@nisaa_yazar_1
|
Ayaz
Elimdeki fotoğrafa bakıp iç çektim. Nilsu, Berk ve Ateş'in gülümsediği bir fotoğraftı. Üç gündür dağlarda bekliyorduk. Esir tutulan bir askerin olduğunu öğrenince plan değişmişti ve önceliğimiz askeri kurtarmaktı.
"Çok tatlılar." Mehmet yanıma oturup sırtını kayaya yasladı. "Komutanım siz üçüzler ile nasıl tanıştınız?" diye sorunca yüzümde tebessüm oluştu. " Komutanım böyle gülümsediğinize göre onları çok seviyor olmalısınız." diye devam etti Alican.
"İstanbul'a görev için gitmiştim. Görev gereği öğretmenlik yapıyordum. İlk Nilsu ile tanıştım. Sonra Berk ve Ateş ile. Aileleri tarafından yaralıydılar. Her anlamda yanlarında olmaya çalışıyordum. Sonra aramızdaki bağ güçlendi. Nilsu ile daha samimiydik." Derin bir nefes alıp başımı gökyüzüne çevirdim.
"Ailesi Berk ve Ateş ile az da olsa ilgileniyordu ve ama Nilsu...Nilsu sanki o evde yaşamıyormuş gibi davranıyorlardı. Bu yüzden bana çok bağlıydı. Bende ona..."
Mehmet , Umut ve Alican beni dinlerken diğerleri etrafı kontrol ediyordu.
"Ben yetimhanede büyüdüm. Üçüzler ile tanıştıktan sonra ailem oldu. Sert bir yapım var. Doğru dürüst konuşmam. Ama onların yanında küçük çocuk gibiyim. " Güldü Mehmet. "Binbaşını bile güldürdü. Daha çok küçükler ama kalpleri çok büyük. Ben çok sevdim onları. " diye devam etti.
"Nilsu'da seni çok sevmiş. Karan binbaşı ayrı tabi. Ona hayran resmen." dedim sitemle. " Komutanım sanki kıskandınız." Umut' a ters ters bakarken Mehmet gülüyordu.
"Komutanım , kampta hareketlilik var." Faruk'un sesi ile ayağa kalktım. Fotoğrafı iç cebime koyarken Alican ve Mehmet'te ayaklanmıştı.
"Sıddık durum nedir ?"
"Komutanım, esir askeri çıkarttılar. Kafasında çuval olduğu için tam göremiyorum ama yaralı olduğu belli. Zor yürüyor."
"Harekete geçiyoruz. Anlattığım gibi herkes yerini alsın. Ben kamp alanına girip askeri çıkarmaya çalışacağım. Tek bir yara dahi almak yok. Anlaşıldı mı ?"
Hep bir ağızdan "Anlaşıldı komutanım." dedikten sonra herkes yerlerine geçmeye başladı. Yüzümdeki maskeyi düzeltip kamp alanına doğru yürümeye başladım. Kampta toplam 53 kişi vardı. Ele başı olan Rohat ve sağ kolu Şiyar ortalıkta görünmüyordu.
"Komutanım, Şiyar'ı görüyorum. İleride araba var. O tarafa yürüyor. Daha doğrusu kaçıyor." dedi Hüseyin. Bir şeyler dönüyor. Bilmediğimiz bir şeyler dönüyor. "Elinizi çabuk tutun." dedim ve kampın arka tarafına geçtim. Arkası dönük ite yaklaşıp cebimdeki iğneyi çıkardım ve boynuna batırdım. Anında yere düşmüştü. Üstümdeki fazlalıklardan kurtulup yerde yatan itin kıyafetlerini giydim. Yüzüme maskeyi taktıktan sonra yerdeki ite susturucu ile sıkıp köşeye çektim. Kampa girince kafasında çuval olan askeri yere diz çöktürtmeye çalıştığını gördüm. Ama asker direniyordu.
"Çök lan ! Kafana kurşunu yiyeceksin."
Yanlarına gidip "Bırak !" dedim. Bana dönmüştü. "Şiyar çadıra götürmemi istedi. " Etrafımda on kişi tek vardı. Geri kalanlar ise çadırlarda olmalı. "Şiyar, başkanının yanına gitti. Ne zaman sana dedi ?"
"Komutanım. Alican ile Şiyar'ın peşindeyiz." Faruk'un sesi ile kampa kısa bir bakış atıp tekrardan karşımdaki ite döndüm. "Gitmeden önce dedi. Eğer askeri götürmeme izin vermiyorsan başkan ile görüşürsün." Gözlerindeki korku ile sırıttım. "Tamam al götür." Askeri önüme itince küfür mırıldandığını işittim. Ama sesi boğuk çıkmıştı.
Askerin kolundan tutunca boy farkı gözüme çarpmıştı. "Komutanım, Şiyar'ı tuttuk ama ters giden bir şeyler var. Konuşmuyor. Sadece gülüyor." Faruk'un sesi ile adımlarımı hızlandırıp çadırın arka tarafına geçtim. Cebimden silahı çıkartıp arkamı döndüm ve iki ite sıktım.
"Başlıyoruz." demem ile silah sesleri yükseldi. Kayanın arkasına geçince yanımdaki asker acıyla inlemişti. Kafasındaki çuvalı çekip yere attım. "Az yavaş ol be!" dedi sinirle. Yeşil gözlü, siyah saçlı bir kadındı. Silah sesleri yakından gelince öne çıkıp sıkmaya başladım.
"Asker misin ?" demişti yeşil göz. "Oradan bakınca neye benziyorum?" dedim bir itin kafasına sıkarken. Cevap vermeyince arkamı döndüm. "Ne yapıyorsun yeşil göz?"
"Elimdeki iplerden kurtulmaya çalışıyorum. Yardım etmek için." Baygın bakışları ve sesindeki yorgun tanı ile gözlerine baktım. "Yaralısın ve baygın bakıyorsun. Kalkma yerinden."
Kaç dakika geçti bilmiyorum ama silah sesleri bir türlü susmuyordu. "Komutanım, kamptan uzaklaşın. Bomba var !" Sıddık'ın sesi ile küfür mırıldanıp silahı belime taktım. Yeşil gözün, elindeki ipleri açıp kalkmasına yardım ederken söyleniyordu. "Sağ ol ya. Yardım için erken geldin."
"Söylenme yeşil göz. Eğer patlamak istemiyorsan acele et. " Hızla kayanın yanından uzaklaşırken Mehmet'in acıyla inleyişi kulaklıkta yükseldi. "Komutanım, Mehmet vuruldu." Kahretsin! "Mehmet, dayan aslanım. Umut , albaya haber ver. Helikopter yollas-" Kolumdan vurulmam ile sendeledim. "Komutanım iyi misiniz ?" Alican'a cevap verecekken yanımdaki yeşil göz yere düşünce ona doğru eğildim. "Sakın uyuma!" Kolumdaki yarayı umursamadan onu sırtıma aldım. Büyük ihtimalle dikişleri patlamıştı. Karın bölgesi kan içindeydi ve gözlerini açmakta zorlanıyordu.
Birkaç adım daha attıktan sonra kamp büyük gürültüyle patladı. Yere düşünce yeşil göz acıyla inlemişti. Zor da olsa ayağa kalkıp onu tekrardan sırtıma aldım. "İyi misiniz?" Mehmet dışında diğerlerinin sesini duymuştum ve içimdeki endişe daha da büyümüştü.
Büyük kayanın arkasına gelince yerde yatan Mehmet'i gördüm. Diğerleri de yanındaydı. "Sıddık buraya gel!" Yeşil gözü yere bırakıp Mehmet'in yanına çöktüm. "Hakkınızı helal edin komutanım." Başını dizime koyup sinirle ona baktım. "Sus lan! Ölmeyeceksin. " İki kurşun yarası vardı ve biri göğsündeydi. "Ko...Komutanım dün gece rüyamda gördüm. Şehit oluyordum. " Umut yarasına bez bastırırken Hüseyin sinirle yanımıza çöktü.
"Saçmalama lan! Oğlum söz verdin . Görevden sonra memlekete gidecektik." Gözleri dolmuştu. "Sen git. Annem üzülmesin. Onun yanında olun tamam mı ? Ağlamasın da..." Daha fazla konuşmadı.
"Komutanım, nabzı düşük. " Sıddık'ın sesi ile sinirle soludum. "Ölmeyeceksiniz lan ! Hepimiz sağ döneceğiz."
"Komutanım kolunuz ve bacağınız..." Alican elindeki bezi bacağıma bastırmaya başladı. Bacağımdan vurulduğumun farkında bile değildim. " Al... Allah'a emanet olun."
Sol gözümden akan yaş Mehmet'in yüzüne düşmüştü.
Nilsu
"Sıkma canını ama. Eminim hepsi sağ salim görevden dönecek." Nisa'nın sözleri ile sıkıntıyla oflayıp ona döndüm. "Bilmiyorum Nisa. Uyandığımdan beri içimde bir sıkıntı var. Bir türlü geçmiyor." Korkuyorum. Abime bir şey olacak diye korkuyorum.
Mehmet , Umut , Faruk , Hüseyin , Alican, Sıddık abilere bir şey olacak diye korkuyorum. Ve içimdeki sıkıntı bir türlü geçmiyor. "Ben bahçeye çıkıp biraz hava alacağım." deyip ayağa kalktım. Nisa yalnız kalmak istediğimi anladığı için bir şey demeyip başı ile onaylamıştı.
Öğle arasında olduğumuz için erkekler basketbol sahasına gitmişti.
Bahçenin arka tarafına geçip çimlere oturdum. Birkaç öğrenci vardı. Ve ileirde Gökmen ile arkadaşları da oturmuştu. Neyseki beni fark etmedi. Onunla konuşacak halim yoktu. Başımı dizlerime yasladım.
"Turuncu, yine hayallere dalmışsın. "Sarp yanıma oturunca ona baktım. Elini ensesine götürüp "Yanıma gelme demiştin ama yapamadım." dedi çekingen bir ifadeyle. Doğrulup derin bir nefes aldım. "Özür dilerim." dedim. Kaşlarını çattı. "Sana öyle dememem lazımdı. Aptal birkaç kişinin sözleri yüzünden sana çıkıştım. Kusura bakma." diye devam ettim.
"Madem bu kadar pişmansın. Seni affedebilirim turuncu kafa. " Gülerek konuşması ile gülümsedim. "Sende sarı kafasın o zaman." Kaşlarını çatıp ters ters bana baktı. "Sarı değilim."
"Saçların hafif sarı. İnkar etme. "
"Tamam. Sen tek diyebilirsin o zaman." Dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerine baktım. Cebinden çikolata çıkarıp bana uzatınca gülümsedim. "Teşekkür ederim."
Çikolataya bakınca yüzüm düştü. "Ne oldu?" dedi bana bakarken. "Bu fıstıklı. Benim alerjim var. Yiyemem." dedim çikolatayı ona geri uzatırken.
"Ben bilmiyordum. Özür dilerim."
"Vay çifte kumrular yan yana." Gökmen' in sırıtarak bize bakması ile göz devirdim. Sarp'ın elindeki çikolatayı alıp yemeye başladı. "Fıstığa alerjin olmana üzüldüm saf kız. "
"Ben sana yanıma gelme demedim mi ?" dedim sinirle. "Bana bak bücür. Ben kimseden emir almam. Keyfim ne isterse onu yaparım." Sarp ayağa kalkıp yakasına yapışınca bende hızla ayağa kalktım.
"Benimde keyfim seni dövmek istiyor. "
Bahçedeki birkaç öğrenci bize dönüp fısıldaşmaya başlamıştı bile. Gökmen , Sarp' a kafa atınca sendelemişti. Sarp'ın kolunu tutsam da o sinirle Gökmen' e yumruk attı.
"Sarp , bırak boşver." Ama beni dinlemeyip Gökmen'e tekrardan yumruk atmıştı. Gökmen'de ona vurunca bağırdım. "Yeter ! Hocayı çağırmamı istemiyorsanız durun ."
İkisi durunca Gökmen dudağındaki kanı sildi. "Bu burada bitmedi. Görürsün sen." Yanımızdan ayrılınca Sarp'ın koluna vurdum. "Ya sen niye ona bulaşıyorsun ki ? Onun da isteği o zaten." Kaşı kanıyordu ve sol elmacık kemiği hafif morarmıştı.
"Bana bir şey demesi umrumda değil. Ama senin hakkında öyle konuşamaz." Sinirle dedikleri ile duraksadım. Kalbimin hızlı çarpmasını göz ardı etmeye çalışıp "Sanane ya benden. " diye mırıldandım. "Görmüyorsun ki. " dedi ve yanımdan ayrıldı.
Ne görmüyorum?
Oflayıp kolumdaki saate baktım. Öyle arasının bitmesine on dakika kalmıştı. Etraftaki fısıldaşmaları duymamaya çalışıp okula doğru koştum.
Sınıfı girince Sarp'ın tek olduğunu gördüm. Sırasında oturmuştu ve başını masaya yaslamıştı. Çantamdan yara bandı ve peçete çıkarıp yanına geçtim. "Her kimsen kalk." demişti bana bakmadan. "Niye ?" deyince hızlıca kafasını kaldırdı.
"Niye geldin ?"
"Sen bana trip mi atıyorsun?"
"Yoo. Niye atayım?" dese de sesi tripli çıkmıştı. "Kaşın kanıyor. Bant vurayım mı ?" Uzun uzun gözlerime baktı. "Vur." dedi sadece. Pencereyi hafif ıslatıp kaşındaki kanı sildim. Acıyla inledi. "Acıdı mı? Özür dilerim." Üfleyince şaşkın bakışları beni bulmuştu. Kanı temizledikten sonra sırıttığını gördüm. "Sırıtmasana." dedim sitemle. Bantı kaşına yapıştırıp geri çekildim.
"Teşekkür ederim. " dedi ve masanın altından çikolata çıkardı. "Merak etme fıstık yok. " Gülümseyip çikolatayı açtım ve ikiye böldüm. Yarısını ona uzatınca gülümsemişti.
"Lan siz ikiniz ne yapıyorsunuz?" Ateş'in sesi ile irkilip kapıya döndüm "Sırık , uzak dur kardeşimden." Ateş, yanıma gelip beni kaldırmıştı. Ters ters ona bakarken Sarp göz devirmişti. "Ateş, ne yapıyorsun ya ?" dedim sitemle.
"Kelebeğimi , mikroptan koruyorum."
"Çok komiksin Ateş." dedi ve ayağa kalktı Sarp. Ateş, elimdeki çikolatayı alıp yiyince koluna vurdum. "Ama o benimdi."
"Sus bakayım. Ben senin abinim. "
"Pabucumun abisi." deyince kafama vurdu. "Ateş, döverim seni. Karışma kıza. " Ateş, beni bırakıp bir adım Sarp' a yaklaştı.
"Hayırdır lan ? Sana ne oluyor?"
Zil çalınca Ateş'in kolundan tutup sırasına oturttum. "Seni Berk'e şikayet ederim. Vallahi Sarp'ın ağzını burnunu kırar. " Gözlerim şaşkınlıkla açılırken Sarp'ın eğlenen sesini işittim.
"İster Berk'i ister abilerini çağır. Umurumda değil Ateş böceği."
Gülünce Ateş ters ters bana baktı. "Dua et zil çaldı." Sınıf yavaş yavaş dolarken bende yerime geçtim.
Sarp'ın yanındayken içimdeki kötü his biraz da olsa azalmıştı ama şimdi kalbim sıkışıyordu.
Umarım abimlerin durumu iyidir.
🦋
"Nilsu? Gelsene." Egemen , beni yanına çekince üstüne düşmüştüm. "Ah ! Bir kelebek üstüme kondu." Diğerleri dediğine gülerken , tebessüm etmiştim. "Okul nasıl gidiyor?" diye sordu Demir.
"Çok güzel gidiyor. Özellikle Nilsu için. Değil mi ? " Ateş'in sözleri ile abi tayfası ve Berk bana dönmüştü.
Bahçede oturmuştuk. Çağla Hanım ve Levent Bey ise televizyon izliyordu.
"Niye öyle dedin Ateş?"
Ateş'e ters ters bakıp önüme döndüm. "Saçmalıyor işte. Bugün Sarp ile konuştum diye triplendi."
"Sarp mı ? "
"Niye onunla konuşuyorsun?"
"Uzak dursun senden ."
"Okulda görür o."
Toprak, Batuhan, Demir ve Berk'e şaşkınlıkla bakarken Egemen telefonunu çıkarmıştı. "Polisi arayıp şikayet edeceğim de...Ne demem gerekiyor?"
"Yuh ama !" dedim bağırarak.
"Yuh falan yok. Biz kardeşimizi kimseyle paylaşamayız. Berk ve Ateş...Siz okulda ne yapıyorsunuz?" dedi Toprak.
"Ateş, iki gündür Leman ile konuşmaya çalışıyor." dedi Berk.
"Berk'te , Nisa ile yan yana olmak için türlü hâllere giriyor."
Leman kimdi ? Benim niye haberim yok?
"Ohooo bunlar aşık olmuş. Hayırlı olsun." Batuhan'ın sözlerinden sonra Demir bana döndü. "Sen , üçüzlerine bakma ama. Önce okul, sonda kariyer. 30 yaşına gelirsen belki sevgili..."
Göz devirip ayağa kalktım. "Hepiniz kafayı yemişsiniz. " Eve girince arkamdan gülme sesleri geliyordu. Salona girince Levent Bey "Gel yanıma kızım." demişti. Yanina oturunca kolunu bana sardı.
İstemsiz mutlu olmuştum.
Çağla Hanım, elma soyup bize uzatınca gülümseyip aldım. Levent Bey, bir haber kanalı açınca bakışlarım oraya döndü. Gördüğüm SON DAKİKA yazısı ile yutkunamadım.
"Şırnak 'a operasyona giden timden acı haber geldi. "
Alt yazıda bir şehit ve iki yaralı yazısı ile ayağa kalktım.
"Üsteğmen Mehmet Sert , çatışma sırasında şehit düştü. Yüzbaşı Ayaz Çevik ve esir alınan Üsteğmen Asena Kardaş'ın ise yaralı olduğu biliniyor."
Televizyondaki ses artık derinden gelmeye başlamıştı.
Mehmet Sert şehit oldu. Mehmet abi şehit olmuştu. Abim ve bir asker yaralıydı. Nefes alamazken gözlerimden yaşlar düşmeye başlamıştı.
"Kızım..."
Bir kaç adım atmıştım ki dizlerimin üstüne düştüm. "Nilsu ?" Toprak'ın sesini duyuyordum ama tepki veremiyordum. Tek yaptığım televizyona bakmaktı. Gözlerimdeki yaşlar artarken nefes alamıyordum.
Söz vermişti. Sağ salim döneceğiz diye söz vermişti. Tutmadı....Sözünü tutamadı.
Bitti...
Bu bölümü üçüncü defadır yazıyorum. İlk yazdığım kaydedilmemişti. İkinci yazışımda ise pek beğenmedim.
Benim için zor bir bölüm oldu. Mehmet...
Askerlik ile ilgili bilgim yok. Asker kurgusu okusaydım belki biraz bilgim olurdu ama asker kurgusu da okumadım.
Umarım beğenmişsinizdir
Bakalım diğer bölümde ne olacak?
Diğer bölümde görüşmek üzere sizleri seviyorum ♡♡♡
|
0% |