Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10. Bölüm

@nisanur_0n9nn

🌊🌊🌊


"Peki daha önce bu duyguyu yaşamınıza sebep olacak bir şey yaşadınız mı?"diyen İnci Hanım'la yüzümde buruk bir tebessüm oluştu. İlk seansıma gelmiştim yaklaşık on dakika olmuştu bu sürede tanışma faslıyla geçmişti. Şimdiyse terk edilme ile ilgili sorularını soruyordu.


"Annem."diyerek derin bir nefes alıp anlatmaya başladım. Ciddiyetle beni dinliyor ve bilgisayarına notlar alıyordu. Annem tarafından nasıl terk edildiğimi anlatığımda bir kaç saniye sessiz kaldı.


"Öncelikle Umay, evet zor bir olay ama herkes tarafından terk edilecekmişsiniz gibi düşünme sebebiniz nedir acaba? Biraz açabilir misiniz?"dediğinde biraz durdum. Bütün hayatımı tamamıyla anlatmalı mıydım?


Ne düşündüğümü anlamış gibi hafif bir tebessümle "Anlatabilirsiniz bana istediğiniz her şeyi, konuştuklarımız danışanlarım ve ben arasında kalıyor."dediğinde başımla onaylayarak "Tamam o zaman... Aslında bu düşüncemi yenmeye çalışıyordum bir süredir. Aslında şöyle."diyerek cümlelerimi toparlamaya çalıştım.


"Bir... Bir buçuk ay önce üst katıma biri taşındı. Barlas, bir şekilde kendini beyaz listemde başa yazdırdı. Normalde hayatıma kolay kolay birini almam, konuştuğum kişi sayısı sınırlıdır. Ama o varken sınırlarım kalkıyor.


Ona güveniyorum."derken güldüm. "Nasıl oluyor bilmiyorum ama güveniyorum. Evet yine hayatıma girerse terk etme ihtimali aklımda hep vardı ama onun yanında arka planda kalıyordu."dediğimde İnci Hanım'a baktım. Yine aynı şekilde pür dikkat beni dinliyordu.


"Devam edin lütfen."demesiyle boğazımı temizleyip devam ettim. "Bir kaç gün önce abim gelip başka bir ülkeye yerleşeceğini söylediğinde tekrar on altı yıl önceye gittim. Annemin bırakıp gittiği o güne.


Bir kez daha terk edileceğim. Yine gitmez dediğim kişi beni bizi bırakıp gidecek. Sonra eve gittim ve her gün olduğu gibi yine kendime söz verdim hayatıma bir daha kimse girmeyecek diye."dediğimde anlatacaklarımın bittiğini düşünerek arkama yaslandım.


"Umay, bunun için verebileceğim bir ilaç olmadığı gibi güven kazanmanız gerekiyor. Zaten kendin de söyledin Barlas'a güveniyordun hatta belki hoşlanıyorsun. Bazı olayları akışına bırakmamız gerekiyor. Mesela annenin gittiği gün tarih olarak hatırlıyor musun?"dediğinde başımla onayladım.


"İki gün sonra on altı yıl oluyor."dediğimde başıyla onayladı "O gün ne yapacaksın mesela, iki gün sonra?"dediğinde biraz düşündüm.


Her zaman bira ve sigara takılırdım sahil kenarında ama bu aralar biraz fazla içmiştim o yüzden sigara ve sahille geçirecektim. Bunları söyleyerek "Ama bu sefer bir sigara birde ben oluruz."dedim. Bilgisayara bir şeyler yazıp "Yanında birinin olmasını ister miydin o gün? Mesela Barlas'ın."demesiyle biraz düşündüm.


İnsanların acılarımı görmesini istemezdim bu kim olursa olsun. Başımı olumsuz anlamda sallayıp "Tek kalmak isterdim."dedim.


"Ama tek başına olman gerçekten yalnız hissetmene sebep oluyor. O yanında olsa tek olmadığını seni hep destekleyen biri olduğunu hissedersin dene bence."dediğinde telefonuma bildirim gelmişti.


Baktığımda Barlas'tan olduğunu gördüm.


Cumartesi günü sahile?


İki gün sonra cumartesiydi.


İnci Hanım'ın sesiyle ona döndüğümde "Her kiminle konuşuyorsanız yüzünüzü güldüren biri umarım hayatınız boyunca beraber olursunuz. Bu günlük bitirelim istersen. Ama sen iki gün sonrayı yalnız geçirmemeye bak."dediğinde onaylayıp çıktım odadan.


Derin bir nefes alıp Barlas'a cevap yazdım.


İki gün sonra zaten gidecektim. Gelebilirsin.


Düşüncelerim eşliğinde olay yerine ilerlemeye başladım. Sigara alacağım için markete giderken aklıma Barlas'ın söylediği şey geldi.


Kokusu kokunun önüne geçmesin.


Kötü mü kokuyordum onu içince. Meyveli alsam olur muydu? Kirazlı belki elmalı...


Markete girince bir tane normal iki tane de farklı meyveli almıştım. Olay yerine gelince geçtiğimiz günlerde geldiğim yerdi. "Savcım hoşgeldiniz. Bulduğumuz cesedin katili ortaya çıktı. Ama kendisini bulamıyoruz. En son bu evde görülmüş bir daha hiç bir yerde görülmemiş."diyerek konuya giren Zahit Bey'le evin içine geçtim.


"Mantıken en son burada göründüyse hâlâ burda olma ihtimali var."dediğimde diğer polislerden birisi "Evin hiç bir yerinde yok savcı hanım aradık."dediğinde yalandan bir gülümseme kondurdum yüzüme.


"Siz evin içine baktınız altına değil."dediğimde anlamaz gözlerle bakıyordu. "Nasıl yani?"dediğinde "Yani şöyle, adam evin içinde bulunmadıysa yerin altında olabilir?"dediğimde hepsinin yüzünden bir şok dalgası geçmişti.


"Bir önceki gelişimizde alt katta boş sandığımız bir mezar vardı ama o gün atladığımız şey o görüntünün verilmek istendiğiydi. Katili bulmamız onun için sıkıntı değildi. Yoksa enayi biri değilse boğazını sıktığında parmak izlerinden yakalayacağımızı bilirdi. Bu adamın yakalanmak umrunda değildi."dediğimde "Çabuk o mezar açılsın!"diyerek emirler yağdıran kişi Zahit Bey'di.


"Sadece aklıma takılan bir sorun var. Bu adam kendini öyle kusursuz nasıl gömdü?"diyerek mırıldandığımda yanımdaki polis memuru "Mezarcıymış, savcım."dediğinde yüzüklerimle oynuyordum.


Aradan saatler geçmişti ve bir türlü bitmiyordu. Saatlerdir kazı yapılıyordu. İçeriye girdiğimde "Savcım yok."diyen Zahit Bey'le düşünmeye başladım. Emindim. Dün tüm gece düşünmüştüm. Aklıma başka ihtimal gelmiyordu.


Sinirle ilerlerken ayağımın takılması ile düşüyorum. Adını sabah öğrendiğim polislerden biri olan Ayşe tutmuştu. "Teşekkür ederim."diyerek takıldığım yere bakarken gördüğüm şeyle bir kaç adım ilerleyerek oraya geldim.


Eğilip baktığımda tam da biraz önce gördüğüm şeyi görmüştüm.


El.


Bir ele basmıştım. "Arkadaşlar boşuna kazmayın. Ceset burada."dediğimde herkes olduğumuz yere toplanmıştı.


Uzun süren kazılar sonucu otopsiye gönderilen cesetlerle birlikte bugünlerde buradaki işim bitmişti.


Eve gitmek için yola çıktığımda İstanbul'un aramasıyla güldüm. "Ula sen hayatta miydun?"diyerek dalga geçtiğimde "Öyle deme ya, koskoca merkez açacağım oraya kolay mı?"demesiyle "He sen bayağı ciddisin bu taşınma işinde."derken karşıdan birilerine emir yağdırmasıyla gözlerimi devirdim.


"Ula milleti azarlayacağuna kalkup kendun yapasun bir şeyleri da."dediğimde "Savcı Hanım sus. Hem canım ev arkadaşım benim gece geliyorum hazır ol."dediğinde kahkaha attım.


"Tamamdır şafak operasyonu yapıldığında korkmayacağım ve..."dediğimde cümlemi bölüp kendisi devam etmişti.


"Ve beni hırsız sanıp öldürmeyeceksin."dediğinde gülerek onayladım. Eve gelmemle vedalaşıp telefonu kapattım ve hızla eve çıktım.


Evi tabiri caizse bok götürüyordu benim için sıkıntı yoktu. Toplu bir insan değildim ama İstanbul titiz bir insandı ve benim evi bu şekilde kullandığımı gördüğünde saçlarımı yolma ihtimali çok fazlaydı.


Eve girince üzerimi bile değiştirmeden temizlik yapmaya başladım. Normalde bu kadar hiç bir zaman kirlenmezdi ama bu aralar işler yoğun olduğu için evde çok fazla kalmıyordum.


Saatler sonra temizlik bittiğinde telefonumda çalan şarkıyı kapattım ve odama geçtim. Üzerimi değiştirip duşa girdim. Saçlarımı yıkarken giden suyla "Siktir. Hayır ya hayır."diyerek küfürler ederken gözlerimi açtım. Gözümün yanmasıyla daha çok sinirlerim bozulurken gözlerim kapalı bir şekilde duşa kabinden çıkıp havlularımı aldım. Yüzümü sildiğimde görüş açıma netleşmişti. Artık en azından önümü görebiliyordum.


"Bir sen eksiktin."diyerek söylenirken telefonumu alıp apartman yöneticisisini aradım. "Alo?"


"İyi akşamlar Haktan Abi. Benim sular kesildi. Depodaki su ne zaman evlere gelir?"dedim. Binada sular kesildiğinde depodaki su evlere normal su gibi geliyordu ve neredeyse su kesintisini hiç yaşamıyorduk. En kısa zamanda gelmesini istiyordum şu an.


"Umay bizim sular akıyor. Nazlı karşıdaki kızlara da sordu onların ki de akıyormuş. Senin muslukta sorun olamaz mı ya da borularda?"dediğinde şansımı severek musluğa bakıyordum.


"Musluk ve duvarın birleşiminden su geliyor."derken bunun ne demek olduğunu biliyordum.


Boru patlamıştı.


Müthiş bir zamanlamaydı gerçekten. "Neyse abi ben birilerini çağırırım."derken hâlâ suyu kontrol ediyordum.


Telefonu kapatınca mutfağa gidip sualra baktım. Burdakiler akıyordu diğer banyoya geçtiğimde su çok az akıyordu küçük bir bardak bile iki üç dakikada dolardı bu suyla.


Bu banyo benim odamdakinden sonra geldiği için boruları birbirleriyle bağlantılıydı ve hâliyle bundan önceki patlayınca bunun akması saçma olurdu.


Mutfaktan su kaynatma fikri gelince hızlıca oraya geçtim. Makineyi çıkarıp uzun sürse bile en azından saçımdaki köpüğü götürebilecek kadar su yeterdi.


Birinciyi bir kaba boşaltınca ikinciye geçtim. Makineden su ısınınca gelecek sesi beklerken duymayı beklediğim ses kesinlikle küçük bir patlama sesi değildi.


Baktığımda durmuş ve ısıtmıyordu. Düğmesine bastığımda çalışmasıyla sinirle yere oturdum. "Oy oy sinir hastanesine yaturacaklar beni en sonunda."diye sinirle mırıldanırken el mecbur abimi aradım.


"Efendim güzelim?"


"Abi benim evdeki su borusu falan patladı saçımda köpükle kaldım."dediğimde karşıdan gülme sesiyle kaşlarımı çattım. "Abi! Dalga geçme."dedim sinirle. Ben burda ne durumdaydım o orda gülüyordu.


"Umay seni öyle hayal ettim abiciğim ama yani."derken konuşamamıştı gülmeye devam etmişti.


"İyi! Yardım falan da etme. Bende sokağa böyle kısacık bornozla çıkayım da gör sen!"dediğim gülme sesi durmuştu. "N'aparım dedin sen?"dediğinde inatla cümlemi tamamladım.


"Otur evde Umay! Geleceğim bir kaç saate yayladayım anca gelirim."derken sinirli ses tonu kulağıma geldiğinde bu defa gülen bendim.


"Çabuk ol."diyerek yüzüne telefonu kapatmıştım. Ama bekleyemezdim. Aklıma gelen şeyle Barlas'ı aradım. İkinci çalışta açmasıyla direkt konyya girdim.


"Barlas benim evdeki su boruları patladı da. Saçlarımda köpüklü kaldı..."cümleme devam edeceğim sırada "Tamam ben birilerini çağırırım. Sen buraya gel. Ben tabura gideceğim zaten. Rahat olabilirsin. Halam da dün gece gitti."diyerek pes peşe konuşmasıyla tebessüm ettim.


"Çok teşekkür ederim. Beş dakikaya geliyorum."dediğimde telefonu kapatıp üzerime baktım. Bornoz gerçekten kısaydı bu halde evden dışarı çıkmak saçma olurdu. Bu yüzden bir havluyu da belime sardım. Şu an hiç olmak istemeyeceğim bir durumdaydım.


Rüküşlükte çığır açmıştım.


Sessiz bir şekilde evden çıkıp hızla üst kata çıktım kimseyle bu kılıkta karşılaşmak istemiyordum. Zile bastıktan bir saniye bile geçmeden açılan kapı Barlas'ın kapıda beklediğini düşündürse de vazgeçtim.


Barlas'a baktığımda dudaklarını birbirine bastırmış gülmesini bastırmaya çalışıyordu. "Gül gül hiç çekinme!"diyerek ona da çemkirdiğimde her şey tamdı.


"Ben çıkıyorum banyonun yerini zaten biliyorsun."dediğinde "Sen üniformasız mi gidiyorsun tabura?"dedim üzerine bakarken. Gayet siyah eşofman ve beyaz tişört vardı.


Bu şekilde asker alacaklarını sanmıyordum içeriye. Bir şeyler mırıldanmış ama anlamamıştım. Sadece çıkıyorum kelimesi netti. Zaten sonrasında kapı kapanmış ve Barlas gitmişti.


Vakit kaybetmeden banyoya geçip saçlarımdaki köpüklerden kurtuldum.


Kısa bir süre sonra banyodan çıkıp yanımda getirdiğim kıyafetleri giydim. Su almak için mutfağa geçince dalgaları artmış olan denizle kendime engel olamayıp daha çok görmek adına balkona çıktım.


Ama görmeyi beklediğim şey kesinlikle büyük ana sahil yolunun diğer tarafında sigara içip köpek seven Barlas değildi.


Barlas tabura gitmemiş, ben rahat edeyim diye evden çıkmıştı. Ve dakikalardır bekliyordu. Bu düşüncesi karşısında kalbime akan sıcaklığı hissetmek beni zorlamıştı.


🌊🌊🌊


Cumartesi günüydü. On altı yıl önce bir kadın üç çocuğunu ve diğer herkesi heride bırakıp gitmişti. Gidişi büyük depremlere yol açmış ve o depremlerin enkazları hâlâ varlığını sürdürüyordu.


Üç kardeşte geride kalan o ailenin diğer üyeleri de yıllardır olduğu gibi içindeki üzüntüyle güne başlamıştı.


Tek farklı kişi Umay'dı. Kadın sinirliydi öyle ki siniri üzüntüsünün önüne geçiyor etrafındaki herkese alev oluyordu.


Öfkesi hayatın kendisineydi.


Coğrafya kaderdi ve o bunu sonuna kadar kullanmıştı.


Doğduğun ev kaderdi. Ama Umay bunu değiştirememişti.


En çok da bu canını yakıyordu. Bir şeylere engel olamamak. Bugüne kadar bana dokunmayan yılan bu bin yaşasın olarak yaşamıştı ama haklının yanında da her daim sapasağlam duracak onları savunacak.


Cinayetler çözecek, sorgulara girerecek haklıyı ortaya çıkaracak herkese hakettiği verilsin diye uğraşacaktı.


Böyle büyümüştü. Asiydi, sinirliydi yakıp, kül ediyordu. İstisnaları vardı ama herkesi istisnası yapmazdı.


Aynadaki aksine deniz rengindeki gözlerinde oluşan ateşe bakıyordu. O ateş on altı yıldır orda harlanıyordu. Durmadan usanmadan. Artarak.


Son küpesini de takınca arabasının anahtarını almış evden çıkmıştı.


Yapacağı şey belliydi. On altı yıldır olduğu gibi kayalıklara oturacak denizi izleyecek. Şarkı söyleyecek yankılanan sesinin ona tekrar dönüşümü duyacaktı.


Sigara içecek kendine bile bile zehir verecekti. Sigarasını söndürüp bir daha içmemek için kendisine söz verecekti ama en fazla üç hafta sonra tekrar içecekti.


Bir kaç dakika sonra her zamanki kayalıklara gelip hep oturduğu o yere gitti. Barlas yoktu. Gelmesi önemli değildi. Umay hep tekti, alışmıştı.


Birinci sigarasını içti. Bir şarkı söyledi.


İkinciyi yaktığında yanına oturan bedenin kim olduğunu biliyordu bu yüzden ona bakmadan şarkı söylemeye devam etti.


Üçüncüyü yakmadı. Çünkü adamda içmiyordu.


Dayanamadı döndü "Sen niye içmiyorsun?"aldığı cevap kalbindeki taşları yerinden oynatacaktı bunu bilmeden sormuştu bu soruyu.


Aldığı cevap ise netti.


"Sen bırak söz bende bırakacağımdemedin mi? Bırakmaya çalışıyorum."


Adamdan aldığı cevap karşısında söyleyebildiği tek şey "Beni neden bu kadar önemsiyorsun."oldu.


Bu sefer sessiz kaldı Barlas. Zamanı mıydı bilmiyordu. Aklında her ihtimali tartıyordu.


Umay sessizliği bozarak Karadeniz'den çok sevdiği yerin şarkılarından söylemeye başladı.


Bir şarkı bitti diğeri başladı.


Ve Barlas içindekileri, kalbindekileri söyledi.


"Çünkü seni seviyorum. Yarattığın onca fırtına benim kalbime güneş oluyor. Herkes o fırtınadan payını alırken ben fırtına sonrası açacak güneşi görüyorum. Kendine zarar verecek hiç bir şeyi yapmanı istemiyorum.


Sen yapma diye kendim bile vazgeçerim."


Duyduklarıyla kendine gelemedi Umay. Ne cevap vermesi gerektiğini de bilmiyordu. Korkularının gün yüzüne çıkmasından aynı şeyleri bir daha yaşamaktan deli gibi korkuyordu.


Bunu öğrendiği gün, kalbindeki yaranın üzerine bir çizgi daha çektiği gün olmamalıydı, bunu çok net biliyordu.


Kalbindeki acıyla birlikte dudaklarından döküldü o sözler.


Sesi denizin hırçınlaşmış dalgalarına karıştı.


"Hey gidi Karadeniz... Doldi da taşamadi."


Sessizlik oldu. Deniz devam etti sert dalgalarına. Rüzgar esti, şarkı devam etti.


İki kalpte bu günü unutulmayacak bir şekilde en derinine indirdi.


"Etmiyelum sevdaluk...Edenler yaşamadi..."


Umay'ın dudaklarından dökülen sözlerle deniz duruldu. Herkes sessiz oldu. Barlas kalbindeki acıya inat karşısındaki kadını izledi. Dudaklarında oluşan buruk tebessümle baktı kendi Karadeniz'i olan kadına.


Kadın kalktı gitti. İki kalpte acı çekerek ayrıldı.


Ve Karadeniz o gün bir sevdanın daha başlamadan bitişine şahit oldu.


Edenler yaşamadı...


🌊


Neden oy verilmiyor anlamış değilim. Beğenmiyorsanız okumazsınız beğeniyorsanızda oy verin en azından.


Loading...
0%