
Merhaba sevgili okur,
Bölümü oylamayı ve boooooolca yorum yapmayı unutma. 🤗
🎤Chris Brown - Under The Infuence🎤
*******
Çağrı ile beraber Canerleri odada bırakarak dıșarı çıkmıștık. Bunu yapmamızdaki amaç katilin bize, daha doğrusu bana mesaj atacağını düșündüğümüz içindi. Canerlere kulağa saçma gelse de bulduğumuz planı anlatmıștık. Herkes kendi fikrince ekleme yapmıștı ve planımız olușmuștu.
Tabii planı uygulamak için önce katilin bana mesaj atması gerekiyordu. Umarım Zeliș'e bir șey yapmamıș olsundu. Caner bana her ne kadar seni de kardeșim gibi görüyorum demiș olsa da ben onu abim olarak göremiyordum. Zeliș'i kız kardeșimmiș gibi görebilirdim ama Caner için aynı șeyi söyleyemezdim.
Bela mıknatısı gibi hissediyordum. Hayır yani anlamıyorum, olduğum yerde otursam bile bela gelip beni buluyordu. Zeliș'i de kazasız belasız kurtardıktan sonra bu adadan defolup gitmek istiyordum. İzmir her türlü sığınacağım yerdi sanırım. En azından babamın yanında olurdum.
"Ne düșünüyorsun?" diye soran sevgilime döndü bakıșlarım. Sahilde yan yana yürüyorduk ve neredeyse hiç konușmamıștık. Șöyle bir detay vardı ki o detayın adı Çağrı'ydı. Onu arkamda bırakıp İzmir'e gidebilecek miydim?
Burada kalırsam sadece insanlara zarar verirdim. Zelișleri geri gönderebilirdim ve Begümleri. Burada tek kalabilirdim. Katilin beni öldürmesini de sineye çekebilirdim ama Çağrı'ya bir zarar gelirse o zaman yașayamazdım. Kendimden fazla bir bașkasını düșünmek beni ürkütüyordu ama en azından mutluydum.
"Sence mesaj atacak mı?" diye sorusuna soruyla karșılık verdim. Bakıșları arkamdaki denize kayarken adımlarımız durdu. Yan profilini izlerken "Atacak." dedi. Gözleri bana değmezken kașlarımı çattım. Her șeyde kesin konușması sinirlerimi bozuyordu. Benden bir șeyler gizlediği belliydi ama ona güvenmeyi seçiyordum.
Umarım bildiği șeyler katille ilgili değildir.
"Sence Zeliș iyi mi?" diye sordum bu sefer. Gözleri bu kez yavașça bana döndü. "İyi." dedi ve boğazını temizleyerek düzeltti. "Yani iyidir. Umarım öyledir." yutkunurken ortada komik bir șey varmıș gibi güldüm. Kașları çatılırken "Her șeyde kesin konușuyorsun ama bu konuda konușmuyorsun." dedim.
Yüzünün ne halde olduğuna bakmadım. Sadece "Özür dilerim," dedi. Onu suçlayamazdım tabii ki ama hiçbir șey öğrenemedikçe çevreme saldırıyordum. Elimden bir șeyin gelmemesi çıldırmamı sağlayacaktı en son.
Bir șey demezken "Müdürünüzle konușsak aslında iyi olacak," dedi. Bakıșlarını neden kaçırdığını anlamasam da bașımı salladım. "Biliyorum ama hala ona cesaretim yok."
Annemle birlikte olan o adamı görmeye cidden hiç cesaretim yoktu. O adamın yüzüne baktıkça sadece babamı görecektim.
Çağrı anlıyorum der gibi bașını așağı yukarı sallarken aramızda bir melodi yankılandı. Adını bilmediğim yabancı șarkı Çağrı'nın telefonundan geliyordu. Çağrı arka cebindeki telefonu alıp açtı. Birkaç adım geri çıkarken kollarımı bedenime doladım. "Öyle mi? Ne zaman?"
Her kiminle konușuyorsa kașları çatılmıștı. Bakıșları bir anda bana dönünce hazırlıksız yakalandığım için irkildim. Bana bakarak konușmaya devam etti. "Tamamdır, seni seviyorum." deyip telefonu kapattı. Kașlarım çatılırken boğazını temizledi.
"Annem," diyerek açıklamaya bașladı. "Yamaç uyanmıș ve polisler ifadesini alıyormuș. Yanında refakatçi bulunması gerekiyormuș öyle dedi." deyince kafa salladım. Tabii ki ben gidecektim. Onun burada benden bașka kimsesi yoktu.
Bașımı sallayarak onu onayladım. Geldiğimiz yolu geri dönerken ikimiz de tek kelime etmedik. Çağrı'nın çalıștığı kafeye geldiğimizde Çağrı kafede çalıșan çocuklardan birinin motorunu aldı. Hastane adanın ortasındaydı ve biz deniz kıyısındaydık, bu yüzden yürüyerek gitmek bir ızdırap olurdu.
Çağrı bir ayağını kaldırarak motorun diğer tarafına atıp motora yerleștiği sırada güneș yüzünden kıstığım gözlerimle ters ters ona baktım. Üzerindeki bakıșlarımı hissetmiș olacak ki bana döndü. Ne dercesine kafa salladığında göz devirdim. "Sırf kafenin sahibisiniz diye çalıșan birisinin motorunu alamazsın. Çocuk biraz sonra ișten çıkacak ve motorla geldiğine göre evi uzakta."
Çağrı'nın dudakları aralandı. "Yani, aslında öyle değil," tek kașımı sorgularcasına kaldırdım. "Yanlıș anlıyorsun burada herkes herkesle çok iyidir. İnan sırf patronu sayılırım diye bana motorunu vermedi. Burada benden büyükler bile bazen bana abi der."
Bakıșlarımın değișmediğini görünce sıkıntılı bir nefes verdi. "Bu aralar bana karșı fazla saldırgansın," derken sesi kısılmıș ve gözleri boșuğa dalmıștı. Bunun sebebini içten içe bildiğini hissediyordum.
"Mavi," dediği sırada elimi kaldırıp onu susturdum. "Neyse boșver, gidelim hadi." diyerek arkasına oturdum. Kollarımı ona dolamak yerine motorun arka kısmındaki demirlere tutundum. Bu müstakil motorun markası Montial 100'dü. Sırf babam motorları sevdiği için ben de markaları az çok biliyordum.
Çağrı'nın derin bir nefes verdiğini inip kalkan omuzlarından anladım. Bir șey demedi ve bir șey demedim. Motorun anahtarını çevirdiğinde sadece bu yolculuğun en kısa sürede bitmesini diledim.
___&&___
Hastane koridorunu adımlarken Yamaç'ın kaldığı odanın önüne geldik. Kapıda ise bizi iki polis karșıladı. Bir de Çağrı'nın annesi. Yamaç'ın doktoru olduğu için burada duruyor olabilirdi.
Yanlarına gittiğimizde Yıldız Hanım önce Çağrı'ya sonra beklemediğim bir șekilde bana sarıldı. Ayrıldığımızda șașkınca ona baktım. Fakat o dudağındaki tebessümle "Hoș geldin," dedi. Kafa sallamakla yetindim.
Polisler benden haberdar olacaklar ki bana bakarak "İçeri gelin," dedi. Kafa sallayarak hareketlendiğim sırada Çağrı'da benimle birlikte hareket etmiș olacak ki diğerine göre kilolu olan polis "Siz giremezsiniz," diyerek onu durdurdu.
Çağrı'nın bakıșlarını üzerimde hissetsem de ona bakmadım ve odaya girdim. Gördüğüm ilk olarak boș boș tavana bakan Yamaç oldu. Kesinlikle daha iyi görünüyordu. Solmuș tenine az da olsa renk gelmiști. Vücuduna bağlı olan hortumların birçoğu da artık yoktu. Üstü çıplaktı.
Geldiğimi duymuș olacak ki bakıșları bana döndü. Yüzünde herhangi bir șașkınlık belirtisi bekledim ama göremedim. Boș boș bana bakıyordu sadece. Garip kaçmaması adına "Geçmiș olsun." dedim. Ağır ağır bașını salladı. "Teșekkür ederim."
Birkaç saniye içerisinde polisler içeri geldi ve ilk olarak Yamaç'a geçmiș olsun dileyerek hemen sorulara bașladılar. Ben ise Yamaç'ın bașucunda dikiliyordum. "Bu kaçırılma ne zaman gerçeklești?"
"2,3 gün önce falan, tam hatırlamıyorum."
"Saati hatırlıyor musunuz?"
"Sabahtı. Sanırım 6 civarlarındaydı."
"Odanızdayken mi kaçırıldınız?"
"Hayır, uyku tutmamıștı ve yürüyüșe çıkmıștım."
"Tek bașınıza mı?"
"Evet."
"Tam olarak nerede yürüyordunuz?"
"Sahilde."
"Nasıl oldu peki?"
Yamaç'ın eli kafasına giderken acıyla yüzünü burușturdu. "Bilmiyorum, bir anda birisi kafama vurdu."
"Sahil o saatte kalabalık mıydı? Dikkatinizi çeken bir durum oldu mu?"
Yamaç bir süre düșündükten sonra kafasını iki yana salladı. "Hayır."
Polis memuru "Emin misiniz?" diyerek tek kașını kaldırdı. Yanındaki diğer polis ise bir deftere not alıyordu. Yamaç'ın dakikalar sonra bakıșları bana dönerken yutkundum. Gözlerindeki ifadeyi seçemiyordum ama boș bakmıyordu. Sanırım kırgındı. "Bu aralar kafam biraz doluydu, dikkat etmemișim."
Polis memuru kafasını sallayarak onayladı. "Peki sahilde açık alanda mıydınız? Bulunduğunuz yeri gören bir kamera var mıdır sizce?"
Yamaç pișmanlık duyuyormuș gibi gözlerini yumduğunda "Sikeyim ki yoktur. Dolașmak için kayalıkların olduğu yere gittim." deyince "İyi bok yedin," diye ağzımın içinde mırıldanım. Duydular mı bilmiyordum ama ifadeleri düzdü.
"Sonra ne oldu? Ayıldığınız anda?"
Yamaç hafızasını zorluyormuș gibi kașlarını çatarak bir süre düșündü. "Uyandığımda bașımda inanılmaz bir ağrı vardı. Bir sandalyeye bağlanmıștım. Etraf rutubet kokuyordu. Eski bir kulübe gibi bir yerdeydim. Sonra birisi geldi," derken polis memuru araya girerek Yamaç'ı susturdu.
"Yüzünü gördünüz mü?"
"Hayır, yüzünde maske vardı."
"Kar maskesi mi?"
"Hayır, garip bir maskeydi. Tam olarak hatırlamıyorum ama kostüm partisinden çıkmıș gibiydi."
Polisler birirlerinin yüzüne baktılar bir an. Bense șașkınca Yamaç'a. Bir süre sonra sorular birbini tekrarlayınca dinlemeyi bıraktım. En son polislerden biri bana tüm bunları dinleyip dinlemediğimi sorunca kafa salladım. Benim buradaki amacım tam olarak neydi emin değildim.
Polisleri kapıya kadar geçirdikten sonra Yamaç'ın yanına gittim. Öylece tavana bakıyordu fakat iki elini de yumruk yapmıștı. Yapmamam gerektiğini biliyordum ama elimi yumruk yaptığı elinin üzerine koydum. Șu an buna ihtiyacı vardı.
Bakıșları bana döndü. Tebessüm etmek istedim ama yüzümde kas oynamadı. "Özür dilerim." dedim. neden özür dilediğimi biliyor muydu bilmiyorum. Bakıșlarından bir sonuç çıkarmak imkansızdı.
"Sen iyi misin?" diye sorunca șașkınca ona baktım. Șimdi neden bunu soruyordu ki? Bu soruyu ona benim sormam gerekirdi. "Neden bana söylemedin?"
"Neyi?" derken kașlarım çatıldı. Lafı uzatmadan hemen beni yanıtladı. "Peșinde bir sapık olduğunu, neden bana söylemedin?" șașkınca ona bakarken bunu bilmesine șașırdım. Madem biliyordu o zaman neden polislere bundan bahsetmemiști?
Ya da neden bahsetsin ki? Bu benim meselemdi.
"Sen... Nasıl?"
"O piç kurusu beni yumruklarken her seferinde bana ne dedi biliyor musun? Hata yaptın, benim sevgilime yanaștın. Hata yaptın ve benim hata yapanlara acımam yoktur. Aynen bunları dedi hatta yüzüme haykırdı."
"Yamaç,"
"Sonra dedi ki o benim. Sadece benim. Bana çorba içirdi biliyor musun? O kız beni düșündü. Beni annem bile düșünmemiști."
Kașlarım derince çatılırken "Dur, ne?" diyerek resmen çığlık attım. Ona çorba mı içirmiștim? Ben kimseye çorba içirmedim.
Yamaç'ın kașları çatırlırken sorun ne der gibi baktı. Bense onu umursamadan zihnimi zorlamaya devam ettim. Tam Yamaç bir șey söylemek için ağzını aralamıștı ki odanın kapısı çalındı ve içeri Çağrı girdi. Gözleri Yamaç ile aramda gidip gelirken en son bende durup "Bir dakika gelir misin?" diye sordu.
Bașımı sallayarak onu onayladım ve Yamaç'a bakma cesaretini kendimde bulamayarak odadan çıktım. Çağrı'nın peșinden giderken koridorun sonundaki camın önünde durduk. Yamaç'ın odasından oldukça uzaklașmıștık.
"Ne oldu?" diye sordum öne doğru eğilerek. Hastanede olduğumuz için fısıldama ihtiyacı duyuyordum. Çağrı gözlerimin içinde bir șey arıyormuș gibi uzun uzun baktı. Hala bir șey dememiș olması beni sinirlendirmeye bașlıyordu.
Bir kez daha "Ne oldu Çağrı?" diye sordum. Yutkundu. Yamaç ile olan konușmamızdan ona bahsetmeli miydim emin değildim. Çağrı'nın șu aralar olan sessizliği ona olan güvenimi zedelemeye bașlamıștı ve ben bunu istemiyordum. Katil kesinlikle Çağrı değildi çünkü asıl katil mesaj atarken çoğu zaman yanımdaydı. Bir șeyler saklıyordu ve bu katil ile ilgiliydi.
Hayır, onun katilin kim olduğunu bildiğini düșünmüyordum. Ona bu konuda güveniyordum çünkü o beni tehlikeye atmazdı. Katilin kim olduğunu bilseydi bana söylerdi. Bașka bir șey vardı.
"Bir ișim çıktı ve gitmem gerekiyor." deyince onu darlamak istemesem de "Nereye?" diye sordum. Malum, peșimizde bizi öldürmeye meyilli bir katil vardı...
"Kaan ile ilgili." demesiyle beraber kafamı salladım. Bakıșları ardımızda kalan Yamaç'ın odasına kayınca "Sen burada mı kalacaksın?" diye sordu. "Evet, biraz daha kalacağım." diyerek yanıtladım.
Sıkıntılı bir nefes verirken kafasını olumlu anlamada yavașça salladı. "Peki, gideceğin zaman beni ararsın. Alırım seni." deyince tekrar kafa salladım. Bir süre daha yüzüme baktıktan sonra yanımdan ayrıldı. Fakat birkaç adım sonra tekrar yanıma gelerek beklemediğim bir anda yanağımdan öptü.
"Seni seviyorum." dedikten sonra beklentiyle bana bakmaya bașladı. Gözlerimi kaçırırken "Ben de." dedim. Yüzüne bakmadım çünkü görmek istemedim. Kırıldı mı bilmiyorum ama ben kırıldım. Ben ona çok kırıldım.
Uzaklașan adım seslerinden gittiğini anladım. Gözlerim dolmasın diye ellerimle yüzümü yelledim. Pencereden hastanenin bahçesine birkaç dakika baktıktan sonra geldiğim koridoru geri adımlamaya bașladım.
___&&___
Çağrı'dan...
Lüks evimizin bahçesine girdiğim anda altımdaki motoru kapattım. Hızla motorun üzerinden atlarken anahtarını dahi çıkarmayı unuttum ama önemli değildi. Burada çalınmazdı zaten.
Babamın ikinci șoförü olan Cemil abiye selam vererek evin kapısını yumruklamaya bașladım. Alacaklı gibi çalmama rağmen neden kimse açmıyordu?
Sonunda kapı açıldığında yumruk yaptığım elimi indirerek çalıșanlarımızdan biri olan Șueda ablaya "Kaan evde mi?" diye sordum. Șașkınlık içinde bana bakıyordu. Yadırgamıyordum çünkü beni çok fazla sinirli görmezlerdi. En son babam yüzünden evi terk ettiğimde bu kadar sinirli görmüștü beni.
Uzun zamandır bu eve gelmiyordum.
"İ-içerde." dedi ve geçmem için kapının arkasına geçti. Sinirle içeri girdim. Ezbere bildiğim yerlerde adımlarken merdivenleri üçer üçer çıktım. Evimizde çok fazla çalıșan olduğu için her adımda birisi ile karșılașıyordum. Ve hepsi de bana hiç çekinmeden șașkın gözlerle bakıyordu.
Normalde asla çalıșanlarımıza patronluk taslamam hatta çoğuna abi/abla derim fakat bugün karșıma çıkmasalar iyi olacaktı.
Kaan'ın odasına kapıya vurma gereksinimi duymadan direkt olarak daldım. Yatağında uzanıyor ve telefonuna bakıyordu ki bir anda içeri girmemle bir küfür savurarak yataktan düștü. "Ne yapıyorsun oğlum?" diye șașkınca sorarken sertçe kapıyı çarptım.
Evde yankı yapsada umursamadım. Nede olsa ne annem ne babam evdeydi. Ve bu tamamen benim ișime gelirdi.
Kaan ayaklanarak üzerini silkelemeye bașladığında öfkeyle üzerine doğru birkaç adım attım. Eğilip yerdeki telefonu aldığımda ona doğru sallamaya bașladım. "Etrafta kızılca kıyamet kopuyor, sen burada telefon mu bakıyorsun?" telefonu yatağın üzerine fìrlattım.
Kașlarını çattı. "Ne kıyameti?" diye sorduğu sırada ellerimi sakin kalmaya çalıșarak saçlarıma daldırdım. "Bak," dedim sonra, bir hıșım arkamı döndüm. "Benden bu kadar tamam mı? Her șeyi itiraf edeceğim." dediğimde yüzü kasıldı. Kașları daha derin çatıldı mümkünmüș gibi.
"Ha-hayır. Bu-bunu yapamazsın." derken sesi titremiș, kelimeleri kekelemiști. Ardından üzerime gelerek beni göğsümden geri ittirdi. Artık o da pek sakin sayılmazdı. "Bana söz verdin. Bunu yapmayacaksın."
Dișlerimi sıkarken parmağımı rastgele havada salladım. "Senin canın pahasına koruduğun o herif var ya, Ekin'in arkadașını kaçırmıș." sustuğum anda gözleri kocaman açıldı. "Ne?"
"Ne ya ne tabii." öfkeyle etrafimda döndüm. Burun kemerimi sıktım. Ne yaptığımı ben bile bilmiyordum. "Yamaç son dedin." diyerek ona döndüm. O ise zemine bakıyordu. "Bir an hata yaptı. Bir daha olmayacak dedin." yüzüne yumruk atmamak için kendimi zor tutuyordum.
"Ben bilmiyor," lafını sertçe kestim.
"Sen bilmiyorsun. Günahına beni de alet ediyorsun ve sonuçları sadece ben çekiyorum. Peki sen," sinirle yanımdaki çalıșma masasına bir yumruk indirdim. Masanın üzerindeki bir bardak yere düșüp kırıldı. Umursamadım.
"Sense burada vurmușsun kafayı telefonda geziniyorsun."
"Çağ,"
"Senin yüzünden Ekin'e her an yalan söylüyorum!" üzerine doğru birkaç adım attım. "Sırf senin yüzünden ben sevgilime onun katilinin kim olduğunu bildiğimi söyleyemiyorum." o kadar öfkeli ve hızlı konușuyordum ki arada harfler ağzımın içinde yuvarlanıyordu.
"Ekin șu aralar benden șüpheleniyor, biliyor musun?" diye sorduğumda șașkınca bana baktı. "Benim katil olmamdan șüpheleniyor. Gözlerinde bana karșı öyle bir soğukluk var ki," acıyla yutkunduğumda göğüs kafesimde bir sancı hissettim. "Söylemese de benden nefret ediyor."
"Ha-hayır. Doğru değil."
"Sen ne biliyorsun ki yorum yapıyorsun lan." en sonunda dayanamayıp yüzüne bir yumruk indirdim. Geri sendelerken eliyle yanağını tuttu. "İster kabul et ister etme. Ben her șeyi anlatmaya gidiyorum!" dediğimde hızla arkama döndüm ve koca adımlarla kapıya doğru adımlamaya bașladım.
Fakat Kaan beni omzumdan tutarak kendisine doğru çevirdi. "Hayır, Çağrı bunu yapamazsın. Ona ne kadar değer verdiğimi biliyorsun."
"Ben de Ekin'e değer veriyorum." diye çıkıștım hemen.
Kaan birden yalvaran gözlerle "Abi," deyince öfkem bir anda șașkınlığa döndü. Kaan sadece sinir etmek için bana abi derdi. Șimdi ise yalvarıyordu. "Lütfen." derken gözlerinden yașlar boșanmaya bașladı.
Ellerimle sertçe yüzümü sıvazladım. "Oğlum ben bu sırrı tașıyamıyorum artık."
"Ben de," derken omuz silkti masumca. "Ben de kardeșim dediğim insanın bir sapık olmasını kaldıramıyorum. Ama lanet olsun ki ne olursa olsun onu koruyan bir tarafım var. Çağrı, o bizim kuzenimiz," dediği an yüksek sesle bağırarak sözünü kestim.
"O pislik herif benim kuzenim falan değil. Senin için neden bu kadar önemli olduğunu biliyorum ama," bu sefer sözümü kesen oydu.
"O zaman neden bana engel olmaya çalıșıyorsun?" gözünden yașlar boșanmaya devam etti. "Neden senin için bu kadar önemsizim? O kızı bana tercih edecek kadar," derken duraksadı. Dolu gözlerini görmek beni mahvediyordu. "Seviyor musun onu?" diye tamamladı cümlesini.
Bir șey demedim. Bakıșlarımı kaçırmak daha basit geldi. Derin derin solumaya devam ederken ikimizden de çıt çıkmadı. Fakat en sonunda "Abi," deyince bağırarak elimi bir kez daha masaya vurdum.
"Tamam!" diye bağırdım. Ona doğru birkaç adım attım. Ayağımın altında biraz önce kırdığım bardağın cam parçaları eziliyordu. Sonra vazgeçip geri adımladım. Camlar ezilmeye devam etti. Șu an o cam parçaları gibi hissediyordum.
İșaret parmağımı yüzüne doğru sallarken "Tamam, bir șey söylemeyeceğim ama sen de ona söyle. Ekin'in arkadașını bıraksın ve Ekin'den vazgeçsin. Yoksa bu sefer seni bile dinlemem Kaan. Yemin ederim."
Daha fazla durmadan kapıdan çıkıp gittim.
___&&___
Ekin'den...
Yamaç'ın kapısının önüne geldiğimde durarak ellerimle gözlerimi sildim. Kötü bir șey olduğunu düșünmesini istemiyordum çünkü zaten benim yüzümden yeterince zarar görmüștü.
Derin bir nefes aldıktan hemen sonra omuzlarımı dikleștirdim ve kapıyı tıklattım. İçeriden gelmemi söyleyen bir komutla beraber içeri girdim.
İçeri girmemle beraber Yamaç'ın serumuyla ilgilenen ve aynı zamandan gülen bir kız görünce șașkınca dudaklarım aralandı. Fakat hemșire olduğunu anlamamla kendimi toplarladım.
Yamaç'ta gülerek hemșireye bakıyordu. Arkadan gördüğüm kadarıyla ince bir beli ve beline kadar uzanan dalgalı, sarı saçları vardı. Altın gibi duran saçları ıșıl ıșıldı.
"Merhaba," dedim çekingen bir șekilde. İkisinin de bakıșları aynı anda bana dönünce hala sırıttıklarını gördüm. Fakat Yamaç beni görünce gülümsemeyi kesip ciddi bir hal kușandı.
Kızın yüzünü gördüğümde șașkınlık bir kez daha yüzüme hakim oldu. Kız așırı küçük görünüyordu. Yani daha doğrusu hemșire gibi görünmüyordu. Daha çok bizim yașlarımızda gibiydi.
Kız beni gördüğü anda gülümsemesini gizlemeye çalıștı ama bașarılı olduğu söylenemezdi. Ne konuștuklarını merak etmedim desem yalan olurdu.
"Ekin, okuldan arkadașım." diyerek Yamaç açıklama yapınca ona baktım. Yüzünde ne aradım bilmiyorum ama oldukça düz bakıyordu. Sonra hemșireye döndü. "Ekin, bu da benim hemșirem." derken kocaman sırıtmıș ve ona bakmıștı.
Kız cilveli bir șekilde gülerken elini bana doğru uzattı. Anında elini tutup sıktım. "Memnun oldum, ben Lila." gülümsedim. Yüzüne baktığımda cam gibi yeșil gözlere sahip olduğunu gördüm. Teni de bembeyazdı. Çok güzel olduğunu içimden geçirmeden edemedim.
"Yamaç senden hiç bahsetmedi." dediği anda bakıșlarım kısa bir an Yamaç'a değse de tekrar ona döndüm. "Öyledir." dedim. Aklıma diyecek bir șey gelmedi.
"Bașına gelen durum cidden çok kötü." derken üzgünce dudak büzmüș ve Yamaç'a bakmıștı. Vücudum gerilirken Yamaç'ın da gerilediğini hissettim. "Bu konuyu kapatabilir miyiz?" diye Yamaç kibarca Lila'ya sordu. Lila mahcup olmuș bir șekilde ağzını kapatırken "Aaa, özür dilerim. Cidden bir anda ağzımdan kaçtı." dedi.
Yamaç karșısında kıvrınan kıza tebessüm ederek bakarken "Sorun değil," dedi. Onu sakinleștirmeye çalıșıyordu. Bu ikilinin arasındaki elektiriği hisseden tek ben olamazdım.
"Ya," dedim Lila'ya hitafen. İkisi birbirine o kadar uzun süre bakmıșlardı ki burada olduğumu unutmușlardı. "Lütfen beni yanlıș anlama. Ama yașın bir hemșireye göre küçük görünüyor. Lütfen yanlıș anlama." olabildiğince kibar olmaya çalıșmıștım.
Gözleri bana dönerken "Hayır, hayır." dedi. "Ya aslında ben sağlık meslekte okuyorum da staj senemde bazı özel durumlar yüzünden tam olarak staja gidemedim. Okul bu yaz stajı tamamlamam șartıyla bana izin verdi. Ben de stajdayım iște."
Doğru tahmin ettiğimi biliyordum çünkü yüzü cidden çok küçük gösteriyordu. Tebessüm ettim. "Anladım." diyerek kafamı salladım.
Sonrasında kafamda dönen düșünceler yüzünden odadaki koltukta tek bașıma oturup dinlenmeye çalıștım. Yamaç ve Lila'nın gülüșmeleri bir süre daha devam etti. Onları dinlemedim hatta hiç odaklanmadım.
Zeliș'i düșünürken telefonumdan bir bildirim geldi. Açıp baktığımda o katilden olduğunu gördüm.
Bilinmeyen numara: hediyemi beğendin mi sevgilim? Bu akșam seni bekliyor olacağım.
_____BÖLÜM SONU_____
Yeni bölümden herkese merhaba! Görüșmeyeli nasılsınız?
Bölümü okudunuz mu? Ben okudum.
Katili biliyor musunuz? Ben biliyorum sjsjsjsjsjsjjs
Nasıldı bölüm? Dökülün bakalım.
Bir sonraki bölümde görüșmek üzere hoșçakalın
HEPİNİZİN RAMAZAN BAYRAMI MÜBAREK OLSUN 🍭🍭🍭
TUTTUĞUNUZ ORUÇLAR KABUL OLSUN İNȘALLAH
Oy atmayı unutmayın 🫶🫶
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 5.5k Okunma |
910 Oy |
0 Takip |
40 Bölümlü Kitap |