Yeni Üyelik
13.
Bölüm

12. Bölüm

@nisanur_0n9nn

🌊🌊🌊

 

"Nasıl haber alınamıyor? Ne yapacaksınız öyle kalacak mı orada?"verdiğim ani tepkiye ben bile şaşırmıştım. Ama göğüs kafesim sıkışıyordu. Barlas esirdi. Belki yaralıydı, belki de... Şehit olmuştu.

 

İhtimaller aklımda bir bir sıralanırken "Merak etmeyin bulunacak, onunla birlikte bir askerimiz daha esir düştü. İçlerinde gizli askerlerimiz var. Ama bulundukları konum sebebiyle iletişim kurulamıyor."diyen Ozan Bey'in sesiyle düşüncelerimden ayrıldım.

 

"Anlıyorum, peki başlarına bir şey gelmiş olma ihtimali? Ya da yaralı mıdır?"dediğimde sıkıntıyla nefes aldı. "Barlas önemli bilgileri biliyor görevle ilgili. Doğruları söylemek gerekirse laf alabilmek için yüksek ihtimalle işkence etmişlerdir."derken soğuk kanlılığı takdire şayandı.

 

Acı çekiyordu.

 

"Teşekkürler, bir haber olursa bana haber verebilir misiniz?"dediğimde telefon numaramı verip çıkmıştım odadan.

 

Kapıyı kapatınca bir kaç saniye öylece durdum. Barlas'ı bir daha göremezsem ne yapacaktım.

 

🌊🌊🌊

 

Kuzey Irak

 

"Söyleyene kadar devam edecekseniz."bozuk Türkçesi ile yüzünde pis sırıtışla karşısındaki askere günlerdir olduğu gibi işkence ediyordu.

 

Belgelerin olduğu sistemin şifresini alacaklardı ama karşılarında hiç de kolay bir asker durmuyordu. Günlerce yaptıkları şey kalmamıştı ama ağzını açıp tek bir kelime bile söylememişti şifre hakkında.

 

Söylediği sözler de genellikle küfür oluyordu.

 

"Söylemeyeceğim sana o şifreyi sikik puşt!"diye sinirle soludu. Karşılığında aldığı şey ise koca bir kahkahaydı. "Komitan komitan inat etme. Sokun kafasını."demesiyle belki de ellinci kez başı buzlu suya sokuldu. Bir yere kadar nefesini tuttu ama dayanamadığında başını çıkarmak için yaptığı hamleler arkasındaki el tarafından engellendi.

 

Bir kaç saniye sonra sudan çıkınca derin nefesler aldı. "Orospu çocuğu... Kansız piç!"diyerek bağırdığında sesi boş mağarada yankılandı. Karşılarında kolay bir asker yoktu. Bunu en başından biliyorlardı. Ama bu kadarını tahmin etmemişlerdi.

 

"Son kez söyleyecem sana ver o şifreyi bize, rahat et."dediğinde Barlas aklını yitirmiş gibi kahkahalar atmaya başladı. "Vermeyeceğim. Burdan çıktığımda hepinizi birbirinize siktireceğim bekleyin siz!"dediğinde adamın başıyla işaret vermesiyle dün karnına bastıkları demiri bu sefer de sırtına bastılar. Barlas bağırmamak için dişlerini birbirine bastırırken alnındaki damarlar belirginleşmişti.

 

Adam demiri çevirip sıcak olan yeri tekrar bastığında dayanamayıp bağırdı. Bir yandan bileklerindeki zincirleri çekiyor bir yandan derin nefesler alıyordu. Erkeksi sesi yankılanırken karşısındaki adamlar bu halinden çok memnun bir şekilde gülüyordu.

 

Barlas canının acısıyla dişlerinin arasından konuştu. "Tamam... Tamam vereceğim..."diyerek kesik nefeslerle konuştuğunda demir vücudundan ayrılmıştı.

 

"Aferin esker biliyorduk bunu. Akıllı seçimi yaptın."dediğinde Barlas belli etmese de içinden karşısındaki şerefsizlerin gelmiş geçmiş tüm ırzlarına sövmekle meşguldü. "Kağıt getiren yazın şunun söyleyecehlerini."diyerek etrafındakilere emirler yağdırdı.

 

Bir kaç dakika sonra "Söyle esker şifreyi."diyerek kayıt altına alıyordu bir yandan da. Askeriyeye gönderecek ve askerlerinin ihanetini izleteceklerdi.

 

Barlas derin bir nefes aldı. "123456789# küçük o ile orospu çocuğuyuz diyerek devam et belki seni tanıyınca açılır."diyip gülmeye başladı. Vatanına ihanet edeceğini düşünüyorlardı.

 

"Lan sen bizimle dalga geçiyorsun gebertirim seni."diyerek kamerayı kapattı. Ve Barlas'ın vücuduna değen kızgın demirle işkence yeniden başladı.

 

"Bizimle alay etmemeyi öğrenecen esker."diyerek bozuk Türkçesiyle konuşmuş ve karşısındaki askerin koluna elindeki bıçakla kesikler açmıştı. Barlas dişlerini biraz daha sıkarsa kırılacağını hissetmişti. Yarasının üstüne değen kızgın demirle elinde olmadan şimdiye kadar bağırmadığı kadar yüksek bir sesle bağırdı. "OROSPU ÇOCUĞU! SİKECEĞİM SENİ..."dediği sırada karnına aldığı sert darbelerle nefesi kesilmiş cümlesine devam edememişti.

 

Aradan saatler geçmişti ve Barlas'a gönderilen tek şey suydu. Onu da Barlas'ın hayatta kalıp şifreyi vermesi için veriyorlardı. Elleri iki tarafta zincilere bağlı bir şekilde duruyordu. Ayaklarındaki güç çekildiği için kendini bırakmış ellerini saran zincirlerle ayakta duruyordu. Bileklerinde kesikler oluşmuştu. Adam karşısındaki askere bakıp sinir bozacak cinsten güldü. Elmacık kemikleri mosmor olmuş ağzı ve dudakları yara içinde kalmış askere baktı ellerinden yukarıya bağlı, başı öne düşmüş kendinden geçmişti.

 

Soğuk suyla karşılarındaki askeri uyandırmışlardı.

 

"Günaydın komitan nasılsan?"diye sorduğunda Barlas zorlukla yutkunup dudaklarını yaladı. "Çok iyiyim pezevenk."diyerek karşısındaki adamı sinirlendirecek bir şekilde cevap verdiğinde karşıdaki adam pis sarı dişlerini göstererek gülüp "İyi dövememiş bizimkiler seni."dediğinde bu sefer gülen Barlas'tı. Özel kuvvetlere girebilmek kolay olmamıştı. Gençliğini feda etmişti bu uğurda. Şerefiyle de hakkını verecekti.

 

"Hepiniz...hepiniz aynısınız. Ellerimi korktuğunuz için bağladınız... Çünkü... Açarsanız hepinizi buraya gömerim. Bunu biliyorsunuz."diyerek kesik nefesleri arasında konuştu. Ele başı olan ve herkesin başkan diye hitap ettiği adam elini sallayıp çıktı odadan.

 

Aradan bir saat geçtiğinde içeriye bir çok kişi girmişti Barlas alıştıktı buna. Her böyle geldiklerinde işkence yapıp gidiyorlardı.

 

Ama bu sefer öyle olmayacaktı. Kamera kuruldu "Son duanı et komitan. Gebereceksin şimdi."dediğinde bağırma sesleriyle kameranın görüntülü konuşma için olduğu anlaşıldı. Askeriye ile iletişim kurulmuş ve askerlerinin ölümünü canlı canlı izleteceklerdi.

 

Barlas son bir şansla "Vereceğim tamam. Bu sefer gerçekten vereceğim şifreyi." dediğinde iki tarafta da sessizlik oldu. "Bu defa söylemezsan kafana sıkarım komitan."dediğinde Barlas onayladı.

 

Adam kameraya dönerek pis bir kahkaha attı. İki tarafta soluklarını tutmuş cevabı bekliyordu. "Ama anlaşma yapacağız."dediğinde "O konumda değilsen komitan."demesiyle Barlas alayla güldü. "Söylemem o zaman."diyerek arkaya doğru gitti.

 

"Tamam komitan söyle ne diyeceksen?"dediğinde "İki şartım var. Birincisi onlarla özel konuşacağım. İkincisi beni bırakacaksınız..."derken sözü kesildi. "Delirdin esker. İki istek olmaz."dediğinde Barlas omuz silkip rahat bir tavırla "Bende size F16 radar şifrelerini söylerim."dudaklarından dökülenler her iki taraf için de bomba etkisi yarattı. F16 radar sisteminin şifrelerini bu itler ele geçirirse radar bozulacak geçen her F16 daha hedefine ulaşamadan düşecekti.

 

"Tamam yanlışını görürsem sıkarım kafana."dediğinde Barlas başıyla onayladı. "Size nasıl güveneceğim?"dediğinde adam kirli sakallarını sıvazlayarak "İlk önce konuş sonra onlarla konuş. Sonra seni bırakacağız ama gitmeden önce radar sisteminin şifresini de söyleyeceksen."dediğinde onayladı Barlas.

 

Askeriyede ise durumlar karışmıştı. Herkes küfürler yağdırarak konuşmaya devam ediyordu. "QTrk708460##Sistiklâl.ulk#01kmse_bzmaz1923Kml#Atatrk"

 

Barlas'ın söylediği şifreyle başkan denilen adam sırıtarak dışarı çıktı. "Aferin esker."Barlas tek kaldığında dinlenme tehlikesiyle bütün tedbirleri aldı ve anlatmaya başladı. "Я собираюсь увидеться с Юксековой. Отправьте экстренную помощь. У меня есть раны. Я в плохой ситуации. Торопиться. Я нашел некоторую информацию." (Yüksekova'ya gidiyorum. Acil yardım gönderin. Yaralarım var. Kötü durumdayım. Acele edin. Bazı bilgiler buldum.)

 

Ağır bir rus aksanıyla konuştu. Burada kimsenin Rusça bildiğini düşünmüyordu. Yine de söyleyeceklerine farklı dillerle devam etti.

 

"Ho deliberatamente fornito le password sbagliate. Questi sciocchi sono pronti a crederci." (Bilerek yanlış şifreleri verdim. Bu aptallar her şeye inanmaya hazır.) İtalyanca söyledikleriyle güldü.

 

Gönlü saatlerce her dilde küfür etmek istese de zamanı kısıtlıydı. Öylede oldu.

 

İçeriye girenlerle son sözlerini söyledi.

 

"I sacrifice my life for my country."(Vatanım için canımı feda ederim.) İngilizce bir şekilde son sözlerini bitirdiğinde içeriye giren herkesin kaşları çatılmıştı. "Ne diysen sen esker! Hainlik yaparsan seni gebertirim."dediğinde Barlas bir şey dememişti. "Neyse en ufak hatanda ölecesen esker."diyerek kamerayı kapattı.

 

"Söyle şimdi F16 şifrelerini."dediğinde Barlas "Önce beni bırakın. Telefon verin. Belli bir yere gittikten sonra arayacağım sizi."dediğinde adam başını olumsuz anlamda salladı. "Olmaz komitan. Yalan söylersen?"dediğinde "Lan piç söyledim ya sistemin şifresini."aldığı cevapla başını salladı.

 

"Tamamdir. Getiren bir telsiz."dediğinde içlerinden biri telsiz uzatmıştı. Frekanslara göre ayarlanan bir telsizdi yani başka telsizlerle de iletişime geçebilirdi. Barlas bu duruma gülmek istese de yüz ifadesini sabit tuttu. Karşısındaki adamlar fazla aptaldı.

 

"Beni bırakın şimdi. İstediğim yere giderken size haber vereceğim... Ama peşime birini taktığınızı fark edersem şifreyi vermem."diyen askerle hepsi onayladı. Barlas'ın kollarındaki zincirler çözülünce, bileklerinde hissettiği acıyla yüzü buruştu.

 

Ayakta kalmak hiç bu kadar zor olmamıştı. "Diğer asker nerede? O da benimle gelecek."dediğinde aldığı cevap yüreğine kor bir ateş misali düşmüştü.

 

"O senin kadar bilgi bilmiyordu. Vermemek için de direndi. Öldürdük onu esker."can yoldaşlarından biri şehit düşmüştü. İçinde büyük bir ateş vardı ama şu an sakin olması gerekiyordu yanlış bir harekette bulunmaması gerekiyordu.

 

Baş kaldırması demek onunda ölmesi demekti ve bu itler Barlas'ın yanında, başkan denilen adamı kimin yönettiğini, yanında konuşmuştu. "Peşimden kimse gelmeyecek."diyerek baskın bir ses tonuyla konuşmuştu.

 

"Üç saat, üç saatin var komitan. Üç saat içinde cevap vermez isen seni bulur öldürürem."aldığı cevapla başını salladı. Sarsak adımlarla mağaranın çıkışına ilerlediğinde herkesin bakışlarına maruz kalıyordu. Çıktığında karşısındaki adamla göz göze geldi. Adam yavaş bir şekilde gözlerini kapatıp açtığında Barlas içlerinde kendilerinden biri olduğunu anladı.

 

"Ya da..."diyerek tekrar arkasını döndü. "Yanımda birini yollayın. Bana nasıl güveniyorsunuz hemen, aptal mısınız siz."dediğinde karşısındaki adamın kaşları çatıldı. Kendini zeki sanardı. Ama karşısındaki asker haklıydı.

 

Gözünü etrafta gezdirip göndereceği kişiyi seçti. "Mağver hele sen gidesin onunla. Yolda yanlış bir şey yaparsa sık kafasına."Mağver içlerinde en yapılı ve uzun olan kişiydi. Üsteğmen'e anca onun gücü yeterdi. Bilmedikleri şey Mağver olarak bildikleri adamın özel kuvvetler askeri olmasıydı. Mağver başıyla onayladı. "Tamam başkan."demekle yetindi.

 

Barlas sarsak adımlar ve bedenindeki yoğun acıyla yürümeye başladı. Bir eli karnında dururken acısının azalmasını bekliyordu ama hiç bir değişim yoktu.

 

Aradan bir saat geçmiş ve artık ikili mağaranın olduğu konumdan gözükmüyordu. Bunun rahatlığıyla Barlas yanındaki askere döndü. Hiç bir şey söylemeden üzerini aradı herhangi bir GPS ve dinleme cihazı bulamayınca "Adın ne?"dedi.

 

"Mustafa komutanım."aldığı cevapla sessiz kaldı. Nefes alırken ciğerlerine yüzlerce iğne batıyor gibi hissediyordu. Alnından akan terler sıcaktan değildi. Çünkü hava sıcak olmaktan çok uzaktı. Acıdan dolayı terliyordu.

 

"Telsizi al. Haber ver askeriyeye. Ben sana frekansları söyleyeceğim."dediğinde Mustafa söylenenleri yaptı. Barlas'ın verdiği frekansla açık bir telsize denk gelmeye çabaladılar ama geri dönüş alamadılar.

 

"Komutanım..."Mustafa'nın sözleriyle Barlas yarı açık gözlerini açıp ona baktı. İki saatir yürümeye devam ediyorlardı. Barlas ne kadar mola vermek istese de bu onlar için sadece vakit kaybı olurdu. Mustafa'nın omzundan destek alarak ilerliyordu yolda.

 

"Şifreyi söylediniz-"sözünü keserek reddetti Barlas. Başka da soru sormadı Mustafa. On beş dakika aralıklarla askeriyelere ulaşmaya çalışıyorlardı.

 

Trabzon'dakinde herhangi bir etkileşim yoktu. Tekrar Hakkari Komutanlığına ulaşmak için telsizi çıkardılar. İlk on beş dakika bir etkileşim yoktu. Ama ikinci on beş dakikada değişen şeyler vardı. "Duyuyor musunuz? Tamam."

 

"Siz kimsiniz lan. Tamam."karşıdan gelen sesle Barlas gülmek istese de yüzündeki yaralar buna izin vermedi. "İl sınırındayız. İki Türk askeriyiz. Yaralı var acil yardım."

 

Uzun bir süre cevap gelmedi ama ikili yürümeye devam etti. Verilen üç saat dolmak üzereydi yirmi dakika kalmıştı. Hakkari Yüksekova'ya giriş yapmışlardı. Kendi vatanlarındaydılar. "Ver telsizi."

 

Barlas telsizi alıp ona göre piçin önde gideni olanlara ulaştı. "F16 radar sistemi şifresi. 1.20.24.1.15.15.1.21 sayılara alfabede denk gelen harfler şifre."

 

Diğer frekansa geçip tekrar Hakkari Komutanlığına ulaştı. "Yardım geliyor mu?"

 

Beş dakika sonra aldığı cevapla rahatlamıştı. Geliyorlardı. Biraz daha ilerlediklerinde artık Barlas acılara dayanamıyordu. Küçük bir köye geldiklerinde herkes yanlarına gelip yardım etmeye çalışıyordu.

 

Barlas eski bir eve yaslanıp gözlerini kapattı. İyi şeyler düşünmeye çalıştı. Milli Savunma Universitesi'ne girdiği günden, Umay'ın gözlerini gördüğü ilk güne kadar ve şimdiye kadar herşeyi düşündü. Vatanına ihanet etmemiş kendisi şifre uydurmuştu.

 

Diğer tarafta ise Trabzon Komutanlığı haberi almış askerleri için helikopter yolluyordu.

 

Teröristler şifrelerin yanlış ve geçersiz olduğunu fark etmiş birbirlerine küfürler yağdırıp kaçma planları yaparken. Türk Silahlı Kuvvetleri konumlarını tespit edip hepsini bu dünyadan silmişti.

 

Hakkari Özel Kuvvetler Komutanlığı askerleri için helikopter gönderip onları en güvenli ve iyi olan hastaneye göndermişti.

 

İlk yardım yapılıp yaralarının ciddi olanları tedavi edildikten sonra ambulans helikopterle Trabzon'a gönderilmişti.

 

Barlas acıdan dolayı gözlerini kapatalı çok olmuştu. Gördüğü rüyalar ise hep aynıydı.

 

Denizin dalgalarına karışmış o sesti...

 

"Etmiyelum sevdaluk... Edenler yaşamadi."

 

🌊🌊🌊

 

Gece telefonumun çalma sesiyle uyandığımda beni bu saatte kimin arayacağını düşünüyordum.

 

Baktığımda bilinmeyen bir numara olduğunu gördüm. "Efendim?"karşıdan gelecek sesi beklerken duyduğum tanıdık sesle hızla ayağa kalktım.

 

"Umay Hanım. Ben Ozan Seğmen. Barlas Sözer ambulans helikopterle Trabzon'a geliyor bilginiz olsun."söylediği şeyle derin bir nefes verirken yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyordum.

 

Gelmişti.

 

"Teşekkürler, hangi hastane?"hastaneyi öğrencince telefonu kapatmış hızla hazırlanmaya başlamıştım.

 

Günlerdir bir ruhtan farkım yoktu. O gün, Barlas'ın esir düştüğünü öğrendiğim gün eve geldiğimde yoğun ısrarları sonucu İstanbul'a anlatmıştım.

 

Günler geçtikçe ve haber alamadıkça içimdeki sıkıntı büyüyordu. Onu düşünmediğim tek an olay yerine veya adliyeye gittiğim anlardı. Kısacası işimin başında olduğum anlar. Çünkü mesleğimde duygulara yer yoktu.

 

Dikkatimi işime vermem gerekiyordu. Aklımın bir köşesinde o olsa bile sorgudayken veya bir cinayet çözerken bunlara odaklanmam gerekiyordu. Belki de hayatımı ve işimi birbirinden ayırdığım içindi tüm bunlar.

 

Siyah bileklerimde kumaş pantolon, siyah blazer ceket ve beyaz crop giyip beyaz stilettolarımı da hızla giyip çıktım. Hastaneden sonra bir daha eve gelmeyip adliyeye giderdim yüksek ihtimalle. O yüzden üzerime düzgün bir şeyler giymem gerekiyordu.

 

Evden çıkarken İstanbul çıkardığım seslere uyandığında kısaca anlatıp hemen evden çıktım. Arabaya binince bile onun şu an ne durumda olduğu aklımda dönüp duruyordu.

 

Belki istemezdi ama ailesinden birine haber vermemiz gerekiyordu. İkizini seviyordu. Telefonumu alıp adliyede sorgulama işlerini iyi yapan arkadaşımı aradım. "Umay sen beni arar mıydın diyeceğim de neden gecenin bu saati?"uykulu sesini duyunca uyandırdığım için üzgündüm ama yapacak bir şeyim yoktu.

 

"Kaan özür dilerim ama bana çok çok acil bir şekilde İlayda Sözer'in telefon numarasını bulabilir misin? İstanbul'da yaşıyor. Sözer ailesinin kızı."diyerek kısaca bilgi verdim. "Bulurum bulmasına da bir şey mi oldu?"dedi.

 

"Hayır, önemli ama. Hızlı olabilir misin?"dediğimde fazla sorgulamadan kapatmıştı. Hastaneye geldiğimde sekreterlikten öğrendiğim kata çıktım. Kat çok kalabalıktı ve çok fazla asker vardı.

 

Etrafa bakarken Ozan Beyi görmemle hemen yanına ilerledim. Beni gördüğünde yanındakilerle konuşmasını bitirip "Hoşgeldiniz, daha gelmedi."dedi. Başımla onayladığımda yanındaki adam "Neyi oluyorsunuz Barlas'ın?"diye sordu. Baktığımda üniformasındaki rütbelerden yüzbaşı olduğunu anlamak zor değildi.

 

"Ahmet, Umay Hanım savcı."bunu diyen kişi Ozan Bey'di. Ahmet Bey anladığını belirtir bir şekilde başını sallayıp başka soru sormamıştı. Böylesi daha iyiydi, zaten geriliyordum birde kendimi sorguda gibi hissedemezdim.

 

Aradan geçen bir saatin sonunda bir hareketlilik oldu. Herkes bir yerlere gidip gelirken o kargaşanın içinde onu gördüm.

 

Gözleri kapalı, yüzü yara içinde olan ve yaralarının sadece yüzünde olmadığının kanıtı olan üniformasıyla sedyedeydi.

 

Bu hali canımı yakarken hızlı bir şekilde içeriye alındı.

 

O andan itibaren büyük bir rahatlama ile gözlerim doldu. Yaşıyordu. Geç değildi.

 

Ona onu sevdiğimi söyleyebilecektim...

 

 

🌊🌊🌊

 

Yorum ve oy istiyorum.

 

Sınır: 25 oy 10 yorum.

 

Duygu ve düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

Loading...
0%