5. Bölüm

5. Çağrı'ymıș

Nisabzzz6644
nisabzzz6644

 

Lütfen oy atmayı ve bol bol yorum yapmayı unutmayın keyifli okumalar dilerim ❤💕

 

****

 

Dünkü partiden sonra ne yaşanmıştı? Karşımdaki televizyonda o Tolga'nın fotoğraf kareleri dönüp durdukça aklımda tekrarlayan soru buydu.

 

Bir fotoğrafta denizdeydi. Evet, sahil kumlarının üzerinde arkasına denizin mavisini alarak, altında sadece bir şortla kollarını göğsünde bağlayarak kameraya kocaman gülümsemişti. Bir fotoğrafta ise yine denizdeydi ama küçük bir kayıkta elindeki balıkçı oltasını tutuyordu. Oltanın ucındaki balığa bakarak gururlu bir şekilde gülümsemişti.

 

Birkaç tane daha fotoğraf vardı ve hepsi bir döngüde ekrana gelip duruyordu. Her fotoğrafında boğazımda bir yumru oluşuyor, yutkunmama izin vermiyordu.

 

Sağ elim titrerken fotoğraflar tekrar aynı döngüde ekrana çıkıp duruyordu. "Umarız ki bu olay bir an önce çözülsün. Sıradaki haberimiz ise bir köpeğin kendi kuyruğunu ısırıp... "

 

Ve ekran değişti. Artık dönüp duran fotoğraflar yoktu. Gözlerimi kapatıp boğazımdaki yumruğu yok etmek istercesine derin bir nefes aldım. Gözlerimi tekrar açtığımda Zeliş'in kanalı değiştirdiğini gördüm. Sonunda bir magazin haber kanalında durup, elindeki kırmızı elmadan bir ısırık daha aldı.

 

Oturduğu yerden arkasını dönerek, "Bu çocuk dün bizim olduğumuz partide miydi?" diye sordu ağzındaki son lokmayı da çiğneyip yutarak.

 

O çocuğu tanıyorum diyemedim.

 

O çocuk dün bana sarkmaya çalıştı diyemedim.

 

Sadece susarak omuz silktim. "Bilmem."

 

Şu an bunu kimseye söyleyemezdim. O çocukla belki de en son görüşen bendim? Olamaz mı? Hayır, kendim için endişelenmiyorum çünkü masumum. Bunu biliyorum.

 

Ben kendimden eminim.

 

Zeliş elindeki yarıladığı elmayı oturduğu iki kişilik koltuğun önündeki sehpaya bırakarak yanıma geldi. Tam karşıma dikilip elini koluma koydu. "Biraz durgun gibisin." dedi ve dokunduğu kolumu sıkarak sıvazladı.

 

Sıktığı yer tamda dün o itin morarttığı yer olduğu için inlememek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Allah aşkına nasıl tamda o bölgeyi buldu?

 

Sıktığı kolumdaki elinin üzerine diğer elimi koyarak hafifçe vurdum. "Ben iyiyim. Sanırım banyo dünkü geceden sonra beni ayıltmak için yeterli değil." dedim zorla gülümseyerek.

 

Dudaklarını ağzının içine yuvarladı ve elini çekerek omuz silkti. "Dün yorucu bir gündü." dedi tatlı tatlı. Bu hali gözüme çok sevimli geldiği için gülümsedim.

 

Yere düşürdüğüm havlumu alarak bana uzattı. "Bugünkü etkinliğimiz ne biliyor musun?" diye sordu. Az önceki haber onu pek etkilememiș gibiydi. Elinden havluyu alarak kıyafet dolabımın önüne geldim. "Hayır."

 

O Tolga'ya ne olmuştu?

 

"Dünkü yorgunluğumuzu atacak bir etkinlik." dedi sevimli bir şekilde. Elimdeki beyaz tişörtü yatağımın üzerine attım. "Hepimiz yatıp uyuyacak mıyız?" diye sordum yarı alaylı.

 

"Hayır şapşal." dedi gülerek. "O zaman tüm gün boyunca oturacağız." gri eşofmanımı da tişörtün yanına attım ve temiz iç çamaşırlarımı da yanlarına.

 

"Cidden çok sıkıcısın!" diye somurtarak söylendi. Birisi ona o güzel renkli saçlarını bir daha örmemesi gerektiğini söylemeli. O gözümde bu kadar sevimli görünürken onu ciddiye alamıyorum.

 

Yatağına kendini atarak telefonuyla ilgileniyormuş gibi yaptı. Beni hiç umursamıyormuş gibi bir hali vardı. "Ben bakmıyorum giyin sen." dedi yüzüme hiç bakmayarak.

 

"Bakarsan bir daha bakacak bir gözün olmaz zaten." dedim elimdeki tişörtü açarken.

 

Kaşlarını çatarak elindeki telefonu bırakıp bana döndü. Kafasını kırdığı kolundaki avuç içine yerleştirerek dik dik bana baktı. "Bakıyorum lan! Var mı itirazın?" diye sorarak bana bakmaya devam etti.

 

Sırtım ona dönük olduğu için kıvrılan dudağımı görmedi. "Yok." ona doğru dönerek bornozumun belindeki ipi çözdüm. İrice açtığı gözleriyle dengesini kaybedip yataktan aşağıya düştü. Düştüğünü hiç umursamadan elleriyle yüzünü kapattı. "Allah'ım! Bu kız tam bir kaçık!" diyerek söylenmeye başladı.

 

Oysa ipi çözmeme rağmen bornoz açılmamıştı.

 

Eee kabadayılıkta bir yere kadar.

 

Gözlerini elleriyle gizlemeye çalışan kıza bakarak güldüm. O benim tatlımdı, tatlıya acı yakışmaz ki.

 

"Gülme!" dedi ağlamaklı çıkan sesiyle. Düştüğü yerden kalkıp gitmeye çalıştı ama yüzünü kapattığı elleri yüzünden kendi ayağına takılıp yere kapaklandı.

 

Büyük bir kahkaha atarak onu izledim. "Allah'ım günahım neydi de beni bu kaçığın yanına gönderdin? Gülme!" diye bağırdı ağlamaklı çıkan sesiyle.

 

"Ze- Zeliş... " dedim gülmelerimin arasından zar zor. "Ne? Ne?" diye bağırdı arkasına hiç dönmeden. "Arkanı dön." dedim gülmeme bir son vererek.

 

"Saçmalama! Sen çıplaksın!" dedi. Gözlerini irice açarak bunları söylediğine eminim. Hem ayrıca çıplak değildim. Kayışı tekrar bağladım.

 

Eğlenen sesime engel olamadım. "Dön ve kendin bak bebeğim." dedim sesimi tutkulu çıkarmaya çalışarak.

 

Çığlık atarak kapıya doğru koştu. "Allah'ım! Sapık!" diye bağırdı. Bu kapıyı çarpıp çıkmadan önceki son sözleriydi.

 

Arkasından bir süre daha güldükten sonra yatağımın üzerindeki kıyafetlerimi giymeye başladım. "Bakalım üzerindeki pijamaları ne zaman fark edecek? Ve evet, yanına kartını da almayan bu şaşkalozu odaya almayacağım."

 

Eşofamının bağcığını sıkıp kendimi yatağa attım. Sırtımı başlığa yaslayarak karşımdaki duvarı izlemeye başladım. "Şimdi..." diyerek gözlerimi kapatıp düşünmeye başladım. "Dün ne oldu? Bir hatırlayalım." panik iyi bir şey değildi sizi sonuca götürmez aksine gittiğiniz yolu uzatırdı, bu yüzden sakin ve soğukkanlı olmalıydım.

 

Zihnimi zorlayarak dün geceyi düşünmeye başladım. O çocuk beni rahatsız etmişti değil mi? Ardından Kaan gelerek çocuğu göndermişti sonrasında ise o çocuğu bir daha görmemiştim. Büyük ihtimal hiç zorluk çıkarmadan çıkıp gitmişti mekandan. Sarhoştu değil mi? Aklıma her türlü ölüm senaryosu geliyor ama gözleri oyulmuş ve eli kesilmişti. Ayrıca ses telleri de koparılmıştı.

 

Allah'ım bu bir cinayetti! Etrafta bir katil dolaşıyordu!

 

Aklıma gelen şeyle gözlerimi irice açtım. Bu olabilir miydi? Olmuştu zaten! Dünyada çok fazla katil vardı aslında endişelenmem gereken bir konu yoktu ama o çocukla dün tanışmam ve dün ölmesi kafamı kurcalıyordu.

 

Bana takık bir katil mi var acaba? Vay canına! Bu çok iyi ve çok korkutucu!

 

Bu ihtimal ile güldüm. "Daha az film izlemelisin Ekin." artık düşünmek yok. Bugün itibariyle bu konu hakkında düşünmeyi kendime yasaklıyorum. Dün o çocukla konușmam tamamen tesadüftü.

 

Çalan kapı ile başımı o tarafa çevirdim. "Ekin aç kapıyı Zeliş ben!" kapıyı yumruklayan kızın başka birisi olmasını bekleyemezdim zaten. Yataktan kalkıp kapının önüne geldim. "Ekin!" kapıyı şiddetle yumruklayan kıza arkadan seslendim, "Zeliş, sen misin?" dedim safça.

 

"Evet! Aç şu kapıyı lütfen!" deyince gülmemek için elimi ağzıma kapattım. Bir süre bekledikten sonra sesimi en masuma indirerek konuştum. "Ama ben üstümü giyinmedim ki."

 

"Neden?" diye sordu. Sessiz bir şekilde güldükten sonra, "E yalnız kalmıştım. Sen bilmezsin ben yalnız kalınca fazla rahatlıyorum ve bazende çıplak geziyorum." dedim.

 

Sinirle kapıyı yumrukladı. Cılız bedeninden beklenmeyecek bir sertlikte kapıyı vuruyordu. "Senden nefret ediyorum! Defol git ve o lanet giysilerini giy." dedi sinirle bağırıp.

 

Gülerek başımı iki yana salladım. "Hayır, ben rahatıma düşkün biriyim." dedim ve kapıya sırtımı dönerek yatağın yanındaki kulaklıklarımı kulağıma takıp kendime güzel bir şarkı açtım. "Ekin!" Sesi fullemeden önce duyduğum son ses buydu.

 

___&&___

 

Saat öğle olmuştu ve ben sahil kenarında tek başıma yürüyüşe çıkmıştım. Kulağımdaki kulaklığı çıkarıp boynuma koydum. Yaklaşık bir yarım saattir müzik dinleyerek yürüyordum ama sanırım şu an etraftaki sesleri şarkıya tercih ederdim.

 

Tek başımaydım çünkü Begümlerin yanına gidemiyordum, malum göt korkusu yüzünden. Zeliş'i de dinlediğim müzik ve yaptığım banyonun verdiği rahatlamayla uyuyakalıp yaklaşık 1 saat kadar dışarıda bırakmıştım. Uyandığımda hala kapıyı yumruklamasını beklemiyordum. Onu unuttuğumu fark edip seslerle kapıya koşup açtığımda ayağımın önüne düşmüştü. Artık nasıl yorulduysa.

 

Ben de o anki panikle o daha yerden kalkamadan çantamı kapıp üzerinden atlayarak dışarı çıkmıştım. Allah'tan çok üşengeç bir insanım ki çantamı hiç boşaltmadığım için tüm eşyalarım yanımdaydı.

 

Yürümeyi bırakıp olduğum yerden mavi denize baktım. Adımlarımı sahil ile yolu ayıran korkuluklara çevirdim. Derin bir nefes alarak elimi metal korkuluğa koydum. Sıcak olması elimi biraz yaksa da geri çekmedim. Denizi izlerken içime derin bir nefes çekerek gözlerimi bu anı hissetmek istercesine kapattım.

 

Birkaç dakika öyle kalmıştım ki omzuma dokunan bir el ile gözlerimi açarak kafamı hızlı bir şekilde o tarafa çevirdim. Bu şey değil miydi? Ha Caner! Zeliş'in abisi.

 

Şaşkınlığımı görünce elini omzumdan çekti. "Üzgünüm, korkutmak istememiştim. Seni görünce bir selam vereyim dedim." dedi.

 

Hayır anlamında gülümsedim. "Hayır beni korutmadınız." dediğimde yüzünü buruşturdu. "Şu 'siz' ekini çıkarır mısın?" diye sordu. Dudağımı ısırıp uslu bir çocuk gibi başımı salladım.

 

Üzerine beyaz bir tişört ve siyah bir pantalon giymişti. Dünkü altın saatinin aksine daha spor bir siyah saat takmıştı. Dağınık saçları ıslaktı. İri birisi değildi yani yapılıydı ama o kadar da değildi. "Sen de mi hava almaya çıktın?" diye sordu. Eliyle yolu gösterip, "Ben hava almaya çıkmıştım. Bana eşlik etmek ister misin?" diye sordu. "Tabii." dememin ardından yan yana yürümeye başladık.

 

"Benimkisi daha çok göt korkusu yüzünden dayak yemekten korkan çocuk misali." diyerek az önce sorduğu soruya cevap verdim. Adımları aniden durunca ben de durup ona baktım. İfadesi şaşkındı. "N'oldu?" diye sordum anlamayarak.

 

Şaşkınlıktan hafif aralanan dudaklarını birbirine bastırıp yüzüme baktı. Ben ne dedim ki?

 

Kaşlarımı çatarak ona baktığımda boğazını temizleyerek kendini toparladı. "Açık sözlüsün." dedi. Bir şey demedim ki. "Ne?" diye anlamayarak sordum. Söylediklerimi tekrar düşündüm. Sadece göt korkusu dedim durumu özetlemek amaçlı. Hadi canım buna da takılmazdı herhalde.

 

"Sen gö-" demiştim ki öksürerek lafımı böldü. "Rica ederim böyle sözler söyleme." diyerek adımlarını hızlandırıp gitmeye başladı. Ama ben anlamadım ki.

 

Koşarak ona yetişmeye çalıştım. Tamam, yapılı bir erkek değildi ama boyu benden bir hayli uzundu. Bu kadar uzun boya 45 giydiğini düşünürsem, o kendi için normal bir tempoda yürüse de ben arkasından köpek gibi dilim dışarda koşuyordum.

 

Yanına vardığımda nefes nefese, "Neden bu kadar rahatsız oldun?" diye zorla sorabildim. Omzunun üzerinden bir cüceye bakıyormuş gibi aşağı bakınca adımlarını yavaşlattı.

 

Dilim dışarda başka yerlerimden nefes almaya çalışan beni görsem ben de yavaşlardım. "Senin gibi tatlı bir kıza böyle sözler yakıştıramadım." dedi bakışlarını yoldan hiç çekmeden. Masumca dudak büzdüm. "Bu benim yapım. Sanırım argo söz ve küfür..." dedim. Kaşlarını çatarak yukardan bana baktı.

 

Hadi ama bu gururumu incitiyor!

 

"Şaşkınım." dedi gerçekten de şaşkın bir sesle. "Neden, daha önce hiç bir kızı küfrederken duymadın mı?" diye sordum. Hadi ama kızlar da küfredebilir!

 

"Duydum." dedi. "Ama bu onayladığım anlamına gelmiyor." dedi. Bu muhabbetten sıkıldığım için bir şey demedim. "O zaman ya benimle yollarını ayırırsın ya da bazı küfürlere kulağın alışır." dedim kendimi bilmiş bir sesle. "O zaman görüşürüz." diyerek yolunu değiştirince şaşkınca baktım arkasından.

 

Ciddi olamazdı değil mi? Daha iki adım atmıştı ki "Şaka şaka," diyerek geri döndü. Yanıma gelince ben ters ters ona bakıyordum. Aman çok komik! "Sanırım bazı küfürlere kulağım alışabilir." bundan ne çıkarmam gerekiyor? Benden hoşlandığını falan düşünmüyorum çünkü daha çok yaramaz kardeşini zapt etmeye çalışan bir abi gibiydi hareketleri. Gülümseyerek hafifçe koluna vurdum. Bunu yaparken zıpladığım için katıla katıla güldü.

 

"Çok kısasın." demesiyle öldürücü bakışlarımı ona çevirdim. Pardon yukarı çevirdim!

 

"Değilim." dedim hemen. "Sen çok uzunsun." dedim kollarımı göğsümde bağlayıp. Bu halim gözünde nasıl göründü bilmiyorum ama bayağı bir güldü. Somurtarak yanında yürürken "Gülme!" dedim. Ama o güldükçe benim de gülesim geliyordu. En sonunda kendimi tutmayarak güldüm ben de.

 

Birlikte gülerek giderken arkadan, "Yenge!" diye bir ses duyduk. İkimiz de dönüp bakmadık ama tekrar "Yenge!" diyen ses bana tanıdık gelince durup arkamı döndüm. Koşarak yanımıza gelen Talha'yı görmeyi beklemiyordum.

 

"Sonunda ya! " diyerek yanımıza geldiğinde birkaç saniye soluklanmasını bekledikten sonra ne var dercesine baktım. Öksürmeye başlayınca kaşlarımı çattım çünkü koştuğu mesafe 5 metre kadardı. Cidden her şeyi abartıyordu.

 

Öksürmeleri artınca Caner çantasıntan bir pet şişe çıkararak ona doğru uzattı. "İster misin?" diye sordu. Bu kibarlık fazla ama! Elindeki şişeyi çekip aldım ve iki büklüm krize girmiş olan Talha'yı işaret ettim. "Sence cevap verecek bir hali var mı?" diye sordum şişeyi açıp Talha'ya uzatırken.

 

Birkaç yudum içtikten sonra hemen doğruldu. Mübarek zemzem suyu muydu acaba?

 

"Sağ ol yenge." diyerek şişeyi uzatınca kaşlarımı çattım. "Ne yengesi?" dedim. Az önce hiç krize girmemiş gibi kocaman sırıttı. "Değil misin?" diye sordu. Bakışlarını Caner'e çevirince gülüşünü silip kaşlarını çattı. "Yenge bu dev kim?"

 

Caner kaşlarını çatıp ona bakınca Talha koluma yapışıp arkama geçti. Caner fazla kibar birisi olabilirdi ama uzun boyu karşısındaki kişiyi korkutmak için yeterliydi.

 

Ben de kaşlarımı çattım çünkü çok fazla 'yenge' demişti. Ona döndüğümde eğilip büzülüp benim arkamdan Caner'e kaçamak bakışlar attığını gördüm. Kulağıma doğru yaklaşıp fısıldadı. "Yenge bu dev beni yemez di mi?" diye sorunca ben de ona doğru eğildim. "Yer." dedim.

 

Bunu dememle tekrar ezilip büzülüp arkama sinince Caner bakışlarını yumuşatıp arakamdaki Talha'ya bakarak, "O neden korkuyor?" diye sordu parmağıyla arkamdaki ürkek kediyi gösterip. Hafif güldüm. "Senden." dedim başımla onu gösterip.

 

Bunu dememle gözlerini irice açıp Talha'ya baktı. Talha da kaçamak bakışlar atarak Caner'e bakıyordu. Cidden burdaki tek cesur bendim!

 

"Neden benden korkuyor?" diye sordu masumca. Talha arkadan "Hiç Keloğlan izledin mi? Orada bir Uzun vardı." dedi arkamdan çıkıp doğrularak. İkimiz de ona eee? Dercesi bakınca, "Her şeyi yerdi." deyince ben kıkırdarken Caner pek anlamışa benzemiyordu.

 

"Ben anlamadım." diyerek bana dönmesi bunun kanıtıydı. Teselli etmek istercesine sırtına vurdum. "Anlarsın anlarsın." dedim. Zeliş'in kime çektiği belliydi.

 

Çöken omuzlarıya bana bakarken bir melodinin aramızda yükselmesiyle Caner elini arka cebine atarak telefonunu çıkardı. Beklemeden açıp, "Alo?" diye açtı. Bir süre karşı tarafı dinledi. "Evet." Bir süre daha karşı tarafı dinledi. "Tamam aşkım görüşürüz seni seviyorum. " diyerek telefonu kapattı. Talha'ya hiç bakmadan bana dönüp, "Gitmem lazım sonra konuşuruz olur mu?" diye sordu.

 

"Tabii tabii." deyip başımı salladım. Kollarını açıp bana yaklaşınca bir iki adım geriledim. Kaşlarını kaldırıp, "Sarılmayacak mısın?" diye sordu iki yana açtığı kollarını hafif sallayıp. Şimdi sarılmam mı gerekli?

 

"Ah, tabii." diyerek açtığı kollarının arasına girerek ona sarıldım. Bana sarılmak için bir hayli eğilmişti. Arkadan Talha'nın "Vah vah gitti yengemin kemikleri. Siz şeyi nasıl yapcaksınız şimdi?" diyen sesi gelince Caner'in kollarının arasından çıkıp anlamayan bakışlarımı ona çevirdim. "Neyi?"

 

"Boşver." dedi elini gelişine sallayıp. Caner tekrar "Görüşürüz." deyip fazla beklemeden gitti. Talha kınayan bakışlarıyla arkasından bakıyordu. "Devin sevgilisi mi varmış?" diye sordu bana dönüp. "Yok babasıyla konuşuyordu." dedim gözlerimi devirip yürümeye başlayarak. Hemen yanıma geldi.

 

"Ee yenge senden ne haber?" diye sorunca kaşlarımı çatarak ona baktım. "Sen ne sabahtan beri yenge yenge diyorsun bana?" diye sordum. "E değil misin?"

 

"Değilim! Nerden çıktı bu." diye sordum sinirle. He he dercesine başını salladı. Çantamdan telefonumu alıp saate baktığımda 15.15 olduğunu görmemle durup ona döndüm. "Benim gitmem lazım." dedim.

 

Bugünkü etkinliğimiz bir piknikti ve saat 4'te başlıyordu. Onun için canımı hiçe sayıp otele giderek hazırlanacaktım. Tam gitmek için yeltenmiştim ki, "Yenge." diyen sesiyle oflayarak ona döndüm. "Ne var?"

 

"Bari instagram hesabını versene." deyince vaktimin sınırlı olması yüzünden fazla uzatmadan hesap ismimi verdim. Onunkini istemedim çünkü zaten istediyse istek falan da atardı.

 

Neden sadece bir kez gördüğüm birine hesabımı verdim, sonra sorgulayacaktım.

 

___&&___

 

Herkesten uzakta bir ağaç bulmak sanırım bugünkü en güzel şansımdı. Herkes biraz ilerde pikniğini yapıyordu ama ben orda olmak yerine bu ağacın gölgesinde kitap okumayı tercih ediyordum.

 

Beyaz kirazlı elbisemi tutarak yere oturdum ve hasır şapkamı da yanıma bırakarak elimdeki Orhan Pamuk'un kitabı olan Kırmızı Saçlı Kadın'ı açarak okumaya başladım. Cidden dünkü berbat partiden sonra böyle doğayla iç içe olmak gerçekten de bana iyi gelmişti.

 

Birkaç sayfa okumuştum ki yaslandığım ağacın arkasından gelen seslerle başımı kitaptan kaldırıp arkaya baktığımda Batıcan'ı gördüm. İki parmağının arasındaki sigarayı dudağından çekip dertli bir şekilde dumanı dışarı üfledi.

 

Ses çıkarmadan tam önüme dönecektim ki ayağımın dibinde gördüğüm akreple çığlık atarak oturduğum yerden hızla kalktım.

 

Allah'tan ses çıkarmayacaktım.

 

Panikle üzerimi silkelerken Batıcan beni fark etmişti tabii. Elindeki zıkkımdan bir nefes daha çekip göz ucuyla bana baktı. "Sen ne yapıyorsun burda?" diye sordu dumanı üfleyerek.

 

Elbisemi düzelttikten sonra elimdeki kitabı göstererek ona baktım. "Kitap okumaya gelmiştim." deyince elimdeki kitaba kısa bir an baktıktan sonra elimdekinden bir nefes daha çekti. "Zeki kız." dudağının bir kenarı kıvrılıp alaylı söylemişti bunu.

 

Kaşlarımı çatarak baktım ona. "Neyse görüşürüz." deyip gitmek için yeltenmiştim ki "Dursana bir" diyerek kolumu tutunca önce kolumu tutan eline sonra ise yüzüne baktım. Ne yaptığının farkına vararak elini çekti. Parmaklarının arasındaki sigarayı yere atıp ayağının ucuyla söndürdükten sonra etrafa bakınıp baş parmağıyla hafif çenesini kaşıdı.

 

"Kızlar neyden hoşlanır?" diye mırıldandı ağzının içinde. Ne dediğini anlamadığım için "Ha?" diye bir nida döküldü dudaklarımdan. Dertli bir nefes verip, "Kızlar neyden hoşlanır?" diye yine ağzının içinde mırıldandı. "Af buyur ama anlamıyorum." deyince "Bir kızı nasıl etkileyebilirim?" diye bağırarak sordu en sonunda.

 

"Tamam be ne bağırıyorsun?" diye bağırdım ben de. "Sen neden bağırıyorsun?" diye bağırınca "İlk sen bağırdın!" diye bağırdım ben de.

 

"Tamam." dedi yanaklarını şişirip sakin olmaya çalışarak. "Soruma cevap verir misin?" diye sordu. Bu soruyu neden sorduğunu anlamıştım zaten. Az önce ağacın yanına bıraktığım şapkamı alarak geri yanına geldim. Şapkanın üzerindeki tozları silkeleyip geri başıma taktım.

 

"Yılan yemi al. İnan çok sevinir." dedim ve cevap vermesini beklemeden dudağımdaki kıvrılmayla yanından gittim.

 

___&&___

 

Odanın salonunda ben bir köşede Zeliş diğer köşede oturmuş hiç ses çıkarmadan karşımızdaki televizyonu izliyorduk. Ben olası bir atağa karşı kapıya yakın bir yerde oturmuş arada Zeliş'e kaçamak bakışlar atıyordum.

 

Zeliş soyduğu elma dilimini bıçağa takıp bana uzatınca hiç sesimi çıkarmadan bıçağın ucundaki elmayı alıp ısırdım. Tüm şansımı bugün kullanmıştım çünkü Talha'nın yanından ayrılıp hazırlanmak için odaya geldiğimde Zeliş etrafta yoktu. Ben de hemen hazırlanıp otelin restoranında saat 4'e kadar oturmuştum.

 

Piknikte de çok yanında durmamıştım zaten kendisi hep B şubesinden Melike ile takılmıştı. Begüm'le de olabildiğince göz teması kurmamaya çalışarak kaçmıştım. Arada Buğra'yla olan karşılıklı kaçamak bakışlar dikkatimden kaçmamıştı tabii.

 

Elimdeki elmayı bitirip karşımdaki açık olan dizinin dalgınlığında elimi Zeliş'e doğru uzatmıştım. O da bu halime gülmemek için dudağını ısırıp bıçağın ucundaki soyduğu elmayı bana uzattı.

 

"Bak bak kadını nasıl da aldatıyor pezevenk." diyerek elimdemi elma diliminden bir ısırık daha aldım. Zeliş ettiğim küfürle göz ucuyla bana bakıp tekrar önüne döndü. "Lütfen böyle küfürler etme." diyerek mesafeli bir sesle konuştu. "Ama evet gerçekten pezevenk." deyince güldüm.

 

Bacak bacak üstüne atıp elimi tekrar Zeliş'e doğru uzattım. O da bu sefer bana bakmadan diziyi izlerken elmayı bana uzattı.

 

Tam bir ısırık alıyordum ki sehpanın üzerindeki telefonumdan gelen bildirimle uzanıp telefonumu aldım.

 

Telefonu açtığımda 'kılıççağrı44 Postunuzu beğendi' diye bir bildirim görünce kaşlarımı çattım. İnstagram'a girdiğimde 1 ay önce attığım fotoğrafımın beğenildiğini gördüm.

 

Beğenen kişinin hesabını açtığımda yaslandığın yerde dikleşerek bir tane fotoğrafına tıkladım. Fotoğrafı büyüterek daha yakından baktım. Yok artık bu o öküzdü!!!

 

Demek ismi Çağrı...

 

Telefona sokulduğumu gören Zeliş meraklı bir sesle elindeki elma diliminden bir ısırık alarak çiğnerken sordu, "N'oldu? Kimmiş?"

 

Yüzümdeki aptal sırıtışa engel olamadım. "Çağrı'ymış."

 

 

 

___BÖLÜM SONU___

 

 

 

 

 

 

Evet bu bölüm de bitti. Biraz kısa bir bölüm oldu çünkü bu bölümde anlatacak çok bir şey yoktu.

 

Pikniği de çok detaylı yazmadım çünkü zaten Ekin herkes ile kavgalı. Öslalsmslamsls

 

Bir sonraki bölümde ilk önce yazar anlatımıyla Çağrı'yı okuyacağız.

 

Caner'i sevdiniz mi? Zeliş'i biliyoruz ama Caner'in de bu kadar kibar olacağını bekliyor muydunuz?

 

Batıcan'ı nasıl buluyorsunuz?

 

Lütfen oy atmayı unutmayın❤

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 07.12.2024 18:33 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...