@nisaa_yazar_1
|
17/03/2010
Sevgili günlük,
Bugün abimi ilk defa gördüm. Boyu çok uzundu ve gözleri açık kahverengiydi. Sanırım o renge ela diyorlar emin değilim ama. Ben yanına gitmeden önce gülüyordu, gözleri parlıyordu ama yanına gittikten sonra bana çok kötü baktı.
Çok korktum.
Babamın bana baktığı gibi bakıyordu. O da beni döver mi? Saçlarımı çeker mi ? Ya da karnıma sigara ateşini bastırır mı? Ona baktıkça bunları düşünüyordum. Ve korkuyordum.
Babam gülerek beni ona tanıttı ama benimle konuşmadı bile. Oysa ben onunla konuşmak istiyordum. Korkuyordum ama onu sevmiştim.
O benim abim sonuçta...
Herkes gibi o da beni sevmedi ama.
O yanımızdan gittikten sonra babam ile konuştum. Daha doğrusu sorular sordum. Babamla konuşmak istemiyorum ama abim hakkında merak ettiğim sorular vardı ve korkmama rağmen sordum.
Abimin adı Aren. İsmi çok güzel. Ela gözlü ve benimki gibi simsiyah saçları var. Uzun boylu. Yanında çok küçük kalıyorum.
Yeşil rengi çok severmiş. Bende artık yeşil rengi seveceğim. Polisiye kitapları çok okurmuş. Benim yaşıma uygun olmadığı için okuyamam ama büyüdüğümde bir raf dolusu polisiye kitabı alacağım.
Bir de futbol oynamayı seviyor. Her gün futbol oynuyormuş. Ben sevmiyorum. Abim için öğrenmek istiyorum. Belki ileride beni sevince beraber oynarız.
Mantı en sevdiği yemek. Doğum günü de 12 Nisan. Unutmamak için buraya yazıyorum.
Babam onun hakkında çok şey biliyor sevgili günlük.En sevdiği yemeğe kadar biliyor ama benim hakkımda hiçbir şey bilmiyor. Doğum günümü bile bilmiyor.
Bu biraz üzücü olsa da abimi sevdiği için mutluyum. En azından onu seviyor ve dövmüyor.
Yazacak çok şeyim var ama uykum geldi. Zaten çok sık yazamıyorum. Bazen canım çok yanıyor ve uyumaya çalışyorum. Bazen de ders çalışyorum. Çalışkan bir öğreci olursam annem beni sever belki. Bu yüzden fazla yazamıyorum.
Görüşürüz sevgili günlük...
Günümüz Yorgunum...Yaşananları artık kaldıramıyorum. Vücudum bile tepki göstermeye başladı.
Sırtımdaki yaralar acıyordu. Ne zaman strese girsem sırtımda ya da bacağımda yaralar çıkıyor ve canımı daha fazla yakıyor.
Yorgun hissediyorum. Hasta hissediyorum. Derin bir nefes alıp yataktan kalktım. Abim getirmişti...
Dünkü tartışmamız aklıma gelince sol elimi sıktım. Nefret ettiğini yine yüzüme vurmuştu ama kıyamıyorum da demişti. Niye ikili konuşuyor? Nefret ettiğin birinin gözünün yaşına bakmazsın ama abim öyle yapmıyor.
Dün saçlarımı kesmeme engel olmuştu. Git dememe rağmen gitmemişti. Beni yatağıma taşıyıp üstümü örtmüştü.
Böyle yaptıkça canım daha fazla yanıyor. Umut ediyorum ve sonunda hüsrana uğrayacağımı bildiğim için canım yanıyor.
Boy aynasından kendime bakınca berbat göründüğümü fark ettim. Göz altlarım şişmişti. Burnum kızarmıştı ve tenim soluklaşmıştı. Üstümdeki kıyafetlerden kurtulup siyah tayt , beyaz tişört ve uzun hırkamı giydim. Saçlarımı açıp topuz yapmıştım. Kesilen saçım topuzdan çıkarken sinirle nefes aldım.
Artık ölmek istemiyorum. O adamı bulup kendi ellerimle öldürmek istiyorum. Saçıma dokunduğu elini kırmak istiyorum. Beni bu hâle o getirdi. Bende onun sonunu getireceğim.
Bir daha ölüm lafını dile getirmeyeceğim. Bu kadar çabuk pes edemem. İntikam almam gereken kişiler var ve bunun başında babam olacak adam yer alıyor.
Aynadan daha fazla bakmayıp odadan çıktım. Abim gitmiştir zaten. Karşıdaki banyoya girip elimi yüzümü yıkadım.
Banyodan çıkınca mutfaktan sesler gelmesi ile kaşlarım çatıldı. Abim gitmemiş miydi ? Mutfağa girince gördüğüm görüntü ile adımlarım durdu.
Abim kahvaltı hazırlıyordu.
Gitmemişti ve kahvaltı hazırlıyordu. Arkasını dönünce beni fark etti. Elindeki tavayı masaya bırakıp "Bu kadar uykucu olduğunu bilmiyordum." dedi.
Sen benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun ki abi.
"Niye gitmedin ?" dedim yorgun sesimle. Ocağı kapatıp bana yaklaştı. "Misafirperver de değilsin." dedi ve elini alnıma bastırdı. Her hareketi beni dumura uğratıyordu ama o sanki çok normalmiş gibi davranıyordu.
"Ateşin var. Kahvaltı yap. Sarper ilaçlarını getirmişti. Düzenli kullanman lazım. Aksatma sakın." dedi ve arkasını dönüp masaya geçti. Boş sandalyelerden birine oturup çay doldurmaya başlamıştı.
Bunlar hepsi şaka olmalı. Başka açıklaması olamaz.
Yavaş adımlarla karşındaki sandalyeye geçtim. Çay bardağını önüme koyunca ona baktım. O ise yaptığı menemene ekmek banıyordu. İştahla yerken bakışları beni buldu.
"Bakma öyle." dedi.
"Nasıl bakıyorum?"
"Boş...Çok boş bakıyorsun." dedi kısıkça. Gözlerimi kaçırdım. Beni siz bu hâle getirdiniz diyemedim.
"Kahvaltı yapacak mısın? Yoksa ben zorla mı yedireyim?" Yutkunamadım. Abim bir anda nasıl değişti? Niye değişti? Oyun mu her şey? Günün sonunda üzülen yine ben mi olacağım?
Konuşmayıp çayımdan bir yudum aldım. Ofladığını işittim ama ona bakmadım. Birkaç saniye sonra önüme tabak koymuştu. "Baş belasısın Nilda. Bu tabak bitecek. Şanslısın ki özel tarifimi ilk defa sana yaptım."
Şanslı değilim...Bu hayattaki en şanssız insanlardan biriyim.
"Niye böyle davranıyorsun?" dedim mırıldanarak. "Niye iyi davranıyorsun? Geçen güne kadar Benden nefret ediyordun. Ölmemi istiyordun." Gözlerine baktım. Uzun uzun bana baktı. Konuşmadı. Belki de ne diyeceğini bilmiyordu. Birkaç saniye daha baktıktan sonra boğazını temizledi.
"Ben öyle dediğim için özür dilerim. " dedi sadece. Nefes alamadım. Kafamda birçok cümle geçmişti ama özür dileyeceğini düşünmemiştim. "Geçmişin öfkesini senden çıkardım. Üzgünüm. Öyle dememem lazımdı. " diye devam etti sözlerine. "Dedin ama." dedim yorgun sesimle.
"Evet. Dedim. O sözleri geri alamam." Pişmanlığı sesine yansımıştı. Haklıydı. Geri alamazdı. Benim kalp kırıklığımı iyileştiremezdi.
"Alamazsın. Ama sana kızmıyorum. Belki de kendince haklıydın . Ölmem herkes için iyi olur. " dedim tepkisini ölçmek için. Sol eli yumruk oldu. Ela gözleri , mavi gözlerime değdi. "Ölmeyeceksin. Bu yolda kendimi feda ederim ama senin ölmene izin vermem." dedi kararlı sesiyle. Yutkunamadım. "Sen..." Zilin çalması ile devamını getiremedim. Abim ayağa kalkınca bende kalktım.
O önden gidip kapıyı açmıştı. Birkaç adım gerisindeydim. "Senin ne işin var lan?" dedi sinirle abim. Rüzgar gelmişti ve kaşları çatık bir şekilde abime bakıyordu. "Dün sesimi çıkarmadım ama yeter. Nur ile konuşmam gerek. " Kapıyı yaklaşıp Rüzgar'a baktım. Onunda bakışları direkt bana dönmüştü. "Nur..." dedi sadece. Berbat göründüğümün farkındayım. "Sen kimsin ?" Abimin sabırsız sesi ile bu sefer ona döndüm.
"Sen kahvaltına geri dön. Şimdi geleceğim." İstemeye istemeye yanımdan ayrılınca Rüzgar'a geri döndüm. "O herif kim oluyor da seninle konuşmama izin vermiyor?" Sorusunu es geçip"Niye geldin ?" dedim. "Nur sadece birkaç dakika konuşmama izin ver. Sandığın gibi değil."
"Rüzgar ben çok yoruldum. Bak bana berbat haldeyim. Lütfen benden uzak dur. Konuşmak istemiyorum, dinlemek istemiyorum. İki yıl önce nasıl gittiysen yine git."
Uzun uzun gözlerime baktı. Berbat halde olduğumu görüyordu. Beni son görüşünden sonra çok değişmiştim.
"Sadece bir süre kafanı toplaman için uzak duracağım. Ama şunu unutma Nur. Ben seni çok sevdim ve sevmeye devam edeceğim. " Ve arkasını dönüp evine girdi. Neydi bu şimdi?
Seven biri terk edip gitmez. Sevdiği insanı yarı yolda bırakmaz.
Kapıda daha fazla dikilmeyip içeriye geçtim. Abimin salonda olduğunu görünce yanına adımladım. Köşedeki kitaplığın önünde duruyordu. Yanına yaklaşınca bana bakmadan konuştu. "Polisiye okumayı sever misin ?"
Üç katlı kitaplığımın en üst katı polisiye romanları ile doluydu.
"Severim." dedim sadece. Küçükken sevmezdim . Abimin sevdiğini öğrenince okumaya başlamıştım. Başta sevmesem de sonra okumaya alışmıştım. "Bende severim." dedi.
"Biliyorum." demem ile bana döndüğünü hissettim ama ona bakmadım. "Benim hakkımda başka ne biliyorsun?" deyince ona döndüm. Gözlerindeki merak beni şaşırtsa da belli etmedim. "Futbol oynamayı, aksiyon filmleri izlemeyi ve polisiye okumayı seversin. En sevdiğin renk yeşil. Mantıya bayılırsın. Sinirlenince sol elin yumruk olur. Sevdiğin bir işi yaparken dış dünyadan soyutlanıp sadece o işe odaklanırsın. " dedim normal bir konudan bahseder gibi. Dediğim her cümle de daha fazla şaşırmıştı.
"Sen bunları nasıl biliyorsun?" Abimin şaşırdığı zaman genelde dışa yansıtmaz ama benim her konuşmam onu şaşırtıyordu ve tepkisini açıkça belli ediyordu.
"Küçükken senin hakkında bir şeyler öğrenmek istiyordum. O adama sorunca da söylüyordu. Bazen de gözlem yapıyordum."
Yutkunduğunu gördüm. "Ben senin hakkında pek fazla bir şey bilmiyorum." dedi fısıltıyla. "Sen benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun. Doğum günümü bile hatırlamıyorsundur." Bunları demek bana acı verse de söylemiştim.
"Bilmiyorum." dedi. Şaşırmadım. Rüzgar bile benim hakkımda fazla şey bilmez. Hayatım hakkında her şeyi öğrenmek isterdi ama ben anlatamazdım. Abim olduğunu bile bilmiyordu.
"Önemli bir gün değil zaten. " dedim ve salondan ayrıldım. Mutfağa geçip sandalyeye oturunca nefeslendim.
Biriyle konuşmak hem huzurlu hissettirip hem acı verir mi ?
Abim ile konuşmak bana veriyor. Sebepsizce yanımda olması, benimle konuşması huzur veriyor. Ama her konuşmamızda mutlaka acı veren bir kelimeler de geçiyor.
Bakışlarım tabaktaki menemene kaydı. Benim için yapmıştı. Abim ilk defa benim için bir şey yapmıştı. Yarım bir gülümseme ile çatalı elime alıp tadına baktım. Güzeldi...
Aradan geçen birkaç dakikanın ardından abim mutfağa geri dönmüştü. Yüzüne bakmadım. Zor da olsa birkaç çatal menemenden yemiştim. Sandalyesine otururken "Beğendin mi ?" dedi.
"Güzel olmuş. Eline sağlık." dedim kafamı kaldırmadan.
"O kim ? Seni rahatsız mı ediyor?" Rüzgar'dan bahsettiğini anlayınca kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Gerçeği söyleyip söylememek arasında kalsam da söyledim. "Eski sevgilim."
"Seni rahatsız mı ediyor?" dedi dişlerini sıkarak. "Hayır." dedim.
"Nilda bana doğruyu söyle. Sarper'den onun hakkında bilgi top-"
"Niye araştırıyorsun ki ? Rahatsız etseydi söylerdim. Hatta buradan giderdim. Rahatsız etmiyor." Sinirli bakışları yumuşamıştı. Abimi böyle görmek tuhaf hissettiriyor.
"Tamam. Ama yanlış bir hareketinde yumruğum suratını bulur." Göz devirdim. "Göz devirme. Yemeğini ye. "
"Daha fazla yiyemem." deyince bu sefer o göz devirdi. "Çubuk kadarsın Nilda. Değerlerin çok düşük. Bunun için düzenli ve iyi beslenmen lazım." Sanki keyfimden yemiyorum. Midem almıyor. Ne yapabilirim ki ?
"Bugün böyle konuşuyorsun. Yarın ve diğer günler yine olmayacaksın. " Mırıldanırken çatalımı peynire batırdım. "Eski sağlığına kavuşana kadar yanımdasın." Kafamı kaldırıp ona bakarken o arkasına yaslandı.
"Oldu canım. Başka?" Tepkim onu güldürmüştü. "Başka bir şey istemiyorum. Sağlığına kavuş ve iyi ol benim için yeter." Tek bir cümlesini benim kalbimi ısıtmaya yetiyordu.
"Bugün duruşman var mı ?" diye sordu konuşmadığımı görünce. Olumsuz anlamada kafamı salladım. "Yok. Niye ki ?"
"Benimle karakola geliyorsun o zaman." Kaşlarım çatılırken sözlerine devam etti. "Seni evde tek bırakamam. Yanımda ol. Aklım sende kalmasın."
"Yorgunum. Evde kalacağım."
"Odamda koltuk var. Uyursun." diye diretti. Ne desem inkar edecek. Bu yüzden sessiz kalıp önüme döndüm.
🌠
"Nasıl oldun küçük?" Karakola gelmiştik. Abim dosyalar ile ilgilenirken Sarper abi yanıma gelmişti ve direkt yanıma oturmuştu. "İyiyim. Sen nasılsın?" Kafama vurunca ters bakışlarım onu buldu. "Yalan söyleme. Sesinden bile kötü olduğun anlaşılıyor."
"Sarper eline sahip çık. " Abimin sesi ile Sarper abi göz devirdi. "Bunun da abiliği tuttu." Fısıldaması ile gülümsedim. "Oha ! Gülümsemeyi biliyor." Sarper abinin abartıyla konuşması ile abim bize dönmüştü. "Abartma istersen." dedim.
"Yalan mı küçük? Yüzünde doğru dürüst mimik görmüyoruz. Ağlamayı biliyor musun?" Dün geceyi hatırlayınca yutkundum. Uzun bir aradan sonra ağlamıştım. Abimin karşısında ilk defa ağlayıp içimi dökmüştüm. "Saper senin işin yok mu ? Kızı darlamasana. " Abimin sert sesi ile Sarper abi göz devirip ayağa kalktı.
"Başkomiserim bugün eve dönüyor musunuz ? Sizsiz ev çok huzurlu. Mümkünse gelmeyin." Sarper abinin dedikleri ile abim ters ters ona baktı. "Kaşınıyorsun Sarper." Daha sonra bana dönüp önümdeki poşeti işaret etti. "İlaç saatin geldi. Sıradakini iç."
Sarper abi , abimin her sözüne şaşırıyordu. Şimdi de yüzündeki şaşkınlığı görüyordum. Haklıydı. Sonuçta abim beni sevmiyordu ve nefret ediyordu. Böyle ilgili davranması şaşırtıcı bir durumdu.
"Kafasına saksı düştü herhalde." Sarper abi mırıldanırken poşetten ilacımı çıkardım. Hapı içerken kapı çalınmıştı ve içeriye Yasemin ile Alper girmişti. Alper bana baş selamı verdikten sonra abime döndü.
"Başkomiserim yine zarf gelmiş." Yasemin ile göz göze gelince bana iğrenerek baktı. Umursamadım. O da abime dönmüştü zaten. Kapı çalınınca bu sefer içeriye Çağla , Tolga , Nevzat ve tanımadığım bir polis girmişti. "Bu işkence ne zaman bitecek? Ben her adım attığımda ölecek miyim korkusu ile yaşamak istemiyorum. Kaç gün oldu ama elinizde olan şey sadece kocaman bir sıfır."
"Yasemin , elimizden gelenin fazlasını yapıyoruz. " Nevzat'ın konuşmasından sonra bakışlarım tanımadığım polise döndü.
Bana bakıyordu. Hayır saçlarıma bakıyordu.
Kaşlarım istemsiz çatılırken abimin sesi ile bakışlarımı ondan çektim.
"Tik tak. Tik tak . Zaman doluyor başkomiser. Ama sizin elinizde ne var ? Hiçbir şey. Kardeşinin önce saçını aldım. Sıradaki canı olmasın mı ? Ya da diğerleri? Önce kiminle başlasam acaba ? "
Nefes alamazken abim sinirle yumruğunu masaya vurmuştu. Haklıydı. O hep bir adım öndeyken biz bir şey yapamıyorduk. Bir sonraki hedefinde birinin canı yanacak?
Ama kim ?
Bölüm sonu
Nasıldı ?
Okunma ve yorum az olunca yazma hevesim kaçıyor. Oysa çok büyük umutla bu kurguya başlamıştım:(
Aren ve Nilda nasıldı ?
Rüzgar hakkında her şey ortaya çıkacak. Biraz daha sabredelim;)
Acaba katilin sıradaki hedefi kim ? Bakalım yeni bölümde neler olacak ?
Diğer bölümde görüşmek üzere sizleri seviyorum ♡♡♡
İnstagram Hesabım; nisaa_yazar_1
|
0% |