@nisanur_0n9nn
|
BOL BOL YORUM VE OY LÜTFEN... 🌊🌊🌊 "Ne yaptın ne yaptın!"sıkıntıyla derin bir nefes verip "Reddettim, sonra kalkıp eve geldim İstanbul."dedim. Bir kaç gün önce olanları anlattığımda bir yüzüme tükürmediği kalmıştı. Saçlarını geriye atıp "Umay sen bu adamı seviyor musun sevmiyor musun?"dediğinde sessiz kaldım cevap belliydi. "Yani ben sana ne diyeyim seviyorsun ama reddediyorsun var mı böyle bir şey."dediğinde karşımdaki masmavi denize bakıp "Anlamıyorsun İstanbul, o gün zamanı değildi. Ben o gün atlatamadığım travmamla yüzleştiğim günde böyle bir itiraf duymaya hazır değildim."dediğimde kim olursa olsun bu konuda beni anlayacağını düşünmüyordum. İnsanlar herkes bıraksa o beni bırakmaz derdi annesi için. Ben annem tarafından on yaşında küçük bir çocukken terk edilmiştim. Bu hiç bir psikoloji için basit bir olay değilken küçük bir çocuk için hiç ama hiç kolay değildi. "Umay annen seni bırakıp gitti diye niye herkes seni bıraksın. Söylemeyeyim söylemeyeyim diyorum ama yeter. Yıllardır kendine yaptığın bu kısıtlama yetmedi mi?!"dediğimde kısa bir kahkahayla ona döndüm. Benim yaşadıklarımı yaşamayan biri boş triplere giriyorsun diyebilirdi. Kimse bir şeyi yaşamadan bilemezdi, yaşamadan yargılamak kolaydı. "Söylesene İstanbul, annen seni sen kaç yaşındayken terk etti? Kaç gece arkasından ağladın? Kaç gece geri gelmesi için dua ettin? Okulda anneler gününde annen gelmediğinde ne hissettin? Herkes okul çıkışı annesiyle parka giderken sen onları izledin ya o an ne hissettin?"sessiz kalmasıyla bakışlarımı ona çevirdim. Gözlerindeki hüzünle bana bakıyordu. Sinirle ayağa kalktım. "İstanbul sakın bana acıyarak falan bakma! Gerçekler bunlar ve inan bana acınacak hiç bir şey yok ortada."dedim. İnsanlara olanları anlattığımda bana böyle bakmalarını sevmiyordum. Bedenime sarılan kollarla baktığımda "Sana acımıyorum. Beni üzen şey seni anlayamıyor olmam. Haklısın anlayamam. Yaşamayan anlamaz."dediğin sıkıntılı bir nefes alıp bende ona sarıldım. "Geçen gün ablam aradı. O gün. Bana ne dedi biliyor musun?"diyerek histerik bir şekilde güldüm. İstanbul sorgular bir şekilde bakarken "Her yıl olduğu gibi bu yılda annemi bulsak dedi."sessiz kalmamla İstanbul "Sen ne dedin?"dediğinde omuz silktim. "Her yıl söylediğim şeyi. Şu an istesem o kadını bulur ayağıma bile getirtirim ama asla aramamdedim. Ne dememi bekliyordu ki benden."dedim. "Canını sıkma sen ne istiyorsan onu yap. Ama Barlas konusunu İnci'ye anlattın mı?"dediğinde başımı olumsuz anlamda salladım. "Yarın seansımız var."diyerek içeriye girdim. O gün yaptığım şey kimisine göre saçma, kimisine göre abartıdır. Ama kolay değildi o gün bana beni sevdiğini söylediğinde gözlerimin önünden annemin gidişi, babamın onun arkasından ağlayışı ve daha birçok olay geçti ve en son abimin gidiyorum dediği yerde son buldu. Ben zaten annenin bizi terk edişini zar zor kaldırabiliyorken abim de işin içine girmişti. Belki ben insanlara haksızlık yapıyordum. Hepsinin istediği hayatı istediği yerde yaşamaya hakkı vardı. Barlas bana bunu başka bir zamanda söylese belki daha farklı bir cevap verirdim bilemiyordum. Ama çok iyi bildiğim bir şey vardı o da bunun ben kötü bir ruh hâli içerisindeyken söylememesi gerektiğiydi. Düşüncelerim beni bırakmadan adliyeye geçtim. Girmem gereken sorgular vardı. Sorgu odasına girdiğimde karşımda kirli sakallı, uzun saçlı, siyah gözlü bir adam vardı. Dosyasını okuduğumda çok sayıda dolandırıcılık ve bir tane cinayet vardı. Bazen Trabzon'un suyunun çıktığını düşünüyordum. Ve bu tepkim kısa bir mırıldanmayla dudaklarımdan çıkmıştı. "Ha fuşki girmiş Trabzon'a."adamın tuhaf bakışlarıyla dik dik ona bakmaya başladım. Bir dakikanın sonunda gözlerini çektiğine gözlerimi devirip tekrar dosyayı okumaya başladım. "Evet Yusuf Biler, anlat bakalım nasıl işledin ve neden işledin o cinayeti?"diyerek sorularıma başlamıştım. "Hasımdık, borcu vardı bana vermedi."dediğinde güldüm. "Sen zaten dolandırıcıymışsın?"dediğimde başını hızla iki tarafa salladı. "Dolandırıcılık yapmadım."dediğinde karşısındaki sandalyeye geçtim. "Bak Yusuf zaten iyi günler geçirmiyorum. Anlayacağın tahammül seviyem sınırda. Bu hafta sayamayacağım kadar çok sorguya girdim. Herkeste bir güzel itiraf etti suçunu. Sende onlardan olacaksın zaten. O yüzden beni çıldırtmadan itiraf et her şeyi."dedim yavaş ve kısık bir sesle. Sessiz kalmasıyla "Lan anlat beni çileden çıkartma!"diyerek en sonunda patladım. Suçları ortadaydı ve ısrarla yapmadım diyordu. Ayağa kalkıp arkasına geçtim. "Ya şimdi anlatmaya başlarsın ya da seni direkt o cezaevine tıkarım."söylediklerimle derin bir nefes aldığında güldüm. Çözülecekti. 🌊🌊🌊 "Reddettim"dediğimde gözlüklerini çıkarıp "Peki şu an nasıl hissediyorsun kendini. Reddettikten sonra pişman oldun mu ya da iyi ki reddettim mi diyorsun?"diyen İnci Hanım'la düşündüm. Mutlu değildim. Ama o gün yine olsam yine kabul etmezdim. Barlas onları bana şu an söyleseydi belki cevabım farklı olurdu bilmiyordum. "Mutlu değilim. O gün reddettim bununla ilgili bir sıkıntım yok ama bugün bana onları söylese ne cevap vereceğimi bilmiyorum."dediğimde "Barlas'ın asker olduğunu söylemiştin. Diyelim ki ona bir şey oldu, pişman olur musun reddettiğin için. Bir sürü vakit geçirebilirdiniz birlikte ama sen reddettiğin için geçirmediniz?"dediğinde öylece kaldım. Barlas'a bir şey olabilme düşüncesi bile deli ediyordu. Kalbimde sıkışmalara yol açıyordu. Pişman olurdum. Reddettiğim için deli gibi pişman olurdum hemde. "Pişman olurdum. Keşke reddetmeseydim derdim."dediğimde yüzünde bir tebessüm oluşmuştu. "Umay sen Barlas'ı çok seviyorsun. Ona güvendiğini de söyledin. Annenin seni bıraktığı günde seni yalnız bırakmamış üstüne üstlük seni sevdiğini söylemiş. Şans ver emin ol mutlu olacaksın."dediğinde derin bir nefes aldım. Başımla onaylayıp "Ben gideyim artık."diyerek çıktım. Dünkü sorgudan sonra ifadeyi alıp Barlas'ın yanına gitmiştim tekrar konuşmak için ama evde yoktu. Gece de gelmemişti. Bugün ise İnci Hanım'la seansım vardı. Haklıydı. Belki de ben gereksiz yere evham yapmıştım. O kadın bırakıp gitti diye Barlas beni neden bırakacaktı ki. Abim gitse bile Barlas yanımda olurdu. Eve geldiğimde ilk önce Barlas'ın evine çıktım. Yine yoktu. Göreve gitmiş olma ihtimali aklıma geldiğinde eve geçtim. İstanbul evde yüksek sesli şarkı açmış ve dans ediyordu bu haline gülerken kucağındaki Deniz'i görüp yanına gittim. "Ula bırakasun kizumi. Şekerlu çaya çevirmişsun çocuğu."diyerek kucağından aldım. İstanbul bana bakıp yüzünü buruşturdu. "Biz gayet güzel dans ediyorduk. Bozdun. Pis kontrol manyağı seni."diyerek gülüp dans etmeye devam etti. Bu haline gülüp şarkıyı kapattım. "Yaa Umay!"diyerek itirazlar etmeye başladığında "Sen niye bu kadar dans ediyorsun neye sevindin?"dediğimde durup gülerek yanıma yaklaştı. Ve o muhteşem sesiyle şarkı söylemeye başladı. "Bim bam bom şok şükür dostlar benimde artık bir sevgilim var."dediğinde kahkaha attım. "Hayırlı olsun nihayet sevgili olabildiniz. Aylardır flört flört ortalarda geziyorsunuz."dediğimde kucağımdaki Deniz'i alıp tekrar dans ederken "Sus! Sen kendine bak."dediğinde "Bakıyorum hep bence de çok güzelim."dediğimde bana sen olmamışsın bakışları atıyordu. Onları salonda bırakarak odama geçtim üzerimi değiştirdiğimde Barlas belki telefonlarını açar diye aradım ama telefonu kapalıydı. O zaman kesin göreve gitmişti. İçimdeki sıkıntıyla makyaj masamın karşısına geçip makyajımı temizlemeye başladım. "Salak Umay ha fuşki vardi kalkup reddettun!"sitemim kendimeydi. Salaklık yapmıştım adamı sevdiğim halde saçma düşüncelere katılmıştım. Barlas'ın terk etmeyecek biri olduğunu biliyordum, güveniyordum ama o an kötü bir ruh hali içerisindeyken ne yapacağımı bilememiş ve her zamanki Umay olarak kaçmıştım. Zihnimin köşelerinden bir des sen bırak diye sigarayı bırakmaya çalışıyormuşderken yüzümde bir tebessüm oluştu. Çok ince düşünceliydi beni düşünüyordu. Uzun süre sonra birisi beni seviyordu. Barlas beni seviyordu. Bende onu. "Ohoo leyla olmuş bizimki."İstanbul'un sesiyle kapıya baktığımda "Efendim İso?"dedim. Geldiğini fark etmemiştim. "Sabahtan beri sana sesleniyorum. Aşık şey seni."diyerek kahkaha attığında "Ne diyeceksin İstanbul."dedim. Umay kaçma taktikleri 2: Konu değiştirme. "Ne yiyelim diyorum?"dediğinde "Fark etmez bana sen ne yersen."dedim. Yüzündeki sinsi sırıtışla "Ne yersem mi?"dediğinde aklıma gelen şeyle "Mantar ve patlıcan hariç İstanbul!"diyerek uyarımı yaptım. Biliyordum benim inadıma ne sevmiyorsam onu yapardı. "Aman iyi, gidiyoruz biz."diyerek kucağındaki Deniz'le çıktı. Benim köpeğim mi onun köpeği mi bilmiyordum benden çok onunla konuşuyordu kendisi. Aklıma gelen şeyle bir kaç saniye durdum. Psikolog ve herkesten önce gitmem gereken kişi aklıma daha yeni geliyordu. Saate baktığımda çok geç değildi. Hızlıca kot ve yırtık detayları olan mom bir pantolon ve üzerine beyaz bir crop giyip kapıya doğru gittim. Mutfağın önünden geçerken "İso ben gidiyorum sen kafana göre takıl!"dediğimde arkamdan nereye gittiğime dair söylemleri geliyordu. Spor ayakkabılarımı giyip "Çıktım ben!"diyerek arabaya ilerledim. Neden daha önce aklıma gelmedi diye kendime kızıyordum şu an. İki saatlik yolun sonunda gelmiştim. Cihan'ı gördüğümde yanına gittim. "Cihan nasılsın?"dedim sadece bir an önce konuya girmek istiyordum. "Oo savcum gelmişdur da napayum tüm gün çaylukta çalışayrum. Sen buralara pek gelmezdun hayurdur?"dediğinde bakışlarım babaannemin evinin camlarına kaydı ışıkları yanmıyordu. "Babaanneme geldim, evde yok mu?"dedim. Akıl alacağım kişilerin en başından o vardı ve ben böyle bir konuda onunla hiç konuşmamıştım. "Evde evde çayluğa bakan bahçede oturaylar anamla."dediğinde "Tamam teşekkür ederim."dediğimde "Görüşelum bir ara da gelmeysun da özleyrum arkadaşımı."dediğinde bana olan sevgisinin bittiğini düşünüyordum ve bu benim için iyiydi. Biz onunla arkadaşken iyiydik. "Görüşelum tabi neye görüşmeyecekmişuz."diyerek yalandan bir sitemle konuştuğumda ikimizde gülmüştük. "Neyse ben gideyim artık."diyerek babaannemin evine doğru ilerledim. Arka bahçeye doğru geçtiğimde orada oturduklarını gördüm. Beni gördüğünde hemen ayağa kalkmıştı. "Oyy nenem benum kizum mu gelmuş?"dediğinde gülerek açtığı kolları arasına girdim. "Geldum geldum."dedim. Arkasında bize gülerek bakan Cihan'ın annesine Hatice Teyzeye tebessüm edip babaannemin kulağına sessizce "Babaanne bir şey konuşmamız gerekiyor."dedim. Babaannem bir şey söylemeden Hatice Teyze kalkıp "Ben gideyum artuk. Deli kız bize de gelesun bir ara."dediğinde ona da sarılıp vedalaştık. Babannemle eve geçtiğimizde salondaki ahşap vitrinlerde babam ve onun aldığı oyuncaklarım duruyordu. Zaten anne bana çok oyuncak almamıştı. Onun aldıklarını da atmıştım. "Noldi delum benum söyleyesun."dediğinde derin bir nefes alıp ona doğru döndüm. "Babaanne ben aşık oldum."dedim oat diye. Büyük ihtimalle duyduğu şeyin şokuyla öylece durdu. "Oyy nenem, sevdalandun mi sen?"diyerek gözleri ışıldayarak baktı. Yüzündeki tebessümle beni dinlerken olanları ve yaptığım salaklığı anlattım. "Güzel kizum, herkes aha o orospi kari gibi değildur. Pok yiyendu o."dediğinde söylediği şeylerle kahkaha atma isteğimi arka plana atıp ona odaklandım. "Üzmeyesun kendini bu uşak seni seviysa bekler. Gördüğunde de söylersun."dediğinde biraz daha rahattım. "Bu koçeri napay peki?"dediğinde Barlas'ın mesleğini sorduğunu anladım. Tamamen ona dönüp bacaklarımı kendime çektim. "Asker, üsteğmen."dedim. Normalde sorguya giren bendim ama bu sefer sorguya alınan kişi de bendim. "İyidur iyi. Ailesi nerededur?"dediğimde iç çektim. Ve ailesiyle olanları çok detay vermeden anlattım. "Ne biçum işdur. O evlatlar sayesinde rahat edey, bu kari bunları bilmay mı?"dediğinde omuz silktim. "Bilmiyorum babaanne."dedim. Aklıma gelen şeyle "Ayy babaanne ben köpek sahiplendim."dediğimde ilk önce güldü. Sinra yüzümü avuçları arasına alıp "Yufka yüreklum benim."dediğinde güldüm. Babanneme sımsıkı sarılıp dakikalarca öyle kaldım. Üzerimizde hakkı çoktu. Annelik yapmıştı. Beş çocuğundan sonra üç tane daha çocuk büyütmüştü. Annenin eksikliğini hissettirmemek için çok çabalamıştı. "Ben gideyum sultanum. Söz geleceğum. Şu işleri bir halledeyum."dediğimde istemeyerek de olsa kabul etmişti. Eve gittiğimde Cenk ve İstanbul'u pizza yerken gördüm. Bu hallederine gülerken "Hoşbuldum hoşbuldum. Ben odamdayım."dedim ve cevap beklemeden Deniz'i alıp odama geçtim. 🌊🌊🌊 "İstanbul doğruları söylersem kim bana bir şey söyler?"dedim sinirle. "Ya Umay sen savcı değil misin nasıl söylemezler."dediğinde "O işler öyle olmuyor İstanbul."dedim. Barlas'tan bir aydır hiç bir şekilde haber alamıyordum eve gelmiyordu. Telefonları kapalıydı. Görevdeydi ama haberim yoktu. İçime ekilen endişe tohumları da cabasıydı. Bunun için düşünmüş: her ne kadar yalan söylemek istemesem de tabura gidecek, görevli askerle görüşüp durumu öğrenecektim. Tabi savcı olmam da bir noktaya kadar işe yarardı yoksa söylemezlerdi hiç bir şeyi. Burada araya Barlas'ın miras davası olayı giriyordu. Aynaya son kez baktığımda beyaz crop üzerine gece mavisi kumaş ceket. Beyaz bileklerimde biten kumaş pantolon ve yine gece mavisi stilettolarımla hazırdım. "Ben çıkıyorum. Deniz'i yürüyüşe çıkarırsın."dedim. Onayladığında arabaya binmiş tabura doğru gidiyordum. Arabanın hızından dolayı kısa sürede tabura gelmiştim. Girişteki büyük demir kapının önündeki nöbetçi asker yanıma geldiğinde camı açıp savcı ruhsatımı gösterdim. "Hoşgeldiniz savcım."diyerek kapıyı açtığında içeriye girip arabayı park ettim. Büyük binaya doğru ilerlerken ilerde asker grupları atış talimleri yapıyordu. Kısa sürede binaya girince girişteki askerlerden biri yanıma geldi. "Buyrun?" "Cumhuriyet Savcısı Umay Oflaz. Üslerden biriyle görüşmek istiyorum."dediğimde "Hoşgeldiniz savcım. Biraz bekleyin lütfen haber vereceğim."diyerek biraz önce yanında durduğu büyük masaya gidip telefonla biriyle konuştu. Bir kaç dakika sonra yanıma geldiğinde "Binbaşı Ozan Seğmen sizi bekliyor."dediğinde onaylayıp takip ettim. Bir odaya gelince ilk önce kapıyı tıklayıp kendisi tekmil verdi. Bende arkasından girdiğimde binbaşının verdiği emirle dışarı çıktı. Ozan Bey ayağa kalkmış elini uzatmıştı. "Binbaşı Ozan Seğmen."dediğinde uzattığı elini sıkıp "Cumhuriyet Savcısı Umay Oflaz."dedim. Koltukları gösterirken "Buyrun savcım."demişti. Rastgele bir yere oturduğumda "Bir şey içmek ister misiniz? Çay, kahve, su?"dediğinde başımı olumsuz anlamda sallayıp "Hayır, teşekkürler."demekle yetindim. "Buraya gelme sebebim Barlas Sözer."dediğimde sessiz bir şekilde devam etmemi bekliyordu. "Kendisinden bir aydır haber alamıyorum."dediğimde kaşları çatıldı. "Neyi oluyorsunuz Barlas Sözer'in?"dediğinde "Müvekkilim."dedim. Şu an bana hiç bir şey söylemeyedebilirdi. Sonuçta buraya görevim için gelmemiştim. "Görevdeler."dediğinde "Sadece görev mi? Müvekkilimin davası var. Başına her hangi bir şey geldiyse bilmek istiyorum."dedim baskın bir ses tonuyla. "Bakın savcım, sizi sorguladığımdan değil. Ama emin olmam gerekiyor. Müvekkiliniz olduğuna."dediğinde anlayışla başımı salladım. Telefonumdan dava bilgileri olan belgeyi gösterdiğimde "Tim bir ay önce göreve gitti. Kuzey Irak. Üsteğmen Barlas Sözer esir düştü. Üç buçuk haftadır haber alamıyoruz kendisinden." O andan itibaren aklımda dönen tek şey söylediği sözlerdi. Kuzey Irak. Üsteğmen Barlas Sözer esir düştü. Haber alamıyoruz. |
0% |