Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. BÖLÜM ~Farkına Varma~

@nisaltll

Düşüncelerim beni boğarken nefes almak çok zordu. Dünden beri düşündüğüm tek bir şey vardı, kaçmak. Emily Teyze'nin belirsiz belirsiz konuşmaları, rüyalarımı ve zihnimi işgal eden bir ses kafamı karıştırıyordu. Farkındayım çok saçma ama artık katlanamıyorum.


"Prenses". Duyduğum kadın sesi ile yerimde sıçrarken hizmetçiye baktım. "Özür dilerim-". Benden yaşlı olan önümde eğilmeye çalışınca engel oldum.
"Hayır önemli değil". Yaşlı kadın benim yardımım ile kendini dikleştirirken konuştu.
"Üzerinizi değiştirmeniz gerekiyor efendim".

Yaşlı kadını başımla onaylayıp peşinden ilerledim. Eğer şimdi gidersem Vals ne olacaktı? Onu yüz üstü bırakıp gidemezdim O beni çok seviyordu ama kendime de mutsuz bir hayat sunamazdım. Tamam onunla eğleniyorum, mutluyum ama evlendiğimizde aynıları olacak mıydı?


"Efendim iyi misiniz?" Daldığım yerden çıkarken başımda bekleyen 3 hizmetçiye baktım ne ara geldiklerini bile bilmiyordum.

"İyiyim sa- sadece dalmışım". Dediğimde kadın gelinliği bana uzattı.

"Buyrun efendim, gelinliğiniz".

Gelinlik ile bakışırken bunu yapabileceğimden şüpheliydim. Eğer bugün onunla evlenmezsem büyük ihtimalle zindana giderdim. Çok bencildim beni gerçekten seven bir adamı bu şekilde geri çeviriyordum.
Sakince gelinliği alıp paravanın arkasına geçtim. Giydikten sonra fermuarımı kapatmaları için yanlarına gittim.


"Çok güzelsiniz". Hizmetçiler beni hayran hayran süzerken gergince gülümsedim. Amanda fermuarımı çekerken kapı tıklatılıp içeri Emily Teyze girince gülümsedim.
"Makyajınız için geldim efendim" dediğinde yüzünde belli etmemeye çalıştığı hayran bakışları vardı.
"Emily ve ben yalnız kalabiliriz, yardımınız için teşekkür ederim" dediğimde Amanda konuşmuştu.
"Efendim kraliçe-"
"Teşekkür ederim Amanda". Konuşmasını emrivaki bir tonda böldüğümde başını sadece sallamakla yetindi ve diğerleri ile gitti.


"Çok güzel olmuşsun güzel kızım". Dediğinde yüzündeki gergin ifadeyi silip gülümsedi.
"Teşekkür ederim". Derken O'nun gülümseyen yüzü benim gerginliğimi azaltmıştı.
"Alice otur lütfen". Eli ile gösterdiği yere oturduğumda yanıma oturdu.
"Emily Teyze ne söyleyeceğini biliyorum, yapamam bilmediğim bir yola çıkamam hemde evleniyorken. Şimdi gidersem seni öldürürler–"
"Bu senin kararın tatlım. Eğer fikrin değişirse senin için bir kaç kıyafet ayarladım ve atına yükledim. Gitmek istersen sana yardımcı olacağım." Derken sözümü sakin ve ciddi bir tavırla kesmişti.

Konuşmak için davranmıştım ama sanki birisi kelimelerimi boğazıma düğümleyip konuşmama engel oluyordu.
"Tamam. Hadi yüzünü güzelleştirelim". Diyen Emily Teyze, kurumuş gül yapraklarından elde edilen pembe tozu hafifçe yanaklarıma sürdü. Ezilen vişne ve yağdan elde edilen yoğun kırmızı karışımı dudaklarıma sürdü.


"Eğer kaçarsam nereye gideceğim?" Diye merakla sordum.

"Hazırladığım çantanın içine bir harita koydum, her yeri senin için işaretledim gideceğin yer belli". Eline aldığı siyah kalemi gözlerimin üstüne ince bir çizgi halinde sürdü. "Buraya ait olmadığını ve mutlu bir evliliğinin olmayacağını bil ve öyle karar". Başımı hafif salladığımda Emily Teyze ayağa kalkıp arkama geçti. Sarı uzun saçlarımı örüp kuru çiçekleri ve kraliyet tokasını tutturdu.

'Sana ihtiyacım var neden bugün benimle konuşmuyorsun?' diye zihnimdeki sese sorduğumda karşılık alamadığım için moralim bozulmuştu.

"Görüşürüz tatlım"
"Görüşürüz". Emily Teyze çıkarken aynanın karşısına geçip kendime baktım. Güzel görünüyordum ve görüntüm hoşuma gitmişti.

"Hazır mısın anneciğim?" Arkama döndüğümde annem mavi elbisesi ile gülümsüyordu. "O Emily bir şey demedi değil mi?"
"Ne gibi?" Derken umursamaz görünmeye çalışıyordum.
"Bilmem, anlatır ya garip garip hikâyeler". Dediğinde gözlerimin içine dikkatlice bakıyordu.
"Sen aramızı açtıktan sonra benimle doğru düzgün konuşmuyor bile. Hem sadece saçımı yaptı. Nasılım?" Emily Teyze'yi ele verip O'nun idamını izleyemezdim.

"Çok güzelsin anneciğim, bir peri gibisin" diyen annem hayran hayran beni izliyordu.
"Vals daha gelmedi mi?" Dedim.
"Birazdan burada olur, gidiyorum ben"
"Tamam." Annem hızlı adımlarla odadan çıkarken pencereden dışarı baktım. Saray bugün tüm halka açıktı bu yüzden çok kalabalıktı. Endişemi azaltmak için derin nefes aldım ve yatağımın üzerine oturdum.

"Bugün neden benimle konuşmuyorsun?" Yalnız olduğum için yüksek sesle konuşuyordum.
'Çünkü sen yanlış yolu seçtin ve bunun bedelini hepimiz ödeyeceğiz'
"Evlenmem ile ne alakası var?" Derken hiddetlenmiştim.
'Göreceksin'. Konuşmak için davrandığımda kapı tıklatıldı.


"Gel". Kapı açılıp Vals içeri girdiğinde biraz telaş yapmıştım.
"Çok güzel görünüyorsun". Gülümseyerek yanıma yaklaşırken zorla gülümsedim. Ellerimi tuttuğunda gözlerimin içine büyülenmiş gibi bakıyordu. "Hazır mısın?"
"Çok gerginim" derken Vals'in gözlerine bakamıyorum. Sanki düşüncelerimi okuyor gibi hissediyordum bu da beni büyük bir suçluluk duygusuna itiyordu.
"Halkın önüne çıktığında ve yüzüklerimizi taktığımızda, gerginliğin geçecek"
"Umarım". Derken zorla gülümsemeye devam ettim..
"Hadi gidelim mi artık?"

'Gitme'

Vals kolunu uzatınca koluna girdim.
"Gidelim"

'Alice yapma yalvarırım yapma'

Kendimi kötü hissettiğim için Vals'e sıkıca tutundum. Odamdan çıkıp süslü merdivenleri inerken mor renkli süslemeler daha çok artmıştı. Merdivenler bitip uzun koridora geldiğimizde saray bandosunun müziği eşliğinde insanlar üzerimize mor çiçekler atıyorlardı. Vals, halinden memnun bir şekilde etrafa gülümserken zihnimdeki ses kendini hatırlatıyordu.

'Ben senin hayatında çok önemli bir yere sahip olan bir adamım lütfen beni dinle ve daha fazla vakit kaybetme'
'Ne gibi bir önem?'
koridor bitip dışarı çıktığımızda herkes alkışlamaya başlamıştı ki bu beni daha çok geriyordu, gerçekten evleniyordum. Ailelerimizin yanına gidip dikildiğimizde insan topluluğu gözüme daha çok çarpmıştı.

"Güzel kızım, çok güzel görünüyorsun"
"Teşekkür ederim". Babam ellerini bana uzatınca ellerini tuttum. "Çok mutlu olmanı istiyorum, ne olursa olsun hep gözlerinin gülümsemesini istiyorum." Babam, uyarır bir şekilde Vals'e baktı. "Umarım anlamışsındır"
"Anladım efendim". Diyen Vals, kendinden emin görünüyordu.
Büyük bir baskı hissettiğim için gözlerim dolmuştu. İstemediğim bir şey yapıyordum evet istemiyordum. Vals'in yanına geçtiğimde Vals'in babası Kral Charlie konuştu.
"Kalpleriniz gibi hayatınızın bağlanması için yüzüklerinizi takın".

Bir an önce gitmem gerekiyor buradan yoksa çığlık atacağım. Mia elindeki süslü yastık ile yanımıza dikildiğinde yüzükler onun üzerindeydi. Vals elimi nazikçe kavrayıp parmağıma yüzüğü taktığında herkes alkışlamaya başladı. Ellerim kendiliğinden hareket ederken yüzüğü alıp onun parmağına taktım.

"Alice seni çok seviyorum". Nazikçe çenemi kavradığında alkış sesleri devam ediyordu. Ona zorla gülümsediğimde konuşmaya devam etti. "Çok az kaldı, evlenmemize çok az"

"Özür dilerim". Onu kendimden yavaşça ittim. "Yapamam"
"Ne?"
"Gitmem gerekiyor". Din adamının etmesi gereken dua edilmediği için evli sayılmıyorduk.
"Nereye Alice? Ne diyorsun?" diye sorduğunda yüzünde değişik bir ifade vardı.

Arkamı dönüp koşmaya başladığımda Vals'in nöbetçiler dediğini duymuştum. Ahıra gitmek için saraya girdim. Arkama baktığımda herkesin peşimden koştuğunu gördüm ve bu beni daha çok telaşa sokuyordu.

"Durun prenses kaçmayın". Arkama bakmak bana yavaşlık kattığı için arkama bakmadan koridorun solunu dönünce nöbetçiler karşıma çıkmıştı.
"Bu bir emirdir! Prensesi durdurun?" Vals'in gür çıkan sesi onun çok sinirli olduğuna işaretti. İki taraftardan da etrafım nöbetçiler ile çevriliyken kapana kısılmıştım.

"Bana dokunmayın!" Vals hızla nöbetçilerin arasından çıkıp koluma yapıştı.
"Bunu bana yapamazsın Alice! Şimdi benimle evlenmek zorundasın" Vals'in gözleri alev saçarken kolumu çok sıkıyordu.
"Kolumu bırak, canımı acıtıyorsun". Vals kolumu bıraktığında nöbetçilerin arasından geçip tekrar koşmaya başladım. Onları nasıl atlattım bilmiyorum ama kendimi atların olduğu odada bulmuştum. Atıma hızla binip "deh" dediğimde tekrar kapana kısılmıştım.

"Nereye gidiyorsun?" Babama bakarken nefes nefeseydim ve susuyordum. "Alice şuan amacın ne?"
"Yapamam anlayın beni-"
"Yapamam ne demek Alice!" Annem bana bağırdığında amaçlarını anlamıştım.
"Anne tek istediğin şey daha fazla ün ve mücevher, bu yüzden beni kullandın ama ben daha fazla buna alet olmayacağım. Bana kurduğun baskı yüzünden Vals'i kandırdım." Derken yüzüğümü çıkarıp yere atmıştım.

"Hayır beni kandırmadın biz çok mutluyuz, sen sadece çok gerginsin". Başımı hayır anlamında salladım.
"Özür dilerim Vals inan bana böylesi ikimiz için daha iyi". Vals sinirle nefes aldı.
"Eğer kaçmayı başarırsan seni bulacağım ve karım olacaksın, bu senin sandığın gibi çocuk oyuncağı değil. İki krallığın müttefik olmasından söz ediyoruz." Diye cümlelerini noktaladığında O'nun bu yüzünü gördüğüm için çok şaşkındım. Bu benim tanıdığım Vals değildi.

'Daha fazla onu dinleme' diyen ses ile atın iplerini kaldırıp indirdim.

"DEH!" At hızla hareket ederken ahırdan çıkmıştım, yol uzun olduğu için nöbetçilerin olduğu dış kapıya ulaşmak biraz uzun sürmüştü.
"Kapıyı açın!" Dediğimde nöbetçiler kapıyı açarken sarayın içinde ki nöbetçiler hızla bana doğru geliyordu.
"Prensesin kaçmasına izin vermeyin kapıları kapatın!!" Nöbetçiler kapıları kapatmaya çalışsalar da başarılı olamamışlardı.

"Bunu neden daha önce yapmamıştım ki? Deh!" Atım tekrar hızlanırken tüm ordu peşimden geliyordu. Beni yakalarlarsa ne yaparlar bilmiyorum çünkü daha önce düğününde kaçan bir prenses olmadı, varsa da ben bilmiyorum. İzimi kaybettirmek için ormana dalmıştım. Atın üzerinde deli gibi hareket ederken kahkahalar atıyordum, başarmıştım onunla evlenmemiştim. Düşününce onunla evlenmemek için hayatımı mahvetmiştim, Vals üzülmesin diye susup susup düğünü terk etmiştim.

"Hepsi senin suçun! Az önce ailemi kaybettim". Derken sesin benimle konuşmasını umuyordum.
'Buna hiç üzülmeyeceksin emin ol'.

Ağaç dalları arada kollarıma değerken canıma acıtacak şekilde çiziyorlardı. Güneş batmaya başladığında kulağıma ordudan bağırma sesleri geliyordu. Atımı bir kez daha dehleyip hafif dikyolu gitmeye başladım. Kısa süren pişmanlığım kendini cesarete bırakırken garip bir şekilde mutluydum. Ağacın yanına saplanan ok ile arkama baktım. Bana iyice yaklaşmışlardı.

"Kahretsin!". Atımı tekrar dehledim ama ne kadar yararı oldu bilmiyordum.
"Prenses durun!" Kendimce gülümsedim.
"Asla!" Onlar bana yaklaşırken ben onlardan kaçmayı başarıyordum, ta ki son uyarıya kadar.
"Prenses zor durumda kalmak istemiyoruz durun!" Nefes nefese kalan atımı durdurmadım özür dilerim sevgili atım. İyice sıklaşan orman açılırken sol tarafım ben gittikçe yükseliyor minik bir uçurum oluyordu. Artık silah sesleri başlarken kafamı hafif eğdim.

"Prenses durun!" Kalbim ağzımda atarken artık korkuyordum. Kaçmaktan ya da ölmekten değil yakalanıp zindana atılmaktan, farklı işkencelere tabi tutulmaktan çünkü artık özgürüm ve özgürlüğümün bu şekilde bozulmasını istemiyorum.

Karşıma çıkan nehiri hızla geçtikten sonra bayır yukarı çıkmaya başlamıştım. Her şey bu kadar zor olmak zorunda mıydı? Örgümdeki kraliyet tokasını çıkarıp yere attığımda sarı saçlarım özgür kalmıştı. Bayırı çıktıktan sonra sıklaşan ormana saklanmak için girdim ama ordu hala peşimdeydi. Lanet olsun bırakın peşimi! Tüfek sesleri ile ağaçlara saplanan okların sesleri kulaklarıma geliyordu.

Önüme çıkan üç atlı ile atım şaha kalktığında düşmemek için onu sakinleştirmeye çalışıyordum ama kraliyet ordusu atımı vurmuştu. Atın üzerinde düşmemek için debelensemde yere sertçe çakılmıştım. Sırtım acırken zorla nefes alıyordum.

Görüş açıma giren üç erkek -biri yaşlı- ordunun içine hızla girmiş ve savaşıyorlardı. Yerden kalkmak için çabalasamda o gücü kendimde bulamadım. Kesik ama derin derin nefes alırken karşımdaki kaosu izliyordum.

Elinde balta olan yaşlı adam atın üzerindekilere baltasını saplıyor, arada diğerlerini de etkisiz hale getirmek için fırlatıyordu. Elinde ok olan uzun siyah saçlı adam okları fırlatıyor atın üzerindekileri yere atmaya çalışıyordu başarıyordu da. Açık kahverengi uzun saçları olan adam tüfeği ile ateş ediyordu ve gerçekten çok iyilerdi. Acım hafif dinerken kalkmayı denedim ama yine yere çakılmıştım. Bir süre sonra sesler kesilirken üç adamın sesi kulaklarıma geliyordu.

"Bu ordunun devamı her an burada olabilir!"
"Acele edin!"
"Hey sen iyi misin?". Görüş açıma giren bir çift yeşil göz yüzüme hafifçe tokat atıyordu.
"Sırtım". Zar zor çıkan sesimden dolayı beni duyup duymadığını bilmiyordum.

"Büyük Yılan bu kraliyet ailesinden"

"Belli, orman için fazla gürültülüler". Yaşlı adam görüş açıma girdiğinde yanıma çömeldi.
"Kendini nasıl hissediyorsun?"
"Sırtım acıyor" derken nefesim kesilmişti.
"Sert düştün, biraz dinlensen geçeceğine eminim. Nereye gidiyorsun?"
"Bilmiyorum". Gözlerim yavaştan kapanırken yaşlı adam çenemi tutup salladı.
"Uyuma"...

Loading...
0%