@nisacik
|
Sabah gözlerimi çalan alarmın sesiyle açtım. Sabah dediğime bakmayın nöbetim olduğu için saat dörtte kalktım. Hızla üstümü giyindim. Bebe mavisi bir jile elbise giyinip şal olarak da siyah penye bir şal taktım. Üstüme kabanımı giyinip siyah kalın topuklu botlarımı da giyindiğimde hazırdım. Bilgisayarımı ve çantamı alıp hızla evden çıktım. Dışarıya çıkar çıkmaz soğuk tenimi ürpertti. Yan apartmanın kapısının önünde nakliye kamyonu vardı. Zümra teyzeler taşınmak için geç kalmamıştı. Yanıma atkı ve eldiven almadığım için kendime söve söve ilerlerken birisi adımı seslendi. “Meva dur!” Arkamı döndüğümde Bera’yı gördüm. “Selamünaleyküm” Selamını ufak bir tebessümle karşılarım. “Ve aleyküm selam. Hayırlı olsun taşınmaya başlamışsınız.” Önce nakliye kamyonuna sonra tekrar bana baktı. “Evet, hayırlısıyla bir bitseydi bu telaşe ben de rahata ereceğim inşallah” Serzenişine sessiz bir kıkırtıyla güldüğümde birden ciddileşti. “Sen neden atkı takmadın? Burnun ve yanakların kıpkırmızı olmuş.” Lafı ağzımda geveleyerek konuştum. “Unuttum, hem bir şey olmaz otobüs durağına burdan beş dakikalık yol var.” Birden eli boynundaki atkıya gitti. Yapacağı şeyi anladığımda geri çekildim. “Hadi Allah’a emanet ol.” Bera beni duymamazlıktan geldi ve şalı bana uzattı. “Al şunu, lütfen.” Ricasında karşı boynum bükülünce genişçe sırıttı. “Ama olmaz ki böyle sen üşürsün böyle de.” Yalancı bir sinirle bana baktı. “Ben şimdi eve gireceğim ama sen yol gideceksin. İnat etme de al şunu.” Gözlerimi kısarak inatlaşmaya devam ettim. “Evinizde doğalgaz takılı değil Bera!” Atkıyı bana daha da yakınlaştırdı. “Takıldı dün.” Israrına karşı çıkmadan elindeki atkıyı aldım. Boynuma sardığımda hala ısınmamıştım. Tam teşekkür etmek için ağzımı açtığımda Bera hiç beklemediğim bir şey yaptı. Atkıyı düzelterek burnumu örttü. Gözlerini tatlı bir edayla kırpıp geri çekildi. “Allah’a emanetsin. Kendine iyi bak.” Söylediği cümleye cevap vermemi beklemeden arkasını döndü ve hızla apartmana girdi. Ki zaten bekleseydi de cevap veremezdim çünkü aklım benden bağımsız bir şekilde durmuştu. Beni kendime getiren şey telefonumdan yükselen bildirim sesi oldu. Bilinmeyen numara: Daha fazla bekleme böyle. Üşütürsün. Ben bu adamı engellemiştim. Engelim nasıl açılmıştı ki. Siz: Engeli nasıl açtın? Anında görüldü oldu. Bilinmeyen numara: O da benim sırrım. Bilinmeyen numara: ;) Sinirle telefonunu çantama attım. Hızlı adımlarla hastanenin yokunu tuttuğumda aklımdaki tek şey bu adamı bulmaktı. İstesem asker oldukları için babama ya da abime numarayı sorgulatabilirdim ama bu kişi tanıdık birisi çıkarsa ne olur kestiremediğimden bundan vazgeçtim. Tek bir çare kalmıştı. Konuşmaya devam edip ondan bilgi öğrenmek. Hastaneye geldiğimde hemen odama geçtim ve üstündekileri çıkartıp önlüğümü giyindim. Aynanın karşısına geçtiğimde beyaz önlüğün bana ne kadar yakıştığını bir kez daha kendi kendime tekrarladım. TUS’a çalışırken boşta kalmamak için rastgele yazdığım hastanede pratisyen hekim olarak görev yapmak bana çok iyi gelmişti. 36 saatlik nöbetim bittiği an evin yolunu tuttum. Nöbet boyunca bilinmeyen numara sanki nöbet saatlerimi biliyor gibi hiç mesaj atmamıştı. Attığım her adım daha da ağırlaşırken otobüs durağına nasıl gideceğimi düşünüyordum. Boynumdaki atkıdan burnuma vuran koku beni daha da mayıştırırken yanımdan gelen korna sesiyle yerimde sıçradım. Sinirle bağırdım. “Ne basıyorsun kardeşim kornaya? Az öteden git dibimden geçen sensin! Ben yolum-“ Cümlemi yarıda kesen şey sürücü camının açılmasıydı. Bera dudağının tek tarafını kaşıyarak bana bakıyordu. “İstersen ben bırakayım diyecektim ama dövmeyeceksen?” Kendini kasarak gülmemeye çalışıyordu. “Aşk olsun Bera! Dibimde korna çalınca korktum.” Bera arabayı iyice kenara yanaştırdı. “Hadi! Gelmiyor musun?” Bir an tereddüt etsem de bu yorgunlukla hayır diyemedim. “Gerçekten hayır diyemeyeceğim. Allah gönderdi seni bana.” Bera bana gülen gözlerle bakıyordu. “Allah beni mi gönderdi sana?” İmayla sorduğu soru bana sonradan dank ettiğinden söylediğim cümlenin ne anlama geldiğini fark ettim. “Ben şey olsun diye dedim onu.” Bera kaşlarını kaldırıp bana baktı. “Ney olsun diye dedin onu?” Amacı beni daha da utandırmak mıydı? “Öff dedim işte.” Ani sinir patlamamla neşe dolu kahkahası arabayı doldurdu. “Tamam sakin ol. Şaka yaptım sadece.” Ben de dayanamayıp güldüğümde yol akıp gitmeye başladı. Gözlerimi açık tutmakta zorlanırken her şey karanlığa gömüldü. “Meva.” Birisi adımı sesleniyordu ama gözlerimi açamadığım için göremiyordum. “Meva uyan, geldik.” Gözlerimi zorlukla açtığımda Bera bana bakıyordu. O an başkasının yanında uyuyakaldığımı anladım. Panikle toparlandım. “Ay ben çok özür dilerim uyumuşum.” Bera şaşkınca bana bakıyordu. “Özür dilenecek bir şey yapmadın ki neden özür diliyorsun?” Masumca Bera’ya baktım. “Ben senden değil, kendimden özür diledim.” Bera anlamamış gibi bana baktı. “Nasıl?” Uyuduğum için kurumuş dudaklarımı ıslatıp konuşmaya başladım. “Ben başkalarının yanında uyumaktan nefret ederim ki uyuyamam da aslında.” Yanlış anlamasından korkarak devam ettim. “Annemin yanında bile uyuyamıyorum bir tek Ece’yle uyuyorum.” Anlayışla yüzüme baktığında hızla kapıyı açtım. “İyi geceler sana ben gideyim artık. Çok teşekkür ederim.” Aceleyle çıktığım için arkama bakmadan ilerledim. Cevap verdi mi vermedi mi duymadım. Eve girdiğimde annem çay içiyordu. “Anne ben odamdayım.” Annem televizyona daldığı için duymadı ben de umursamadım. Odama girdiğimde telefonuma art arda gelen mesajlarla çantamdan telefonumu çıkardım. Mesajlar yine bilinmeyen numaradandı. Bilinmeyen numara: Arabasından indiğin o adam kim? Bilinmeyen numara: Sabah da yanında gördüm. Bilinmeyen numara: Aranızda bir şey mi var? Bilinmeyen numara: Niye o adamın arabasındaydın?
Bir sonraki bölüm texting olacak:) Beğendiğiniz yerleri yazmayı ve aklınızda olup istediğiniz bir sahne varsa yazmayı unutmayınız |
0% |