Yeni Üyelik
5.
Bölüm

1. Bölüm

@nisaberilkaplan

Özür dilerim, özür dilerim bir daha yapmayacağım." geri geri giderken düşmüştüm. "Lütfen bana zarar verme, lütfen." diyerek yerde geri geri süründüm. Yanına bırakıldığım üvey babamdan yine dayak yiyordum. Neden mi? Kirli çatalı yere düşürdüm ve halı kirlendi. Bence yeterli(!) bir sebep

Yatağıma değdiğimi hissettiğimde, kendimi yatağın yan tarafına bastırmıştım. Babam ise hala üstüme yürüyerek küfürler savuruyordu. Bir anda kendimi birisinin kucağında gibi hissetmem ve burnuma gelen nefes kesici koku ile gözlerimi açtım. Bana sıkıca sarılmış kolların sahibinin söylediği sözlerden sonra bayıldığımı hatırlıyorum. Sözleri."Gece yarısı seni bekliyor olacağım güzelim” idi.

 

Saat 11.38

 

"Ah ben burada ne yapıyorum ya.", saat tam olarak 11.38'di ve ben evde babamın kurallarına bilerek uymadım. Babamın kurallarının, cezalarının bulunduğu bir kağıt buzdolabının üstünde yazılıydı. Bilerek gittim ve 'Bir gece dışarıda kalma' cezası olan tabak ve bardak kırmayı yaptım. İkisini de kırdım, birisi bilerek olsa da ikincisi yanlışlıkla olmuştu."Of çok soğuk." sızlanmalarıma devam ederken karşımda duran adamı görmem ile bedenim, tam olarak korkunun beden bulmuş hali gibiydi. Kapıya gelene kadar geriledim ve kapıyı çalarak "Baba lütfen, lütfen kapıyı aç!" diye bağırdım. Babamdan gelen cevap ise "Aklın başına gelir, açmayacağım." idi. Adam gittikçe yaklaşırken orman tarafından gelen uluma sesleri ile biraz duraksamış sonra tekrar gelmeye başlamıştı. Ormana kaçıp ölebilir, ya da burada kalıp kabus yaşayabilirdim. İlk seçenek daha cezbedici aslında. Ormana doğru koşuşum ile arkamdan "Orada kurtlar var , gel." demesi ve hızımın anlık olarak artması bir olmuştu. Ben ne ara bu kadar hızlı koşmayı öğrenmiştim? İçimde sanki kafesten kaçmış özgür bir kurt varmış gibi hissediyordum. Kurt demişken az önce uluyan kurtların sesi artmıştı. Ama az önce kızgın gibi gelen seslerden sevinç çıkıyordu. Evden kaçıp internet kafeye gittiğim zamanlar araştırmış olmam işime yaramıştı. Tam olarak yarım saattir koşuyordum ve saat büyük ihtimalle gece yarısını geçmiş güzel kokulu adam beni bekliyordu. Ama nerede? Yorulmaya başladığımı hissettiğimde durup bir ağacın gövdesine oturdum. Kendimi yormamalıydım. Gelen ulumalar tam sustu diyordum ki diğer ulumalar ile karşılaştırırsak, çok yakından gelen bir uluma ile başımı kaldırdım. Etrafıma bakarken ağacın arkasından olduğunu düşündüğüm bir ses ile "Sen o olamazsın değil mi? Ya kurtsun ya da ayı." dedim ve güldüm "Ayı olamazsın. Fazla sessizsin. Kurtlardan kurtulmak için ne yapılması gerektiğini biliyorum, ama hiç kurtulma isteğim yok. Tüylerine bir kere dokunursam kurtlar hakkındaki bütün bilgilere ulaşmış olacağım." dedim ve omzumdan hafif arkaya bakarak konuşmaya devam ettim. "İzin verirsen dokunabilir miyim bir kere? Seni sevebilir miyim?" dediğimde yanımda biten ayak sesleri ile ayağa yavaşça kalktım. " Ben sana zarar vermem. Benden korkma olur mu?" dedim yumuşak bir ses ile. Elimi kaldırıp hafif öne uzattığımda elime değen sert ama yumuşak tüyler ile ağzımdan" ah çok güzelsin" diye bir nida döküldü. "Çok şey mi istiyorum bilmiyorum ama sana sarılırsam kızar mısın?" dediğimden elimin altından çekilen tüyler ile üzülmüştüm. "Özür dilerim. Bu doğanıza aykırı, senden nasıl böyle şeyler isteyebildim. Üzgünüm, üzgünüm, çok üzgünüm."dedim kendime hakim olamayarak. Biraz geri gittiğimde gelen hırlama ile durdum." Sakin ol, kaçmayacağım, buradayım, zaten kaçsam da gidecek yerim yok. Zaten yerim olsa da ben daha bir adım atmadan beni yakalarsın." dedim, tekrar gerilediğim de arkamda hissettiğim ağaç ile yere çöktüm. Bacaklarımı uzatarak oturduğumda bacaklarıma vurup gelmesini işaret ettim.

Bacaklarımda hissettiğim ağırlık ile şaşırmıştım. Ne yalan söyleyeyim gelmesini beklemiyordum. "Bunu yanlış anlama ama sen ne tür bir kurtsun? Yani benim sözümü neden dinliyorsun? Ya da beni nasıl anlıyorsun?" dediğimde kırılan kemik sesleri biraz tırsmama neden olmuştu. Sesler kesildiğinde gelen o nefes kesici koku ile içime derin bir nefes aldım. "Sen.. Beni buldun.." dedim. "Beni evinde beklemeliydin." dedi. "Şey babam va-" babamdan bahsetmemeliyim. "Seni dışarıda beklemek istemiştim sadece." dedim. "Gece yarısına 22 dakika varken mi?" dedi. Ben niye erken çıkmıştım ki? "Evde durmaktan canım sıkılmıştı. Hem kurt nereye gitti. Ne güzel seviyordum." bir homurdanma geldi. "Ne var?." dedim. "Alastır' ı sevmiş olman hoşuma gitmedi" dedi. "Kurda isim mi verdin? Ah çok güzel!" dedim. "Sen kurtlardan korkmuyor musun?" dedi. Bu sefer farklı bir erkek sesi gelmişti. "Sende kimsin?" dedim. "Benim kim olduğum çokda önemli değil prenses" dedi. "Peki." dedim. Sanırım sesim çocuk gibi çıkmıştı. "Sana kurdumu göstermemi ister misin?" dedi yine aynı erkek sesi. "Tabii ki lütfen." dedim. Bacağımda hissettiğim ağırlık ve gelen hırıltı benzeri ses ile" ah çok tatlısın! " dedim bağırarak." B- Ben özür dilerim bağırmak istememiştim." dedim. Elim titremeye başlamıştı. Kurt kalkmıştı. Bacaklarımı kendime çekerek gelebilecek herhangi bir zarar için kollarımı kendime siper ettim." Ben sana zarar vermem merak etme” dedi yine aynı erkek sesi. Az önceki sesle aynı olduğu için ellerimi indirdim. "Bana zarar vermez misin? Ama sen bir kurtsun?" dedim. "Adam" dedi. "Adam nerede bilmiyorum gitmiştir." dedim. "Hayır ben sadece kurt değilim adamım, kurt adam." dedi. Evet sanırım bu her şeyi açıklıyordu. "Allah'ım sonunda delirdim." dedim. "Bana mühürlendin mi? Benim mührüm müsün? Lütfen mühürlenmiş olalım!" dedim art arda. "Sen mührü nereden biliyorsun?" dedi. Ne diyebilirim ki şimdi. Ben aslında kurt adam hikayeleri içerisinde -babamdan gizli bir şekilde okuyarak- büyüdüm mü? "Boş ver uzun hikaye." dedim. "evet sen benim mühürlümsün. Ama ilk önce kurdunu bulmalıyız." dedi. "NEĞ!" dedim. Demedim bağırdım hatta bütün ormanı inleten bir çığlık attım. Bir hırlama sesi... Bedenimde hissettiğim acı... Kemik kırılma sesleri.. Üstümdeki kurt... Kararan gözlerim... Gözlerimi açtığımda bedenimdeki acı yerini sızıya bırakmıştı. Ne olduğunu idrak edemeden etrafıma baktım. Siyahın yoğunluklu olduğu bir odada, siyah bir yatağın üstünde, siyah çarşafların arasında terler içerisinde yatıyordum. Kalkmak için yeltendiğimde, odada tek olmadığımı kanıtlayan bir el beni yatağa bastırdı. Bedenimdeki acı geri geldiğinde ağzımdan bir inlti kaçtı. "İyi misin? Canını mı yaktım?" dedi elin sahibi. Sesi tanıdıktı ama kim olduğunu bilmiyordum. "Ben neredeyim?" diye sordum. Babam beni merak etmiş (!) olmalıydı. Bu dediğime ben bile inanmazken onun yanında olmamayışıma seviniyordum. Yoksa öldüresiye döverdi beni.

"Bizim evimiz desin güzelim" dedi sesin sahibi."Anladım, soru soracağım." derken bir sorudan kast etmiyordum,

"Bir sen kimsin?

İki evimiz derken neyden bahsediyorsun?

Üç nereden güzelin oluyorum?

Aslında ormandaki adamın güzeli olmayı iyieğlerim ama sanırım o burda değil.

Kurt nerede?

Benim canım neden yanıyor?

Beni neden buraya getirdin?

Bana her şeyi detaylı anlatır mısın?"

dedim. Sonra yanımdaki adama baktım.

" Çok soru soruyorsun güzelim." dedi." Ama sorduğum sorular arasındaki bir sorunun cevabı bu değil ki?" dedim. "Tek tek cevap verirsen sevinirim." dedim devam ederek. Derin bir nefes aldı.

"Adım Özgür,

şuan bulunduğumuz yer ikimizin de evi,

mühürlüm olunca ve güzel olunca doğal olarak güzelim oluyorsun,

ormandaki adamda benim,

Kurt benim kurdum ve şuan içimden çıkmak için debeleniyor,

bağırman ve kurt yanının tetiklenmesi sana zarar verdi, yani kolun kırılmış,

seni buraya getirdim çünkü başka yerde seni iyileştiremezdim, şifacıların bu ormandan çıkması yasak, ayrıca kurdun bir ismi var ‘Alastır’

işte bütün her şeyin detaylı açıklaması. " dedi tek nefeste.

Ağzımdan bir "Hım" çıkınca, yine ormandaki erkek sesi geldi. "Alastır gelse olmaz mı güzelim?" dedi erkek sesi. "Özgür gelse olmaz mı?" dedim.

 

Sonra bir hırlama sesi geldi ve ardından "Kusura bakma onu içimde tutamıyorum, çıkmak için debeleniyor ve az önce duyduğun ses Alastır'a ait, korkma sen onun mühürlüsüsün ve sana zarar vermez." dedi. Sonra yataktan inip bir hırlama sesi çıkartırken büyüyen bedeni ve karşımda siyah bir kurt olan Alastır' ı görmem beni şaşırtmamıştı. Durup silkelendikten sonra bana döndü. Siyaha yakın bir grilikte ki gözlerine bakarak, " Ay çok tatlı. " dedim yerimden kalkmaya çalışarak. Alastır'ın hırlaması ile durdum. Ona en şirin bakışımı gönderirken gözleri mayışmış bir şekil aldı ve hafifçe inledi. Sonra kalkıp yanına gittim ve kafasını okşadım. Severken yere düştü. Ağzımdan çıkan çığlık ile" Alastır?! Alastır iyi misin? Ben mi bir şey yaptım?" dedim. Kafasını elime aldığımda gözlerine baktım. Hafif açıktı. Beynimdeki" Kucağıma yat, uyumak istiyorum. " dedi, Alastır'ın sesi. Hiç itiraz etmeden karnına doğru yatarak "Sence babam beni arıyor mudur, Alastır?" diye sordum." Evet, arıyordu. " dedi. Dediği şey ile şaşkına döndüm." Ama dövmek için, iki gündür eve gitmiyorsun güzelim." dedi. Doğru iki gündür- bir dakika iki gün olmuş muydu? "İki gün ne zaman oldu?" dedim. "Uyuyordun, uyuyan güzel." dedi. İlk kez uzun bir süre uyumuştum. "Anladım, teşekkür ederim. " dedim. "Neden?" dediğinde "Bana söylediğin için." dedim. "Bunun için teşekkür etmemelisin güzelim." dedi. Ama babam bana böyle öğretmişti. Sanırım beni kölesi olarak gören birinin öğrettiği şeyler normal olarak insanlar, yani çoğu kişi tarafından garip karşılanıyordu. "Ben, e şey." dedim. Teşekkür edecektim ama o etme demişti. "Ney? Teşekkür edecekken diyecek başka bir şey arıyormuşsun gibi çıktı sesin?" dedi. Adam sesimden ne demek istediğimi anladı. "Evet teşekkür edecektim." dedim. Kuyruğunda hareketlilik olunca "Bir şey mi oldu Alastır?" dedim. Kafasını kaldırarak bana baktı ve "Sesinden seni anlamak hoşuma gitti güzelim." dedi. "Ay adam resmen ölüp bitiyor mührü için yaa" Diye bir kız sesi duydum. Benim sesim olmayışı beni korkutsa da "Sen kimsin?" dedim. Alastır "Benim güzelim kurdun?" dedi. "Sen değil Alastır içimdeki sese dedim." dedim. "hıh senin kurdun benim o sadece mühürlün." dedi. Trip mi attı az önce? "Evet zoruna mı gitti?." dedi. "Senin ismin ne?" dediğimde gelen "Bilmem ne olsun isterdin? " sesi ile aklıma gelen Beril ismi ile "Beril olsun isterdim, anlamı değerli taş demek." dediğimde hem kurdum hem de Alastır gülmüştü. Ama neye? "Taş gibi olduğumu biliyorum ama senin değerlin olduğumu bilmiyordum." dedi. "Nasılsa benim kurdumsun her şekilde değerlisin." dedim. Ben değil o değerliydi ve bu beni mutlu ediyordu. Olmayan arkadaşlarımın yerini doldurabilecek birisine sahiptim artık. "Şimdi bana gerçek adını söyleyecek misin?" dediğimde. "Söylememe gerek yok sen zaten söyledin, adım Beril." dediğinde mutlu olmuştum. Çünkü sevdiğim bir isimdi Beril değerli taş zümrüt anlamına geliyordu ve içimde Beril ismine karşı farklı bir çekim hissediyordum.

 

Uyandığımda yatakta yalnızdım. Ne zaman uyuduğumu, ne zaman yatağa yattığımı ya da Özgür'ün ne zaman gittiğini bilmiyorum. En son kurdumun ismini öğrenmiştim. Gerisi yok. "Bir ara gitti işte uyuyordum." Ya zaten sana bişey söylemedim ki? "Aman iyi be." Karnımdan gelen sesler ile aşağı kata indim. Mutfak olduğunu düşündüğüm yere girdiğimde, mutfak yerine çalışma odasının karşıma çıkması ile içimde merak tohumları büyüyerek filizlendi. Tam içeri girecekken kapı açılma sesi ile odadan çıktım. Koridorun sonunda Özgür sinirli bir şekilde homurdanıyordu. Yanına giderek "Bir şey mi oldu?" dediğimde bana dönen gözleri sarıdan çok turuncu gibiydi. Gözleri beni korkuturken üstüme eğildi ve "Bir şey olmasını mı isterdin?" dedi. Sesindeki imanın ne anlama geldiğini anlamamıştım ve bu daha çok gerilmeme sebep olmuştu."Hayır, istemem, sinirlisin sanırım ben gideyim." dedim ve arkamı döndüm. Odama çıktıktan sonra neden aşağı indiğimi hatırlayıp - salak olduğumu da hatırlayıp- tekrar aşağı indim. Mutfağa doğru ilerlerken kendi kendime homurdanmayı da ihmal etmedim. Bu sefer çalışma odasının yanındaki odaya girdiğimde bulduğum mutfak ile rahatladım. Hemen buzdolabının yanına giderek kapağını açtım. Açtığım gibi kapatmam aynı anda gerçekleşmişti.4

Dolabın içi ağzına kadar sevdiğim yemekler, tatlılar ve içecekler ile dolu idi. Kimsenin sevdiğimi bilmediğini düşündüğüm, yiyecekleri onun bilmesi hem mutlu etmiş hemde korkutmuştu. Bunların hiçbirisini yememiş, sevdiğimi dile bile getirmemiştim. Acaba zihnimi okuyabiliyor muydu?2

Düşüncelerimi bir yana bırakıp hızla tekrar dolabı açtığım gibi içerisinde bulunan sarmayı ve yoğurt çorbası olduğunu düşündüğüm çorbayı alarak kapağını kapattım. Bir yandan tencerenin içindeki sarmaları yiyor, öte yandan çorba ısıtıyordum. Çorba ısınmaya başlayınca dolapların içerisinde kâse aradım.

İlk açtığım dolapta bardaklar, ikincisinde cipsler - bu dolabı unutabileceğimi sanmıyorum- vardı. Üçüncü dolabı açışımda bulduğum yemek tabakları ile hayal kırıklığına uğramıştım. Dördüncü ve son dolabı açışımda havalara uçabilirdim. Bulduğum boy boy kâseler ile biraz bakıştıktan sonra hızla en küçük olan kâseyi alarak dolabı kapattım. Tezgahın üzerinde bulunan spatula vb. Eşyaların bulunduğu vazonun(?) içerisinden kepçeyi alarak kâsenin içerisine çorba doldurdum. Sonradan aklıma gelen, Özgür ile tekrar buzdolabına ilerledim. Biraz inceledikten sonra en aşağıdaki rafta bulunan etleri gördüm. Eğilerek etlere baktığım sırada en arkada bulunan ve gözüme güzel gelen eti alarak buzdolabını kapattım. Tezgaha giderek üçüncü dolabı açtım ve içerisinden ete uygun bir tabak çıkarttım. Etten iki dilim keserek tabağın içerisine koydum. Bu sefer eğilerek lavabo altının yanındaki dolabı açtım. Karşımda gördüğüm çeşitli tencere ve tavalar ile şansıma küçük bir teşekkürde bulunarak orta boy tavayı çıkarttım. Ocağın üstüne koyduktan sonra lavabo altındaki dolabı açarak içinde sıvı yağı aradım. Dolapta bir raf iki göz vardı. Yukarı gözde çikolata, bal, tahin, yağ vb. şeyler varken; aşağı gözde bulaşık deterjanları temizlik malzemeleri gibi eşyalar vardı. Yağı alarak eğildiğim yerden doğruldum. Tavanın içine göz karararı yağ döktükten sonra etleri içerisine koydum. Çiğ eti koyduğum tabağı yıkamak için içindeki büyük parçayı tekrar dolaba yerleştirdim. Musluğun yanındaki süngeri alarak tabağı yıkadım. Bu sırada pişmiş olan et için, yıkamış olduğum tabağı kullanarak, masaya doğru ilerledim Masa altı kişilikti. Masanın bir ucuna etleri yerleştirdikten sonra kapıya doğru ilerlemek için kafamı kaldırdığımda kapının pervazına yaslanmış olan Özgür'ü gördüm. "Tam beş dakika kırk iki saniye içerisinde hazırladığın yemek - etlerin pişme süresini saymadım- aç kalmayacağımı gösteriyor." dedi. Beni izlediğini bile fark etmemiştim. Masaya baktığımda onun çatalını koymadığımı fark ederek hızla çekmecelere doğru ilerledim ve ilk gözü açarak çatal aldım. Masaya gelerek çatalı onun oturacağı yere koydum.

Bana doğru geldiğinde biraz geri çekilerek ellerimi önümde birleştirdim. Aramızda onun sandalyesi kalacak şekilde durduğunda sandalyeyi çekerek oturdu ve bana dönerek "Sen neden ayakta dikiliyorsun?" Dedi. "Afedersin." Diyerek kapıya doğru gittiğim sırada belime dolanan kollar ile çığlık atarak kapıya arkamı döndüm. Ellerini suçluymuş gibi kaldırdı. "Sakin ol, sakin ol benim."

Bir krizin eşiğinde iken onun yanında duramazdım. Hızlı bir şekilde mutfaktan çıkıp üst kata, kendi odama girdim. Biraz sakinleşince terlediğimi fark ederek odanın içerisindeki banyoya doğru ilerledim. İçeri girdikten sonra bir kaç dakika daha nefeslendikten sonra iç çamaşırlarım kalana kadar kıyafetlerimi çıkarttım. Küvetin yanına giderek suyu açtım. Küvet dolana kadar bekledikten sonra iç çamaşırlarımı da çıkartarak küvete girdim. Hızlı bir banyonun ardından tekrar odaya dönerek üstümü giyindim. Yatağa giderek oturduktan sonra uyumayı düşündüm. Tam yatağın içerisine girecektim ki kapı çalındı. Cevabımı beklemeden içeri giren Özgür'ü görmem ile yatağın içerisinde küçüldüm. "Uyuyacak mıydın? Bende, dışarı çıkıyorum istediğin bir şey var mı, diye soracaktım." dedi. İçimdeki sesimi bularak "Bende gelebilir miyim? Sadece çikolata alacağım." dedim. Bunu söylemem ile Özgür'ün gözlerinde gördüğüm korku ile söylediklerimi tarttım. Acaba çikolatadan korkuyor olabilir mi? "Hayır sen evde dur ben sana alırım çikolata!" dedi ve odadan çıktı. Bana olan ani çıkışı beni üzmüştü. Ama içimde farklı bir duygu vardı. Hayatımda hiç içimde hissetmediğim. Huylandırıyor, tedirgin ediyor, korkutuyor ve merak uyandırıyordu. Yatakta ne kadar durduğumu bilmiyordum. Ama saat beşe geliyordu. Yataktan çıktıktan sonra aşağı indim ve çalışma odasına doğru gittim. Kapıyı açmak için kolu indirdiğimde kilitli olduğunu anladım. Çalışma odasından ümidimi kesince odaları keşfetmeye karar verdim. Mutfağın karşısındaki - yeni fark ettiğim- odaya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda daha çok mor ve siyah ile döşenmiş olan odayı bir kadının kullandığı çok bariz bir şekilde belli idi. Odayı karıştırmamak için gerisin geri dışarı çıktım. Üst kata tekrar çıktığımda odamın kapısı kapalı idi. Açık bıraktığıma emin olduktan sonra yavaşça kapıya doğru yaklaştım ve içeriden ses gelmesini bekledim. "Onu burada tuttuğuna eminim kokusu her yerde, içerilere de bakalım Onu almadan gidemeyiz." Sesinin bıraktığı mayhoşluk güzel hissettiriyordu ama bu adam kimdi? Neden benim odamdaydı? Ve bu eve nasıl girdi? Gibi sorular beynimde dolaşırken kapıya doğru gelen ayak sesleri ile hızlıca Özgür'ün odasına girdim. Girdiğim gibi kadın iç çamaşırları ile karşılaşmam bir oldu. Kapının önünde duran siyah bir sütyen ve bir kaç adım sonrasında ise bir kilot görmek nedense hiçbir şey hissettirmemişti. Biraz ilerledikten sonra yatağa oturmayı düşündüm ama sonra aklıma gelen senaryolar ile ayakta durmak daha mantıklı geldi.

Adım sesleri kesilince adamların aşağı indiğini düşünürek kapıyı sessizce açtım. İlk önce kafamı sonrada bütün bedenimi çıkartarak odama girdim. Girdiğim gibi çıkmam bir oldu. - Gerçekten çok yakışıklı ve nefes kesen- bir adam benim yatağıma yatmış ve gözlerini kapatmış uzanıyordu. Etrafa baktıktan sonra gördüğüm kapı ile hızlı ve sessizce kapıya doğru koştum içine baktığımda gördüğüm banyo ve tuvalet ile hızlıca içeri girdim ve kapıyı biraz aralık bıraktım. Adam odamdan çıktığında siyah tişörtünün altından bile görünen karın kasları ile ağzımın suları akmıştı. Etrafa yayılan kokuda cabası idi. Biraz etrafa bakındıktan sonra tam olarak arkasına saklandığım kapıya bakarak, "Seni almadan gidiyorum diye sakın senden vazgeçtiğimi sanma. Gitmek zorundayım çünkü eğer seni almaya kalkarsam Özgür geldiğinde biz hâlâ çıkamamış oluruz. Buraya parfüm bırakıyorum o seni gördüğünde elinde bu olsun. Ve sakın bizden bahsetme." Dedi. Aşağıdan gelen ince bir kız sesi " Alfa o geliyor çıkmalıyız" Diye bağırdığında içimde bir yerlerde kıskançlığın yoğunluğunu hissettim. Tam arkasını döndüğünde durdu, kafasını omzunun arkasına çevirdi ve bana, gözlerimin içine baktı. Gözlerindeki yoğun özlem ve morun yüz elli tonu beni mest etmişti. Adam arkasını dönüp merdivenlere yürüdüğünde sanki bir büyünün etkisinden yeni çıkmıştım. Bana bakarken gözlerinde gördüğüm özlem içimde bir şeylerin kopmasına neden oldu. Aşağıdan gelen kapı kapanma sesi ile saklandığım kapının arkasından çıktım. Yerde duran parfümü alıp bir fıs. koridora doğru sıktığımda parfümün kokusunun evde üvey babam bana vurmadan önce geçirdiğim büyülü anlardaki -beni kurtarmak hakkında konuştuğumuz(ki o adamın kim olduğunu hâlâ çözmüş değilim)- adamdan aldığım nefes kesici koku ile aynıydı. Tekrar aşağıdan gelen kapı açılma sesi ile olduğum yerde biraz durdum. Adamlar tekrar gelmiş olabilir miydi? Düşüncelerim arasında gidip gelirken, aşağıdan gelen Özgür'ün sesi ile biraz da olsa rahatladım. Aşağıya Özgür'ün yanına indiğimde gözleri ilk olarak elimdeki parfüm şişesine kaydı. Yavaş adımlarla yanıma geldi ve elini elimdeki parfüme uzattı. Uzattığı anda şişeyi arkama sakladım. Onu almasını istemiyordum. Ağzımdan çıkan "O benim, dokunma!" cümlesini ben söylememiştim. "Beni unuttuğunu düşünmeye başladım Zeynep." diyen Beril 'in sesi ile rahatladığımı hissettim. En azından beni anlayabilecek bir kişi vardı. " Zeynep bu adam iyi birisi de-" içimden "Beril?" diyerek seslendim. Sözü yarım kalmıştı ama ben onun ne demek istediğini anlamıştım. Özgür iyi birisi değildi .Salağım ama geri zekalı değildim ya da watty kızı değilim. Ama anlamadığım bir şey var. Sözü neden kesilmişti? Tekrar Özgür 'e baktığımda yüzümde nefret vardı. Özgür bana bakarak "Tamam, senin olsun. Ama bunu nereden bulduğunu merak ediyorum, bunu nereden bulduğunu bana söyler misin?" dedi. Saniye geçmemişti ki "Kapı çaldı, açtım, yaşlı bir teyze vardı, parfüm satıyormuş,bana verdi, bende paramın olmadığını söyledim, ama kadın ,sana bir bardak su karşılığında veririm, dedi, bende kadının susadığını düşündüğüm için su verdim, oda bu parfümü verip gitti." dedim. Bu yalanı nereden uydurdum bilmiyorum ama iyi uydurdum. Özgür gözlerime bakarak başını salladı ve" Bana vermeyi düşünüyor musun? Erkek parfümü ya bu." dedi. Başımı olumsuz anlamda sallayıp mutfağa girdim. Dolaba doğru yürüyüp kapağını açtım ve içinden, çikolatalı sütlerin olduğu raftan, bir kutu çikolatalı süt aldım. Tekrar kapağını kapattım ve masaya doğru yürüdüm. Masanın etrafında olan altı sandalyeden en baş köşede olan sandalyeden birisine oturdum. Elimdeki parfümü bacak arama sıkıştırdım ve hızlıca sütümü açarak tekrar elime aldım. Özgür karşıma otururken ona doğru masanın üstüne sıktım ve içime büyük bir nefes çektim.

 

AKŞAM saat 23.46

 

Akşama kadar evin bahçesinde -evin bir bahçesi olduğunu yeni öğrendim- dolaştım, (elimde parfümle) etraf nefes kesen mükemmellik de ki kokuyu ise bahçede dolaştığım süre boyunca her yere sıkmıştım. Arkamdaki adım seslerini duymazlıktan gelerek oturduğum yerde en az yarım saattir yaptığım gibi ayı izlemeye devam ettim. Adım sesleri biraz yakından gelmeye başlayınca ayağa kalktım ve etrafıma parfümden sıktım. Omzuma değen eli ani bir hareketle tutarak ters çevirdim ve acı verici bir şekilde sıktım. Elin sahibi Özgür ile sıkmayı bıraktım ve onun duyabileceği şekilde "Ne bana ne de tenime dokunma." dedim ve elini bıraktım."Bir şey mi oldu yoksa söylemen gereken bir şey mi var?" diye sordum."Sakin ol Zeynep , bir teyze buldum, sana parfüm verdiğini inkar ediyor gidip bir bak istersen." dedi. Biraz durdum ve Özgürü izledim, hareketlerinde bir farklılık yoktu. Evin içine doğru yürüdüm ve oturma odasına girdim. Karşımda oturan ve korkmuş gözüken teyzeye yaklaştım ve önünde diz çöküp "Teyzeciğim iyi misin?" diye sordum. Teyze bir bana birde arkama baktı. Arkamı dönerek Özgür 'e baktım ve " Bizi yalnız bırakır mısın?" diye sordum. Özgür gözlerime bakarken biraz yüksek bir ses ile "Çık dışarı yoksa ben seni çıkartırım!" dedim ve önüme yani teyzeye döndüm. Arkamdan gelen ses ile kapıyı kapatıp çıktığını anladım. "Teyzecim seni getirirlerken canını yaktılar mı?" diye sordum seven bir yüz ifadesi ile. Teyze rahatladı ve gülümseyerek "Elimi biraz sıktılar ama sorun değil evladım." dedi. Söylediği sözler ile içimdeki sinir dalgalarını tutmaya çalışarak dişlerimin arasından "Buradan çıkmadan önce seni buraya getirenleri ve elini sıkan kaç kişi varsa onları bana gösterir misin teyzeciğim?" diye sordum. Teyze masum masum, kafasını olumlu şekilde salladı. “Tamam teyzecim teşekkür ederim, seni, nereden aldılar da buraya getirdiler?” diye sordum sakin bir şekilde. “Evimin önünden aldılar kuzum.” dedi teyze.”Teyzecim birde ismini söyler misin rica etsem?” diye sordum. Teyze diye diye kadını yaşlandırmıştım. “Adım Selma yavrum, senin adın neydi?” diye sordu Selma abla. “Zeynep, adım Zeynep abla.” dedim ve ayağa kalktım.”Gel seni evine bırakalım Selma abla, çocuğun var mı?” diye sordum, Selma abla ayağa kalkarken. “Vardı kızım ama başka eve taşındı. Uzun zamandır görmüyorum.” dedi. Başımı onaylar biçimde salladım ve kapalı olan kapıya doğru yürüdüm. Aklıma Selma ablayı buraya neden getirdikleri aklıma geldi ve durdum. Arkama döndüm, “Selma abla sen yine doğru söyle tamam mı?” dedim ve kapıyı açtım. Karşı duvarda, ellerini göğüsün de birleştirmiş bir şekilde duan Özgür’ün gözleri arkamdan gelen

Selma ablada idi. Küçük bir ıslık çaldım ve dikkatini üstüme çektim. Özgür olduğu yerden kalktı ve yanımıza geldi. Selma ablaya bakarak “Bu kıza parfüm verdin mi kadın?” diye sorduğunda uyarıcı bir şekilde öksürdüm. Selma abla “Vermedim diyorum evladım anlasana.” dedi. Özgür bir kaşını kaldırarak bana baktı. Atığım bakışın nasıl olduğunu bilmiyorum ama önüne döndü. “Selma ablayı buraya getirenleri bahçede topla.” dedim ve Selma ablaya dönerek güldüm ve koluna girdim. Selma ablayı kapıya doğru yürüttüm ve dış kapıyı açarak dışarı çıkardım. Arkamdan gelen Özgürün birilerine bağırdığını duydum. Bahçe kapısında beliren birkaç sivil kıyafetli adam belirdi. Selma abla kolumu sıkıştırınca kulağımı eğdim ve bir şeyler söylemesini bekledim. “Ortadaki adam bileğimi sıkan adamdı ve o adamdan iki kişi önceki adam ise beni bayılttı.” dedi. Adamlara baktığımda ortadaki adam sanırsam 1,80 veya 1,82 boylarındaydı. Sarı saçlı ve hafif turuncuya kaçan kirli sakalları vardı. Üstünde siyah bir tişört altında mavi bir kot pantolon vardı. “Siyah tişörtlü, bahçe içine gir.” dedim. İçeri doğru bir adım attığında arkamdan gelen hırlama ile daha yüksek sesle hırladım ve siyah tişörtlü olan adama gir işareti yaptım. Sonra Selma ablanın söylediği ikinci adama baktım. Sarı ile açık kahve arasında bir saç rengi ve ssarı saçlıdan en az 8 10 santim uzundu. Sakalı ya da bıyığı yoktu ve üstünde gri bir tişört, altında ise siyah bir eşofman altı vardı. “Ve sen grili sende geç. Beni bekleyin.” dedim ve diğer altı adamın yanına doğru yürüdük. Ben Selma ablanın arkasından siyah Renge Rover’ a bindik. Ara sokaklardan geçtiğimizde araba durdu ve Selma abla ineceğini belli etti. Yine önce Selma abla indi arkasından da ben indim. Selma abla bana döndü ve “Teşekkürler kuzum, arada gel çayımı içersin.” dedi bende yüzüme tatlı bir gülümseme yerleştirdim, “Gelirim Selma abla, ilk boşlukta sana geleceğim emin ol.” dedim ve sarıldım. Uzaktan gelen bir “Anne!” sesi ile Selma abladan ayrıldım ve gelen adama baktım,arkasından vuran ışıktan dolayı yüzünü göremediğim adam gittikçe yaklaşıyordu. Selma ablaya bakarak onay bekledim, gerçekten onun oğlumu diye, Selma abla kafasını hafifçe olumlu anlamda salladığında son kez adama baktım ve arabaya bindiğimde adam koşarak Selma ablanın yanına geldi bir şeyler konuştular ve sonra adam yüzünü tam bana çevirdiğinde araba hareket etti. Hareket zamanına ağız dolusu küfür etsem de evde ceza almak için beni bekleyen iki adam vardı. Araba evin önünde durduğunda indim ve hâlâ bıraktığım yerde duran ama etrafında hizmetçi ordusu olan iki adama bakarak sırıttım. Yanlarına giderek “ O, bakıyorum hayranlarınız var, siz içeri gidin ben bu ikisi ile biraz ders vereyim.” dedim ve hizmetçilerin eve girmesini bekledim. Hepsi içeri girdikten sonra ikisine dönerek adlarını sordum. “Efe” dedi sarışın olan, sonra “Bora” dedi açık kahve saçlı olan. İlk önce Efe ‘ye sonra Bora’ ya bir yumruk attım. İkisi de sendelediler. “Bir daha insanlara karşı nazik davranın!” diye yüksek sesle konuştum. Eve doğru yürüdüm ve içeri girdim.

 

 

Birkaç gün boyunca her şey aynı ilerledi. Uyandım, hayatı sorguladım, yatakdan kalkıp bonyoya girdim, ihtiyaçlarımı giderip duş aldım,aşağı indim,yemek yedim,bahçeye çıktım,dolaştım,eve girdim boş vakit geçirdim, akşam yemeği yedim, odama çıktım,yattım,uyudum. Günler aynı şekilde sürerken, geçen haftalarda ki gördüğüm mor gözleri aklımdan çıkaramıyordum. Bahçeye çıktığımda aklıma geliyor, yemek yerken gözümün önünden gitmiyordu. İçim de ise bir bıkkınlık vardı. Şuana kadar yaşadıklarımı düşünüyorum ve bazı şeyleri sorguluyordum. Mesela Özgür’ün kurt adam olduğunu öğrendiğim de verdiğim tepki sanki bunu bekliyormuşum gibiydi, biraz can sıkıcı. Özgür eve uğradığı zamanlarda içimdeki öfkeyi bastırmak için odama çıkıyor onun çıktığından emin olduktan sonra odamdan çıkıyordum. Beril uzun zamandır benimle konuşmuyor veya iletişime geçmiyordu. Bahçede bunları düşünürken, bahçenin içerisindeki mor menekşeleri suluyordum. Birkaç dakika sonra eve girdim ve mutfağa doğru yürüdüm. Masanın üstünde duran tabakta üzüm,ananas, avakado, kivi gibi bir çok meyve vardı. Dolaba doğru yürüyüp kapağını açtım ve içerisinden üç limon çıkarttım. Limonları yıkayıp tezgâha koydum ve dolapların içerisinden şekeri çıkarttım. Limonları sıkıp içine şeker atarak limonata yaptım ve evin içerisinde yeni keşfetmiş olduğum kütüphaneye çıkmaya karar verdim. Merdivenlere yönelmişken bahçe kapısının olduğu yerden gelen bağırışlara aldırmadım ve yukarı çıktım. Kütüphaneye girdim ve önceden almış olduğum “Mühür Hakkında Her şey” adlı kitabı elime aldım ve eski ama rahat olan koltuklardan birisine oturdum. Aşağı kapıdan gelen ses ile Özgür’ün geldiğini anladım ve yerimden kıpırdamadım. Kitabın kapağını yeni açmıştım ki aşağıdan “Zeynep!” diye birisinin bağırdığını duydum. Ses Özgür’e ait değildi, yerimden kalkmadan kimin gelmiş olabileceğini düşünmeye başladım. Aklıma odamda ki parfüm geldi ve içimde büyük bir korku oluştu. O koku beni rahatlatan tek şeydi. Olduğum yerden bir hışımınan kalktım ve odama koştum, çekmeceyi açtığım anda karşıma çıkan parfüm ile rahatlamıştım. Merdivenlerden gelen ayak sesleri ile elimdde olan kitabı yeni fark ettim ve odanın içerisinde gördüğüm sırt çantasına doğru yürüyüp içine elimdeki kitabı ve parfümü koydum. Dolabıma doğru giderek birkaç iç çamaşırı ve kıyafetlerimden bir çoğunu çantanın içine tıkdım ve camıma doğru yürüdüm. Açmaya çalıştığımda açılmamıştı, arkamda bir adam vardı ve ben köşeye sıkışmıştım, elimi yumruk yapıp cama vurmaya hazırlanırken kapı açıldı ve içeriye o mükemmel koku yayıldı. Bedenim rahatlamıştı ama kendime güvenemiyordum, başımı omzuma çevirdim sonra da tüm bedenimi kapıya doğru çevirmiştim. Karşımda mor gözlü o adam vardı. Geçen hafta gelen ve çantamın içindeki parfümü veren adam, dizlerimin bağının çözüldüğünü hissetim. Birkaç saniye sonra kendimi yerde bulmuştum. Adam içeriye doğru büyük bir adım attı. Ben korkuyor muydum? Yoksa mükemmel heyecanın vermiş olduğu kelebekler dışarı mı, çıkmak istiyorlardı? Sanırım ikisi de oluyordu. Adam yanıma gelip diz çöktü, sanki ne diyeceğini bilemiyormuş gibi baktı yüzüme. Elleri hava kalktı ve beni sardı. İçime doğan huzur korkuyu gönderip yerine oturdu. “Çok hızlı gelişti bunlar.” diye bir sözcük söyledim ben söylemiştim ama ben söylememiştim. Karmaşık duygular içimde çoğalırken adam beni daha sıkı kavramıştı. Kapımın önünde olan ayak seslerini yeni fark etmiştim. Kafamı biraaz kaldırıp baktığım da kapıda ki Özgür’ü görmem bir oldu.

Loading...
0%