@nisacik
|
İlahi bakış açısı
Genç kız manavdan aldığı karpuzu taşımak için çabalıyordu. Akşama gelecek olan misafirler için annesi en büyük karpuzu almasını istemişti. “Ah anne ah! Ne olurdu abimi bekleseydik akşama?” Genç kız kendi kendine konuşarak yolda ilerlerken arkasından genç bir adamın sesini duydu. “İsterseniz ben taşıyayım. Belli ki size ağır geliyor.” Genç kız arkasındaki adama bir baktı. Adam kafasını yerden kaldırmadan sormuştu bu soruyu. Genç kız bir elindeki karpuza bir kendi kollarına bir de karşısındaki oldukça heybetli adama baktı. Sonrasında oldukça kendinden emin bir sesle konuştu. ”Teklifiniz için teşekkürler ama gerek yok.” Babası genç kızı böyle yetiştirmişti. "Kimseye muhtaç olma" demiş ve kızını dünyanın gerçekleriyle acıtmadan, öğreterek yetiştirmişti. Karpuzu tek hamlede kucakladı ve bakışları hala yerde olan adama bakıp tebessüm etti. Genç kız tebessümünü bozmadan yoluna devam etti. Adam kızı rahatsız etmiş olduğunu düşündü ve kafasını kaldırıp genç kızın arkasından bağırdı. “Rahatsız ettiysem affola, yalnızca yardım etmek istemiştim.” Genç kız arkasını döndü ve adamın gözlerine baktı. “Estağfirullah ne rahatsızlığı? Allah’a emanet olun.” Adam rahatlamış bir şekilde yoluna devam ederken aklında nedensizce genç kızın naif sesi ve memleketini andıran yeşil gözleri vardı. Genç kızın aklında ise genç adamın nazik davranışları vardı.
Meva Ahu Kuzgun
Elimdeki karpuzu kapının önüne koyup cebimden anahtarımı çıkarttım ve kapıyı açtım. Ayakkabılarımı ayağımdan fırlatıp karpuzu tekrardan kucaklayarak mutfağa taşıdım. Ardından odama geçip şalımı açarak saçlarımı gelişigüzel bir topuz yaptım. “O karpuzu kesip dolaba at Ahu!” Göz devirerek anneme cevap verdim. “Tamam annecim üstümü değiştirip mutfağa geçiyorum şimdi.” Evet, yemekleri güzel yaptığım için evde olduğum günlerde yemekleri ben yapıyordum. Dünden hazırlayıp evden çıkmadan önce de fırına attığım karnıyarıkları fırından çıkartıp üstüne kaşar rendeleyip sıcak fırına geri koydum. Pilav ve karnıyarık hariç diğer yemek ve mezeleri dün akşamdan hazırladığım için rahattım. Pilavı da hazırlayıp demlenmeye koyduğumda yeşil fasulye ve havuç taratoru tabaklayıp masaya koydum. “Anne ben üstümü değiştirmeye gidiyorum.” Odama geçtiğimde ne giyebileceğimi düşünürken yazlık krem rengi üstünde kiraz çiçekleri olan elbisemi giyinmeye ve üstüne kiraz çiçeği rengindeki penye şalımı takmaya karar verdim. Ben hazırlanıp parfümümü de sıktığımda hazırdım. Takı olarak saat ve bir iki tane yüzük taktıktan sonra kapı çaldı. Hızla alt kata indim ve kapıyı annemlerin açtığını gördüm. Gelenlerle sırayla selamlaştıktan sonra içeriye giren kişiyle şok oldum. Bu sabah gördüğüm bana yardım teklif eden yabancı adamdı. Gözleri halıdayken selam vererek içeriye geçiyorken birden benim yanımda durdu ve bir koku almış gibi burnunu çekti. Ardından hızla kafasını kaldırdı ve göz göze geldik. Gözleri gözlerimde çok oyalanmadan tekrardan yere indi. “Babanlar salonda Bera oğlum.” Annem bana olan bakışını görmüş ve koruma içgüdüsü ile adının Bera olduğunu öğrendiğim adama kibarca babamların yanına gitmesini söylemişti. Dudaklarında yarım bir gülüşle salona babam, abim ve Haldun amcanın yanına geçti. Biz de kapıda kadınlarla selamlaşıp tokalaştıktan sonra babamların yanına geçtik. Bera kafasını yerden kaldırmıyor, sadece babamın sorduğu sorulara yanıt verirken yalnızca babama bakıyordu. Bana değmeyen bakışlarına rağmen kalbimin şu an bu kadar hızlı atıyor olması hiç normal değildi!
~~~
Bunca yıldır tanırdım Zümra teyzeleri oğullarını yıllar sonra ilk defa görüyordum. En son gördüğümde ben on yaşında bile yoktum. Yemeğe geçtiğimizde anneme oturmasını söyleyerek abimle servisi yapmaya başladım. Ben yemekleri tabaklayıp hazırlıyordum abim masaya taşıyordu. Son tabağı da hazırladıktan sonra ben de masada annemin yanına oturarak yemeğimi yemeye başladım. “Yemekler gerçekten nefis olmuş Leyla’cım.” Zümra teyze anneme övgülerini sunarken annem gururla bana baktı. “Yemekleri ben değil kızım yaptı Zümra.” Zümra teyzenin gözlerinde gördüğüm bariz beğeniyle kendini hiç bozmadan oğluna dönüp baktı. Bera annesinin bakışlarını görüp yarımca güldü. “Ellerine sağlık Meva kızım. Artık yan apartmana taşınınca bol bol yemek beklerim senden.” Utangaç bir tebessümle Zümra teyzeye baktım. “Afiyet bal şifa olsun Zümra teyzecim.” Sohbetten kopuk olduğunu düşündüğüm Haldun amca masanın öbür ucundan bana seslendi. “Meva gerçekten ben karnıyarık hiç sevmem ama gerçekten senin yaptıkların çok güzel olmuş.” Ardından Zümra teyzeye döndü. “Hatun Meva kızımdan tarifini al da evde yaparsın.” Zümra teyze kocasına göz devirerek bana döndü. “Tarife ne gerek var canım di mi? Sonuçta yan apartmana taşınıyoruz. Ben çağırırım Meva kızımı gelir yapar bana.” Ufak bir tebessümle Zümra teyzeyi onayladım ve Haldun amcaya döndüm. “Afiyet şifa olsun Haldun amca. Tabii gelir yaparım biliyorsunuz bir telefon uzağınızdayım.” Yemek bitiminde abim, ben ve Bera masayı toplamıştık. Her ne kadar ısrar etsem de tek toplamama izin vermemişlerdi. Abim ve Bera mutfak toplandıktan sonra evden hızlıca çıkmışlardı. Tatlıları tabaklara koyup çayları da servis ettiğimde hiç beklemeden Zümra teyzenin yanına oturdum. “Öyle işte Leyla’cım bizim oğlana da hayırlı birini bulmak istiyorum ama gönlü yok işte. “ Dönen muhabbete yabancı olsam da konuyu kavramıştım. Bera’yı evlendirmek istiyorlardı. “Bu işler hep kısmet ahiretliğim. Bak bizim oğlan da gönlünü birine düşürmüş ama inat etti ‘kim olduğunu söylemem’ diyor başka da bir şey demiyor.” Abimin sevdiği kız benim arkadaşım Gülce’ydi. Gülce’de abimi seviyordu ama ikisi de adım atmadığından işler yürümüyordu. Zümra teyze bana döndüğünde ben de ona döndüm. “Kızım sen bana bi Türk kahvesi yapar mısın? Başım ağrıyor da.” Kafamı olumlu anlamda sallayıp ayağa kalktım. “Hemen yapayım Zümra teyzecim.” Mutfağa geçip kahveyi hazırladım ve vakit kaybetmeden Zümra teyzeye verdim. Ağrı kesiciyi de uzattım aldı ve içti. Konu konuyu açarken abim ve Bera geri gelmişti. “Kızım abinlere tatlıyı getir de çayla yesinler.” Mutfağa geçip güllaç yufkasından yaptığım soğuk baklavanın kalan son üç dilimini tabağa koydum. “Anne fark etmemişim son üç dilim kalmış.” Tabağı abimlerin sehpasına koydum. Abim iki dilimini yemişken Bera bir çatal bile alamamıştı. Tam Bera tatlıya uzanacakken abim tabağı kaptığı gibi son tatlıyı afiyetle yedi. “Eline sağlık ahududu.” Bera’nın üzgün bakışları beni bulurken dilim tutulmuş gibiydi. Abim her zamanki hayvanlığıyla adama tatlı bırakmamıştı. “Afiyet olsun abi.” Bera gözle görülür bir şekilde durgunlaşmıştı. Çay takımını da topladıktan sonra ben bulaşıkları halletmiş ve içeriye geçmiştim. “E hadi bize müsade.” Haldun amcalar gitmek için hazırlanırken Bera herkesten önce evden çıkmış arabayı getirmeye gitmişti. Herkesle görüşüp uğurladıktan sonra odama geçip pijamalarımı giyindim ve rahat yapayıma uzandım. Ders notlarımı elime alıp tekrar yapmaya başladım. Yarın cumartesiydi ve benim nöbetim vardı. Oflayarak ders notlarını bıraktım. Tam o esnada telefonuma bilinmeyen bir numaradan mesaj geldi.
Bilinmeyen numara: İyi geceler orman gözlü güzel… Siz: Kimsiniz? Bilinmeyen numara: Bilmemen daha iyi Siz: Sapık mısın kardeşim? Bilinmeyen numara: Estağfirullah ne sapığı? Bilinmeyen numara: Amacım dikkatini çekmek de kardeşim demesen? Siz: Ve bunu bana yazıp beni rahatsız ederek mi yapıyorsun? Siz: Git işine Siz: Bir daha da yazma bana Bilinmeyen numara: Sen nasıl istersen orman gözlü güzel *Bu numarayı engellediniz*
BÖLÜM SONU
Keyifli okumalar. |
0% |