7. Bölüm

7. Sürpriz Misafir

Nisabzzz6644
nisabzzz6644

Ekin'in modelidir. İnstagram hesabı 👉 krukkk

 

Oy ve yorumlarınızı bekliyore ❤

 

******

 

Hızlı adımlarla yaklaşık 10 dakika boyunca Çağrıların ters istikametinde yürüdüm. Allah aşkına bugün herkese ne olmuştu? Şey ne ya bari bahaneniz olsun amına koyayım.

 

Adımlarımı yavaşlatarak daha sakin bir şekilde yürümeye başladım. Hızlı yürüdüğüm için hızlı nefesler alıp veriyordum. Adımlarımı durdurup dinlenmek için kendime biraz zaman tanıdım.

 

Önüme eğdiğim başımı derin bir nefes alarak geri kaldırdım ve önüme gelen saçlarımı elimle arkaya attım. Omuzlarımı dikleştirip üzerimdeki kıyafetleri düzelttiktikten sonra boğazımı temizledim. Tamam, şimdi ne yapsam acaba? Lanet olası daha yeni banyo yapmıştım umarım üşüyüp hasta olmazdım. Gerçi bu havada zordu. Elimi pantalonumun arka cebine atıp telefonumu çıkardım ve saate baktım.

 

"İkiye yakın" diye mırıldandım telefonu geri cebime sokarken. Daha erkendi ve ne yapacağımı bilmiyorum. Dudağımı ısırırarak ne yapabileceğimi düşünürken yanımdan iki tane genç kız gülüşerek geçti. Ellerindeki dondurmaları görünce parmağımı şıklatıp ne yapacağımı buldum. "Dondurma."

 

Kızlar yanımdan daha yeni geçmişti ki aceleyle içlerinden birini durdurdum. "Şey, affedersiniz," elinde tuttuğu beyaz dondurmayı işaret ettim. "Acaba elinizdekini nereden aldınız?" az önce güldükleri için hala otuz iki diş sırıtırken arkamdaki yolu işaret etti. "Karşı kaldırıma geç ve düz yürü. Sağında kalacak." dediğinde ona gülümsedim. "Teşekkür ederim."

 

Vakit kaybetmeden tarif ettiği şekilde yürümeye başladım. İlk yerden sağa dönünce üzerinde kocaman 'Maraş Dondurma' yazan küçük bir dükkan gördüm. "Maraş ha?" diye mırıldanarak tezgahın önünde durdum. Önümde bir kişi vardı ve o da dondurmacının elindeki çubuğun önüne koyduğu dondurmayı almaya çalışıyordu.

 

"Hadi al al," diyerek dondurmacı bey sopanın ucundaki dondurmayı ona uzattı. Kadın külahı tuttu fakat dondurmacı çubuğu kaldırınca elinde kalan tek şey boş bir külahtı. Sopanın ucundaki dondurma hala duruyordu. "Hadi ama!" diyerek kadın gülerek sitem etti.

 

Dudağımdaki tebessümle onları izlerken bir iki dakika sonunda dondurmasını alabilen kadın ödemeyi yaptı ve dondurmasını yalayarak gitti. Sıra bana geldiği için bir adım öne gittim ve alttan dondurmacıya baktım. "Buyrun küçük hanım?" derken bir yandan da sopasını okşuyordu. Evet okşuyordu!

 

"Ben iki top alayım lütfen." diyerek beklemeye başladım. "Hay hay."

 

İki dakika içinde sopanın ucundaki külahı görmemle içimi bir heyecan kapladı. Beni çok uğraştıracaktı değil mi?

 

"Buyrun." diye bağırarak çubuğu bana doğru uzattı. Dondurmayı burnumun ucuna kadar getirdi. Burnumun ucundaki dondurmaya şaşı bakarken elimi kaldırıp onu alacağım esnada bir anda havaya doğru gitti. "Hey!"

 

"E almaz mısınız küçük hanım?" derken dondurmacı amcanın sesi alaylıydı. Amca diyorum çünkü dudağının üstünü kaplayan bir bıyığı ve kocaman bir göbeği vardı. Tepemdeki dondurmayı almak için uzanmıştım ki bir yukarı bir aşağı hareket ettirerek bunu engelledi.

 

"Neden markete girmedim ki?" diye homurdanırken karşımdaki amca, "Gızım o dondurmalar sahtedir. Bak bu canına yandığım durdurma benim Fehime'den çıkmadır. Halis mulis." diyerek övünmeye başladı. Șivesi beni güldürdü.

 

Tepemdeki dondurmaya tekrar uzanmıştım ki yine aynı hareketle onu almamı engelledi. Pes ederek ona döndüm. "Fehime'nin sütü mü azdı amca? Dondurmayı vermeye pek niyetin yok gibi." derken ters ters ona bakıyordum. Göbeğini hoplata hoplata güldü. Aynı ters bakışlarımla tepemdekine dönmüştüm ki bir el uzanıp dondurmayı çubuktan aldı.

 

Hey o benim dondurmam!

 

Kaşlarımı kaldırıp arkama döndüğümde tanıdık bir sima gördüm. "Sen," derken gözlerimi kısmış kim olduğunu çıkarmaya çalışıyordum. Dondurmamı yalayarak üstten bir bakış attı. "Bu koydu ama." diyerek dondurmamı bir kez daha yaladı.

 

Ah, tabii ya! Çağrı'nın kardeşiydi. İsmi neydi? Kamil? Koray? Ah! Kaan!

 

"Kaan?" dedim şaşkın bir ifadeyle. "Ta kendisi." diyerek eliyle kendini gösterdi.

 

"Senin burada ne işin var?" derken gözüm dondurmamdaydı. Onu almak için çok uğraştım!

 

Kaan beni duymamış gibi arkamdaki dondurmacıya döndü ve "Aynısından" diyerek elindeki dondurmayı ona gösterdi. Kısa süre içerisinde dondurmayı alarak ödemeyi yaptı. "Gidelim mi?" derken yeni aldığı dondurmayı bana uzattı. Hiç itiraz etmeden aldım çünkü zaten o benimkini almıştı.

 

Giderken dondurmacı pala bıyığa ters bir bakış atmayı ihmal etmedim tabii ki. Beni maymun gibi oynattı ama yanımdaki şahısa hiç uzatmadan verdi.

 

Bakışlarımı ondan ayırıp önüme döndüğümde dondurmamdan bir ısırık aldım. "Isırdın mı sen onu?" diye sordu Kaan. Evet anlamında başımı salladım ve bir ısırık daha aldım.

 

Kaşlarını kaldırıp önüne döndü ve elindeki başlangıçta benim olan ama üzerine akbaba niyetine tünediği dondurmasını yaladı. Yan yana yürürken ikimizden de ses çıkmıyordu, sessizce dondurmalarımızı yiyorduk.

 

Artık deniz kenarında değildik çünkü biraz daha içlere girmiştik. Kenardaki mağazalara göz gezdirirken ortamdaki sessizliği o bozdu. "Ee nasılsın?"

 

Ona döndüm ve "İyi." diyerek kısa bir cevap verdim. "Sen?"

 

"İyi."

 

"Güzel."

 

"Güzel."

 

Bir kez daha sessizliğe gömülmüştük ki tekrar sessizliği bozdu. "Biliyor musun o parti günü sana asılan pi-" bu kısımda boğazını temizledi.

 

"Tolga denilen herif ölmüş." bunu duymamla yutkundum ve ruhsuzca dondurmamdan bir ısırık daha aldım. "Evet biliyorum."

 

"Doğruyu söylemek gerekirse üzülmedim ama öldürülme şekli, " Üşümüş gibi irkildi. "Korkunç."

 

Evet, bunu yapan nasıl bir caniydi ki böylesine korkunç bir şeyi yapabilmişti.

 

Bana dönüp baktığında her ne gördüyse konuyu dağıtmak istercesine boğazını temizledi. "Ee ne zaman dönüyorsun?" diye sorunca toparlanıp ona döndüm. "Nereye?"

 

"Evine, yani sen gezi için gelen okuldansın değil mi?"

 

"Ha, evet evet." diyerek onayladım. "İki hafta sonra dönüyoruz." dedim ama bundan memnun değil gibiydi.

 

"Sen neler yapıyorsun Kaan? Kaan diyorum ama rahatsız değilsin değil mi?"

 

"Ah, hayır hayır. Ben bir süredir şehir dışındaydım anlarsın arkadaşlarla takılmaca falan." diye kısa cevap verdi.

 

Anladım dercesine kafamı salladım ve dondurmamdan bir ısırık daha aldım. Ona kısa bir bakış atarak önüme döndüm. "Abine benziyorsun."

 

Kaşlarını kaldırdı. "Çağrı'ya mı?"

 

"Başka kardeşin mi var?"

 

"Hayır."

 

"O zaman evet, Çağrı'ya."

 

"Evet benziyoruz malum aynı anne ve aynı baba." diyerek kısa bir anlığına güldü. Lanet olsun yanağındaki gamze bile aynıydı!!

 

"Benziyorsunuz. Yanağınızdaki gamze bile aynı." dedim ona bakmadan.

 

Sorgularcasına aynı zamanda gülmemek için zor tuttuğu ifadesiyle bana döndü. "Ha yanağındaki gamzeyi görecek kadar yakından baktın yani?"

 

Adımlarım olduğum yerde durdu ve hızla ona döndüm. "Ne?"

 

"Abimle diyorum. Yanağındaki çukuru görecek kadar yakından baktın herhalde." dedi eğlenen bir ifadeyle. Hemen savunmaya geçtim.

 

"Hayır tabii ki! Bak sendekini de gördüm ama yakından bakmadım."

 

Öyle olsun dercesine bana baktı.

 

Abisinin konusunu açtığın çenene lanet girsin!

 

Dondurmayı bitirip elimde kalan kırıntıları silkelerken Kaan durdu ve ben de onunla birlikte durdum. Başımı eğip ellerime baktığımda temiz olduğunu görmemle kafamı kaldırıp ona baktım. O da dudağındaki tebessümle bana bakıyordu.

 

"Ne?" diyerek ona baktım. İlk başta bir şey demedi ama sonra elini kaldırıp baş parmağıyla dudağımın kenarını sildi. Öylece kaldım.

 

Bakışlarını dudağımın kenarından çekip gözlerime çıkardığında ben şaşkınca ona bakıyordum. "Dondurma kalmış." dedi. Fazla yakın olduğumuz için rahatsızdım. Ama buna zıt olarak, "Teşekkürler." dedim.

 

Hala aynı şekilde bana bakarken bakışlarını ayırıp arkama doğru baktı. Her ne gördüyse memnun kalmış gibi gülümseyip tekrar bana döndü. "Benimle gel."

 

___&&___

 

Ertesi gün...

 

Otobüslerin kalkmasına daha yarım saat vardı ve ben kapının önünde durmuş, Zeliş bir oraya bir buraya koştururken onu izliyordum. "Yardım etmek istemez misin?" diye bağırdı sinirle. "Cık," diye onaylamaz bir ses çıkardım. "Böyle rahat."

 

Dün Kaan beni mağazalara boğmuştu. Evet, arkamda gördüğü şey bir mağazaymış ve ben her ne kadar itiraz etsem de bana birkaç parça kıyafet baktık. Tamam, biraz fazla baktık ama o da benim itirazımla.

 

Bıraksak mağazayı alacak amına koyayım!

 

Madem bu kadar zenginsin neden Çağrı o kadar işte çalışıyor ki?

 

Şimdi de doğa gezisi etkinliğimiz için hazırlanıyorduk. Ben çoktan hazırdım ama Zeliş hazır olmasına rağmen bir şeyini arayıp duruyordu. Bir şey diyorum çünkü bu kız elindekini nereye bıraksa bir dahaki bakışında bulamıyordu.

 

Şimdi de küpesini arıyordu. Yatağının içine eden kıza, "Bırak, boşver." diyerek yanına gittim. "Takmasan olmaz mı?"

 

"Olmaz!" dedi hala yastığın altına bakarken. "Bu kombine o küpe lazım" derken beni kenara ittirdi ve bu sefer benim yatağı eşelemeye başladı. Üzerinde beyaz crop bir tişört vardı ve altına da pembe bir şort giymişti. Bakır renkli saçlarını salmıştı ve kafasına da beyaz bir şapka takmıştı. Aradığı küpeler nasıl bilmiyorum ama böyle de çok iyi görünüyordu.

 

Benim yatağımında anasını ağlattıktan sonra sıkıntıyla nefesini verince küpesini bulamadığını anladım. Bana döndü ve ilk defa görüyormuş gibi süzdükten sonra vay be dercesine dudağını büzüp başını salladı. "Çok iyisin."

 

"Biliyorum bebeğim." deyip saçlarımı omzumdan abartılı bir şekilde geri savununca kıkırdadı. "Çantanı hazırladın değil mi malum bir gün boyunca kalacağız." dedim. Memnuniyetsizce yüzünü buruşturdu ve orada bir şeyler varmış gibi kolunu kaşımaya başladı. "Hatırlatma. Daha önce de ailemle kamp yapmıştım ama sabah uyandığımda üzerimde bir sürü kırmızı karınca vardı." dedi hala kaşınırken.

 

"Uyanmamızın sebebi neydi biliyor musun?" diye sorunca merakla ona baktım. "Neydi?"

 

"Aynı karıncalar abimin ağzına girmişti. Evet, abim ağzı açık bir şekilde uyuyor ve birçok karınca ağzının içindeydi. Sabah onun çığlığıyla uyandık." deyince birlikte gülmeye başladık. "Bu çok iğrenç." derken hala gülüyordum.

 

"H-hatta bir kaçını yutmuş." derken gülmekten sesi tam anlaşılmıyordu. Hala gülerken kusuyormuş gibi bir ses çıkararak karnımı tuttum.

 

"Bu çok kötü." dedim gülmemin yerini kıkırdamaya bırakırken. Şortumun arka cebinden telefonumu çıkardım ve 15 dakikadan az bir süremizin kaldığını gördüm. "Gitsek iyi olacak."

 

Zeliş isteksiz bir şekilde kapının yanında duran sırt çantasını taktı. Benimkini de uzatınca hemen aldım ve son bir kez eşyalarıma baktım. Eksik yoktu. Tam çıkıyordum ki Zeliş'in "Buldum!" bağırışıyla ona döndüm. Elinde küpesini tutuyordu.

 

___&&___

 

Aşağı indiğimizde neredeyse herkesin burada olduğunu gördüm. Batıcan ile Buğra bir kenarda durmuş Batıcan sigarasını içerken sohbet ediyorlardı. Gizem bir köşede elindeki telefonuyla oynuyordu. Zeliş Melike'nin yanına gitmişti. Birkaç kişi daha vardı etrafta ama ben onları pas geçerek bizim kızların yanına gittim.

 

"Selam." dediğimde ikisi de bana döndü.

 

"Selam."

 

"Selam."

 

Begüm ekşi yemiş bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. "Ava falan mı çıkacaksın sen?" diye sordu kınayan bir sesle. Kaşlarımı çatıp üzerime baktığımda bir şey göremedim.

 

Üzerimde asker kıyafetini andıran bir şort tulum vardı. Üst kısmı tişört croptu ama göbeğimi ortaya çıkarmıyordu. Alt kısmı ise şorttu. Tamam bir çalılığın içine girsem büyük ihtimalle zor fark edilirdim. Ama bence bana yakışmıştı.

 

"Evet, tavşanlar benden. " dedim başparmağımla kendimi işaret edip. Öğrürürcesine bir ses çıkardı. Onu incelediğimde ise altına turuncu bir etek ve üzerine beyaz bir crop giydiğini gördüm. Eteğin kamp için kötü bir fikir olduğunu sanırım söylemeyecektim.

 

Deniz'e döndüğümde ise altına kot bir pantolon ve üstüne oduncu gömleği giymişti. Pantolon giymeyi ben de düşünmüştüm ama hava bana nah çekerken bu kötü bir fikir olabilirdi.

 

Deniz sessiz bir şekilde telefonuyla ilgilenmeye başladı. Şu sıralar telefonunu hiç elinden düşürmüyordu. Bunu daha sonra sorgulayacaktım.

 

Begüm ise saçından bir tutamla oynarken başını öne eğmiş bir şekilde yanına bakıyordu. Nereye baktığını tahmin etmek zor değildi. Kesin Buğra'ya bakıyordur.

 

"Daha iyisini mi buluca'n? Bi' gel, neler anlatıca'm ben seni öyle bi' sevice'm ki aklını oynatıca'n"

 

"Aç koynunu, girice'm girice'm, dellenme dudağından öpüce'm öpüce'm, söylenme"

 

"Aç koynunu, girice'm girice'm, dellenme

Dudağından öpüce'm öpüce'm söylenme... "

 

Sözlerini duymamızla üçümüz dahil herkes sesin geldiği yöne döndük. Gizem havaya kaldırdığı telefonuyla dans ediyor, bir yandan da şarkıya eşlik ediyordu. "Öpücem öpücem söylenme. Aç koynunu giricem giricem," derken bakışları Begüm ile Buğra arasında gidip geliyordu.

 

Yavaşça Begüm'e döndüğümde sinirden nasıl baktığını gördüm. Hayır kızarmamıştı. Utanmamıştı. Başı dik omuzları kendinden emin bir şekilde kalkıktı. "Senin derdin ne?" diye sorarken bile sesi sakindi. Hayır, aslında titremesin diye uğraşıyordu.

 

"Ona da böyle mi söyledin? Ya da," derken Gizem, Begüm'ün önüne kadar gelmişti. "Uygularken falan devam ettirdin mi?" diye sordu sırıtırken. Bu dediği bu sefer fazlaydı ama.

 

"Ne diyorsun be sen? " derken Gizem'in üzerine yürüdüm. Tam karşısında durduğumda onu öldürecek gibi baktığımın farkındaydım. "Ha? Bir daha söyle. Şimdi hadi!" diye bağırdığımda belki de sesim fazla çıkmıştı ama umrumda değildi.

 

Sinir bozucu bir şekilde kahkaha attı yüzüme doğru. "Bizim Ekin'e bak sen. İlk geldiğin zamanlar nasıl da sesiz sakindin. N'oldu? Zengin iki arkadaş buldun bir de kendini onlara sevdirdin. Oradan mı geliyor bu cesaret?" diye tükürürcesine konuştuğunda dişlerimi sıkarak ona baktım.

 

"Onu alır mısın? Yoksa ben mi halledeyim?" diyen Deniz'in sesini duydum arkadan. Kime dedi bilmiyorum ama bir hareketlilik oldu ve Batıcan Gizem'i belinden kaldırıp arkaya doğru götürdü. Sinirden sıktığım dişlerimi şaşkınlıkla aralanan dudaklarım sebebiyle bıraktım. Çenem ağrıyordu.

 

"Batı bırak! Sen de dokunmak için an mı kolluyorsun?" derken Batıcan'ın kolları arasında çırpınıyordu Gizem. Batıcan'ın pek umrunda değil gibiydi. "Rahat dur lütfen Gizem. Zor tutuyorum zaten."

 

"Birader tutmuşken odaya kadar götür istersen." diyen Buğra'ya öldürücü bir bakış attıktan sonra Gizem'i bıraktı Batıcan.

 

Bunu düşünme ihtimali yüzde kaç?

 

Bozulan kıyafetlerini düzelttikten sonra saçlarını onun yüzüne doğru savurarak hızla ne ara geldiğini bilmediğim otobüse doğru gitti Gizem. Onun arkasından herkes sırayla otobüse bindi. En sona kalan ben de bindikten sonra kapılar kapandı.

 

Begüm'ün yanındaki boş koltuğa geçtiğimde şoförün yanında oturan müdür yardımcımız olduğu yerden ayağa kalktı ve elindeki kağıda bakarak saymaya başladı.

 

"Begüm?"

 

"Burda."

 

"Zeliha? "

 

"Burda."

 

"Caner?"

 

"Burda."

 

"Buğra? "

 

"Burda."

 

"Ekin?"

 

"Burda."

 

"Yamaç?"

 

"Burda."

 

Kalan kişileri de saydıktan sonra herkesin tam olduğunu anlamasıyla şoför aracı çalıştırmıştı.

 

Otobüs sallanarak giderken bu bana bir beşik gibi gelmişti. Hemen kulaklığımı çıkarıp kulağıma taktım ve açtığım bir şarkıyı dinlemeye başladım. Berkay Altunyay- Olmazlara İnat çalmaya başladı.

 

Yüzüme yağdırıp sözlerini canımı yakıyor ama yine sözler değil gösteri gibidir o boşverişi serseri bir iki biraz da deli

 

Ooo, her gece yıldızlarca güler deliler deli derdi halime

 

onu gören bir anıda ben ooo yarın olmasın istemem aynısı dün bi' günün cürümü

 

Beni bi' yakar ki yine zaman beni bana bırak

 

olmazlara inat elimi tut bak bize zaman ilaç

 

dünü unutupta bir oluruz yarına bu yalana kim inanacak

 

Olmazlara inat elimi tut bak bize zaman ilaç

 

dünü unutupta bu yalana kim inanacak?

 

Şarkıyı dinlerken göz kapaklarım benim isteğim dışında kapanıyordu. Yanımdaki Begüm'ün omzuna kafamı koydum ve çok dalmadan uyumaya başladım.

 

Kafamın altında bir hareketlilik hissettim. Kafam boşluğa düşmüştü bir an ama bu çok kısa sürmüştü. Yine yerine bir omuz gelmişti ama bu sefer Begüm'ünkinin aksine daha uzundu. Yine de gözlerimi açıp bakmadım.

 

Kulağımdaki şarkı değişiyor, yol sallanmaya devam ediyordu. Yaklaşık yarım saati geçik bir süre boyunca hareket ettik. Otobüsün bir anlık hareketi yüzünden kafam yaslandığım omuzdan öne doğru düşmüştü ki büyük bir el başımı tuttu. "İyi misin?"

 

Hızla gözlerimi açıp doğrulduğumda bozulan şapkamı düzelttim ve yanıma baktım. Yamaç'ı görmeyi beklemiyordum. Korkmuş bir ifadeyle bana bakıyordu. "Ekin, iyi misin güzelim?"

 

"Senin ne işin var burda?" diye sorarken sesim bir tık fazla sinirli çıkmıştı. Bu çıkışıma anlam verememiş olacak ki havaya kalkan kaşlarıyla bana bakıyordu. "Ben,"

 

"Begüm nerde?" diye sormamla bakışları öne doğru kayınca ben de o tarafa baktım. Begüm koltuğun üstünden elindeki çekirdekleri çitlerken bizi izliyordu. Çekirdek?

 

"Ee bitti mi? Aman ya." diyerek avucundaki çekirdeği yanındaki kişinin eline tıkıştırdı. Ellerini silkeleyerek boğazını temizledi. Eee birisi ona şu anda Buğra'nın yanında olduğunu söyleyecek mi?

 

Normalde ben, Deniz, Begüm ve bir kişi daha en arkaya oturmuştuk. Diğer yerler ikili koltuktu. Şu an Yamaç cam kenarında, ben onun yanında, solumda Deniz ve onun yanındaki cam kenarında başkası oturuyordu. Dur o oturan Batıcan mı?

 

Kaşlarımı çatıp ona baktığımda masumca omuz silkti. "Arkadaşın beni buraya gönderdi." dedi ve kollarını bağlayarak küsmüş bir tavır takındı. "Ekin skor 2 : 1" dedi Begüm olduğu yerden.

 

"2 : 1 mi?" diye sordum.

 

"Evet 2 : 1, sen beni plotoniğimin üzerine attın ve ben de seni," bu kısımda yanımdaki Yamaç'ı gösterdi. Gözlerimi devirdim. "Ciddi misin? Ayrıca o zaman 1 : 1 oluyor." dememle otuz iki diş sırıttı.

 

"Sen öyle san." demesiyle kaşlarımı çatmıştım ki Deniz'in sesiyle düzeltip ona döndüm. "Ekin hiçbir şey yapmadan skoru eşitlemiş olabilir." dediğinde kaşlarını çatma sırası Begüm'deydi. Deniz karşılık olarak Begüm'ün yanını işaret edince Begüm yanına dönmüştü ki yanında Buğra'yı görmesiyle minik bir çığlık atarak koltuktan hızla ayağa kalktı.

 

"Senin ne işin var burda?" bu cümle bir yerden tanıdıktı ama? Buğra göz kırpıştırarak ona baktı en sonunda da avucunda tuttuğu çekirdeği ona uzattı. "Alacak mısın artık?"

 

Begüm'ün rezil oluş günleri part 203829

 

Begüm şaşkınca bir ona bir de elindeki çekirdeğe baktı. Hafifçe silkelendi -kendine gelmek için büyük ihtimalle- ve öne doğru eğilip tam çekirdekleri alacaktı ki otobüs bir anda öyle bir sallandı ki refleksle Yamaç'ın dizini tutmuş bulundum. Begüm ise çığlık atarak öne, BUĞRA'NIN ÜSTÜNE düştü!!!

 

Elimi hızla Yamaç'ın dizinden çektim ama yüzüne bakmadım. Eğer sırıttığını görürsem onu burada dövebilirim. "Pardon gençler! Yol biraz bozuk." diyen şöförün sesi geldi önden.

 

Begümlere baktığımda ise Begüm'ün öne doğru düşmüş ve ellerini Buğra'nın omuzlarına koymuş olduğunu gördüm. Buğra ise iki eliyle Begüm'ün ince belini tutuyordu. Aman Allah'ım! En önemlisi yüzlerinin arasındaki mesafenin neredeyse olmamasıydı.

 

Bir diğer önemli şeyse her yere saçılan çekirdeklerdi.

 

"Deniz telefon! Deniz telefon!" diye yerimde zıplayarak aceleyle Deniz'den telefonu istedim. Kendiminkini çıkaramayacak kadar dikkatli izliyordum ikiliyi. Elime konulan bir ağırlıkla Deniz'in telefonu olduğunu anladım. Hızla kaldırıp bu anın art arda onlarca fotoğrafını çektim.

 

"Üstümden kalkacak-" diyordu ki Buğra konuşması yüzünden dudakları birbirine sürtününce konuşmayı kesip sert bir şekilde yutkundu.

 

VE BEN BU ANI DA ÇEKTİM!!!!

 

Begüm bu temasla hemen Buğra'nın üstünden kalktı ve yanımdaki olanları izleyen Yamaç'ı yakasından tuttuğu gibi kaldırdı. "Bir daha seninle anlaşma yapmayacağım eks enişte!" çocuğu fırlattığı gibi yanımdaki yerine oturdu.

 

"Ekin fotoğrafları bana da at." diyerek Batıcan Deniz'in arkasından omzuma dokundu. "Buğra bundan sonra bana iyi davransan iyi edersin koçum. Biliyorsun takipçim çok." sesindeki tehtidi bence herkes anlamıştır.

 

Yanımdaki Begüm'e laf sokmak için göz ucuyla bakmıştım ama şoktan mıdır nedir göğsü kalbi kendini dışarı atmak istiyormuş gibi inip kalkıyordu.

 

Bu seferlik onu affederek önüme döndüğümde otobüsün durduğunu ve çocukların inmeye başladığını yeni fark ediyordum. Ben de ayağa kalkıp başımdaki şapkayı biraz daha önüme çekerek önümdeki kalabalığın inmesini bekledim.

 

Yere indiğimde burnuma ilk çam, toprak ve çimen kokusunun karışımı geldi. Öyle güzel kokuyordu ki buradaki tüm kokuyu çekebilecekmiş gibi bir nefes çektim içime.

 

Şapkamı çıkardım, ardından ise saçımdaki tokayı çekip çıkararak saçlarımın omuzlarımdan dökülmesine izin verdim. Bulunduğumuz yer şu anda yol kenarıydı, karşımda ise bir sürü ağacın sık olmadığı bir arazi vardı. Derin bir nefes daha çekip arkama döndüğümde herkesin çantasını beklediğini gördüm.

 

Kalabalığın arasından küçülebildiğim kadar küçüldüm ve aralardan en öne çıktım. "Hocam Ekin arkadaşımız kaynak yapıyor." diyerek beni ispiyonlayan Gizem'e sinirle baktım. Gözlerini devirdim ve somurtarak en arkaya geçtim. 10 dakika sonra ben de çantamı aldım ve herkes gibi kamplık alana doğru ilerledim.

 

"Evet çocuklar kampı buraya kuruyoruz." diyerek müdür yardımcısı geldiğimizi bildirmiş oldu. Elimdeki çantayı koca bir oh çekerek yere bıraktım. Ağrıyan belimi biraz gevşetmek amaçlı esneme hareketleri yaparken müdür yardımcısının, "Gençler buraya toplanın bir dakika!" bağırışıyla boynumu kıtlatıp o tarafa doğru yürüdüm.

 

"Evet gençler, normalde müdür bey sizin için bunun gibi olan etkinlikleri seçiyor. Uygulama işi de ben de fakat bugün o da aramıza katıldı." lafını bitirince ben de herkes gibi kafamı ağaçların arasından gelen araba sesine çevirdim. Burdan yol görünmüyordu ama sesler az da olsa geliyordu.

 

Birkaç dakikanın ardından siyah takım elbisesiyle müdür bey karşımızda belirdi. Her zamanki gibi geniş omuzları dik, bakışları ilerleyen yaşına rağmen keskindi. Giydiği takımın üzerinde tek bir toz bile yoktu.

 

"Selamlar 12/C ve B! " demesiyle hep bir ağızdan "Sağ ol!" diye bağırdık. Yardımcının yanına gittiğinde önce ona gülümseyerek baş selamı verdi ve aynı karşılığı almasıyla bizlere döndü. Bakışları hepimizin üzerinde gezinirken benim üzerimde fazla oyalandı. İstemsizce yutkundum ama bakışlarımı da ondan çekmedim. Sıkıntılı bir nefes verip diğerlerine döndü.

 

"Evet çocuklar, bugün sizleri doğayla iç içe olmanız için buraya topladık. Bol oksijen bol enerji. Tabii ki burda da sizleri boş bırakmayacağız ama ondan önce sizi birisiyle tanıştırmak istiyorum," demesiyle kaşlarımı kaldırıp yanımdaki kişilere baktım ama onlarında aynı ifadeyle birbirlerine baktıklarını gördüm. Umursamayanlar da vardı tabii.

 

"Kendisi benim çok eski bir arkadaşımın oğlu ve onların da burada yani Büyükada'da olduğunu öğrendiğimde bayağı şaşırdım. Hazır o da burdayken onu da bu etkinliğimize dahil olmasını istedim," merakla lafını bitirmesini ve bahsettiği kişinin gelmesini bekliyordum. "Kaan, gelebilirsin." demesiyle az önce geldiği yerden çıkan kişiyle şaşkınlıktan açılan ağzımı kapatmak için yardıma ihtiyacım vardı.

 

Kaan? 

 

 

 

___BÖLÜM SONU___

 

Selaammmmmmm

 

Nabersiniz? Umarım keyifler yerindedir.

 

Uzun bir aradan sonra tekrar bölüm attım ve bunun gururunu yaşıyorum (alkış)

 

Bölümü nasıl buldunuz? Biraz uzun bir bölüm oldu?

 

Begüm yerine ben utanıyorum artık. Hatta o sahneyi yazarken baya gülmüştüm. Nskanslsnsksns

 

Kamp etkinliğimiz var şimdi de bir sonraki bölümde daha detaylı anlayacaksınız.

 

Kaan'ın da etkinliğe katılmasına ne diyorsunuz?

 

Yıldızlar parlar diyerekten alttaki sönük kalmış yıldızı parlatmanızı öneriyorum. ( yoksa 🐣 🔪)

 

Youtube hesabım 👉 nisabzzz6644

 

 

Bölüm : 08.12.2024 12:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...