@nisaa_yazar_1
|
Oy sınırı; 200 yorum sınırı; 100
Keyifli okumalar...
Nefes nefese yataktan sıçrayıp elimi göğsüme bastırdım. Nefes almaya çalışıyordum ama olmuyordu. Titreyen ellerim ile üstümdeki örtüyü çekip ayağa kalkmaya çalıştım. Başım birkaç saniye dönse de toparlanıp balkona çıktım. Korkuluklara tutunurken nefes almaya çalışıyordum.
Yine aynı kâbusu görmüştüm. Çok kötüydü. Abim gözlerimin önünde vuruluyordu. Ben vuruluyordum. O anları tekrar yaşıyordum. Dizlerim titrerken yere çöktüm. Geçmiyordu. Titremem geçmiyordu. Midem bulanıyordu. Başımı gökyüzüne çevirirken nefes alış verişlerim düzelmişti.
Bıktım artık. Her defasında aynı kâbusu görüp uyanmaktan bıktım. Her defasında aynı şeyleri yaşamaktan bıktım. Birkaç dakika mutlu olduktan sonra yine hüzne boğulmaktan bıktım. Ben yaşamaktan bıktım. Daha 17 yaşındayım ve yaşadığım olaylar bana ağır gelmeye başladı.
İyi değilim ve herkese iyi görünmek için çabalamaktan yoruldum.
Benim hayallerim var . Gerçekleştirmek istediğim bir sürü hayalim var ama hayat sürekli beni düşürme çabasında. Ayağa kalktıkça tekrar darbe alıyorum. Artık kalkacak gücüm de kalmadı.
Saatin kaç olduğunu bilmiyorum ama hava karanlıktı ve esiyordu. Daha fazla kalmayıp zorlukla ayağa kalktım. Sarsak adımlarla yatağıma geçince komodinin üstündeki telefonumdan saate baktım. 03.47'yi gösteriyordu. Uykum vardı ama uyuyamazdım. Hep böyle oluyor. Kâbus gördükten sonra tek başıma uyuyamıyorum. Berk ve Ateş'i de rahatsız etmek istemiyorum. Diğerlerinin yanına gitmeye de çekiniyorum. Başımı yatak başlığına yaslayıp gözlerimi kapattım.
"Anne senin yanında uyuyabilir miyim ? Babam bugün evde değil zaten."
"Git başımdan Nilsu. Seninle uğraşamam."
Sol gözümden bir yaş düşünce silmedim. İnsan yaşadığı şeyleri unutamaz. Unuttum dese bile elbet bir gün karşısına çıkar. Oysa unutmayı çok istiyorum. Unutursam belki korkularım da geçer. Belki daha mutlu olurum.
Saatlerce yatakta oturup düşüncelerim ile boğuştum. Hava aydınlanınca saate tekrardan baktım. 07.27 olmuştu. Yataktan inip banyoya geçtim. Soğuk su ile yüzümü defalarca yıkayıp ayılmaya çalıştım. Günlerden cumartesiydi. Ev halkı diğer günlere göre daha geç kalkıyordu.
Odaya geri dönünce boy aynasından kendime baktım. Evde olacağım için pijamalarımı değiştirmeye gerek yoktu. Saçımı açıp tekrar bağladıktan sonra odadan çıkıp aşağıya indim. Kimse uyanmamıştı. Mutfağa geçip dolaptan soğuk suyu çıkardım. İki bardak soğuk su içtikten sonra sandalyelerden birine oturup dizlerimi kendime çektim.
Bugünlerde kendimi iyi hissetmiyorum. Yorgunum, üzgünüm, kırgınım. Tarif edemediğim birçok duygu içindeyim.
"Nilsu ?" Batuhan'ın sesi ile kapıya döndüm. Esneyerek yanıma geldi. "Erkencisin." dedi karşımdaki sandalyeye otururken. "Uyku tutmadı. Sen niye kalktın?"
"Alışkanlık olmuş. Sürekli erken kalkıyorum." Başım ile onaylayınca konuşmaya devam etti. "Yorgun görünüyorsun. İyi misin ?" Değilim. Niye böyleyim bilmiyorum. İyi olmak istiyorum. "Uyku tutmadı. O yüzdendir. " Ayağa kalkıp yanımdaki sandalyeye oturdu. "Çekinmeden benimle konuşabilirsin. Diğerlerine göre daha soğuk durduğumun farkındayım ama beni yanlış anlama. İstediğin zaman anlat bana. " Gülümsedim. Abilerim konusunda çok şanslıydım. Beni dinleyen, yanımda olmaya çalışan abilerim vardı. Seviyorum onları.
"Biliyorum. Sadece son zamanlarda her şey üst üste geldiği için yorgunum. " Saçımdan öpüp geri çekildi. "Sende haklısın. Çok fazla şey yaşadın. Bugün beraber vakit geçirelim. Ailecek. " Güzel olabilirdi. En azından kafam dağılırdı. "Olur. Güzel olur." dedim.
"O zaman bugünkü kahvaltıyı biz yapalım." Ayağa kalkınca bende kalktım. Kollarımı sıvayıp "Ne yapacağız?" diye sordum. "Hiçbir fikrim yok. Dolapta bakalım neler var?" O dolaba doğru giderken bende elimi yıkamak için lavaboya yaklaştım.
🦋
"Ellerinize sağlık çocuklar." Çağla Hanım'a gülümseyip kahvaltıya devam ettim. "Bay ciddiyet öyle bakma lütfen. Sana tripliyim." Berk, Egemen'e abi dese de kabul etmiyordu. İlk Toprak'a dediği için tripliydi.
"Abi de dedim. Niye trip atıyorsun ?" diye isyan etti Berk. "Ben abiyim. İstediğimi yaparım." Bu hâline gülerken Batuhan konuşmaya başladı.
"Bugün kimsenin işi yoksa ailecek bir etkinlik yapalım mı ?"
Egemen ve Ateş hemen onaylarken Levent Bey'de "Olur da ne yapacağız?" dedi Batuhan' a ithafen.
"Merkeze gidelim. Sinemaya gideriz. Üçüzlerin bilmediği yerleri gezeriz." Demir'in dediklerini herkes onaylayınca kahvaltıya devam ettiler.
Sessiz geçen kahvaltının ardından hazırlanmak için odama çıktım. Ekim ayında olsak da hava sıcaktı. Bu yüzden mavi uzun elbisemi giymeye karar verdim. Bileklerimin iki parmak üstünde olan elbisemin kolları kısaydı. Kemerini de takıp saçlarımı açtım.
Dümdüz olan saçlarıma toka takmayıp saç parfümünden sıktım. Şeftali tonlarında rujumu da sürdükten sonra küçük siyah çantama gerekli eşyaları koyup odadan çıktım.
"Vay mavi yakışmış." Demir'in sesi ile ona döndüm. Siyah kot pantolon ve siyah gömlek giymişti. Çok iyi görünüyordu. Güldüğünü işitince kendime geldim. " Abine düştün değil mi ?"
"Yakışıklısın." dedim sadece. Yanıma gelip beni kolunun altına aldı. " Teşekkür ederim. Sende çok güzelsin." Gülümsedim. Aşağıya inince herkesin ayakkabılarını giydiğini gördüm. Beyaz spor ayakkabımı giydikten sonra Demir evden çıkmıştık.
İki araba ile merkeze gidecektik. Levent Bey, Çağla Hanım, Toprak ve Batuhan bir araba ile giderken geri kalanlarımız Demir'in arabasına geçmiştik.
Egemen hemen şarkı açmıştı.
"Ben ne sana taparım, ne seni ararım, ne trip atarım Sen ne beni oyala, ne omuz ovala, işime bakarım Ben o nazı çekemem, günaha giremem, kötü söz edemem Aşk bu kızıl ötesi, yaralı müzesi, hareket edemem"
Ateş ile bağıra bağıra söylemeye başladılar. Berk ve Demir gülerken telefonumu çıkarıp ikisini videoya almaya başladım.
"Acılarım heveste, güneş açar aheste, bir kapalı kafesteyim Topu topu bi deste, ara sıra bi besle, iki nota bir besteyim Seni çöpe atacağım poşete yazık Bi sigara yakacağım ateşe yazık"
Egemen, su şişesini mikrofon gibi kullanırken kahkaha attım. Egemen ve Ateş çok iyi ikiliydi.
"Aşk gidene acımak mı? Bu yükü taşımak mı? Yarayı kaşımak mı? Sor iyisi çıkacak mı? İçime akacak mı? Ve güneş açacak mı?"
Gideceğimiz yere kadar şarkı söyleyip tuhaf hareketler yapmışlardı. Bir sürü video çekmiştim. Birkaç tane de fotoğraf çekmiştim. Sabahki kasvet dolu havamdan ikisi sayesinde çıkmıştım. Şu an daha enerjik ve iyi hissediyorum.
Alışveriş merkezine girip sinema bölümüne çıkmıştık. Levent Bey ve Çağla Hanım böyle aktiviteleri pek sevmiyor ama bizim için gelmişlerdi. Toprak mısır alırken Egemen film seçiyordu. Uzun uzun vizyonda olan filmlere baktıktan sonra karar vermişti. Komedi filmi seçmişti. Nedense hiç şaşırmadım.
Biletleri aldıktan sonra salona girip yerlerimize geçtik. Levent Bey, Çağla Hanım ve Toprak arkada iken geri kalanımız öndeydi. Sağımda Berk , solumda Ateş vardı. Film başlayınca derin bir nefes alıp arkama yaslandım.
🦋
"Egemen abiciğim , artık dursak mı ? Ayaklarım da derman kalmadı." Ateş'in isyanı ile durmuştuk. Sinemadan sonra yemek yemiştik. Çağla Hanım ile birkaç mağazadan kıyafet aldıktan sonra çarşıyı turlamaya çıkmıştık. Egemen bize rehberlik yapmak isteyince kabul etmiştik ama şu an pişmanız. Mardin'de ne kadar tarihi yer varsa bizi götürüyordu. Sadece birkaç yeri gezebilmiştik orası ayrı tabi.
Ve şu an yorgunluktan ölüyorum. Çok güzel vakit geçirdim. Üstümdeki ölü toprak kalktı resmen ama bir günde şehri gezme fikri iyi değilmiş onu anladım.
"Oğlum, Ateş haklı. Günler çuvala girmedi ya. Başka gün yine gezeriz." Levent Bey'in sözlerinden sonra herkes onaylayan cümleler söylemişti.
"Aman, size de iyilik yaramıyor. Neyse saat 17.47 olmuş bile. Eve gidelim bari." Egemen önden yürümeye başladı. Batuhan yanıma gelip kolunu omzuma atınca ona döndüm. Diğerleri arabaya doğru yürümeye başlamıştı.
"Ateş ve Berk güzel vakit geçirmiş. Sen eğlendin mi ?" Yürümeye başlayınca önüme dönüp sorusunu cevapladım. "Eğlendim. İyi geldi." dedim sadece. Cebinden bir şey çıkarıp bana uzattı. Avucunu açınca kelebekli bir anahtarlık olduğunu gördüm.
"Annem ile alışveriş yaparken bir mağazada gördüm ve aklıma direkt sen geldin."
İstemsizce duygulanmıştım.
Elinden alıp ona döndüm. "Bu çok güzel. Teşekkür ederim." dedim ve sarıldım. O da bana sarılınca gülümsedim. Seviyorum. Ailemi , abilerimi , burayı seviyorum. Başlarda zorluk çekiyordum ama şimdi tamamen alışmıştım.
"Beğenmene sevindim." Benden ayrılınca kelebekli anahtarlığı çantama taktım. Çok tatlıydı. Turuncu bir kelebekti. Hediyeler benim için her zaman önemli olmuştur. Birinin beni düşünerek hediye alması mutlu ediyor ve onları ömrümün sonuna kadar saklamak istiyorum.
Aldığım ilk hediye boya kalemleriydi. Ateş ve Berk harçlıklarını biriktirip almıştı. Bana verdiklerinde ikisine sarılıp ağlamıştım. O günü asla unutmam. Boya kalemlerini kullanmaya kıyamazdım. Resim çizme alışkanlığım da o günden sonra başlamıştı. Ateş sürekli yanıma gelip onu çizmemi isterdi.
O zamanlar sadece çöp adam çizebiliyordum ama Ateş bunu umursamazdı. Aklıma gelen anı ile gülümsedim.
"Nilsu beni çiz hadi."
"Ateş ben seni nasıl çizeyim ? Anca çöp adam çizebilirim." dedi küçük Nilsu , kardeşine bakarak. 10 yaşındaydı ve resim çizmeyi çok seviyordu. Özellikle üçüzlerinin ona aldığı boya kalemlerini kullanarak. Bazen kullanmaya kıyamasa da elinde sadece o boyalar olduğu için kullanmak zorundaydı.
"Olsun. İki tane çizgi çizsen bile olur. Sonuçta sen çiziyorsun ve ben senin çizdiğin her şeyi beğenirim. Hadi çiz. Saklayacağım resmi. " dedi Ateş heyecanla. Resim güzel olmasa da sorun değildi. O sadece kardeşinin el emeği olan bir şeyi saklamak istiyordu.
"Tamam o zaman. Deneyeceğim." Nilsu kurşun kalemini eline alıp çöp adam çizmeye başladı. Güzel olmayacağını biliyordu ama kardeşini kırmak istemediği için çiziyordu. Turuncu saçlar ve yeşil göz de ekleyince gülüp Ateş'e uzattı.
"Komik oldu." dedi Nilsu gülerek. Ateş ise kardeşinin aksine kocaman gülümseyerek resme bakıyordu. "Çok güzel. Hem sen daha küçüksün. Büyüdüğünde daha güzel resimler yaparsın. Bunu saklayacağım. " Kardeşinin yanağından öpüp koşarak yanından ayrıldı Ateş.
Nilsu ise gülümsüyordu.
Ateş resmi bu yaşına kadar saklamaya devam etti. Birkaç ay önce porte çizerken yanıma gelmişti ve 10 yaşında çizdiğim o resmi bana göstermişti. O günde duygulanmıştım. Benim çizdiğim her resmi saklaması duygulandırıyor.
Ayaz abimin bana aldığı ya da yaptığı hediyeleri de saklıyorum. Ateş ve Berk'in hediyeleri için ayrı bir kutu, Ayaz abimin hediyeleri için ayrı bir kutum vardı.
Şimdi de ailem için ayrı bir kutum olacaktı.
Pazar günü
"Hoş geldiniz? " Ayaz abim bana sarılıp Berk ve Ateş'e döndü. İlk defa yüz yüze gelmişlerdi ve ikisinin tepkisinden çekiniyor gibiydi. Ateş burun kıvırıp "Hoş bulduk hortlak abi." dedi. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Berk ise gülüyordu. Yerlerimize oturunca abim ona döndü.
"Ateş..." devamını getiemedi abim.
Sabah kahvaltıdan sonra Ayaz abim bizimle görüşmek istediğini söylemişti. Üçümüz kabul edince Toprak bizi yanına getirmişti. Hava bugün kapalı olduğu için kafeye gelmiştik.
"Açıklama yapmana gerek yok abi. Seni anlıyoruz. Kötü ve zor bir süreçti ama görev her şeyden önce gelir." Berk her zamanki gibi anlayışla konuşmuştu. Abim gülümsedi ve Berk'in saçını karıştırdı. "Böyle olmasını istemezdim. Çok üzgünüm." dedi bana bakarken.
"Olan oldu hortlak abi. Daha fazla üzüntülü şeylerden konuşmayalım." Ateş elindeki menüyü incelerken abim gülümsemişti.
Geçmişi geri alamayız. Geçmişi unutamayız da ama bir sineye çekmemiz lazım. Geleceğimiz için. Evet çok zor günlerdi. Çok üzüldüm, üzüldük ama kaderimiz de bu varmış. Bu yüzden geleceğe odaklanmak lazım.
Tatlı ve meyve suyu içtikten sonra dışarıda biraz gezmiştik. Daha sonra albay abimi aradığı için askeriyeye gelmiştik. Evet bizi de getirmişti. Abim albay ile konuşurken biz çardakta abimin timi ile sohbet ediyorduk.
Kartal Timi
Yüzbaşı Ayaz Çevik
Üsteğmen Mehmet Sert
Üsteğmen Umut Yavuz
Teğmen Faruk Vural
Astsubay Başçavuş Mehmet Sıddık Kara
Astsubay Başçavuş Hüseyin Çelik
Astsubay Çavuş Alican Taner
"Vay be! Demek üçüzsünüz. " dedi Umut abi.
"Binbaşını güldüren miniğin iki tane erkek versiyonu varmış." diye devam etti Alican abi.
"Kartal Timi?" Karan binbaşının sesi ile hepsi ayağa kalkıp selam verdi. Bizde ayağa kalkmıştık. Karan binbaşı bize kısa bir bakış atıp "Rahat." dedi. "Ayaz nerede ?"
"Albayın yanında komutanım." Mehmet abiyi onaylayıp bize döndü. "Misafirlerimiz varmış." O da çardağa oturunca diğerlerine oturun demişti. "Seni daha iyi gördüm." dedi bana bakarak. Gülümsedim. "İyiyim. Siz nasılsınız binbaşım ?"
"İyiyim sağ ol küçük . Siz ?" dedi Ateş ve Berk'e dönüp. Ateş önce davranıp "Küçüğün üçüzleriyiz." dedi. Tim gülerken binbaşı kaşlarını kaldırmıştı. "Üçüz demek. İyiymiş."
"Sizde Nilsu'nun hayranlıkla anlattığı binbaşısınız." Berk'in dediği ile yanaklarımın kızardığına eminim. Yani hayranlıkla bahsetmiş olabilirim ama Berk'in beni ele vermesi gerekmiyordu. Timdekiler gülerken Karan binbaşı hafifçe gülümsedi.
Birkaç dakika bizimle konuştuktan sonra yanımızdan ayrılmıştı. Timdekiler aniden ayağa kalkıp selam verince sağa döndüm. Abim geliyordu.
"Rahat." dedikten sonra bize kısa bir bakış attı. Üstündeki asker üniforması ile çok iyi görünüyordu. "Görev var. Yarım saat içinde hazır olun." Bizimle vedalaştıktan sonra tim yanımızdan ayrılmıştı. Abim yanıma oturunca dolu gözlerimi görmemesi için başımı eğdim.
"Görev kaç gün sürecek?"dedi Berk. Korkuyorum. Evet mesleği...Görevi sonuçta ama korkuyorum.
"Bilmiyorum ama en kısa sürede dönmeye çalışacağım."
"Sağ salim döneceksiniz değil mi ?" Ateş'in sesi kısık çıkmıştı. Onlarda korkuyordu. Tekrardan kaybetmekten korkuyoruz.
"Ateş..." Konuşamadı abim. Bilemezdi sonuçta. Kesin konuşamazdı. Bize bu konuda söz veremezdi çünkü sözünü tutamayabilir.
"Dönmeye çalış abi. Bizi yine bırakma." dedim titreyen sesimle. Abim avuç içlerimi öpüp "Döneceğim." dedi. Berk ve Ateş'e sarılınca dolu gözlerimi sildim.
Dönecek...Bizi bırakmayacak.
Bölüm sonu
Nasıldı?
Diğer bölüm biraz Ayaz'ın ağzından okuyalım:) bakalım görevde neler olacak
En sevdiğiniz sahne ?
Sınır dolduktan sonra bölüm yazmaya başlarım...okunma sayısına göre yorum ve oy çok az
Diğer bölümde görüşmek üzere sizleri seviyorum ♡♡
|
0% |