"Hadi gidelim Alice". Cora beni bulunduğumuz ortamdan uzaklaştırırken nehrin kenarına gittik.
"Onlar adına senden özür dilerim" dedi.
"Hayır, sorun değil. Onlar haklılar ama ben kötü birisi değilim, sadece yardıma ihtiyacım var"
"Sen neden saraydan kaçtın? Yardımını bizde araman garip". Dediğinde sıkıntı ile nefes aldım.
"Evlenmemek için kaçtım."
"İstemediğin birisi miydi?" Derken yüzün biraz hüzün görmüştüm.
"Hayır, onu seviyordum yani arkadaşım olarak seviyordum. Bilirsin işte kraliçenin baskıları yüzünden O'nun teklifini kabul ettim. Sonra– boşver çok saçma". Cora'nın kafasının karıştığına emindim.
Cora'ya benimle konuşan sesi anlatamazdım, eminim bana çok gülerdi ve inanmazdı.
"Cora, Alice!". Adımızı seslenen Uncas'a bakmak için arkamıza döndük.
"Hadi gidelim artık". Cora koluma girerken konuştum.
"Uncas ile evli misiniz?"
"Evet, iki yıl oldu." Cora'nın heyecanına gülümsedim. "Alice, kaçış hikayeni bir gün dinlemek isterim ama sen hazır olduğunda".
Cora bana dikkatlice bakıyordu, sanki kızmamdan çekiniyor gibiydi.
"Söz, hazır olduğumda anlatacağım". Derken biraz sonra kabileye ulaşmıştık.
"Cora, sen Alice ile kal". Büyük Yılan Uncas'a döndü. "Bir süre Hawkeye ile kalacaksın". Hawkeye, Uncas'a haince gülümsedi.
"Büyük Yılan artık-"
"Daha sonra Alice, hadi uyuyalım artık" Büyük Yılan hızla sözümü kesince kaşlarım çatıldı.
"Neden beni geçiştiriyorsun?" Diye hayretle sordum.
"Çünkü biraz zamana ihtiyacın var?"
"Ama ne için? Ben neden bekliyorum?" Büyük Yılan hızla yanımızdan ayrılırken sinirlerim bozulmuştu.
"Alice hadi gidelim". Cora ile birlikte bir çadıra girdik. "Büyük Yılan'a güven bildiği bir şey vardır"
"Boşa zaman harcıyormuş gibi hissediyorum". Derken umudum tükenmişti, gidecek başka bir yerimde yoktu.
"O'na güvenmelisin sana söz veriyorum en kısa zamanda anlatacaktır ama şimdi."
Eli ile yastığa vurdu. "Uyuma zamanı"
Cora'nın hazırladığı yere uzandıktan sonra uyumayı denedim, yattığım yer hiç rahat değildi, sanki sırtıma bir şeyler batıyor gibiydi...
"Seni eninde sonunda bulacağım Alice." Diye kükreyen ses Vals miydi?
"Hangi cehennemdeysen seni bulacağım". Vals'in sesi daha da artarken tam karşımdaydı. "Buldum seni". Vals bana doğru koşarken birisi "Ay Kızı" dedi ve Vals yok oldu. Gözlerimle aydınlık etrafı tararken aylardır beni yanına çağıran adamı arıyordum ama yoktu.
Gözlerimi araladığımda derin derin nefes alıyordum. Rüyam korkunç değildi, kabul ediyorum ama garipti. Yanımda yatan Cora derin bir uykuya dalmışken hava almak için çadırdan dışarı çıktım. Kalbimin çarpıntısı geçmezken içimde garip bir korku vardı.
"Alice?" Hafif yerimde sıçrarken görüş açıma giren Hawkeye'ye baktım. "Çadırda olman senin için daha iyi, bir sorun mu var?"
"Hayır sadece, hava almaya ihtiyacım vardı." Derken sesim biraz ağlamaklı çıkmıştı.
"İyi bir rüya değildi sanırım". O'nu cevaplamak için başımı hayır anlamında salladım. Kalp çarpıntım hafiflerken ona baktım.
"Siz neden uyumuyorsunuz?" Dediğimde yaslandığı ağaca iyice sokulup tüfeğini biraz öne doğru uzattı.
"Nöbet sırası bende. Biraz daha iyiysen çadıra girmeni öneririm. Seni arayanlar belki buralardadır". Hawkeye'yi başımla onaylayıp çadıra girdim. Uyumak benim için şu durumda zor olsa da uyumuştum.
Sabah gözlerimi Cora'nın kolumu dürtmesi ile açtım.
"Hadi uyan artık işlerimiz var". Cora, kolumu hala dürterken yapmaması için kolunu tuttum.
"Uyandım". Yerimde zorla doğrulurken konuşmaya devam ettim.
"Ne işi". Derken sesim çatallı çıkmıştı.
"Günlük işler, çamaşır, yemek-" sözünü hızla kestiğimde dalga geçtiğini düşünüyordum.
"Ciddi misin?" Gıcık bir şekilde gülümserken beni başıyla onayladı.
"Hayır asla olmaz".
Tekrar yatmak için davrandığımda kolumu tutup engelledi.
"Burada kalmak istiyorsan kurallara uyman gerekiyor". Sesi uyarır tonda çıkınca canım sıkılmıştı.
"Burada kalmak istemiyorum" diye söylenirken ayaklanıp saçlarımı düzelttim.
"Hadi, daha çok işimiz var". Dediğinde O'nu umursamamıştım. Ben sessiz kalırken Cora çadırdan çıkmıştı, bende O'nu takip etmiştim. Güneş yeni doğmaya başlarken serinliği üşümeme neden olmuştu. Ormanın içinde nefes almak hoşuma giderken soğuk hava bedenimi cezbetmişti.
Dışarıda ki insanların bakışları, benim yüzümden değişirken Cora, beni nehir kenarına götürdü.
"Şimdi sarayda olsan ne yapardın?" Dediğinde düşünmeden cevap verdim.
"Uyuyor olurdum, daha güneş doğmamış iş için herkes ayakta". Ani tepkime gülünce ilk başta sinirle O'na bakmaya devam edip sonra bende güldüm. Biraz sonra gülmesi azalırken tedirgince konuştu.
"Alice, seni bulurlarsa ne olacak?" Omuzlarımı kaldırıp indirdim.
"Bilmiyorum."
"Burada kimse sana zarar veremez." Dediğinde alayla O'na baktım.
"Çünkü halk beni kraliyetten önce öldürec-". Cümlem bir kadının bağırması ile bölündü.
"Cora yardıma gelmelisiniz". İkimizin bakışları kadına dönerken Cora gidelim işareti yaptı. Beraber bize seslenen kadının yanına gittiğimizde Cora eline iki tahta tabak aldı.
"Bak şimdi tabakları bu şekilde dizmelisin". Cora hızlı şekilde tahta tabakları dizdiğinde kafam karıştı.
"Biraz daha yavaş dizer misin?" Derken neden anlamadığımı ve bu tabakları neden dizmemiz gerektiğini düşünüyordum.
"Tabi". Tabaklar tekrar dizilirken yine bir şey anlamamıştım.
"Böyle mi?" Bir kaç tabakta ben dizdiğimde yüzünde garip bir ifade vardı.
"Bence boş verelim". Dediğinde Umursamazca ona baktım.
"Bence de"...
Av getirildiği için yemek hazırlandıktan sonra herkes yemeğini alıp birbirinden uzaklaştı.
"Yemeyecek misin?" Diye sorunca tiksinir gibi yemeğe baktım.
"Yiyeceğim ama bu ne?" Kokusu güzeldi ama görüntüsü çok garipti.
"Merak etme, dün yediğimizin aynısı".
Yemeğimizi yerken Büyük Yılan konuştu.
"Cora, Alice ile birlikte biraz gezinin". Cora, Büyük Yılan'ı başı ile onayladığında Büyük Yılan, devam etti. "Fazla uzaklaşmadan."
Konuşmak için davrandığımda vazgeçtim, Büyük Yılan yine konuşmayacaktı zaten.
Yemek yendikten sonra denildiği gibi Cora ile ormana doğru gittik.
"Saray askerlerine yakalanırsak? Ortada böyle bir durum varken bizim burada gezmeniz çok saçma değil mi?" Derken etrafı inceledim.
"Korkuyor musun?" Derken sesinde alaycı bir ton vardı.
"Hayır!" Cora'nın beni küçük görmesi sinirimi bozarken konuştu.
"Merak etme". Omzuna geçirdiği ok ve yay torbasını gösterdi. "Onları bunlarla alt edebiliriz"
"İki kişiye bir ordu? İçim çok rahatladı". Derken kollarıma konan sinekleri kovalıyordum.
Cora cevap vermeden koluma girip biraz daha hızlı yürüdü.
"Merak etme dikkatli olalım yeterli".
Yaklaşık beş dakika sonra ayak bastığımız yer rengarenk çiçeklerle kaplıydı ve her yer çok güzel kokuyordu.
"Burası çok güzel bir yer" derken hayranca etrafı izliyordum.
"Değil mi? Canım sıkılınca hep buraya gelirim". Dediğinde çiçeklere yaklaşmak için eğildim.
"Şeye inanır mısınız?". Çiçeklerden birini koparmak için davrandığımda hızla engel oldu.
"Sakın koparma!" Cora'nın verdiği tepki aklımdaki soruyu cevaplamıştı.
"Demek doğruymuş". Derken ayağa kalkmıştım.
"Ne?" İri gözlerini üzerime dikmişti.
"Çiçeği koparırsam ormanın canı yanar değil mi?"
"Kısmen. Ölen kadınlarımızın ruhları çiçeklere armağan edilir ki öldüklerinde bile bu ormanı yaşanabilir bir yer kılmaya devam etsinler. Hiçbir canlıya keyfi zarar vermeyiz sende yapma". Aklına bir şey takılmış gibi tekrar konuştu. "Bunu nereden biliyorsun?"
"Hizmetçimiz bana bu tür şeyler anlatırdı, oradan aklımda kalmış". Derken Umursamazca omuz silktim.
"Hizmetçinizi merak ettim doğrusu". Şüpheci bakışları üzerimde gezerken konuştum.
"Neden öyle kötü baktın? Hizmetçim normal bir kadındı." Dediğimde Emily Teyze'nin bu bilgileri nereden bileceğini düşünmüştüm.
"Yapma o kadar da kötü bakmıyorum". Cora kısa bir an ciddileşip tekrar gülümsedi.
"Alice gülümsemeye devam et buralarda birbirleri var"
"Nasıl yani?" Derken etrafa bakmamaya çalışıyordum. "Ben demiştim tehlikeli diye". Derken gülümsemeye devam ediyordum.
"Ladinliler, seni gördüler, yavaşça aşağı doğru yürü". Ben O'nun söylediğini yaparken O, yayına ok takıyordu. Biraz aşağı indiğimizde ağacın arkasına geçtik.
"Beni neden görmemeleri gerekiyor?" Dediğimde kalbim korku ile atıyordu.
"Çünkü sen saraydansın ve emin ol senin yerini saraya söyleyen ilk onlar olur". Ağaca bedenini iyice yaslayıp okunu nişan alıp fırlattığında birisini vurmuştu. Diğerini de vurmak için hazırlandığında O, kaçmıştı.
"Burada bekle".
Cora, ağaçların arkasından çıkıp adamın peşinden koşarken beklemekten başka şansım yoktu. Cora, sessiz ama bir o kadar hızlı koşarken benden uzak bir yerde hızla nişan alıp okunu attı. Adam vurulmuş olacak ki koşarak yanıma geldi.
"Hadi, hızlı ol". İkimizde hızla koşmaya başladık.
"Bu gezinin, saçma olduğunu söylemiştim"
"Büyük Yılan, böyle bir hata yapmazdı, kesin başka bir şey var". Cora'nın ayağı taşa takıldığında biraz sendeleyip yere yığılmıştı.
"Cora!!"
Cora'nın yanına hızla çömelip kafasını dizlerimin üzerine aldım. Yüzüne hafif hafif vururken etrafa bakınıyordum. "Cora kendine gel lütfen". Ne yapacaktım ben şimdi? Cora niye bayılmıştı anlayamıyorum alt tarafı taşa takıldı. "Cora, uyan lütfen neyin var?" Onu kucağıma alabilir miydim ya da sırtıma?
"Cora!!" Uncas ve Hawkeye bize doğru koşarken biraz rahatlamıştım.
"Ne oldu?" Uncas karısını kucağına alırken Hawkeye ayağa kalkmama yardım etti.
"Anlatırım, hemen gidelim". Uncas hızlı hızlı yürürken gerçekten korkuyordum. Bir kaç dakika sonra kabileye vardığımızda Uncas, Cora ile bir çadıra girdi.
Hawkeye "Ne oldu orada?" Derken sesindeki sinire engel olamamıştı. Çatılan kasları ile adeta gözlerinden alev fışkırıyordu.
"Biz çiçeklerin olduğu yere gittik, sonra Cora, Ladinlileri gördü, onları oku ile vurdu. Hızla buraya geliyorduk, ayağı taşa takıldı, düştüğünde bir daha kalkmadı." Hawkeye'nin bakışları bana inanmıyor gibiydi.
"Eğer Cora'ya bir şey olursa bil ki bu senin suçun". Hawkeye yanımdan giderken Cora'nın olduğu çadıra bir kaç kişi daha girdi.
"Merak etme o iyi olacak". Yanıma bir kadın gelip omzumu sıktı.
"Umarım, iyi olur" derken korkuyordum, eğer O'na bir şey olursa– düşünmek bile istemiyorum.
"Emin ol, Cora çok güçlü birisi". Kadını başımla onaylarken bana gülümseyip yanımdan uzaklaştı. Karşımda ki ağaca yaslanmış bana sinirli bir şekilde bakan Hawkeye'yi görmezden gelmeyi denedim.
"Alice?" Çadırdan çıkıp yanıma gelen Uncas'ı gören Hawkeye de yanıma geldi.
"O iyi mi?" Derken bir adım geri attım çünkü korkuyordum. Uncas gülümseyerek konuştu.
"Baba oluyormuşum". Gözlerim irice açılırken gülümsedim. Hawkeye ile Uncas birbirine sarılırken koşarak çadıra girdim.
"Cora?".
"Alice inanabiliyor musun?". Yanına oturdum. "Anne oluyorum"
"Beni ne kadar korkuttun bilemezsin, hala kalbim hızlı atıyor"
"Üzgünüm. Ayağım takılmıştı sadece, daha sonra kendimi burada buldum".
"Hamile olduğunu nasıl anladılar?" Derken merak etmiştim, sarayda doktorların şarap testi yaptığını biliyordum. İlkel yolları merak ediyordum
"Yvonne anne, söylüyor ve doğru çıkıyor ama nasıl olduğunu bilmiyorum. Yvonne anne, sadece şifacı adaylarına öğretir". O'nu başımla onayladım.
İkimiz biraz sustuktan sonra tekrar gülümsedik.
"Senin adına çok sevindim."derken heyecanlamıştım.
"Teşekkür ederim" derken O'nunda sesinde heyecan vardı.
"Neyse dinlensen iyi olur."
"Tamam". Çadırdan çıkarken bir ağacın yanına gidecektim ki birisi yanıma gelip konuşmaya başladı.
"Planın O'nu öldürmekti değil mi? Uncas ve Hawkeye gelmeseydi, O'nu öldürecektin!" Kadının birisi bana bas bas bağırırken ne olduğunu çözmeye çalışıyordum.
"Ne?" Derken kaşlarımı çattım.
"Yeter artık! Sen ne kadar yüzsüz bir kadınsın, gitmen gerekiyor!" O kadar çok bağırıyordu ki herkes bize bakıyordu.
"Bana bu şekilde bağıramazsın!" Cevap vermemi beklemediğine adım gibi emindim çünkü yüzünde değişik bir ifade oluşmuştu. "En ufak olayda beni suçlamayı bırakın artık. Burada durmaya, sizin gibi vahşilerle aynı havayı solumaya bende meraklı değilim!"
Dedikten sonra olabildiğince hızlı yürürken kabileyi terk edecektim, saray ordusuna yakalansam da umrumda değildi. Büyük Yılan'dan zaten ses seda yoktu. Belki de Emily Teyze, yanılmıştı, bu adam hiçbir şey bilmiyordu. Düşüncelerim kolumun çekilmesi ile bölünmüştü. Korkudan gözlerimi kapatırken karşımda Vals'in olduğuna emindim kesin beni bulmuştu. Kalbim korku ile atmaya başlarken ne yapmam gerekiyordu?
"Nereye gidiyorsun?" Tanıdık gelen sese gözlerimi açtığımda Hawkeye'nin yeşil gözleriyle karşılaşmıştım.
"Beni korkuttun". Kolumu O'ndan sertçe kurtarırken derin nefes alıp verdim. "Niye peşimden geldin?"
"Cora ve Büyük Yılan dönmeni istiyor". Dediğinde umursamazca yürümeye devam ettim. O'da peşimden geliyordu.
"Ben istemiyorum. Kimse de beni istemiyor zaten. Hem sen az önce Cora'ya bir şey olursa senin suçun demiyor muydun?" Derken durup tepkisini ölçmüştüm, haklı olduğumu bildiği için gözlerini kaçırmıştı.
"Korktum çünkü, Cora'yı ilk kez bu şekilde görüyorum". Dediğinde samimiyetine inanasım gelmemişti.
"Ve Cora'yı da ben düşürdüm. Hadi kabilene geri dön. Gelmiyorum". Dediğimde yürümeye devam ettim.
"Bir günü geçtim, iki dakika şu ormanda yaşayamazsın. Eğer şanslıysan bir hayvan seni öldürür ve silinip gidersin ama bir kabilenin eline düşersen seni ölmekten beter ederler". Söylediklerinden korkmuştum ama gardımı indirmek gibi bir niyetim yoktu.
"Ne güzel işte, bu da senin istediğin değil mi?" Hızla yürümeye devam ettiğimde arkamdan bağırdı.
"Büyük Yılan sana her şeyi açıklayacağını söyledi. Zihnindeki sesin ne anlama geldiğini sana anlatacakmış".
Dediğinde duvara toslamış gibi olduğum yerde kalırken bunu Büyük Yılan'ın Hawkeye'ye söylediğine inanamıyorum.
"Bunu sana söyledi mi yani?" Hızlı adımlarla geri döndüm. "O'na güvenmiştim." Derken sinirliydim.
"Seni bu şekilde geri getirebileceğimi söyledi". Sessiz kaldığımda konuştu. "Bu taraftan Bayan Alice". Eli ile gittiğim yolun tersini gösterince gardimi indirmiştim.
"Pekala".
Beraber kabileye doğru yürümeye başladık.
"Gerçekten seninle konuşan birisi mi var?" Diye hayretle sorunca O'na baktım.
"Evet". Dediğimde sessiz kaldığı için sordum. "Ne yani dalga geçmeyecek misin?"
"Hayır geçmeyeceğim. Bu senin sandığın kadar basit bir şey değil". Kaşlarım hafif çatıldı.
"Sen de bir şeyler biliyorsun? Anlatır mısın?"
"Hayır, tam olarak değil ama tahminlerim var". Anlatmayacağı ses tonundan belli olduğu için ısrar etmedim.
Kabileye yaklaştığımızda Cora bağırıyordu.
"Ne biçim insanlar oldunuz siz? Biz çaresiz insanlara böyle mi davranıyoruz?"
Cora, cümlesini bitirince gözleri benimkileri buldu. "Alice!" Hızla yanıma gelip bana sıkıca sarılmıştı.
"Geri dönmüşsün".
"Evet" derken sadece tebessüm etmiştim.
"Alice". Büyük Yılan yanımıza gelince Cora'dan ayrıldım.
"Artık bana her şeyi açıklaman gerekiyor" dediğimde Büyük Yılan'ı uyarıyordum.
"Söz veriyorum anlatacağım ama şimdi değil."
"Ben buraya günlerce cevapsız kalmak için gelmedim." Sinirim sesime yansımıştı.
"Hazır değilsin, bilmediğin şeyler var. Sabret". Sesindeki tutum ve gidişi beni rahatsız ederken kabilede ki gerilim azalmıştı...