisi olsa da böyle davranamazdı.

 

"Baba..." dedi Eymen. Dursun Bey durgun bakışları ile ona döndü. "Bizde naklimizi abilerimin okuluna alabilir miyiz? Ilgın abinin kaydı olmuş. Dönem başı olduğu için ve Fen Lisesi'ne gittiğimiz için bizim de belki olur ." dedi. Ilgın'ın kalbi heyecanla kasıldı. Eymen ilk defa sesli bir şekilde abi demişti.

 

"Ilgın , İstanbul'da Fen Lisesi'ne gidiyordu zaten. O yüzden kaydını almak zor olmadı." diye açıklamada bulundu Deniz. Birkaç gün önce Dursun Bey, Ilgın'ın kaydını o okula aldırmıştı. Kardeşlerinden ayrı kalmasını istemiyordu.

 

"Daren , okuldaki boş kontenjanlara baksın. Varsa sizinde kaydınızı oraya alırız." dedi ve sofradan kalktı Dursun Bey. Mutfaktan çıkınca Derya Hanım, Ilgaz ve Ilgın'a döndü. "Kahvaltınızı güzelce yapın. Ilgın, seninde formanı dün sabah almıştım. Yatağın üstüne bırakırım." dedi ve o da Dursun Bey'in arkasından gitti.

 

"Ben bugün bakarım. Yine de fazla ümitlenmeyin." dedi Deniz. Sessiz bir kahvaltının ardından Daren, Deniz , Ilgaz ve Ilgın okula gelmişti. Ilgın sınıfını öğrenmek için Deniz ile müdürün odasına giderken Ilgaz hızla Işılay'ın sınıfına girdi. Gördüğü boş sıra ile omuzları düştü. "Birazdan gelir." diye düşündü Ilgaz. Sınıftan çıkınca Giray'ın sesi ile durdu.

 

"Ilgaz?"

 

"Işılay nerede ?" diye sordu. Giray, Işılay'a söz verdiği için gerçeği söylemeyecekti. "Evde. Annem göndermedi. Evde dinlensin dedi."

 

"Niye ki ? Nesi var? Hasta mı ? Bana niye haber ver-"

 

"Nefes al Ilgaz. Işılay iyi. Sadece yıllar sonra öz babanız ortaya çıktığı için sinirliydi. Tam anlatmadı ama bakışlarından büyük kavga ettiğinizi anladım. Annem de bugün okula göndermek istemedi. Biraz yalnız kalıp kafayı dinlesin. " Ilgaz derin bir nefes alıp duvara yaslandı. "Senin içinde zor bir durum biliyorum. Ama sanırım sen baban ortaya çıktığı için mutlusun." diye mırıldandı Giray.

 

"Aslında mutlu değilim. Ama içimde bir umut var. Bilmiyorum Giray. Ne yapacağımı da bilmiyorum. Işılay'ı da çok kırdım. Bugün yanına gitmem lazım." Giray olumsuz anlamda kafasını salladı. "Bak Ilgaz. İkiniz aranızdaki meseleyi çözersiniz ama bugün olmaz. Bırak kız biraz nefes alsın. Sende gördün bir haftadır durmadan koşuşturdu. İş , okul , antrenman derken şimdi de bu olay çıktı. Yarın okula gelince konuşursunuz."

 

Konuşmadı Ilgaz. Hâk veriyordu. Yalnız kalması belki Işılay için daha doğru olur diye düşündü. "Bizim üçüzümüz varmış ve Daren Hoca ile Deniz Hoca bizim öz abimizmiş." diye mırıldandı Ilgaz. Giray birkaç saniye ona baktıktan sonra "Şakanın sırası değil." diyebilidi.

 

"Ilgaz?" Ilgın yanlarına gelince Giray'ın bakışları onu buldu. "Üçüzümüz Ilgın. Ortada şaka falan yok Giray." Giray'ın şaşkın bakışları ikisi arasında giderken Ilgın "Işılay yok mu ?" diye sordu. Ilgaz olumsuz anlamda kafasını sallarken Giray "Oha! Ciddisin." dedi.

 

"Benim bunu sindirmem uzun sürecek. Ben gidiyorum. Bu Işılay'ın çantası mı ?" Ilgaz olumlu anlamda kafasını sallayıp elindeki çantayı Giray'a uzattı. Giray yanlarından ayrılınca Ilgın kafasını kaldırıp sınıf şubesine baktı. "Sınıfım burası. 11-D."

 

"Işılay ile aynı sınıftasın. Öğretmen masasının önündeki sıraya geç. Işılay orada tek başına oturuyor. Benim sınıfım da 11-A. Teneffüste görüşürüz. " dedi ve yanından ayrıldı Ilgaz. Ilgın sınıfa geçerken Daren , sınıfına giden Ilgaz'ı durdurdu.

 

"Işılay nerede ?"

 

"Gelmemiş." dedi sadece Ilgaz. Daren kaşlarını çatıp"Ne demek gelmemiş? Nerede bu kız ?" diye sinirle konuştu. "İyi olduğunu bilsen yeter. " dedi ve sınıfına girdi. Daren sinirle nefes alıp dersi olduğu sınıfa yürümeye başladı.

 

Ilgaz, Işılay'ın iyi olduğunu söylemişti ama iyi değildi. Hastaneden döndükten sonra Canan Hanım yatağını hazırlayıp uyumasını söylemişti. Işılay sadece bir saat uyuyabilmişti. Daha sonra gördüğü kâbus ile uyanmak zorunda kalmış ve salona geçmişti.

 

Kendini ilk defa bu kadar kötü hissediyordu ve canı yanıyordu. Gözlerini açmakta bile zorlanıyordu. Canan Hanım elinde çorba kasesi ile salona girdi. "Daha iyi olmadın mı kızım?" diye sordu ilgiyle. "Bilmiyorum. Serum iyi geldi ama canım yanıyor. Gözlerimi açmakta zorlanıyorum." dedi yorgunca. Canan Hanım yanına oturup Işılay'ın saçını okşadı.

 

"Sıcak çorbayı iç. İlaçlarını da alsan toparlanırsın. Akşama kadar dinlenirsin de. Hiçbir şeyin kalmaz." Olumsuz anlamda kafasını salladı Işılay. "Saat dörtte işe gitmem gerek." diye mırıldandı. "Olmaz. Sen numarasını ver. Ben patronun ile konuşurum. Bu haldeyken seni değil işe mutfağa göndermem." dedi kesin bir dille. Işılay mecburen kabul edip Canan Hanım'ın getirdiği çorbayı içmeye çalıştı.

 

Bu sırada Gece koşarak salona girip Işılay'ın ayaklarına sarıldı. Işılay'ın yüzünde tebessüm oluşurken uzanıp Gece'nin tüylerini okşadı. "Normalde kimseye kolay kolay ısınmaz. Seni sevmiş." dedi Canan Hanım.

 

"Bende onu sevdim. Çok tatlı."

 

Işılay, çorbasını içtikten sonra Gece ile oynamıştı. Hayvanları seviyordu ama köpekleri daha çok seviyordu. Bu yüzden Gece ile vakit geçirmek bir nebze olsun ona iyi gelmişti. Vücudu yorgun düşünce kanepede uyuyakaldı. Canan Hanım, üstüne battaniye örttükten sonra akşam yemeği için mutfağa geçmişti.

 

Bu sırada Dursun Bey , kızının okula gitmediğini öğrenince sıkıntıyla oflayıp dışarıya çıktı. Işılay'ın telefonu olmadığı için ve nerelere gideceğini bilmediği için elinden bir şey gelmiyordu. Ilgaz , iyi demişti ama içindeki korku ve sıkıntı iyi olmadığını söylüyordu.

 

Arda , hastanede çalışırken bütün gün kardeşlerini düşünmüştü. Üçüzler için çok zor bir durum olduğunun farkındaydı ve Işılay'ı zorla getirmemeleri gerektiğinin farkına varmıştı.

 

Deniz, Işılay'ın okula gelmediğini öğrenince endişelenmişti. Sınıftan ve öğretmenlerden öğrendiği kadarıyla ilk defa okula gelmemişti ve bu durum onu endişelendiriyordu.

 

Saatler geçti ama Ilgaz ve Ilgın' ın içindeki sıkıntı geçmedi. İkili bütün gün yan yanaydı. Ilgaz, Ilgın'a okulu gezdirmişti. Hocaları ve arkadaş grubunu tanıtmıştı. "Işılay olmadan da çok sıkıcısınız." dedi Batıhan. "Evet ya. Kızın yıllar sonra üçüzü ortaya çıkmış ama o ortalıkta yok." diye devam etti Koray.

 

"Amma abarttınız. "

 

"Abarttık mı ? Lan yanındaki 17 yıl sonra öğrendiğin üçüzün. Ilgın kardeş yanlış anlama. Seni sevdik. Şunun gibi geveze ve boş değilsin. Ağırbaşlı bir beyefendisin." Koray'ın sözlerine Giray gülmüştü. Ilgaz, Koray'ın kafasına vurup "Sensin lan boş! Hem olan oldu. Ne yapalım yani ? Geç kavuştuk ama kavuştuk sonuçta. Işılay'da yarın gelecek inşallah." dedi ve arkasına yaslandı.

 

"Vay , ezik kız yanınızda yok." Sezin' in alaylı sesi ile Giray dişlerini sıkıp ona döndü. "Bir daha Işılay hakkında konuşma demedim mi ?" diye sinirle konuştu Ilgaz. " Çok korktuk biliyor musun ?" Sezin göz devirip kollarını göğsünde birleştirince Ilgın kaşlarını çatmıştı.

 

Işılay hakkında böyle konuşmaları canını sıkmıştı. "Sende kimsin ? Grubunuza yeni bir ezik mi geldi ?" Berensu' nun dedikleri ile Koray alayla güldü. "Burada ezik birileri varsa o da sizsiniz. "

 

"Sen kim oluyorsun da benimle böyle konuşuyorsun?"

 

"Ben prens Koray. Sende köle."

 

Koray , Batıhan , Giray ve Ilgaz kahkaha atınca Berensu sinirle soludu. "Sen..."

 

"Boş laflarınıza karnımız tok." dedi Giray ve yanlarından ayrıldı. Diğerleri de ayağa kalkınca Batıhan sırıtarak "Köleler bir daha yanımıza gelmeyin. İmajımız bozuluyor." dedi. Koray ile kahkaha atıp Giray'ın peşinden gitmeye başladılar.

 

Ilgaz ve Ilgın'da suratları kıpkırmızı olan üçlüyü es geçip kantinden çıktılar ve sınıflarına girdiler.

 

Sıkıcı geçen okulun ardından Daren , Deniz, Ilgaz ve Ilgın eve gitmek için arabaya binmişlerdi. Daren , arabayı sürerken Deniz , sessizce oturan ikiliye döndü. "Işılay' ın yerini biliyorsanız söyleyin ve gidip alalım. " dedi sakince. Ilgın sessiz kalırken Ilgaz ona dönmüştü.

 

"Yerini biliyorum ama söyleyemem. Arkasından iş çevirdiğim için zaten pişmanım. Bir daha onun istemediği bir şeyi yapmayacağım."

 

Daren , dikiz aynasından ona kısa bir bakış atıp yola geri döndü. "Er ya da geç o eve gelecek. " dedi soğuk sesiyle. Ilgın kaşlarını çatıp "Siz böyle davrandıkça asla gelmeyecek." dedi.

 

"Gayet iyi davranıyoruz." dedi Daren. "Bu iyi davranmanız ise..." diye mırıldandı Ilgaz. "Neyse bu konuyu kapatın. Zamanla her şey yoluna girer. " Deniz'in sözlerinden sonra kimse konuşmadı.

 

Işılay

 

 

"Daha iyi misin ?" Giray'a dönüp hafifçe gülümsedim. "Evet. Sadece halsizlik var." dedim. Dün kanepede uyuyakaldıktan sonra sabaha kadar uyumuşum. 17 yılık hayatımda ilk defa bu kadar uyuduğumu hatırlıyorum. "Işılay abla sen çok hafifmişsin. Abim seni yatağına götürünce söyleniyordu. Yemek yemediğin için." Bulut'un sözlerinden sonra Giray, kafasına vurmuştu. "Vurmasana çocuğa. Hem ben yemek yiyorum." diye mırıldandım.

 

"Kızım, zorla yemek yediriyoruz sana. Bir deri bir kemik kaldın." Canan teyze mutfağa girip direkt bana söylenmeye başlamıştı. "Olsun. Işılay anlam her hâliyle güzel." Bulut'un yanağına öpücük kondururken Giray söyleniyordu. Bu hâline güldüm.

 

"Okula gelecek misin ?" dedi Giray ayağa kalkınca. Benden önce Canan teyze konuşmaya başladı. "Olmaz. Bugünde dinlensin. Zaten devamsızlığı yok. Rapor da aldık. Sorun çıkmaz yani." Aslında okula gidebilirim ama bugün işe gideceğim için kendimi yormak istemiyorum. "O zaman Ilgaz ve Ilgın'a durumu söylerim. "

 

Ilgın'ın bizim okulda okuyacağını sevinmiştim. O evde kalmayacağım için onu fazla göremeyeceğimi düşünüyordum.

 

"Işılay abla senin şimdi ikizin değil de üçüzün mü var ? Keşke benim de olsaydı. Anne bana üçüz yap." Bulut'un sözleri ile masada kahkaha sesleri yükseldi. "Siz beni hiç ciddiye almıyorsunuz. Gidiyorum ben." Mutfaktan çıkınca Giray "Bücüre bak. 5 yaşında ama dili maşallah pabuç kadar." dedi.

 

"Ben anlamıyorum. Bir anne çocuklarına bunu nasıl yapar ? Hiç mi vicdanı yok ? " Canan teyzeye burukça gülümsedim.

 

Vicdanı olsaydı, kendimi öldürmem için neşter yollamazdı.

 

"Olan oldu anne. Önemli olan bundan sonrası. Hem konuyu kapatalım bence." Giray, bu konunun canımı yaktığını bildiği için hemen konuyu değiştirmişti. "Ben çıkayım. Sonra görüşürüz." Giray, evden ayrıldıktan sonra Canan teyzeye bulaşıkları yıkamada yardım ettim.

 

Odaya dönünce bakışlarım masaya döndü. Masanın üstünde bilekliğimi görünce derin bir nefes alıp taktım. Bileklik bana o acı günü hatırlatsa da söz vermiştim. Mümkün olduğunca bileğimden çıkarmayacağım. Bilekliğin üstündeki voleybol topuna dokununca bugün antrenman olacağı aklıma geldi.

 

Kahretsin! Ben tamamen unuttum. Eğer antrenmana gitmezsem Aylin kesinlikle Tunç Hoca ile konuşup beni kaptanlıktan attırmaya çalışır. Giray'ın getirdiği okul çantamdan okul formamı çıkarıp giydim. Okulda eşofman giyerdim.

 

Saçımı atkuyruğu yaptıktan sonra çantamı koluma takıp odadan çıktım. "Kızım evde dinlenmen lazım."

 

"Canan teyze , bugün okulda antrenman var. Kaçırmamam lazım. Unutmuştum. Gitmem gerek." Canan teyze çekmeceden ilaç poşetini çıkartıp bana uzattı. "Kesinlikle aksatmıyorsun. Giray'a meaja atacağım. Bir gözü senin üstünde olacak ve kesinlikle kendini aç bırakmıyorsun." Zorla harçlık verdikten sonra ilaç poşetini ve parayı çantama atıp evden çıktım.

 

İlk dersin bitmesine 10 dakika vardı. Antrenman ikinci ders olacak. Teneffüsü de hesaba katarsak...Yetişirim. Hızla otobüs durağına koşmaya başladım. Şanslı günüm de olmalıyım ki durağa yetiştiğim an otobüs gelmişti. Hemen binip cam kenarına yaklaştım.

 

Aradan geçen 15 dakikanın ardından okulun önüne gelmişti. Otobüsten indiğim gibi koşmaya başladım. Son beş dakika. Okula girip arka taraftaki soyunma odasına koştum. Kimse olmadığını fark edince nefeslenip dolabımdan eşofmanlarımı çıkardım. Beyaz badinin üstüne Tunç Hoca'nın özel tasarladığı -ismim yazılı - formayı giyip siyah eşofman altını giydim. Çantamı dolabıma koyduktan sonra koşarak oradan ayrıldım ve basketbol sahasına koşmaya başladım. Zil çaldığı için herkes okula girmeye başlamıştı.

 

Basketbol sahasına yaklaşınca herkesin sırada olduğunu gördüm. En başa geçip derin nefesler alırken Aylin ve gurubunun küçümseyici bakışları direkt beni bulmuştu. "Hazır ol !" Tunç Hoca'nın komutu ile hazır ola geçerken o da tam karşımıza geçmişti.

 

"Rahat! Işılay, yanıma gel. Diğerleri her zamanki gibi gruplara ayrılın. " Tunç Hoca'nın yanına geçince diğerleri gruplara ayrılmaya başlamıştı. "Sende biliyorsun ki maçlara az kaldı Işılay. Önce rakip liseler ile maç olacak ve üst tura geçersek rakip ilkdeki lise ile maça gireceğiz. Maçı kazandığımız an kupayı da kaldırmış oluruz. Burada senin payın çok büyük. Takımın kontrolü sende. Biliyorum, görüyorum bazı kişiler ile aran kötü. Ama sahaya çıktığınız an birbirinize düşman değil destek olmanız lazım."

 

Duruşumu dikleştirip "Merak etmeyin hocam. Takıma girmek istediğim ilk günde size demiştim. Kazanmak için savaşacağım. Sözümü tutup , o kupayı kaldıracağız." dedim kararlı sesimle. Tunç Hoca'nın gözlerindeki gurur kalbimi ısıtıyordu.

 

Birinin sizinle gurur duyması çoğu duygudan daha güzel.

 

"Seni takıma aldığım için bir gün bile pişman olmadım. Seninle gurur duyuyorum Işılay. Her zaman böyle kararlı ve dik dur. Şimdi sahaya geç bakalım." Gülümseyip yanından ayrıldım. Üstümdeki halsizlik bir anda uçup gitmişti.

 

Toplamda on iki kişi vardı. Aylin , Sezin , Berensu , Büşra , İrem ve ben esas oyunculardık. Yedekler de ise ; Fatmanur, Gamze , Berfin, Funda , Tuğçe ve Hilal vardı. Haftanın bir günü Tunç Hoca maç yaptırırdı. Eğer yedek oyuncular , esas kadrodan iyi olursa maç günü değişiklik yapacağını söylemişti . Bu yüzden çoğu antrenmanı beraber yapıyorduk.

 

Yedek grup karşıda yerlerini alınca ben de yerime geçtim. Büşra ortada iken Aylin pasör çaprazı ve İrem smaçör olarak sağ ve soluna geçmişti. Aylin'in arkasında diğer smaçör olarak ben vardım. Sezin pasör ve Berensu'da libero pozisyonundaydı. Maçı başlatan bendim. Tunç Hoca düdüğü çalınca topu havaya atıp karşı tarafa yolladım ve maç başlamıştı.

 

Elimin sargıda olması biraz dezavantaj olsa da umursamamaya çalışıp bütün odağımı maça verdim. Sezin'in kötü pasları yüzünden devreye ben girmek zorundaydım. Kafaya kafaya geçen maçın ardından az farkla biz kazanmıştık.

 

Tunç Hoca düdüğü tekrar çalınca elimdeki topu bırakıp ona döndüm. "Günden güne iyiye gidiyorsunuz ama Sezin...Biraz daha çalışman lazım . Yoksa yerine başkasını almak zorunda kalacağım. Işılay, sana yardımcı olsun. Dinlenin diğer ders yine beraberiz." Tunç Hoca yanımızdan ayrılınca Sezin öfkeyle soludu.

 

"Yorgun değilsen karşıya geçiyorum. Teke tek oynayalım." Büşra'nın sesi ile sağıma döndüm. Grupta anlaştığım tek kişi diyebilirim. Diğerlerinin bana ayrı bir nefreti var ve bunun nedeni büyük ihtimalle kimsesiz olmam. Hocaların da gözüne girince ayrı bir kinleniyorlar ama Büşra öyle değil. O gerçekten iyi biri. "Olur. Geç bakalım."

 

Öğrenciler bahçeye yavaş yavaş çıkarken bende yerime geçip topu Büşra'ya gönderdim. Diğer kızlar dinlemek için kenara çekilmişlerdi. Birkaç dakika birbirimize pas attıktan sonra Büşra topu tutup "Mükemmel smaçlarından birini gönder." diye bağırdı. Topu bana atınca biraz geriye gidip topu havaya attım ve tüm gücümle vurdum.

 

Bakışlarımı toptan ayırmazken Büşra'nın zıplayıp topa vurmaya çalıştığını gördüm. Ama Büşra topa vuramadan arkaya gitmişti ve top Daren Hoca'nın kafasına çarpmıştı. Gözlerim şokla açılırken Daren Hoca direkt elini başına götürdü. Yanında duran Deniz Hoca'da en az benim kadar şaşkındı.

 

"Kim attı bu topu?" Sesi bahçede yayılırken Büşra yavaş adımlarla yanıma gelip kolumu sıktı. "Sanırım naneyi yedik." Başımı dikleştirip "Sen değil ben yedim." dedim. "Hocam , Işılay topu attı." Aylin geri kalır mı? Hemen beni ispiyonlama derdinde. Sezin koşarak onun yanına gitmişti ama Daren Hoca'nın sert bakışları benim üstümdeydi.

 

Birkaç adım öne çıkıp "Antrenman yapıyorduk. Ve saha etrafında dolaşmanız sizin hatanız." dedim. Büşra destek verircesine kolumu tutup kulağıma eğildi. "Kızım o nasıl vuruş ? Adamın alnı kızarmış. Sanki biraz da şişmiş ve sen nasıl konuşuyorsun? Helal be! Hatırlat alnından öpeceğim." Gördüğüm kızarıklık ve Büşra'nın sözlerine gülmek istesem de kendimi tuttum.

 

"Yani topun direkt Daren ab- Hoca'nın alnına çarpması da bir muamma." Sezin'in sırıtarak bana bakması ile öfkeyle ona baktım. "Bilerek yapmadım. Görmedim bile." dedim sakin kalmaya çalışarak. Daren Hoca yanıma gelip "Gel benimle." dedi ve yürümeye başladı.

 

Normalde olsa gitmezdim ama okulda olduğumuz için ve maalesef hocam olduğu için gitmek zorundaydım. "Bende geleyim mi ? Adam çok sert bakıyor. Ya bir şey yaparsa ? Yanında olayım ki yaparsa dövebileyim." Kısıkça güldüm. "Beni koruman çok güzel ama bir şey yapmaz merak etme." Bir şey yapsa annesinden emdiği sütü burnundan getirmez miyim ?

 

Büşra'nın yanından ayrılıp Daren Hoca'nın yanına gittim. Beni daha iyi boğabilmek için mi sessiz yeri seçti ?

 

"Dün neredeydin? Bugün ilk ders neredeydin?"

 

İyi boğmayacakmış.

 

Ciddi durmaya çalışıyordum ama alnındaki kızarıklık buna engel oluyordu. En iyisi bakmamak. "Sizi ilgilendirdiğini düşünmüyorum hocam." dedim vurgulayarak. "Bana bak..."

 

"Kişisel problemlerinizi okula taşımak ne kadar etik ? " Burun kemerini sıkarken derin bir nefes aldım. Antrenman yormuştu. Normalde çabuk yorulmam ama hasta olduğum için bünyem zayıflamıştı. "Neyin var ? Hasta mısın?" Tunç Hoca'nın düdük çaldığını duyunca "Size iyi dersler hocam. Bu arada derse girmeden önce alnınıza buz koysanız iyi olur." dedim ve yanından ayrıldım.

 

🌙

 

 

"Sen hasta olduğunu niye söylemedin? Şu hâline bak. Yüzün sapsarı. Bir de hasta hâlinle okula gelip antrenman yaptın. Çıldıracağım." Ilgaz'ın sitemlerini elim çenemde dinliyordum. "Bugün gelmeyeceğini söylemiştin. " diye devam etti Giray. "İlaçlarını içtin mi ?" Ilgın'a dönüp "İçtim." dedim.

 

"Ayrıca Ilgazcığım seninde bana anlatmadığın şeyler vardı. Ödeşmiş olduk. Ve Giray , antrenmanı kaçırmazdım. Unutmuştum. Bu yüzden geldim." dedim sakince.

 

Artık tek oturmayacağım için mutluydum. Yanımda oturan kişinin üçüzüm olması ise daha güzeldi.

 

"Zil çaldı. Terk edin burayı." Giray ve Ilgaz sınıftan çıktıktan sonra Efe içeriye girip direkt bana dönmüştü. "Daren Hoca' nın kafasını yarmışsın. Helal oldun lan ! Adamın alnı şişmişti. Gülmemek için zor durdum." dedi ve kahkaha attı.

 

"Oha ! Onu Işılay mı yapmış ? Dünya ahiret bacımsın. Kardeşim." Zülküfcan elini kalbine koyup selam verince göz devirdim. Geçen sene sürekli bana yürüyordu.

 

"Cidden o kadar kötü mü ? Ne yaptın ki?" Ilgın ve diğerleri olayı bilmiyordu. Ilgın' a cevap verecekken Efe önce davrandı.

 

"Işılay, voleybol sahasında smaç atarken top Daren Hoca' nın kafasına gelmiş yeni çocuk. Artık ne kadar sert atmışsa adamın alnı şişmiş, kızarmış." Efe' nin abarta abarta konuşması ile kalemliğimi alıp ona attım.

 

"Herkes yer-" Deniz Hoca' nın kafasına çarpması ile sözü yarım kaldı.

 

Elimin ayarına tüküreyim.

 

Efe kafasını eğdiği için kalemlik ona çarpmıştı. "Kim attı bunu ?" Alnını tutup sınıfa sert bir şekilde bakıyordu. Yavaşça elimi kaldırdım. "Ben attım." dedim sakince. Bakışları bana dönünce sinirle nefes aldı. Efe kalemliği yerden alıp içine açtı.

 

"Oha lan! İçinde taş bile var." Deniz Hoca kalemliği alıp içine bakınca sınıftakiler gülüyordu. "Doğal taş onlar. Cahil." diye söylendim. Büşra hediye ettiği için kalemliğimde saklıyordum. Taşların içinde olduğunu unutmuşum bile. Yanımda oturan Ilgın kısıkça gülüyordu. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

 

"Sabah Daren Hoca. Şimdi ben. Sıradaki hedefin de kim var?" Efe yerine geçince Deniz Hoca elinde kalemliğim ile öğretmen masasına geçti.

 

"Sıradaki hedefim büyük ihtimalle Efe olacak. " dedim açıkça. Sınıftakilerin kahkahası artarken Deniz Hoca "Sessiz olun." diye bağırdı. Alnındaki kızarıklık ile yutkundum.

 

"Bir daha dikkatli olursun." Kalemliği önüme koyunca başımı hafifçe eğdim. Başka biri olsaydı üzülürdüm ama konu sözde ailem olacak kişiler olunca aksine seviniyordum.

 

"Sayfa 123'ü açın. "

 

"Bir günde iki abiyi vurdun. Sıradaki kim olacak ?" Ilgın'ın kulağıma fısıldaması ile gülmemek için yanağımı ısırdım. "Ben bir şey yapmadım ki...Onlar karşıma çıktı." Ilgın kısıkça gülüp defterini çıkardı. Yeni geldiği için daha kitap verilmemişti. Bu yüzden kitabım ortaya koyup sayfayı açtım.

 

Deniz Hoca'ya gıcık olsam da dersi güzel geçmişti. Öğle arası olunca Ilgın ile diğerlerinin yanına gidecekken tek başına oturan Büşra' yı görünce adımlarım yavaşladı. Üzgün görünüyordu.

 

"Sen onların yanına geç. Ben gelirim." Ilgın beni onaylayınca Büşra' nın yanına yürümeye başladım. Yanındaki sandalyeyi çekip oturunca irkilip bana döndü. Her zamanki gibi saçını iki yandan bağlamıştı. Onu tanıdığım günden beri bu saç modelini yapıyordu.

 

"Bir sıkıntı mı var ? " dedim yeşil gözlerine bakarken. "Sıkıntılı olmayan bir gün mü var? Ailem..." dedi ve sustu.

 

Onun hakkında az çok şey biliyordum. Ailesi ile yaşamıyordu. Tek başına yaşıyordu. Ailesi ise ayda bir yanına gelir bazen de gelmez. Benim gibi o da aile konusunda şanssızdı. Kardeşi vardı ama geçen sene kaçırılmıştı. Ailesi bu konuda elinden geleni yapmıştı ama polisler bir türlü bulamadılar. Büşra umudunu hiç kaybetmedi. Bir gün kardeşine kavuşacağına inanıyor. Hatta bu yüzden polis olmak istiyor. Kardeşini bulacağını düşünüyor.

 

"Sözde bu ay geleceklerdi."

 

"Yarın doğum günün..." diye mırıldandım. Yeşil gözlerindeki hüzün kalbimi acıtmıştı . "Hatırlıyorsun..."

 

"Hiç unutmadım ki. Okulda anlaştığım ve değer verdiğim nadir kişilerdensin. Birbirimizin omzunda az ağlamadık sonuçta." Güldü. Ama buruk bir gülüştü.

 

"Omzunda ağladığım tek kişisin." Derin bir nefes aldı. " Bu gidişle kendimi yetimhaneye yazdıracağım. En azından yanımda sen olursun." Olanlardan haberi yoktu değil mi ?

 

"Yazdırsan bile ben orada değilim ki ?" Sorgulayan bir ifade ile bana bakınca derin bir nefes alıp olayı kısa bir şekilde anlattım. Her sözümde gözleri şaşkınlıkla açılıyordu.

 

"Oha ! Milyonda bir gerçekleşecek olay senin başına mı geldi ? Senin durumun benden bile beter." dedi biraz yüksek sesle.

 

"Biraz daha bağır . Belki müdüre kadar ses gider." dedim koluna vurup. "Bunu herkes öğrenmeli. Üçüzüm var ve iki öz abin de burada öğretmen. Yetmiyor Urfa'da bilinen, saygı görülen Dursun Taş senin baban." Ters ters ona baktım. "Bu adamı bir ben tanımıyorum herhalde." dedim sitemle. "Butik ihtimalle." deyince göz devirdim.

 

"Senden bir şey isteyebilir miyim?" dedi çekingen bir sesle. Kaşlarım çatılırken ona bakıyordum. Büşra, asla çekingen bir şekilde konuşmaz. Hep dik başlı ve kendinen emin konuşur. Sadece konu aile olunca duygusallaşır.

 

"Bu gece bende kalır mısın ? Yetimhanede değilsin. Bende tek yaşıyorum zaten ve..." Gülümseyip elini tuttum. "Olur...Hatta çok sevinirim. "

 

Bana sarılınca gülümsedim.

 

Daren'in ileride ikisini izlediğinden habersiz Işılay ve Büşra sarılmaya devam etti.

 

Bölüm sonu

 

Nasıldı

 

Beğendiniz mi?

 

Işılay bebeğim iki abinin kafasını yardı sjdgkshskaks

 

Büşra bebeğim??

 

En sevdiğiniz sahne hangisi oldu?

 

En sevdiğiniz karakter ?

 

Diğer bölümde görüşmek üzere sizleri seviyorum ♡♡♡

 

İnstagram Hesabım; nisaa_yazar_1

 

Loading...
0%