Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Bölüm ✨

@nisaa_yazar_1

01/01/2010

 

Sevgili Günlük,

Bugün yılbaşı. Saat 00.00'ı gösteriyor ve uyuyamadım. Havai fişek sesleri geliyor ama çıkıp bakmadım. Annem evde yok ve korkuyorum. Babam ile dışarıya çıktı. Babam bir daha gelmeyecek demiştim ama yine geliyor sevgili günlük. Her gelişinde benim canımı yakıyor. Geçen gün içtiği sigarayı karnıma batırdı. Çok acıdı ama ağlayamadım. Ağlarsam döverdi.

 

Zaten karnımdaki bazı izler geçmiyor ve üzülüyorum. Kötü görünüyor. Onları gördükçe kalbim acıyor. Sevgili günlük ben abim ile tanışmak istiyorum. Onu merak ediyorum. Babam acaba ona da mı kötü davranıyor? Davranmasın. Onun canı yanmasın. Ben alıştım hem. Acıyor ama alıştım. O alışmasın. Üzülürüm.

 

Sevgili günlük bugün yılbaşı ve herkes sevdikleri ile vakit geçiriyormuş. Televizyonda öyle gördüm. Herkes ailesi ve sevdikleri ile gülüp kahkaha atıyor. Ben niye tek başımayım? Düştüğümde tek başımayım. Okulda tek başımayım. Mutlu olduğumda tek başımayım. Herkes ailesi ile vakit geçirirken ben yine tek başımayım.

 

Tek olmak çok üzücü. Kimseyle konuşamamak da çok üzücü. Bende geceleri camdan dışarıya bakıp yıldızları izliyorum ve içimden geçenleri anlatıyorum. Kimse beni dinlemiyor ama yıldızlar dinliyor.

 

Sevgili günlük ben büyüyünce annem beni sever mi ? Ya da babam beni dövmeyi bırakır mı? Eğer öyle olacaksa bir an önce büyümek istiyorum. Büyüyünce abim ile de tanışırım ve o belki beni sever. Kimse beni dinlemezken o beni dinler değil mi ?

 

Umarım dinler ve beni sever. En büyük dileğim bu.

 

Günümüz

 

Acı neydi ? Sadece fiziksel anlamda mı acı çeker insan ? Hayır. Acının en büyüğü ruhsal olandır. Fiziksel acı zamanla geçer ama ruhsal acılar bir ömür boyu sizinledir. Unuttum dersiniz ama asla unutmazsınız. Bir anda karşınıza çıkar.

 

Tıpkı Rüzgar'ın karşıma çıktığı gibi. O benim için sadece acıydı ve ben unutmaya çalıştıkça kabuslarım da , anılarım da karşıma çıkıyordu. Şimdi de iki yılın ardından canlı bir şekilde karşımdaydı. Gülümsüyordu.

 

Konuşamıyordum. Sanki lâl olmuştum. Tek yaptığım ona bakmaktı. Niye gelmişti? Tek kelime dahi etmeden beni bırakıp gitmişti ve şimdi hiçbir şey olmamış gibi karşıma çıkmıştı. Gülümsüyordu. Niye gülümsüyordu ?

 

"Bir şey demeyecek misin ?" dedi sakin bir sesle. Ne diyebilirim ki ? Geçen onca zamandan sonra ne diyebilirim? "Karşı komşunum." diye devam etti sözlerine. Bakışlarımı ondan çekip karşı eve baktım. Daha günler öncesine kadar Rukiye teyze kalıyordu. Şimdi ise beni terk eden eski sevgilim yerleşmişti. "Nur kon-"

 

"Ne istiyorsun?" dedim soğuk sesimle. Ona deliler gibi aşıkken şimdi hiçbir duygu hissetmiyorum. Ona karşı olan duygularım bir anda alınmış gibi.

 

"Konuşalım mı ?" dedi benim aksime sıcak bir şekilde. Nasıl bu kadar rahat olabilir? Hiçbir şey olmamış gibi nasıl davranır?

 

"Hayır." deyip kapıyı kapatmaya çalıştım ama o eli ile durdurmuştu. "Nur lütfen." Tek kelime etmeden gitmişti ve benden şu an onu dinlememi istiyordu. Bu kadar kolay mı ? İnsanları paramparça ettikten sonra karşılarına geçmek bu kadar kolay mı ?

 

"Beyefendi rahatsız oluyorum. Gider misiniz?" Artık benim için yabancıdan farkı yoktu. Ela gözleri hüzne bürünürken "Lütfen." dedi sadece. Başımı iki yana sallayıp kapıyı kapattım. O da diretmemişti zaten. Elimi kalbime koyup yere çökerken derin bir nefes aldım.

 

Eskiden bana iyi gelen adam şimdi sadece acı veriyor.

 

Onunla olan anılarım gözümün önüne geliyor. Sonra gittiği gün ve benim çaresizliğim aklıma geliyor. Güzel anıları götürüyor. Sadece enkaz bırakıyor. Güzel anılarımın olduğu enkaz ile baş başa kalıyorum. Canımı yakıyor. Onu görmek bile canımı yakıyor.

 

Anlam veremiyorum da. Burada yaşadığımı öğrenip karşı daireyi tutmuştu. Rahatlığı sinir bozucuydu. Düşünmemeye çalışsam da kalbimdeki acı buna engel oluyor. Beni öldürmek isteyen biri vardı. Şimdi de Rüzgar'ın dönüşü bütün dengemi altüst etmişti. Ne yapacağımı da bilmiyorum. İster istemez onunla karşılaşacağım ve düşüncesi bile sadece acı veriyor. Görmek istemiyorum. Varlığını hissetmek istemiyorum.

 

Daha fazla yerde durmayıp odama geçtim. Saatin kaç olduğunu umursamadan yatağa girdim. Uyumaya çalıştım. Birkaç sonra uyanacağımı bile bile.

 

💫

 

Uyuyamadım.

 

Biliyordum. Hep öyle olurdu. En fazla iki saat uyuyup yine uyanmıştım. Çok yorgundum. Ruhsal yorgunluğumun yanısıra fiziksel yorgunluğum ağır basıyordu. Uykusuzluk gerçekten kötüydü. Bugün bir duruşmam vardı ve benim acilen toparlanmam lazım.

 

Saçımı sıkı bir atkuyruğu yaptıktan sonra uzun gri hırkamı giydim ve bel çantamı taktım. Suyumu, telefonumu, evin anahtarını , kulaklıklarımı ve biraz para koyduktan sonra hazırdım. Saat 07.26'yı gösteriyordu. Ayılmam için koşmam lazımdı. Duruşmam saat iki de olduğu için biraz daha rahattım.

 

Evdeki fişleri kontrol ettikten sonra siyah spor ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Bakışlarım direkt karış kapıya kaydı.

 

O kapının arkasında eskiden sevdiğim adam vardı.

 

Beraber hayaller kurduğumuz , mutlu olduğum anılarda yanımda olan adam vardı. Vardı ama benim için yoktu. Bana bir şey demeden çekip gittiği için kızgındım , kırgındım, üzgündüm ama dün karşıma çıktıktan sonra hiçbir şey hissetmediğimi fark ettim.

 

Rüzgar'ı tamamen bitirmiştim. Benim için yabancıdan farkı yoktu.

 

Daha fazla kapıya bakmayıp merdivenlerden aşağıya inip binadan çıktım. Soğuk hava yüzüme çarpınca derin nefes aldım. İyi gelmişti.

 

Kulaklıklarımi takıp sahile doğru hafif tempolar ile koşmaya başladım. Koştukça rahatlıyorum. Kulağımda çalan şarkı ise dünyadan soyutlanmamı sağlıyor.

 

"Alırım başımı, başım bir deli nehir

Silerim yaşımı, siler ismimi şehir

Kestirir saçımı, kendimi avuturum

Bi' gülü kurutur, kurursa unuturum"

 

Şarkı sözlerini mırıldanırken tempomu hızlandırdım. Rüzgar' ı düşünmek istemiyorum ama karşı komşum olduğu aklıma gelince geriliyordum. Onunla yüz yüze gelmek bile istemiyorum ve durum böyle olunca elbet karşılaşacktık. Bu canımı sıkıyordu.

 

"Bi' mektup yazarım yokluğundan da ağır

Bi' kedi alırım, sen de anneni çağır

Ellerin aklımda, sevdan kalbimde kalır

Hep hüsran, hep kahır, söyle artık, olsun"

 

Konuşalım demişti. Ne konuşabilirdik ki ? Beni nasıl kandırdığını, beni yüz üstü bıraktığını mı konuşacaktık ? Durum ne olursa olsun ben hak etmemiştim. Tek kelime dahi etmeden çekip gitmesini hak etmedim. Canımı yaktı. Bu zamana kadar tanıdığım herkes tarafından darbe almıştım ama canımı en yakan Rüzgar'dı.

 

Koştum... Düşünceler beynimi ele geçirirken daha hızlı koştum. Onlardan uzaklaşmak için koştum. Rahatlamak için koştum.

 

1.5 saat sonra

 

Sahilde yarım saat boyunca koştuktan sonra eve gelip duş almıştım. Kendime tost hazırlayıp yedikten sonra ise siyah takımımı giyip saçımı topuz yapmıştım. Şimdi ise önümdeki kutunun içine bakıyordum.

 

Üniversitede anneme yazıp ama göndermediğim mektuplar...

 

Birkaç tane vardı ve ben göndermeye hiçbir zaman cesaret edemedim. Annem ile iyi bir ilişkim olmadığı için onunla konuşmaya bile çekiniyordum ama ona sarılmayı çok istiyorum. Benden nefret eden anneme sarılmayı istiyorum. Sadece anneye sarılmanın nasıl bir duygu olduğunu merak ediyorum.

 

Hiçbir zaman öğrenemeyeceğim.

 

Mektuplara daha fazla bakmayıp kutunun kapağını kapattım ve çekmeceye geri koydum. Çantama gerekli eşyaları koyduktan sonra odamdan çıkıp siyah topuklu ayakkabılarımı giydim. Aynadan bakınca iyi göründüğüme kanaat getirdim. Makyaj ile yorgun yüzümü kapatabilmiştim. Sadece bakışlarım donuktu ve ona da çare olmadığı için daha fazla bakmayıp evden çıktım. Kapıyı kapatmam ile karşı evin kapısının açılması bir olmuştu.

 

Siyah boğazlı kazak ve aynı renkte pantolon giymişti. Göz göze gelince yüzündeki yorgunluğu görebiliyordum. Büyük ihtimalle gece uyumamıştı. Beni incelediğini fark edince gitmek için adımladım ama bana seslenmesi ile durmak zorunda kaldım.

 

"Ne zamana kadar kaçacaksın?" Yavaşça ona döndüm. Gözlerindeki hüzün benim için bir şey ifade etmiyordu. Boş bakışlarım onu üzüyor gibiydi.

 

Oysa böyle olmamın sebebi de ta kendisi.

 

"Kaçmıyorum." dedim onun aksine düz bir sesle. "Yabancılar ile konuşmayı sevmiyorum." diye ekledim. Gözlerinde kırgınlık geçmişti ama umurumda değildi. Rüzgar benim için yabancıydı.

 

"Nur lütfen. Bilmediğin şeyler var." Bilmediğim her neyse onun canını yakıyordu. Sesindeki hüzünlü ifade bunu gösteriyordu. Madem bilmediğim şeyler var. O zaman önceden bana açıklasaydı. İki yıl beklemeseydi.

 

"İlgilenmiyorum. Daha fazla zorlama. Mümkünse karşıma çıkmamaya çalış." Merdivenlerden inerken bağırmıştı. "Sen ne dersen de karşına çıkacağım Nur." Adımlarımı hızlandırıp binadan çıktım. İstemiyorum. Onunla karşılaşmak istemiyorum.

 

Temiz havayı içime çekerken yürümeye başladım. Beş dakikalık yürümenin sonunda taksi bulup binmiştim. Camdan dışarıyı izlerken telefonumun zil sesi ile bakışlarım çantama döndü. Çantamdan çıkarıp arayana bakınca numara olduğunu gördüm. Kim olabilir ki ?

Tereddütte kalsam da açıp kulağıma yaklaştırdım.

 

"Nilda ?" Abimin sesi kaşlarımın çatılmasına sebep oldu. Niye aradı ki ?

 

"Ne oldu ?" dedim pat diye. Ofladığını işitmem ile telefonu kapatma isteğim arttı. "İşin ne zaman biter ?" Bu kibarlık nereden geliyor? Alışık olmadığım davranışlar. "Bilmiyorum. Niye ? "

 

"İşin bittikten sonra bizim eve gel." dedi ve konuşmama izin vermeden telefonu kapattı. Odun! Bende kibar bir şekilde konuşmasına şaşırıyorum. Öküz işte. Kendini belli etti. Telefonu sinirle çantaya koyup dışarıya döndüm.

 

Gitmeyeceğim. Çok önemli bir konuysa kendi gelir zaten. Aradan geçen yarım saatin ardından taksiden inip adliyeye girmiştim. Bir davam tek olduğu için rahattım. Başlasın mesaimiz.

 

Aren Akdemir

 

"Odunsun ! Yontulmamış odunsun." Sarper yine bana söylenirken oflayıp elimdeki dosyayı masaya bıraktım. "Başımın etini yedin Sarper. İki dakika sus." Bana ters ters bakarken içinden küfür ettiğine yemin edebilirim.

 

"Ne oldu da senin moralin bozuk ? Hem Nilda'yı niye çağırdın ? "

 

"Diğerleri gelsin söy-" Kapının çalınıp açılması ile sözüm yarıda kalmıştı. Çağla, Alper, Nevzat ve Tolga içeriye girince Sarper'de oraya döndü. "Başkomiserim bizi çağırmışsınız." Hepsi karşımda dizilirken sıkıntıyla nefes alıp masanın üstündeki kağıdı onlara doğru ittim. Sarper kaşlarını çatıp katlanmış kağıdı alıp açtı.

 

Aradan geçen birkaç saniye sonra sinirle ayağa kalkıp bağırdı. "Sikeyim. Böyle işi sikeyim. Ne diyor lan bu? Bildiğin kızı ölüme gönderin diyor." Çağla kağıdı elinden alıp okurken elimle yüzümü sıvazladım.

 

"Bugün gece 22.00'da sana göndereceğim adrese Nilda'yı getir. 3 kişiye karşılık bir kişi. İyi düşün başkomiser."

 

"Lan ! Şerefsize bak. " Alper'in sesi odada yankılanırken Çağla ile göz göze geldim. "Yapmayacaksınız değil mi ?" dedi kısık çıkan sesi ile. "Bilmiyorum." deyince Sarper sinirle bana döndü.

 

"Ne demek bilmiyorum. Lan ! O senin kardeşin kardeşin. Hiç mi vicdanın sızlamıyor ? Tamam kardeşliği siktir et. Masum bir vatandaşı göz göre göre ona veremeyiz. Allahaşkına aklını başına al yoksa ben yapacağımı biliyorum."

 

"Sarper abi haklı. Biz zaten elimizden geleni yapıyoruz. Onu bulacağız. Kimsenin kılına zarar gelmeden bu olayı çözeceğiz." dedi Nevzat.

 

Büyük bir duygu karmaşası içersindeydim. İlk defa ne yapacağımı bilmiyorum. Gönderemem. Bunu yapamam ama bir yanım gönderirsen büyük ilerleme kaydedeceğini söylüyor. Nilda'yı sevmiyorum ama ona bu kötülüğü de yapamam. İşime duygularımı katamam.

 

"Nilda'yı göndersem bile elini kolunu sallaya sallaya göndermem zaten. Kafamda kurduğum bir plan var ." Ayağa kalkıp cama yaklaştım.

 

"Kusura bakmayın ama başkomiserim siz ne dediğinizin farkında mısınız ? Bir psikopatın peşindeyiz ve göz göre göre Nilda' yı ona gönderemeyiz. " Tolga' nın sesi ile sinirle soludum.

 

Sandalyenin üstündeki ceketimi alıp "Kafamı toplamam lazım. Nilda' yı göndermeyeceğim. Düşünüyorum tamam mı ? Şerefsizin hamlelerini hesaplamaya çalışıyorum ama yok. Adam her hamlemizi biliyor gibi. Çıkmazdayım şu an." dedim ve kapıya yöneldim.

 

"Nilda buraya gelirse beni arayın." Konuşmalarına izin vermeden odadan çıktım. Gerçekten çıkmaz bir yoldaydım. İlk defa ne yapacağımı bilmiyorum. Bu durum gittikçe sinirlerimi bozarken duvarlar üstüme üstüme geliyor.

 

"Başkomiserim." Aykut elinde dosya ile yanıma gelince durup ona baktım. "Bu dosyayı getirmemi istemiştiniz." Kendi halinde işine bağlı bir polisti Aykut. Şu zamana kadar kimseyle doğru dürüst muhattap olmaz sadece ona verilen görevleri yerine getirirdi.

 

"Sen odama götür. Ben dışarıya çıkacağım." dedim sıkıntıyla. İçimde kötü bir his vardı ve bu beni rahatsız ediyordu. Aykut beni onaylayıp yanımdan ayrılınca bende karakoldan çıktım. Arabama bildiğim gibi sürmeye başladım.

 

Nilda...Ne kadar inkar etsem de kardeşimdi. Aramızda kan bağı vardı sonuçta. Babalarımız aynıydı. Ondan nefret ediyorum. Babam , annem ile evliyken onun annesi ile ilişki yaşamıştı. Kadın , babamın evli olduğunu bile bile ilişkisine devam etmişti. Mide bulandırıcıydı sadece.

 

Yetmezmiş gibi bir de çocukları olmuştu. Nilda'yı 14 yaşında öğrenmiştim. Bir kardeşim olduğu için başta sevinsem de o kızın annemin çocuğu olmadığını ve annemin ne kadar üzüldüğünü öğrenince ondan sadece nefret etmeye başlamıştım.

 

Annem aldatıldığını öğrendiği gün babam ile kavga etmişti. Kavgaları arttıkça ben o kadından ve kızından daha da nefret etmeye başladım. Onlar yüzünden annem defalarca kez kriz geçirip hastanelik oldu. Babam o kız yüzünden beni dövmeye başlamıştı.

 

O kızı ile mutlu bir hayat yaşarken ben annem ile yaralarımızı sarmaya çalışıyorduk.

 

Onlar mutlu aile tablosunda yer alırken benim çocukluğum ölmüştü. Nilda ile sürekli karşılaşmaya başlamıştık. Onu her görüşümde yüzündeki gülümseme eksik olmuyordu.

 

Ben ona nefretle bakarken o ışıldayan mavi gözleriyle bana bakıyordu. Çok neşeliydi. Renkli giyinirdi. Saçını renk renk boyardı. Gülümserdi. Sürekli gülümserdi ama artık...Artık yüzünde tek bir duygu bile yok.

 

Tanıdığım neşeli kız artık yok. Ne yaşadı bilmiyorum ama neşesini yitirmesine yol açmış. Rengarenk bir kız artık siyahlara bürünmüş. Nilda'yı sevmesem de bu durum canımı sıkıyordu.

 

Niye böyle olduğunu merak ediyorum.

 

Başta ölürsen mutlu olurum demiştim ama şu an pişmanım. Kimse ölmeyi hak etmiyor. Nilda asla hak etmiyor. Şu an ışığı sönse de o hayat dolu bir kızdı ve benim aklımda sürekli öyle kalacak. Nilda yaşamalı, mutlu olmalı.

 

Aradan geçen yarım saatin ardından arabayı park edip indim. Ezbere bildiğim yollardan geçip annemin mezarının önüne geldim.

 

Kaç yaşına gelirsem geleyim her sıkıntıya düştüğüm an annemin yanına gelip konuşurum ve rahatlarım. Kuruyan otları yerinden söküp toprağa su dökmeye başladım. Boş şişeyi kenara bırakınca ellerimi açıp dua etmeye başladım.

 

Duam bittikten sonra mezar taşına dokundum. Daha 16 yaşındayken annem canına kıymıştı. Hayattaki tek dayanağım da gitmişti. Ölmeden önce dediği sözler kulağımda yankılandı. "Ben daha fazla dayanamıyorum oğlum. Babanın , o kadın ve kızı ile ilgilenmesi canımı yakıyor. Onlar olmasıydı daha mutlu olabilirdik."

 

Annem onlar yüzünden canına kıymıştı. İkisinden de nefret ediyorum. Onlar olmasaydı annem ölmeyecekti. Ben onca şeyi yaşamayacaktım.

 

"Annem yine ben geldim." Derin bir nefes alıp mezar taşına uzun uzun baktım. Selda Akdemir yazısı canımı yakıyordu.

 

"Bu aralar o kadar yoğunum ki. Peşinde olduğum biri var. O kızı ve ekibimdekilerin kardeşlerini öldürmeyi hedefliyor. İlk defa çıkmazdayım. " Islak toprağa dokundum. "Herkes kardeşi için endişeli. Nilda' da aralarında ama ben ona karşı duygusuzum. Ona öfkeliyim." Yutkundum. "Ama bir yandan da bilmiyorum. Sarper ona yakın olunca içimde bilmediğim bir duygu oluşuyor. "

 

Sarper ile yakın olması da canımı sıkıyor. Umursamamam gerekiyor ama elimde değil. Duygu karmaşası yaşıyorum.

 

"Peşinde olduğum adam bugün Nilda'yı ona göndermemi istedi. Bir yanım göndermek isterken yapamadım. Anne keşke hayatta olsaydın ve bana akıl verseydin." Ya da ölmeden önce bana o sözleri söylemeseydin. Belki de kardeşimden nefret etmezdim.

 

Daha fazla konuşmadım. Dakikalarca sessiz kalıp annemin mezarını izledim. Gitmek istemedim. Annemin yanından ayrılmak istemedim. Kaç saat mezarlıkta kaldım bilmiyorum ama hava kararmaya başlamıştı. Artık gitmem gerektiğini anlayınca son kez annemin ismine bakıp oturduğum yerden kalktım.

 

Mezarlıktan çıkıp arabama binince karakola doğru sürmeye başladım. İstanbul trafiği yüzünden bir buçuk saatte karakola varmıştım. Arabayı park ettikten sonra karakola girdim. Gördüğüm kalabalık kaşlarımın çatılmasına sebep oldu. Sarper elinde telefon ile sağa sola yürüyüp bağırıyordu. Çağla' nın elinde poşet varken , amir ve ekip bir şey tartışıyor gibiydi.

 

Onlara yaklaşınca beni ilk fark eden Sarper oldu. Telefonu cebine koyduğu gibi yakama yapışınca kaşlarımı çattım. "Göndermeyeceğim dedin. Lan göndermeyeceğim dedin. Niye yaptın ? Kardeşin o senin gerizekalı. Sende vicdan hiç mi yok?"

 

Onu itip "Kendine gel ! Ben bir şey yapmadım. Neden bahsediyorsun?" dedim sinirle.

 

"Telefonların niye kapalı lan o zaman ? Kaç saat oldu. Nilda..." Konuşamadı.

 

"Ne oldu Nilda'ya ? "

 

"Aren." Cihan amirim , Çağla'nın elindeki şefaf poşeti alıp bana uzattı. "Yarım saat önce bu bize ulaştı ve şu an Nilda'ya ulaşamıyoruz."

 

Poşeti elime alıp içine bakınca gördüklerim ile yutkunamadım. Birkaç tutam siyah saç vardı ve bir not. Notu elime alıp içine açtım.

"Kardeşinin güzel saçları varmış başkomiser." Etraftaki sesleri algılayamıyordum. Tek yaptığım saçlara bakmaktı.

 

"Saçlarımı çok seviyorum bir kere. Asla kesmem Aren."

 

"Saçlarım benim için yaşam kaynağı. "

 

"Saçıma dokunma Aren. "

 

"Canım saçlarım ya. Bak bugün pembe saçla karşına çıktım. Bir dahakine mavi yapacağım. "

 

Nilda saçlarını çok sever. Kimseye dokundurtmazdı ve şerefsiz psikopat kardeşimin saçını kesip bana göndermiş.

 

"Nilda'dan haber alınamıyor." Bu cümle defalarca kez kulağımda yankılandı. Haber alınamıyor. Başına bir şey geldi. Ona zarar verdi. Nilda' nın başı dertte ve nerede olduğunu bilmiyoruz.

 

Bölüm sonu

 

Bitti :)

 

Nasıldı?

 

Bölüm başındaki günlük sahnelerini beğeniyor musunuz ?

 

Nilda hakkında ne düşünüyorsunuz ?

 

Aren peki ?

 

Aren' in annesi ile konuşması

 

Ve son sahne

 

Diğer bölüm diyorum...susuyorum.

 

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum canlarım.

 

İnstagram Hesabım : nisaa_yazar_1

 

Diğer bölümde görüşmek üzere sizleri seviyorum ♡♡♡

Loading...
0%