@nisaltll
|
Düşüncelerim beni boğarken nefes almak çok zordu. Dünden beri düşündüğüm tek bir şey vardı, kaçmak. Emily Teyze'nin belirsiz belirsiz konuşmaları, rüyalarımı ve zihnimi işgal eden bir ses kafamı karıştırıyordu. Farkındayım çok saçma ama artık katlanamıyorum.
Yaşlı kadını başımla onaylayıp peşinden ilerledim. Eğer şimdi gidersem Vals ne olacaktı? Onu yüz üstü bırakıp gidemezdim O beni çok seviyordu ama kendime de mutsuz bir hayat sunamazdım. Tamam onunla eğleniyorum, mutluyum ama evlendiğimizde aynıları olacak mıydı?
"İyiyim sa- sadece dalmışım". Dediğimde kadın gelinliği bana uzattı. "Buyrun efendim, gelinliğiniz". Gelinlik ile bakışırken bunu yapabileceğimden şüpheliydim. Eğer bugün onunla evlenmezsem büyük ihtimalle zindana giderdim. Çok bencildim beni gerçekten seven bir adamı bu şekilde geri çeviriyordum.
Konuşmak için davranmıştım ama sanki birisi kelimelerimi boğazıma düğümleyip konuşmama engel oluyordu.
"Hazırladığım çantanın içine bir harita koydum, her yeri senin için işaretledim gideceğin yer belli". Eline aldığı siyah kalemi gözlerimin üstüne ince bir çizgi halinde sürdü. "Buraya ait olmadığını ve mutlu bir evliliğinin olmayacağını bil ve öyle karar". Başımı hafif salladığımda Emily Teyze ayağa kalkıp arkama geçti. Sarı uzun saçlarımı örüp kuru çiçekleri ve kraliyet tokasını tutturdu. 'Sana ihtiyacım var neden bugün benimle konuşmuyorsun?' diye zihnimdeki sese sorduğumda karşılık alamadığım için moralim bozulmuştu. "Görüşürüz tatlım" "Hazır mısın anneciğim?" Arkama döndüğümde annem mavi elbisesi ile gülümsüyordu. "O Emily bir şey demedi değil mi?" "Çok güzelsin anneciğim, bir peri gibisin" diyen annem hayran hayran beni izliyordu. "Bugün neden benimle konuşmuyorsun?" Yalnız olduğum için yüksek sesle konuşuyordum.
'Gitme' Vals kolunu uzatınca koluna girdim. 'Alice yapma yalvarırım yapma' Kendimi kötü hissettiğim için Vals'e sıkıca tutundum. Odamdan çıkıp süslü merdivenleri inerken mor renkli süslemeler daha çok artmıştı. Merdivenler bitip uzun koridora geldiğimizde saray bandosunun müziği eşliğinde insanlar üzerimize mor çiçekler atıyorlardı. Vals, halinden memnun bir şekilde etrafa gülümserken zihnimdeki ses kendini hatırlatıyordu. 'Ben senin hayatında çok önemli bir yere sahip olan bir adamım lütfen beni dinle ve daha fazla vakit kaybetme' "Güzel kızım, çok güzel görünüyorsun" Bir an önce gitmem gerekiyor buradan yoksa çığlık atacağım. Mia elindeki süslü yastık ile yanımıza dikildiğinde yüzükler onun üzerindeydi. Vals elimi nazikçe kavrayıp parmağıma yüzüğü taktığında herkes alkışlamaya başladı. Ellerim kendiliğinden hareket ederken yüzüğü alıp onun parmağına taktım. "Alice seni çok seviyorum". Nazikçe çenemi kavradığında alkış sesleri devam ediyordu. Ona zorla gülümsediğimde konuşmaya devam etti. "Çok az kaldı, evlenmemize çok az" "Özür dilerim". Onu kendimden yavaşça ittim. "Yapamam" Arkamı dönüp koşmaya başladığımda Vals'in nöbetçiler dediğini duymuştum. Ahıra gitmek için saraya girdim. Arkama baktığımda herkesin peşimden koştuğunu gördüm ve bu beni daha çok telaşa sokuyordu. "Durun prenses kaçmayın". Arkama bakmak bana yavaşlık kattığı için arkama bakmadan koridorun solunu dönünce nöbetçiler karşıma çıkmıştı. "Bana dokunmayın!" Vals hızla nöbetçilerin arasından çıkıp koluma yapıştı. "Nereye gidiyorsun?" Babama bakarken nefes nefeseydim ve susuyordum. "Alice şuan amacın ne?" "Hayır beni kandırmadın biz çok mutluyuz, sen sadece çok gerginsin". Başımı hayır anlamında salladım. 'Daha fazla onu dinleme' diyen ses ile atın iplerini kaldırıp indirdim. "DEH!" At hızla hareket ederken ahırdan çıkmıştım, yol uzun olduğu için nöbetçilerin olduğu dış kapıya ulaşmak biraz uzun sürmüştü. "Bunu neden daha önce yapmamıştım ki? Deh!" Atım tekrar hızlanırken tüm ordu peşimden geliyordu. Beni yakalarlarsa ne yaparlar bilmiyorum çünkü daha önce düğününde kaçan bir prenses olmadı, varsa da ben bilmiyorum. İzimi kaybettirmek için ormana dalmıştım. Atın üzerinde deli gibi hareket ederken kahkahalar atıyordum, başarmıştım onunla evlenmemiştim. Düşününce onunla evlenmemek için hayatımı mahvetmiştim, Vals üzülmesin diye susup susup düğünü terk etmiştim. "Hepsi senin suçun! Az önce ailemi kaybettim". Derken sesin benimle konuşmasını umuyordum. Ağaç dalları arada kollarıma değerken canıma acıtacak şekilde çiziyorlardı. Güneş batmaya başladığında kulağıma ordudan bağırma sesleri geliyordu. Atımı bir kez daha dehleyip hafif dikyolu gitmeye başladım. Kısa süren pişmanlığım kendini cesarete bırakırken garip bir şekilde mutluydum. Ağacın yanına saplanan ok ile arkama baktım. Bana iyice yaklaşmışlardı. "Kahretsin!". Atımı tekrar dehledim ama ne kadar yararı oldu bilmiyordum. "Prenses durun!" Kalbim ağzımda atarken artık korkuyordum. Kaçmaktan ya da ölmekten değil yakalanıp zindana atılmaktan, farklı işkencelere tabi tutulmaktan çünkü artık özgürüm ve özgürlüğümün bu şekilde bozulmasını istemiyorum. Karşıma çıkan nehiri hızla geçtikten sonra bayır yukarı çıkmaya başlamıştım. Her şey bu kadar zor olmak zorunda mıydı? Örgümdeki kraliyet tokasını çıkarıp yere attığımda sarı saçlarım özgür kalmıştı. Bayırı çıktıktan sonra sıklaşan ormana saklanmak için girdim ama ordu hala peşimdeydi. Lanet olsun bırakın peşimi! Tüfek sesleri ile ağaçlara saplanan okların sesleri kulaklarıma geliyordu. Önüme çıkan üç atlı ile atım şaha kalktığında düşmemek için onu sakinleştirmeye çalışıyordum ama kraliyet ordusu atımı vurmuştu. Atın üzerinde düşmemek için debelensemde yere sertçe çakılmıştım. Sırtım acırken zorla nefes alıyordum. Görüş açıma giren üç erkek -biri yaşlı- ordunun içine hızla girmiş ve savaşıyorlardı. Yerden kalkmak için çabalasamda o gücü kendimde bulamadım. Kesik ama derin derin nefes alırken karşımdaki kaosu izliyordum. Elinde balta olan yaşlı adam atın üzerindekilere baltasını saplıyor, arada diğerlerini de etkisiz hale getirmek için fırlatıyordu. Elinde ok olan uzun siyah saçlı adam okları fırlatıyor atın üzerindekileri yere atmaya çalışıyordu başarıyordu da. Açık kahverengi uzun saçları olan adam tüfeği ile ateş ediyordu ve gerçekten çok iyilerdi. Acım hafif dinerken kalkmayı denedim ama yine yere çakılmıştım. Bir süre sonra sesler kesilirken üç adamın sesi kulaklarıma geliyordu. "Bu ordunun devamı her an burada olabilir!" "Büyük Yılan bu kraliyet ailesinden" "Belli, orman için fazla gürültülüler". Yaşlı adam görüş açıma girdiğinde yanıma çömeldi. |
0% |