Yeni Üyelik
20.
Bölüm

18. Bölüm

@nisanur_0n9nn

Saatler sonra bitirebildiğim iddianamede eksikler var mı diye son kontrolleri yapıyordum. Uzun süredir peşinde olduğumuz bir grubun daha doğrusu mafya olduğunu öne süren kanun kaçaklarının son serbest günleriydi.

 

Kara para aklama, kadın pazarlama, madde satışı, uyuşturucu kaçakçılığı, vergi kaçakçılığı, fuhuş gibi bir çok suçtan dolayı uzun süredir peşlerindeydik. Polis dün gece yaptığı baskın sonucunda hepsini yakalamış ve emniyette misafir olarak ağırlamıştı. Bugün ise nöbetçi mahkemeyle birlikte davaya girecek tamamen cezaevine girmelerini sağlayacaktık.

 

İddianameyi kaydetip kendime hem mesaj olarak hemde pdf olarak atmıştım ayriyeten flaş belleğe de atmıştım. Güvenliydi. Uzun süre oturmaktan dolayı sırtımın ağrısıyla kalktım. Bir elim istemsizce belime giderken bilgisayarı çantaya koyarak hazırlanmak için odaya geçtim.

 

Siyah ceket elbise ve siyah stilettolarımı giyerek yine siyah olan küçük bir çantamı alıp odadan çıktım. Salonda koltuğun üzerinde yatan Deniz'le mutfağa ilerleyerek mamasını aldım. "Deniz gel kızım! Ne kadar büyüdün sen hemen ya."diyerek yanıma çağırmış mama kabını doldurmuştum.

 

Kısa sürede bu kadar büyüyeceğini düşünmüyordum. İlk geldiği küçük halinden eser yoktu şu an. Bu haline gülerken kapıya ilerledim. Bilgisayar çantamı ve cübbemi alarak evden çıktım. İstanbul annesi hastalandığı için bir haftalığına yoktu. Zaten kendisine ev ayarlamıştı, ne kadar birlikte kalmamızdan memnun olsam, ev arkadaşı olmayı teklif etsem de kendisi bahçeli bir ev tercih etmişti. Kendi kararı olduğu için bana da bir şey söylemek düşmüyordu.

 

Arabamın yanına ilerlerken dün gece arabası benim arabamın yanında park edili olan Barlas'ın arabası yoktu. Demek ki çok erken bir saatte tabura gitmişti. Telefonuma baktığımda bildirim olmamasıyla derin bir nefes aldım. Sabahın çok erken saatinde uyanıp iddianamenin son düzenlemelerini yaparken telefonuma hiç bakmamıştım.

 

Adliyeye gelince hızlı adımlarla odama geçtim. İddianamenin fotokopisini çıkarıp duruşmada hakime sunulacak dosyayı hazır hale getirdim. Kolumdaki saate bakınca duruşmaya az bir zaman kaldığını fark edip odadan çıktım. Dakikalar sonra mahkeme salonuna girildiğinde karışımızda çete lideri olan adam vardı.

 

"Sayın hakim, Emniyet Genel Müdürlüğü'nde Organize Şube ile birlikte yürüttüğümüz araştırmada Metin Tok'un Organize suç şebekesi ele başı olduğu kendi emrinde birden çok kişi çalıştığı, dosyada da belirtildiği gibi bir çok suça yataklık yaptığı anlaşılmıştır. İddianamede görüldüğü gibi..."soğuk kanlılıkla akıcı bir şekilde yaptığım savunmadan sonra taraflar dinlenmeye başlanmıştı.

 

"Sayın hakim, müvekkilimin avukat olması onun dokunulmazlık hakkı olduğunu öne sürer. Avukat birinin böylesine kötü işleri yaptığına dair bir belge yok. Müvekkilim masumdur. Beraatine karar verilmesini istiyorum."hakim karşısında ve mesleğimin başında olmasam bu savunmaya okkalısından bir küfür ve göz devirmeyle karşılık vermeyi çok isterdim.

 

Bir kaç dakika sonra izin alarak ayağa kalktım. "Sayın hakim, verilen belgelerde ve hazırlanan dosyada 13. sayfaya baktığınızda kanıtları ve kamera kayıtlarını göreceksiniz. Avukat olduğu gerekçesiyle hiç bir polis çevirmesinde durdurulmadığı için sınırdan kaçak yollarla ülkeye soktuğu silah ve çok sayıda maddeyi kimse fark etmedi. Dosyada 15. sayfada bulunan 3. videoya bakıldığında çok sayıda gece kulübünde yaptığı satışlar kamera kayıtlarına yansımış bulunmakta..."savunmalarıma devam ederek diğer savcı ve avukat meslektaşlarımla birlikte savunmalarımızı bitirdik.

 

"Karar! İzlenilen, dinlenilen video ve ses kayıtları göz önüne alınarak. Tüm kanıtlar göz önünde bulundurulup başta grubun lideri Metin Tok olmak üzere grupta olan 10'dan fazla kişi hakkında Kara para aklama, kadın pazarlama, madde satışı, uyuşturucu kaçakçılığı, vergi kaçakçılığı ve fuhuş suçlarından 30 milyon Türk lirası vermesine. Ve 829 yıl hapsine karar verilmiştir."

 

Duruşmanın bitmesiyle birlikte meslektaş arkadaşlarımla vedalaşarak salondan çıktım. Adliye koridorlarında ilerlerken bir yandan da cübbemin yakasını düzeltmekle meşguldüm. Sağ tarafa baktığımda başta Metin Tok olmak üzere diğer bütün suçlular polisler ve jandarmalar tarafından götürülüyordu. Buradan sonraki adresleri cezaeviydi.

 

Cenk'i gördüğümde yanına ilerledim. Arkası dönük olduğu için beni görmemişti bu haline gülerek birden "Ben geldim!"dediğimde irkilerek arkasını dönmüştü. "Allah'ın psikopatı, deli misin kızım sen?"dediğinde güldüm. "Evet."demekle yetindim. Yorgunluktan adliye ortasına yatıp uyuyacak duruma gelmiştim. Dün bütün gece dava için uğraşmış yetmemiş birde sabah erken uyanıp devam etmiştim. Benim için rekordu.

 

"Duruşmada mıydın?"demesiyle başımla onayladım. "Evet ve tabi ki kazandım. Tahminleri alalım kaç yıl ceza aldılar."dediğimde bardağı bana uzatıp kendisine tekrar kahve yapmaya başladı. "Suçları neydi?"demesiyle arkadaki ada tezgahın yanındaki bar sandalyelerden birine oturdum. "Kaçakçılık, fuhuş, madde satışı, uyuşturucu var da var."dediğimde kısa bir ıslık çalmıştı. "Müebbet falan mı?.. Ya da 100 yıl."diyerek karşıma oturmuştu.

 

"829 yıl."diyerek kahvemden bir yudum aldığımda şakayla karışık abartılı ses tonuyla "830 yıl sonra elini kolunu sallayarak dışarda gezecek yani bu herif."dediğinde güldüm. "Neyse ben gideyim olay yerine gideceğim sonra da bir davam daha var."dediğimde "Geçmiş olsun Umay Hanım. Canınız çıkacak bugün."dediğinde umutsuzca başımı salladım. "Daha ne kadar güzel bir gün olabilirdi ki değil mi?"diyerek ima ile konuşarak kalktım. Kahveyi göstererek teşekkür edip çıkışa ilerledim.

 

Arabaya doğru giderken telefonumun çalmasıyla kimin aradığını az çok tahmin ediyordum. Ellerim dolu olduğu için açamadım ama arabaya gidip çantaları arka koltuğa bırakınca kendi yerime geçtim. Baktığımda Barlas aramıştı. Tahminim doğruydu.

 

Tekrar aradığımda ikinci çalışta açılınca "Alo, yavrum n'apıyorsun?"sesini duyduğumda içimdeki huzurla arkama yaslandım. "Ayaklarımda kalmayan dermana rağmen topuklu ayakkabılarımla oradan oraya koşturuyorum. Sen n'apıyorsun?"dedim adliyenin bahçesinden çıkarken.

 

"Taburdayım bende eğitim var. Denetleme falan var bugün... Benim Karadeniz'imi yormuşlar mı? Kıyamam sana."sona doğru muzipleşen ses tonuyla "Yormuşlar senin Karadeniz'ini. Dalga geç sen, akşam canı çıkacakmış kimseyle görüşemeden evine gidip yatacakmış!"dediğimde karşıdan bir kaç hışırtı gelmişti. "Yok yok benimle görüşür o... Görüşürsün değil mi?"dediğinde güldüm. "Bilemem."diye muzip bir tavırla konuştuğumda "Güzelim benim kapatmam gerekiyor. Sonra konuşuruz olur mu?"dediğinde görmese de başımı salladım.

 

"Tamam görüşürüz."diyerek telefonu kapattığımda olay yerine gelmiş arabamı park edecek yer arıyordum. Kısa bir süre sonra arabamı park etmiş ve beni bekleyen başkomiserin yanına ilerlemiştim. "Hoşgeldiniz savcım."dediğinde uzattığı elini sıkarak "Hoşbuldum. Olayı kısaca anlatabilir misiniz?"dediğimde polislerin koymuş olduğu bariyerleri geçerek lüks villanın arka bahçesine ilerliyorduk.

 

"Savcım tuhaf bir kaç durum var. Öncelik ihbar bir numara üzerinden değil. Ankesörlü telefon üzerinden yapılmış. Sesi dinlediğimizde robotik bir sesti. Ortada cinayet yok işin tuhaf tarafı. Ceset gördüm denilerek çağırdıkları yer burası ama hiç bir şey yok. Hatta evin sahibi uzun bir süredir cezaevindeymiş."söyledikleri ile birlikte kaşlarım çatılırken olaylar arasında bir mantık kurmaya çalışıyordum.

 

"Kimmiş ev sahibi?"dediğimde elindeki dosyaya bakarken "Büşra Sangu."aldığım cevapla adımlarım durdu. Aylar önce catering firmaları arasındaki dava da çocuklarının ölümüne sessiz kalan kadındı. Hapise girmişti evet ama kim hapise girmiş birinin evinde ceset gördüğünü iddia ederek ihbarda bulunurdu.

 

Tanıyan biri.

 

İçimdeki kuvvetli sesle derin bir nefes aldım. Başka bir ihtimal olamazdı zaten. Tesadüfe inanmazdım, bu da inanmadığım 'tesadüflerden' biriydi.

 

"Hangi konumdaki ankesörlü telefondan konuşulduğu tespit edildi mi peki?"bir yandan evi geziyor bir yandan da konuşmaya devam ediyorduk. "Edildi ama Maçka konum."söylediği şeyle ofladım.

 

Bir işler dönüyordu ama ne olduğunu anlamıyordum. Sessiz kalarak evi gezmeye devam ettim. Yatak odasına girdikten sonra etrafa bakarken elime eldiven takarak dolapların içlerine de bakıyordum. Boş yere çağırılmamıştık bu eve. Mutlaka bir şey vardı.

 

Ebeveyn banyosuna girdiğimde görünürde bir şey yoktu. Jakuzinin yanına giderek etrafına baktığımda küçük kırmızı bir mektup zarfı gördüğümde histerik bir şekilde güldüm. Bu işin sonunda ne olacağını çok merak ediyordum. "Savcım bir şey bulamadıysanız çıkalım."komiser Ömer Bey yanıma geldiğinde elimdeki küçük zarfı gösterdim.

 

Zarfı açtığımda içinde yan çizilmiş gülen surat vardı altında ise büyük harflerle yazılmış tek bir cümle.

 

Herkes her işe karışmamalıydı.

Çizgiyi aştı içeriye girdi.

Çizgiyi aştı yakalandı.

Ve...

Çizgiyi aştı yakaladı :)

​​

Okuduklarımla birlikte Ömer Bey'e döndüm. "Ömer Bey, bir kaç ay önce ilgilendiğim bir dava sonucu cezaevine giren zanlı Büşra Sangu'nun evi burası. Onunla birlikte çok sayıda kişi de girmişti hapise. Onunla bir ilgisi olduğunu düşünüyorum."aklıma gelen bir ihtimal vardı onu da Ömer Bey dile getirmişti.

 

"Tehdit ediliyor olabilirsiniz yani?"dediğinde derin bir nefes alıp başımla onayladım. "Olabilir. Olmayadabilir. O davaya başka bir savcı daha bakıyordu."dediğimde başını olumsuz anlamda sallayıp "Aklımdaki ilk soru şu olur bu ihtimalde... Bunu buraya koyan kişi sizin buraya geleceğinizi nereden öğrendi?"bu ihtimal aklımı daha da bulandırırken kağıdın arka sayfasında yazanları okudum.

Oflaz... Oflaz... Sürmene güzel yer...

Adres ***************

 

"Sikeceğim böyle olayı!"sinirle söylediklerimle Ömer Bey sessiz kalırken "Çabuk evdeki ve kağıtta parmak izlerini bulun bana. Duydunuz mu herkes gerekirse ek mesai yapacak ama bulacaksınız. Diğer ekip toplanın Sürmeneye gidiyoruz."diyerek hızlı adımlarla evin çıkışına ilerledim.

 

"Ömer Bey. Sürmene'ye gidiyoruz."dediğimde ekiplere emirler yağdırırken ben çıkmış arabama geçmiştim. Telefonumun çalmasıyla baktığımda babam olduğunu gördüm. "Baba acil bir şey yoksa kapatıyorum."dediğimde "Kizum bir şey mi oldi?"sakinleşmek adına derin nefesler alıyordum yine de onu merakta bırakmamak adına "Baba işle ilgili bir şeyler. Ben seni sonra ararım olur mu?"dediğimde daha fazla sorgulamadab "Tamam kizum. Kendune dikkat edesun."dediğinde telefonu kapattım.

 

Kim beni tehdit ediyordu bilmiyorum ama en kısa zamanda daha da ileriye gitmek gibi bir şeye cüret etmeden halletmem gerekiyordu. Bu işin sonu aileme bile dokunabilirdi ve ben, benim yüzümden kimsnein başına bir şey gelmesine izin vermezdim.

 

Kendim için değildi endişem...

​​​​​​Sevdiklerim içindi.

​​​

Dakikaların sonunda Sürmene'ye giriş yapmış kağıtta yazılı olan adrese gidiyordum. Adresteki sokağa girdiğimde ıssız bir sokaktı. Eski evlerin olduğu mahallede adresin olduğu evin önüne gelince durdum. Benimle birlikte arkadaki ekip araçları da durduğunda inip eve ilerledim.

 

Silahımı çıkarıp yavaş adımlarla birlikte ilerlerken önde Ömer Bey arkasında da diğer polisler dikkatlice eve ilerliyorduk. Evin kapısına gelince silahımı doğrultayarak yavaşça kapıyı açtım. Arkamdan içeriye tutulan ışıkla etrafa göz gezdirdiğimde kimse yoktu. Başımı kaldırarak duvara baktığımda yine aynı gülen suratla birlikte duvarlara sprey boyayla çizilmiş oklar salon olduğunu tahmin ettiğim yeri gösteriyordu.

 

Temkinli adımlarla ilerlerken salona girdim. Yine aynı ok camı gösteriyordu cama baktığımda yine aynı zarftan olduğunu gördüm. Derin bir nefes alarak silahı camın kenarına bırakarak açtım.

Ey insanoğlu... Aile önemli.

Çok önemli.

Sahip çıksın herkes birbirine.

Seven sevdiğine.

Oflaz... Oflaz... Of çok güzel yer.

:)

 

Okuduklarımla sinirle saçlarımı geriye attım. "Her kimsen, seni doğduğuna pişman edeceğim orospu çocuğu."sinirle soluyarak evden ciktim.

 

Ekiplere dönerken "Parmak izi alın."diyerek çıktım. Başka hiç bir işaret yoktu. Of diyordu. Ailen diyordu. Arabamın yanına gelince aldığım nefes ciğerlerime yetmiyordu. Sinirle peşpeşe arabanın kaputuna vururken elimin acısı şu an için umurumda değildi.

 

"Sikeyim sizi de planınızı da... Şerefsiz puşt... Geberteceğim hepinizi!"vuruşlarım arasında beni durduran şey kolumdan tutulmam olmuştu. "Savcım, sakin olun. Bulacağız inanın. Ailenize de size de bir şey olmayacak."Ömer Bey'in söyledikleriyle birlikte sinirle sert bir soluk verdim.

 

"Sakinim. Tamamdır bugünlük bu kadar. Benim duruşmaya yetişmem gerekiyor."diyerek sinirle arabaya bindim. Başımı arkaya yaslayarak gözlerimi kapattım. Annemin gelişinde bile bu kadar sinirlenmemiştim. Çünkü o zaman o karşımdaydı ve neler yapabileceği belliydi.

 

Şu an kimin yaptığı, neler yapabileceği, ne güçte biri olduğunu bilmiyordum ve bu beni sinir eden en önemli etkendi. "Allah'ım sen bana sabır ver yalvarırım."sinirle mırıldanırken telefonumun çalmasıyla "Ha fuşki var! Umay'ın işi varken herkes niye arayıp durur acaba."diyerek arayana baktım.

 

Babaannem olduğunu gördüğümde oflayarak başımı arkamdaki koltuğa vurdum. "Efendim babaanne?"bir kaç saniye ses gelmeyişinin ardından "Ula fuşki yien benumle düzgün konuşasun!"dediğinde derin bir nefes aldım.

 

"Babaanne ciddi bir şey söylemeyeceksen kapatıyorum işim var."dediğimde beni umursamayıp "Akşam buraya gelesun, koçariyi de alup gel. Gelmezsan küserum."dediğinde sinirle konuştum. "Babaanne işim var dedim kapatıyorum."diyerek cevap beklemeden kapattım.

 

Arabayı çalıştırarak adliyeye giderken Cenk'i aradım. "Şöyle hırçın kızım benim?"muzip ses tonuna tezat ciddiyetle cevap verdim. "Cenk bana koruma emri çıkarttır. Babama, babaanneme, abime, İstanbul'a, kendine, Cihan'a... Yakın olduğum kim varsa çıkarttır. Ailem dediğim herkese çıkarttır Cenk."dediğimde o da ciddi bir şekilde cevap verdi.

 

"N'oluyor Umay? Bir şey mi oldu?"söyledikleriyle sinirle nefes aldım. "Açık açık ailemle tehdit ediliyorum."dedim sadece o da fazla soru sormadan kabul edip kapattı.

 

Kısa sayılamayacak bir süre sonra adliyeye geldiğimde Cenk beni görmesiyle yanıma gelirken mahkeme salonunu işaret ettiğimde ne demek istediğimi anlamıştı olacak ki adımları durmuştu. Odaya çıkıp cübbemi alarak mahkeme salonuna doğru ilerledim. Bir saatin sonunda salondan çıktığımda Cenk'in yanına ilerledim.

 

"Umay... Ne olduğunu anlat artık."demesiyle karşıdına oturdum. "Önce sana söylediğim şeyi yaptın mı onu söyle sen."dediğimde başıyla onayladı. "Babaannenin evin oraya, abinin evine de koydum orada kalmasa bile. Birde senin evin önüne polis ekipleri koydurduk, başsavcıyla birlikte ayarladık."söyledileriyle derin bir nefes alarak öne doğru eğildim. "Teşekkür ederim... Anlatacak bir şey yok. Tehdit ediliyorum."dediğimde bir kaç dakika bu konu hakkında konuştuk.

 

"Ben kalkıyorum artık. Eve gideyim ayaklarım öldü artık."diyerek kalktığımda başını olumsuz anlamda sallayıp "İstanbul'da sende giyiyorsunuz şunları sonra şikayet ediyorsunuz."diyerek ayakkabılarımı gösterildiğinde omuz silkerek yanından ayrıldım.

 

Kısa bir sürede eve gelince Barlas'ın arabası hâlâ yoktu demek ki taburda bahsettiğinden daha fazla yoğundu. Sitenin yan taraflarında ve önünde gördüğüm polis arabalarıyla derin bir nefes aldım. Bitirecektim bana bu endişeyi yaşatanları.

 

Eve girerek hızlıca banyoya geçerek kısa bir duş alıp çıktım. Makyaj aynamın karşısına geçip kil maskesi yaptıktan sonra telefonum çaldığında tekrar babaannemin aradığını görmemle güldüm. Kadında keçi inadı vardı bunu çok net anlayabiliyordum.

 

"Efendum Fadime Hatun. Ne diyecesun?"dediğimde sinirli sesini duydum. "Gelece misun keçu?"dediğinde unutmamasıyla "Geleceğim babaanne ama Barlas gelmemiş yorgun olursa gelmesin o. Adamın tüm gün imanı gevriyor."dedim. O bdni umursamayıp "Olmaz. Tüm gün yemek hazurladum. Karalahana bile sardum gelecesunuz."ısrar edeceğini bildiğim için onayladım. "Tamam geleceğiz bir kaç saate-"cümlemi kesen şey babaannemin bağırdı olmuştu.

 

"Uiyy bu nedu da! Ula kim gönderdu sizu!?"sitemleriyle birlikte kaşlarım çatılırken "Onlar kim babaanne?"söylediğim şeyle sinirli sinirli "Bi ton polis vardur ha buraya."dediğinde benim ayarladığım polisler olduğunu anladım. "Ben koydum babaanne önemli bir şey yok."demem tabi ki onu daha çok panik yaptırmıştı.

 

"Ula ne fuşkiler döney ne deysun sen?"demesiyle "Babaanne gelunce anlatacağum kapatasun."diyerek ben kapattım telefonu. Maskeyi silerken bir yandan da kim olabileceğini düşünüyordum aklıma gelen şeyle içimde bulacağım dair umut daha da yeşerdi. Gidip gerekirse cezaevinde o gün alınan herkesle tek tek konuşacaktım. Ama bulacaktım.

 

Telefonumu biraz önce attığım yatağımdan alıp Barlas'ı aradım bir kaç çalıştan sonra açtığında peşpeşe gelen hapşırma sesiyle kaşlarım çatıldı. "Barlas? Hasta olmadın değil mi?"demekten kendimi alıkoyamadım.

 

"Biraz ama abartılacak bir şey değil. İyiyim."demesiyle asıl konuya girdim. "Babaannem bizi köye çağırıyor. Gelir misin diye sormak için aradım."dediğimde bir kaç saniye sonra "Teşekkürler."dediğini duymamla bana mı diyor yoksa başka biriyle mi konuşuyor anlamaya çalışıyordum. "Olur gidelim."dediğinde "Kime teşekkür ettin biraz önce?"diye sordum. Merak ediyordum. Ve merakta kalmayı sevmezdim. "Yemek sipariş ettim o geldi. Ne zaman gideceğiz?"demesiyle saate baktım.

 

"Sen yemeğini yedikten sonra gidelim biz gidene kadar hava çoktan kararır zaten."dediğimde onaylamış sonrasında telefonu kapatmıştık. Yatağa baktığımda Deniz'in uyuyor olduğunu görmemle güldüm. Benim uyuyamadığım zamanlar için de uyuyordu çocuğum.

 

Telefonumun bir kez daha çalmasıyla birlikte telefonumu uçak moduna alıp sırra kaden basma fikrini aklımdan hızla çıkarıp arayana baktım. Tekrar babaannem olduğunu görmemle sinirle ayağa kalktım. "Ula ne arayıp duraysun. Geleceğum dedum ya... Bezdurdun ula bezdurdun."peşpeşe sinirle cümlelerimi sıralamamla babaannemin sesini duydum.

 

"Uiy kizum bahçenun işuğunu açaydum telefon elumde değildu... Gelece misunuz?"söyledikleriyle birlikte sinirle güldüm. Burada o kadar sitem etmiştim kadın dinlememişti bile. "Geleceğuz yete da kaç kere soracasun?"dediğimde azarlayarak telefonu yüzüme kapatmıştı. Gerçekten babam inadını nenenden aldın dediğinde inanmıyordum ama bu başka bir boyuttu. Fazla inatçıydı.

 

Gardrobuma ilerleyerek ne giyeceğime karar vermeye çalıştığımda en son karar verip beyaz, bir kollu; midi boy, dar bir elbise giyerek siyah stiletto ve siyah deri ceket giymiş saçlarımı da sıkı bir at kuyruğu yapmıştım.

 

Aynada son kez kendime bakarak makyajımı yapıp çıktım. Bir üst kata -Barlas'ın evine- çıkıp kapıyı açmasını beklerken bir kaç saniye sonra açılmıştı. "Çıkalım mı?"dediğimde onaylayarak yan taraftan arabasının anahtarını alıp çıkmıştı. Kapıyı kitledikten sonra bana dönüp bir kaç saniye üzerime bakmıştı. Hayranlık dolu gözleriyle "Her zamanki gibi asillik ve güzellikle dolup taşmışsın."diyerek elimi avucuna aldığında teşekkür ederek asansöre bindik.

 

"Yarın hafta sonu nereye gideceğiz?"sorduğu soruyla birlikte onu limana götüreceğim geldi. "Limana gideceğiz. Sabah güneş doğmadan açılacağız. Balık tutacağız."diyerek hevesle konuşmamla güldü. "Miço mu olacağız yani?"benzetmesiyle gülerek asansörden indim.

 

Onun arabasıyla gidecektik. Kapıdaki polislerden birisi yanıma gelerek "Savcım, bir dkip ister misiniz yanınıza?"dediğinde Barlas kaşlarını çatmış olayı anlamaya çalışıyordu. "N'oluyor?"sesiyle birlikte "Tehdit ediliyorum."dedim kısaca. Kaşları daha çok çatılırken polis memuruna döndü. "Gerek yok bugün."demesiyle polis onaylarak yanımızdan ayrıldı.

 

"Umay. N'oluyor, kim tehdit etti?"sorularıyla birlikte derin bir nefes alarak kısaca anlattım. Sinirle bir nefes verip "Orospu çocukları. Nasıl tehdit ederler lan seni?"sinirle konuşmasıyla birlikte gülerek yanağına küçük bir öpücük bırakıp "Endişelenme. Halledeceğiz."dediğimde sessiz kalıp alnımdan öptü.

 

Arabaya binince "Gemiyi nasıl ayarladın?"sorduğu soruyla kınayıcı bakışlarımla baktım ona biraz yaklaşarak "Ula sen benu ne sanaysun?.."anlamaz gözlerle bana baktığında göz kırptım. "Yarın sabah göreceğiz miço."dememle hadi bakalım der gibi baş hareketi yaptı.

 

Uzun dakikaların sonunda köye gelmiştik. Of'a. Arabadan inince yağmur başlammasıyla toprak kokusunu çektim ciğerlerime. Burada hava bir başkaydı, Trabzon'dan hatta Türkiye'den belki de dünyadan apayrı bir yer gibiydi. İnsanın soluduğu hava içini rahatlatıyor ve insana yaşadığını hissettiyordu.

 

Barlas'ın elimi avucunun içine almasıyla düşüncelerimden ayrıldım birlikte eve doğru ilerlerken gelen sesle birlikte arkamı döndüm. Baktığımda görmek istediğim şey kesinlikle bu görüntü değildi. Cihan'dı. Elinde olan odunlar düşmüş öylece bize bakıyordu. Yeşil gözleri gözlerimden ayrılıp Barlas'la olan ellerimize kaydı. Barlas'ta baktığım yere baktığında Cihan'ı tanımadığı için sorgular bakışlarla bakıyordu Cihan'a.

 

Cihan yüzündeki buruk tebessümle yanımıza geldiğinde "Hoşgeldun Umay."Barlas'a da kısaca başıyla selam verdiğinde Barlas'ta aynı şekilde cevap vermişti. "Hoşbuldum Cihan."demekle yetindim. Kalbinin kırıldığını biliyordum ama elimden bir şey gelmezdi. Beni sevmemeliydi.

 

Bana olan sevdası ona mutluluk getirmezdi.

 

Normalde birbirimizi görünce hemen sarılırdık çünkü bir yerden sonra biz birbirimizin çocukluğuyduk. Abi-kardeştik her şeydik. Onun sevgisinin dışında biz bunlardık. Ama şu an sarılma girişiminde bulunmadık ikimizde. "İyi geceler size."diyerek yanımızdan ayrılığında derin bir nefes aldım.

 

Bir kaç saniye arkasından baktıktan sonra Barlas'ın sesiyle kendime geldim.

 

"Kimdi o?"

 

"Cihan... Arkadaşım, kardeşim, abim..."dedim sessizce. Barlas'ın yüzüme baktığını hissediyordum ama dönüp bakmadım. "Sadece arkadaşın, kardeşin, abin?"sesindeki şüpheyle birlikte ona döndüm. "Evet Barlas."dediğimde ikna olmuş olacak ki sessiz kaldı. Nihayet eve geldiğimizde kapıyı çalmış açıklamasını bekliyorduk.

 

Bir kaç saniyenin sonunda babaannemin sesini duyduğumda güldüm. "Celiyrum bekleyesun.!"kapı açıldığında "Biz gelduk inatçı."diyerek içeriye geçtiğimde Barlas'ta peşimden geliyordu. Tabi ahşap kapıdan -maşallahı olan boyuyla eğilmek zorunda kalsada- geçmişti. "Koçari hoşgeldun. Nasilsun evladum benum."babaannem beni umursamayıp Barlas'la sohbet etmeye başladığında kenara çekilerek sessizce izlemeye başladım.

 

Barlas normalde de İstanbul Beyefendisiydi ama şu an karşımda ellerini önünde birleştirerek oturmuş en başından beri çok beğendiğim diksiyonuyla babaannemin sorularına cevap veriyordu. "İyiyim siz nasılsınız?"bende öylece kenara çekilmiş onları izliyordum.

 

"Şükür şükür iyiyum. Ee napaysunuz aliştun mi memlekete?"babaannem camın önüneki sedire geçmiş peşpeşe sorularını sıralıyordu. "Alıştım, çok güzel."gözleri bana kaldıktan sonra tekrar konuşmasına devam etti. "Güzel olmaması mümkün değil zaten."söyledikleri altındaki imayla güldüm. Sırtımdaki baskıyla arkaya döndüğümde babaannem elindeki bastonuyla sırtımı itmekle meşguldü.

 

"Kalkup çay koyasun."gözlerimi açarak "Ula sen benu iş yapmam içun mi çağırdun?"sitemimle birlikte bu kez de bastonu koluma yemiştim. "Ben mu hizmet edeyum sa?"sinirle sesiyle kalktım. Mutfağa geçerek babaannemin hazırladığı yemekleri ve çayı tabakalara koydum.

 

İçeriye giderek masaya tabakları koymamla Barlas babaanneme bir şeyler söyleyip kalkmıştı. Lavaboya gideceğini ya da bahçede telefonla konuşup veya sigara içeceğini düşünürken peşimden gelmişti. Sorgular bakışlarımı gördüğünde "Birlikte götürelim."tebessüm ederek yanında geçip tekrar salona gidecekken parmak uçlarımda yükselerek yanağına bir öpücük bıraktım.

 

Babaannemin yanına geçtiğimde kulağıma yaklaşarak "Kizum, koçarinin maşallah'u vardur boy pos..."tamamen bana yaklaşıp "Emin misun sen? Altinda ezil-"söylediği şeyle öksürerek ayağa kalktım. "Ben Barlas'a bakayım bi'."diyerek mutfağa giderken yanaklarımın kıpkırmızı olduğunu koridordaki aynadan görmüştüm.

 

Mutfağa girdiğimde Barlas telefonuyla konuşmuş olacak ki kapatarak cebine koymuştu. Sesimle bana döndüğünde kaşlarını çatarak yanım geldi. Elleri yanaklarımda ve alnımda gezerken "Ateşin çıktı sandım. N'oldu niye kızardın?"demesiyle omuz silktim. "Babaannem bir kaç bir şey dedi önemli değil."diyerek tabakaları doldurmaya başladığımda ellerini belime sararak kendine çekti.

 

Yanağımdan öperken "Kırmızı çok yakışıyor. Yanaklarına... Elbiselerine... En çokta dudaklarına."söylediği şeylerle ona dönerken "Barlas benim dudaklarım renksiz, hatta o yüzden sürekli ruj sürüyorum."dediğimde parmaklarını dudaklarıma koyup muzipçe güldü. Kulağıma yaklaşarak fısıldadığı şeyler yutkunmama sebep olmuştu.

 

"Öptükten sonra kızarıyorlar ve emin ol o kırmızı hayatımda gördüğüm en güzel kırmızı."

 

Kulağımın altında dudaklarını hissettiğimde elindeki tabakla yanımdan geçip gitmişti. Bir kaç saniye arkasından baktıktan sonra minik bir öksürükle boğazımı temizleyip çayları aldım.

 

Yemekler yendikten sonra babamın aramasıyla telefonumu açtım. "Kizum napaysun?"

 

"Barlas'la babaannemdeyiz baba. Sen n'apıyorsun?"dediğimde açık olan camdan gelen rüzgarla kalkıp pencereyi kapattım. "İyu iyu oturun. Merkezdeki evdeyum bende. Sabah baluğa gideceğuz ya."söylediği şeyle güldüm. Yarın babamın yanına gidecektik zaten.

 

"He kizum ben sa şey diyecedum. Köy yolu kapanmış yağmurdan toprak kaymış."söylediği şeyle gözlerimi kapattım. Nasıl gidecektik biz. "Ee biz nasıl döneceğiz?"kendi kendime sorduğum soruyla birlikte aklıma ihtimaller geldi.

 

Düşünme sebebim Barlas'ın arabasıyla gelmiş olmamızdı. Arka tarafta bir yol daha vardı ama çok taşlı ve tümsekli bir yoldu. Barlas'ın arabası alçak yere çok yakın olan bir arabaydı ve virajlarla donatılmış yolda o arabayla gitmek hiç akıl kârı bir iş değildi.

 

"Senun araban arka yoldan geçer."babamın sesiyle düşüncelerimden ayrıldım. "Barlas'ın arabasıyla geldik. O yoldan geçmez."dediğimde çok kısa bir süre daha konuşup telefonu kapatmıştım.

 

Babaanneme dönerek sevimli olduğunu düşündüğüm bir şekilde güldüm. "Fadime Sultan... Misafir kabul ediyor musun bu gece?"söylediğimle ilk önce kaşları çatıldı. "Ula eşek sıpasu böyle soru mu soraysun tabi ki kalacasunuz!"sinirle söyledikleriyle gülerek Barlas'a baktım. Yüzündeki küçük tebessümle bizi izliyordu. Sebebini kısaca anlattığımda telefonu çaldığı için dışarı çıkmıştı.

 

Babaannem "Sen benum odanun yanunda yat. Uşağa yukardaki büyük odaya verelum."dediğinde "Tek oda da yeterdi."diye kendi kendime mırıldanmıştım. Ama o bunu duymuş olacak ki bastondan bir kez daha nasibimi almıştım.

 

"Bana bakasun. İyice edepsuz oldun çıktun..."bir kaç saniye sessiz kaldıktan sonra "Sakun ablan gibi nikahsuz düğünsüz bana torunla gelmeyesun vallaha saçinu başuni yolarum."dediğinde gözlerimi açarak "Babaanne sen beni hiç tanımamışsın. Ben öyle biri m-"sopa bu kezde kalçama geldiğinde göz devirdim.

 

"Sus ula! Gören duyan da alnun secdeden kalkmay zannedece."dediğinde içime derin bir nefes alıp dışarı çıktım. Baktığımda Barlas sigara içerek telefonla konuşuyordu. "Tamam komutanım."telefonu kapattıktan sonra elindeki sigarayı alıp bir nefes çektim. "Bugün buradayız. Sen yukarda bir oda var orada kalacaksın."lafım biter bitmez küçük bir çocuk gibi omuz silkip "Gece odana gelirim ki."dedi.

 

Gülerken bana doğru yaklaşmasıyla sigaradan bir nefes daha aldım. O da son nefesini çekip söndürmüştü. İlk önce alnımı sonra dudaklarımı öpmesiyle seve seve kabul etmiştim dudaklarını.

 

Ağzımızdaki dumanlar birbirine karışırken nefessiz kalınca geri çekildim. Nefesimi vermemle çıkan duman havaya karıştı.

 

"İçeriye girelim artık."demele ikimizde kalkıp içeriye geçmiştik. "He geldunuz mi, ben odalarınızı ayarladum. İstediğinuz vakit yatarsinuz. Hayde Allah rahatlık versun."diyerek yanımızdan ayrılan babaannemle birlikte Barlas'a döndüm.

 

Yüzündeki imalı gülüşle "Babaannen gitti..."elimi tutarak babaannemin benim için hazırladığı odaya girdik. Burası eskiden benim odamdı taşındıktan sonra bozmuştuk bu odayı. Ama bütün anılarım netti. Annem için ilk bu odada saatlerce ağlamıştım mesela...

 

"Sevgilim üzerimizdekilerle mi yatacağız?"Barlas'ın sesiyle kendime geldim. Gerçekten biz ne giyecektik. Ahşap gardrobu açtığımda neyseki abimin burada kalırken kullandığı kıyafetler vardı. "Abimin kıyafetleri var. Tişört olur herhalde. Bu eşofmanda kısa gelebilir 10 santim kadar."diyerek bir yandan Barlas'a bakıyor bir yandan da boyundan dolayı olup olmayacağını düşünüyordum.

 

Hiç bir şey demeden verdiklerimi alıp üzerindeki tişörtü çıkardığında şokla ona baktım. "Yanımda mı giyineceksin?"diye bir soruda bulunmuştum. Göz kırparak "İstersen izle bana fark etmez."dediğinde öyle mi der gibi dudak büzerek yatağa geçtim ve Barlas'ı izlemeye başladım. Her zamanki dik başlılığım ve ben sahnedeydik.

 

Barlas bana bir kaç saniye bakıp üzerine verdiğim tişörtü giydi. Tabi tişört üzerine tam olmuş kaslarını detayına göre gösteriyordu ama benim için hava hoştu.

 

Ve Barlas biraz önce dediklerini ciddi ciddi yapıp pantolonunu da çıkardığında yerimde dikleşip öylece yüzüne bakarak kaldım. "Ula napaysun!? Ciddi miydun?"diyerek arkamı döndüğümde gülme sesiyle göz devirdim. Deliydi.

 

"İstersen izle dedim sende izledin."diye rahat bir şekilde konuştuğunda sessiz kaldım. Dönüp baktığımda eşofmanı giymişti ama sonuç olarak iki metreden sadece 2 santim eksik boyuna kısa gelmişti. Normaldi. İkimizde silahlarımızı yan taraftaki küçük komodine koymuş yatmak için hazır hale gelmiştik.

 

Yanına gelerek yatağa yerleşti. "Gel bakalım buraya."diyerek beni kendine çekmişti. İkimizde birbirimize doğru dönmüş bir şekilde yatıyorduk. Bir elini sırtıma koymuş yavaşça okşuyordu. "Fadime teyzenin bizi böyle görünce vurma ihtimali?"dediğinde gülerek bir bacağımı bacağınının üzerine koydum.

 

"Vurmaz ama ömür boyu dilinden kurtulamayız."dediğimde eli yavaşça basenlerime gittiğinde "Böyle?"diye fısıldadı. "İşte böyle vurur."dediğimde ikimizde gülmüştük.

 

Gözlerim yavaşça kapanırken alnımda dudaklarını hissetmiştim ama gözlerimi açamamıştım.

 

 

 

🌊🌊🌊

 

Sınır dolmadı ama icardi'nin de dediği gibi içimden geldi.

Lütfen bölümde satır aralarına bir sürü bir sürü yorum.

Loading...
0%