10. Bölüm

10. Affet Beni Sevgilim

Nisabzzz6644
nisabzzz6644

 

Selamm yeni bir bölümle karşınızdayım. Bölümü okurken aşağıdaki şarkıları dinleyebilirsiniz. Özellikle Yankı'yı öneririm.

Așağıdaki Begüm'ün modelidir. İnsta hesabı 👉 louska.v

İyi okumalar. 🥰

🎶 Simge - Yankı 🎶

🎶 Burry Soprano & Ege Balkız - Affet Beni Sevgilim 🎶

 

*****

 

Nabız, kalp vuruşlarının oluşturduğu kan basıncı nedeniyle özellikle bilekteki ve boyundaki atardamarda parmakla basıldığında duyumsanan çarpma hissidir. Bir diğer deyişle kalbin her atışıyla birlikte pompaladığı kanın, damarlar üzerinde oluşturduğu basınçtır.

 

Der bilim. Bu bilgileri bu okulun bursuna girmek için çözdüğüm paragraf testindeki bir soruda görmüştüm. Neden bilinmez hala aklımdaydı. Geri kalanı şöyleydi sorunun;

 

Endişe, kaygı, üzüntü, mutluluk, stres altında kalmak, heyecan gibi duygular kalp atışı bir diğer adıyla nabızın hızını değiştirmektedir.

 

Kalbim çok hızlı atıyordu. Onun yüzünden.

 

Daha birkaç dakika öncesine kadar kalbim onun cümleleriyle kuş olup göğsümü terk etmek istemişti. Özgür kalıp uçmak istemişti çünkü o kadar hızlı atmıştı ki bir ağrı saplanmıştı üstüne. Neden o kadar hızlı atmıştı?

 

Mutluluk? Heyecan?

 

Heyecan olabilirdi. Zaten onun yanımdaki varlığı bile kalbimin aynı tepkiyi vermesine sebep oluyordu. Neden?

 

Neden henüz tam anlamıyla tanımadığım bir adamın karşısında kalbim göğsümü delmek için çabalıyordu?

 

Bence mutlulukta olabilirdi. Onun yanında hem mutluydum hem de tam bendim. Mutluluğun ve heyecanın karışımı bir duyguydu benimkisi ama adını bilmiyordum.

 

Bu duyguyu tasvir edemiyorum.

 

Şimdi ise kalbim Yamaç'ın bize doğru attığı her bir adımda farklı bir duygu yüzünden hızlı atıyordu; korku.

 

Yüzündeki ifadeden ne kadar öfkeli olduğu görünüyordu. Yüzüm tamamen ona dönükken sanki zaman akmayı bırakmış gibi hissediyordum. Bize her attığı adım içimdeki korkuyu körüklüyordu.

 

Dönüp Çağrı'ya bakmadım. Mıhlanmış gibi dururken ona dönmeyi istemiyordum. Yüzündeki ifadeye bakmak istemiyordum.

 

Attığı son adımla yanımıza ulaştı Yamaç. Bana bakmadan direk Çağrı'ya çevirdi bakışlarını. Göğsü ona baktıkça hızlı hızlı şişip kalkıyordu.

 

Öfke. Bir diğer kalp atışını etkileyen duygu.

 

Yamaç'ın yüzündeki ifadeyi her ayrıntısıyla görebiliyordum. Kızgın bir boğa gibi burnundan soluyordu. Hiç ama hiç istemesem yavaşça dönüp Çağrı'ya baktım. O da Yamaç'a öfkeli gözlerle bakıyordu. Tek bir duygu vardı ikisi arasında dolaşan. Öfke. Ama Çağrı'nın göğsü Yamaç'ınki gibi şişip kalkmıyordu.

 

Sabit bir şekilde Yamaç'a bakarken Yamaç'ın hemen arkasına kalmış bana doğru çevirdi bakışlarını. O bakışlarda belki de yüzlerce duygu geçti ve ben içlerinden hiç görmemem gereken bir tanesini yakaladım.

 

Sanki ihanete uğramış gibi bakmıştı bana.

 

Onu ihanete mi uğratmıştım? Ama o beni daha tanımıyordu. Tanımadığı bir kızdan nasıl ihanet beklerdi ki? Ya da neden umursardı?

 

Ela hareleri șimdi eskisi gibi bakmıyordu. Sabit bir şekilde bakıyordu bana ama hala aynı yumuşak ifadesiyle. Bakışları aynıydı, duyguları kalbimin atmayı bırakmasını isteyeceğim kadar acı verici.

 

Aramızda sessiz bir bakışma geçti. Nasıl yapacağımı bilmiyorum ama gözlerimden bu durumun yalan olduğunu anlamasını istedim.

 

Yamaç bana doğru döndüğünde ben hala ona bakıyordum o da bana ama Yamaç'ın kurduğu cümle gözlerini yumup aramızdaki bakışmanın bozulmasına neden oldu. "Sevgilim, burada ne yapıyorsunuz?"

 

Bakışlarımı yavaşça ona çevirdiğimde bana sıcak bir gülümsemeyle baktığını gördüm. Ne kadar gerçek olduğu tartışılırdı.

 

Şimdi ne yapmalıydım? Onun benim sevgilim olmadığı söylemem gerekliydi çünkü Çağrı'nın yanlış anlamasını istemiyordum bilmediğim bir nedenle. Ama bunu söylediğim anda Yamaç öfkesine yenik düşüp ona bir zarar vermekten ziyade kendine zarar verirdi çünkü Çağrı kollarındaki karlarla onu çok güzel benzetirdi.

 

Buradan kimse zarar görmeyecekti.

 

Gülümsemeye çalıştım ve Çağrı'ya bakmamak için özel bir çaba sarf ettim. Kuruyan dudakalarımı yaladıktan sonra "Yamaç, sen neden geldin?" diye sordum. Başta kısık çıkan sesimi hafif bir öksürükle düzelttim.

 

Sorduğum soruyu umursamadan yanıma geçti ve elini belime atarak beni kendisine doğru çekti.

 

Kova yok mu kusucam.

 

"Bu kim?" diye sordu ama sorduğu sorunun sahibine bakmadım. Bu kısımda ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Bakışlarımı kaçırdığım dakikalarda onun sesini duydum. "Çağrı ben," dedi meydan okuyan bir havayla. Bakışlarını üzerimde hissediyorum. "Daha önce parti yaptığınız mekanda çalışanlardan biriydim ve Ekin'in," bakışları bendeydi. Hissediyordum. "Bir kolye bulunmuş ve Ekin'in boynunda gördüğümü hatırlıyorum. Onu getirdim." demesiyle Yamaç'a baktım ve tek kaşını kaldırmış bir şekilde öyle mi? dermiş gibi baktığını gördüm.

 

"Sevgilimin ismini bilecek kadar," dedi ve hayırdır dermiş gibi göz kırptı. Çağrı onu umursamadan bana döndü.

 

Dudağında belli belirsiz bir kıvrılma oluştu. Neden bana öyle bakıyordu?

 

Kalbim çok hızlı atıyordu. Ne heyecandan ne korkudan. Kalbim o bakışlara maruz kalmamak için kendini durdurmak istercesine atıyordu. Gözlerimiz birbirine sabitken elini cebine götürdü ve bakışlarını hiç çekmeden cebinden bir şey çıkardı.

 

Gözlerimi elindeki şeye çevirdiğimde ağlamak istedim. Bu bir kolyeydi. Zincirdendi ve ucunda tıpkı içi su dolu olan bir fanus varmış gibiydi. Gözlerimi kısıp içine baktığımda ters durmuş balık gibi bir şey olduğunu fark ettim. Kolyeyi bana uzattığında ben gözüme akın eden yaşlarla bir mücadele içindeydim.

 

"Al. Kolyen." o kolye benim değildi. O almıştı değil mi? Bana vermek istediği şey buydu.

 

Görünce aklıma sen geldin dedi. Neden bunu söylemişti bilmiyordum. Ama içindeki denizden bir kesit gibi duran su güzel görünüyordu. Gözlerim gibi...

 

Yutkundum art arda. O sırada bir el uzandı ve Çağrı'nın elindeki kolyeyi aldı. "Hiç hatırlamıyorum senin bu kolyeni." dedi arkasındaki yeri açtığı sırada. "Ama zevkine her zaman hayranım sevgilim." dedi ve boynumdan soğuk bir metalin geçtiğini hissettim. Kolyeyi boynuma takmıştı. Halbuki bana onun değil Çağrı'nın takmasını isterdim.

 

Önüme geçip baktığında beğeniyle doldu gözleri. "Çok yakıştı." Çağrı'nın burnundan güldüğünü duydum.

 

Yamaç'ın, "Gidelim mi?" diye sorduğu esnada bakışları Çağrı'ya kaydı ve onun gözüne bakarak elimi tuttu.

 

Hay amına koyayım gerçekten kusucam!

 

Elimi çekmek istediğimde bırakmadı, aksine daha çok sıktı. Hareketlendiği sırada kurbanlık koyun gibi arkasından sürüklenerek gittim ben de. Arkamda onu bırakarak...

 

Dönüp ona bakamadım. Nasıl bakabilirdim? Gözlerinde gördüğüm ifade aklıma geldikçe kasıklarıma bir ağrı saplanıyordu. Yeterince uzaklaştığımız halde Yamaç elimi bırakmadı. Arkasında gerçekten adımlarımı birbirine karıştırıyordum. Boşlukta kalan diğer elim istemsizce boynumdaki kolyeye gitti ve ben de aniden durdum. Tabii Yamaç'ta.

 

"Yürüsene." dedi ve elimi bir kez daha çekti ama buna engel olarak yerimden kıpırdamadım. Kalbim yine hızlı atıyordu ama bu sefer içimdeki öfkeden mi yoksa hızlı adımlarla geldiğimiz için mi bilemiyorum. "Sen ne yaptığını sanıyorsun Yamaç?"

 

Alaylı bir hava takındı ve "Ne yapmışım?" diye sordu anlamamış gibi. "Ah, yoksa erkek arkadaşınla aranı mı bozdum? Çok üzülmüştür şimdi." dedi ve yalandan dudak büzdü. Elimi sertçe çektim elinden.

 

Yüzüne sabit bir şekilde bakarken "Sana söylemiştim," dedi ciddileşerek. "Ben senden asla vazgeçmem sevgilim." son kelimeye yaptığı vurgu midemin bulanması dışında bir işe yaramıyordu.

 

"Yamaç," dedim ve derin bir nefes aldım. "Bak daha kaç defa söylemem gerekiyor bilmiyorum ama ben seni sevmiyorum. Hatta dur heceleyim. BEN SE-Nİ SEV-Mİ-YO," diye yüksek sesle bağırmıştım ki eli aniden ağzımı örtünce sesim boğuklaşarak duyulmamıştı.

 

Ağzımın üzerindeki eli ittirdim hiddetle. "Ekin, daha ne yapmam gerekiyor? Seni çok seviyorum. Sen sevme tamam, benim sevgim ikimize de yeter olmaz mı sevgilim?" dedi yine aşık adam rollerine girerek.

 

İki adım geri atarak aramıza birkaç adımlık mesafe koydum. "Benden uzak dur Yamaç. Uzak dur." dedim ben de bıraktığı sersem bir etkiyle ve hızlı adımlarla arkama bile bakmadan otele doğru ilerledim.

 

Olmazdı Yamaç senin sevgin sevgi değildi ki bizi bir araya getirsin. Üzgünüm hiç sevemediğim sevgilim biz çıktığımızı zannettiğimiz bir yolda karanlıkta kalmıştık ve o gün tüm sokak lambaları tek tek patlayarak birbirimizi kaybetmemize neden olmuştu.

 

Ben seni affedemiyorum, sen affet beni sevgilim, biz seninle en başından kaybetmiştik.

 

___&&___

 

Otele geleli yaklaşık bir saat kadar oluyordu. Ama ne dışarı çıkmıştım ne de duş almıştım. Üzerimi bile çıkarmamış, yatağımın üzerinde karnıma çektiğim dizlerime doladığım ellerimle karşımdaki televizyonun yanındaki boş duvara bakıyordum. Birkaç gözyaşının haricinde ağlamamıştım. Zaten kalbim gözyaşlarını akıtıyordu en acısından. Sahi içimdeki bu acı da neydi? Neden çekiyordum ben bu acıyı?

 

Ben bu acıyı hiç sevmedim baba.

 

Ben onun yanındaki mutluluğu sevdim baba.

 

Çünkü onun yanı senin yanın gibi.

 

Burnumdan titrek bir nefes çektim, o bile boğazımı yaktı. Yamaç tek başına yetmiyormuş gibi bir de yanımdaki adamın yanında hissettiğim mutluluğun üzerini karalamıştı yaramaz bir çocuk gibi.

 

Bencildi.

 

Zeliş'in yanıma geldiğini yatakta bir ağırlık hissedene kadar fark etmemiştim. Elimin gitmeye alıştığı için olmayan gözyaşlarımı hızlı bir şekilde sildim. Kollarımı doladığım dizlerimden çektim ve dağılan saçlarımı karıştırdım. Çaktırmıyordum ama çok sıktığım için kasılmışlardı.

 

"Ekin," dedi beni süzerken. Benim için üzgün olduğu her halinden belliydi. "N'oldu?" diye sordu şefkatle. Ellerini iki yanımda duran ellerimin üzerine koydu ve ben o zamana kadar titrediklerini fark etmedim.

 

Kuruyan dudaklarımı hızlı bir şekilde yalayıp gülümsemeye çalıştım. "Yok, bir şey olmadı. Neden bir şey olsun ki? Bir sebep var mı?" dedim ve benim bile sesimi tanıyamayacağım kadar yüksek sesli bir kahkaha attım. Zeliş karşımda şaşkınca bana bakarken ben deli gibi gülüyordum. "Ekin," dedi şaşkınlıkla karışık biraz çekingen bir sesle. "Sen iyi misin?"

 

Bu kısımda gülüşüm dudaklarımda kaldı, akmaya hazır gözyaşlarım ise tek tek süzüldü yanağımdan. Bu kadar iyi rol yapmışken nasıl tek bir cümleyle bu hale gelmiştim. Bu konuda yalan söyleyemediğim için mi?

 

İyi değilim Zeliş. Kalbim salya sümük ağlarken ben hiç iyi değilim.

 

Yanağımdan süzülen gözyaşlarımı silmeye çalışırken ellerimi tutarak beni göğsüne çekti. "Sıkma kendini, ağlayabilirsin." ve ben hıçkıra hıçkıra ne kadar yüksek sesle ağlayabilirsem o kadar ağladım.

 

___&&___

 

Abartısız yarım saat Zeliş'in göğsünde ağlamıştım. Ara ara nefes almak için susuyordum ama sonra yine haylaz bir çocuk gibi ağlamaya başlıyordum. En sonunda telefonumun çalması yüzünden toparlanıp balkona çıkmıştım. Annem arıyordu.

 

"Evet anne." dedim yine.

 

"Ekin sen iyi misin? Ben oralar nasıl diye soruyorum sen 'evet' diyorsun. Hatta dur sen her şeye evet diyorsun!" demesiyle dalgın bakışlarımı denizin üzerinden çektim. Gözümün altındaki ıslaklığı sildim hızla.

 

"Yoo dalmışım anne. İyiyim ben." ağlama. Ağlama kızım.

 

"Yok yok var sen de bir şeyler. Dur görüntülü arıyorum." demesiyle hızla "Hayır!" diye bağırdım. Beni bu halde görmemeliydi. Hiç aynaya bakmamıştım nasıl göründüğümü bilmiyordum ama iyi olduğumu düşünmüyorum.

 

"Ekin," dedi annem uyarır tonda i harfini uzatarak. "Arıyorum." dedi net bir tonda ve ben de arkama dönüp camın arkasındaki Zeliş'e el kol hareketleri yapmaya başladım. O da odada volta atıyordu bir yandan tırnağını kemirerek. Yapma kızım. Benim için endişelenme bu kadar.

 

Lanet kız beni bir türlü görmeyince annemin kendi kendine söylenmesini dinlemeden camı hafifçe iki kez tıklattım. Hızla bana doğru dönüp birkaç adımda sürgülü cam kapıyı çekerek yanıma geldi. "Ne ol," diyordu ki işaret parmağımı dudağımın üzerine bastırarak susmasını işaret ettim.

 

O ne olduğunu anlamaya çalışırken kulağımdaki telefonu işaret ettim. Anlamadığı için saçlarıyla aynı renk kaşlarını çattı. Bu sefer gözlerimi belerterek bir kez daha telefonu işaret ettim. Ha dermiş gibi ağzını açtıktan sonra birkaç dakika düşünmenin ardından "Ekin." diye seslendi kapıya doğru biraz geriledikten sonra. "Oda yemeğimiz geldi hadi seni istemeye geliyorlar." deyince alnıma sert bir tokat attım.

 

Annemin arkadan "Ne!" dediğini duydum ve "Anne duydun şimdi işim var sonra konuşuruz güle güle." diye hızla konuşarak bir şey demesine izin vermeden kapattım telefonu. Derin bir nefes verirken kapının yanında dikilen Zeliş'e ters ters baktım. "Oda servisi mi isteyecek beni? " dedim tersçe ve aklıma gelen bir detayla kaşlarımı çattım. "Beni neden isteyecekler? "

 

Masumca dudak büzdü ve mahcup bir ifadeyle omuz silkti. "Aklıma bir şey gelmedi."

 

"Aklına sıçayım Zeliha." dedim ve yarım saattir ağlamama rağmen yüksek sesli bir kahkaha attım. Ben gülerken o da bana eşlik etti. "Eğer böyle güleceksen istediğin zaman aklıma şey yapabilirsin." dedi gülümserken.

 

"Ne?" diye sordum gülmelerimin arasından. "Şey işte, " dedi ama devamını getirmedi. "Ne? Ne?" diye sordum tekrar. "Ekin! Ben senin kadar açık sözlü değilim!" diye sitem edince bir kahkaha daha patlattım.

 

Teşekkür ederim Zeliş. Acıyan kalbime inat beni böyle güldürebildiğin için.

 

İçeri girdiğimizde odanın kokusu bir garip geldi. Sanki kasvetli bir hava vardı içeride ve bu ruhumu daraltıyordu. Sanki aynı şeyi Zeliş'te hissetmiş gibi, "Bir dışarı mı çıksak? İyi gelir." dedi. Başımı olumluca salladım. Ama sabahtan beri banyo yapmamıştım ve pis hissediyordum. Zeliş'e banyo yaptıktan sonra çıkabileceğimizi söyledim.

 

Dolabımdan havlu, bornoz ve çıkınca giyeceğim kıyafetleri alıp yatağımın üzerine koyduktan sonra duşa girdim. Tahminimden uzun bir süre duşta kaldığımı Zeliş'in kapıyı çalıp beni sormasından anladım.

 

Saç kurulama işini hallettikten sonra çıktım banyodan. Normalde krem sürerdim çünkü saçlarımda çok kırıklar vardı ama öyle uçta değil, aralarda. Bu çok kötü hissettiriyordu. Ama bu sefer sürmedim. Hızlı bir şekilde giyindikten sonra Zeliş'in gözlerime makyaj yapmasına izin verdim çünkü aynadaki gördüğüm kız ben değildim.

 

Bunu da hallettikten sonra başıma bir şapka geçirerek kartımı aldıktan sonra çıktık otelden. İlk 15 dakika yürüdük. İkimiz de konuşmadık hiç. O sanki konuşursa ağlayacağımdan korkuyordu.

 

Siz hiç göz pınarlarınız kuruyasıya kadar ağladınız mı?

 

Ben bir babam öldüğünde bir de şimdi bu kadar ağladım.

 

Tuhaf sanki ikisi aynı kişiydi. Ben sanki aynı zamanda babama ağlamıştım.

 

Yürümeye devam ederken Zeliş'in, "Hava da çok güzelmiş." dediğini duydum. Bir yerden konu açmaya çalışıyordu. Onaylayan mırıltılar çıkardım. "Sokaklarda çok güzel." dedi. Tekrar onayladım. "Deniz de maviymiş." demesiyle ona döndüm ve şapkanın altından ters ters baktım. "Pembe mi olacaktı amına koyayım."

 

Güldü. Hatta bayağı kahkaha attı. "Ekin ya," dedi ve bir elini yumruk yaparak omzuma hafifçe vurdu. "Zeliş ya," diye onu taklit ederek onun aksine omzuna sert bir yumruk geçirdim. Gülmesini inlemeye bırakarak omzunu tuttu. "Kopartsaydın anası," diyordu ki şaşkınca gözlerini kocaman açtı. "Ben iyice sana benzemeye başladım."

 

Güldüm yogunca.Önüme döndüğümde görmek isteyeceğim en son manzarayı gördüm. Lanet olası daha bir gün bile geçmemişti. Yutkundum ne yapacağımı bilemeyerek. Çağrı ve Talha bu tarafa doğru geliyorlardı.

 

Yanımda söylenen Zeliş'i kolumla dürttüm ve şapkamı daha çok önüme çekerek yüzümü gizledim. Şimdi normal bir şekilde yanlarından geçip gidecektik. Bu kadar. Yapabilirim. Onu umursama. Ona bakma.

 

Birbirimize yaklaştıkça şapkamı daha da öne çekiyordum. Görebildiğim tek şey yerde adımlayan ayakkabılarımdı. Tam yanlarından geçiyordum ki bir şeyi fark etmemle adımlarım bıçak gibi kesildi. Vanilya kokuyordu.

 

Öyle güçlü kokuyordu ki bunu nasıl fark edemediğimi sorguladım. Ve güzel kokuyordu. Huzur verici. Gözlerimi yumdum yenilmişlik hissiyle. Bu hissi neden hissediyorum onu da bilmiyorum ki.

 

Gözlerimin yanmaya başladığını fark ettiğimde ağlayacağımı anladım. "Gidelim mi artık?" dedim çatallaşan sesimle.

 

Bir vanilyaya da düşmezsin be kızım.

 

___&&___

 

Ertesi gün...

 

Kurduğum alarma bir dakika kala kalkmakta tam benlik işti. Açılmamaya yemin etmiş gözlerimi uyuşan kollarımı kaldırarak ovalamaya başladım. Hızlı bir şekilde yüzümü sıvazladıktan sonra gözlerimi açarak ilk olarak tepemdeki beyaz tavanla bakıştım.

 

Dün Zeliş'le birlikte biraz daha yürüdükten sonra otele geri dönmüştük ve tüm günü birlikte geçirmiştik. Her ne kadar Melike ve abisi onu çağırsa da beni yalnız bırakmak istemediği için gitmemişti. Tüm gün boyunca oturmuş, neredeyse bir sezonluk k-drama bitirmiştik. Zeliş bu tür dizileri çok romantik buluyordu. Ben ise A101'den aldığım nutella ve çubuk krakeri yemiştim diziyi izlerken. Zeliş bunun mide bulandırıcı olduğunu söylemişti. Hadi ama ben turşuya pekmez ve bal sürüp yemiş insanım.

 

Akşam olunca da erkenden yatmıştım. Gerçi hiç uyuyamamıştım ama olsun. Birkaç gözyaşının haricinde de ağlamamıştım. Düşünmüştüm sadece. Kırılmış mıdır acaba? ama neden kırılsın ki sevgilim değil bir şeyim değil. Peki o zaman gözlerinde gördüğüm o ifade? Yamaç'ın sözleri? Beynimi akıttınız amına koyayım.

 

Sıkıntılı bir şekilde üflediğim sırada sırtımı yatak başlığına yaslamıştım bile. Saçımı karıştırırken Zeliş'in hala uyuduğunu gördüm. Ses çıkarmamaya çalışarak şarjdaki telefonumu aldım. Fakat telefonun üzerinde gördüğüm kağıtla kaşlarımı çatarak ne olduğunu anlamaya çalıştım. Yazılar okunmadığı için yapışkanlı kağıdı telefonun ekranından çekerek telefonun ışığını açtım ve ne yazdığına baktım.

 

"Uyurken çok güzelsin. Dün sanki gölün kenarına vurmuş bir deniz kızı gibiydin. Fazla güzel. Ama yanına gelen çocuğu sevmedim. Ondan uzak dur sevgilim. Uyurken güzelliğine gölge düşürüyor. Ama merak etme seni gölgelerde üşütmeyeceğim. Güneş ışığının cildinde parlamasına izin vereceğim. Ah, söylemiş miydim? Uyurken çok güzelsin sevgilim. Yakında tanışacağız... Hep güzel uyu."

 

Bir anda esen rüzgar saçlarımı havalandırınca balkon kapısının açık olduğunu gördüm.

 

___BÖLÜM SONU___

 

Sanırım ağlamama en çok yakın olduğum bölüm.

 

Nasıldı bölüm? Sevdiniz mi?

 

Bölümlerin ne sıklıkla geldiği soruluyor. Şöyle ki bundan önceki bölümde bir duyuru paylaşmıştım oradan biliyorsunuz zaten. Şu lgs sürecinde sık bölüm atamam bazen haftada, bazen 3 haftada bazen de ayda gelir bölümler, bunun hakkında bir şey söyleyemem şimdilik. Ama şu süreci atlattığımda bir aksilik olmadığı dahilinde haftada bir bölüm atarım.

 

Bu arada yukarıda nutella geçti ya oraya fazla takılmayın olur mu? Boykot falan düz okuyun geçin 🙃

 

Bölümde ben Affet Beni Sevgilim ve Yankı dinledim. Siz ne dinlediniz yazar mısınız? 👉

 

Sonraki bölümde görüşmek dileğiyle hoşçakalın 🤗🤗

 

 

Bölüm : 09.12.2024 17:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...